YAZAR: A. Ela ERDOĞDU
Her insan içinde bir mucize barındırır aslında ama bu mucizenin farkında olmadan hayatı içinde bir yerlerde geleceğini düşünür. Ne zaman ki asıl mucizenin kendisi olduğunu anlar o zaman hayatını gerçekten yaşamaya başlar. Zor zamanlar geçtiğimiz her an “şimdi şöyle güçlü olsaydım bunlar olmazdı” deriz hepimiz insanız nihayetinde hata yapmak doğamızda var ama önemli hatadan çıkardığımız ders ve bu dersi o anlarda güçlü olmayı dileyerek değil asıl gücün her koşulda kendi içimizde yattığını anladığımızda elde ederiz. Asıl güç kendini farkına varmaktır, eksiğinle, yaralarınla, acılarınla, mutluluklarınla kısacası seni sen yapan her şeyle bütünleştiğinde ulaşacaksın. Bu aşamaya gelene kadar kanamayan yerin kalmayacak ama acıdan gözyaşlarının aktığı yanaklarında gülümsemekten oluşacak çizgilerin de zamanı gelecek tıpkı Songül’de olduğu gibi.
Songül daha küçük bir kızken hayattan alabileceği en büyük yarayı aldı; anne ve babasının öldürülmesiyle bu hayatta tek başına kaldı. Yarası derin, acısı tarifsizdi ama zamanla gözyaşlarını kalbine akıta akıta bir zırh giydi üstüne. Kendi gözyaşlarıyla ördüğü bu zırh onu güçlü, kararlı ve dimdik durabilen bir kadın hâline getirdi yani zamanla zırhıyla bütünleşti bir oldu. Unuttuğu bir şey var ki her zırhın zayıf bir noktası vardır. Onun zırhının zayıf noktası da sevgi. Songül bence anne, baba sevgisi dışında çok da sevgi görmüş bir kadın değil hatta iddialı olmak da istemiyorum ama bence hiç sevilmemiş. Ya da sevildiğini ona kimse hissettiremedi. Her şeyin bir miladı vardır derler ya, Songül için de var: Sadi ile yollarının kesişmesi. Bu noktaya kadar yapayalnız bir kadındı diye düşünüyorum. Hatırlar mısınız biz onunla ilk tanıştığımızda oldukça öfkeli ve gergin bir insandı. Birçok insanın gülüşüne methiyeler dizdiği bir kadının gülüşünü nadir görürdük. Songül o zamanlar görev bilinciyle yaşıyordu. Sadi de onun için sadece bir görevdi. Koruması gereken ama çok da yaklaşmaması gereken tanığıydı ama öyle olmadı. Sadi yavaş yavaş yıktı Songül’ün etrafına dizdiği duvarları. Sahte evlilik teklifi hikayesiyle inmeye başlayan duvarlardan geriye hiç bir şey kalmadı ama şimdi de başka bir sorun var. Songül belki de ilk kez böylesine sevildiği için sevdiği adama karşı tüm bağışıklığını kaybetti. Onun gözünün içine bakıyor, mutluluktan gözlerinin içi gülüyor ve tüm bunların tek bir sebebi var: Sadi Payaslı!
