HAZIRLAYAN: ŞEYMA -AYŞENUR – SİMAY-ELA -AFRA – NESLİHAN
DERLEYEN-YAZAN: ŞEYMA BULUT
Bilirsiniz sevgi, sevmek, sevilmek dillere pelesenk olmuş bir konudur. Herkesin bir yorumu vardır. Kadın mı çok sever, erkek mi denir mesela ve senelerce bitmemiştir bu tartışma. Bana soracak olursanız en çok erkek sever. Sevbilecek birini bulursanız çok güzel sever de işte bulmak o kadar kolay değil, bu da konumuz değil neyse. Seveni bulduğundaysa yani gerçekten sevdiğinde başka odağı yoktur zira erkekler çok fazla şeyi bir arada yaşayamadığı gibi birine aşık olursa dünyası o olur. Bu çok sağlıklı mı değil hatta bazen şiddet de bu sevgiden gelir ancak bugün ben o şiddeti sevgi ile birleştiren adamlardan bahsetmeyeceğim. Ben sevgisini merhametiyle birleştiren, sevdiği kadına dünyasını, kendisini adamış o güzel adamlardan bahsedeceğim. Bu arada aşağıdaki herkes hayal ürünüdür, bilginiz olsun 🙂
Necdet Aygün (Hatırla Sevgili /Okan Yalabık)
Onu nasıl anlatırım bilmiyorum ama sanırım Necdet için söylenecek en doğru şey “Bir aşka adanan bir kalbin hikayesi” olurdu. Necdet, Yasemin’i öyle bir sevdi, kalbine öyle bir yerleştirdi ki her kadının sahip olmak isteyeceği bir şekilde sevdi onu. Dokunmadan, ellerini tutmadan, her zor gününde, rüzgardan sarsıldığında bile sarıp sarmalayan, kendinden olmayan çocuğuna bile babalık yapıp değme babalara taş çıkaracak kadar seven bir adamdı Necdet. Kanaatimizce Türk Televizyonlarından geçen, sevmeyi arşa çıkaran bir kaç erkek karakterden biriydi,Necdet. Sonrasında başkasıyla evlenip, yeniden baba olsa da 35 sene boyunca Yasemin’in can yongası olan adam Necdet’ten başkası değildi. Üstünden kaç dizi ve karakter geçti ama biz Necdet’i ve ona mükemmelen can veren Okan Yalabık’ın eşsiz performansını asla unutmayacağız.
Yağız Egemen ( Fazilet Hanım ve Kızları/ Çağlar Ertuğrul)
Yağız Egemen; bizim için Türk televizyon tarihinin en özel erkek karakterlerinden biri. İçine sığmayan sevdası, bakmaya bile kıyamadığı aşkı bunu karşısındakine karşılık beklemeden yansıtma biçimi onu hep ayrı bir yere koydu. Yağız Egemen denince aklımıza gelen ilk şey sevdiğine saygı duyması olur. Ekranda sık sık gördüğümüz sırf aşık olduğu için sevdiğine psikolojik şiddet uygulayan, eziyet eden, aşağılayan bir karakter değil asla. “Karşındaki seni seviyorsa dinleyecek, anlayacak, konuşturacak seni seviyorsa önce insan gibi sevdiğine saygı duyacak.” Düşüncesiyle hareket etti hep. O aslında Hazan’ı da hep böyle sevdi; ona, kararlarına saygı duydu, tek taraflı sevdiğini hissettiği zamanda da karşılık bulduğunu bildiği zamanda da bu konuda Hazan’ın üstüne hiç gitmedi. En zor anlarında hep yanında oldu, hayallerini gerçekleştirmek için destek verdi ama asla sırf ona aşık olduğu için yanında kalmaya ya da onu sevmeye zorlamadı. O çok nahif çok güzel seven bir adamdı. Sevdiği kadınla çok, çok mutlu olması dileğiyle.
Taner Kaya (Gönül Dağı/Berk Atan)
Anadolu’nun derinlerinde saklı kalmış büyüklerimizden dinlediğimiz aşk masallarındaki kahramanları hepimiz hatırlıyoruzdur işte Taner herkesin bilmediği bir aşk masalının kahramanlarından biri bizim için.. Taner öyle güzel bir kalple öyle nahif sevdi ki öğretmen kızını üstünden nice yıllar geçse de sevgisi bir an olsun azalmadı ayrı kalmanın eksik kalmanın acısıyla hayatına devam etti ama kalbinin kapılarını hiç kimseye açmadı. Sırf Dilek pilot olmak istiyor diye uçak yapmaya çalışan bu sayede belki onu görürüm diye çabalayan bir adam. Taner Dilek’i öyle güzel sevdi ki masallardaki prensesler bu sevgiyi kıskanmıştır desem yeridir. Sevdiği kadını her daim kendi önüne koyan, kendi üzüntüde, darda olsa da önce onun yardımına koşup yaralarını saran oldu. Birlikte hayallerini kurdukları yuvalarını kurup sevgilerinden doğan bir evlat getirdiler bu dünyaya ama maalesef Dilek’in beklenmeyen ölümüyle kucağında oğluyla sevdiği kadının arkasından bakakaldı Taner. Taner gerçekten destanlardaki aşıklar gibi saf duygularla seviyor ve en önemlisi de aşkın bedenlerle sınırlı olmadığını gösteriyor. Bedenlerimiz ölümlü ancak bizi ölümsüz kılan şey yaşadığımız aşktır.
