YAZAR : A. Ela ERDOĞDU

İnsan hayata gözlerini açtığı andan itibaren duyduğu birçok cümle vardır. Bunlar arasında en yaygınlarındandır “Hayat bir sınav” cümlesi tamam kabul hayat bir sınav ama nasıl bir sınav? Açık uçlu mu yoksa çoktan seçmeli mi? Bence kesinlikle çoktan seçmeli zira çoktan seçmeli de seçtiğin şık yanlışsa seni yanlış olarak damgalar.

Hayatta dört yanlış bir doğruyu götürmez bir yanlış tüm hayatını götürür tıpkı Ceyhun’da olduğu gibi. Ceyhun özünde kötü bir çocuk değil tek derdi ailesini refaha çıkarmak ama bunu öyle bir tutku ve hırsla yapıyor ki kendisiyle birlikte o çok sevdiği ailesini de adım adım felakete sürüklüyor. Her ne kadar giriştiği bu işlerden dolayı pişmanlıktan kavrulsa da bir umut diyerek sürekli şansını dilemekten vazgeçemiyor. Bazı insanlar ne yaparsa yapsın ne yaşarsa yaşasın düzelmez ya Ceyhun’da onlardan biri işte. Öyle uslanmıyor ki sonunda o sessiz Mert’i bile çileden çıkardı en sonunda. Herkesin bir sabır çizgisi vardır ve dolunca patlar Mertte patladı çünkü yıllardır varını yoğunu ailesi için harcamış, onlar için çabalamış adeta kendini unutmuşken ağabeyinin ellerindeki tek güvence olan evlerini bir hiç uğruna riske atması karşısında daha fazla sessiz kalamadı. Ağabeyine ilk defa sesini yükseltti belki de ama canı yanıyordu evlerini kaybetme korkusunun yanında bir de güvendiği insanlardan birer birer darbe yiyordu. Hangi birine yansın ki Mert ailesinin ondan gizli onu hiçe sayarak evlerini ipotek ettirmesine mi yoksa güvendiği iş arkadaşının ondan böyle önemli bir konu hakkında bildiklerini saklayıp yalan söylemesine mi? Bu çocuk neye tutunsun? Sürekli bir mücadele içerisinde Mert ama karşılığında ufak bir teşekkür bile çok görülüyor kendisine bu çok üzücü. Aile demek karşılıksız fedakarlık demek değildir herkes karşılıksız bir yere kadar çabalar, sadece sevgi insanı bir yere kadar taşır tıpkı Hale ve Nuran’ın ilişkisi gibi.

Hale de annesini çok seviyor ama yaptıklarına artık ne sessiz kalabiliyor ne de tahammül edebiliyor. Kendi yaşadıklarını geçti ama annesinin kendi gururunu nasıl yok sayıp da bu adamla yaşamaya devam edebildiğini, hiçbir şey olmamış gibi yaşamaya devam ettiğini anlamıyor ve tepkisini de açıkça dile getiriyor “Benim midem bu kadar sağlam değil”. Ağır bir cümle ama Hale’nin de şu an öfkesinden göremediği bir şey var annesindeki değişim Tahsin bile Nuran’ın tüm çabasına rağmen bir tuhaflık hissedip sorarken Hale görmüyor. Ki gerçekten gözle kolaylıkla görülebilecek bir değişimden bahsediyoruz.

Hale’nin gözünü kör eden bir öfke var onun için annesi o adamın yanında mı? Yanında konu kapandı bir izahı, açıklaması yok. Bu öfke sebebiyle davanın en büyük tanığı olan kişiyi Tahsin’in sakladığı yeri hemen algılamadı bile. Ben şahsen Nuran’ın dava sabahı Hale’yi bunun için aradığını düşünüyorum ve bu sefer gördü Hale. Sessiz sedasız Tahsin’i Şah Mat etti. Tahsin’i Şah Mat etti belki ama şimdi önünde çok daha büyük bir sınav var “annesinin hayatı” bu sınavı verebilecek mi? Yoksa Doğan gibi bir noktaya takılı kalarak bazı şeyleri gözden kaçıracak mı?

Doğan Yener çok iyi bir avukat donanımlı, bilgili, zeki ama tüm bunların önüne geçen bir şey var “kızı”… Ondan acımasızca alınan ve bundan kendini suçlayan bir baba oluşu bunca yıllık deneyiminin önüne geçiyor. Kızının öldürüldüğünden emin ancak katili hapisten çıktıktan sonra onunla konuşmayı düşünebilirken onu takip etmeyi düşünemeyecek bir adam mı? Hiç sanmıyorum sadece takılı kaldığı nokta öyle net ve duyguları öyle yoğun ki küçük ama önemli ayrıntılar aklına gelmiyor.

Doğan bir yere odaklandığında bazı şeyler gözden kaçırabiliyor. Mert ve Bahar’ı dinlerken duydukları karşısında şaşırması bundandı. Kendisi bunu nasıl akıl edememişti? Doğan çok iyi bir avukat olmanın yanında çok iyi de bir insan Bahar ve Mert’e kızsa da teşekkür edebilen, kendilerini tehlikeye attıkları için kızsa da onlara göstermeden gurur duyabilen biri tıpkı bir baba gibi.

Doğan’ın başarılı olmasının sebebi de budur belki de stajyerlerine bir baba gibi yaklaşması. Ege’ye olan davranışı bir ağabey gibiydi dinledi, izledi ve arkadaşları karşısında rencide olmasını engelledi. O sadece iyi bir avukat olduğu için değil iyi de bir insan olduğu için Doğan Yener olabildi. Hem bir patron, hem bir hoca yere geldiğinde baba yeri geldiğinde ağabey ve arkadaş. Her birini ailesi görüp koruyup kollayan, destekleyen biri çünkü o böyle görmüş böyle büyütülmüş bence.

Tülin ile olan ilişkisi de böyle eski eş, iş arkadaşı, arkadaş… Doğan Yener asla hafife alınmaması gereken biriydi hiç kimse yıllarca ona inanmazken o vazgeçmedi ve şu an oldukça yakın zafere. Zaferi elde ettiği günü bende en az kendisi kadar heyecanla ve sabırsızlıkla bekliyorum.

Bu kadar güzel ve özel karakterin iç içe geçtiği, işinde iyi olan oyuncuların içinde bulunduğu bir proje niye böyle hâlâ çözemiyorum. İzlerken gülüyorum da, üzülüyorum da düşünüyorum da ama eksiklik var izlerken ağızda bir burukluk oluşuyor. Bir yaz dizisi için akışı oldukça ağır, sıfır atraksiyon ben izlerken şaşırmak, “nasıl ya!” demek istiyorum ama adım adım biliyorum ne olacağını. Birden fazla başrollü hikaye yazmak sistematik bir senaryo matematiği gerektiriyor ama senaristlerimiz maalesef bu matematiği çözemedi emekler karşılıksız kaldı ve seyirciden beklenen reaksiyon alınamadı . Üzücü hem de çok üzücü.

Haftaya tekradan görüşmek üzere hoşça kalın…

A.Ela ERDOĞRU

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s