YAZAR: A. Ela Erdoğdu

İnsan şüphesiz ki yaşadığı evrenin en büyük yansıtıcısı. İçinde gizlediği iyilikte, kötülükte, vahşilikte, uysallık da doğanın yansıtıcıyken insanı ayıran en önemli özelliği kendini gizleyebilmesi. Hayvanları, bitkileri düşünün üzüldüklerinde belli ediyorlar gizleyemiyor ama insan öyle değil sana ne göstermek isterse onu gösteriyor. İçi paramparça olsa dahi sana büsbütün bir kaya gibi gösteriyor. Yıkılmadım bak ayaktayım diyor ama sessiz çığlıklar içini parçalıyor tıpkı Sadi’de olduğu gibi.

Sadi bugüne kadar Songül’ü ölümün kenarından çoğu kez aldı ama hepsinde tedbirliydi bu sefer ise Songül’ün ölüm ile burun buruna geldiğini tesadüf eseri öğrendi ve yetişemeyebilirdi. Songül’ünü kurtaramayabilirdi işte bu Sadi için bardağı taşıran son damla oldu. Songül’ün daha da korkmaması için bir bahane uydurarak ondan uzaklaşarak Yaver’in yanına gidiyor bu basit bir hareket değil. Sadi bugüne kadar her olayda otokontrolünü mükemmelen sağladı. Songül’ün baskın yediği günden bugüne kadar her olayda oldukça sakindi ama bu sefer durum çok farklı. Sadi, Songül’ün bomba dolu bir araca bindiğini bile bilmiyordu. Bu sebeple bu defa “Hallederiz karıcım!” diyemedi çünkü neredeyse Songül ellerinden kayıp gidiyordu. Tesadüfen Songül koltukla oynamasa, tesadüfen anlamasa belki de artık hayatta bile olmayacaktı. Bunun düşüncesi bile Sadi’yi delirtmeye yetti de arttı bile. Yaver’e söylediği cümleler sinirle söylenen cümleler değildi “Yedi Emin’im lan ben” Sadi’nin ağzından ilk defa bu cümleyi duyduk. Sadi için matruşka misali Emin ile iç içe diyordum ya artık durum değişti artık Emin ve Sadi iki ayrı kimlik değil, birleştiler. Emin ve Sadi artık bir bedende yaşayan iki yabancı değil ikisi artık bir.  Yeni kimliğine geçtiğinde eski bağlantılarıyla, eski hayatıyla asla bağlantı kurmamaya tövbe eden Sadi Payaslı bunu da çöpe attı. Onun için hayat demek olan karısı için her şeyi yapacak kıvamda, Sadi. Tabiri caizse şu an freni patlamış kamyon gibi Songül’e bunu yapanların üstüne gidecek Sadi. Geçtiğimiz bölümlerde Sadi “Onlar bizi bilmiyor ama biz onları biliyoruz, öndeyiz” demişti bu denge değişmişti ancak şu an tekrar Sadi Payaslı tekrar öne geçti çünkü isim olarak bilmese de Kırdarlar’ın üstünde bir isim olduğunu biliyor ama Servet’in henüz Songül’ün arkasında bir dağ gibi duran Sadi’den haberi yok. Sadi bu olaydan sonra kesinlikle çok çok daha dikkatli olacak.

Sadi için Songül’ü “koruma alanında” tutmaya çalışıyor demiştim artık çok daha farkında Sadi Songül’ü bu alanda tutmanın ne kadar zor olduğunu tam olarak kavradı ve artık kimseye tahammül edemiyor. Başkomisere bu bölümde oldukça sert bir şekilde ama üstü kapalı “Karım hayatta bundan önemli ne olabilir, neyi sorguluyorsun?” dedi ve Songül bu sefer uyarmadı. Şimdi bu sahne aslında birçok mesajı da içinde barındırıyordu. Semih üstten üstten konuşarak aslında Songül’e bir bakıma ” Canın pahasına o bilgiyi getir demeye çalışırken bu operasyonda o kadar da üst seviyede olmadığını anladım.  Başsavcı Sadi’nin yılan operasyonundaki konumundan asla bahsetmemiş. Bence Semih biraz ego yapmaya başladığı anda Sadi karşısına dikildi. O tüm bu dünyaya karısının nefes sayısını artırmak için girmişken, iki terfi için kimsenin hele hele de operasyonda asla insiyatif almayan gölge bir komiserin onun hayatını riske atmasına izin vermez ki kısacık konuşmada bunu Semih başkomiser de öyle güzel anladı ki itiraz dahi edemedi. Zaten sonrasında yapılan üçlü toplantılar, başsavcının bizzat operasyonun merkezinde olduğunu söylemesine şaşırmadım ama bir cümle dikkatimi çekti. Savcı bazı şeylerin gizli kalması gerektiğini söyledi. Bence o da Sadi’nin geçmişini gayet iyi biliyor. Bu da bana artık tanık koruma programının çok da önemli olmadığını gösterdi. Arık önemli olan tek mesele Kırdarları çözmek ve Songül’ü korumak, işte o kadar.

