YAZAR: Şehriban Simay DEMİR

“İnsan sosyal bir varlıktır” çok basit görünen ama bence çok anlamlı bir cümle. Konuşmak, anlatmak, sevmek, dertleşmek, birine güvenmek, yardım istemek, yardım etmek…  Doğasında vardır insanın; etkileşim halinde olmak çevresiyle, tıpkı nefes almak gibi ama tek farkla ihtiyaç duyulan bazı şeyler önlenebilir, duygular mesela bazı duygulara gem vurulabilir ve bazen yalnızlık gibi durumlar bir tercih hâline bile gelebilir. Fakat yine de bana göre kalabalıklar içinde yapayalnız olduğunu düşünmek kendini çaresiz hissetmenin başka bir şeklidir. Asiye, Cemal, Mahir hatta Nergis ve Uğur bile çevrelerinde birçok insan olsa da kendilerini yalnız hisseden, bulundukları ortama hapsolmuş insanlar.

Asiye yalnızlığını, çaresizliğini çocuklarına sarılarak, onlara iyi bir anne olmaya çalışarak gizleyen biri. Daha gencecikken aşkına, verdiği sözlere inandığı, sevdiği adamın onu ve evlatlarını bırakmasıyla başladı belki de yalnızlığı. O yüzdendir belki Mahir’e hikayesini anlatırken “Kimsesizim” diye niteledi kendini. Şu an için nasıl evlendiler, nasıl boşandılar, geçmiş hayallerini, nasıl bir Asiye olmak istediğini, yapmak isteyip yapamadıklarını bilmiyorum ama şu an düşündüğü tek şey çocuklarının geleceği. Bilmiyorum demek pek doğru olmasa da “Ben okuyacağım!” diyen kız çocuğundan geriye ne kaldı onu kestirmek güç. Asiye şu an için çaresiz ama çocukları böyle hissetmesin diye ayaklarının üstünde, dimdik duruyor.  İçinde fırtınalar kopsa da , Cemal’e gidip kadın olarak hesap sormak istese de o bunu yapmayacak kadar gururlu ve çocuklarına bunu yansıtmayacak kadar da güçlü bir insan. Duygularını, terk edilmenin acısını sırf oğlu için yıllarca içine gömmüşken, eski eşini yeni bir aileyle üstelik mutlulukla hayatına devam ediyor gördü, en acısı da kızı da  bu duruma şahit oldu ve onu teselli etmek için elinden hiçbir şey gelmiyor. Evet belki kendi yaşadıklarını sineye çekmiş olabilir, Uğur hiçbir şeyden habersiz mutlu yaşıyor da olabilir ama Nergis, o tüm yaşananların tam ortasında. Onun hissettiği acı çok derin. Bir evlat için baba sadece karnını doyuran, cebine iki kuruş harçlık koyan, maddi ihtiyaçlarını karşılayan biri değildir. Bunların yapılıyor olması demek o çocuğun  tam olduğu anlamına gelmez; yanağına konulan küçücük bir buseyle, okşanan bir saçla, her düştüğünde ya da ufacık incindiğinde elinden tutup sevgi dolu bir sarılmayla “Ben buradayım, yanındayım” demekle tam olur o çocuk. Düşünsenize Nergis sırf babası doğum gününe gelmedi diye kaçırıldığını zannedecek, gelmeme ihtimalini dahi düşünmeyecek kadar çok inanıyordu babasına. Cemal giderek bir tek Asiye’den eşini almadı, aynı zamanda Nergis’ten çocukluğunu, babasına olan inancını, güvenini hatta belki de  gelecek umutlarını aldı. Evet belki Cemal onlara yetemediğini düşündü, maddi imkanlar sağlayamadığı için arkasını dahi dönmeden giderken  yokluğunun onlar için ne ifade ettiğini anlayamadı ve çekti gitti. Fakat her ne olursa olsun bir çocuk için baba ilk kahramandır, deyim yerindeyse gölgesine sığınılan, kötülüklerden koruyan bir çınar ağacıdır, kendini en güvende hissettiği yerdir babanın yanı. Bu yüzden Nergis ne kadar kızıp bağırsa da, isyan edip delirse de haklı kendi açısında. Bunun seçimi Nergis’e kalmalıydı babasının yanında olmasına ihtiyacı vardı; parasına değil. Böyle düşünen bir evlat olarak Nergis’ten aksini beklemek yahut istemek benim için ona yaptığım bir haksızlık olurdu, o yüzden bu konuda Nergis’e benden sonsuz kredi var. Ona ne kızıp köpürdüğü için ne de etrafını özellikle Ahmet’i kırdığı için kızamıyorum. Aslında bu denli kızgın olmasının sebebi babasına olan özlemi, onu unutmuş olduğu düşüncesi bana kalırsa. “Unutmamıştır değil mi yüzümü?” derken bile Nergis hala umutlu, hala bir beklenti içinde, zaten Uğur’a da Ahmet’e de bu kadar kızmasının sebebi bu. Ona göre Ahmet yaşayamadığı çocukluğunun, babasına duyduğu özlemin canlı karşılığı, babasının ona tercih ettiği biricik evladı. Sevilmeyen istenmeyen bir evlâdın babasının başka bir çocuğuna duyduğu sevginin örneği o.  Uğur’sa iyi hatıralarla dolu anıyor babasını üstelik hiçbir şey bilmediği için rahatlıkla ısındı Mahir’e, farkında olmasa da onu kendine baba seçti çoktan ve mutlu. Onaysa gerçeklerle yaşamak kalıyor ve bu onun öfke patlamaları yaşamasına neden oluyor. Fakat umuyorum ki Mahir sevgisiyle Uğur’un olduğu gibi onun da kalbini kazanacak ve bir baba gibi olmasa da bir abi gibi sarıp saçmalayacak yaralı kalbini ve ben o günü sabırsızlıkla bekliyor olacağım.

