Son zamanların en çok konuşulan dizisi Erşan Kuneri olunca biz de es geçmeyelim istedik. Dizi 13 Mayıs günü Netflix’te yayına girmesiyle sosyal medyayı ikiye böldü: Bir kısım diziyi çok severken, bir kısım izleyici de esprilerin cinsel içerikli olmasından dolayı diziyi yerden yere vurdu. Öncelikle belirtmek isterim ki emek verilen hiç bir işi yerin dibine gömme benim sevdiğim bir durum değil çünkü yazılı bir eserin beyaz cama taşınması çok zordur ; bu sebeple eleştirilerimizi yazının sonuna saklayıp, şimdi öncelikle en önemli eleştiriye kendimce cevap vermek istiyorum: Cinsel içerikli espri çoktu, bu çok doğru değil, eskidi, neden bu kadar pornografikti diye soranlara toplu bir soru sormak istiyorum: Erşan Kuneri kimdir? Arkadaşlar seneler önce Gora’da 5 dakikalık sahnesiyle “Porno Filmin Kralı” olarak tanıtılan bir karakterden beklenti neydi bilmiyorum ama ben diziyi, mesajlarını özellikle dizi içinde farklı farklı filmleri anlatma şeklini sevdiğimi söyleyebilirim. Cem Yılmaz’ın sırf Gora tuttu diye 10 film yapmayıp, her defasında farklı işler denemesini seviyorum. Başarılı olur, olmaz orası ayrı ama çabasını takdir etmek lazım.
Erşan Kuneri dizisi aslında beni oldukça yanılttı. Karşıma çok sevilen bir film karakterinin güldüren hikayesini bekliyorken tüm dizi ve film sektörüne eleştirel bakan, bazı değindiği noktalarla balyoz gibi sektörün başına vuran bir iş olmuş. Bir projeyi her zaman bütün olarak ele almak gerektiğini düşünüyorum. İzleyenler ne demek istediğimi daha iyi anlayacaktır. Dizi porno filmlerin çok popüler olduğu bir zamanda farklı işler denemek isteyen, konulu film çekmek isteyen bir yapımcının hikayesini gözler önüne seriyor. Şimdi burada çok güzel bir mesaj var “Herkesle aynı yolda yürümek kolaydır, asıl zor olan beklenmeyeni yapmaktır!” Burada ben Cem Yılmaz’ın da bir mesaj verdiğini düşünüyorum. Cem Yılmaz Gora, Arog ve Yahşi Batı gibi gişesi yüksek filmlere imza attı. Hali hazırda tutan bir işi seri halinde devam ettirebilirdi. Bana sorarsanız asıl başarı burada yatıyor. Gora filmindeki her karakterin bir derinliği olduğunu görüyoruz ve aslında hepsi ayrı ayrı kendisini sevdirmeyi başardı. Önce Gora ve Arog yapıldı. Sonrasında 216 hikayesi beyaz perdeye taşındı ve 2 milyon küsür seyirci izledi. Şimdi de Erşan Kuneri oldukça başarılı bir izlenmeyle Netflix’teki başarısını taçlandırdı. Bir film ya da karakter değil, yan karakterlerle yapılan işler de oldukça güzel izlendi. Belki Komutan Logar da yapılsa belki o bile izlenecek. Bu bir başarıdır ve ekibin başarısını sadece cinsel içerikli espriye bağlamak bana soracak olursanız haksızlık olur. Açıkçası ben Erşan Kuneri gibi bir dizi hiç izlememiştim ve bunu yapmanın da çok zor olduğunu düşünüyorum. Dizi içinde her bölümde bir sinema filmi izlediğimiz projede en sevdiğim üç filmi soracak olursanız hemen söyleyeyim: Ebenin Avı, Kooparatif Kemal ve Kuru Murat oldu.
Erşan Kuneri’de kısaca porno film yapmaktan sıkılan ve başka türlerde de iş yapmak isteyen Erşan ve arkadaşlarının yapım şirketlerini ayakta tutmak için girdikleri mücadele ve aynı zamanda hayatlarından kesitleri izledik. Ekranda büyük büyük afişlerde gördüğümüz oyuncuların hayatlarının aslında çok da özenilecek bir durumda olmadığını altının nükteli bir şekilde çizilmesi güzeldi. Ayrı ayrı işlere de yönelen ekibin her zaman birbirine destek olması, birlikte bir şeyler başarmaya çalışması, ayrılsalar bile bir şekilde bir araya gelebilmesi ve maddi çıkarları bir yana bırakabilmesi fazlasıyla kurgusal olsa da hoşuma gitti. 3 filmi ayrı ayrı analiz etmek istiyorum:
Öncelikle Kuru Murat’la başlamak istiyorum. Bilenler bilir bir dönem ülkede Kara Murat, Malkaçoğlu gibi filmler oldukça popülerdi. Aslında bugünün tarihi filmler ve dizilerinde kadınların ne kadar ezilmiş ve güçsüz göründüklerini hatırladım. Eskiden güçlü, savaşçı kadınlar vardı. Kara Murat filmlerinde dahi savaşçı ruhlu kadınları izleyebiliyorduk ancak bugün başlarda görsek bile ana karakterle tanışınca bu durumdan vazgeçen kadınlar görüyoruz. Şimdi buradan bu anlamı mı çıkardın diyorsunuz belki ama Merve Dizdar’ın Kuru Murat’taki rolünü görünce birden bire bu durum bende çağrışım yaptı. Ekip bu maksatla mı yaptı bilmiyorum ama bu dönem işlerine bakış açısını, birbirinin aynı konusundaki dizilerin ısıtılıp ısıtılıp önümüze sunulması bana da oldukça “kuru” gelmeye başladı.
