YAZAR : Şeyma BULUT 

Bazı dizi karakterleri vardır, sanki gerçekmiş gibi insan içine sokmak ister, onunla empati kurar,acısıyla hüzünlenir, mutlu olduğu zaman yüzünüzdeki tebessüme engel olamazsınız. Bu her zaman olmaz ama bazen işte, ender zamanlarda bu gerçek olur. Songül de böyle bir karakter olarak çıktı karşıma. Onu o kadar sevdim ki ağlarken hüzünlendim, gülerken ondan daha çok mutlu oldum. Onu tanıdıkça şunu çok net söyleyebildim : Songül Acarerk Payaslı bu ekranlardan geçen en güçlü kadınlardan biri, iyi ki onunla yollarımız kesişti. Sizce?

Songül ile ilk tanıştığımda onun kendinden emin, net ve vakur duruşundan çok etkilendim. Emniyet müdürünün odasında sonrasında nedenini öğreneceğimiz bir sebepten İstanbul’a tayin olmak istiyordu. Arkasındaki ekrana yansıyan bir çift mavi gözün tüm hayatını değiştireceğini bilmeden ailesinin intikamının peşinden gidecekti. Aslında müdürünü de ikna etmek üzereydi ki 7Emin lakaplı Emin Güngören, Songül’ün çalıştığı organize şubeye arz-ı endam edene kadar. O andan sonra Songül’ün hayatı asla tahmin edemeyeceği şekilde değişti. Kendi işinde, yalnız ve başarılı bir komiser olarak çalışırken bir anda kendini trafik şubede, Emin’in karısı olarak buldu.

Songül Acarerk hayata hep mücadele etmek zorunda kalanlardan oldu. Hayatını işine adamış, başka bir kişiyi ya da hayali düşünmeden yaşamış bir insandı. Onunla ilk karşılaştığımız zamanları düşünüyorum da, nasıl duvarları yüksek bir insandı değil mi?Songül Komiser oldukça sert, gülmeyen, yalnız olmayı kendine kimlik edinmiş, hayatında idealleri, işi ve ailesinin katillerini yakalama arzusundan başka bir şeyi olmayan bir kadındı. Emin’in teslim olup da tanık koruma programına girmesiyle, adı şimdi Sadi Payaslı olan, hiç tanımadığı bir adamla evlendi, Songül. Hayatıyla ilgili planlarının böyle olmadığını İstanbul’a giderken gizli gizli akıttığı gözyaşlarında gördüm. O kadar istemediği bir duruma düştü ki ne yapsa nereye gitse işin içinden çıkamadı. Artık trafik polisiydi ve yıllarca peşinden koştuğu kötülerden biri olarak gördüğü bir adamın karısı oldu. Songül için hayat planlamadığı şekilde ilerlerken varlığına tahammül edemediği adamın hayatının aşkı olacağını da, onunla birlikte yaşlanma, çocuk hayalleri kuracağını bile düşünmediğine adım kadar eminim. Songül’ün ben Sadi ile tanışana kadar hayal kurduğunu bile sanmıyorum zira kendini öyle bir kapana hapsetmiş ki yaşarken ailesi gibi kendisini ölüme mahkum ettiğinin farkında bile değildi…

