YAZAR: ELİF DURU!
Son zamanlarda sezona gün sayısından fazla dizi alarak başlayan ve yeni dizileri için reytingi düşen yapımlarını hemen harcayan ve bir nevi mağazada kıyafet dener gibi dizi deneyen Fox TV’nin yeni dizisi ‘Misafir’ geçtiğimiz Perşembe akşamı yayın hayatına başladı. Dizinin başrollerinde Hazal Kaya, Buğra Gülsoy ve Ozan Dolunay yer alıyor.
Kadrosunu beğensem de, açıkçası ‘Misafir’ uyarlama olduğu için mesafeli yaklaştığım bir işti. Ekranlarda daha çok özgün senaryo görmek isteyen birisi olarak uyarlama dizilere her zaman bir adım uzak davransam da, yapımcıların çok sık başvurduğu projelerin başında gelen uyarlamalar zaten sektörün yarısından fazlasını kapladığı için fazla da kaçmak mümkün olmuyor. Zaten; en çok uyarlama dizi çeken ve hatta bu konuda kendilerini biraz kolaya alıştırdıklarını bile düşündüğüm MedYapım’ın hakkını vermek gerekir ki, uyarlama dizileri ülkemize güzel adepte ediyorlar. Bunun en iyi örnekleri arasında Doktorlar, Kadın, Sadakatsiz, Öğretmen, Umutsuz Ev Kadınları, Tatlı Hayat, Anne gibi dizileri ilk aklıma gelenler olarak sıralayabilirim…
Konumuza yani Misafir dizisinin ilk bölümüne gelecek olursak… Dizi mutsuz bir hayat süren ve hatta adını karanlık bir gecede doğmasından çok annesinin karanlık hayatından Gece ile eşini kaybedip üç çocuğuna hem annelik hem babalık yapmaya çalışan Erdem’in yaşadıklarını ve kesişen hayatlarını anlatıyor.
İlk bölüm daha çok Gece karakterinin hikayesini anlatan bir bölüm olmuş. Gece’nin intihar sahnesiyle başlayan bölümün devamında onun ilgisiz ve hatta onu sevmeyen bir anneyle nasıl bir çocukluk yaşadığına tanıklık ettik. O kadar ki, Gece yaşadıklarından kurtulmak ve hikayesinden kaçmak için hafızasını kaybettiği yalanını bile söyledi.
Gece’nin daha çok çocukluğunu izlediğimiz bölümün ardından onun yetişkin olarak neler yaşayıp intihar etme noktasına geldiği belki de tacizden kurtulmak için annesinin sevgilisini yaralaması gibi az çok tahmin ederken, Gece’nin travmalarına dair sahnelerde umarım reyting uğruna fazla şiddet sahnelerine yer verilmez. Çünkü; ilk bölümde karakterin travmatik olaylar yaşadığını görsek de açık açık gösterilen abartılı şiddet içeren sahneler olmaması detayını sevdim. Bunun böyle devam etmesini umuyorum. Çünkü artık dizilerde reyting için çekinmeden gösterilen şiddet sahneleri büyük bir sorun olmaya başladı. Bu nedenle bu dizinin ilk bölümündeki sakinliği sevdim açıkçası.
Gece’nin annesi Nazan’a hayat veren Selen Öztürk’ün de çocuğu olduğu için pişman ve mutsuz bir kadının hisselerini ekrana çok iyi yansıttığını düşündüm izlerken. Ve en çok Gece’den sonra bir kez daha hamile kalan Nazan’ın diğer çocuğuna ne olduğunu merak ettim. Biraz da, bir hayat kadını olan Nazan’ın bu duruma nasıl geldiğini. İlerleyen bölümlerde onun da, Gece’ye karşı annelik hisseleriyle hareket edeceği sahneler olacaktır herhalde. Anne olduğu için mutsuz olan bu kadın belki bir zaman sonra annelik yapamadığı için de pişman olur mu bilinmez ama onun da acı dolu bir hayatı olduğu hissine kapıldım. Savunmasam da yaşadıklarıyla anneliğini bile unutan bir kadının hikayesini de merak ettim.
