YAZAR: SİMAY DEMİR

Hayatımda kader, kısmet kelimelerini çok kullanırım. Çünkü inanıyorum ki benim için yazılmış bir kader var ve ben bana sunulan seçenekleri değerlendirdikçe bana yazılan kader de işlemeye devam ediyor. Bu yüzden “Kısmetimde ne varsa onu yaşayıp göreceğiz” diyorum tıkandığım yahut umutsuzluğa kapıldığım zaman. Aslında izledikçe Asiye’nin de aynı şekilde düşündüğünü görebiliyorum ve Cemal; o hayatına isyan edip kaderinin ona sunduğu başka yollara saptı; o Asiye’yle çıktığı yolda onun elini bırakmayı seçtiği gün onu sonsuza dek kaybetti aslında. Asiye’yse pek hissettirmese de kaderine hep razı gelen bir kadındı.

O, sevdi, kaderim dedi ve ailesine rağmen  kaçtı sevdiğine, kocası onu terk etti; o çocuklarıyla bir ömür  onun gelmesini bekledi. Kızının başına talihsiz, korkunç bir olay geldi yaşadığı yeri terk etmek zorunda kaldı sesi dahi çıkmadı. Dahası yıllardır beklediği kocasını evli ve mutlu bir şekilde gördü, bir yabancı gibi aynı evde aylarca yaşamak zorunda kaldı ama bir gün bile isyan etmedi. Evet bunun en önemli sebebi evlatlarını koruma içgüdüsüydü ama bence bir o kadar da kadere olan inancıydı ona dayanma gücü veren. Asiye’yi ilk tanıdığımızda tek amacı çocuklarına yetebilmek için çalışmaktı. Neyi sevdiğini, nelerle mutlu olduğunu ya da geçmişte hayal edip gerçekleştirmek istediği herhangi bir şeyi hatırlamıyordu bile. Kalbinin kapılarına sürgü çekmiş, ruhunun renklerini kaybetmiş gibiydi. Sonra sevdiği, yıllarca beklediği adam yeniden girdi hayatına hem onun hem de evlatlarının yaralarına dokundu, fark ettirmeden yavaş yavaş iyileştirdi içlerinde bunca yıl kırık dökük olan her şeyi. Mahir’in de dediği gibi o belki de uzun yıllar sonra ilk defa gerçekten mutluydu. Çünkü evlatlarının babası kızını büyük bir beladan kurtarmış, oğluna güvenebileceği bir baba olmuş ve hala onun yıllardır sevdiği adam olduğunu görmüştü. Mutluydu çünkü kaderi ona sevdiği adamla yollarının bir daha kesişmesini sağlamıştı ve on yedi yıl sonra bir daha ona tüm kalbiyle evet diyordu. Artık çocuklarının yanında onları bir ömür koruyacak bir babası vardı ve Asiye son nefesini içi rahat bir şekilde verirken çocuklarını ona çoktan emanet etmişti bile. Şimdi size sormak istiyorum; sizce Asiye’ye en başa dönme şansı verilseydi o Cemal’in olmadığı bir hayatta mı yaşamak isterdi yoksa çocuklarının babalarına kavuştuğunu görüp ölmeyi mi yeğlerdi? Ben oyunu ikinci seçenekten yana kullanıyorum. Bu yüzden ben onun mutlu bir şekilde öldüğünü düşünüyorum.

Asiye aslında çok yorgundu ve artık devam edecek gücü kendinde bulamıyordu. Onun tüm hayalleri bir bir gerçekleşti ve artık derin bir dinlenme için çekildi. Çocukları için yaşadı ve onları en sevdiğine emanet etti. Asiye’nin son bakışında “İşte gidiyorum Cemal…” bakışı vardı ve aslında orada artık onun için son belliydi. Asiye ardında acılı bir eş ve çocuklar bırakarak belki daha güzel bir evrende buluşmak üzere gitti ve Cemal, Nergis ve Uğur’u birbirlerine emanet bıraktı.

Yazdığım yirmi altı yazıdan yirmisinde Asiye’nin nasıl bir anne olduğundan, çocukları için nelere katlandığından bahsetmişimdir herhalde. O son nefesini verirken bile evlatlarını sayıkladı. Ama bence Cemal de en az onun kadar iyi bir ebeveyn. Evet geçmişte hataları  oldu ama o da hiç kolay şeyler yaşamadı.

