YAZAR: Zeynep Betül C.
İz Bırakanlar’da bu hafta değdiği her hayatta iz bırakmış bir aşkı konuk ediyoruz. Bizler gibi 30’lu yaşları geçmişler onları çok iyi hatırlayacaktır. Elveda Rumeli’de savaşın, düşmanlığun ve anlayışsızlığın insanların ruhuna ilmek ilkem işlendiği yıllarda bırakın aşkı iki farklı insanın dostluğuna bile iyi gözle bakılmazken Alex ve Zarife zor olanı başarmışlardı. Tüm kötü inançlara, bağnazlara rağmen aşklarıyla nefes almayı başardılar. O aşk ara sıra nefeslerini kesse de yaşaması da güzel dediler. Aşkı aşk yapan acısıdır derler; bu yüzdendir ki Alex ve Zarife bunun en güzelini yaşadılar, aynı acıda yoğrulup, büyüyüp, aile oldular…
İsyankar yüreklerin sevdası…Alex ile Zarife’nin aşkı…
Konuya girmeden önce; şimdilerde yok artık ama eskiden her çift “Bu şarkı bizim şarkımız olsun.” diye kendisine bir şarkı seçerdi. O şarkıyla danslar edilir, radyolara istekler atılır, ayrılık acısı da o şarkıyla yaşanırdı.
Ben de Zarife ile Alex’in sevdasını onların şarkısından ayrı düşünemiyorum. O iki isyankar yüreğin acıları, sevinçleri bu şarkıda hayat buluyor… Bir düşünelim nasıl başlıyor şarkı?
“ Sevmeden yaşanır mı?
Dağ dağa kavuşur mu?
Ağlasam duyan olmaz ki”
Alex ile Zarife… Farklı milliyetlerden, farklı dinden ve bu farklılıkların onları iki dağ kadar uzak tuttuğu bir devirde birbirlerini seven iki insan. Osmanlı’nın gücünü yitirdiği, taşradaki milliyetçi ve dini ayrılıkların iyice yükseldiği zamanlarda Rumeli topraklarında yaşayan iki genç. Biri Müslüman bir sütçü kızı, diğeri ise Hristiyan bir muallim. Savaş çanları çalıyor, halk yavaş yavaş bölünüyor ama tek bir şeyde birleşiyorlar; müslüman bir kız ile hristiyan bir erkek birbirini sevemez, birlikte olamaz….
Hani “Ağlasam duyan olmaz ki” diyor ya şarkı; birbirleri için ağlamaları bile yasak Alex ile Zarife’nin. Çünkü bu yolun sonunda kavuşmak yok, mutluluk yok. Hem nasıl olsun ki? Nereye kafalarını çevirseler orada onlara olmaz diyen sesler, toplumun baskısıyla yüzleştiler. Bu yüzden onlara söylenen hep buydu: Sizin sonunuz yok. Böyle devam ederseniz ya ölüm olmak zorunda ya ayrılık…
Alex ile Zarife ayrılabilir mi? Aşk sadece bedenen bir olmak mıdır? Savda bir kere yüreklere islendi mi o yürek sökülüp atılmadan sevda biter mi? Onlar bir kere sevdiler birbirlerini. Güneşin doğuşu, karın yağışı kadar somut, geri dönülemez ve inkâr edilemez bir şekilde sevdiler. Zaten bana sorarsanız da gerçek sevgi budur. En kolayıdır ki birbirine her şeyiyle uyan insanların sevgisi, aşkı. Orada ne bir mücadeleye gerek var ne de başka bir şeye. Ama biz aşktan bahsedeceksek orada sınanmadan sevda olmaz demem lazım sanırım.
