YAZAR: A. Ela ERDOĞDU

Ağlayarak gözümüzü açtığımız bu dünyada hepimizin amacı mutlu olup bir daha ağlamamak bu yüzden de hep kendimizi merkeze alarak idame ettiriyoruz hayatımızı. Herkes her zaman “önce ben” demesine rağmen iş başkalarına akıl vermek istediğinde “önce o” demeyi nasihat veririz. Yüzyıllardır böyle bu durum ve sizde bu duruma çok fazla tanık olmuşsunuzdur, hepimiz bu cümleyi çok fazla duyduk “Önce ben değil sen de evladım” . Bizlere hep kendimizden çok başkalarını düşünmemiz gerektiği ancak böyle mutlu olabileceğimiz söylendi çünkü bencil olmak mutsuzluk getirirdi ki bana sorarsanız çok da doğru bir düşünce yapısı değildir bu. Sürekli kendini geri plana atan, kendinden önce başkalarını düşünen kişiler zamanla kendi bireysel benliklerini kaybederler, kendileri için değil başkaları için yaşamaya başlarlar bu hayatı. O yüzden belki de bugüne kadar duyduğunuz tüm cümlelerden farklı bir cümle kuracağım sizlere “Önce ben” deyin çünkü kendinizi mutlu etmez, kendinizi önemsemezseniz ne başkasını mutlu edebilirsiniz ne de kendi varlığınızı koruyabilirsiniz bu hayatta. Kendinizi geri plana ata ata zamanla birilerine bağımlı hâle gelir ve tıpkı Ayın, Dünyayı takip ettiği gibi birilerini takip edersiniz. Kendinizi bu hâle getiren sizsinizdir çünkü size hayatınız boyunca başkalarını daha çok düşünmeniz öğretilmiştir.

Kendinizi unutmanıza bazen insanlar bazen yaşadığınız bir olay sonucu dönüştüğünüz benliğiniz neden olur. Öyle bir an gelir ki herkes bu yol ayrımında kalır bu dediklerimden başkalarını asla düşünmemeniz gerektiğini çıkarmayın. Önemseyin, önemseyin elbet ama bunu yaparken kendinizi unutmayın demek istiyorum tıpkı Sadi gibi. Sadi hayatının bu zamanına kadar sadece kendine odaklı yaşamış bundan şüphe elbette yok ama artık hayatında kendi kadar önemsediği hatta çoğu zaman kendisinin bile önüne koyduğu biri var artık “Songül”. Sadi için şu an karısından daha önemli hiçbir şey yok.