Yukarıda Sadi ve Emin ruh olarak birleşti desem de şimdilik Sadi bunu Songül’e gösteremez. Bu sebeple evde sanki karısından öpücük koparmaya çalışan koca rolünü mükemmelen oynuyor. Daha önce Songül onun ikinci şansını engellediğini düşünerek gitmişti. Bu defa Sadi buna asla izin vermeyecek, bu yüzden de aslında Songül’e bir maskeyle, içindeki fırtınaları gizlediği, acılarını, korkularını göstermediği bir maskeyle dolaşıyor. Büyük patlamadan sonra ruh hallerine pek anlam veremesem de aslında bazen davranışlar sözlerden daha etkilidir. Songül saldırı gecesini odasında değil salonda geçirdi. Sadi ise bir koltuğun tepesinde oturarak, karısının başucundan ayrılmadı. Aslında bu tavır bile Songül’ün korkusunu, Sadi’nin de o rahat uyusun diye yanından ayrılmayışının çok net ispatı diye düşünüyorum.

Sadi bu hayatta iki yerde güçlü, vakur maskesini hiç çıkarmıyor. Biri Songül’ün yanında, diğeri de çocuklarının yanında. Sadi’nin öğretmen ceketini üstüne geçirip, hep yanında olmaktan mutlu olduğu tek insanlar onlar zaten. Arabanın üstünde nasıl ki Songül’le tatlı tatlı didişiyorsa, her ne olursa olsun çocuklarını da hep aklının bir tarafında, kalbinin en güzel köşesinde saklıyor. Her ne kadar kelebekler şimdilik hocalarına küsmüş olsa da hepimiz biliyoruz değil mi? Meb’ten Sadi Payaslı en yakın zamanda bu eksikliği telafi edecek, kelebeklerinin de yüzünü güldürecektir.

Sadi’yi bu haftaki kadar zorlanırken hiç görmedim desem yeridir. Songül’ün altında patlayan bomba onu tamamen teyakkuza geçirdi. Bütün bağlantılarıyla tüm tövbelerini bozan Sadi için artık Servet’e ulaşmak hayat, memat meselesi. Servet Songül’ün ölüm emrini vermişken başka da çaresi yok zaten. Sadi, bir yanda Songül’ü eski bağlantılarını kullanarak güvende tutmaya çalışırken diğer yanda da sıradan hayatından kopmamaya çalışıyor ama bu hiç kolay değil. Emin karanlık, Sadi ise aydınlıkta ama bazen hiç istemsek de o karanlığa dalmak zorunda kalırız. Hayatın kanunudur, bu. 7 Emin olarak hayatın birçok tarafında çuvallayan bir adam bir kadının ellerinde yeniden hayata döndüğü ikinci şansını bulduğu yeni kimliğini yaşayıp, eskiye nefretle bakarken o ikinci şansı da içinde öldürmeye çalıştığı adam sayesinde kurtaracak. Ben buna yürekten inanıyorum. Sadi Songül’e öyle bir sarıldı ki değil Servet feriştahı gelse onları ayıramaz bence, ben buna yürekten inanıyorum.

Karısını hayatta tutmak, onu korumak, öğrencilerine faydalı bir öğretmen olmaya çalışmak için uğraşırken bir yandan da Derya ile ilgili durumlar var. Sadi’nin hafızasının oldukça iyi olduğu vurgulanıyor ama geçmişi hatırlarken bazen zorlanıyor bu geride bırakmaya çalıştığı hayat ile ilgili tüm bağları koparmak istemesinden kaynaklıdır belki bilemem ama Kıvanç’ı gördüğü an kafasına bir soru işareti düşmüş ki Yaver’e araştırttı. Burada şunu belirtmek isterim ki Derya her ne kadar Sadi onu kıskandığı için böyle şeyler söylüyor sansa da ortada şöyle bir durum var. Derya, Emin’i bu kadar iyi tanıyorsa bu adamın boşa konuşmayacağını bilmesi gerek yani uyarıyorsa mutlaka bir sebebi olduğunu tahmin etmeli. Bu uyarı kıskançlıktan değil tamamen insancıl ve korumacı tavrından kaynaklanıyor. Derya, Mert’in ablası ve Songül’ün de arkadaşı şu anda ve bu durumda Kıvanç, Songül’ünde hayatında yakınlarında olacak demektir aynı zaman da Mert’in de bu uyarma bundan kaynaklı bence. Sadi ile Derya meselesi açık bir konumda yani mektupla terk ederken “Emin’i öldü bil” diyen adam bu sefer gözlerinin içine baka baka kendinden gayet emin bir şekilde “Emin öldü artık yok” dedi bu hesaplarının kapandığının en büyük kanıtı niteliğinde ama Derya kendi hayatında bence oldukça mutsuz ve kendi bu kadar mutsuzken Sadi’nin bu kadar güzel ve mutlu bir hayat yaşıyor olmasını sindiremiyor.

