YAZAR: A. Ela ERDOĞDU

Herkese merhaba .Bir hafta sonra yeniden sizlerle buluşacak olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Birinci bölüm yazısı için verdiğiniz destek ve güzel yorumlarınız için teşekkürler. Umarım beraber uzun bir yolculuğumuz olur. Çaylar kahveler alındıysa yeni bölüm analizine başlayalım .Birinci bölümümüz hepimiz için oldukça gergin ve heyecan dolu bir yerde bitmişti. Mert katil oldu mu? Olmadı mı? Bölümün ilk dakikaları da bu gerginlik ile ilerlerken herkes için sessizliği bozan kişi Ege oldu. Ambulansı aramak isteyen Egeyi durduran Hale bazılarınız için doğru bazılarınız için yanlış olanı yaparak  Egeyi engelledi ki zaten tam bu sırada yaralı adamımız hareket ederek yaşam belirtisi verdi. Bunun üzerine “kahraman” ağabeyimiz Ceyhun kardeşinden bıçağı alıp “Sen değil ben yaptım ki bak turp gibi bir şeyi yok ben halledeceğim” diyor. Ölür müsün öldürür müsün dedikleri an bu olsa gerek zira çocuğu her türlü pisliğin içine çeken kendisi. Çocuğun başına dert olduktan sonra suçu üstlenmen seni kurtarmıyor. Senaristi bu konuda tebrik etmek istiyorum çünkü karakteri hayatın oldukça içinden almış.

Mert’i de yanlarına alıp olay mahallinden uzaklaşan stajyerlerimiz belki de aralarındaki ilk ve en önemli kırılmayı yaşadı. Neden mi? Birbirini yeni tanıyan dört kişi Mert’i çıkar üç kişi  sırf kendini bu işten temize ayırabilmek için polise ve Doğan Beye olanları anlatabilirdi. Ege hırsı, Hale kibri için Bahar ise sırf bir rakip elemek için yapabilirdi bunu ama yapmadı. Hale ve Ege beni karıştırma deyip gitti ve Mert’i ispiyonlamadan sıyırıldılar. Açıkçası burada özellikle de Hale’den bir atak beklemiyordum dersem yalan olur. Kendisini kurtarmak hususunda spesifik bir adım atabileceğine inanıyordum çünkü o bu yola geleceği, avukatlık hayalleri için değil, onu bu hayatta karanlık olmaya iten adamdan intikam almak için girdi. Bu sebeple her an bir yanlışa sürüklenebilirdi ama yapmadı, ilerleyen zamanlarda açacağım ama Hale gurubun karanlık yüzü olmayabilir, benden söylemesi.

Mert en dişli rakibinin susmasıyla kurtulsa da aslında ben ondan bir Robin Hood’luk bekliyordum ki eğer Bahar olmasaydı olacak olan da buydu. Bahar Mert’in yanında kalarak onun o şok anıyla yanlış bir şey yapmasına engel oldu belki de çünkü Mert öyle iyi bir çocuk ki kendi hayatını yakacağını bile bile sırf diğerleri yanmasın diye polise teslim olabilirdi. Bahar’ın orada olması belki de Mert’in geleceğini kurtardı diyeceğim ama ikili arasındaki etkileşim günden güne artarken kurtardığı tek şey Mert’in kariyeri olmayabilir, ne dersiniz?

Mert’i öyle sarıp sarmalamak istiyorum ki anlatamam başına bela açan ağabeyini gece kontrol edip üstünü örtüyor. Size açık ve net söylüyorum ben olsam aramızdaki tüm bağları kopartmıştım daha önce de söyledim önce can. Mert her yanıyla iyi bir evlat, iyi bir kardeş ve çok iyi bir dayı ama asıl soru bu değil. Aynı anne ve babanın evladı üç kardeş… Ağabey sorumsuz zengin olmayı takıntı haline getirmiş ve bu uğurda bir sürü belaya bulaşıyor. Abla ise çocuğunu annesine bırakıp ortadan kayboluyor, evladını arayıp sormuyor bile. Bu bir anne için ne kadar normal? Bir yandan da şey dediğinizi duyar gibiyim “İyi de beş parmağın beşi de bir olmaz ki” benim zaten böyle bir iddiam yok ama bu kadar zıtlık fazla anormal değil mi? Birinci bölümde bir fotoğrafa bakarken Mert o günü hatırladığını söylediğinde anneleri “Çok küçüktün nasıl hatırladın” dedi. Mert’in babasının iftira ile görevden alınan bir savcı olduğunu biliyoruz acaba Mert’in hatırlamadığı ama abla ve ağabeyde travma yaratarak bu hale gelmelerine sebep olacak şeyler mi yaşandı? Anne evin ipotek edileceğini bile saklamak istiyor belki başına bela almasın diye belki de başka bir sebepten ama bu ailede tuhaf bir şeyler var ama hadi hayırlısı.