 Cemal bu hayata bir sıfır geride başlayanlardan ve bence kaderin karşısına çıkardığı en güzel hediye Asiye’nin varlığıydı. Onun hayatı ebeveynlerinin onu terk etmesiyle başladı ailesini terk etmesiyle bitti bana göre. Kaderi ona mutlu olması için bir seçenek sundu ama o bunu değerlendiremedi. Sonradan çok pişman olsa da geri dönüşü olmayan bir yola sapmıştı ve çok iyi biliyordu ki kaderi ona ikinci bir şans daha vermeyecekti. Bu yüzden oğlu için yarı ölü bir hayat yaşamaya başladı. Artık istemediği kadar parası vardı. Çocuğuyla geçtiği her yerden onun istediği her şeyi alabilecek durumdaydı ama yine de mutsuzdu. Acı çekiyordu ama bunu anlatacak kimsesi yoktu yanında. Sonra bir mucize oldu ve kader ailesiyle bir daha yollarını kesiştirdi. Onlara yakınlaştıkça eski neşesi geri geldi üstüne ölü toprağı attığı ruhu yeniden yeşermeye başladı sanki. Kızının, oğlunun sevdiği kadının kalbini kazandıkça daha da mutlu oldu. En sonunda sevdiği kadın ona bir kez daha evet dediğinde dünyanın en mutlu insanı oydu sanki. Ama kader bu ya Asiye’si onun kollarında can verdi. Belki geride çocukları olmasaydı Cemal içinde bir yaşama sebebi kalmayacaktı. Fakat Asiye’sinin ona son sözleri çocuklar oldu ve şimdi onlar için yaşama sırası Cemal’de. Fark etmişsinizdir Cemal yine o ilk tanıdığımız mahsun, dışı gülen ama içi yanıp kavrulmuş adam haline geri döndü tek bir farkla; o artık sevdiği kadın ve ona emanet edilen çocukları için yaşıyor. Ve ben inanıyorum ki o üç çocuğuna da annelerinin  yokluğunu hissettirmemek için elinden geleni yapacaktır. Zaten Asiye bir tek bedenen yanlarında değil. Nergis’in de dediği gibi o hep onlarla olacak; kalplerinde, anılarında ve diktikleri her yeni limon ağacı kokusunda.

Asiye ve Cemal… Hayat onlara hiç adil davranmadı, biri çok güçsüz diğeri çok zayıf davranınca dengeleri bozuldu. Sevgi, saygı hususuna girmeyeceğim ama Cemal yaptığı hatanın bedelini çok ağır ödedi. Cemal’in bu hayattaki en büyük cezası ne oldu biliyor musunuz? UMUTSUZLUK. Asiye, kocası gittiğinde bile umudunu, onun döneceğine olan inancını kaybetmedi ama Cemal’in bu umudu yok. Asiye gitti ve bir daha geri gelmeyecek. Az önce dediğim gibi Cemal tam da Asiye’nin durumunda artık ama onun umudu, yaşama sevinci yok. Asiye ardında emanetlerini ona bıraktı ve koca bir acıyla kocasını baş başa bıraktı. Birlikte kurdukları tüm hayaller kumdan kaleler gibi dağılırken Cemal’in içindeki cehennem azabı her gün daha da şiddetlendi. Cemal artık sadece çocukları için yaşayan, devam eden bir adam ve o karısının gözlerindeki parıldayan umudu Nergis’inin gözlerinde parlatmak için hayatını evlatlarına adayan cefakar bir baba, o kadar. Cemal’İn kalbindeki tek yaşam kıpırtısı evlatları için var artık.

Ah Nergis benim masum güzel kızım. O bu küçücük yaşında o kadar çok şey yaşadı ki. Ama onun bile kaderine bir gün isyan ettiğini görmedim. Tüm yaşadıklarına rağmen hala sapasağlam ayakta duruyorsa bu yine annesi Asiye sayesinde.O çok mutlu bir ailede babasına aşık bir şekilde yaşarken bir gün ansızın en sevdiği onu terk etti. Yaşam mücadelesinde annesine destek olabilmek için evin küçük annesi oldu. Sonra hiç ummadığı bir pislik tarafından tacize uğradı, kendini korumak isterken katil oldu. Tesadüfi gittikleri evde yıllarca yolunu gözlediği babasıyla karşılaştı en acısı babasının tüm sevgisini başka bir çocuğa verirken izledi. Aylarca annesinin kendisi için teslim olacağı ya da birinin onları şikayet edeceği korkusuyla yaşadı. Tam babasına kavuşup mutlu bir ailesi olacağına inandığı anda annesi ellerinin arasından kayıp gitti.

Nergis hayattaki sığınağını, en iyi arkadaşını, can yoldaşını kaybetti. Asiye anneden öteydi, onun her şeyiydi. Babası gidince annesine yol arkadaşı olan Nergis, şimdi de babasına can yoldaşı olmak zorunda. O hiç bir zaman” Bu hayat ebnim” diyen biri olmadı. Annesi ona böyle öğretmedi, bu yüzden Nergis şimdi de babasının yaralarını sarıyor, ona umut oluyor. Ancak ne yaparsa yapsın Cemal’i içine girdiği cehennemden çıkarabileceğini sanmıyorum. Onlar için artık birbirlerine tutunma vakti…

Hiç bir çocuk annesine o kadar kolay veda edemez ama Uğur için bu durum çok daha ağır. Uğur baba nedir bilmedi, onun hep annesi vardı. Onun için hayatını yakan annesi vardı. Uğur hep hayatta, mutlu olsun diye kan kusup, kızılcık şerbeti içtim diyen dünyalar güzeli bir oyun arkadaşı vardı. Hastane odasında da mezarlıkta da Uğur’un kendini herkesten çok yıpratması bu yüzdendi çünkü o annesini hiç mutlu görmedi. Asiye hep çalışandı, çabalayandı, canını dişine takandı. Bu yüzden de asla onu mutlu göremedi. Tam göreceği anda kabus gibi ellerinden kaydı gitti anneleri, bu sebeple Uğur’ın acısı çok daha derin bence. O tüm çocukluğunu annesinin didinmesiyle, geri kalan hayatını da onun acısıyla geçirecek.