“Can veren bizi gördü
Rüzgarın eli değdi
Müjdemi soran olmaz ki”
Yazıya biraz trajik başlamış olsam da Alex’in de Zarife’nin de konu özellikle birbirleri olduğunda birer şaşkın aşığa döndüklerini de söylemezsem olmaz. Zarife’nin daha en başında her şeye rağmen, her şeyi bilerek ilgisini saklayamayıp bin bir bahaneyle Alex’i takip etmesini bir kenara alalım coğrafya bilgisiyle muhabbet açıp pi sayısı ile Zarife’yi etkilemeye çalışan Alex bambaşka bir mevzu. Coğrafya ve pi sayısı değildi elbette mesele, meseleleri birbirlerini anlamaktı her defasında.
Peki başardılar mı? Başardılar. Vurucu kısım Pi sayısını öğretmesi de olabilir tabii… Yani bu hususlar yoruma açık ama Zarife’nin kendi adını aşık olduğu insandan duyduğunda vurulmasını da hesaba katmadan geçmek istemiyorum. Eski zaman aşıklarıydı onlar işte, birbirlerini gördüler ve sevdiler. O kadar doğal o kadar insani bir şekilde sevip sevildiler ki… birbirleri için yaratılmış iki insan, karşılaştı ve bir mucize eseri bunu zaten biliyorlardı sanki.
Ama gelelim “Müjdemi soran olmaz ki” kısmına…
Alex’in babasının Müslüman bir kızı sevdiği, onunla kaçmaya çalıştığı için öldürüldüğünü biliyor muydunuz? Kız öldürüldüğünde 18 yaşındaydı…beraber dağlara kaçmışlardı ama yakalandılar. Alex bilmiyordu. Zarifenin babası ve kendi dedesinden öğrendi. Zarife ve Alex bir mucizeyi yaşarken sevenleri için bu bir “müjde” değil yıkımın habercisiydi. Nitekim saklanamayan aşk duyulduğunda hiçbir konuda anlaşamayan Hristiyan ve Müslümanların cemaat bir olup “birbirini sevmekle suçlu olan” iki gencin peşine düştüler. Sanki sevmek suçmuş gibi davrandılar. Sanki insanın sevmesi için kalıplara ihtiyacı varmış gibi saldırdılar. Dövdüler, dışladılar, yargıladılar.
“Ayrılık gece olsa
Günlerin sonu gelse
Başbaşa kalan olmaz ki”
Nereye kaçabilirler? Dünyada onları kabul edecek, sığınabilecekleri herhangi bir yer var mı? Vazgeçmek akıllı insan işiydi. Tabii vazgeçmek bir tercih olsaydı…Ellerinden geleni de yaptılar ama ayrılık en fazla gece oldu onlara. Her gecenin ardından doğan güneş, aynı gökyüzüne bakan Alex ve Zarife için vuslatın habercisi değil mi? Günlerin sonu gelir mi hiç?
Birbirlerinden vazgeçemeyeceklerini bilen, dünyada kendilerine bir sığınak bulamayan bu aşıkların sığındıkları yer kendi yarattıkları “Cennet” oldu. Küçük bir kulübeye “cennet” adını verdiler. Sevgileri yüzünden “kovuldukları söylenen” cenneti dünya üzerinde kuran iki isyankâr yürek…
“Bahçeler bizim olsa
Hasretim dağı delse
İsmimi bilen olmaz ki”
Kim oldukları ne hissettikleri kimseyi ilgilendirmiyor. Sadece temsil ettikleri değerler üzerinden yargılanıyorlar. Sebep ne peki? Topluma aykırı hareket etmek değil mi? Sizin bir arada olmamanız gerekiyor dedi birileri ve onları kadı karşısına çıkardılar. Cezalandırıldılar ve Alex sevdiği kadından çok uzaklara gönderildi. Herkes bu iş bitti diye sevine dururken sadece araya uzaklığın girdiğini bile anlamadı sevgiden anlamayan kör yürekler. Alex gittiği yerde anılarına sığındı, kalbindeki aka güvendi ama bir mucizesi daha oldu. Adı Zarife olan bir çocukla tanıştı ve hemen seviverdi. Babası olmak istedi ama onu da almak istediler. Çünkü o cocuk küçük bir Müslüman kız çocuğu…yine olmaz…yine olmaz…
“Aynı dua bu, aynı
Aynı cennet bu, aynı
Tenimiz, kanımız hep aynı
Aynı rüyalar bu, aynı”
Bu kıtayı açıklamaya gerek var mı? Alex bir gün müslüman bir kızı sevmesine ihtimal vermeyen çocuklara derste br ağaç, bir kuş, ve bir insan çizmişti hatırlarsınız. “Ağaç Hristiyan olabilir mi? Kuş Müslüman olabilir mi? Peki o zaman insan…” cümlesinin devamını getiremedi Alex. Kendi kafası bile karışıkken çocuklarına kıyamadı.