Mahir, şu anda hikayenin en gizemli karakteri. İçindeki duyguları anlamak da, çözebilmek de çok kolay değil. Asiye’ye bakışlarında hep bir merhamet, koruma iç güdüsüyle yaklaşma seziyorum. Mahir’in nasıl bu denli iyi ve korumacı olduğunu anlayamamıştım ama bu hafta taşlar yerine oturdu. Mahir, evlatlık olduğunu öğrendiğinde kendini kimsesiz ve savunmasız hissettiği için çekip gitmiş o konaktan. Annesinin dahil herkesin kendisine yalan söylemesini kaldıramadığı için, yalnız olduğunu düşündüğü için Rusya’ya kaçmış.  “Ben kendimi kimsesiz, sahipsiz, yalnız hissettim!”  diye annesine  açıklarken, hala kırgınlığının geçmediğini de görebiliyorum. O geçmiş Mahir’i öyle bir yerden kırmış ki yeniden ayağa kalkması yıllar sürse de bir şekilde başardı. Evdekiler bunu yeni ailesine yoruyor ve bence de öyle olacak. Mahir, Asiye ve  çocuklarla ayağa kalkacak. Kalp kendinden olanı tanırmış ya Mahir de kendisi gibi yalnız ve kimsesiz Asiye’nin çaresizliğini, yalnızlığını hatta Uğur’un baba özlemini ilk bakışta tanıdı.

Mahir öylesine bir insan ki Asiye’ye can suyu olacak. Hatta çocuklarına da hep özlemini çektikleri babaları olacağına adım kadar eminim. Bunun ilk işaretini görmedik mi? Mahir, Uğur’un bisiklet aşkını görür görmez olaya müdahale etti. Küçük bir çocuğun içinde bir şeylerin uhde kalmasına da üzülmesine de gönlü razı gelmedi. Uğur’un bisikleti gördüğü andaki neşesi, Asiye’nin yüzündeki minnet duygusu her şeyi açıklasa da o gözlerde bir duygu daha vardı bence: Artık Mahir var! Asiye uzun zaman sonra birine güvenebilmenin rahatlığını yaşarken , Mahir de belki ilk kez aile olmanın gerçek mutluluğunu tatmaya başladı diye düşünüyorum.

Mahir’i en sevdiğim ansa Asiye’yle yüzleştiği andı diye düşünüyorum. Asiye, Amasya’da başlarına gelenleri anlatırken Mahir’in yüzündeki meraklı bakışlar yerini yer yer öfkeye sonra da korumacı bir tavra bıraktı. Asiye ve Nergis’in başına gelenler ne yazık ki kimsesiz oldukları için olmuştu. Mahir , Asiye’yi dinledikçe ondan çok etkilendi. Bir yanda kendisine baktı bence ve sonrasında da Asiye’nin çocukları için nasıl kendini feda etmeye hazır olduğunu gördü. Kendini tecavüzden kurtarmaya çalışan küçük bir kız çocuğu, bir sapığın günahının bedelini ödemek zorunda kalan çaresiz bir anne vardı Mahir’in karşısında. Başkası olsa aman başımı belaya sokmayayım diyebilirdi ama Mahir öyle davranmadı. Onlara kol kanat gerdi, ailesi olarak kabul etmeye de dünden razı oldu. Cemal’in yapayalnız bıraktığı 3 insana yeniden umut ve hayat verdi. Sebebi ne olursa olsun bütün bu olanlar da Cemal’in de günahı var ve ben bu gerçekleri öğrendiğinde ne yapacağını çok merak ediyorum.