Songül, 12 yaşında anne, babasını bir suikast sonucunda yitirmiş, tüm çocukluk hayallerini, gülmeyi, umudu o yaşında bırakmış bir kadın. Anladığım kadarıyla akademiye gidene kadar halası tarafından büyütülmüş, sonrasında da onunla da sağlıklı ilişki kurmadan hayatına devam etmiş. Songül için hep kullandığım yalnızlığı kendine kimlik edinmiş tabirinin çok doğru olduğunu düşünüyorum. Songül, bilinçli bir şekilde hayatına kimseyi almadı bence. Zira Ankara’dan giderken onu kimse ile vedalaşırken görmedim. Kimseye hoşçakal demedi, o telefonu bir kez bile çalmadı. Ya da halasının cenazesinde yanında Sadi ve Yaver dışında kimse yoktu. Buradan da Songül’ün sevilmeden değil, kimseyi yanına sokmadan bir hayat sürdürdüğü anlamı çıkıyor. Bunun bir çok sebebi olabilir ama bence en büyük sebebi Songül bu hikayede sağ çıkma planı olan biri değildi. Ailesinin katillerinin ona da bir şey yapma ihtimalini göz önüne alarak kimseyi geride bırakmak istemedi diye düşünüyorum. Songül’e ilk pusu atıldığında destek ekipleri değil, Sadi’yi arayarak onunla vedalaşmak istedi. Ölmemek için bir çabasını dahi görmedim. Songül onca yıl sadece ailesi için adaleti sağlayacağına inanarak yaşadı bence ve hayatta kalmak, hayal kurmak, ileriye dair umut beslemek bu planların arasında yoktu diye düşünüyorum. İşte tam bu sırada bir şey oldu ve Songül gülmeye, yaşama sevinci duymaya başladı. Tabir-i caizse, yeniden hayata döndü, gülmeye başladı, çevresine insanları almaya, onlarla bağ kurmaya başladı.

Bir insanı bu hayatta en güzel şekilde aşk değiştirir. Aşk insanı değiştirir, geliştirir, umut verir, devam etme isteğinin doğmasına sebep olur. Aşk Songül’ü öyle güzel değiştirdi ki “Hadi bana eyvallah!” diyen kadından “Yaşamak istiyorum!” diyen kadına dönüştü. Az önce size Songül için geride kimseyi bırakmak istememesinden bahsetmiştim ya bunun dışında neden kimseyi hayatına almıyordu biliyor musunuz? Onlara güven duymuyordu. Songül bence Sadi ile tanışana kadar kimseye güvenmeden tek başına hayatını yaşıyordu. Bu yüzden onun planlarından, İstanbul’a gelme sebeplerinden de kimsenin haberi yoktu. O ne zaman düşse tek başına kalkan, kalbinin kırıklarını elleriyle toplayan, kimseye eyvallah etmeden, bağlanmadan yaşayan biriydi. Sonra Sadi girdi hayatına. Ona kısaca “Tüm bunlarla artık tek başına mücadele etmek zorunda değilsin, ben varım” dedi. Songül’ün kendini zorla hapsettiği o gri dünya birden rengarenk oluverdi. Bu aşkın mucizesi değil de nedir?

Songül ağlayarak geldiği, nefret ederek evli rolü yapmak zorunda olduğu insana günden güne aşık oldu. Sadi önce onun önyargılarını kırdı. Hatırlarsanız Songül ilk tanıştıklarında Sadi ile ilgili oldukça netti. Suçlu, o dünyaya ait, güvenilmez biriydi. Hatta ailesi ile ilgili ilk ipuçlarına ulaştığında, Sadi’nin resmini gördüğü anda hükmünü vermişti. Ailesini Emin öldürdü ve sıra da ondaydı. Sadi, kendi kafasına namluyu dayadığında Songül için kırılma noktası oldu. İnandığı her şey ve karşısında kendisine inanmadığı için hayatından vazgeçen bir adam vardı. Belki de hayatında ilk kez biri onun için böyle bir şey yapıyordu ve Songül Sadi’ye inanmayı tercih etti. İçindeki tüm kuşkulara, güvensizliğe rağmen inandı. Sadi, Songül’e önce inanmayı öğretti. Sonra ailesi ile ilgili gerçekleri anlatarak güven duymayı, birine yeniden güvenebileceği inancını aşıladı. Bunlar çok küçük şeyler gibi dursa da Songül gibi tüm hayatını sadece kendisine inanarak ve kimseye güvenmeden geçiren bir kadın için devrim niteliğinde gelişmelerdi.

