Yazar : Simay DEMİR 

Mucizelere inanır mısınız? Belki her gün yüzlerce mucizeye tanık olan biriyim ve gönülden söylüyorum ki ben inanıyorum. Hiç sorun olmadan nefes almak, istediğin gibi istediğin kadar su içebilmek, tek başına yürüyebilmek, yemek yiyebilmek hatta pandemiyle birkez daha anladım ki istediğin zaman dışarı çıkıp hava almak bile günlük yaptığımız ama çok büyük mucizeler bence. Belki bu saydıklarım size önemli görünmeyebilir ama siz bir de bunları akciğer, kalp ve ya böbrek rahatsızlığı olan hastalara sorun. Peki ya bir canlıyı dünyaya getirmek, o canlının varlığına vesile olmak bundan daha güzel mucize olabilir mi? Gizem’in hamile olması onun için de Barış için de son şanstı ve hayat onlara bu şansı verdi.

Hayat mucizelerle doludur ve bunun kapınızı ne zaman çalacağını hiç bilemezsiniz. Bebekleri; Gizem ve Barış’ın belki de en umutsuz oldukları zamanda geldi. Barış “Arkamda bırakacağım kimse yok”, diyerek tedaviyi reddetmiş, ailesi tamamen dağılmış ve umudunu tamamen yitirmişken aldı bu haberi. Onun bebeğinin kalp atışını duyduğunda aldığı nefes her şeyi anlatıyordu o an aslında. O bebeğiyle yeniden hayata dönüyordu. Zaten bahçedeki “Neden şimdi” sitemi de bundandı, belki de o hayatı boyunca hiç bu kadar yaşamak istememişti ama hayat onu kanserle sınıyordu. O şimdi tüm hastanenin ortasında “Baba oluyorum” diye umutla bağırırken bir yandan da kendine ve ailesine ikinci bir şans da veriyor aslında. O, kendine bu hayata yeniden tutunmak için bir dal, yer edinmek için bir fırsat buldu.

Barış Güvener Hisarönü Hastanesi Başhekimi, aslında ne yaptığının da neden yaptığının da gayet farkında. Dekan beyle yaptığı konuşmada da gayet açık bir şekilde anlattı derdini. O, hastaneyi değiştirebileceğine de, bunu belirli bir süre içerisinde yapacağına da olan inancı tamdı. Bence dekanın konuştuktan sonra fikrini değiştirmesinin sebebi de bu. Konuşurken kendinden çok emindi, dekan da görüyor o Hisarönü Hastanesi için gerçekten bir şeyler yapmak istiyor. Ama bir tek hastane değil onun derdi; o, insanlar için hastalar ve yardıma muhtaç olanlar için elini koyuyor taşın altına. Bunu o bağış parasını gözünü dahi kırpmadan ceza evine bağışlanmasına destek olurken çok net gördüm. Bence hastane, hapishane, huzurevi hiç fark etmez Barış sadece yaptıkları işe yarasın, insanlar biraz daha iyi imkanlardan faydalansın derdinde. Bence zaten bu yüzden dekan onu kovmaya gelmişken yeniden tüm inisiyatifi ona bıraktı. Çünkü Barış farkında mı bilmiyorum ama bir şeye inandığı zaman ona tüm kalbiyle teslim oluyor ve bunu bir şekilde etrafına yansıtıyor. Çevresindekiler gözlerindeki o inancı çok net görüyor, tıpkı Gizem’in görüp gitmekten vazgeçmesi gibi, tıpkı ilk başta ceza infaz hastalarına bakmayı istemediği halde sonra gelip açılışına katılan dekan gibi. Yurtdışında çok daha iyi imkanlarla çalışmak varken koca bir bölümü yeniden inşa eden Aras gibi. Tek sorunsa Barış kendindeki bu durumu görmüyor. Ama ben gördüm o Suzan’a “Baba olmak istiyorum” dediğinde gözlerinde yeniden o umut parıltısı ışıldadı. İşte bu da Barış’ın yeniden hayata dönmesi için ona bahşedilmiş bir mucizeydi.

