YAZAR: Simay DEMİR
Gökyüzünde çok sevdiğim bir yıldız takımı vardır; Polaris, diğer bir adıyla Kutup yıldızı. Bu yıldız gökyüzünde hep aynı yerdedir ve yüzyıllardır insanların pusulası olup kuzeyi göstermektedir. Yolculara özellikle denizcilere tarih boyunca rehberlik etmiştir. İşte Kur’an-i Kerim İslam dinine inanan Müslümanlar için böyle bir şeydir. Her zaman iyiyi, doğruyu ve inanalar için güzeli gösterir. Onu kendine rehber edinen insan asla kaybolmaz, inananlara göre. Fakat örf ve adetler için aynısını söyleyemeyeceğim; onlar belki iyi niyetlerle başlatılmış fakat insan çıkarları doğrultusunda değiştirilmiş şeylerdir. Ve benim izlediğim, tanık olduğun Ünal ailesi dindar muhafazakâr kesim değil kendi işine geleni adetimiz diyerek sadece kendilerini düşünen bir aile benim nazarımda. Ünal ailesin ne zaman bir şeye sıkışsa “Ama örfümüz böyle, ama adetimiz şöyle” deyip duruyor. Kıvılcım’sa “ Yaşam tarzım böyle” diyerek aynı şeyi söylüyor aslında.
Kıvılcım’ı bu bölüm büyük bir tebessümle izledim, hiç tanımadığı bir kadını kendi canı pahasına kurtarmak için didinirken “Mevzu dayak olduğu zaman herkesin arasına girilir” deyişi cesaretinin bir göstergesiydi. Keşke herkes şiddete karşı Kıvılcım gibi dimdik durabilse. Ülkemizde maalesef ki bir çok kadın Pembe’nin dediği gibi ya çocuğumu göremem korkusuyla ya gidecek, sığınacak başka kimsesi olmadığından yahut böyle yaşamaya alıştığından uğradığı şiddeti gizliyor ve öyle yaşamaya devam ediyor. İşte tam da bu yüzden Kıvılcım evlatlarının kendi ayakları üstünde dursun, kimseye muhtaç olmadan yaşasın istiyor. Ve ben baskı yapmasını kabul etmesem de bu konuda onu sonuna kadar destekleyeceğim. Çünkü henüz farkında değil ama Doğa psikolojik şiddet görmeye başladı bile ve onu bu durumdan çekip çıkarabilecek tek kişi yine annesi Kıvılcım.
Kıvılcım ben adetlere inanmıyorum, bizim yaşam tarzımız böyle değil dese de onunda kendine göre “Yaşam tarzı” adı altında adetleri var. Kıvılcım’ın kapalı insanlara tahammülü olmasa da kızı için görüşmeyi de, iyi geçinmeyi de kabul etti. Fakat Kıvılcım bir konuda çok haklı Ünal ailesi onun yaşam tarzına asla saygı duymuyor, onlar asla ortak bir yol bulalım diye düşünmüyor. Her şeyi Doğa ve annesinden bekliyorlar. Onu yok saymak bir yana Doğa tamamen onların istediği gibi biri olsun istiyorlar. Yine de burada bir parantez açmak zorundayım aynı şeyi Kıvılcım da yapıyor ve maalesef ki arada kalan, sıkışan tek kişi Doğa oluyor. Ayrıca şunu da belirtmeden geçemeyeceğim doktor konusunda kesinlikle Kıvılcım’a katılıyorum, Doktorun kadını erkeği mi olurmuş. Başta onların gönlü olsun diye gidip muayene olmasında bir sakınca görmedi ama asıl niyetlerini anladığı anda tavrını ortaya koydu. Gün geçtikçe Doğa gibi ben de bunu tamamen onun yararına yaptığını çok açık görebiliyorum tek sorun Kıvılcım da Doğa’nın bir birey olduğunu kabul etmemiş olması bana kalırsa.
