YAZAR: Simay DEMİR
Toplum olarak kadına, çocuğa ve hatta hayvana şiddet ve taciz kanayan yaramız maalesef. Ülkemizdeki ve dünyamızdaki çoğu kadın gibi güvensiz uyanıyorum ne yazık ki her yeni güne ama kalbimdeki “bir gün her şey düzelecek” umudunu hiç yitirmiyorum. Nergis’in mahkeme sahnesini izlerken hem Nergis, anne ve babasıyla gurur duydum hem de içimdeki umut bir kez daha kendini gösterdi. Çünkü onlar dağ gibi durdular kızlarının arkasında ve kızları ona hissettiren bu cesaretle her şeyi anlattı. Zira başına böyle bir olay gelen herkes onun kadar şanslı olmayabiliyor ne yazık ki.
Asiye en başından beri kızının yanında oldu; ona inandı, güvendi ve kızının bu yaşanan olayda kendini suçlamasına, taciz edildiği için utanmasına hiç izin vermedi. Üstelik alnı ak bir biçimde her şeyi anlatması için teşvik etti ve kızı bu olayı en az psikolojik hasarla atlattı. Her şeyden önemlisi çocuğuna cesur olmayı, bu durumda utanması gereken, susması gereken kişinin kendisi olmadığını aşıladığı için Nergis bugün bu kadar özgüven sahibi oldu. Aslında Asiye tacize uğrayan her çocuğun, kadının yapması gerekeni yaptı. Bunu çok, çok üzülerek söylüyorum maalesef ki çoğu kadın, çocuk ailesinden bu güveni alamadığı, yaşadığı ortamda yargılanacağını ya da kimsenin ona inanmayacağını düşündüğü için susuyor. Susmanın hakkını aramaktan, konuşup dile getirmekten daha iyi olacağına inanıyor. Yani içinde bulunduğu toplum yüzünden yine cezalanan, en büyük acıyı çeken kendisi oluyor. Hatırlayın ilk bölüm Halim öldürüldüğünde kimse Halim neden o evde, Halim ne yapmaya çalıştı da Asiye onu öldürdü demedi. Herkes tüm suçlamaları bunca yıl tanıdıkları, bildikleri kadına yönelttiler; “Kesin eve çağırmıştır, o kuyruk sallamıştır, zaten kocası da kim bilir neden terk etti” suçlanan, yargılanan, yaftalanan hep Asiye olmuştu. Halim’in suçlu olabileceği kimsenin aklına dahi gelmedi. İşte maalesef kadınlar böyle iğrenç bir duruma maruz kalıyor ama utandığı, korkutulduğu yahut bu sürecin ne kadar yıpratıcı olduğunu bildiğinden konuşamıyor, anlatamıyor. Kendini toparlaması, bunu kendine itiraf etmesi dahi aylar alırken çıkıp anlattığındaysa Densizin, kendini bilmezin biri çıkıp “Neden bu güne kadar sustun, saklayacak bir şeyin olmasaydı önceden söylerdin, orda ne işin vardı, sen tahrik etmişsindir, belki de iftira atıyorsundur ne belli” gibi direkt suçlayıcı cümlelerle onu anlamak, yanında olmak yerine yıpratmaya çalışıyor. Yetmezmiş gibi ondan bu durumu ispatlamasını istiyor. Empatiden yoksun, bu durumu kendine iş edinen insanlarla muhatap oluyorlar bir de. Hani bir atasözümüz var ya belki de sevmediğim tek atasözüdür tam da bu zihniyeti açıklıyor bana göre; Dişi köpek kuyruğunu sallamayınca erkek köpek ardına düşmez. İşte maalesef yaşadığı o korkunç durum yetmezmiş gibi bir de sonradan bunlara maruz kalıyor. Bir yerde okumuştum; vücudumuz doğrudan bir saldırıya maruz kaldığında kendini kilitliyor, dış dünyaya kapatıp, psikolojik olarak uzaklaştırıyor kendini yaşadığı bu durumdan. Çünkü acıyla başa çıkabilmenin, uğradığı bu iğrenç duruma katlanabilmenin yahut sadece hayatta kalabilmenin başka bir yolunu bulamıyor, böyle bir çözüm buluyor kendine ama hani çok ünlü bir savunma sözü var ya “çığlık atmadı çünkü rızası vardı” diye, işte kaynağı belli ama gel de anlat. Bu yüzden yeniliyorum Nergis bu konuda çok şanslı; anlat, utanma diyen bir ailesi var arkasında. Her daim yanında destek olan sevenleri var ve artık özgür biri o hem de yanında hem annesi hem de babası varken.