Aslında Barış ailesini ihmal ettiğini de Gizem’in ona ihtiyacının olduğunu da gayet iyi biliyordu ve bence ilk, kanser olduğunu tahmin ettiği için boşanma işine hiç sesini çıkarmadan kabul etti. Zaten evi ona bırakmak istemesi de bundan değil miydi? Ama şimdi Gizem’den çok onun Gizem’e ve çocuğuna ihtiyacı var ve Barış bunu gayet iyi biliyor.Bir kadın olarak Gizem’i anlıyorum aslında. O; eşi, hala aşık olduğu insanın onun yanında bir zorunluluktan değil de hala sevdiği, aşık olduğu ve yanında kalmak istediği için onunla olsun istemişti. Bu yüzden Barış’a söyleyip böyle bir şüpheyle yaşamaktansa gizlemeyi tercih etmiş. Bu yüzden onu yargılayamam ve kararına ancak saygı duyabilirim, ama ne olursa olsun Barış bu şekilde öğrenmemeliydi, bundan dolayı Gizem’e “Neden bana söylemedin” sitemini de anlayabiliyorum. Zaten dediğim gibi Gizem Barış’ın onu gerçekten hayatında olmasını istediğini hissettiği, Barış onu buna inandırdığı için İstanbul’da Barış’la birlikte kalmayı kabul etti. Ben inanıyorum ki o iyi bir doktor olduğu kadar çok iyi bir baba da olacaktır.

Gizem’in anne olması için son şansının bu olması özellikle Suzan’ı çok derinden etkiledi. Çünkü onun da anne olabilmesi için sınırlı şansı vardı. Suzan’ın Derin’e söylediği bir cümle hayatını özetler nitelikteydi ve aslında gözlerindeki o hüznü açıklıyordu bana kalırsa; “Bu yaşamak değil ki oyalanmak.” Bu cümlenin ağırlığını ekran karşısında bile kalbimin en derinlerine hissettim. Fakat Derin’in “Biz birlikte atlatırız” lafı da bir o kadar hafifleticiydi benim için. Suzan şu an kalabalıklar içinde yapayalnız bir kadın. O nişanlısını kaybettikten sonra nefes alan, yürüyen, konuşan bir ölüden farksızdı. Hani kendini ölü sanan hasta var ya tıpkı onun gibi tek farksa Suzan yaşamak zorunda olduğunu da ölü olmadığını da biliyor. Çatıda Derin’e söylediklerini hatırlayın bir daha aşık olacağına, birini bir daha öyle seveceğine dair inancı bile kalmamış. Bu yüzden anne olmak bile istemiyor ve bence bunun altında onu da kaybederim korkusu var. Suzan bence çok güçlü bir kadın, bunca yaşadıklarına, içinde bulunduğu psikolojiye, hem sevdiği adamı hem anne olma ümitlerini yitirmiş olmasına rağmen direniyor, pes etmeden doktorluk yapmaya, başkalarına merhem olmaya çalışıyor. Bu herkesin yapabileceği bir şey değil; hele de ölümle bu kadar iç içe olan bir bölümün başında yer alıyorsa. Barış’ın o hastaneye gelmesi umarım Suzan için de bir mucizenin habercisidir. Bence Suzan gibi yaşamayan sadece oyalanan biri daha var; Derin. O kendi gerçekliğinden kaçarken onlarla yüzleşmemek için sadece oyalanıyor.