Diğer iş de benim izlerken hem çok güldüğüm hem de zaman zaman gerildiğim “Ebenin Avı” oldu. Şimdi şunu söylemem lazım ki bizim ülkede korku türü denildiğinde her daim ya dualı, ayetli ya da cinli işlerin olmasından siz de sıkılmadınız mı? Ben korku türünü çok seven bir insanım ama bizim ülkede oldukça aksayan bir durum olduğunu düşünüyorum. Son yıllarda bazı denemeleri yapılsa da birbirinin benzeri işleri izlemekten fazlasıyla yoruldum. Her şeyi birebir uyarlayan sektör söz konusu bu tür olduğunda çok korkak davranıyor diye düşünüyorum. Son 5 yılda bu konulardan çıkıldığında da işler yapılabildiğini görsek de oldukça korkak davranılan bu türde de aynı filmde olduğu gibi inandırıcı değil korkutucu olma teması üzerinde durulduğunda , klişe bile faklı bir anlatımla sunulduğunda sinemamıza renk getirecektir. Ebenin Avı’nda Cem Yılmaz’ın 20 dakikada sunduğu hikayeyi sevdim dersem kızarlar ama çok sevdim. En çok güldüğüm hikayelerdendi. Açıkçası korku filmi içinde yerel sinemaya ben hala güvenmiyorum ama onlar denemeye devam etmeli bence, ya siz ne düşünüyorsunuz?
Konuşmak istediğim işse Kooparatif Kemal’di. Bilmem hatırlar mısınız bir zamanlar bu farkındalık yaratmak amacıyla yapılan filmler çok meşhurdu. İdealist bir öğretmen, üç kağıtçı ve sürekli cebini düşünen bir ağa, kalanındaysa ezilen,cahil bir halk vardı. Daha doğrusu ilk çizilen portre bu olsa da ilerleyen zamanlarda durumun göründüğünün aksine olduğu da görülüyordu. Ama burada benim en çok güldüğüm husus hali hazırda hep bu insanüstü çizilen karakterlerin aslında o kadar da farklı olmadıkları, insani duyguları olmasına dem vurulmasıydı diye düşünüyorum. Ayrıca her elimizdekini bölüşelim diyene de solcu, anarşist damgası vurulduğunun sinema eliyle nasıl insanların kafasına işlendiğinin de İbrahim Tumtum’un can verdiği deli karakteriyle güzel bir şekilde yansıtılmış. Laf aramızda en güldüğüm bölümlerden biri buydu ve 80-90’lardaki film denemelerinin en bariz göstergesi olmasıyla aslında Türk Sineması’nın büyüme sancıları çektikleri dönemlerde yapım ve yönetmenlerin film çıkarma hususunda çektiği sancıların da güzel yansıtıldığını düşünüyorum.
Şimdi ben neden tek tek bu üç filmi anlattım ya da bu kadar ayrıntılı yazdım oraya geleceğim. Arkadaşlar ben burada aslında ekibin sektöre kara mizahla yaklaştığını düşünüyorum. Bugüne kadar izlediğimiz işlerin aslında görünenden fazlası olmadığını, yaratıcılığı konuşturmak istendiğinde maliyetin fazla gelmesi ama devleti övecek olan işlerdeyse bazı kurumlarca paraların aktarıldığını gördüm. Şimdi sekiz bölümden amma çok şey çıkarmışsın diyebilirsiniz ancak benim düşüncem bu yönde. Özellikle de bilim kurgu bölümünde aslında bu türün bizde neden iş yapmadığını anlatırken, aslında bu türde başarılı olamamızın tek sebebinin bütçe olduğunun da anlatılmasını sevdim. Bakarsanız birçok türde başarılı olan Kuneri ve arkadaşları, büyük maliyet gerektiren bilim kurgu işinde neredeyse batma noktasına geldiler. Büyük eleştirilerin odağı haline gelmeleri şöyle dursun öncesinde nelerin eksik olduğunu görmeden acımasızca eleştirildiğini düşünüyorum. Burada ekibe tek bir eleştirim olacak benim: Neden Bob Marley Faruk’tan hiç bahsedilmedi? Elbette işinize karışmak hakkım değil ancak Gora’da onun hikayesi çok iyiydi, keşke dizide de bir an olsun değinilseydi diye düşünüyorum.