Mert bu ailede çabuk büyümek ve sorumluluk almak zorunda kalan tek insan . Acıların, fakirliğin arkasına sığınarak ya da kolay yoldan para kazanmanın yollarını arayarak o da abisi gibi hayatını heba edebilirdi. Mert’se ne kaçmayı ne de kısa yoldan hayatın köşesini dönmeyi değil savaşarak, çalışarak bir şeyleri kazanmak istiyor ama bu o kadar kolay olmayacak çünkü rakipleri var. Ben şu anda en büyük rakibi olarak da Hale’yi görüyorum çünkü aralarında en büyük motivasyon Hale’de: İntikam.

Buzlar kraliçemizle ilgili ise öğrendiğim gerçek Hale’yi anlamamı sağlarken, hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığı gerçeği de yeniden yüzüme vuruldu.  Hale’nin lüks, modern ve zengin görünen o yalanlarla dolu şatafatlı hayatın arkasında bir “üvey baba” tacizi gizli. Hale’nin kapıyı kilitlemesi ve kilitledikten sonra bile açılıp açılmadığını kontrol etmesi en büyük ipucuydu. Hale 17-18 yaşında üvey babasının tacizine maruz kalmış bir kız çocuğu olarak karşımıza çıktı ve ben bunun nedense bir kereye mahsus bir durum olmadığını düşünüyorum. Hale’nin üvey babasına olan nefreti öyle basite alınacak bir durum değil ve ne yazık ki sesini de kimseye duyuramamış. Diğer insanları bırakın, öz annesi bile Hale’nin içine girdiği cehennemi görmüyor.

Hale her ne kadar yaralı, ürkek bir kız olsa da bunu göstermemeye yemin etmiş gibi duruyor. Özellikle de annesine karşı artık tüm sabrını tükettiği bir noktaya geldi. Annesiyle yüzleşmesi sert olsa da ben onun anladığını pek sanmıyorum. O zengin hayatını elde tutmaya o kadar büyük bir takıntı geliştirmiş ki kızının çığlıkları ona sinek vızıltısı gibi geliyor. Hale bu sebeple içindekileri döktü ama aslında umudu annesinin onu duymasıydı ama olmadı, olmadı…Hale evden basıp giderken içindekileri dökmüş olmanın huzuruyla değil, sesini duyuramamış olmanın öfkesiyle çekti, gitti.

Hale ve Mert bu acılarla uğraşırken, kusursuz bir hayatın içerisinde gördükleri Doğan’sa kendi cehennemiyle başa çıkma derdindeydi. Hayat acı tatlı olaylar zincirinden oluşur ve Doğan ile Tülin bu acının en büyüğünü yaşamış durumdalar. Doğan özel hayatında da işinde olduğu gibi kontrolü ve kendini asla bırakmıyor. Boğazına kadar acı dolu ama çığlıklarını kimse duymuyor çünkü sessiz çığlıklar bunlar. Kendini her durum ve koşulda dik durmaya, güçlü olmaya ayarlamış. Telefonda Tülin ile konuşurken dudakları titredi, gözleri doldu belki ama net sesiyle konuşarak Tülin’i acı gerçekten çıkardı. Peki sonra? Kendisi elinde kızının fotoğrafı, kızının doğum günü için süslediği odasından derin bir nefes alarak duygularını kara mahzenlere gömerek odadan çıktı ve “baba” olmaktan sıyrılıp avukat Doğan oldu.

