YAZAR : ELA ERDOĞDU

Yepyeni bir macerayla karşınızdayım. Gelsin Hayat Bildiği Gibi daha tanıtımları dönmeye başladığında beni tavlayan bir iş oldu. Klasik okul ve öğrenci temalı dizilerden farklı olacağını, bir DERDİ olacağını hissetmiştim. Yazan Gani Müjde olunca insanın aklına başka bir şey gelmesi de mümkün değil. Hocamızın yanında çocukluk yıllarımdan bu yana hayranlıkla izlediğim Ertan Saban,Özge Özberk ve yeni dönemin yetenekli oyuncularından Devrim Özkan’ı görünce otomatik olarak ekran karşısındaki yerimi aldım.

Gelsin Hayat Bildiği Gibi tam olarak hayatta ikinci şansı olanların hikayesini ekrana taşıyacak. Çeşitli sebeplerle cezaevine girmiş ve şartlı tahliye ile yeni bir şans tanınan çocuklarla bir küçük kızın ardında bıraktığı kanlı oyuncakla ölümle dans eden Yedi Emin’in hikayesiyle bu insanların etrafında yalnızlığı ve sakladıkları sırlarla belki de herkesin hayatını değiştirecek Songül ve Derya’nın hikayesini izleyeceğiz.

Hayat gökkuşağındaki gibi cıvıl cıvıl renklerden oluşup masalsı bir hayat sunmuyor kimseye kendinden verdiğin tavizler seni ya sen yapıyor ya da seni senden ediyor. Bizi biz yapan şeylerden vazgeçmek yavaş yavaş kendini de yok etmeye başlamaktır çoğu zaman tıpkı Yedi Emin’in yaptığı gibi. Yedi Emin uçsuz bucaksız bir deniz gibi ne sonunu görebiliyorsunuz ne de tam olarak çözüp hakkında bir varsayımda bulunabiliyorsunuz. Sürprizlerle dolu bir adam kendisi ve onu bu kadar cazibeli kılan da kesinlikle bu. Yedi Emin “emanetçi” anlamına gelir yani Emin mafyanın emanetçisi. Kimin nerede, ne zaman, ne yaptığını bilmesi bu yüzden.  Emin gibi adamlar aslında ihanet etmez, kimseyi satmaz ama bazen bir şey gerekir. Bir bombanın piminin çekilmesi, kaldırılamayacak ya da üstünden geçilemeyecek olayların yaşanması gerekir ki insan kendisini sorgulayabilsin. Emin de bunu yaşadı. O küçücük kızın kanlı oyuncağı Emin için kırılma anı oldu. Polisin yıllarca aradığı ancak yüzünü bile görmediği adam gelip teslim olduğunda hem Ankara’nın hem de Songül’ün hayatı değişmek üzereydi sadece o anda kimse bunu farkına varmadı.

Emin kendi içinde bulunan zıtlıkların uyumunu yeni hayatında da devam ettirecek farkında olmadan devam ettirecek. Emin onu “Yedi Emin” yapan her şeyden vazgeçerek onu öldürüp Sadi Payaslı’yı yarattı. O artık Karabayır Lisesi’nde bir Coğrafya Öğretmeni. Karabayır Emin’in geri de bırakmak istediği her şeyi içinde bulunduran bir yer. Belki bilerek ayarlandı belki de tesadüf buraya gelmesi bilemiyoruz henüz ama Karabayır şimdi ki hayatının sınavı olacak orası kesin ya “Yedi Emin” olacak ya da “Sadi Payaslı” keskin virajlarla dolu bir yol bekliyor Emin’i. Keskin virajlarla dolu bu yolda yalnız yürümüyor ama arkasında yürüyen beş genç daha var Emin’in. Onunla benzer şekilde bir proje kapsamında şartlı tahliye olan bu gençlerin de Karabayır’da olması biraz garip sanki. Her türlü sorundan uzak durması gereken bu gençler sorunun tam ortasına düştü. Payaslı ve çocukların buraya gelmesi de kaderin ördüğü bir yoldur. Hayat bazen bizlere hatalarımızı yanlışlarımızı düzeltme, tamir etme imkanı verir. Sadi de bunca suça meyilli çocuğun olduğu okula giderek aslında onlara belki de zamanda yolculuk yaptıracak kadar yardımcı olabilir. Onlara bir pencere açıp, gerçekten istemediği halde oraya sürüklenen bir insanı bile çekip alsa geçmişinin ve vazgeçtiklerinin bir anlamı olacaktır.

Emin, Emin yapan şeylerden vazgeçerken Mert onu mert yapan şeylerden vazgeçmiyor. Mert de aslında kader kurbanı olan o çocuklardan biri. Ne yaparsa yapsın, nasıl yaparsa doğru bildiğinden şaşmayan bir genç. Mert’i o cezaevine bir kadına yardım etme isteği soktu. Sokakta dayak yiyen ancak kimsenin kurtarmak istemediği birine yardım ettiği için cezalandırılanlardan oldu. Hikaye size tanıdık geldi değil mi? Kadir Şeker olayının bu şekilde ekrana gelmesi beni ziyadesiyle memnun etti. Mert o kadar yalanın, yanlışın içerisinde doğru kalmayı başaran bir çocuk. Hayat onu da çok farklı şekilde sınıyor. Bir kadına yardım etmek istediği için cinayet işleyen Mert, öldürdüğü adamın kızıyla aynı okulda hem de zorbaların olduğu bir okulda okumak zorunda kaldı. Kızımızla ilk karşılaşması oldukça sert geçerken sadece doğru bildiği şekilde davranmaya devam eden Mert için bu hiç kolay olmayacak. Mert’in hayatının tamamı koca bir yalanın üzerine kurulu: Ablası sandığı Derya onun öz be öz annesi.