Haftalar ilerledikçe Derin hakkında daha çok bilgi sahibi olmak çok hoşuma giden bir durum, zira geçen hafta biraz değinmiştim annesinden dolayı böyle işkolik ve duyguları konusunda bu kadar katıydı. Güldan hanımla anlık konuşmasına bakılacak olursak annesi saygın ve tanınmış biri, çünkü öyle yüksek mertebeden bir kadının başka türlü onu tanıması pekte mümkün gelmiyor bana. Belki de işinden yahut yaşantısından dolayı Derin’i ve kardeşini ihmal etti belki de bambaşka bir durum şimdilik muamma. Ama bence Derin bundan dolayı etrafına karşı kapalı bir kutu, kendi dünyasını çevresindekilere ne kadar yakın olursa olsun göstermiyor. Hepsinin derdiyle dertleniyor, tek tek ilgileniyor ama kimse onun içindeki mutsuzluğu şu an görmüyor.Derin zayıflığını göstermemek için köşe bucak kaçıyor. Fakat tüm bunlar bir yana o çok merhametli bir kadın. Fatma için hastanede kalışı, Suzan’a sonsuz desteği, Mert’in durumunu görmesi aslında çevresinde olanlara ne kadar hakim olduğunu da gösteriyor aynı zamanda. O kendi dışındaki herkesi düşünüyor, önemsiyor ve değer veriyor. Bence bir anlamda böyle sevileceğini düşünüyor. Zira annesiyle zor bir çocukluk geçirmiş anladığım kadarıyla ki sözü bile geçsin istemiyor. Kardeşini kendi büyütmek zorunda kalacak kadar yokmuş anneleri yanlarında ve belki de ondan hiç sevgi dahi görmemiştir. Bu yüzden duygularını göstermek konusunda çok ürkek davranıyor. Belki de ona biraz daha yaklaşırsa Aras’la ilişkisi bozulur diye korkuyordur ya da kalbi kırılmasın diye kalbi hiç yokmuş gibi davranmak daha çok kolayına geliyordur kim bilir. Şimdi tüm cesaretini toplamışken umarım Aras gördüklerinden dolayı aralarına mesafe koymaz, zira bu onun kendini tamamen kapatmasına neden olabilir.

Bu hafta Aras’ı büyük bir hayranlıkla izledim doğrusu. Yenilikçi tutumu, hemen bu konuda Barış gibi adımlar atması ve bunu yaparken özellikle iş hayatında çok başarılı oldukları halde sadece kadın oldukları için ayrıştırılan cerrahlardan seçim yapması beni çok etkiledi ve mutlu etti. Aras çok idealist bir doktor ve bunu göstermekten asla çekinmiyor. Derin’in imasını yaptığı durumu konuşurken söyledikleri yüzümde kocaman bir tebessüm oluşturdu. Evet çoğu kadın sadece cinsiyetlerinden dolayı iş hayatında ilerleyemiyor, Maalesef ki kadınlar iş alanlarında çoğu zaman ne yaparsa yapsın dış görünüşleri başarılarının ve başarabileceklerinin önüne geçiyor. Dış görünüşleri nasıl olursa olsun bu dudum eksi olarak yazılıyor haberlerine. Bu durumu yaratansa asla kadınlar değil. Aras hocanın bunu bilip buna göre davranması, öyle düşünmeyip kadınlara şans vermesi Derin’in yüzünden de anlaşılacağı üzere onun içinde gurur vericiydi ve bence “Bu adam beni üzmez” düşüncesi orada oluştu ki hazırlanıp ona gitmek istedi. Mert’in gelişi planlarını değiştirmiş olsa da onu o halde kimse yalnız bırakmazdı sanırım.

Mert’in geçen haftaki tepkisinden ve büründüğü ruh halinden aslında bir yarası olduğunu anlamıştım ama böyle büyük bir travması olabileceğini düşünmemiştim açıkçası. Ben, belki bir tanıdığı hapistedir diye düşünürken kendi hapiste büyümüş bir çocuk olduğunu öğrenmek soğuk duş etkisi yaptı bana. Fatma ve çocuğuyla kurduğu bağ ona çok zor geldi, ben Fatma da annesini gördüğünü düşünüyorum bu yüzden bu kadar etkilendi. Şimdi annesi nerde, yaşıyor mu, hala hapiste mi yahut neden hapiste? Hiç birini daha bilmiyoruz ama bildiğim bir şey varsa o da tüm bu olanlara rağmen acil gibi komplike bir yerin sorunlu hemşiresi olacak kadar başarılı birini, bir insan ancak taktir edebilir.

Yine soluksuz izlediğim ve haftayı merakla beklediğim bir bölüm oldu. Emeği geçen herkesin eline emeğine sağlık.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sağlıkla kalın.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s