Erşan Kuneri’yle ilgili genel olarak bakışım bu kadar ancak burada bitirmeden bahsetmek istediğim iki oyuncu var: Ezgi Mola ve Uraz Kaygılaroğlu. Ekibin tamamı şahane olsa da ben özellikle onlara parantez açmak istiyorum. Sebebiyse şu: Diğer oyuncuları ya hep komedi dizilerinde gördüm ya da komedide oynasa da asıl yerinin dram işleri olduğuna kanaat getirdiklerim oldu. Ama iki türde de çok başarılı bulduğum iki oyuncu kesinlikle Uraz ve Ezgi’dir. Ezgi Mola ben dahil birçok kesimin gözünde komedinin kraliçesiydi. Girdiği binbir çeşit rollerle benim nazarımda Demet Akbağ’ın ilk sıradan varisidir. Ezgi Mola’nın Erşan Kuneri’de hayat verdiği Alev karakterini de ayrıca çok sevdim. Bir porno yıldızı olan Alev’in insanların kendisini sevmesine, pornodan dolayı kabullenmişliğinin yanında Erşan’la hiç bilmediği sulara cesurca atlamasını çok sevdim. Alev’in filmde her bölümde taban tabana zıt karakterleri canlandırması, onlara üflediği ruhla hiç kopma yaşamadığım iki üç oyuncudan biri oldu. Ezgi Mola’nın beden dilini, karakterine can verirken Ezgi’den sıyrılarak sıfırdan bir karakter yaratmasına hayranım. Bunu en bariz Masumlar Apartmanı’nda görebilirsiniz. Ezgi Mola’nın her alanda kendini ispat etmiş olması apayrı ayrıca onun bulunduğu her projenin oyunculuk anlamında rakiplerinden bir puan önde olduğunu düşünüyorum.
Diğer bahsetmek istediğimse İbrahim Tumtum karakteriyle karşıma çıkan Uraz Kaygılaroğlu. Şimdi burada çok net bir şey ifade etmek istiyorum. Benim nazarımda Uraz Kaygılaroğlu iyi bir dram oyuncusu olmakla birlikte olağanüstü bir komedi oyuncusudur. İbrahim Tumtum benim her bölümde kahkahalar attığım bir karakterdi. Uraz Kaygılaroğlu 2 sene üst üste dram işlerinde çok iyi performanslar sergilemesinin yanında Tumtum’la da unutulmayacak bir karaktere imza attı diye düşünüyorum.
Erşan Kuneri’de iyi olan iki oyuncu değildi elbette, ben sadece iki kişiden bahsetmek istedim ancak Cem Yılmaz’la başlayıp Zafer Algöz’e kadar geldiğimde aslında uzun zamandır ekranda gördüğüm en iyi ekibi bir arda izlemenin keyfini sürdüm. Erşan Kuneri’de oyuncuların her bölümde en az 2 karaktere hayat vermesi olayı bence çok iyiydi ve daha da önemlisi çok zordu diye düşünüyorum. Onlar bu projeye hazırlanırken aynı anda 7-8 karaktere hazırlandılar, kara komedi de olsa bunun söylendiği kadar kolay olmadığının farkına varmak lazım bence.
Erşan Kuneri benim gülerken yerlere yattığım bir iş olmadı ki bu durumu ben çok yaşamam. Ancak izlerken her sahnelediği filmde aslında sinemaya, sektöre dair küçük ipuçlarıyla bence koca bir sektörün de kafa kağıdını gözler önüne serdiler diye düşünüyorum. Açıkçası dizi benden geçer not aldı. Benim Gora’dan beri beklediğim bir iş olduğu için çok hoşuma gitti sadece ilk bölümde Erşan’ı ilk gördüğümüzdeki porno filmi sevdalısı, bilim kurguya şans vermeyen yapımcıdan bu hale nasıl evrildiğine bir bölüm ayrılsaydı diye düşünüyorum. Orada biraz adaptasyon sorunu yaşadım. Dizide Özkan Uğur, Necip Memili ve İbrahim Selim gibi sevilen isimleri görmek de diziye ayrı bir tat kattı Bunun dışında çok da fazla küfürdü falan girmek istemiyorum. Bu küfürlerle iş yapma işine Cem Yılmaz’ın bir sözüyle karşılık vereyim:” İlk çevirmede küfürle güldürme işini bir deneyin bakalım, ehliyeti kaç ayda görüyorsunuz?
Ha bir de bir işi sizin sevmiyor oluşunuz, onu sevenleri avam yapmaz. Cem ve Can Yılmaz sektörün cesur adamları, alışılmadık işleri başaran özel bir ikili, umarım bizi şaşırtmaya devam ederler.
EEEE ikinci sezon ne zaman efendim?