Sadi ile girdiği bu yolda kendini daha çok farkına varmaya başladı bence Songül ve bilmem farkında mısınız her konuda kendinden çok emin olan Songül “bazı” konularda sürekli Sadi’den onay bekler durumda. “Ben istesem dergi kapağı da olurum, olurum değil mi?”, “Gerçekten güzel olmuş mu?” gibi birçok cümle duyuyoruz Songül’den peki neden hiç düşündünüz mü? Songül işi ve diğer konularda gayet özgüven sahibi, kimsenin onayını ya da takdirini beklemiyor. Hatta işi hususunda o kadar özgüven sahibi ki elleri bağlıyken bile geri adım atmadan hedefini indiriveriyor. Sadi işine karışmaya kalktığında karşısında beton gibi güçlü bir kadın gördü. Songül orada ne istediğini, nasıl yapması gerektiğini çok iyi bilen bir kadın ama iş duygusal meselelere hele de Sadi’ye gelince bocalamaya başlıyor. Bunun temelinde yatan asıl sebep annesiz ve babasız büyümesi çünkü Songül bir insanın asıl ihtiyacı olan sevgiyi alamadan büyümüş yaralı bir küçük kız çocuğu hâlâ. Daha önce defalarca Sadi’nin, Songül’ün hayatında birden çok ögeye tekâmül ettiğini söylemiştim ve özlemini duyduğu sevgiyi gördükçe zırhı dağılmaya başladı ve bazen küçük bir kız çocuğunun babasından görmeyi beklediği onayı, bir kadının sevdiği adam tarafından beğenildiği cümleleri duymak istiyor. Her kadın sevdiği adamı kıskanır bunda bir anlaşalım ama Songül’ün kıskançlığının bir tık fazla olduğunu “aşçı ve hizmetli” sahnesinde gördük değil mi? Tokalaşmalarına bile izin vermedi ve sonrasında sorduğu soruları da baz alarak söylüyorum ki Songül’ün kendini bu kadar sorgulayıp güzel olmadığını düşünmesinin ardında geçmişinde yaşadığı ve özgüvenini kıran bir olay var. Elimde net bir bilgi yok ama bazı tahminlerim var eğer Songül geçmişte yaşadıysa ve bu ilişkide ihanete uğramış ya da psikolojik şiddet görmüş olma ihtimali var. İşi, hayatı ve insan ilişkilerinde bu kadar kendine güvenen bir kadının konu özel hayatına gelince bu kadar ürkek olmasının sebebi bunlar olabilir.
Songül’ün geçmişinden kalma çok yarası var belki evet ama bazı yaraları çiçek açmaya başladı farkında mısınız? Sadi’nin ona karşı olan sevgisinden emin oldukça hareketlerini “tanık koruma programına” saklanmadan göstermeye başladı. Kıskançlıkları ve meraklarını açıkça yansıtıyor ve bu durum bence içten içe Sadi’nin de hoşuna gidiyor. Songül’ün de her bir repliği, konuştukları oldukça derin anlamlarla yazılıyor öyle rastgele değil yani? Eskiden trafik şubede konu kocasından açıldığında üstü kapalı şeyler söylüyordu ama organizedekilerle kahvaltı yaparken “Canım o benim kıyamam”, “Kocamı özlediğim bir arayayım” diyebiliyor Songül artık kendinden, duygularından ve durmak istediği yerden oldukça emin artık Sadi onun “sahte kocası” değil Sadi onun gerçekten kocası. Kafasında bitirmiş Songül bu “sahte ve zorunlu” bir evlilik olduğunu o şu an gerçekten sevdiği adamla evli bir kadın ve bu durumdan oldukça mutlu. Songül’ün sürekli birilerini evlendirme çabasına hepimiz gülsek de bunun arkasında çok güzel bir mesaj var. Etrafınızdaki evli çiftleri düşünmenizi istiyorum sizden. Fark ettiyseniz evliliğinde mutlu ve huzurlu olanlar size de mutlaka evlenmeniz gerektiği ile ilgili cümleler kurarken evliliğinde mutsuz olanlar ise evlenmemeniz konusunda tavsiye verirler. Songül kendi evliliğinde yaşadığı mutluluktan dolayı çevresindekilerin de bu mutluluğa ulaşmalarını istiyor komedi olsun diye yazılan durumlar değil yani bu durum. Songül, Sadi ile hayatının hiçbir döneminde yaşamadığı bir durumda şu an bu zamana kadar tek başına olan, yanında tek bir yakın arkadaşı olmadan yaşayan bu kadının bir anda çevresinde insanlar belirdi. Songül’ün diğer bir özelliğiyse ” Sevdiğimin sevdiğini ben de severim” mantığında ilerlemesi. Yaver, Sadi’nin en yakınındaki insan, bu yüzden onu hemen sarmaladı. En yakın arkadaşım dediği Derya’nın kardeşini, kendi kardeşi gibi görmeye başladı. Songül’ün sevgi açlığı, içinde tek başına insanlara büyüttüğü sevgiyi dağıtmaya çalışmasını içim burularak izliyorum.
Sadi, Songül için ” Benim dünyam karımın etrafında dönüyor!” demişti ama Songül’ün dünyasının kendisi olduğunun halen farkında değil. Sadi ile gelen her şeyi seviyor bu kız. Mesela Yaver’i ele alalım onun çıkıp geldiği ilk zamanlar ne kadar karşıydı hem ona hem de varlığına ama zamanla Sadi için ne kadar değerli olduğunu fark etti, fark ettikçe de Yaver’i hayatına aldı ve onun “yengesi” olduğunu kabul etti. Artık Yaver de Songül için hayatının önemli bir yerinde. Yaver’e bir şey olsa Songül en az Sadi kadar paramparça olur çünkü onu da eminim erkek kardeşi gibi görüyor.
