YAZAR: SİMAY DEMİR

 Ayrılık bana bir ağacın yapraklarını sarartması ve onları dökmesini anımsatıyor. Acılar, hatalar, ilgisizlik, yanlış anlaşılmalar, aşırı kıskançlıklar, güvensizlik, inançsızlık… capcanlı, yemyeşil yaprakların teker teker sararmasına ve ölüp ağaçtan düşmesine neden oluyor. Tıpkı sapasağlam temelleri var görünen her ilişkide olduğu gibi… Yine de gerçekten kuvvetliyse o bağlar o ağaç yeniden en canlı haliyle yaşamaya ve yeşermeye başlayabilir her defasında. Esra’nın bu gidişi zaten sararmış, yapraklarını dökmeye yüz tutmuş  bu ağacın tüm yapraklarını dökmesini sağladı, zira zaten yıpranabileceği kadar çok yıpranmıştı aşkları, yorgundu ve artık toparlamak neredeyse imkansızdı. Fakat belki de bir gün en sağlam haliyle bir daha yeşermek içindir bu yaprak dökümü kim bilir?

Esra canı  acımadan, en çaresiz durumda olduğunu hissetmeden bırakıp gidecek bir kadın değil. Onun ilk gidişi bebeğini kaybetmesiyle olmuştu çünkü bu onun gibi her şeyin üstesinden geleceğini düşünen birine göre bile çok ağır bir yüktü. O acının altında ezildi ve bırakıp gitti. İlk gidiş kendi bebeği öldü diye, son gidişi Ozan’ın bebeği onsuz yaşamasın diyeydi.

Esra ona yeni iş teklifi geldiğinde düşünme gereği bile duymadan reddetti zira onun burada bir umudu vardı; Çağla’nın bebeğinin Ozan’dan olmadığını bilmek Ozan’la kalmasına neden oluyordu. Fakat DNA sonuçlarından sonra kalmak Esra gibi gururu için yaşayan bir kadın için mümkün değildi. Üstelik bebeğin Ozan’ın olduğunu bile bile onun çocuğu büyürken yanında olmamasına izin veremezdi.  Çünkü aynı şeye daha önce kendi tanık olmuştu.  “Ben tüm hayatım boyunca babasını özleyen, onu bekleyen bir çocukla büyüdüm, onun nasıl kırıldığını nasıl parçalandığını gördüm, bunu başka bir çocuğa yapamam.” deyişi her şeyin özetiydi bana göre. Evet belki Ozan Çağla’dan boşandığı halde harika bir baba olabilir, ayrı oldukları halde ona asla eksiklik hissettirmezdi ama Esra bunu kabul edemeyecek kadar fedakar bir kadın. Çocuğunu yitirmiş bu acıyla yoğrulmuş biri o. Aile onun için her şey demekken o bunu bencillik olarak algılar buna katlanamazdı. Onu anlıyorum bu yüzden gidişini bir pes ediş yahut vazgeçiş olarak hiç algılamadım ve gitmesini hiç yadırgamadım doğrusu. O yine ve yeniden Ozan için yapabileceği en büyük fedakarlığı yaptı; ona çocuğuyla arafta kalmadan yaşayabileceği bir yaşam sundu. Yine de ne olursa olsun Esra bir kez daha Ozan’a seçme hakkı tanımadı. Yaşamak istediği hayat için ona bir şans vermedi, Ozan için nasıl daha önce hiçbir şey bilmeden ayrılıklarını kabul etmekten başka seçenek bırakmadıysa şimdi yine aynı şeyi yaptı, onu yokluğuyla baş başa bırakıp bu yaşamı zorunlu hale getirdi onun için.

Ozan emin olmasa da sonuna kadar direndi fakat artık geri dönüşü olmayan bir yola sapmıştı ve bu yoldan yara almadan geri dönmesi imkansızdı. Ozan ikinci kez düşebileceği en yüksek yerden  o karanlık, dipsiz kuyulara düştü. Bu sefer cevapları da yanı başındaydı, sevdiği ve sevildiği halde kendi hatalarından dolayı tam kavuştum derken en sevdiğini kaybetti. Daha önceki terk edilişinde tutunduğu öfkesi ve suçladığı bir taraf vardı karşısında, sevilmediğini, istenmediğini düşünüyor hatayı yalnızca karşı tarafta görüyordu. Size bir şey diyeyim mi? Böyle yaşamak çok daha kolay. İnsan karşındakini yanında olmadan da affedip yoluna devam edebilir fakat kendini affetmek çok daha zor ve sancılıdır bana göre. Tabi Ozan bu terk edilmeyi nasıl algılar, yine kolay olanı mı seçer yahut nasıl bir tepki verir bilemiyorum ama  ilk terk edildiğinde nasıl öfkesine tutunup hayatta kaldıysa bu sefer de bebeğine sarılacak gibi hissediyorum. O Esra’yı sevmekten vazgeçer mi bu durumu bu şekilde kabullenir mi, bu onda nasıl bir etki yaratır, nasıl bir Ozan görürüz bundan sonra? Emin değilim ama onun için de yeni bir hayat başladığı aşikar. Bu hayat Çağla’sız  mı devam eder yoksa sırf çocuğu için bu evliliğe bir şans mı verir? Sanırım sadece bekleyip görebileceğiz.

