YAZAR: Simay DEMİR
“Güven tek kullanımlıktır” demişti çok sevdiğim bir karakter haklıydı da bence; eğer kişi karşısındakinin güvenini kırıp bir daha düzeltmeye çalışmazsa o duygu sonsuza dek yok olur. Ben güvenmeyi her zaman hassas, kırılgan ama iyi muhafaza edildiğinde bin yıl bir şey olmayacak bir objeye benzetirim. Ona iyi bakar ruhen iyi beslerseniz en güçlü duygulardan biri olur ama özensiz davranır hoyratça kullanılırsa elinizden düşer ve kırılan parçaları toplamak neredeyse imkansız hale gelir. Evet, başkasına olan güvenimiz kırılabilir, belki zamanla o kişi uğraşır, çabalar ve geri kazanmak için mücadele ederse geri de kazanır. Peki ya kendinize olan güvenimiz kırılıp yok olduysa, ya artık kendimize zerre güvenmiyorsak o zaman ne olacak? Nasıl bir çaba yitip giden özgüvenimizi geri getirebilir? Efsun mesela bu bölüm çok net gördük ki onun bir daha cerrahlık yapamayacağını düşünecek, bu düşünceyle panik atak geçirecek kadar güvensiz kendine. Emir’se belki de hayatında ilk kez birine en büyük sırrını verecek kadar güveniyor ona.
Efsun bir cenderenin içerisinde, kıvranıp duruyor. Birilerine zarar verme düşünce düşündüğümden de büyük bir travmaymış onun için. Efsun’un korktuğu, çekindiği için cerrahlığı bıraktığını bilsem de onun ameliyata girme düşüncesi bile ona panik atak geçirtecek kadar büyük olduğunu tahmin etmemiştim doğrusu. Ameliyatı asiste etme fikri bile Efsun’u çığırından çıkarmaya yetti de arttı bile. Efsun’un gözlerinde panik, korku, stres vardı ve aslında sakinleşmesini bile beklemiyordum. Emir’in o anlarda Efsun’u sakinleştirmeyi başarması, Efsun’un aslında Emir’le güven hususunda bir sorunu yok aksine çok güveniyor. O anlarda Binnur olsa sakinleşmezdi ancak Emir, Efsun’u sakinleştirirken oradan rahatlıkla çıkabileceklerine ilişkin umut da verdi. Sonrasında da çok önemli bir şeye de şahit olduk; Efsun belki de Binnur’dan sonra ilk kez birine güvendi ve bence Emir dışında hiç kimse o durumda Efsun’u sakinleştiremezdi. Üstelik Efsun’un ona en gizli sırrını verecek kadar güvendiğini görmüş olduk.
Efsun Armağan’ın bu hayatla olan sorunu küçük yaşlarına dayanıyor. Anne ve babasının arasında kopan kıyametin ne yazık ki kurbanı Efsun oldu. Kendine güven sorunu diyoruz ya, nasıl kurulur o güven peki? Ailede kurulur arkadaşlar, ailede. Anne bırakmış, baba kendini içkiye vermiş. Nasıl olacaktı da Efsun kendine güveni tam bir kadın olarak büyüyecekti? Yine de birçok şeyi tek başına başaran, girdiği her işi kıvraklıkla çözen özel bir kadın, o. Yanında annesi gibi tecrübeli bir cerrah olsa yine ayağa kalkabilirdi ama yapamadı. Yalnız başına bu kadar oldu ve birine zarar vermektense koca bir kariyeri hem de rüya gibi bir kariyeri elinin tersiyle itti. Ailesinin bir araya gelme hususundaki problemleri Efsun’un kendine güvenli bir insan olarak değil, başarılı olduğu yerde kalma, kimseye zarar vermeden insanlara yardım etmesini sağlayacak biri olarak hayatına devam etmesine yol açtı. Kaybolan bir potansiyel, gözden çıkarılan bir hayat değil de nedir bu? İşin daha da kötüsü Efsun’un sadece kendine değil kimseye itimat etmemesinin de sebebi yine aynı: Ailesi.