Yaver’den sonra Mert’i düşünelim Mert de hayatında önemli bir yerde hem en yakın arkadaşı gördüğü Derya’dan hem de kocasının öğrencisi olduğu için. Gizem’i ilk görüşüydü bu hafta Songül’ün ona rağmen hemen kanı ısındı “Boncuk” diyeceğim sana dedi, işlerini halletmelerine yardımcı oldu üstüne üstlük ship bile yaptı. Bunlar öylesine olan şeyler değil sevdiği adamın hayatında yeri olan, değer verdiği şeyleri ne kadar benimsediğini gösterir. Songül ürkek davransa da bu ilişkiden oldukça emin ama çanlar çalmaya başladı bu hafta hayatta en büyük çizgisi dürüstlük olan, sevdiği adamın dürüstlüğünden emin olan Songül büyük bir depremle karşılaşmak üzere bu depremden sağ çıkmasına çıkarız da yaralarımızın durumunu henüz tahmin edemiyorum.
Hayat inişli çıkışlı bir yol biz tam yol bitti dediğimiz anda daha dik yokuşlardan oluşan yeni bir yol olduğunu görüyoruz. Songül şu an önündeki dik yokuşlu yolu göremese de Sadi bu yolun oldukça yakınlarında olduğunu biliyor. Bu bölümde gördüğümüz Sadi geçtiğimiz haftalara nazaran daha rahattı bu rahatlama hem devletle iş yaptığından Songül’ü daha rahat koruyacağını düşünmesi hem de Yaver’in dinlediklerinin Songül’den önce kendisinin öğrenmesinden kaynaklandığını düşünüyorum. Tedirginliği azalmış gibi görünse de korkusu giderek artıyor çünkü Sadi Songül’ü “Sadi Payaslı’nın kontrol alanında” her türlü koruyabileceğinden emin ancak karısı bu alandan zaman zaman çıkıyor işte bu durum Sadi’nin en büyük çıkmazı ki bu yüzden başsavcı ile görüşmesini gizli tuttuğunu düşünüyorum. Sadi aslında tüm bunları Songül’den saklamak niyetinde değil ama onun odağında iki temel konu var: Karısının sağlığı ve mutluluğu. Hatta bu mesele öyle bir takıntı haline geldi ki artık yalanlar da söylemeye başladı. Derya meselesinde söylediği yalanlar Sadi’nin ayağına dolanmak üzere ama bir mesele daha var ki işte orada aslında tüm çarşı karışacak gibi duruyor: Serdar Müdür!
Sadi Payaslı’yı bir tık tanıyorsam çoktan Serdar Müdür’den nefret etmeye ve dahası bir gözünü onun üstüne dikmeye başlamıştır. Songül onunla irtibata geçtiğinden bu yana bir suikast girişimi, iki sahte operasyon Sadi’nin gözünden kaçıracağı bir şey değil ki böcek sayesinde Nejat’ın içeriden birileriyle irtibatta olduğunun da farkında. Serdar’la bence henüz bir bağlantı kurmadı ama bence o bağlantıyı kurması da uzun sürmeyecek. Bu arada ben adım kadar eminim artık Serdar’ın bir şeyler karıştırdığından zira her şeyin bu kadar merkezinde olup da bu kadar uzağında olamazsın. Hele de büyük patronun Songül’ün ölüm emrini verdiğini düşünecek olursak Serdar’ın ne yapıp, edip bunu halletmeye çalışacağını düşünüyorum. Taylan da operasyonda tuzağa düşmese onun da katkısı var mı diyebilirdim ama ben onun da yılan olduğunu sanıyorum.