Bölüme büyük gerilimle başladık hem de öyle böyle değil o fotoğrafta bir şeylerin olduğunun ve kesinlikle bizim sandığımız gibi bir şey çıkmayacağını söylemiştim geçen haftaki öyle de oldu ama Songül’ün tepkisini Sadi gibi ben de beklemiyordum açıkçası. Songül onla konuşmak isteyince ve “geçmiş” deyince Derya ile ilgili bir konu olduğunu düşündü çünkü bu durumun bir saatli bomba olduğunun gayet farkında ama bomba başka bir yerden patladı. Karısının içinde bulunduğu durumu farkındaydı bu yüzden soğukkanlı ve sakin kalmaya çalıştı ve gözlerine bakarak çok net bir şekilde “Ben yapmadım” dedi. Songül’ün aklı devre dışıydı Sadi’yi duymuyordu. Hem nasıl duyacaktı ki? Songül’ün içerisinde bir yerlerde anne babasına özlem ve onların kendisinden koparılmasına dair duyduğu bir öfke var. Özel hayatını, benliğini unutarak yıllardır bu sırrın peşinde debelenirken belki de hayatında en güvendiği insan olarak gördüğü, aşık olmaya başladığı adam ailesinin katledilmesinin sebebi olabilme ihtimaliyle karşısına çıktı. O anda Songül’ün kulakları sağır oldu, vicdanı sustu. Kalbi bile Songül’e sözünü geçiremedi. Sadi ne yapsa, ne dese kar etmeyecekti zaten. Defalarca masum olduğunu söylemesine rağmen Songül’ün inanmayıp silah çekmesi üzerine dimdik dikildi karşısına yetmedi kendi silahını kafasına dayadı bu aslında Sadi’nin kalbindeki Songül topraklarının giderek nasıl büyüdüğünün işaretiydi. Sadi arkasını dönüp odasına gidebilir, evden çıkabilirdi ama o yapmadı, karısının ona güvenmediğini görmek onun için ölüm gibiydi. Sadi’nin bu hareketinde tek motivasyonu vardı: Songül’ün iyi olması. “Beylik tabancanla birini vurursan sicilin yanar!” sözü basit bir şey değildi. Sadi ya da Emin ya da her ikisi de Songül’ün kendisine zarar vermesine izin veremez. Songül o tetiği çekse birincisi sevdiği bir insana ne olursa olsun zarar vereceği için kahrolacaktı ama daha da önemlisi Sadi’den sonra Songül’ün hayatı da kararacaktı.  Sadi her iki duruma da izin vermeyerek kontrolü eline aldı. Kendi toplu tabancasını çıkardı ve kafasına dayayarak rulet oyunu başlattı. Rulet enteresan bir Rus oyunudur. Ortaya koyduğun amaç uğruna tek toplu silahla ölümüne oynarsın. Sadi de kendi oyununu kurdu. Burada oyunun amacı Songül’ün güveniydi ve bunu hayatı pahasına kazanacaktı. Sadi aslında Songül’ün kendisine asla güvenmediğini hep biliyordu. Hem nasıl güvensin ki? Sadi’nin geçmişi ortada ama bu oyunla o güven konusu kapandı. Songül kendisine inansın diye hayatını ortaya koyan adama nasıl güvenmeyecekti? Güvendi, inandı ve aslında Sadi orada kurşunu değil Songül’ün kendisine güvenini yerine getiren, onu yeniden kendi Songül’ü yapan kadını geri aldığı için öptü ve Sadi sadece karşısında korkarak, ağlayarak “Sıra bana mı geldi?” diyen kadın gülsün diye bile hayatını gözünü kırpmadan feda ederdi. Sadi için artık bu konu kapandı ve varlığının tamamını karısına adadı, aksini düşünmüyorum bile.

Sadi öyle çok seviyor ki kaybetmeyi asla göze alamıyor ama bu konunun Songül için ne kadar önemli olduğunu daha net anladı. Bu konu onun için ne kadar önemli olsa da kendi hayatında çözmesi gereken daha önemli konular var çünkü “Yedi Emin” bulundu. Bir kişiyi ortadan kaldırmaları artık güvende olduğunu değil aksine büyük tehlikenin daha da yaklaştığının kanıtı. Sadi tek başına olsa bu adam onun için dert bile değil. Yanında Yaver’i var, halleder geçer. Ancak artık karısı, öğrencileri ve beyaz bir hayatı var. Emin’le gelen karabasanları da o hayatın içerisinde istemiyor. Onlardan Sadi olarak kurtulamayacak ve elbette Emin’le birlikte Yaver’e de bu dönemde her şeyden çok ihtiyacı var. Songül’e söylemesi gerekir ama onu tehlikeye atmaktansa ölmeyi yeğler Sadi, bu sebeple bu olayı bildiği gibi çözecek. Yaver yeniden Payaslı’nın yanında ama bu ikisi size de bir enteresan gelmedi mi? Arkadaşlar çok dostluk gördüm de böylesi ilk kez çıkıyor karşıma. Yaver ve Emin arasında sarsılmaz bir güven var, bir an bile tereddüt etmiyor ikisi de. Sadi Payaslı’nın hiçbir repliğinin öylesine yazılmadığı aşikâr. Herkes gibi benim de kafamda birçok teori var bunlardan biri Emin ve Yaver’in asker arkadaşı olduğu çünkü birbirine canını defalarca emanet eden insanlar ancak böyle bir güvene sahip olabilir.