Aslına bakacak olursak Efsun’un güven problemi bir tek yaptığını söylediği hatadan kaynaklı değil bana kalırsa. Onun bu hayatta en çok güvenmesi gereken kişiler yani anne ve babası yaptıklarıyla yok etmişler o duyguyu, başkasına nasıl güvensin? En sevdiği, birlikte hayaller kurduğu annesi kırmış onu en hassas yerinden ve görünen o ki Emir yavaş yavaş fark ettirmeden sarıyor o yarayı. Çünkü Efsun bir tek güvenmiyor ona aşık da oluyor aynı zamanda Emir’e. Emir’in her durumda önceliğinin Efsun olması, ona kimden olursa olsun zarar gelmesine izin vermemesi, daha önce görmediği desteği onda görmesi Efsun için çok kıymetli. Bu yüzden onun ikinci kez annesiyle ilgili yalan söylediğini öğrendiği halde kızgınlığı uzun süreli olmadı. Çünkü biliyor ki bu konuda Emir ona yalan söylemişse zorunda kaldığı içindir. Annesine duyduğu saygı ve sevgi ortadayken üstelik Serpil’den duyduğu “Keşke Pervin benim annem olsaydı” lafı Efsun’un Emir karşısındaki duruşunu etkilediğini düşünüyorum. Fakat tüm bunlar bir yana Efsun Emir’i affetti çünkü Efsun da anladı diye düşünüyorum ikisinin de acıları ortaktı. Emir de en az onun kadar yaralıydı ve sevgisizliğini Pervin’in sevgisiyle kapatmaya çalışmıştı. Üstelik bir anne, bir dost bellemişti Pervin’i kendine, bu durumda ona nasıl kızgın kalabilirdi ki?
Efsun Emir’e ameliyatı yaptığı için kızmadı aslında biliyor musunuz? Affetmesi de bu sebeple kolay oldu. Emir’in bir bildiği vardır demesinin yanında her zaman açık olmaya çalıştığı Emir’in onu aptal yerine koymalarına izin vermesine sinirlendi. Efsun’un geldiğinden beri tek derdi ciddiye alınmak, başarısını kanıtlamak ama en yakınındaki insan tarafından kandırılmayı yediremedi. Aslında tüm siniri bundandı yoksa bu sırrı saklamasını da neden kendisine söylemediğini de anladı. Aksi durumda Efsun, Emir’in yüzüne bile bakmazdı. Yine de Emir’in bu sırrı saklaması ve Emir’in de yalandan nefret eden haliyle Efsun’u kandırmasından duyduğu pişmanlık iç içe geçince kısa süreli de olsa aralarında çatışma yaşandı. Emir gibi yüksek egolu bir adamın bir kadına kendini anlatmaya çalışması aslında Emir’in de artık değişmeye başladığını gösteriyor. Efsun affetme hususunda nasıl değişim gösteriyorsa Emir de kendini artık birilerine anlatmaya çalışıyor. Biz buna aşkını değiştirici gücü diyoruz.
Efsun Emir’i affetti, ona güvenmeyi ve bir şans daha vermeyi tercih etti ama Pervin için aynı şeyi söyleyemeyeceğim; onun işi cidden zor görünüyor. Zira Efsun Pervin’in çaresizliğini göremiyor ya da bir daha beni bırakır korkusu yüzünden görmek istemiyor. Ona eli titrediğinde olduğu gibi arada kıyamasa da Efsun ne yaparsa yapsın Pervin yanındayken onsuz geçen çocukluğunu yok sayamıyor. Ben bunun bile ona olan sevgisinden kaynaklandığını düşünüyorum. O annesini hala deli gibi seviyor ama bunu kabul etmek bile Efsun için çok zor zira böyle bir şeyi kabul ederse çocukluğuna, annesiz geçen günlerine ihanet etmiş olacak. Bu yüzden ona karşı yumuşamamak adına onu yanında istemiyor ki bu çok doğal bir durum bana kalırsa. Bu böyle bir çocukluk geçiren biri için çok normal bir davranış bana göre. Ama Pervin onun gidişi hiçte öyle klinik ya da kariyer için bir terk etme gibi gelmiyor bana.