Nergis yaşadıklarını anlatırken sanki yeniden yaşıyormuş gibi çekti aynı ızdırabı ama o anlatırken aynı ızdırabı çeken, pişmanlıkla kavrulan ve “Benim yüzümden” diye cehennem azabı çeken biri daha vardı; Cemal. O kızının yaşadıklarını duydukça küçüldü yerin dibine girdi ve öfkesiyle kendisini boğdu adeta “Keşke ben öldürseydim o soysuzu.” Yumruklarını sıktıkça öfkesi daha da katlandı ta ki Asiye elinden tutup sakinleştirinceye kadar. Bizim musluk gerçekten de bozuktu” bıçak gibi Cemal’in kalbine saplandı bu cümle çünkü çok, çok iyi biliyordu eğer yanlarında olsaydı böyle basit bir bahaneyle kimse evlerine girmeye cüret edemezdi. Ama o yoktu ve ölüp de leş olmalarını bekleyen akbabalar gibi sarmıştı iğrenç yaratıklar evladının etrafını. Kızının ona en çok ihtiyaç duyduğu anda yanında değildi ve kızı bir başına o küçücük bedeniyle kendini korumak zorunda kalmıştı. Bu gerçek bir kez daha yüzüne tokat gibi inerken o şu an sadece onun yanında durup “Ağlama” diye destek olabiliyor. Ben Cemal’in yaşadığı bunca şeyden sonra gitmesinin bedelini ödediğini düşünüyorum ki bence Asiye de benimle aynı şeyleri düşünmüş olmalı ki boşandıktan sonra onu affetti.
Asiye duruşma sonrasında çok rahatlamıştı çünkü artık hayatlarının ipleri, yaşamlarının kaderi bir başkasının elinde değil ki bu Asiye için en büyük ikramiyeden bile daha güzel bir hediye. Bir de farkettiniz mi? Asiye’nin yüzündeki rahatlama sadece kızıyla ilgili değildi. Asiye, Cemal gittiğinden bu yana hep bir yükün altındaydı. Tüm gökyüzünü sırtında taşıyan Atlas misali dünyanın yükünün altında eziliyordu. Cemal geldi ve ona omuz verdi. Cemal’in yeniden baba olarak Asiye ve çocukların hayatına girmesi, kızının başındaki belayı defetmesi Asiye için altından daha değerliydi. Hatırlayın, çocukları için affedemiyordu kocasını, sırf onları bıraktığı için affedemiyordu yoksa Asiye tek olsaydı Cemal’in tek hareketi yeterdi. Bu size saçma gelebilir ama Asiye tüm ailesini Cemal için geride bıraktı. Cemal onun için hayat gibi, su gibi kıymetliyken onu affedememesi diye bir şey olabilir mi? Cemal kıskançlıktan delirdiğinde bile tam olarak sırtını dönemedi ama Nergis’in başına gelenler, Uğur’un ilk güvendiği adama baba demesi Asiye için kırılma noktası oldu. Tüm hayatını çocuklarına adamış bir anne olarak, onlar için ne iyiyse onu yapması gerekirdi. Cemal çocuklarıyla olan durumu telafi edip bir de Helin’den boşanınca sevdiğini yeniden hayatına kabul etti ve limon ağacı yıllar sonra ilk kez meyvelerini vermeye başladı.