“Sorsalar dile gelmez
Derdime umar olmaz
Sonsuzu bulan olmaz ki
Gökyüzü bizi görse
Tanrının eli değse
Müjdemi alan olmaz ki”
Alex ile Zarife’nin en büyük dayanakları sevdikleri insanlar oldu hep. İlk öpücüklerinde Zarife’nin babasına basıldılar, Alex istemediği bir evlilik yapmak üzereyken kliseden kaçtı, kızgın halk Sütçü Ramiz’in evine domuz ölüsü attı, Alex’in dedesi endişeden hasta oldu…Yine de sevdikleri insanlar Alex ile Zarife’nin sevdasını anladılar, inandılar…Desteklediler diyebilir miyiz? Aşklarını desteklemediler “Müjdemi alan olmaz ki” dedik bir kere. Kim ailesinden birinin göz göre göre mutsuz olacağı bir yola girmesine engel olmaya çalışmaz? Onlar da yapmaları gerekeni yapıp Alex ile Zarife’yi ayırmak için uğraştılar.
Ama acılarına saygı da duydular. Sütçü Ramiz Alex’in evleneceğini kumrusuna kendisi söyledi, acısını paylaştı. Alex bir yerden sonra Müslüman olmaya karar verdiğinde dedesi onu anladı, destek verdi. Aşk için Alex sonunda kendi inancını da feda etmeyi göze aldı. Belki de büyürken inandığı her şeyi… Bu da aslında Alex’in nasıl sevdiğini de gösteriyor ve fazla söze gerek de kalmıyordu. Alex sonunda Müslüman olmaya karar verdi. Tüm Pürsıçan’a bunu ilan etti ve onu bu sebeple onu linçlemeye gelen insanların önünde Sütçü Ramiz’den kızı ile evlenmek için izin istedi. Kim inanır Alex’in gerçekten Müslüman olduğuna? Ya da Pürsıçan halkı gibi bir kız için din değiştirdiğine mi inanırsınız?
Siz Sütçü Ramiz olsanız ne derdiniz?
Çocuklarının mutluluğunu her şeyin önünde tutan, onların kararlarına inanan güvenen bir baba tam olarak Ramiz Efendi’nin yaptığını yapardı: Alex’e kendisini açıklama fırsatı verirdi. “Allah kendi yüzünü insanların en sevdiğinin yüzünde göstermiş. Ben Allah’ın güzelliğini Zarife’nin yüzünde gördüm. Bu sebepten ötürü Müslüman oldum.”
Peki Alex’in Zarifeyi böyle kutsal bir gözle gördüğüne; Alex’in bu sözüne inanmayanınız var mı?
Birbirinden asla vazgeçmeyen iki sevdalı sonunda kavuştu. Evlendiler. Her hikayenin bir sonu var. Her son üzücüdür. Ama Alex ile Zarife Dünyada mutluluğu tatmadan ölmediler. Zor bir zamanda, savaş çanları Rumeli topraklarında yankılanırken kendi küçük cennetlerinde bir kız bir de erkek çocuğu ile güzel bir yuva kurdular.
Yıllar geçse üzerinden, anılarımızda gerçek aşkı yaşatmaya devam ediyorlar.