Fark etmişsinizdir Pervin’in gözlerinde hep bir kırgınlık, bir burukluk var. Sanki dokunsan ağlayacak ama güçlü görünmek zorunda olduğu için kendini tutuyor gibi. Kaya’yla konuşurken, Emir’le Efsun’dan bahsederken ama en çokta kendini Efsun’a anlatmaya çalışırken buğulanıyor o gözleri. Başından beri söylüyorum ve sanırım tüm her şey açığa çıkana kadar da bu söylediğimde ısrarcı olacağım; Pervin’in tek gitme sebebi kariyer yapmak o la maz. Düşünsenize kadın neredeyse yirmi yıldır ayrı ailesinden ama hayatına tek bir kişi bile almamış. Bu da demek oluyor ki ailesini çok severken ayrılmış oradan. Peki ama asıl nedeni ne, çok sevdiği, birlikte hayaller kurduğu kızını bırakıp gitmesine sebep olan? İşte bunu deli gibi merak ediyorum. Yani Serpil gibi ondan asla hazmetmeyen biri bile ona saygı duyup arkasından iyi şeyler söylüyor, ona güveniyor, Emir ona aşırı bağlı bir sebebi var dinle diyor. Bakalım Emir’in hatırına dinlemeyi kabul ettiği annesinden neler duyacak göreceğiz. Şunu da söylemeden geçemeyeceğim Pervin nasıl ki Emir’i çocuğu yerine koyup yıllarca aynı zamanda dert ortağı yaptıysa bence Emir de gerçekten ona olan sevgisine inanıp sevgisini sunmuş. Emir sevilmek için başarılı ve mükemmel olması gerektiğini düşündüğü bir ortamda belki de onu Emir olduğu için seven tek kişinin Pervin olduğunu hissetmiştir kim bilir? Bu yüzden ona bu derece bağlıdır belki. Yine de ben Pervin’in Emir ve Efsun arasındaki ortaklığın arkasındaki gerçeği gördüğünü düşünüyorum ki buna mutlu da oluyor. Kızı kalsın, onunla yaşasın istiyor ama bunu bir türlü anlatamadı. Bu sebeple bana soracak olursanız Emir’in tüm sıkıntılarına rağmen kızını ona emanet etmiş ve ben Efsun’un babasının da o kadar masum olmadığını düşünüyorum.
Kapalı kapılar ardında bir sürü soru birikti ve artık cevapları almamız gerekiyor. “Pervin ve kocası arasında neler oldu? Emir neden bu hale geldi? Kaya neden oğluna bu kadar sert?” gibi bir ton soru var aklımda. En merak ettiğim soruların başında da yakışıklı prensimizin nasıl bu hale gelmesiydi ki sonunda bir şeyler öğrendik. Emir’in neden mükemmeliyetçi olduğuna, neden kimseye güvenmediğine yahut neden hata yapma lüksünün olmadığını düşündüğüne defalarca değindim aslında önceki yorumlarımda ama doğrusunu söylemek gerekirse onun ağzından bunları duymak, tüm hayatını böyle hissederek yaşamış olduğunu düşünmek gözlerimin dolmasına sebep oldu, onun acısını ekran karşısında kalbimde hissettim. Efsun’a bunları anlatırken bile aslında her iki ailesine ne kadar kırgın olduğu sesinden anlaşılıyordu. Şüphesiz Emir bunların hiçbirini Efsun’a anlatmak zorunda değildi. Üstelik Emir gibi kapalı bir kutu için bunları anlatmak, zaaflarını ve zayıfliklarini birine hele de bir kadına açmak hiç kolay bir durum değil. Ama Efsun onun için artık sıradan biri ya da bir kadın değil. Bunu en net Sarp’la karşılaştırarak verebilirim sanırım. Eğer Efsun sadece güvendiği bir arkadaşı olsaydı ya da ona sıradan hisler besliyor olsaydı Sarp’a, çocukluk arkadaşına rağmen ona bu derece yakınlaşmazdı. Bence Binnur Efsun için neyse Sarp’ta Emir için o. Onun sırlarını, neye üzüldüğünü neye sevineceğini bilen biri. Emir ciddi manada ne zaman üzülse kendini Sarp’ın yanına atıyor