Asiye için Cemal nasıl hayattı, Cemal için de Asiye hiçbir zaman sıradan bir insan olmadı; onu bırakıp gittiğinde de, yıllarca onsuz kaldığında da yahut başkasını sevdiğini zannettiği zamanda bile Asiye onun için hep en özel olarak kaldı. Asiye’yi kendince tanımlarken “O benim ışığımdı, nefesimdi, o benim hayatımın rengiydi,evimdi, ailemdi…” diye bahsetmişti. Çünkü Asiye onun ilk ailesi, sığındığı ilk limanıydı. Aşık olduğu sevdiği, sevildiği ilk kadındı. Cemal bilerek yahut bilmeyerek çok büyük ve dönülmez hatalar yaptı Asiye’ye öyle ki kendi dahi kabullendi ; Asiye onu affetmezse haklıydı. Ben Cemal’in dediği gibi “Sizi rahat bırakacağım” sözüne pek itimat etmiyordum açıkçası çünkü Asiye onu affetmemeye devam etseydi o yine ne yapar eder kendini bağışlatmanın bir yolunu bulmak için uğraşırdı. Çünkü Cemal hala birlikte hayal kurduğu o kadının orada olduğunu çok, çok iyi biliyor.Şimdi birlikte anılar paylaştığı hayat arkadaşı onu affetmiş bir şans daha vermişti. Ondan daha mutlu kim olabilirdi ki?Aslına bakacak olursanız bence Asiye Cemal’in Nergis’in yaptığını bilmeden onun için “Ben yaptım, ben öldürdüm” dediği gün affetmişti onu. Çünkü o gün anlamıştı onun için ailesini bırakıp gittiği, aşık olduğu, çocukluğu, gençliği, hayatı olan adam hala oradaydı. Aradan yıllar geçmiş, Cemal bir cahillikle onları terk etmiş olsa da gözlerinin içine baktığı an kalbine akıp giden adam hala yanı başındaydı. Şüphesiz Asiye bir kez daha görmüştü aşkları; rüzgara, yağmura kavurucu güneşe dayanan limon ağacı gibi yaşanan onca şeye rağmen sapasağlam duruyordu yerinde ve şimdi belki de Cemal’in onlar için aldığı pansiyonda aşkları gibi hayallerindeki limon ağaçlarını da birlikte yeşertecekler.
Cemal’in ailesiyle ilgili umudu o kadar ölmüştü ki bir gün onlara kavuşacağını hele de affedileceğine asla inanmıyordu. Çünkü yaptığının affedilir bir yanı yoktu. O ailesini geride bıraktığı için zaten bırakın affedilmeyi kendisini affedemiyordu ki Asiye ve çocukların affetmesini beklesin. Hatta Asiye’nin hayali olan pansiyonu bile “Çocuklarla siz yaşayın!” diyerek verdi ama işte Asiye asla böyle bir kadın değil. Cemal bunu bilse de kendisini istemeyen sevdiğini sandığı sevdiğine daha da zarar vermeyecekti ama Asiye çok başka bir yerde artık. Cemal içgüdüsel olarak bir anda işte yaptığı bir hareket Cemal’in mucizesi oldu ve ailesine kavuştu. Ama işte hayat bir yerden verirken diğer yanda hep bir acı devam ediyor. Cemal’in şu anda en büyük derdi haline geldi küçük oğlu Ahmet’i Helin’den kurtarmak. Helin takıntılı ve hastalıklı kişiliğiyle oğluna büyük zarar veriyor ve Cemal artık sabrının sonuna geldi. Bir yanda Helin’den çocuğunu kurtarmaya çalışırken diğer yandan da Asiye’yi kendisine tamamen güvenmesi için ikna etmesi gerekiyor. Cemal için yeni bir mücadele zamanı çünkü Asiye onun yanında olsa da bir yanı hep korkmaya devam edecek.
Asiye’nin Cemal’le ilgili en büyük korkusu onu bırakıp gideceğini düşünmesi. Bunu ona kaçtığında uyurken sayıklarken de, ateşlenip “Cemal gitme” dediğinde de onu bağışladığını söylediğinde de dile getirdi “Bir daha gitme.” Fakat artık anlamıştı onlar için hayatını feda eden adam bir daha onları bırakıp gitmeyecekti. Ama yine de Cemal evli bir adamdı ve ondan emin olmak zorundaydı. Duygularını bu yüzden saklamıştı; ta ki Cemal ben boşandım diyene kadar. İşte o zaman Asiye yıllar sonra bir daha açtı kalbinin kapısını yine ve yeniden sadece Cemal’e. Onların aşkı çok zor şekilde sınanmış, bir ömre sığacak ayrılıklarla harmanlanmış olsa da onlar birbirlerinin alın yazısı ve böyle çetin bir savaşın sonunda yeniden özgür bir şekilde yan yanalar.
