YAZAR : Şeyma BULUT
Geçtiğimiz hafta Kalp Yarası’na vurucu bir sahneyle veda etmiştik . Açıkçası son sahne benim için bir sürü olaya gebe olsa da dede hususunun bu kadar çabuk ortaya çıkmamasını ummuştum. Ayşe’nin gelgitli ruh haline bir de çocukluk travması eklenmesin derdim ama pek de öyle olmadı. Şahin Avcı yıllar sonra Ayşe’nin karşısına çıktı ve işleri olduğundan daha da karmaşık hale getirirken Ayşe ve Ferit için de hem çok yakıcı hem de zor bir dönemin kapılarını ağzına kadar açmış oldu.
Ah Ayşe kız, ah… Bu hafta onu izlerken göz yaşlarıma hakim olamadım, o kadar kötü bir çöküş dönemine girdi ki hiç kimse ama hiç kimse onu girdiği karanlık boşluktan kurtaramadı. Aslında ilk bakışta Ayşe gibi güçlü, ayakları üstünde durabilen, boğazına bıçak dayandığında bile gülebilen bir kadının tek olayla çöküş dönemine girmesi insana garip gelse de biraz etraflıca düşününce çok da anormal değil. Ayşe gibi insanlar çok zor çökerler, çok zor darmadağın olurlar. Ben buna acıya karşı bağışıklık geliştirmek derim. Ancak Ayşe’nin bütün duvarları tek tek yıkıldı ve size bir sır vereyim mi? Ayşe gibilerin çöküşü çok daha şiddetli olur. Ayşe de şu anda her şeyden vazgeçen bir insan olarak tamamen kapattı kendini ve adım adım ruhunu öldürmeye başladı. Ayşe artık orada, karanlıkta kalmak istiyor ancak bir sorun var :Onu asla yalnız bırakmamaya yemin eden Ferit Sancakzade!
Ayşe ve Ferit bugüne kadar birçok kez ayrılmanın eşiğine geldiler ancak bu diğerlerine hiç benzemiyordu. Artık taraflardan biri “Biz diye bir şey kalmadı!” noktasına gelecek kadar gözleri köreldi ve diğer taraf ne yapacağını bilmez hale geldi. Ayşe’nin artık kimseyi görecek hali kalmadı.Öyle bir boşluğa düştü ki ,içinde günden güne büyüyen bir kara delik var ve Ayşe’deki iyi olan güzel olan ne varsa yok etmeye başladı. Aşk o kadar gariptir ki insan kendi cehenneme düşse sevdiğini cennet bahçesinde hayal eder. Ayşe de kendi karanlığını Ferit’e yansıtmamak için sevdiği adamla arasına görünmez bir duvar ördü. Yaklaşsın, dokunsun istemedi. Bu şekilde Ferit’i koruyacağına kendini o kadar inandırdı ki bir noktadan sonra o karanlık boşluk içindeki acıyı bile yuttu.
Ayşe’nin bu hafta bölüm boyunca yaptığı tek bir şey vardı : Ferit’i korumaya çalışmak. Bu sebeple de ilişkileri hususundaki tüm kararları tek başına aldı ve Ferit’le olan bağını koparmaya karar verdi. Ayşe artık kördüğüm olarak gördüğü hayatından kaçmak, uzaklaşmak istedikçe karşısında onu asla bırakmaya niyeti olmayan Ferit’i gördü. Ferit, daha önce Ayşe’yi bıraktığında başına gelenleri çok iyi bildiği için şu anda tamamen savunmasız ve duygusal bir çöküşün içinde eriyen sevdiğini asla bırakmak istemiyor. Ayşe’nin içine girdiği ruh hali onu en kötü şekilde değiştirmeye başlayınca Ferit daha da korumacı bir hale büründü.
