YAZAR : A. Ela ERDOĞDU
“Bir varmış bir yokmuş” diye başlayan masalları hepimiz ya duyduk ya da okuduk büyürken. O yaşlar da okurken çok dikkatimizi çekmese de büyüdükçe aşık olduğumuz o prenslerin aslında o kadar harika olmadığını yerinde olmak istediğimiz o prenseslerin de o kadar da hayran olunası olmadığını fark ettiğimiz anlar baya yıkıcı oluyor.
Her kız çocuğu küçükken okuduğu o prenseslere özenip prenses olmak, erkek çocukları ise yakışıklı prens olmak ister masallar baştan ayağı gizli mesajlarla doludur. Ağaç yaşken eğilir felsefesiyle bazı şeyleri bilinçlere yavaş yavaş empoze etmenin en güzel örneğidir masallar. Devir değişti artık masalları dinleyen kız çocukları kendi başlarına hiçbir şey yapamayan prensesleri kabul etmiyor, erkek çocukları da tek amaçlarının prensesi kurtarıp onu korumak olduğu tüm yükü tek başlarına sırtlanmaya hayır diyorlar. Hayatı birlikte el ele eşitçe inşa etmeleri gerektiğinin farkındalar.
Bunu neden anlattığıma gelecek olursak Gelsin Hayat Bildiği Gibi bir nevi tüm klasik masallarda ki dayatılan fikir ve figürlere karşı çıkıyor. Öncelikle hepimiz şunda bir anlaşalım arkadaşlar Sadi Payaslı bizim yaz dizilerinde izlediğimiz “beyaz atlı prenslerden” değil açık açık büyük afili laflarla aşk ilanını bu kadar erken bir zaman da beklemeyin. Bazen söylemekten çok daha önemlisi vardır, hissettirmek. Sadi bu konu da çığır aştı Songül’ün şaka yoluyla bile söylediği bir cümle onun için emir konumunda. Sadi için daha önce arafta demiştim ya hani Sadi o araftan çıktı ancak henüz cennete ulaşamadı ve o cennete kavuşmak o kadar da kolay olmayacak.Sadi helalleşip eski defteri kapatmış olsa da bu geçmişin altında ezilmeye devam ediyor. Bu ezilmenin yanında bir de kendi karanlık geçmişi yüzünden kendini Songül’e layık görememe durumu söz konusu bunların hepsi bir araya gelince de bocalıyor çünkü hayatında büyük ihtimalle böyle mengene de sıkışıp kaldı. Birçoğunuzun ne düşündüğünü tahmin edebiliyorum “Songül mektupla duygularını belli ederken Sadi neden atak yapmıyor?” Ben size hemen açıklayayım çünkü endişeli ve korkuyor. Mektuptan sonra yapacağı her bir davranışın Songül’ün üstünde herhangi bir baskı hissetmesini sağlar, incinir ve üzülür diye korkuyor bu yüzden akışa bırakalım dedi adam, baskı altında hissetmesin diye yoksa Sadi için şu an Songül’ü manipüle etmek çok kolay ama bunu yapmıyor.
Sadi için bu hafta tüm her şeyin değişmeye başladığını gördüm. Düğün alanında tetikçiyi fark ettiği andan itibaren artık her şey değişti. Sadi o çatıya çıktığında sonunda mutlaka birinin zarar göreceği bir mücadeleye girdiğini fark etti mi bilmiyorum ama artık Sadi için öncelikler tamamen değişti. Düğünde “Onlar bizi tanımıyor” Capella’da sizlerle rahatına etmişti ama bir anda ortaya çıkan tetikçi tüm dengeleri ve de Sadi’nin dengesini hiç olmayacak şekilde bozdu. Zira artık ikinci şansım dediği kadının hayatı büyük risk altındaydı. Sadi onu korumak, bunu yaparken de Songül’ü tedirgin etmemesi gerekiyordu ama bu hiç kolay olmadı.