Sadi için bu bölüm bazı ekmek kırıntılarının önümüze atıldığı bir bölümdü. En önemli soru da şu: Bir insan nasıl gençlik yıllarını hatırlamaz? Ben şahsen on tane bebek arasından kendi resmimi bulurum ama Sadi bulamadı. Bu sebeple Sadi’nin hayatının bir döneminde başına bir şey geldiğini ya da bir dönemi nasıl başardıysa resetlediğini düşünüyorum. O dosya gelene kadar adam gibi bir veri yoktu elinde.  O zaman bu adamın hafızası yad a baş ağrısıyla ilgili durum nereye bağlanacak? Orasını merakla beklesem de asıl irdelemek istediğim konulardan biri Sadi hiç bir şekilde Songül’le paylaşım yapmıyor. Onu koruyan bir polis olmasına rağmen hem de çünkü Songül’ü polis olarak değil karısı olarak görüyor.  Sadi’nin deşifre olmuş olmasıyla ilgili asıl çekincesinin kendisi olmadığını düşünüyorum dönüp dolaşıp işin Songül’e gelmesi ve onun zarar görmesi kesinlikle daha büyük korkusu çünkü onlar bu evliliğin sahte olduğunu bilmiyorlar ve Yedi Emin’e zarar verebilmek için de her yolu deneyecektirler o yüzden Sadi peşindeki bu adamlarla ilgili sorununu çözmeden başka bir konuya yoğunlaşmak istemiyor ama karısını da savunmasız bırakacak değil ona hissettirmeden koruma kalkanını kurdu bile. Özel hayatı bu kadar çetrefilliyken okulda da sorunlar bitmiyor beş gelincik şu an Sadi’nin kanatları altında ve hocaları olarak Sadi elinden geleni yapıyor.

Sadi cephesinde işler bu haldeyken Songül’ün cephesinde işler çok daha zorlaştı. Ailesinin ölümün cinayet olduğunu çözmüşken Sadi’yi o fotoğrafta görmek onu darmaduman etti zira bunun olmuş olması demek güvendiği bir dağın daha batması demekti çünkü Songül güven problemi olan bir kadın.  Sadi’ye hesap sorarken bile içinden “Yapmadım” de diye tekrar ettiğine eminim bunu duydu da Sadi’den ama kendi iç sesi o kadar yüksekti ancak bir tetik sesiyle kendine geldi ve o an artık tamamen kabul etti. Görev sorumluluğundan falan değildi bu durum Songül artık Sadi’siz yapamaz, ona zarar gelmesine dayanamazdı. Her ne kadar ona güvense de ertesi gün bile fotoğraflara bakmaya devam etti ve bu hareketi Sadi’yi de şüphelendirerek ikili arasındaki yakınlaşmayı bir tık daha arttıracak gelişmeyi yarattı. Sadi olay dosyasını inceledi. Bu Songül için çok büyük bir öneme sahip çünkü hayatındaki biri sırf onun için önemli diye bir konuyu araştırıyor ve sırf ona yalan söylemiş durumunda kalmamak için hemen bir açıklama yapıyor. Sonuçta Sadi “ben değilim” demişti ve inanmıştı. Songül’e gerçeği söylediğinde karşılaşacağı tepkiden korkmadan dürüstçe anlatmıştı durumu. Tamam dedi Songül bu adam bana yalan söylemez bunun huzuruyla uyuduğu gecenin sabahında ona teşekkür etmek için yollar düşünmüş ve beceremese de menengiç yapmaya çalışmıştı. Bir diğer taraftan da içinde bir şeylerin planını kuruyordu o kahveye tekrar gitmeliydi gitti de.

Songül benim gözümde Hera gibi bilirsiniz en güçlü tanrıçadır ve tanrıların tanrısı Zeus bile ondan korkar. Çok güçlü ve keskin bir zekaya sahiptir Hera hatta öylesine zekidir ki Zeus ondan gizli iş yaptığını sanar iken Hera her şeyi bilir, zamanını bekler ve bedelini ödetir. Songül’de bir şeyler için bekliyordu ve bekleme zamanı bitti sıra ödeşmekteydi.  Sadi’den öğrendiklerini de kendi öğrendiklerine ekleyen Songül tekrar kahveye gitti artık avına oldukça yaklaşmıştı Songül en azından öyle sanıyordu avcıyken av olacağını bilmiyordu o dakikalarda. Sona yaklaştığını bilerek emin adımlarla ilerlerken kocası tarafından bir koruma kalkanı içine alındığını bilmiyordu. Çok bilindik bir tuzaktır yolu kapatmak ama av, av olduğunu bilmiyorsa bunun tuzak olduğunu bilmez yemi yutar yani ava giderken av olur Songül gibi.

