Ben bir diziye başlarken belirli bir beklentiyle başlarım. Çünkü tanıtımları izleyerek, karakterleri okuyarak kafamda bir yerlere oturtarak geçerim ekran karşısına. Söylediklerimden kastım gidiş yolunu tahmin etmek yahut ben böyle düşündüm ama böyle oldu, olmamalıydı demek değil asla yanlış anlaşılmasın. Fakat benim beklentimin altına düştüğü zaman durup bir düşünüyorum bana ne vaat edildi ve bana ne sunuluyor diye. Kaderimin Oyunu’nda böyle düşündüğüm çok zaman oldu açıkçası ama yine de iyisiyle kötüsüyle finale adım adım yaklaşıyoruz ve bu beni üzüyor nedense.
Asiye benim izlediğim en sabırlı karakterlerden biri; kocası terk edip gitmiş o usanmadan “Bir gün gelecek bana gidiş sebebini açıklayacak ve ben onu affedeceğim” diye beklemiş, eski kocasıyla aynı çatı altında ve onun mutlu ailesiyle iki yabancı gibi yaşayıp hiç sesini çıkarmadan durmuş biri. İçinde fırtınalar koparken Helin, Nedret ve hatta Cemal’in onca hakaretine çıt çıkarmayıp katlanan bir kadın, o (sabır taşı olsa çatlardı şimdiye kadar). Onun susmayıp etrafındaki herkesten hesap sormasını o kadar çok istediğim anlar oldu ki ama Asiye hiçbirinde sesini çıkarmadı maalesef. Buna ister korkaklık isterseniz içine kapanıklık deyin ama ben Nergis yüzünden Asiye’nin istediği gibi davranamadığını düşünüyorum ancak bu tabii ki bahane değil. Çocuklarının durumunu ne pahasına olursa olsun anlatmalı ve sevdiği adamla plan kurmalıydı ancak kadınlık gururu buna izin vermedi. Asiye kendini resetlemiş şekilde yaşamına devam etti.
Mesela Helin’le yüzleşmesinde Helin’e “Benim senin evliliğinle hiç derdim olmadı” demek yerine iki çift laf etmesini de bekledim ama olmadı. Evet onu anlıyorum sessiz kalıyor çünkü ucunda çocukları var. Yapacağı tek hata kendini karakolda bulmasına neden olur ki haklı da, çünkü Helin pimi çekilmiş deli bir bomba gibi dolanıyor etrafta. Şurada iki çift laf etmezsem içimde kalır yahu! Helin kadar gurursuz bir kadın görmedim ben. Bu ne hırstır demekten kendimi alamıyorum. Adam seni sevmemiş, sevmiyor ve sevmeyecek. Bir enkazla evli ama hala Cemal’im de Cemal’im. İmdat diye bağıracaktım da yapamadım işte. Asiye de karşısında sus, pus olunca iyice sinirlerim zıpladı. Desene yahu! Benimle evliyken benim kocama göz diktin, ne hesabından bahsediyorsun diye sorsana ama yok işte, sormadı. Susma Asiye, susma; en azından Cemal’e karşı artık susma, gerçekleri söyle diye haykırasım geliyor. Çünkü eğer en başından beri en azından çocuklarını emanet etmek istediği Cemal’e geliş nedenlerini anlatsaydı belki bugün sustukları bir zincir gibi boynuna dolanmaz onu böyle boğmazdı. Cemal Nergis ya da kendisi tutuklanmadan bir çözüm yolu bulunabilirdi. Bu yüzden “Cemal tüm gerçeği biliyor olsaydı…” diye düşünmeden duramıyorum.
Asiye ne düşünüyor ne planlıyor bilmiyorum ama şu an sadece kendini zamanın akışına bırakmış, direnmeyi bir kenara koymuş, gururuna yenilmiş, olacaklara teslim olmuş bir Asiye görüyorum ben. O, böyle devam ettikçe Cemal’in gerçekleri ondan öğrenemeyeceği ortadaydı yine de yarım yamalak olsa da Cemal’in en azından gerçeğin bir kısmını öğrenmiş olmasına sevindim. Bence Cemal tam o anda anladı Asiye’sini diye düşünüyorum. O an anladı başlarının belada olduğunu ve kararını verdi. Ne olmuşsa zarar görmelerine izin vermeyecek. Başından beri en merak ettiğim konulardan biri “Asiye ve Meral bu kadar yakınsa neden Asiye Meral’e gerçeğin tam halini anlatmadı” konusu geliyordu. Çünkü Meral onun en yakınıydı ama Mahir’in bildiği gerçeği o bile bilmiyordu ve Cemal bu gidişle asıl gerçeği de Mahir’den öğrenecek gibi duruyor. Aslında bu yüzden ben Cemal’in gerçeği öğreneceği kişinin hep Meral olacağını düşünüyordum ya da bulduğum cevap buydu belki de ama en nihayetinde eksik öğrenmiş olsa da Cemal artık gerçeği biliyor ve açıkçası bu birazcık da olsa rahatlamamı sağladı. Çünkü yanlış anlaşılmalar silsilesinde kurban giden hep çocuklar oluyordu ve belki de Cemal de Asiye de bu sayede artık konuşmanın bir yolunu bulabilir diye ümit ediyorum.