Derya ilgi görmeyi seviyor son birkaç bölümdür bunu gayet açık görebiliyorum ne zaman Meltem bir ima yapsa yüzü gülüyor, elbette her kadın beğenilmekten mutlu olur ancak Derya’da şöyle bir durum var o hayatının bir döneminde sıkışmış ve oradan çıkamıyor bu yüzden Sadi’nin bu uyarısı sonrası Kıvanç Beye daha çok yakınlaşacak gibi hissediyorum. Sevdiği için değil sırf inat olsun diye. Sadi her ne kadar Kıvanç Bey için uyarıda bulunsa da şu an ben kendisinden kötü adam kokusu almıyorum, neden mi? Bu adam eğer saklayacak bir durumu varsa rahatça konsere gidip kalabalığa karışabilir mi? Tam olarak bir şey söylemek zor çünkü net bir veri yok elimde zaman içinde göreceğiz Doktor Kıvanç Beyin nasıl biri olduğunu. Yine de ben nedense onun da aynı Sadi gibi ikinci şansını bir çift ela gözde bulacağını düşünüyorum. Kıvanç bana kötü biri imajı asla çizmiyor ve umarım bu hususta yanılmam.

Diziyi izlerken bazı karakterlerin omuzunda ben birer soru işareti görüyorum açıkçası sizde de durum böyle mi bilemem. Şu an benim Kıvanç’dan başka omuzlarında iki soru işareti gördüğüm karakter daha var biri şüphesiz Rıza. Rıza şu an bir iş adamı ve Gizem’in annesinin patronu konumunda görünse de nedense ben daha derinlikli biri olduğunu düşünüyorum. Kafamda birkaç fikir var ama en ağır basanı bu bölümde Servet’in konuşmalarıyla daha da baskınlaştırdı fikir. Servet bir oğlu ve torunu olduğunu, torunu doğduktan sonra değiştiğini söyledi. En sonda torununu okuldan alacağını tüm bunları ve Rıza’nın telefon konuşmaları, işinin henüz gizli olması sebebiyle bu ikili baba-oğul çıkabilir diyor. Ama sadece bu kadar bilgiyle de net bir şey söylemek istemem zira her an bir rüzgâr esebilir ve bambaşka yerlerde bulabiliriz kendimizi. Diğer soru işaretli omzu olan kişi de şüphesiz ki Taylan benim için aşırı gizemli bir tip kendisi izlerken beni bile geriyor ama onunla ilgili de bazı durumlar var. Songül Organizeye geldiğinden beri herkes Taylan’ın huysuz olduğunu söylese de Taylan’ın sadece Songül ile uğraşıp onun her hareketini sorguladığını fark ettiniz mi? Taylan’a biri bir dosya verdi ve kimse bu dosyanın içeriğini bilmiyor aynı zamanda operasyonda depodan bir hard disk aldı bunlar şüphe uyandırıcı. Aynı zamanda Songül’ü bu kadar yakın markaja almasının sebebi Serdar Müdür ile çok yakın olması da olabilir. Taylan’ın tüm bu gizemi ve yaşanan son olaylardan baz alarak kendisinin de bir “tırşik çorbası” severdir kim bilir.

Ortalık bu kadar Bizans oyunları ile doluyken, kim kimin tarafında belli değilken herkes yüzüne taktığı maskeyle çok güzel gizleniyor tıpkı Serdar Müdür gibi. Songül’ün “Yılan” operasyonunda aradığı kişinin “ağabey” dediği müdürü olduğunu anlaması oldukça zor çünkü Songül onda anne ve babasının yetiştirmiş olduğu iyi bir polise ve onların yakını olarak sonsuz güveniyor ve bildiklerini anlatmaktan gocunmuyor. Sadi ilk gördüğünden beri hazzetmediği Serdar Müdür’den bence artık şüphelenmeye de başladı ve üstü kapalı olarak Songül’e söylese de Songül bu durumu Serdar ağabeyine konduramadığından göz ardı ediyor gibi çünkü onun asıl düşündüğü köstebek Taylan. İkisi de birbirine karşı öyle dik böyle düşünmesi de gayet normal, kimse onun yargılayamaz.