Geçen haftadan bu yana Sadi de yaşanan büyük çaplı değişimin farkında mısınız? Geçen hafta gayet yakın davranan, şakalar yapan adam bu bölüm diken üstündeydi şahsen ben bunu hissettim. Sadi şu an çok gergin ve tetikte bunu nereden çıkardığımı da açıklayayım hemen bu adam geceleri uyumadı arkadaşlar. Ertesi gün işe gidecek ama gözünü bile kırpmadı Songül’ün başında bekledi uyurken, sürekli kontrol etti bu adam bir şeyler öğrendi ama Songül’e belli etmemeye çalışıyor.
Sadi düğünden eve geldiğinde artık tamamen atakta bir adama dönüştü. Songül’e birilerini öldürdüğünü söylerken aslında çok net bir durumu da fark ettim : Sadi için sevdikleri söz konusu olduğunda ne tanık koruma programı ne de başka bir şeyin önemi kalmadı. Kırdar Lojistik sahneye çıktı ve artık Sadi için korunması gereken kişi karısı, koruyan da kendisi oldu.
Bir şey çok kafamı kuecaladı : Sadi’nin hiç uyumamasına rağmen bundan etkilenmeden hayatına rutin devam edebilmesi de bir enteresan bence hiçbir uykusuzluk belirtisi göstermedi bu da önceki zamanlarda şüphelendiğim “bordo bereli” ve “özel harekatçı” olma sorularını aklımda döndürmüyor değil? Elimde net bir veri olmadığı için soru işareti ile bırakıyorum bu konuyu.
Sadi’nin birkaç repliği dikkatimi çekti bu bölümde Songül “neredeydin” , “nereden” dediğinde hep “Yaverle kahve içtik” falan dedi ama biz bu zamana kadar bu tür sahneleri hep izledik ama bölüm laftaydı bundan mütevellit ben Sadi ve Yaver’in gizli bir işler çevirdiğini daha doğrusu bir araştırma içinde olduğunu düşünüyorum ki Sadi’de bundan sebep bu kadar tetikte ve uyumadan nöbet tutuyor. Kırdar Lojistik durumuna ek bir de nur topu gibi bir Osman Babamız var elimizde ve bu adamı da hafife almayalım derim başımızı çok ağrıtacak. Hâl böyle olunca Sadi Songül zarar görmesin diye onunla sorunlar çözülene kadar arasına mesafe koymak istiyor ama bunu başaramıyor da, kalbe kim söz geçirebilmiş ama değil mi? Songül’ü korumaya uğraşırken kıskanmaya da devam ediyor Payaslı. Hepimiz o fotoğraf sahnesinde gülerken çok küçük bir an oldu ve Sadi “Ben bu fotoğrafı yaptırırken iş yerine gittiğinde özledikçe bakarsın” diye yaptırdım dedi. Bu resim yeni yaptırılmadı demek ki yani Sadi bence çok çok öncesinde vuruldu güzel gülüşlü komiserimize. Songül’ü endişelendiren Sadi’nin bu ikinci şansını onu korumaya çalışırken yakması ama şöyle bir durum var ki Sadi ne Derya ne başkası için bırakmadığı o hayatı küçük bir kız çocuğu için bırakmıştı ve bu hayata başlamıştı ama şimdi başka bir kız çocuğu için bu hayata devam etmek istiyor, Songül için…
Yedi Emin ve Sadi Payaslı matruşka misali iç içeler ve Sadi’nin içindeki Emin kutusundan sadece Songül için çıkıyor. Bu zamana kadar kendi için asla Yedi Emin olmazken her seferinde Songül için Yedi Emin oldu. Sadi’nin uğurlu ceketi, altın saat ve altın kolyesi yok bunlar Emin’e ait ve bu tarz ufak detaylarla onların iç içe olduğunu bize gösteriyorlar. Sadi daha önce “Dokuz canım olsa, dokuzunu da senin için veririm!” demişti. Aslında bu bariz bir ilandı ama canını verecek adam Songül için can da alır. Yalnız burada Songül’ün bir zamanlar çok başarılı bir polis olduğunu da göz ardı ediyor çünkü sahip olduğu hayatın yarısını kaplayan kadınını kaybetmek hiç istemiyor. Bu nedenle henüz tam olarak o duruma gelmediyse bile lüzum görürse Sadi derhal yeniden Emin olur. Sadi için çarşı Pazar karışıkken Songül’de biraz durulmuş gibi sular.