Umut Yörükoğlu (Tuzak /Akın Akınözü)
Umut Yörükoğlu’nu bu listeye almazsak olmazdı zira herkes düşmanına aşık olup, ailesini yok eden adamın kızına kendi ailesinden bile fazla güvenecek kadar sevemezdi. Umut bir intikam için çıktığı yolda, tüm yüklerine rağmen kalbine aldı Ceren’i. O mutlu olsun diye her şeyi yaparken, Ceren’i çocukluk yaralarından sardı, sarmaladı. Aşk iyileştirir, aşk değiştirir. Umut kendi içindeki iyiliği, umudu, aşkı Ceren’e aktırken o aşka sarıldıkça iyileşti. Ekranlarda çok da görmeye alışkın olmadığımız bir adam olan Umut Ceren’in de umudu ve en büyük şansı oldu. Hikayeleri nasıl son bulur bilemeyiz ancak her ne olursa olsun orada aşk kazandı diyebiliriz.
Barış Tunahan (Doğduğun Ev Kaderindir, Engin Öztürk)
Bir adam aşktır, bir adam arkadaştır, bir adam dosttur, destektir ama bunların hepsi Barış Tunahan’dır. Bir adamın sevgisi bir kadının hayatını kurtarır mı? Ona kaybettiği tüm her şeyi, hayallerini, umutlarını, geleceğini, unuttuğu sevgiyi geri verebilir mi? Biz de mümkün olduğuna inanmazdık ama Barış kafasını uzattı ve ben yapabilirim dedi. Barış Zeynep’i öyle bir sevdi ki, Zeynep yaşadığı tüm kötü anıları unuttu. Barış Tunahan bu ekranlardan geçen en güzel adamlardan biriydi. Kadına saygılı, adil, sevdiğini incitmeden seven özel bir adamdı. Dizi bittiğinde bir gün hepimiz onun gibi bir adamla tanışma hayali kurmadık mı? Çünkü Barış yaptığı hiç bir şeyi göz boyayan bir sahtelikle değil, gerçek, sade ve sakince yaptı. İyi ki tanıdık seni avukat bey, iyi ki.
Tahir Kaleli ( Sen Anlat Karadeniz / Ulaş Tuna Astepe)
Sevdiği kadın için ailesini karşısına alanı gördük de koca bir yöreyi alanı gördünüz mü? Biz gördük : Deli Tahir! Tüö şehir, ailesi, Asiye ve Yangazlar hariç herkes Nefes’i bırak derken, o daha da sıkı Nefes’ine. Onu her şeyiyle kabul ederken, herkesin eksik gördüğü özelliklerine aşık oldu ve onu uçan kuştan korumaya yemin etti. Tahir öyle bir sevdi ki, Nefes’i hayatı boyunca birliktirdiği her acısını, her yarasını tedavi etti. Aşkıyla ama daha da önemlisi merhametiyle yaptı bunu. Tahir deliydi ama sevdiği kadının ayağına diken batmasın diye şehirdeki tüm dikenleri yok edecek kadar sevdi. Onun deliliği kötüye oldu, iyiye herkesten daha nahif, Nefes ve kendi oğlu kabul ettiği Yiğit’e karşı hep pamuktan daha yumuşaktı. Tahir’in sevgisini anlatmaya kelimeler yetmez ama şunu diyebiliriz :O Deli Tahir’ce sevdi, o yüzden çok özeldi. Aradan yıllar geçti ama ne Tahir’i ne de merhametli aşkını hiç unutmadık. Tahir gibi sevin, sevilin… Gerisi hallolur.