Pusuya düştüğü anda Songül emniyeti aramadı Sadi’yi aradı bu çok önemli bir unsur. Ailesiyle son kez konuşacak vakti yoktu, olmamıştı o yüzden buna izin veremezdi. Tam yolun sonunda olduğuna inanırken karşısında Sadi’yi görmek daha büyük bir sürprizdi. Gerçi o Payaslı’dan ziyade Yedi Emindi o an ama kendisi kim olursa olsun kimse onun sevdiği kadına zarar veremezdi. Sadi ve Songül… İki kırık kalp iki yarım hayat birlikte tam olmaya başladılar. Gülmeye, eğlenmeye ve birlikte ağlamaya. Şu an için birbirlerinden saklasalar da gerçeği sevgileri giderek güçleniyor ve ikisi de birbirini kaybetmekten deli gibi korkuyor. Sadi’nin vurulduğu o anı bir düşünün, kan kaybediyor ama düşündüğü tek şey Songül. Songül için hastaneye gitmeyi bile reddediyor, Songül ise Sadi yaşasın diye mesleğini, hayatını adadığı kariyerini yakmaya razı yeter ki o yaşasın. Birbirini kaybetmekten korkan iki kalp daima birbirlerinden sınanırlar şu an ilk sınavı geçtiler ama ikinci ve en büyük sorundalar “yaşam”. Songül ikinci kez onu kaybetme korkusuyla ve bu sefer her şey gözlerinin önünde oluyor. Birbirinin sınavı olanlar aynı zamanda birbirinin gücüdür bunu da atlatacaklarından şüphem yok.

Songül şimdi çok ince çizgide. Sadi b2 gğn önce onun gülüşü için kafasına silah dayamıştı, tam 48 saat sonra karısı ve kurşunların arasına gözünü kırpmadan girdi. Songül hiç bu kadar sevilmedi biliyor musunuz? O hala uyurken ” Baba biraz daha uyuyacağım ” diyen bir kız çocuğuydu. Sadi’ye bu kadar düşmesi, bağlanması da bu yüzden. Adamın biri o gülsün diye kafasına silah dayıyor, o nefes alsın diye kendi nefesini feda ediyor. Songül aşık olmasın da ne yapsın siz söyleyin.

Sadi ve Songül bir girdabın içinde oradan oraya savrulurken hayatlarının diğer köşesinde Derya giderek büyük bir sorun halini alıyor. İlk başlarda yaşadığı hayat sebebiyle böyle bir kapalı kutu olduğunu düşünüyordum ama özünde iyi bir insan diyebiliyordum maalesef artık diyemiyorum. Bence Derya tam olarak bir ceviz ağacı gibi, bilirsiniz ceviz ağacı büyük, heybetli bir ağaçtır ama bir sorunu vardır ki bulunduğu toprağı zehirler, çoraklaştırır. Derya da bunu oğluna yapıyor, Mert için yaptıklarını artık koruma içgüdüsü ile yaptığına inanmıyorum kendisinde tehlikeli boyutta bir kontrolcülük var. Kendisinin haberi ve izni olmadan oğlunun hayatında kuş uçmasın, onun istemediği hiç kimse ile görüşmesin istiyor ve farkında olmasa da bu tutumu Mert’i içten içe tüketmeye başlıyor. Yıllardır her derdini paylaştığı ablasıyla bir şeyler paylaşmıyor artık ve bu henüz başlangıç. Derya çok büyük ve affedilemez hatalar yapıyor. Gizem’e olan tavrı çok kötü ve kabul edilemez bir kadın olarak genç bir kadını sürekli aşağılıyor. O da oğlu gibi babasız kalmış, hayatın içinde ayakta durmaya çalışan bir kız çocuğu ancak Derya için önemli değil. Onun daha küçük olduğunu, içinde bulunduğu şartların zorluğunu ve ailesini bilmiyor ki tüm bunlara rağmen ondan özür dilemeye gelen kıza müsaade etmiyor. Şimdi anne olarak onu anlamaya çalışsam da kendi çocuğunu korumak, kollamak başkalarını hele de bu babasız olan bir başka çocuk için yapması kabul edilebilir mi bilemiyorum. Kaldı ki kimseye etik değer dersi verecek durumda da değil. Bu kadar doğrucu davutsa ilk iğneyi kendine batırıp, oğluna gerçekleri anlatsın. Nasıl ki Gizem babasına olan sevgisinden bir şeyleri göremedi, aynı şekilde kendisi de korkusudnan anlatamıyor. Gizem hatta daha üstün vaziyette zira ailesinin hatalarıyla yüzleşip, Mert’ten özür dileyebildi. Derya’nın bu noktada daha anlayışlı olması gerek kanısındayım. Çok yanlış bir yolda bu yolda da büyük kayıplar verecek eğer bu düşünce yapısıyla devam ederse.