Babaları gittiğinde çocuklarını sevgisiyle saran ve onlara yol gösteren bir Asiye vardı ve şimdi Asiye gitti. Cemal onlara kol kanat germek, acılarını hafifletmek zorunda. Cenazede kendi acısını unuttu çünkü kendisi aşkını kaybetse de iki çocuğu annelerini, hem de hayatını ona adayan annelerini kaybetti. Cemal için bu durum zor olsa da o yine de Asiye’den daha şanslı çünkü Asiye gitse de ardında çocuklarına sahip çıkacak babanın yanında, bir de dağ gibi bir dayı bıraktı: Mahir!

Mahir bu hikayede Cemal ve Asiye arasındaki en büyük köprüydü bana kalırsa. Mahir Asiye’nin yol arkadaşı, çocuklarının abisi olması yanısıra Cemal’in kendisine gelmesini de sağlamıştı. Çünkü Mahir Cemal’in  tüm hayallerini yaşayan kişiydi. Çocuklarına baba olmuş, sevdiği kadın artık kendisini değil onu sevdiğini söylüyordu fakat tüm gerçekler ortaya çıktığında onunla gerçek birer dost olmuştu. Çünkü Mahir’in artık tek istediği Asiye ve çocuklarının mutlu olmasıydı. Onun Asiye’yle tanışması da o konağa getirmesi de kaderin hepsine çizdiği bir yoldu diye düşünüyorum ve yolun sonunda Asiye’yi kaybetmiş olsa da; Cemal gibi bir dostu, iki yeğeni ve çok mutlu olacağı bir ailesi oldu.

Mahir’in bugün böyle mutlu olmasının sebebi zamanında Asiye’yi takıntı haline getirmemesi bana kalırsa. Çünkü Asiye Cemal’e bir şans verdiği gün Mahir geri çekilmesi gerektiğini çok net anlamıştı ve kader bu ya iki çocuğa gönüllü baba olup yardım ederken kendisine de iki evlat bahşedilmişti.

Fakat Mahir gibi, Zahide gibi bırakması gerektiği zaman inatla bırakmayıp saplantılı olanda var maalesef. Kimden bahsettiğimi çoktan anladınız bence; Helin. O sırf mutlu olamasınlar diye çocuğunu ardında annesiz bırakmayı düşünecek kadar bencil bir kadın. Eğer isteseydi yoluna devam edebilirdi ama yapmadı, Zahide gibi kocasına bağımlı bir kadın bile vakti geldiğinde bırakmayı bildi ama o yapmadı. Şimdi tüm yaptıklarının bir bedeli olmasa da Asiye’ye ömür boyu yaşatmak istediği vicdan azabıyla kendi yaşamak zorunda.

Gelelim vedalara ki hiç sevmem ancak bir şeyler demem lazım. Kaderimin Oyunu’nun değil 26 bölüm 100 bölüm gidecek hikayesi vardı. Cemal gerçekleri zamanında öğrenseydi, asıl hikaye Asiye ve Cemal üzerinden yükselseydi bugün belki de ikinci sezonu konuşuyor olurduk. Ancak olamadı…Yine de ben kendi adıma çok etkileyici bir aşk hikayesi izledim diyebilirim. Özellikle de Öykü Karayel ve Akın Akınözü’nün performansları, uyumları gerçekten iyiydi. Akın Akınözü bize özel bir Cemal, Öykü Karayel de bize özel bir Asiye yarattı. İkisini de özleyeceğim…

Akın Akınözü bizim için kıymetlidir bu arada, bazıları fikrini kendisine saklayabilir.

İyisiyle, kötüsüyle koca bir yirmi altı haftayı geride bıraktık. Bazen izlemekte, yazmakta çok sancılı oldu benim için, kah onlarla oturup ağladım,  kah güldüm, bazen dayanamayıp sayıp döktüm. Ama her şeye rağmen  iyi ki Akın ve Öykü’yü  birlikte izleme fırsatı bulmuşum. İyi ki bu hikayeye ortak olup yazma imkanım olmuş. Tüm ekibin, oyuncuların, emeği geçen herkesin eline, emeğine sağlık.

Yazıma son verirken 26 hafta boyunca yazılarımı bekleyen, yorum yapan, beğenen, beni motive eden tüm okuyucularımıza ayrıca çok teşekkür ederim.

Yeni bir macerada görüşmek dileğiyle.

Hoşçakalın.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s