Serdar, Servet’e bağlı ve Servet hiç bir şekilde bilinmiyor. Hatta anladığım kadarıyla iş yaptığı birçok insan da onun aslında kim olduğundan bihaber. Şimdi bana şizofren misin demezseniz bazı tespitlerde bulunmak istiyorum. Hatırlıyor musunuz, Sadi gençliğinde bu organizasyonla bir araya gelmişti. Yani küçük bir işti ama bir şekilde değdi. Sonrasında da baya büyüdü ve büyük 7 Emin oldu. Ankara’ya çöreklenen tüm suç örgütlerini, büyük başların isimlerini verdi. Ben açıkçası bu iki adamın birbirini tanıdığına eminim. Servet zaten öldü biliyordur ama Sadi de onu gördüğünde net bir şekilde uyanacak mevzuya diye düşünüyorum. Sadi içindeki adamı daha fazla tutamaz zaten. Hem mahallede hem de Songül’ün tam arkasında bir gölge gibi doğruları yaparken hayatındaki insanları da korumaya devam edecek. Tıpkı modern zamanların Robin Hood’u gibi…

Yetişkinliklerin dünyası bu kadar keşmekeşken gençlerin hayatında da hayat gayet karışık. Team Gelincik ve Team Kelebek üyelerinin hepsinin bir yarası var aralarındaki tek fark ise gelincikler yaralarıyla yaşamayı kabullenmiş kelebekler ise yaralarına sebep olan hayata baş kaldırmış durumda. Birbirlerine hem bu kadar benzer hem de bu kadar zıt olmaları tamamen bundan kaynaklanıyor ancak aralarına yıldırım gibi düşen Sadi Hocaları onları bir yapmayı başarabilir belki de. Sadi, Karabayır Lisesi’ne geldiğinde ona en çok sorun çıkartan şüphesiz kelebeklerdi ancak bu bölümde “Hocam bizi neden çağırmadınız?” diye sordular bu basit bir soru değildi içten içe kırılmışlar çünkü her ne kadar anlaşamasalar da belki de hayatlarında ilk defa Sadi onların birer birey olduğunu bilerek davranan, onları gerçekten dinleyen kişiydi ve onu kabullenmeye, sevmeye başlamışlardı çünkü insan sadece sevdiği kişiye kırılır. Team Gelinciklerin hepsinin yarasını biliyoruz ancak Team Kelebek tam bir sır küpü aralarında en çok bilgiye sahip olduğumuz Araz için bile neredeyse bilmiyoruz gibi ama bu bölüm hepsinin aileden yaralı olduğunu gördük Nevzat’ın tamirhanesinde. Bir çocuk aileden yara alarak büyürse eğer hayatla olan savaşı bitmez her zaman devam eder. Kelebeklerin hiçbiri özünde kötü çocuklar değil ama duyurmaya çalıştıkları bir dertleri var ve bunu duyan kişi de Sadi olacak gibi.

Kelebeklerin başı Araz aslında kalabalıkların içindeki yalnız tıpkı Songül gibi. Baktığınızda geniş bir arkadaş grubu, ağabeyi var ama onu anlayan hiç kimse yok her şey ile tek başına mücadele etmek zorunda. Araz’ın, Gizem’e olan bu sevgisinin annesi tarafından terk edilmiş olduğu tahmin ettiğimiz bir şeydir çünkü insan beyni böyle çalışır. Araz aslında bembeyaz ışıl ışıl bir çocuk ama onu karanlığa zincirlemişler yani Araz kötü biri değil. Sınıf basıldığında herkes geriye kaçarken Araz kendini siper etti bir an bile düşünmeden ve asıl Aylin’i vermeyen de oydu. Şüphesiz ki bu hamlesi herkesi şaşırttı zira gelinciklerle olan durumları düşünülürse ama yapmadı Araz’ın bu hareketinden benim anladığım “Biz içimizde sorun yaşasak da dışarıdan kimse bize dokunamaz”. Araz’ın yaptığı tıpkı Sadi’nin anlattığı mahalle ağabeylerinin yani halk kahramanlarının yaptığı gibiydi mahalle ağabeyleri de mahallede sorunlar olsa da kimsenin onlara zarar vermesine izin vermezdi.  Bende Araz’ın uyanmasını dört gözle bekliyorum açıkçası