Taylan hususunda hala bazı verilere ihtiyacım var ancak Kırdar Lojistik’in başındaki esas patron sonunda yüzünü gösterdi. nejat gibi bir beceriksizin oluşuma liderlik etmesi de diğerlerinin ondan korkması da bana saçma geliyordu. Daha Songül’ü alamayan Nejat nasıl koca bir operasyona konu olsundu derken karşımıza büyük patron çıktı. Daha çocuk yaşta ölüm emrini verdiği Songül için bu tehdidi tekrar ederken o işlerin daha da karışacağını hissediyorum. Büyük patron o şirketin ardında terör dahil birçok suç eylemini gerçekleştirirken, yoluna çıkan herkesi neredeyse sülalesiyle ortadan kaldırarak yakalanmamayı başarmış. Anladığım kadarıyla Nejat’ın merhamet ettiği Songül küllerinden doğup yollarına çıkınca, büyük patron yeniden ölüm emrini verdi. Nasıl ki Songül bu işin ardındaki esas adamı bilmiyor, ehhh patron da Sadi’yi bilmediği için çok da güvende sayılmaz. Şimdilik…
Sadi, Nejat’ı paket etmek için kolları sıvarken yoluna yine karısı çıktı. Sadi tüm adımlarını atarak bu oyunu oynarken, Songül’ü de en az zarar göreceği şekilde oyuna dahil etmek istiyor. Bu sebeple işin sıkıntılı kısmını halledip, öyle haber verecekti. Dedim ya her şeyi onun güvenliğini düşünerek yapıyor ama işte bir şekilde de bazı durumlara engel olamadı. Songül düşmana o kadar yakın ki bu işten zarar görmeden çıkması benim fikrime göre çok zor. Büyük patron kirli çalışıyor ve Sadi’nin gücü bu defa onu korumaya yetmeyebilir. Nejat’la olan yüzleşmeye engel olamadığı gibi…
Songül Payaslı sonunda can düşmanı saydığı adamla karşı karşıya geldi. Her şeyin bittiğini, belki de eski sıkıcı hayatına döneceğini düşündüğü anda Nejat o sihirli cümleleri kurdu: “Bu işin başındaki ben değilim!” Songül ve Sadi için hatta çevrelerindeki herkes için kartlar yeniden karılıyor. Büyük patron Songül için gelirken Sadi onu koruyabilir mi bilmiyorum ama birileri Sadi Payaslı’ya söylesin, Songül’ü kurşunlar, bıçaklar ya da bombalar onun kadar incitemez.
Sadi bir yanda karısını korumaya çalışırken diğer yandan da onun hayatında artık ” sahte bir koca” olarak kalmak istemiyor. Sakladığı sırrın bunun engeli olacağını düşündüğü, Songül öğrenirse yaralanır, onu terk eder korkusuyla devam ettirdi. Halbuki söylese bir iki tavır dışında asla sorun olmayacak bir şey mesele halini almak üzere. Sadi de aslında Songül ile aynı durumda. Yalnız bir adam ve artık yalnız olmak istemiyor. Bir kadına aşık oldu, dünyasını ona verdi ve onunla aile olmanın, yakın olmanın derdinde. Bu hafta yaptığı her şeyi Songül’ün kalan son duvarını indirmek için yaptı. Bunu yapabilmek adına da Sadi, Songül’ü mükemmel bir şekilde gözlemliyor. Kendisi aşkından oldukça emin minicik bir tereddüttü yok ancak Songül’ün ürkek tavırlarının da farkında onu daha da ürkütmemek için ağırdan alıyor bazı şeyleri. Samet ve aşkitoşkosu üzerinden binaen yaptıkları konuşmada Sadi, Songül’ün içinde bulunduğu noktayı kavradı henüz bazı şeyleri yaşamaya hazır olmadığını, bu tür durumların aslında ne kadar özel anlar olduğunu konuşmalarından aldı Sadi ve cebine attı, bekleyecek ve beklerken de baskı hissetmemesi için oldukça dikkatli davranacak. Sadi bu hayata küçük bir kız için başladı başka bir kız çocuğu için tutunuyor diyorum ya bunu şu şekilde yenilemek istiyorum izninizle Sadi bu hayata küçük bir kız çocuğu için başladı, başka bir kız çocuğu için tutu ama Sadi’yi Sadi yapan Songül oldu bu demektir. Songül gitse ya da başına bir şey gelse Sadi’nin içinden çıkacak olan Yedi Emin şu an da MİT ile iş birliği yapan değil eski karanlık Emin olur ve kimse engelleyemez onu. Songül giderse Sadi biter. Bu tartışmaya kapalı. Sadi artık yeni hayatını benimsediği noktada sevdiği kadınla gelecek hayalleri kuruyor ve kurduğu bu hayallerin gerçek olmasını ümit ediyor. Bu hayallerin gerçek olması için de her şeyi yapacağını elini taşın altına koymayı bırakın sırtlanacağından hiç şüphem yok ancak Sadi şu an bir uçurumun kenarından Songül’ün ona ne kadar güvendiğini farkında çünkü Sadi’nin kendisinden sakladığı bir şey ortaya çıktığında “Bir bildiği vardır ki söylememiş” modunda ya geçen hafta çatışma alanına geldi sorgulamadı, bu haftada gördüğünde şaşırsa da bu durum sorgulamadı bu çok ama çok tehlikeli bir durum çünkü artık bu hafta Sadi ona yalan söylemeye başladı ve bu Songül’ü ileride mahvedecek bunun korkusuyla Derya’yı unutmuş gibi yaptı ama kendi bacağına sıktı farkında değil. Unutmayın ki güvenmeyi bilmeyen biri size güvenir de tekrar yaralarsanız onu bu büyük bir yıkım olur, Songül’ün yıkılacak güveninin enkazından Sadi onu çıkarır da bu nasıl olur bilemiyorum.