Cemal benim hikayesini, geçmişini en çok merakla beklediğim, aradan geçen yedi seneyi nasıl yaşadığını, şimdi sevdiği kadın ve çocukları burnunun dibindeyken bile onları özleyen adama ne oldu da hiç arayıp sormadığını öğrenmek için sabırsızlandığım bir karakterdi. Ne yazık ki “Ben bunu nasıl yaptım, neden yaptım bilmiyorum”dan öteye gidemedi açıklaması ve bu bana çok büyük bir hayal kırıklığı olarak geri döndü. Cemal’in nedenleri dediği gibi eften-püftendi belki ama yine de Nergis’in de Asiye’nin de bunları duymaya ihtiyaçları vardı. Ben sorunlu karakter almayı, o karakterin gelişim sürecini izlemeyi de ilmek ilmek yazmayı da severim. Cemal benim için öyle bir karakterdi. Yolunu kaybetmiş, ölü gibi sadece gün bitirmeyi düşünmüş, ve Asiyeler o konağa gelmeden önce kaderine razı olmuş bir Cemal vardı. Cemal’in en büyük defosu da bana göre fevri oluşu; o önünü ardını düşünmeden hareket ediyor ve ilk başta yapacağı şeyi hep en son yapıyor. Bu da her şey için çok geç kalması anlamına geliyor. Bu son iftira olayında mesela Asiye’ye değil de şüphelerini ilk Meral’e söyleseydi yahut “Benim Asiye’m yapmaz” düşüncesiyle ilk başta hareket etseydi belki bugün Helin kapıya o polislerle geldiğinde bambaşka bir planları olabilirdi. Fakat olmadı ve o çok, çok acı bir şekilde ailesinin başına gelenleri öğrenmiş oldu.
Ah Cemal,ah…Bu dizide beni en çok o zorladı biliyor musunuz? O kadar zorlandım ki onu analiz ederken, bazen çığrımdan çıktım bazen de çok üzüldüm. Cemal seneler evvel çok büyük bir hata yaparak ailesini terk etmiş, çeşitli sebeplerle de onlara geri dönememiş bir adam. Ailesinden bir hayat, umut çaldı,o. Bazı hataların telafisi olmaz ya, ben Cemal’i de böyle düşünüyordum açıkçası, olan oldu, dönülmez dedim ve güzelce yedim bu lafımı. Cemal seneler önce ailesini bırakarak onların hayatlarını yıktı ve şimdi o hayatı onlara olduğu gibi hediye edecek. Cemal kızı, sevdiği kadın, oğlu için kendini düşünmeden feda etti. Seneler önce ailesine veda bile etmeden gitmişti ama hayat ona ikinci bir şans verdi. Cemal belki bir şeyleri açıklayamadı ama hatasını kendini feda ederek telafi etti diye düşünüyorum.
“Ben yaptım, ben öldürdüm!” dediği an her yer buz kesti ya aslında Asiye de gördü. Uzun zaman sonra Asiye’de seneler öncesinin bakışını gördüm. Sıcacıktı o gözler ve birden bire Cemal’le polislerin arasına girmeye çalıştı. Aslında bir yandan da pişmanlık vardı çünkü bencil olarak kodladığı adam kendini onlar için feda etmişti. Bu badireyi atlatırlar mı bilmem ama bence Asiye ve Cemal için umutların yeşerdiği bir andı. Limon ağacı ilk meyvesini verdi…
Nergis; anne babasının biricik ama bir o kadar talihsiz kızı. Daha sadece sekiz yaşındayken canından çok sevdiği babasının onu terk etmesiyle hayatı alt üst olmuş, gençliğine daha adım atamadan pislik bir sapığın tacizine uğramış ve kendini korumak isterken katil olmuş bir çocuk o. Bu hayatta bir tek babasının yanlarında olmasını isterken artık her gün “Ya annem bugün tutuklanırsa” korkusuyla uyanıyor. Sürekli tehdit ediliyor ve ailesini yeniden bir araya getirebilmek için elinden hiçbir şey gelmeden öylece çaresizce çırpınıyor. Tam babama kavuştum dediği anda önüne yine bir set çekiliyor ve o yine darmadağın, hayal kırıklığıyla kalakalıyor. Şimdi Cemal kızının başına gelenleri duyup tüm yaşamını onun için feda ederken Cennet kokulusuna aslında yeniden annesiyle hayatını geri veriyordu. Asiye ve Nergis dışında bu durumu anlayan Cemal’in hayatını onlar için feda ettiğini gören biri daha vardı: Uğur. O bu küçük yaşına rağmen babasının onlar için yaptığı şeyi görmüş ve bu güne kadar inkar ettiği adama “Baba” diye sarılmıştı ki bence bu Cemal için bin hayata bedel bir şey.