Bir polis olan Erdem hakkında ise eşini kaybettikten sonra kendisini çocuklarına adayan bir baba olduğundan başka bir detay şimdilik göremedik ama iş arkadaşı Giray ile sokaklardan masa başına geçişi hakkında konuşurken olsun ya da çocukları uyuduktan sonra balkonunda otururken aldığı ilaçla olsun onun da karısının yokluğundan kaynaklı hayatla baş etme sorunları olduğunu anladık. İlk bölümde kendisini güçlü ve hayat dolu görsek de, ilerleyen bölümlerde Erdem’in de travmalarını izleyeceğiz gibi duruyor. Ben burada en çok Erdem’in ölen eşiyle ilişkisini merak ettim. İlk bölümde eşini çok anmayan Erdem’in aslında belli etmese de onsuz yorulduğunu hissettim. Ve hatta masa başına geçmesinde çocuklarına zaman ayırmaktan başka bir neden yani burada sakladığı bir sır olduğu kanısına vardım. Artık ilerleyen bölümlerde göreceğiz bunu..
İlk bölüm Gece’nin hayatı üzerine kurulu olduğundan hikayenin bir diğer önemli karakteri Giray hakkında da, ilk bölümde sadece esas kıza aşık ikinci adam olduğunu öğrenebildik. Üstelik; yine bir dizi klişesi olarak esas adamımızla sıkı fıkı arkadaş kontejyanından bir karakter. Diğer dizilerdeki gibi Giray’ı da hırsından kötülük yapan bir karaktere çevirmemelerini dilemek istiyorum. Çünkü; Giray’ın özellikle Erdem’in çocuklarıyla olan ilişkisini çok tatlı buldum.
Giray demişken, söz etmeden geçmek istemediğim bir diğer karakter de Oğuz oldu.
Erdem’in masa başına geçmesiyle sokaklara kavuşan Oğuz Komiser beni en çok gülümseten karakter oldu.
Çok kasvetli bir ilk bölüm izlememiş olsak da, zorluklarla mücadele eden iki esas karakterimizin olduğu dizide Oğuz sempatik halleriyle senaryonun eğlenceli yönünü güzel taşıyacak gibi görünüyor. Tabi bun da Bülent Şakrak’ın eğlenceli performansının da payı büyük bence.
Bununla birlikte; senaryonun aslında klişe olduğunu düşündüğüm yönleri de yok değil açıkçası. Zira; aynı kıza aşık yakın iki arkadaş, travmatik çocukluk geçirmiş bir baş karakter, peşindeki belalı adamlar, ilgisiz bir anne, ana karakterimizin daha önce hiç tanımadığı halde sırf yardım etmek için esas kızı çocuklarının da yaşadığı eve pat diye getirmesi, esas adamımızın ölmüş eşinin yakın arkadaşının adama aşık olması ve hatta ilk bölümde henüz söz edilmese de fragmanlardan anladığımız kadarıyla adamın eşinin ölümüne istemeden de olsa kızımızın sebep olmuş olması gibi şeyleri daha önce binlerce kez izlemişizdir. Özellikle; Erdem’in eşinin ölümüne Gece’nin sebep olması ve bu iki karakterin dizide partner olarak yazılması gibi durumların dizilerde sık sık gösterilmesini aslında hiç gerçekçi bulmuyorum. Tabi ki; senaryoları gerçek hayattan bağımsız değerlendirmek gerek ama bu tarz tesadüflerle ters köşe ya da karakterler arası çatışma yaratmak da artık demode gelmeye başladı bana. (Mesela; son haftaların bir diğer popüler dizisi Yargı’nın ilk bölümünde de gördük benzer bir olayı. Bölüm boyu kimliği belli olmayan maktül son sahnede şüphelinin avukatlığını yapan baş kadın karakterin kardeşi çıkınca, aslında bu hiç de sürpriz bir gelişme değildi bence. Gerçek hayatta insanların başına bu kadar büyük tesadüfler çok nadir gelir neticede)
Ancak artık her dizi birbirine benzediği için de konunun ne olduğuna değil nasıl aktarıldığına odaklanmaya çalıştım. Sonuçta aynı kelimeleri kullanarak birbirinden çok farklı hikayeler anlatılabileceği gibi benzer hikayeler de farklı kurgulanarak kendisini izlettirebilir.