Sadi ve Songül artık evli bir çift ilişkileri bu noktada ikisi de hayatlarını yoluna oturtmuş ve günlük hayatlarındaki olayları birbirlerine anlatıyorlar. Oturduğu kafedeki adama kadar anlatıyor Sadi, karısına onunla her şeyi paylaşıyor, Songül büyük bir sevgi ve gururla kocasını anlatıyor, özlüyorum diyor. Birbirlerinin hayatında olup biten her şeyi bilmek bir şeyler paylaşmak istiyorlar. Songül, Sadi’nin gelecek ile ilgili kurduğu hayallerindeki yerini öğrenmeye çalışıyor ve içten içe o hayallerde olmak için can atıyor ama her aşk sınanmaya mahkumdur ve onların aşkı henüz sınanmadı. Sınandıkça güçlenen bir aşkı siz isteseniz üçüncü kişi olarak yıkamazsınız her bir sınama onların ruhlarındaki düğümü güçlendirir. Sadi ve Songül belki de en büyük sınavlarına geldiler ve hafiften alarm da çalmaya başladı. Hayatlarının altından geçen fay hattı hafif çatlamaya başladı ve patlaması yakındır.
Artık dizide çanlar çalmaya başladı ama kimin için çalıyor? Kimi yaklaşan tehlikeye karşı uyarmaya çalışıyor? Cevap açık bir şekilde ortada tabii ki Derya ve Sadi için. Derya’nın geçtiğimiz zamanlarda çok sinsi hareketleri olmuştu ama Derya kötü bir kadın değil bence sadece geçmiş ve günü arasında sıkışmış ve bocalayan bir kadın. İlk zamanlardaki hâline göre de oldukça toparlanmış durumda. Kıskançlıktan kaynaklanan sinsiliği kayboldu ve karakol sahnesinden de rahatça anlayabileceğimiz üzere Derya da tıpkı Songül gibi Songül’ü gerçekten arkadaşı olarak kabullenmiş durumda ancak şöyle bir handikap var ki o da Derya’nın çok kolay bir şekilde yalan söylüyor oluşu. Emin’i geride bıraktığını ama anılardan kurtulmanın kolay olduğunu söylese de apaçık yalan söylüyor. Bir insanı unuttuysanız içinizde olan her duygu bittiyse onunla ilgili şeyleri hayatınızdan çıkarmakta kolaydır ama bitmediyse aynı Derya gibi bazı bahaneler uydururuz. Derya hayatının en zor ve acımasız dönemine girmek üzerek çünkü Songül öğrendiği zaman onunla yüzleşmesi çok ağır olacak, neden mi? Çünkü ilk öfke anıyla anlamasa da sular biraz durulduğunda Sadi ile empati yaparak onun kaybetme korkusuyla ona anlatamadığının anlayabilir, “Ben olsam ben de böyle yapardım belki” der ama Derya farklı çünkü insan arkadaşına her koşulda güvenebilmek ister. Songül uzun zaman sonra belki de ilk defa böyle içten “arkadaşım” dediği insandan alacağı bu darbe sonrası Derya için hayat kolay olmayacak. Derya için yolun sonu çok yakın ve tamamen tahminimi söylüyorum yakmaya kıyamadığı o defter canlarını çok yakacak.