Songül, Sadi’ye aşık olmadan önce inandı, sonra güvendi. Bununla beraber hayatındaki bazı ön yargılar yıkıldı. İnsanların değişeceğine, gelişim göstereceğine inanmaya başladı. Sadi adım adım Songül’e unuttuğu tüm duyguları yaşattı diye düşünüyorum. Bu aşk öyle ilk bakışta gelmedi. Zamanla, yavaş yavaş Songül’ün tüm ruhunu sarmakayarak geldi. İlk kez bir adam onun için ölümü göze aldı mesela. Daha aralarında hiç bir şey yokken “Dokuz canım olsa, dokuzunu da senin için veririm!” dedi. Songül farkına bile varmadan bu adama çekildi. Öyle ki anne babasından sonra en değer verdiği insan oldu. Kaybetmeye dahi tahammülü yok , incinmesine dayanamıyordu. Bu yüzden kendisi yüzünden ikinci şansını kaybedeceği korkusuyla aşkını geride bırakmak bile istedi, Songül. Ona zarar vermektense kendisini yeniden, hem de bilinçli bir şekilde yeniden yalnızlığa mahkum etmek istedi ancak yapamadı. Zira Sadi, Songül’ü öyle bir hayatın içine soktu ki, Songül artık bırakın yalnız yaşama geri dönmeyi, bunu düşünmek bile istemiyor. Sadi’nin olmadığı bir hayatı yaşamak onun için artık neredeyse imkansız çünkü içindeki duygu sadece aşk değil. Songül için Sadi sadece aşk değil sırtını dayadığı dağ, sığındığı yuva ve kalbini ellerine bıraktığı en değerli varlığı diye düşünüyorum.

Songül, Sadi’ye öylesine derinden bağlandı ki onun kendisini aldattığına inandığında yıkılması da aynı şiddetle oldu. İçeriden başladı çürümesi, paramparça olması ve bunu kimse dururamadı. Seneler sonra birine kendini öyle bir teslim etti ki her şeyin yalan olduğu düşüncesi Songül’ü perişan etti. Sadi’nin onu hiç sevmediğini, kandırdığını, kullandığını düşündü. Bu düşünceler bir süre sonra sırtında koca bir küfeye dönüştü. Sadi’nin karşısına çıkıp sormaya bile korktu. Duyacakları onu öylesine korkuttu ki bir süre yüzleşemedi bile ve ben açıkçası onun içine düştüğü durumu gördükçe kahroldum. Bir insan bir ihtimalden bile bu kadar korkar mı? Korkarmış. Songül, gerçekleri Sadi’nin yüzüne vurduktan sonra da onu dinlemek istemedi zira bu defa da Sadi’nin onu kandırmasından korktu. Yine yalan söyleyeceğinden, manüpüle edileceğinden korktu. Songül’ün bu dönemde hissettiği tek duygu da korku değildi tabii ki, kendini suçladığı, hayalleri yüzünden bile kendine kızdığı bir döneme girdi. Kafasının karışıklığı, üzüntüsü, acısı onu öyle bir tüketti ki bu hayatta en büyük korkusunu, olmasından deli gibi korktuğu düşünceyi Sadi’den istedi  : Git!

Songül, her şeye rağmen Sadi’nin gitmesini de, ondan ayrı bir dünya kurmasını da istemedi. Zaten bu yüzden olayların ardından Ankara’ya dönmedi. Görev aşkı değil, Sadi’ye duyduğu sevgiden gitmedi. Ona karşı olan hisleri gururunun da öfkesinin de önüne geçti. İşin aslı ne biliyor musunuz? Songül artık içinde Sadi olmayan bir hayat istemiyor. Ona kızsa da öfkelense de onunla devam etmek istediğini düşünüyorum. Sadi tüm kimliklerini geride bırakıp gittiğinde de o ismi önemli olmaksızın sevdiği adamın peşine düştü. O an anladım ki Songül, Sadi’nin varlığına, her şeyine aşık. Zira bulduğu adam Sadi değil, Emin’di. Kendini feda eden, düşmanlarının önüne atandı. Buna rağmen Songül o eli yeniden tuttu. Sadi ona yalan söyledi, belki korkusundan bazı gerçekleri sakladı ama Songül’ün kendisine zarar verme noktasına geldiğinde kendinden vazgeçecek kadar da çok sevdi. Bu adanmışlık karşısında Songül de hayatına yeniden Sadi’yi alırken ikisinin de birbirinin en büyük zaafı olduğunu gördüm.