Songül için güven sorunları olan küçük bir kız gizli demiştik ama Songül artık tamamen teslim ve sonuna kadar güveniyor. Eskiden odasının kapısı kapalı uyuyan Songül artık kapısı açık uyuyor, evin salonunda uyuyabiliyor. Güven problemini aştı ama içindeki kaybetme korkusu her geçen gün daha da artarak duruyor, fazlaca benimsedi kocasını. Aslında daha da ilerisinde Sadi bir zaaf halini almaya başladı. Songül, onun her dediğine inanıyor, istediği bir çok şeyi yüzüne karşı olmasa bile harfiyen uyguluyor. Yüzüğünü bile asla çıkarmıyor hatta fotoğrafı ile bile didişiyor kocasının daha ne. Dışarıdan gayet ağır başlı ve ciddi olsa da Sadi’nin yanında küçük bir kız çocuğu oluveriyor bilmem farkında mısınız ama Yaver ile lunaparka gitti diye trip attı. Songül özüne dönüyor onunlayken ve artık Sadi olmadan hayatının tüm renklerini kaybedeceğinin farkında.
Songül bu denli güzel bir hayat yaşarken arkasında tüm bencilliği ve kıskançlığıyla ona arkadaşı gibi davranan Derya’dan habersiz. Ben bir kadın olarak Derya’nın kırgınlığını, öfkesini anlayabiliyorum ama anlamadığım bir nokta var. Evli olduğunu ve umurunda bile olmadığını söylediği eski sevgilisini göreceğini bildiği için okula giderken süslenip de gidiyor işin daha tuhaf tarafı hakkını helal edip, affettiğini söylediği adama laf sokuyor. Ben öfkesini anlıyorum ama affettiğim hatta umurumda olmadığını söylediğim insana laf sokmam bu biraz abes. Artık açıkça da söylüyorum ki Derya ve Emin arasında dillere destan bir aşk yaşandığını da sanmıyorum, neden mi? Varan bir, Emin terk ettiğinde en kötü ihtimalle 26-27 yaşında yani oldukça olgun bir yaşta. Bu yaşta Emin gibi güçlü bir mafyanın sevdiği kadını korumak için terk etmesi tuhaf sorun tehlikeyse tehlike şu an da var ama Songül’ü terk etmiyor aksine daha da yanında olma çabası içerisinde. Varan iki, Derya “Biz büyük bir aşk yaşadık” dediğinde Sadi bunu onaylamadı “Evet yaşadık ama bitti” demedi ağzını bile açmadı bunlardan dolayı inanmıyorum. Yaşandı bitti artık Derya günümüzde yaşamaya başlasa iyi eder zira geçmişe sıkışıp kalmış durumda.
Derya meselesi sadece bu aşamada değil, ilerleyen aşamada da büyük sorun teşkil edebilecek biri. Songül ikisinin geçmişini öğrendiğinde neler yapacak, nasıl bir tepki verecek insanın tahayyül edemiyorum. Derya için aile kurmasını isteyecek kadar samimi duygular besleyen Songül için gerçekler çok ağır gelecek diye düşünüyorum. Songül şu anda bir bulutun içinde, mutlu yaşıyor. Eşiyle eğlenen, gezen, tozan ve bir mücadeleyi birlikte veren Songül için o balon patlayınca ne olacak? Lunaparktaki mutluluğunu hatırlayın. İlk kez birine güvenerek başını omzuna dayayan, ailesi olan kadın olan Songül için sırlar yıkıma sebep olur. Hele de hayatında ailesinden sonra belki de ilk kez birine dayanan bir kadın için Derya gerçeği deprem etkisi yaratır, benden söylemesi.