Ferit bu hafta o kadar çok çırpındı ki Ayşe’yi iyice köşeye sıkıştırdı. Bir yanda sevdiğinin canını yakmak istemeyen Ayşe, diğer yanda ne yaparsa yapsın her şeyiyle sevdiğini kabul eden bir Ferit vardı ama Ayşe’nin asıl derdi başkaydı. Ferit mesafeleri kapattıkça Ayşe’nin karanlığına girmeye başladı ve bu Ayşe için kabul edilemezdi. Ona sarılsa, dokunsa kendi karanlığına çekeceğini sandığı sevgilisine direnemese de Ferit için gitmesi gerekiyordu ve de öyle yaptı. Sevdiği adam iyiden iyiye kaybolmasın diye kendini yok etmek istedi…
Bu hafta Ayşe’yi anlayan kimse yoktu ama Ferit’i bir kişi de olsa anlayan biri vardı : Vedia! Şimdi burada Vedia’nın Ferit’i değil Ayşe’yi anlamasını beklesek de yardım isteyene yardım edilir. Ayşe’yse yardım falan istemiyor ki, sadece gitmek ve kendi karanlığında yok olmak istiyor. Bu sebeple de Ferit’in içinde bulunduğu durumu gören Vedia ona yardım etmek istedi. Aslına bakarsanız Ferit de en az Ayşe kadar bitmiş vaziyette ancak o ikisi için de ayakta kalmak zorunda olduğu için direniyor. Ayşe’nin yaşadıkları malum ama ya Ferit? Bir ay içerisinde karısını zehirlediler, bebeğiyle Ayşe arsında kaldı ve sevdiğinin acısına engel olamadı, karısının başına gelenleri bile en son o öğrendi. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Ayşe ona sanki sevmiyor gibi muamele ettikçe kendini daha da yalnız hissetti. Günün sonunda da elinde sadece dermanı, hayat ışığı olarak gördüğü sevgilisinin veda mektubuyla kala kaldı. Erken kıyamet değil de nedir?
Ben bu hafta diziyi izlerken ne Ayşe’ye ne de Ferit’e kızdım. İkisini de anlamak istedim ve anladığımı düşünüyorum. Ferit artık dayanamıyorum derken nasıl haklıysa, Ayşe de veda etmekte o kadar haklıydı. Ayşe asla ama asla Ferit’i sevmediğini, istemediğini söylemedi ama artık ona yetmediği düşünüyor. Şimdi bu yetmeme sorunu çok önemli hatta bölümün kırılma noktasıydı. Ferit daha önce Ayşe’den ihanete uğradığını düşündüğü için vazgeçti ama Ayşe öyle değil. O diğer yarısı, ruh eşi olarak gördüğü insanın iyiliği için gitmeye karar verdi. Ferit için Ferit’ten vazgeçti çünkü onun kendisi olmazsa daha mutlu olacağına inanıyor. Halbuki bilmiyor ki kendinin yara olarak gördüğüne, Ferit’in derman olarak baktığını çünkü Azade hanım dahi herkes ona aynı şeyi söyledi : Ferit yalnız değil, sen de ona göre davran!
Ayşe’nin bir anda gemileri yakmasına sebep olan da buydu işte. Ayşe kendisinin sevdiği adamı mutlu edemediğine kendini ikna ettikten sonra Ferit’i de ailesinin ayağa kaldıracağına öyle inandı ki hızlıca planını yaptı ve rotasını başlangıç noktası olan İstanbul’a çevirdi. Hani dedim ya kimse Ayşe’yi anlamadı diye. Giderken Vedia dahil herkes arkasından bakarken biri de Ferit’i arayıp durumu haber vermedi. Zaten bu durum en başından beri böyle değil mi? Ayşe hususunda herkes kör, herkes sağır ve dilsiz oluyor. Halbuki Ferit’in haberi olsa belki bugün başka şeyler konuşuyor olurduk.
Ayşe hususunda konaktakiler belli konularda haklı olsalar da Ferit hususunda haklı değiller. Ferit’in merhemi,ihtiyacı olan şey ne yazık ki Sancakzadelerde yok! O en karanlık anda bile yok sevdiğine sarılarak uyurken atıyor yüklerini. Ayşe’nin varlığı bile Ferit’in devam etmesi için yetiyor da artıyor bile! Orada huzur buluyor, can buluyor. Ne Azade, ne Sinan ne de bir başkası ona ihtiyacı olan huzuru verebilir. Ruhunu görmedikleri, hissetmedikleri Ferit’i iyi etmeleri de pek mümkün değil artık.