Songül Acarerk Payaslı çok güçlü bir kadın. Bu hayatta en büyük zaafı Sadi ve bence onun dışında asla bir zaafı yok. Emniyette Serdar’ın ailesine ihanet eden insan olduğunu çözdü ve asla renk vermedi. Normalde Songül fevri bir karakter. Orada ters bir hareket yapması olası olsa da yapmadı. Adım adım gitti ve Serdar’ı kıskıvrak yakaladı. Olay sırasındaki vakur duruşu, sakin tavrı bence takdire şayandı. Buradan da Songül’ün sadece sevdiği adam hususunda zayıflıkları olduğunu, onun yanında fevri olabildiğini görüyorum ama onun dışında gayet de kendinden emin, akıllı bir kadın.

Songül güçlü olmak zorunda kalanlardan. Ailesini kaybettikten sonra bu hayatta tek başına kaldı, tek başına mucadele etti. Bu yüzden o akıllı, dik duruşlu ve güçlü olmak zorundaydı. Serdar karşısındaki o öfkenin ardından gelen sakinliği, üstüne çip takacak kadar çok yönlü düşünmesi hep senelerin ona verdiği tecrübelerden diye düşünüyorum. O her şekile devam etmek, yolundan dönmemek zorundaydı ve başardı. Anne, babasının ölümüne sebep olarak onu yalnızlığa mahkum eden adamı kıskıvrak yakaladı. Metin Acarerk ona gökyüzünden gururla bakıyordu, ben buna yürekten inanıyorum.

Bu hayat Songül’e başlangıç aşamasında hiç adil davranmadı. Onu önce büyük bir yalnızlığa itti. Tek başına devam etmek zorunda bıraktı. Kimseyi sevmedi Songül, kimseye güvenmedi. İlk ergenliğine, ilk üniversite sınavına, sonra akademiye hep tek başına gitti. Mutlu anlarını paylaştığı kimsesi yoktu. Sadi hayatına girdiğinden beri hayat ondan aldığı her şeyi tek tek ödüyor ve Songül artık çok başka bir hayat yaşıyor.Songül aşık olduğunda ilk olarak unuttuğu gülümsemeyi hatırladı. Artık mutlu, gülüyor. Ona gülüşünü geri veren bir insan var. Hatta öyle ki, bu gülüş için kendinden vazgeçecek kadar seven bir insan var. Songül hayatına tek başına devam ederken, kimseye güvenmeden yaşamaya alışmışken şimdi dünyadaki herkesten çok güvendiği bir insanla hayatına devam ediyor.

Hayat ondan önce iki can, sonra da mutluluğu almıştı. Songül önce mutlu olmayı hatırladı. Sadi ile hayatından öyle mutlu ki ne olursa olsun gülebiliyor. Dahası kaybettiği iki candan sonra şimdi yeniden aile olmanın ne demek olduğunu hatırlayarak yaşıyor. Sadi ve Yaver ona unuttuğu, hatırlayınca canı yandığı tüm duyguları geri verdi. O artık aşık, sevdiği adamla mutlu, kardeş dediği insanın varlığıyla huzurlu bir kadın. Bu işte mucizedir, aşktır, gökkuşağının sonundaki altın kesesini bulmaktır….

Songül her yanı yara bere içinde bir hayat yaşarken, tek başına yaralarını sararken artık yalnız değil. Sadi ona aşkıyla, sevgisiyle, bağlılığı ile unuttuğu tüm güzellikleri geri verdi. O artık hayaller kuran, ailesini büyütmek isteyen, işinde başarılı ama her şeyden öte mutlu bir kadın….