Bir ömür mutlu olmaları dileğiyle.
Onlar ailesini toplamaya ve mutlu olmaya çalışırken Mahir de Zuhal’le aile olma çabası veriyor ve açıkçası bu durum benim çok hoşuma gidiyor. Beni çok mutlu eden bir durum var ki o da Mahir ve Asiye’nin dostluğu devam edip bir de Cemal’le güzel bir arkadaşlık kurmuş olmaları. Zaten başından beri Mahir’in Asiye’ye aşık olduğunu düşünmemiştim ve sanırım kendine itiraf edemese de o da Zuhal’e aşık. Mahir’in gerçek aşkı bulması çok güzel olsa da ona bu aşkı veren bir kişi var: Asiye!
En başından beri Asiye için Mahir’in ona aşık olmadığını, sadece geçmişinin acılarını telafi etmeye çalıştığını söylemiştim. Terk edilen, istenmeyen bir çocuk olarak bu sebeple Nergis ve Uğur’a bu kadar bağlandı. Ona yapılanlara izin vermedi, sırf bu bile Mahir’i sevmemiz için yeterli aslında diye düşünüyorum. Mahir belki Asiye için aşk olamadı ama dost ve kardeş oldu. Asiye artık yalpaladığında yanında dağ gibi duran bir abisi, kardeşi olduğunu biliyor. Hatta Asiye’ye ikizleri olacağını söylediğinde Asiye’nin çıldırırcasına sevinmesi boşa değildi. Ehhh hala oldu arkadaşlar, var mı daha ötesi? Mahir artık Asiye’nin kardeşi, Cemal’in kayın biraderi, çocukların da dayısı oluverdi. Mahir artık karşısındaki insanları gerçek bir sevgiyle seviyor, onlara bağımlı değil ama işte ama….
Karşındaki kişiye aşık olmayıp sadece bağımlı olan bir kişi daha var; Helin. O Cemal’e aşık olduğu için değil sırf gidip Asiye’yle olmasın, mutlu olamasın diye yapıyor ne yapıyorsa.
Düşünsenize Cemal’in “Mutlu değiliz, sana aşık değilim, bu evliliği istemiyorum” deyişlerinin hiçbiri ona etki etmezken; Cemal’in “Asiye beni affetmedi, biz onunla birlikte olmayacağız” sözüne itimat ettiği için boşanmayı kabul etti.
Helin için artık ne desem, nasıl bir cümleyle durumunu anlatsam bilemiyorum. Bir insanın hiç mi kendisine saygısı olmaz. Anneliğini eleştirmek haddim değil ama daha sadece iki haftadır hastaneden çıkan ve böyle önemli hastalığı olan bir çocuğu hiç düşünmeden böyle yıpratması akıl alır gibi değil. Sırf onları mutsuz etmek için odasında yatıp dinlenmesi gereken, bağışıklık sistemi bitmiş bir çocuğu peşinden sürüklemesi artık bana pes dedirtiyor açıkçası. Bu hayatta ilk boşanan kişi onlar değil ve son boşanan karı koca da olmayacaklar. Umarım Helin bir an önce aklını başına alır ve bir çocuğu olduğunu hatırlayıp önceliklerini ona göre ayarlar. Cemal’in de dediği gibi “yarın yeni bir gün doğacak” hepimiz için
Asiye ve Cemal’in aşk masalında son düzlükteyiz artık. Cemal bütün hatalarını telafi ederken sevdiği kadın ve ailesi için neredeyse kendisini feda edecekti. Asiye ve Cemal birçok yerden sınandılar ama sonunda bu sevgide düzlüğe çıkan onlar oldu. Etraflarındaki tüm kötülüğe rağmen kazandılar. Ben açıkçası bu hikayede mutlu son olsun istiyorum. Çocuklarıyla, birbirileriyle mutlu bir hayat sürsünler istiyorum. Onlar hak etti, aynı yıldızın altında acı çektikleri her an için mutlu sonsuzluğu hak ettiler. Gerçekten son sahnede göz yaşlarımı tutamadım çünkü burnuma harika bir limon çiçeği kokusu geldi, ya sizin?
O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya son kez görüşmek dileğiyle.