Sadi, Songül ve Derya’yı geride bırakırken değinmek istediğim hususlar var. Maalesef ki toplumuz dizilerin oldukça fazla etkisinde kalırken dizide çok fazla iyi anlamda rol model alınacak karakterler varken bir de toplumun kanayan yarası olan karakterler var. Sizi bilmem ama dizide ki çoğu aile “toksik” olarak nitelendirdiğimiz türden. Can’ın annesi ve babasını tenzih ederek söylüyorum çünkü Emin’in bir konuşmasıyla Can’ın babası bir şeyleri farkında vardı ve evladına kol kanat germeye başladı. Bu bir öğretmeni mutlu edebilecek şey emin olabilirsiniz. Ama izlerken bana tırnak yedirten Gizem’in annesi Türkan… Allah’ım çocukları böyle annelerden korusun zira en büyük zararı onlar veriyorlar çocuklarına. Sırf zengin biriyle evlensin diye kızını kendinden yaşça büyük biriyle evlendirme hayalleri kurmak ne demek? Biz yıllardı bu topraklarda “başlık parası” ile küçücük yaşta evlendirilen çocuk gelin olaylarıyla uğraşırken Türkan’ın düşünceleri bence tamamen modern başlık parası değerinde. Bir diğer sinirimi bozan hali ise meslek grupları hakkında konuşma stiliydi. Ben, kendim ve diğer meslektaşlarım adına buradan Türkan Hanıma şunu söylemek isterim: “ Bizim bir çocuğu kurtarmak için illa atanmamıza gerek yok hanımefendi bir öğretmen olarak çocuklarını sizin gibi ziyan etmeye çalışan herkesten kurtarır, koruruz siz merak etmeyin.”
Hz. Ali “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” derken kesinlikle Sadi hoca gibi öğretmen arkadaşlarımı kastediyordu. Birçok kişiye basit gelse de Sadi hocanın “Gelincik team” ve “Kelebek team”i birlikte araba yapmaya götürmesi çok özel bir hareketti. Hayatın anlamı her şeyin aynı olmasıyla çıkmaz. Siyah ve beyaz taban tabana zıttır ama birbirlerine de en çok onlar yakışır. Birlikte yaptıkları bu araba bu iki zıt kutbu birbirine yaklaştıracak ilk taştır belki bilemeyiz. Araba yaparken yemek molası verdiğinizde çok ince detaylar vardı, Sadi konuşurken Can’ın Bora’dan ayranı istemesi, Bora’nın vermesi, Can’ın teşekkür etmesi, birlikte aynı masada yemek yemeleri, Zülfikar’ın sesiyle bir şeyler düşünmeleri bunlar çok özel ve değerli şeyler. Çapta küçük ama etkisi büyük.
Yazımı bitirmeden önce bahsetmek istediğim iki durum var : İlki artık birleşen düşmanlar diğeri de naçizane eleştirim olacak.
Gelsin Hayat Bildiği Gibi’de artık yeni bir döneme giriyoruz. Sadi ve Songül’ün düşmanları el sıkıştılar ve büyük bir savaşın ayak sesleri gelmeye başladı. Bir yanda Kırdar Lojistik diğer yanda Osman Baba varken Sadi nasıl olacak da dengede kalabilecek bilmiyorum ama büyük bir hesaplaşma kapıda gibi hissediyorum. Ancak bu beni çok heyecanlandırdı. Aksiyonun zirveye çıkacağı özel bir dönemi yaşayacağız sanırım. Bekliyoruz.
Diğer hususta dizideki montaj ve kurgu hataları. Özellikle Yaver, Songül ve Sadi’nin şakalaşma sahnesinde “Dün lunaparkta eğlendik ya” repliğinin ardından sahnenin gelmesi büyük talihsizlik oldu. Sekanslar arasındaki geçişlerde ciddi kopmalar var ve bunun düzeltilmesi gerekiyor diye düşünüyoruz. Çok sevdiğimiz dizimizin daha iyi olması için naçizane bir eleştiri yapmak istedik.
Bu haftalık da bizden bu kadar. Sürç-i lisan ettiysek affola, her şey çok sevdiğimiz dizimiz için aslında, emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum. Çok zor bir işin altından Yaver, Songül ve Sadi gibi müthiş bir şekilde kalkıyorlar. Haftaya görüşmek üzere….