Kıvılcım aslında çok net bir insan gibi görünüyor, onun için ya siyah var yahut beyaz, gri rengi şu an için kabul etmiyor. Mükemmeliyetçi ve herkesten aynısını bekliyor. Ama ben bu durumu Ömer’in sayesinde aşacağını düşünüyorum. Çünkü Ömer ne kendini gördüğü kadar beyaz ne de muhafazakâr insanlar hakkında düşündüğü kadar siyah biri. Ve O Ömer’i tanıdıkça aslında insanların hepsinin aynı olmadığını, düşünceler farklı olsa bile bakış açısıyla birbirini anlayabileceklerini o da görecektir. Ömer Ünal’ı izledikçe kendisine daha çok hayran oluyorum doğrusu. Hayata ve insanlara bakış açısı, karşısındakini anlayıp dinleyebilme kabiliyeti, anlayışlı yapısıyla tabiri caizse tam bir görmüş geçirmiş biri oluğu hissiyatı veriyor bana. Abisiyle konuşmasından sonra “Evet Kıvılcım böyle bir şey yapar” demeden, ona karşı önyargılı olmadan geldi, onun açısından dinledi ve ona göre ne düşüneceğine karar verdi. Üstelik üstü kapalı laf çarptırma olmadan doğrudan bunu Alev olayıyla ilgili olup olmadığını doğrudan sordu ve Kıvılcım’ın sözüne itimat etti. Bunların hepsi aslında onun ne kadar olgun bir yapısı olduğunu da çok net gösteriyor. İleride bu iki aile arasında olabilecek tek köprü Ömer’dir bana kalırsa. Ayrıca Kayhan’a, Kıvılcım’a, Doğa’ya tavırlarına baktığımda tam bir insan sarrafı diyebileceğim biri o. Fakat abisi Abdullah bey için aynı şeyi söyleyemeyeceğim maalesef.
Abdullah Ünal etliye sütlüye karışmayan, “İyi aile babası” gibi görünen ama aslında sadece kendini düşünen bencil bir adam. Adetler gelenek ve görenekleri sadece onun istediği doğrultuda ilerliyor ne hikmetse. Karısına sadece işine geldiği zaman “Sana saygısızlık edemezler” diyor ama en büyük saygısızlığı onu yok sayarak, onun eliyle gelinine, dünürlerine müdahale ederek yapıyor. Üstelik bir tek Pembe’ye değil o evdeki hiç kimseye saygısı yok. Fatih’in köpek için bulduğu çözüme bile tavırlarıyla ne kadar karşı olduğunu çok net gösterdi. Ayrıca Doğa’ya “Gelin’in dili iyice uzadı” demesi, karısına kadın doktor baksın ona, anlamazlarsa izah et demesi inanılır gibi değildi. Arada kötü, baskıcı olan Pembe olmuş oluyor.
Aslında Pembe çok tanıdık geliyor bana; “Aman başımda bir erkek olsun” diyen, kocasından ne görürse razı gelen, bildiği, gördüğü tek şey “Kol kırılır yen içinde kalır” mantığıyla hareket etmek olan biri. Düşünsenize kadın orada şiddete uğramış Pembe hala umarım bir an önce aranız düzelir diyor. Çünkü ona göre başka bir seçenek yok. Ya araları düzelecek ya da araları düzelecek, o kadar. O evde Pembe dahil hiçbir kadının ne söz hakkı ne de bir birey olarak yeri var ne yazık ki. Tıpkı cahiliye dönemini hatırlatmıyor mu size de? Düşünsenize hala erkek doktor kadın doktor kavgası yapılıyor. Ve bunlar sözde görmüş geçirmiş, saygın bir aile. Bir kadın ve bir hemşire olarak kendim bile izlerken sinirlerim tepeme zıpladı. Ne demek erkek doktor istemiyoruz. Hani şey vardır ya; kızını, kız kısmı okur muymuş deyip okutmayan fakat hastanede kadın doktor yok mu diye her seferinde soran kişiler, aklıma tam da onlar geldi. Kadını hiçbir yerde insan yerine koymayıp işi düşünce de yaptıklarını unutan bu zihniyete her zaman karşı olacağım. Ayrıca Ünal ailesinin özellikle Fatih’in yaptıklarının hiçbir şekilde bir mazereti olamaz kimse de kusuruna bakmasın. Hele Doğa için söyleyenler, onların görüşüne uymuyor diye sürekli azar işitmesi inanılır gibi değil. Sanırım bu bölümün Fatih’in elime geçirsem bir güzel haşlardım , bir insan nasıl bir anda bir kişiye karşı böyle değişebilir aklım almıyor. Hani o Doğa’yı gözünden sakınan şefkatli adam
Doğa Fatih’in şefkatine, ona kendini eşsiz hissettirmesine aşıktı. Onu her an ve herkesten koruyacağına inanıyordu. Hatırlarsınız sırf Fatih abisine karşı kendisini koruduğu için yanlış yaptığını düşünmediği halde ailesinden özür dilemişti ama şimdi görmeye başladı ki Fatih ailesi söz konusu olduğunda sadece Doğa’dan fedakarlık yapmasını istiyor. Tek taraflı fedakarlık beliyor ve bunu açık açık dile getiriyor. Doğa’ysa sabır kotasını doldurmak üzere “Ben senin ailen değil miyim?” isyanı tam olarak bundandı. Yavaş yavaş Fatih’in aslında düşündüğü gibi biri olmadığını, “Fatih beni hiç ezdirir mi?” lafının aslında ne kadar boş olduğunu, söz konusu onun istekleri olduğunda ikici plana atılmaya başlandığını görmeye başladı. Ben tam bu noktada Doğa’nın annesinin kızı olduğunu hatırlamasını, o evde kalmaya mecbur olmadığını başta Fatih olmak üzere herkese göstermesini çok istiyorum. Çünkü hiç bir kadın, hiç bir insan acı çektiğini bildiği, mutsuz olduğu bir yerde aşık bile olsa kalmamalı. “Bir köpeği sığdıramadılar bu eve bizi mi sığdıracaklar?” Doğa görüyor, hissediyor bu ev, evliliklerinin de aşklarının da sonu olacak. Bu uyanış umarım Doğa’nın kabuğunu kırıp o evden çıkışıyla son bulur zira bu gidişle Doğa o evde uğradığı psikolojik şiddetle solan bir çiçek gibi solup gidecek. Ama Fatih öyle kör ki, öyle inanıyor ki Doğa da annesi gibi, Nilay gibi her denileni kabul edip öylece duracağını düşünüyor.