Her koyun kendi bacağından asılır derler ama bu bölüm pek de öyle olmadığını gördük. Geçtiğimiz haftalarda da söylemiştim ki dizideki gençlerin en büyük problemi aileleri tarafından ciddiye alınmamaları ve özgür birer birey olduklarının kabul edilmemesi. İlk örnek Mert, Derya her şeyin kontrolünün kendi elinde olmasına o kadar alışmış ki Mert’in düşüncelerini sormak aklına bile gelmiyor. Kendince onu koruduğunu sanıyor ama duygu ve düşüncelerini yok sayarak en büyük cezayı yine oğluna çektiriyor. Araz “Kerem” olup bir sürü şey anlattı ve Derya inandı, “oğlumdan ben daha önce böyle bir isim duymadım”sorgulaması bile yapmadı. Mert ve Derya’nın arası böyle böyle açılacak çünkü artık Mert bu durumu kaldıramıyor. Gizem ile ablası arasında sıkıştığının farkında bile değil şu an çünkü Gizem’e suçsuz olduğunu ispatlamış olmanın verdiği huzuru yaşıyor. Gizem ise Mert ile doğruları görmeye başlamışken, gözlerini açmışken annesi ve babasının ona inandırdıkları şeyler yüzünden itham ediliyor bu çok acı verici bir şeydi. Hatasını farkında olan bir genç varken karşısında onu dinlemeyip, kırmak hiç hoş olmuyor. Gizem o an istese Derya’ya birçok cevap verirdi ama geçmişte yaptığı hata ve Mert’e olan sevgisinden susmayı tercih etti. Mert ve Gizem birbirlerini olgunlaştıracaklar ben buna inanıyorum. Bir diğer aile mağdurumuz ki bence onunkilere aile bile denmez Araz. Ben artık bundan kesin olarak eminim ki Araz özünde iyi bir çocuk içinde bulunduğu şartlar onu böyle olmaya itiyor ve kendi de olduğu yerden mutlu değil. Böyle olmak dışında ne yapabileceğini bilmiyor ama kendine rol model alabileceği, rahatça dertleşebileceği kimse yok ki çevresinde aslında Araz çok yalnız. Mert ile olan sorunu ise Gizem tarafından tercih edilmemiş olması bunu kaldıramıyor. Araz da diğer çocuklar gibi bir uçurumun kenarında ve Sadi hocası eminim ki onun da hayatına dokunacaktır. Sadi şu anda tüm ilgisini havalandırma ekibine vermiş olsa da bana kalırsa Araz ve ekibini de kanatları arasına alacaktır, ben bunu çok da zor görmüyorum.

Sadi işte tam bu yüzdn beyaz tarafta kalmalı. Çocuklarının ona ihtiyacı var ama en çok Songül’ün ihtiyacı var. Songül Sadi’siz yapamaz. O bir ailesini bir de Sadi’yi sevdi aslına bakacak olursanız. Bu yolda birlikte yürümeye gizli bir anlaşma yaptılar. Birbirlerini severek, değiştirerek, iyileştirerek ilerliyorlar. Bu sebeple ben kimsenin, ya da bir olayın onların arasına gireceğine ihtimal vermiyorum. Elbet bir şekilde, koşa kovalaya, itişe kakışa yollarını çizecekler.

Yazıma son vermeden önce özel olarak değinmek istediğim bir konu var çünkü izlerken çığlık atma isteği uyandıracak kadar sıkıldım, sıkıldık. Bunu sadece ben değil hiçbir şekilde sosyal medya kullanmayan ve birlikte diziyi izlediğim ailem de söylüyor, hocam artık lütfen şu  Melek konusunu bir yere bağlayalım. Her hafta aynı şey Melek inandırmaya çalışıyor anne inanmıyor. İlk başlarda hak vermesem de anlıyorum demiştim ama bir anne bu kadar ısrarla kızından aynı şeyi duyup hiç mi şüphelenmez hiç mi kurt düşmez içine ya cidden akıl alır gibi değil. Melek konusunun bir nihayete ermesi gerektiği düşüncesindeyim, umarım en kısa zamanda çözüme kavuşuruz.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s