Buradan hareketle; hayatı boyunca hiç sevilmeyen Gece’nin, Erdem ve ailesiyle sevilmeyi de öğrenmesi az önce söz ettiğim klişelerden birisi olacak olsa da, bu durumu da Hazal Kaya ve Buğra Gülsoy oyunculukları ile kurtarabilir diye düşünüyorum. Ya da; en azından biz aynı şeyi bir kez de onlardan izleyebiliriz.
Yalnız bu arada; her iki oyuncuyu her ne kadar başarılı bulsam da bu dizideki karakterlerinde daha önceki dizilerinden izler bulunca bunların performanslarına da yansıdığını da düşünmedim değil. Mesela bölüm boyunca –her ne kadar karakteri gereği öyle olması normal olsa da- yüzü hiç gülmeyen, çatık kaşlarıyla gezen ve sürekli çemkiren Hazal Kaya’da bir parça Feriha’yı görmeyen olmamıştır herhalde. Buğra Gülsoy ise 3 çocuğuyla ilgilendiği, onlara uyumadan masal okuduğu sahnelerde ‘Kızım’ dizisindeki Demir’den farksızdı. Durum böyle olunca, en azından ilk bölüm için iki oyuncuda da beni yeni karakterlerine inandıracak o ışığı görmekte biraz zorlandım. En azından sanki hala eski dizilerini izliyormuşum gibi hissettim. Bu nedenle; bana biraz basit bile göründüler ama bu durumun ilerleyen bölümlerde değişeceğini düşünüyorum. Sonuçta; ilk bölüm karakterleri tanıyıp hikayelerini az çok anlama bölümüdür. Hikaye zamanla açıldıkça taşlar yerine oturacaktır. Oyuncuların karakterlerine alışma evresi kadar izleyicinin de diziye alışıp ısınma evresi diyebiliriz bu duruma.
İlk bölümün en sevdiğim sahnesi ise; Gece’nin Balım’ın annesinden kalan son hatırası olan kumbarayı bulmak için tekrar köprüden atlaması ve o kumbarayı bulması oldu. Tabi günler sonra, tekrar göle atlayıp kumbarayı bulması gerçekçilikten biraz uzaktı ama bunu Gece’nin küçük bir çocuğu mutlu etmek için çabalayıp hayata bağlanma çabası olarak düşününce beğenebiliriz. Ve Gece’yi bunu yapmaya ikna eden, ilk defa önemsendiğini hissettiği sahne de çok hoşuma gitti. Not bırakıp evden gittikten sonra Erdem ve çocukların Gece için endişelenip onu araması güzel bir sahneydi. Hele de, bunu çocukken yaptığında annesinin onun yokluğunu fark etmemesinden sonra…
İlk bölüm reytingleri ise; açıkçası beklediğimden iyi gelmiş. Son zamanlarda dizilerini çok çabuk harcayan Fox TV’ye karşı izleyici tarafından oluşan antipati ve biraz da reklam eksikliği ile senaryonun klişeliğinden dolayı ben 2 yada 3 bandında oranlar bekliyordum. Ancak dizi total grubunda 3 reytingde kalsa da, Ab ve Abc1 gruplarında 4 reytinge ulaşarak iyi bir başlangıç yaptı denebilir. Tabi esas önemli olan bu oranların haftaya artarak devam etmesi. Bu nedenle; izleyicinin kararının esas önümüzdeki hafta ortaya çıkacak sonuçlarla belli olacağını düşünüyorum.
Bakalım Fox TV gibi kritik bir kanalda izleyici karşısına çıkan Misafir dizimizin ekranlardaki misafirliği ne kadar olacak? Dizi için bunca emek veren ekip ve oyuncuların hatırına uzun soluklu bir dizi olmasını dileyerek ben de gelecek haftaki bölümü bekliyorum.