Karabayır’da büyüklerin dünyasında cadı kazanları kaynamaya devam ederken gençlerimizin hayatları da pek kolay ilerlemiyor. Şüphesiz hepimiz Araz ve Sadi Hocanın sahnesini izlerken böyle bir öğretmenimiz olsa her şey çok farklı olabilirdi diye düşünmüşüzdür. Araz ve Sadi’nin arasındaki ilişkinin zamanında pozitif bir yönde evrileceğini söylemiştim. Dışarıdan bakıp bir insanı yaftalamak çok kolaydır Araz’ın özünde yaralı bir çocuk olduğunu başlarda düşünüyordum yavaş yavaş elimde toplanan bilgilerle konunun “annesi” ile ilgili bir durum olduğunu söylemiştim. Sadi henüz bunu bilmiyor ama Araz’ın içindeki o yaralı çocuğu gördü ve onunla bir ağabey gibi konuştu. Araz aslında Sadi’nin söylediği her şeyi çok güzel anladı ve bence içten içe de hak verdi bu durum söylenenleri onaylayacağı anlamına geliyor. Araz gibi yıllarca her şeye baş kaldırarak yaşamış, savaşmış bir çocuğu değiştirmeniz kolay olmaz ve Sadi’de bunun farkındaydı. Araz aslında aydınlık bir çocuk ama karanlığa hapsedilmiş ve o karanlıktan çıkmak için çabaladıkça daha da kayboluyor içinde. Erkek çocukları için anneleri ilk aşkıdır ve onunla olan ilişkisi çocuğun gelecek hayatını da etkiler annesi tarafından terk edilmiş bir çocuk olan Araz’ın Gizem’e olan bu takıntısı da buradan kaynaklanıyor. Kraliçenin etkisinde kalmış yaralı bir prens o ve onu bu yaralardan kurtaracak olan sevgi belki de hiç ummadık bir şekilde hayatına girmek üzere. Sadi ile yaptığı konuşma sonra annesiyle olan meseleyi çözmeyi gerektiğini farkına daha çok vardı Araz, Araz’ı bu karanlıktan kurtaracak olan sevgi bir ağabey gibi bir baba gibi onu seven ve anlayan Sadi Hocası olacaktır belki kim bilir. Araz ve Sadi bazı konulardan birbirine oldukça benzediklerinden dolayı Sadi, Araz’ı anlayıp hayatına dokunabiliyor ama bence şu an asıl kurtarılması gereken kişi Melek. Melek şu an kendisinin dahi farkında olmadığı çok büyük bir tehlikeyle karşı karşıya ve bu mesele ne zaman Sadi Hoca tarafından öğrenilecek ve nasıl çözülecek merak ediyorum. Sadi tüm öğrencileri için elinden geleni yaparken kız öğrencileri için daha farklı bir çaba gösteriyor, kız çocuklarının ülkenin geleceği olduğunu söyleyen Sadi Payaslı böyle bir durumda neler yapar siz düşünün.
Yazımın sonuna gelmeden önce değinmek istediğim iki sahne var ki bence tartışmasız Araz ve Nevzat ile Sadi’nin kız babası olmak ile ilgili söyledikleriydi. Bu bölüme kadar Nevzat’a belki çok kızdık, Araz’a çok kızdık ama onların yaralarını görünce sımsıkı da sarılıp dertlerine ortak olmak istedik. Nevzat annesi gittikten sonra babaları da hastalanınca erkenden büyümek zorunda kalmış kardeşini hayatla savaşarak büyütmüş bir adam. Doğru yöntemlerle büyüttü demiyorum ama kendi tam büyümeden birinin sorumluluğunu almış üstüne, okutmuş bu yaşa getirmiş. Nevzat, Araz’a bu işleri yaptırsa da okula gönderiyor farkında mısınız? İstese belirli bir yaşa kadar gönderir sonrasında göndermezdi bence içten içe bir ağabey olarak kardeşinin kendini kurtarmasını ve yaşadıkları bu hayatı geride bırakmasını istiyor. Araz gibi sevgisiz büyüdüğü için de sevgisini kardeşine gösteremiyor sürekli bir patron-çalışan ilişkisi var gibi aralarında ama çok daha derinden bağlılar birbirlerine, ikisi de birbiri için her şeyi yapar. Nevzat annesini içinde öldürerek yoluna devam etmiş, Araz ise hep bir umut annesinin yolunu gözlemiş kıyamamış içinde onu öldürmeye. Ağabeyi ile yaşadığı o sarsıcı yüzleşmede aslında annesinin gittiği yaşa büründü belki de Araz’ı ilk defa bu kadar masum gördük. Ağabey kardeş iyileşecekler ama yaşadıklarının izleri onlarda şüphesiz ki kalacaktır. Sahnede karşılıklı devleşerek bize tüm duyguları en derinlerimizde hissettiren Mustafa AÇILAN ve Fatih ÇETİNTAŞ mükemmel bir oyunculuk sergilediler. Sanki ikisi de bu rol için yaratılmış gibi ruh verdiler Araz ve Nevzat!a emeklerine yüreklerine sağlık.