Cemal tutuklandığında fark etmişsinizdir çocuklarını Mahir ve Asiye’ye emanet etti çünkü artık biliyor onlar ne yaptıysa çocukları korumak için yaptı. Artık karısının kendisinden başkasını sevmediğini de her şeyin çocukları için olduğunu da gördü. Böylelikle Mahir’in kötü baba inadıyla, Cemal’in kıskançlık krizleri son buldu. Ve ben eminim ki “Çocuklarım sana emanet” derken kastettiği bir tek Nergis ve Uğur değildi, Ahmet’i de emanet etmişti ona. Helin bu durumda kendine nasıl bir pay çıkarır bilmiyorum ama onun hali hiç iyi değil.
Helin kendini hapsettiği mutsuzluğun sebebini Asiye olarak görüyor, sevilmediğini Asiye olsa da olmasa da asla sevilmeyeceğini kabul etmek istemiyor çünkü. Bu yüzden bunca senenin acısını ondan çıkartmak istiyor. Nedret içindeki öfkeyle çocuklarını mahvetmiş ve maalesef en büyük eseri de Helin. Daha ilk bölümlerde hatırlarsanız bugünün geleceğini size yazmıştım. Helin sevgi nedir bilmeyen biri ve ben aslında onun da Cemal’i sevdiğini düşünmüyorum; onunkisi sadece bir saplantı, bir bağımlılık hali. Benmerkezciliği gözünü kör etmiş başka hiçbir şey düşünemiyor. Helin benim için Meral gibi, Zahide gibi kendisine saygısı olmayan bir kadın. Bundan dolayı benim de ona pek saygım yok açıkçası.
Helin bu haldeyken Zuhal tüm yaşadıklarına rağmen dik durup çocuğunu kendi büyütme peşinde ki ona ve kararına cidden saygı duyuyorum. Ben Cemal’in dediği gibi çocuğunun babasız büyümesini asla doğru bulmuyorum çünkü hem Mahir’in bilmeye hem de bebeğinin babasıyla yaşamaya hakkı var. Fakat bu onun kararı ve Mahir’in duygularından emin olmadan anlatacağını hiç zannetmiyorum. Aslına bakarsanız ben Mahir’in Asiye’ye aşık olduğunu düşünmüyorum; belki hayranlık, belki acıma duygusu ya da hoşlantı ama aşk diyemiyorum çünkü Zuhal’in ondan hamile kalmasını gerçekten ister gibi bir hali vardı. Evet şu an Asiye’lere verdiği söz için kendini onlara adamış durumda, kafası allak bullak ama o bebeğin babası olmak istediği de aşikar. Umarım bir an önce kendi gerçeğinin farkına varır ve gerçek bir yuva kurar.
Asiye ve Cemal toyluğun verdiği cahillikle Cemal’in hatası yüzünden ayrılan ama kaderin oyunuyla yolları bir kez daha kesişen iki talihsiz aşık. Birbirlerini bunca şeye rağmen çok seven ama sevmenin bir arada tutmaya yetmediği iki biçare gönül ama artık birlikte savaşabilirler. Şimdi Cemal’in suçu üstlenmesiyle yolları yeniden ayrılmış gibi görünse de ben inanıyorum ki bu bir araya gelmeleri için yeni bir şans. Cemal de Asiye de aynı yerdeler ancak birbirlerini duymuyorlar. Asiye uzun yıllar sonra ilk kez baktı o gözlere eminim ki bundan sonrası onlar için çorap söküğü gibi gelecektir. Bilirsiniz ayaza dayanan ender ağaçlardan biri de limon ağacıdır…
O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek dileğiyle.