Bu bölüm Fatih’i izlerken ekran karşısında tırnaklarımı kemirdim desem yeridir. Aslında arkadaşlarının Fatih’e söylediği bir cümleyle Fatih’in verdiği cevap beni iliklerime kadar dondurdu. Arkadaşları “Vay be senden hiç beklemezdik aşkım falan” demesi üzerine Fatih’in çünkü hamile deyişi aslında ileride nasıl biri olacağının da habercisi sanki. Fatih’in kendine ait bir kararı, evliliğine dair bir adımı bile yokken sürekli Doğa’ya yüklenmesi onun ne kadar bencil biri oluğunu da ayan beyan gösteriyor. Fatih yaptığı her şeye ailesini bahane olarak gösteriyor , halbuki Doğa’nın arkasında dursa bu benim evliliğim, benim karım, bizim kararımız deseydi kimsenin gıkı çıkmayacaktı ama o kendi istediği için Doğa’nın özgürlüğünü kısıtlarken korkaklığını ve acizliğini “Erkeğim ben” kisvesi altında ailesiyle kapatıyor. Babasının sözünden çıkmaya dahi cesareti yokken sözde hamile olduğu için hassas davrandığı karısına her an bağırıp çağırırken bir kez bile hamile olduğu aklına gelmiyor ne hikmetse. Ama en ufak bir şeyde “Ama Doğa sen hamile bir kadınsın, ama sen evlisin” deyip duruyor.
Fatih Doğa’ya her seferinde “Sen buraya gelirken benim ailemin nasıl olduğunu biliyordun” deyip duruyor. Asıl o Doğa’yla beraberken onun nasıl bir hayatı olduğunu, nasıl bir yaşamdan geldiğini gayet iyi biliyordu ama o Doğa’nın duygu ve düşüncelerine asla önem vermediği için onun bu durumdan dolayı ne kadar özgün olduğunu da görmüyor. Maalesef ki Fatih şimdiden ailesini seçti bile ve bu durumda üzülen tek kişi Doğa olacak.
Zaman zaman sinir krizi geçirdiğim, zaman zaman üzülüp dağıldığım bir bölüm oldu. Doğa’nın ve Doğa gibi baskılanan herkesin ayakları üstünde durması dileğiyle…
O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek dileğiyle.
Ellerinize sağlık Simay hanım.
Ben 5.bolumden izlemeye başladım ve önce ki bölümlerden kısa sahneler izledim.
Benim izlenimim Kıvılcım çok sert olmasına rağmen net bir insan ne düşünüyorsa açık açık söylüyor.
Ünal ailesi Fatih dahil hepsi Doğaya karşı başlangıçta anlayışlı şefkatli bir davranış sergileyip şimdi ise gerçek yüzlerini ortaya çıkarmışlar.
Düğün konusunu konuşmak için iki ailenin bir araya geldiği yemekte “Gençlerin kararına saygı duymak gerekir” diyen Abdullah bey,kır düğünü isteme ihtimali olan Doğa için “antin kuntin hayaller kurmasın” diyebiyor,kız iki kelime etti diye “bu gelinin dili fazla uzadı” diyor.Ünal ailesinin tek umursadığı Doğanın karnında ki torunları.
Dizinin adına bakılınca acaba Doğa kan yutup kızılcık şerbeti mi içecek diye korkuyorum,Bana kalsa Doğa hemen o evden çıkıp gitmeli.
BeğenBeğen