Dizimizde her daim değinilen ve bence toplumumuzun kanayan yaralarından olan kız çocukları ile ilgili sahneler bir kız çocuğu olarak beni hep derinden etkiliyor. Bu bölümde Sadi’nin “Kız babası” olmak adlı konuşmasını babamla birlikte dinledik ve eminim çoğu kişi de aynı benim gibi kafasını kaldırmadan, babasına bakmadan izledi çünkü babalar bu konuşmayı gözleri dolu dolu izlediler. Sadi’nin de dediği gibi ataerkil bir toplum düzenine sahibiz kız çocukları çoğunlukla ikinci sınıf insan muamelesi görüyor, sen kız çocuğusun yapamazsın, edemezsin diyerek büyütülüyorlar. Şımarır, arsız olur düşüncesiyle babalarından bir gram sevgi görmeden büyüyen bir sürü hemcinsim var. Erkeklere verilen özgürlüğün kız çocuklarından esirgenmesi, babaların bir gün ellerimden uçup gidecek endişesiyle yaptıkları hatalar hepsi toplumumuzda asıl sorunların temelinde yatan şeyler. Babasından göremediği sevgiyi bir erkekte gördüğü an gerçek mi değil mi anlayamadan kaptırıveriyor kendini. Çok sevdiğim bir söz vardır “Perdeleri güneş yıpratır çocuk. Kızları ise babaları.” Sadi kız babası olmak ne demek çok güzel özetledi ve farkındaysanız herkesin gözleri doldu Songül ağladı bile. Ağlamasının iki sebebi vardı ama en ağır basan sebep Sadi’nin anlattığı bu baba- kız ilişkisini hiçbir zaman yaşayamayacak olmasının verdiği boşluk hissi ve acıydı. Aklından muhtemelen “Babam yaşasaydı biz nasıl olurduk?” diye geçirdi, eksikliği daha çok yaktı canını ama bir yanı da sevdiği adamın bu güzel kalbine bir kez daha âşık oldu ve onun ne kadar iyi bir baba olacağını düşündü. Ertan Saban da bir kız babası o yüzden anlattıklarını yaşayarak izleyiciye aktardı. Bu tür örnek teşkil edecek sahnelere çok ihtiyacımız var yazanın da oynayan herkesin de emeğine yüreğine sağlık.
Kız çocuğu demişken…Sadi ilerideki kızına müthiş bir baba olur ama hazır ona vakit varken bir başka kız çocuğunun sessiz çığlıklarını duyması gerekiyor. Melek o evde her gün istismar edilirken, annesine, en yakınına bu sesini duyuramadı. Zülfikar’a diyemiyor çünkü onun katil olmasını istemiyor. Çok tanıdık geldi değil mi? Kadınların daha küçük yaşlarından itibaren maruz kaldıkları kalıplar değil mi bunlar? Melek polise gitse zaten onu yaraladın diyecekler. Annesi kocam da kocam diye umursamıyor bile. Ona inanacak bir tek sevdiği var, o da başına bela açacak diye Melek ne yaşıyorsa içinde yaşamak zorunda. Biz yetişkinler için bile bunu söylemek zorken, 17 yaşında bir çocuktan bunu söylemesini beklemek çok zor. Bu sebeple artık Melek’in meselesine Sadi ve Songül dahil olmalı ve bu çocuğun acısı felakete sebep olmadan bitirilmeli diyorum.
Bu haftalık da benden bu kadar haftaya kadar umutla kalın.
Her hafta keyifle okuduğum yazınızı bu hafta daha büyük bir keyifle okudumYazdıranlara ayrı yazana ayrı teşekkür ederim. Kaleminiz sonsuz olsun .
BeğenBeğen
Okuyan gözlerinize sağlık olsun, çok teşekkür ederiz 💛
BeğenBeğen