Yani Emir için arkadaştan öte biri Sarp ve Efsun’a ilgisi olduğunu çok iyi biliyor. Üstelik Sarp; Ali Bıçakçı yahut başka bir erkek gibi sıradan bir rakip de değil, duygularını önemsemeyeceği ya da kafa tutacağı biri hiç değil. Bundan bile Emir’in Efsun’a ne derece kapıldığını anlayabiliriz aslında. O Efsun’a bal gibi aşık ve bunu gizleme gereği duymuyor artık çünkü çoktan kabul etti duygularını ve en önemlisi artık Efsun’a güveniyor, bu çok büyük bir adım Emir için. Gaziantep’te yaşananlar aslında bunun en bariz ispatı. Duygusal yakınlıklardan, yalan dolandan nefret eden Emir her bir lafını tek tek yuttu. Efsun’un yanında olmasını seviyor mesela. O omzuna yattığında bir sürü güzel şey düşünüyor, umut doluyor görüyoruz. Kadınlara numaralar veren Emir’den yıldızların altında, sevdiği insanla hayaller kuran Emir’e ne ara geldik bilemiyorum ama çok güzel olmadı mı? Emir çoktan kendini bu kadını sevdiğine de yanında olmasını istediğine de ikna etti. Şimdi sıra Efsun’u ikna etmekte çünkü aşka bakışı en son baktığımda pek iyi değildi. Emir’in işi zor çünkü Efsun zora düştüğünde kaçmaya meyilli, Emir de peşini bırakmamaya. Bu kavgada Emir’in yanında saf tutuyoruz, tabi şimdilik.
Hayat sürprizlerle doludur. Emir ve Efsun birbirlerini şehirden göndermeye çalışan ikiliden bir anda iş ortağı olan, gönül birliği kuran insanlara dönüştüler. Ölümden kaçtıkları yolun kenarında en özellerini birbirlerine açarken arada sadece ufak tefek problemlerin kaldığı çok net görünüyor. Efsun, Emir’e annesine bile anlatamadığı sırrını açıyor, Emir neden bu hale geldiğini ona korkmadan, bana karşı kullanır mı demeden anlatıyor. O anlara şahit olurken Ah aşk, sen nelere kadirsin dedim.Onlar artık aynı yolu yürüyen iki insana dönüşmek üzereler, sadece geride Efsun’un korkuları kaldı sanki, ne dersiniz?
Efsun’un korkuları demişken, işte tam da o korkuların altında ezileceği bir durumla karşı karşıya kaldı. Mafyadan kaçarken geçirdikleri trafik kazası Efsun’u bir kabusun tam ortasında bırakmak üzere çünkü Emir’in hayatı artık onun ellerinde. Ya sevdiği insanı ölümden çekip alacak ya da en büyük kabusunu en kötü şekilde yaşayacak, bekleyip görelim.
Hayat bu türlü türlü badireler atlatırız, bazen düşer ve hiç kalkamayacakmış gibi hissederiz. Fakat yanımızda bizi her daim, hangi zorlukta olursak olalım kurtaracağına inandığımız biri varsa işte o zaman tüm olumsuzlukların üstesinden gelebiliriz diye düşünüyorum.
O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek dileğiyle. Hoşçakalın