Derya karakter olarak bizi fazlasıyla zorlayacak diye hissediyorum. Erkek kardeşim dediği Mert, onun öz oğlu. Bir sebepten dolayı Derya Mert’e annesi olduğunu söylememiş. Şimdi buradan dolu hikaye çıkarabilirim ama hepsi havada kalır. Derya bu yalanı Mert’in babasından ötürü söylüyor ancak babasının kim olduğunu henüz bilmiyoruz. Elbette herkesin aklına gelen o isim benim de zihnimde haykırıyor ancak elimizde bu hususta tek bir veri bile yok. Tıpkı Songül’ün neden İstanbul’a gelmek istediğiyle ilgili bilgimiz olmaması gibi.

Songül Komiser, sebebini bilmediğimiz bir nedenden tek başına İstanbul’a gelmek için uğraşırken birden kendini Sadi Payaslı’yla evli olarak buldu. Songül oldukça sert, köşeleri olan bir kadın. Cesur olduğu gözlerinden belli hem de yani yılların mafya emanetçisiyle aynı evde yaşıyor ve kadın daha gözünü bile kırpmadı. Songül işini seven bir polis ama onunla ilgili sır perdesi aralandığında o sert duruşun altında eksik kalmış bir kadın olduğunu düşünüyorum. Songül polis bir babanın polis kızı… Ailesini kaybetmiş hüzünlü bir kız çocuğu aslında.

Songül güçlü bir kadın bunu her düşüncesini üstlerine dahi açıkça söylemesinden, Sadi’ye verdiği cevaplardan anlayabiliyoruz. Şu an için Sadi ile didişme üzerinden ilerleyen bir ilişkileri var. Her düşündüğünü her duygusunu olduğu gibi dışarı vuran Songül ne zaman konu ailesine gelse içine kapanıyor, sessizleşiyor. İstanbul’a gelmekten en azından bu şekilde gelmekten hoşlanmıyor sorun Sadi ile gelmesi de değil kafasındaki plan neyse onu bu şekilde yapamayacağını biliyor. Songül’ün kafasında ne var bilmiyorum ancak Sadi’yle bu planın tamamen ters olduğunu düşünüyorum. Polis için görev görevdir ancak Songül yarım kalan bir iş var da onu tamamlayamadı gibi renk veriyor. Sadi’ye sürekli olarak ters tarafını gösterse de zamanla bu ikilinin arasındaki ilişkinin daha derin bir şekilde gelişeceğini düşünüyorum. Sadi geçmişinden kaçan bir karakter ama Songül bence onda da geçmişle ilgili başka şeyler var. Ailesiyle ilgili meselede bir an durgunlaşıp sonra yüz hatlarının sertleşmesi ve sonrasında yüzünde beliren o duygusuz ifadeyle Ankara’da örgüt liderleri toplanırken bazı anlarda yüzünün aldığı ifadeden Songül’ü polis yapan sebepleri düşünmemi sağladı. Senaryo oraya henüz evrilmedi ama Songül bizi oldukça sarsacak diye düşünüyorum.

Songül hatta şimdiden Sadi’yi sarsmaya başladı. Ona sürekli ters davranması, hep dikine gitmesi ve Sadi’nin zaman zaman delirme noktasına gelmesini keyifle izledim. Sadi öfke kontrol sorunu olan biri değil bu yüzden Songül’ü şimdilik alttan alıyor ancak onun da başı derde girmek üzere. Ele verdiği adamlardan biri onun yaşadığını öğrendi. Geri kalanın da öğrenmesi an meselesidir. Sadi bir yandan yeni hayatını kurarken, geçmişin hayaletlerini de kafasından atmak zorunda kalabilir. Sadi korkusuz ve tehlikeli biri ve aynı zamanda değerleri olan, çocuklara zarar vermeyen, insanlara direkt kötülük yapma amacı olmayan biri ki bunu okula ilk girdiği andaki hareketinden de gayet rahat anlayabiliriz.

Sadi Payaslı rüzgarı Karabayır Lisesi’nin her yanını sardı ancak tufan da kapıda. Okulun görüp görebileceği en sert ve değişik öğretmen olma yolunda ilerlerken okulun serserileriyle de zor bir mücadeleye girişecek diye düşünüyorum. Herkesin yeni hayatının başlangıç noktası olan Karabayır kaç hayatı değiştirecek kaç ışığı söndürecek bekleyip görelim…

Dizimizi genel olarak ele alırsak çok kaliteli hatta bu işin pirî diyebileceğimiz bir adamın Gani Müjde’nin kaleminden çıkan bu senaryo ince ince tüm detaylar göz önüne alınarak işlenmiş. Dizi öyle oturdum yazdım değil bu oldukça belli büyük bir emek var, rejisi, senaryosu, kast oluşumu, müziklerin seçimi hepsi insana ince ince işleyecek şekilde oluşturulmuş. Sahne geçişleri, çekim açıları oldukça güzel ki yönetmen de Altan Dönmez zaten söyleyecek bir şey kalmıyor insana. Bildiğim tek şey Gani Müjde bizi ter köşeden ters köşeye sürükleyecek ama bunu nasıl yapacak acaba? Ben ilk bölümü çok beğendim ama beni can evimden vuran sahne şüphesiz “Atatürk” sahnesiydi böyle küçük detaylar bile beni benden alıyor.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s