Ferit için ailesi çok önemli olsa da aslında Ayşe onun tüm dünyası demek ve bu yüzden sevdiği kadının kendisinden kilometrelerce uzağa gitmesi düşüncesi Ferit’in mahvolmasına yetiyor da artıyor bile. Ferit için Ayşe’nin iyi olması, yanında ve mutlu olması ona yeter de artar bile. O bu günlerin geçici olduğunu, bir süre sonra yeniden mutlu olabileceklerine dair büyük bir inanca sahip. Ayşe’nin gitme isteğinin altında yatan karanlığı fark edemedi ve bu sebeple de ona renkleri hatırlatmak için elinden geleni yapmaya başladı. Ayşe’si iyi olsun da Ferit üzülmüş, yıkılmış ne önemi var? Burada gözden kaçırdığı şeyse, Ayşe’nin de aynı durumda olması. Ferit de benzer bir durumda sevdiğinden vazgeçerdi, o iyi olsun diye kendini yok ederdi. Ayşe de aynısı yapıyor ama bu bir çözüm değil.
Ferit de Ayşe gibi kendisinden beklenmeyen şekilde davranıyor bir süredir. Özellikle de Şahin’in evine gitmesi büyük sürpriz oldu. Aslında nasıl ki Ayşe’nin bu şekilde yıkılmasını kimse beklemiyorsa Ferit’in de kendisini bırakıp giden Ayşe’nin peşinden gitmesini beklemiyordum. Sonuçta o gururu için yaşayan bir adam ancak Ayşe için tutuklanma riskini bile göze alarak Şahin’in evini bastı. Bu hususta aslında Ferit’e çok da kızmıyorum ama direkt o evi hem de tek başına yıkması emin olmadığım bir çok fikrin bende doğmasına sebep oldu bu yüzden şimdilik bu hususta susacağım ancak Mirza ve Şahin’in oyunları daha yeni başlamışken bunun Ayşe ve Ferit’in ilişkisini nasıl etkileyeceğini merakla bekliyor olacağım.
Ayşe ve Ferit için artık yeni bir dönem başladı ve bu durumun tam ortasında da Şahin Avcı var. Torunu Elif için her türlü pisliği yapabilecek olan adam, ölmüş kızının cenazesini de gözünü kırpmadan çiğnedi geçti. Ayşe’yse şimdilik ona karşı temkinli olsa da içindeki öfkeye hakim olamadı. Yalnız geçen gece ve gündüzlerini anlatırken, hayatındaki eksikliğini dedesinin yüzüne vururken aslında Ferit’in nasıl o boşluğu doldurduğunu da görebiliriz. Çocukken, hasta olduğunda kimsesiz, katran karası gecelerini anlatırken birden gözümde Ferit’in Ayşe hastalandığında yaptıkları geldi. Ayşe’nin aile olmakla ilgili özlemini çektiği her şeyi aslında sevdiğiyle yaşadığını görüyorum, bu yüzden dilin söylediklerine çok da takılmadım ben. Ferit, Ayşe’nin kalbinde çok büyük bir yere sahip ve bir gün geldiğinde ait olduğu yere dönecektir.
Ayşe’nin bu duygusal durumunun geçici olması ilerisi için aklımı çok karıştırıyor. Evde, annesinin odasına gittiğinde hem geçmişiyle hem de ruhundaki boşlukla yüzleşti, Ayşe. Ayşe’nin şu anda kendisini anlayan ama zarar vermeyeceği birine ihtiyacı var ve bu sebeple annesinin odasına girmesiyle içinde tuttuğu göz yaşları, acısını boşalttı. Dedesini yakınına bile sokmayan Ayşe, o evde kalmaya karar verdi. Şans mı başka bir şey mi bilmiyorum ama Ayşe bu hareketiyle bendeki tüm devreleri yaktı. Sebebini de hemen açıklayayım: Ayşe kendisine söylenen o kader yalandan sonra o eve dönüp de anılara sığınacak bir karakter değil. Mirza yalan söylüyor, dede yıllar sonra seçmeden saçmalamalara başlamış ve Ayşe orada kalmaya karar vermiş.
