YAZAR :Şeyma BULUT 

Geçtiğimiz hafta Sipahi’ye oldukça merak uyandırıcı bir sahne ile veda ettik. Habtor ve Yıldırım’ın karşılaşmasıyla eski düşmanların ikisi de kendi köşelerine çekildi ve şimdilik aralarında başı sonu belli olmayan bir labirentte ne zaman biteceği belli olmayan bir savaş başladı.

Yıldırım Bozok geçmişinde gerçek acıları, kayıpları olan, yaptığı işle hayatındaki güzel olan her şeyi kaybetmiş bir adam olarak çıktı karşımıza. Bu haftaya kadar olaylar karşısında sakinliğini, vakur duruşunu koruyan Yıldırım, bu hafta bunu başaramadı. Sorgudaki Habtor’un sağ kolu, tüm sırlarını bilen adamı gözünü kırpmadan öldürdü. Şimdi ilk bakışta bu durum bana amatörce geldi ne yalan söyleyeyim, bir anda Yıldırım gibi bir adamın duygularına yenik düşmesini saçma buldum. Üzerine düşününce aslında çok da mantıksız olmadığına kanaat getirdim. Bu hayatta her şey görev değildir, hele de işin içine aile, sevdiklerin girdiğinde bambaşka birine dönüşür insan. Bence Yıldırım hala geçmişte yaşıyor. Hala o günde, o acıda diye düşünüyorum. Elbette onun gibi adamlardan daha metanetli, görev odaklı olmalarını bekliyoruz ama size bir soru sormam istiyorum. İnsan vatanını neden sever? Neden bizim için bu kadar kıymetli? Evet tarihimiz, bayrağımız önemli ama bu kadarla sınırlı mıdır? İnsan ülkesini içindeki insanlar için, anıları, kökleri orada olduğu için sever. Bu yüzden bağlıdır. Aksi halde bayrak bir bez, vatan dediğin de bir toprak parçasından ibaret olur. Yıldırım bu ülkenin insanları için en değerli iki varlığını kaybetmiş bir adam. Karısını elleriyle toprağa vermiş, kızına ne olduğunu bilmesem de ben pisim, güzel olan şeylerden uzak durmalıyım diyerek kendinden uzaklaştırdı diye düşünüyorum. Bu sebeple karısının cinayetini, bağlantılarını anlatırken Yıldırım bir anda gereğini yaptı ve sorgudaki teröristi öldürdü. Bence bunun iki sebebi var bir kimsenin onun geçmişini bilmesini istememesi, ikincisi de kimsenin bu durumu Yıldırım için bile olsa kişisel bir mesele haline getirmemesini istemesi ya da her şeyi de öğrenmemelerini istemesi diye düşünüyorum. Yoksa Korkut Ali’ye neden anlatmasın bu meseleyi değil mi ama?

Korkut Ali demişken, onun kafası bu hafta Yıldırım yüzünden bi hayli karıştı. Tam sorguda bir çok bilgiye ulaşacakları sırada Yıldırım’ın hareketi Korkut Ali’ye büyük şok oldu. Zira öylesine fevri bir hareketi herkes belki ondan beklerdi ama Yıldırım’dan beklemezdi diye düşünüyorum. Ayrıca Ali’nin istediğinde nasıl sakin ve vakur olabildiğini de görmüş olduk. Tüm sorgu sırasında hareketleri, konuşmaları, her hamlesi çok akılcıydı. Adam kıvırırken bile kontrolünü kaybetmedi. Oldukça hedef odaklı, ne yaptığını bilen bir ajandı.