Doğan Yener oldukça başarılı ve idealist bir avukat ama bence bunca şeye rağmen de oldukça mütevazi biri. Ne kadar doğru bilmem ama avukatlarla tanıklar genelde belli yerlerde buluşur diye biliyorum. Tanık deşifre olmasın diye özellikle bu kadar gizliyken ama Doğan adamın yanına iki kere gitti ve ikinci de tehdide neden boyun eğmek zorunda olduğunu anladı çünkü o adam bir “baba”ydı. Belki de aklından geçirdi “Kızım için bende böyle susar mıydım?” diye evden ayrılırken de tanığa “ O ailenin de senin gibi bir oğlu vardı” dedi. İki tarafı da anlamıştı o yüzden adamı zorlamadı belki de. Sonrasında eski eşi ile kızlarının odasında ilk defa  duygularıyla gördük Doğan’ı artık tutamadı ve kızının oyuncağını okşayarak ağladı. Geçen hafta birbirini hala seven ve iyi anlaşan bu ikilinin boşanma sebebi sadece evlat acısı olamaz demiştim ya doğruymuş. Doğan kızlarının ölümünün bir kaza olmadığını düşünüyor ve bu durumu sorgulayıp, kurcalaması Tülin’in her gün evladını toprağa vermesine sebep olmuş. “İnadınla, sorgulamanla tükettin beni ayrılmaktan başka şans bırakmadın” dedi aldığı cevap netti “Ben buyum Tülin görünenin ardında başka bir gerçek var bunu görüyorum o yüzden bırakamam”… Tülin bu konuda bir anne gibi düşünüp mesleğini dışarıda bırakıyor Doğan ise avukat ve baba kimliğini birlikte sırtlanıyor ikisini yıpratan da bu bence. Bu konuda bende Doğan’a katılıyorum ilk bölümde de bana tesadüf gibi gelmemişti bu ölüm.

Doğan’ın hukuk bürosunda entrikanın ardı arkası kesilmiyor maşallah, nasıl bu kadar başarılı oldular akıl alır gibi değil. Fırat’ın yaptığını doğru bulmasam da kabul edelim ki bu her meslek grubunda üstlerin altlara yaptıkları şeyler. Asıl olay bence kesinlikle Ege’nin Fırat’ı Doğan’a ifşalaması oldu. İlk bölümde Doğan Fırat ile ilgili bir nevi uyarmıştı bizleri ama ben bu boyutta bir ihanet beklemiyordum. Bir de Egeye hem şaşırdım hem şaşırmadım. Ege ekibin en kıvrak ve zekisi olabilir insanlara karşı soğuk, kibirli bir imaj çizse de içinde harika bir kalp ve adalet duygusu taşıyor. Onun yaptıkları yüzünden kuzeninin cezalandırılmamasını istemesi, Hale’nin üstüne bu durumun yapışmasına izin vermemesi… Ege gizli bir kutu zamanla çözeceğiz. Bahar’ın gelen babası, Mert’in görevden iftira ile alınan babası ve Doğan ile Tülin’in kızlarının şüpheli ölümü hepsi olmasa bile geçmişte yaşanan bu olaylar arasında bir bağ olduğunu düşünüyorum özellikle de Mert’in babası ve İpek’in ölümü hakkında.

Dizide bir sürü düğüm var ve bunlar giderek açılmak yerine kördüğüm oluyor farkında mısınız? Bir olayı tam kapatmadan bir olay açmak ne kadar doğru? Daha ikinci bölümü bitirdik ve elimizde en ufak bir çözülme yaşanmayan olaylar zinciri var? Bu ne kadar doğru sayın senaristler? Neden her kahramana aynı anda yükleniyorsunuz? Yavaş yavaş ve sırayla işleseniz her bir hikayeyi? Siz kendi karakterinize “Hızlı giden at çabuk yorulur” dedirttiniz  ama siz ikinci bölümden kucağımıza bir sürü olaylar düğümü bıraktınız ve çözüm için sıfır ipucu bu pek sağlıklı bir matematik değil. Ekibin sahneleri yeri geliyor komik yeri geliyor duygusal oluyor ama sayın senarist bölüm akmıyor bir yerden sonra insanın dikkati dağılıyor çünkü bir sürü olayı yazdığını için birbirinden bağımsız karakterler izliyoruz. Mesela Mert’in ağabeyinin sahildeki sahnesini yazmaya gerek var mıydı? Sahne geçişleriniz aşırı kopuk bir karakterden başkasına atlıyorsunuz. Bu insanı yoruyor çünkü sanıyoruz ki sıradaki sahne bir öncekiyle bağlantılı ama alakası çıkmıyor. Buna çok çok dikkat etmeniz gerekiyor çünkü yaz ayındayız ve sıkılan seyirci kapatır bu durumu bir düşünün bence.

Sözlerimi burada noktalarken bir kusurum olduysa affediniz diyor ve hepinizi sevgi ile kucaklıyorum. Haftaya yeni bölümde görüşene dek kendinize iyi bakın, sevgilerimle…

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s