Ayşe karakteri bu kadar sığ biri değil ve bu sebeple benim kafam çok karıştı. Hadi diyelim depresyonda, sinirleri bozuk, o yüzden kabul etti. Peki ya Ferit? Ayşe, Mirza ve dedesinin önünde sevdiği adama “Biz birbirimiz için yaratılmadık.” der mi? Bunu yapmasının tek bir yolu var : Aklında henüz bilemediğimiz bir şeyler var! Yoksa karakterin altı boşaltılır ve bu hiç istediğim bir şey değil.
Bu yüzden ben bir şeyler olacağını ve bunu henüz bilmediğimizi düşünüyorum. Ayşe, annesinin ölümüne sebep olan adamı ne olursa olsun sırf bir oda, bir mektup gördü diye affedecek biri değil diye düşünüyorum. “Ben adalet istiyorum!” demişti. Buradan aklında bir şeyler var diye düşünüyorum ama işte…
Ferit ve Ayşe’sinin ayrılık sahnesinde Ferit’in duyguları alaşağı oldu. Karısını almak için girdiği evde, kendisine git, bana iyi gelmedin diyen bir kadınla karşılaştı. Bu noktadan sonra Ferit’in daha da mücadele etmeyeceğini gördüm ama orada çok nahif bir ayrıntı var : Ferit’in “Seni bekleyeceğim!” demesi. Bir söz, bir vaad ama Ayşe şimdilik o noktadan çok uzakta olsa da Ferit’in umudunu da yok edemedi. Her şeye rağmen yine de Ferit’in yüzündeki hayal kırıklığı, arkalarından iş çeviren iki adamın önünde onurunun kırılması Ferit’i artık Ayşe’nin hayatında tutmaya yetmezdi.
Ferit’in gidişiyle, Ayşe tüm bölüm uğraştığı şeyi başardı ve sevdiği adam ardına bile bakmadan gitti. Ayşe’nin ardından çıkması, üzülmesi bana bu sözleri istemeden söylediğini düşündürdü.
Bazen yeniden başlamak için bitirmek, bir şeyleri görmek için yalnız kalmak lazım. Ayşe ve Ferit’i neler bekliyor bilmiyorum ama hayatlarında bir dönem öyle ya da böyle kapandı. Aşkları, bağlılıkları asla bitmese de en büyük savaşları için harp alanına indiklerinde birbirlerinden başka müttefikleri olmadığını görebilirler ve yeniden birbirlerine sarılırlarsa önlerinde ne Şahin, ne Mirza ne bir başkası durabilir.
İtiraf etmem gerekirse son haftalarda en beğendiğim bölümü bu hafta izledim. Sezon finali tadında, harika bir bölümdü ama bir yandan da büyük bir riske girdiler. Hikaye çok bıçak sırtı ilerliyor , umuyorum haftaya karşılığını alırlar. Ayşe ve Ferit’in masalları kıskandıran bir büyüsü var ve ben ikisini izlemeyi oldukça fazla seviyorum. Tabii bunda Gökhan Alkan ve Yağmur Tanrısevsin’in ekran önündeki uyumlarının da büyük etkisi var. Dizide birçok eksiklik olsa da senaryosundan yana bir sıkıntım olmadığını söylemem lazım. Benim için sorun reji ama daha da fazla konuşmayacağım.
Kalp Yarası’nda artık yeni bir dönem başlıyor. Bir yanda Mirza ve Şahin, diğer yanda Adnan ve Yaman derken tam bunların ortasında kalan Ayşe ve Ferit’i neler bekliyor bilmesem de ben inanıyorum. Bu masalın sonunda yine kötüler kaybedecek ve iyiler sonsuza kadar mutlu yaşayacaklar….
Bu haftalık da bu kadar.
Bütün ekibin yüreğine, emeğine sağlık! Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.