Herkes Yıldırım’ın Ali’nin delilikleri yüzünden geldiğini düşünedursun ben ondan yeni bir Yıldırım Bozok yaratmak için getirildiğini düşünüyorum. Hatta daha da ileriye gidecek olursam, Yıldırım’dan da iyi bir istihbaratçı yaratmak istiyorlar bence. Korkut Ali’de bu ışık var mı diye düşündüm ve kesinlikle olduğunu söyleyebilirim. Düşünsenize Ali, zor zamanlarda asla ben demeyen, gerektir kendi hayatını gözünü kırpmadan ülkesi için, ülkesinin insanları için verebilecek kadar cesur, kriz anlarında kontrolünü asla kaybetmeyen yetenekli biri. Bazı negatif özellikleri olsa da Suriye’de ve burada yaşananlar onun özel biri olduğunu anlamam için yetti bile ama Yıldırım onda başka bir şeyler daha görüyor : Saklanmış acı.

Yıldırım ve Korkut Ali birbirlerine çok benziyor. İkisinin de geçmişinde acıları var. Yıldırım ailesini, Ali silah arkadaşlarını kaybetti. İkisi de bu acılar üzerine konuşmaktan asla hoşlanmıyor, yaralarını kimseye göstermiyor. Ali bu hafta Yıldırım’ın üstüne gittiğinde, Yıldırım Ali’nin de acılarını bildiğini, ona saygı duyduğunu, sormadığını ve aynı hareketi kendisinden de beklediğini belli etti. Dahası Yıldırım bir şekilde ekip arasında bir bağ kurulmasını, duygusal anlamda ilişkilerin çok da gelişmesinden yana değil diye düşünüyorum. Bunun sebepleri elbette vardır ancak ben çok görevle alakası olduğunu sanmıyorum. Bence mesele zaaflar, hiç bir şeyin görevin önüne geçmemesi isteği ama onun Habtorla olan geçmişi bile başlı başına görevin önüne geçen bir durum olmaya başladı ve üzgünüm ki Yıldırım bunun farkında değil.

Yıldırım Bozok, genç ve yetenekli bir ekibin başına getirildiğinde ondan eskiden var olan Sipahi ekibini kurması istendi. Yıldırım gelir gelmez ekibe bazı bağlar kurulmasını istemediğini anlattı. Bunun birçok sebebi vardır ama bence en temel sebebi zaaflar. İnsan duygusal olarak birine bağlanırsa zaaf olur diye düşünüyor olabilir kanaatindeyim. Hiç bir şeyin görevin önüne geçmesini istemiyor ama bence bu duruma çok da engel olamayacak. Yukarıda dediğim gibi bizim vatanımızı sevmemiz için sebeplerimiz olmakla birlikte, içindeki insanlar, köklerimiz bunun en büyük sebebidir diye düşünüyorum. Ha bir de gönül borcu vardır. Vatanı bu yüzden severiz. Yıldırım her ne kadar bunu engellemek istese de kendisi dahil bunu kimse başaramaz zira çoktan birbirlerine yoldaş, arkadaş oldular bile. Özellikle de aynı kökten gelmeyen ama vatana büyük bir aşkla bağlı olan Ezgi’yi düşünecek olursak, bu ekip birbirine kalpten bağlanacak diye düşünüyorum.

Ezgi demişken, ondan biraz bahsetmek istiyorum. İlk bölümde bu topraklardan olmadığını, göçmen olduğunu söyledi. Başına ne geldi bilmiyorum ama uzaktan geldiği ülke için kendini riske atacak kadar seven birinin gönül bağı, vatan sevgisi çok başka noktadır. Ezgi ülkesini, insanlarını yürekten seviyor ve kökleri bambaşka bir yerde olmasına rağmen yeniden kök salacak kadar da cesur bir kadın bence. Bu sebeple Ezgi’nin ekip için büyük bir şans olduğunu düşünüyorum. Hem duygularını içine bastırmayacak kadar cesur hem de onları hiç bir şeyin önüne geçirmeyecek kadar dirayetli biri, o. Ezgi’yi tanıdıkça onun her şeyden çok işine, vatanına aşık olduğunu anlıyorum diyebilir miyim, evet derim.