Karabayır hastanesinde herkes Araz’ın uyanmasını beklerken bir başka saatli bombada çalışmaya başladı. Mert, Sadi ve Derya’yı konuşurken duydu ve meşhur Emin’i hocasının bildiğini de öğrendi. Mert, Sadi’yi çok seviyor ve çok saygı duyuyor ablasının büyük aşkı Emin’i konuşacak kadar hatta. Bu konuşma sonrasında Songül ablasının da Emin’i bildiğini öğrendi ama aslında Songül’ün hiçbir şeyden haberi yok. Mert’in Emin’i bu kadar merak edip araştırması beni biraz germiyor değil açıkçası çünkü bu konu bir saatli bomba ve sayaç tik tak tik tak geri saymaya başladı asıl merak ettiğim bu sayımın nerede ve nasıl biteceği, merakla bekliyorum.

Sadi daha Derya ve Emin meselesinin stresini atamadan hayatında duyacağı en kötü sözleri duydu: Sadi ben yanıyorum! Serdar sonunda Songül’ü istediği tuzağa tereyağından kıl çeker gibi çekmişti. Sadi aslında sadece yangın diye düşünürken birden kendisini patlayan bombanın yanında buldu. Songül için artık geri sayım başlamıştı ve Sadi bunun çok farkındaydı. Sadi ve Azrail bir yarışa girdi. Açıkçası ben bu sahnede kahroldum zira Songül yıllar sonra hayata yeniden sevdiği adamla tutunurken, Sadi de ikinci şansına sımsıkı sarılmıştı. Songül’ün kalbi durduğunda belki de Sadi ona hep duymak istediği o cümleleri kurdu: Aşkım, bizim daha kızımız olacaktı. Bugüne kadar bırakın baba olmayı, evlenmeyi bir hayat hayali bile kurmayan bir adam aşkla aile hayalleri kurdu. Songül, Sadi’nin her şeyi ve bu olayla birlikte de artık Servet için diyecek sözüm yok. Kendine fiyakalı bir mezar taşı bulsun.

Yazımın sonuna gelmeden önce değinmek istediğim iki konu var izninizle. Bölümle ilgili yapılan bazı eleştirileri görüyorum, herkesin düşüncesine saygım da var ama şöyle bir durum olduğu unutuluyor gibi geliyor. Dizimizde bir ana olay ve yan olaylar var, başrollerin hikayesi bu kadar tempolu akarken bunu destekleyen yan hikayelerin aynı tempoda olması sorun yaratır. Ben bu bölümün geçiş bölümü olduğunu düşünmüyorum çünkü senaryo matematiği tek düzelikten ziyade inişli çıkışlıdır. Bir tarafta tempo, aksiyon varsa diğer taraftan bu dengelenmek zorunda bu dengelemede bu bölüm Melek’in hikayesiyle yapıldı. Melek’in hikayesinde küçükte olsa ilerleme aldık bu bölüm aslında nasıl mı? Celal telefondan Melek’e mesajlar attı, Havalandırma evde kalmadığını öğrendi bu konu sona yavaş yavaş yaklaşıyor tıpkı hayatında içinde olduğu gibi. Gerçek hayatımızda böyle bir durum sizce hemen sonuçlanıyor mu? Hiç sanmam unutmayalım ki dizideki her bir karakterimiz aslında hayatın içinden, her gün yanından geçtiğimiz kişiler. Bu yüzden ara ara bizler onların hayatına da konuk olacağız ki bu büyülü ikinci şans masalı hiç bitmesin….

Bir diğer değinmek istediğim konu ise Sadi Hoca’nın 29 EKİM CUMHURİYET BAYRAMI ile ilgili yaptığı konuşmaydı. Sade ama etkili bir sahneydi bence bir kere çok güzel yerden değindiler konuya  “miras”dan  dürüst olalım hangimiz büyüklerimizden bize şöyle güzel bir miras kalsa da hayatımız kurtulsa demiyoruz? Şüphesiz hepimiz diyoruzdur ama aslında atalarımızın bize ne kadar bir miras bıraktığını kaçırıyoruz hep. Bize en büyük miras altında özgürce yaşadığımız, kimseye boyun eğmeden başımız dik yürüdüğümüz bu topraklardır. Böyle özel bir günde bize böyle sahneler izleten, gözlerimizi doldurup sorgulamamızı sağlayan Gelsin Hayat Bildiği Gibi ekibine çok teşekkürler.

Haftaya yeniden görüşünceye dek umutla kalın.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s