Songül benim hayatımda ayrı bir yeri olan özel bir karakter oldu. Her anı o kadar gerçek ki hep kendimden bir parça buldum. Hayat onu bundan sonra nereye savurur bilmiyorum ama onun vazgeçmeyen ruhu, inatçı yapısı, içindeki savaşçı kadının kazanamayacağı mücadele yok. Yeter ki tüm bunların gücünü aldığı kalbine bir şey olmasın.

Songül büyük yol kat etti. Kadınlar çiçek gibidir, sevildikçe tomurcuklarında sakladıkları güzellikleri, renkleri ortaya çıkar. Songül de hayatında görmediği sevgiyi gördükçe güzelleşti, dünyaya daha farklı bakmaya başladı. Yüreğinden yaralı, kimsesiz bir kadınken şimdi ona bakınca mutlu oluyorum. Songül sevgiyle bu hayata yeniden dört kolla bağlandı, şimdi içindeki o sevgiyle herkesi sarıp sarmalıyor. Sadi’nin ikinci şansı için geldiği dünyada yaptığı en güzel şey Songül’ün yaralı ruhunu sarıp, sarmlayarak iyileştirmek oldu. Sadi bunu yaparken kendi de iyileşti… Bu aşkın mucizesidir.

Peki Songül neden bu kadar sevildi? Bence karakterin yazılması dışındaki en önemli sebeplerinden biri de sevgili Devrim Özkan! Hep diyorum ya Devrim, Songül’ü senelerce heybesinde saklamış, beslemiş, büyütmüş ve şimdi tam zamanında bize sundu. Songül’e öyle güzel ruh üfledi ki karakteri direkt içime sokmak istedim. Songül’ün tüm acılarına, sevinçlerine, her bir duygusuna bizi öyle güzel ortak etti ki bunu anlatacak kelimem yok. Sadece iyi ki Songül’ümüze ruhunu Devrim verdi diyorum.  Oyunculuğunun her bir zerresini akıttığı bu özel karakter her zaman kalbimde yaşayacak ve umarım bu yolculuk daha da uzun süreler devam eder. Songül’ün bize, bizim de ona anlatacak çok şeyimiz var.

Songül ile harika bir altı ay geçirdik. Böylesine güçlü, özel bir karakteri tanıdığım, yorumladığımiçin kendimi ayrıcalıklı hissediyorum.

İyi ki doğdun Songül  Acarerk Payaslı, iyi ki doğdun hayatımıza…

Sen Hep Gül Komiserim (Gelsin Hayat Bildiği Gibi)” için bir yorum

  1. Gözlerimde  ki yaşları akıtma dan okumaya çalıştığım bir yazı oldu .

    Kaleminize yüreğinize sağlık.

    24 bölümdür hayatımızda olan Songül karakterinin daha iyi analiz edilebileceğini tahayyül edemiyorum.

    cümleleri okurken çoğunlukla   izlediğimiz sahneler gözlerimin önünden geçti .

    Çok keyifli ve güzeldi .

    Eril senaryo dillerine  erkek egemen  kadrolara pasif karakterlere bu kadar boğulmuş’ken  SONGÜL ACERERK karakterine çölde vaha bulmuş gibi mutlulukla huzurla tüm gelişimlerini takip etmek şahane tüm yazılar için görseller için teşekkürler emeğinize sağlık 

    “Kimseye hoşçakal demedi ” (bu söz kalbime işledi. )

    Dip not : sayfanın birlikte konuşalım / yerli dizi ghbg kısmında GHBG dizi analizlerinin 20. Bölüme kadar olan kısmı mevcut ve 20. Bölüm site girişinde direk açılmıyor Twitter sayfasından tüm linklerden giriş yapılabiliyor hem telefon hem masa üstünden kontrol ettim ama yanlış bir bilgi aktarımı yaptıysam kusura bakmayın 

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s