Aslında Çağla bunca oyunu sürdürebilecek zekada biri değil ama en başından beri hem Esra hem de Ozan Çağla önceden gardını alsın diye elinden geleni yaptı. Ne yapacaklarsa önceden Çağla’ya söyleyip, onun her şeyden haberdar olmasına neden oldular. Esra her seferinde ondan şüphelenip peşinde olduğunu ona ayan beyan gösterirken, Ozan; bir şeyler sakladığını ima edip durdu. Çağla’nın neler yapabileceğini tahmin ettiği halde DNA testi yapacağını dahi önceden ona söyledi. Tüm bunlar Çağla’nın oyunlarına devam etmesi için zaman ve olanak sağladı. Küçük birkaç yardımla da her şeyi kendi lehine çevirmeyi başardı her seferinde.

Çağla için bebeği Ozan’la barışmak için kullandığı bir araçtan öteye geçmezken, aynı zamanda Mert’i aldırmakla tehdit edebilecek kadar değersiz onun için. “Ozan’a aşığım” deyip duruyor fakat aşk böyle bir şey değil, kötülük getirmez, bencillik yaptırmaz, sevdiğini söylediği insanın canını bile isteye acıtmaz hiçbir aşk, bunu yapan o duyguya sığınıp, tüm yaptıklarının suçunu ona yükleyen kişidir bana göre. Bu yüzden en başından beri Çağla ne kadar haykırırsa haykırsın, Çınar ne kadar seviyorum derse desin ikisinin de aşkına inancım yok. Çünkü ikisi de sevdiklerini iddia edip karşısındakileri zerre düşünmeyip, duygularını umursamayan insanlar. Çağla’yı yahut Çınar’ı bir nebze olsun anlamak için çaba sarf etsem de Mert’in yaptıklarını aklım almıyor, zira onunla empati kurmam mümkün değil.  O bile isteye para için evledını sattı, onun başka bir adama baba demesine göz yumduğu yetmiyormuş gibi bir de üstüne yardım etti. Fakat burada aklıma yatmayan bir şey var; Mert neden böyle bir şey yapmayı kabul etsin ki? Hatta Çağla yardım dahi istememişken kendi niye böyle bir şey yapıp Çağla’yı kurtarsın? Üstelik onun hiçbir müdahalesi olmadan Ozan her şeyi kendi uğraşıyla öğrenecekken? Yani hem Çağla hem de tüm serveti ona altın tepside sunuluyorken neden elli bin doları kabul etsin? Açıkçası bu çok saçma ve mantıksız geliyor bana, kusura bakmayın.

Yazımı bitirmeden naçizane dilimde duracağına yazımda dursun istediğim bir konu var. Evet aşk sınanmalıdır ki sınavlardan başı dik çıktıkça güçlenir, engeller ve kötülükler her yerde var fakat bunlar daha çok esas çifte hizmet etmeli.  Yapılan her kötülük sonunda dönüp dolaşıp açığa çıkmalıdır.  Ben Aşk Mantık İntikam da daha kaybeden kötü, cezalandırılan tek bir kötülük  görmedim. Dahası yapılanlar giderek arttığı halde bunlar her defasında kazanmayla ödüllendirildi. Misal  Çağla’nın yaptığı her şey yanına kar kaldı, yaptığı tek bir kötülük bile Esra ve Ozan aşkına hizmet etmediği gibi ona daha çok kötülük yapma cesareti verdi. Evet hiç bir dizi sosyal mesaj vermek zorunda değil yahut kimsenin böyle bir çaba göstermesi gerekmiyor fakat aşk adı altında bunca şey yapılıp bir de “Paranın açamayacağı hiçbir kapı yoktur” deyip üstüne tüm yapılanlar sanki marifetmiş gibi bir anda unutulup, hiç olmamış gibi davranılınca doğal olarak ben bir izleyici olarak, “Ben ne izliyorum” derken buluyorum kendimi, üzgünüm.

Bundan sonra neler olur, Esra ve Ozan için nasıl bir hayat başlar,  nasıl devam eder kestiremesem de biliyorum ki gerçek aşkta Menekşe’nin de dediği gibi “Mesafeler görmeye engel, sevmeye değil.”

O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere. Hoşçakalın

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s