Ezgi gibi bir kadınla daha yakından tanışmaya devam ettik bu hafta : Canan Doğan! Canan, Suriye’de ölümden döndüğünden beri aklından Korkut Ali’yi çıkaramadı. Bu tabi akıllara duygusal anlamda bir şeyler getirmesin zira Canan, Ali’nin söylediği kişi olmadığına çok emin. Bu da onun her halde gördüğü yüzü, gözü unutmauan , olaylara hakimiyet hususunda özellikle yetenekli olduğunu gösterir. Canan, terörle mücadele komiseri olarak en kritik anlarda karşısına çıkan adamın bir şekilde bağlantılı olduğunu düşünüyor ve aslında onun bir şeylerin peşinde olduğunu da hissediyor diye düşünüyorum. Canan’ın en sevdiğim iki özelliği de bu oldu. Şüpheci olması ve olaylardaki ayrıntıları asla kaçırmaması. Korkut Ali onu çok kolay alt edeceğini sanıyor ama bence o kadar da kolay olmayacak bu iş, bekleyin görün derm.

Canan, Ali’nin sıradan biri olmadığını, güvenlik görevlisi olarak çalışmadığını düşünüyor bence. Şu anda tam tersine ikna olsa da, Ali emniyete geldiğinde ona olan tavırları oldukça ney kendini gösterdi. Mesela Ali çizim tahtasının kapalı olduğunu fark etti ve bence bunu Canan bilerek yaptı. Direkt oradan Ali’nin bir şeyler bulduğunu bilmese de birilerinin bilgilerinin peşinde olduğunu hissediyor diye düşünüyorum. Bu sebeple oldukça dikkatli, asla taviz vermeyen ve sürekli daha fazlasıno öğrenmeye çalışırken kendisinden ya da işinden de asla ödün vermedi. Canan komple ihtişamlı bir karakter olsa da Korkut Ali ile olan çatışmaları çok yakında şekil değiştirecek gibi görünüyor.

Korkut Ali, ekibin de isteği doğrultusunda Canan’la yemeğe çıktı ve olanlar oldu. Karşılıklı akıl oyunlarının döndüğü bir yemek oldu. Canan, Ali’nin şefin arkadaşı olmadığını da yalan söylediğini de anladı diye düşünüyorum. Arkadaşı şef olan birinin oraya daha önce gitmiş olması, menüye hakim olması gerekir ve Canan gibi bir kadın da bunu gayet iyi biliyor. O nasıl ki Korkut Ali’nin peşinde, tam tersi Ali’nin de kendisinin peşinde olduğunu anladı diye düşünüyorum. Bu sebeple oyunu oynamaya karar verdi ancak bu oyun şekil değiştirmek üzere. Hem Canan hem de Korkut Ali için hem de…

Canan Suriye’den kaçarken Habtor’un karısına bir kart verdi ve kızı için yardım edeceğini söyledi. Habtor ise Türkiye’den yardım alacağına, ölmeyi tercih eden bir duruma geldi. Yalnız bir annenin bunu kabul etmesi mümkün deği, hele de bu savaşa bir başka evladını kurban vermiş bir anneyse bu ne dava ne savaş dinler. Habtor ne oldu da bu hale geldi bilmiyorum ama bir oğlunu kaybetmiş bir baba olarak ikinci evladını da kaybetmeyi göze almış, bu belli. Onu başka bir yere götürmüyor da, hal böyle olunca da işler değişti. Yaralı ve korkan bir anne Canan’ı aradı ve büyük bir karmaşanın da fitilini ateşlemiş oldu.

Bir yanda Habtor, karısı ve Canan arasında işler karışıkken, Suriye’deki casusun ortaya çıkması da Korkut Ali için işleri karıştırdı. Eğer durumu kurtaramazsa operasyon, olan her şey mahvolabilir. Neler olacağını bir sonraki bölümde göreceğiz.

Tüm ekibin ellerine sağlık, haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s