Bu hikayenin en karmaşık karakteri hiç şüphesiz ki Cemal’den başkası değil. Geçmişine baktığımda Asiye’sine gerçekten aşık ve seven bir genç adam görüyorum. Onun etrafında, kızının etrafında pervane gibi dönen, gerçekten mutlu bir Cemal var. Bugüne geldiğimizdeyse duygularını bilmem nereye gömmüş, tamamen kendi çıkarları doğrultusunda yaşayan, geride ne bıraktığının bile farkında olmayan bir adam. Cemal, Asiye’ye “Benim senden gittiğim gün, öldüğüm gündür!” demişti. Ben şimdi bir soru soruyorum size: Cemal yaşıyor mu? Mesela onu eskiden olduğu gibi gülerken, heyecanlı gören var mı? Ben hiç göremedim ki zaten içten içe kendini öldürmüş diye düşünüyorum. Aslında Cemal’in duygularını sadece Asiye ve çocukları karşısına çıkınca anlayabildim ben. Onları karşıdan izlemek, Mahir’le birlikteki mutluluklarına şahit olmak çok ağır geldi. Derdi düzen değil ki Asiye’nin de bunu diyemeyeceğinin yavaş da olsa farkına vardı. Cemal’in asıl derdi o unutmak istediği vicdan azabının artık gözlerinin önünde olması ve karısının babası yüzünden hem tek aşık olduğu kadının başkasının yanında görmesi hem de çocuklarının başkasına baba demesi gerçeğiyle yaşamak istememesi yatıyor.

Cemal anlaşılması çok zor bir karakter ama şeytan ayrıntıda gizlidir. Cemal evde Asiye’yi odaya çektiğinde ilk sorduğu soru: “Bizden kimseye bahsettin mi?” olmadı. Asiye’ye “Seninle konuşmaya yüzüm yoktu, cesaret edemedim…” minvalinde konuşması Helin’in de diğerlerinin de ne düşündüğünü umursayan bir adam görüntüsü vermedi bana. Elbette ki ortaya çıkmasını istemiyordur ama Asiye’ye önce Nergis’i sonra da Uğur’u sorması sanki içindeki Cemal’in de uyanmaya başladığının göstergesiydi. Yine de yenisi henüz eskisine geçmeye hazır değil. Asiye’nin varlığı, başkasıyla evli olması, Ahmet ve iki çocuğu arasında kalması Cemal için çok ağır ve zor günlerin başladığının işaretiydi.

Cemal, aslında Uğur’un hayatında olmak istiyor ama diğerlerinin varlığı buna en büyük engel. Asiye de Nergis de Cemal’in geçmişini, onları nasıl yalnız bıraktığını, tek başlarına ayakta kalabilmek için mücadele üstüne mücadele verirken Cemal’in onlardan yana hiç haber dahi almaya yeltenmemesi çok ağır geldi. Şimdi nereden biliyorsunuz diyeceksiniz belki ama çok bariz değil mi? Eğer ailesinden haber alma niyeti olsaydı Asiye’nin evlenmediğini en azından bilmesi gerekmez miydi? Ya da oğlunun bir başkasını baba bilmediğini en azından biliyor olması gerekirdi ancak Cemal bunların hiç birini bilmiyor. Anladığım kadarıyla Cemal hayatının o kısmını komple silmiş, atmış beyninden. Nergis ve Uğur’a farklı davranmasının sebebi de bu diye düşünüyorum. Uğur hiçbir şeyi bilmiyor ve dolayısıyla Cemal’i unutmaya çalıştığı geçmişiyle vuramaz ancak Nergis de Asiye de bunu yapıyor. Bu sebeple Ahmet ortadan kaybolduğunda bir anlık öfkeyle Nergis’in ruhunda kapanmayacak bir yaraya daha sebep oldu. “Oğluma sen mi bir şey yaptın?” dediğinde Nergis’in gözlerindeki hayal kırıklığı her şeyi anlatıyordu. Ben Cemal’in onu isteyerek söylediğini düşünmüyorum ama laf ağızdan çıktı bir kere, geri alınması mümkün değil.

Yazıma burada son veriyorum. Harun, Helin ve diğerlerine de değinmek için bir bölüme daha ihtiyacım var. Ordaki üstü kapalı durumları haftaya daha da derinden irdeleyeceğim. Şimdilik şunu demek istiyorum: Oyuncağı için abisini yakan Helin, aşık olduğu insanı kaybedince dünyayı ateşe verir. Cemal’cim sana hayatta başarılar diliyorum, kolay gelsin.

Bütün ekibin emeğine sağlık, haftaya görüşmek üzere.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s