Ali Asaf Denizoğlu (Kalp Atışı / Gökhan Alkan)
Ali Asaf Denizoğlu; Yayınlandığı dönemde “Ali Asaf gibi sevmek…” tabiriyle bütünleşip herkesin kalbinde yer edinmiş bir karakter. Hatta o yıl doğan bir çok çocuğun isim babalığını yapacak kadar gönüllerde taht kuran bir karakter. Bizim için belki de televizyon tarihinin en güzel seven adamlarından biriydi. Yıllarca hiç görmeden, duymadan, bilmeden sevdiği kadına beslediği aşka sadık kalmış bir adam Ali Asaf. Ali Asaf diyince aklıma gelen ilk ve en özel şey Eylül’e, sevdiği kadına duyduğu sonsuz saygı ve asla pes etmemesiydi. Eylül’ün geçmişini, yaralarını sarıp sarmalayan sevdiği kadını düştüğü o dipsiz kuyudan elinden bir an olsun bile bırakmadan çekip çıkaran bir adamdı. İlk günden beri inançla, sabırla bekledi Eylül’ü ve bu süreçte bir kez bile Eylül’ün çizdiği sınırların ötesine girmek için onu zorlamadı, üstüne gitmedi. Saygıyla, şefkatle ve sabırla bekledi. Alışıgeldiğimiz televizyonda gördüğümüz bir şeyleri zorla, dayatarak fiziksel veya psikolojik şiddet uygulayarak elde etmeye çalışan erkek karakterlerin aksine anlayışlı, karşındaki kadının duygularına, kararlarına ve isteklerine saygı duyan biriydi. Eylül’ün o sert, kararlı duvarlarını ona beslediği aşk ile yıkıp ikisinin bir “aile” olabilmesini sağladı. Baba olmak konusundaki isteği gözler önündeyken Eylül’ün geçmiş korkuları nedeniyle anne olmak istememesini öğrendiğinde saygıyla yaklaştı bu konuda hiçbir zaman Eylül’ün üzerine gitmedi. Kırıldığı, incindiği zamanlar da Eylül’ün bu kararına duyduğu saygıdan dolayı hep temkinliydi… Ali Asaf sevdiği kadına duyduğu sonsuz inanç ve saygı ile bizim gözlerimizde bütünleşmiş bir karakterdi. “Eğer iki insanın kaderi birlikte yazılmışsa, yolları bir gün mutlaka kesişecektir. İster birbirlerini bulmak için dünyayı dolaşsınlar, ister birbirlerinden kaçmak için saklansınlar, kaderde varsa mutlaka karşılaşırlar…” tabiri Ali Asaf’ın aşkına, sevgisine olan inancı en güzel şekilde özetleyen söz olabilir. Şimdi bizim görmediğimiz bir evrende Eylül ve güzeller güzeli kızları Gülayşe ile çok mutludurlar umarız…
Kartal Çaka ( Üç Kuruş /Uraz Kaygılaroğlu)
Bu listede bu adamın ne işi var diyeceksiniz biliyorum ama Kartal’ı adli sicili dışında bir konu ile ilgili konuşmak istiyorum. Kartal kendini sevmeye hiç layık görmeyen bir adamdı. Beklentisi düşük olsa da çok sevdi Bahar’ı, o kadar çok sevdi ki terk edildiğinde de, ihanete uğradığını düşündüğünde de onu incitmeye kıyamadı, kendisi incindi. Kartal, Bahar’a hayat gibi baktı, hayatı onun ellerindeymiş gibi sevdi. Bahar’ın ona geri dönüşü bayram, ölümü hayatının sona ermesiydi. Kartal iki kişilik yaşamadı, iki kişilik ebeveyn oldu ama içten içe öldü, yok oldu. Bahar’ın gördüğü ilk gün tüm kadınların cenaze namazını kılan bir suçluydu ama severken beyaz atlı prenslerden bile daha asil sevdi. Seni de unutmadık Kartal’, unutamadık….
Sadi Payaslı ( Gelsin Hayat Bildiği Gibi / Ertan Saban)
Bir kız çocuğunun ölümüyle hayatı değişen Sadi, hayatının diyetini ödeyip, ölmek gibi planları olan, düz bir adamdı. Onun hayatı Songül hayatına girdiği anda değişti. Kendisini asla sevmeye, sevilmeye layık görmediği gibi Songül’ün onu sevmesine de ihtimal vermiyordu. Doğru ya, kim geçmişi pislik dolu bir adamı sever değil mi? Öyle değil, hiç değil. Sadi kalbinde merhamet, sevgi ve aşkı çok güzel taşıyan bir adam. Hayatının tamamını boşluk içinde geçirse de Songül ile içindeki sevgi öyle güzel ortaya çıktı ki bambaşka bir adam oldu. Sadi, Songül’ün kalp atışında yaşamaya başladı. Onun zarar gördüğü anda hayatından vazgeçmek için zerre tereddüt etmedi. Sadi kendi içinde yeniden doğarken, bu nefesin sebebi olarak Songül’ü görüyor. Songül’e sanki fazla dokunsa kırılacak bir şey gibi davrandı. Onu kalbinin en güzel yerinde taşırken, Songül’ü merhametli aşkıyla sarmaladı, ona kimsesizliğini unuttururken kendi de yeniden hayata döndü. Sadi’nin aşkını yeniden doğuş olarak söylesem hiç yanlış olmaz aksine tam olarak onun biyografisi olur. Senin gibisi zor gelir Payaslı!
Kağan Bozok (Savaşçı / Berk Oktay)
Kılıç Timi’nin kafası kırık yüzbaşısını hatırladınız mı? Onu kim unutabilir ki? Kimsenin başını eğemediği, pes ettiremediği Bozok Yüzbaşı bir gülüşü güzele yenildi. Kağan iki yaşam arasındaki hayatında sımsıkı sarıldı Aslı’ya. Onun elini bir kez daha tutmak için ölüme kafa tuttu ama yine de pes etmedi. Aslı’ nın kimsesizliğini öyle güzel unutturdu ki Aslı sevdiği adamın nefesi için son nefesini verdikten sonra o diz çökmeyen adamı yerle yeksan etti. Kağan, Aslı’nın ardından yarım yamalak bir hayat yaşadı. Kimseyle yapamadı. Sevdiği kadının ölümünün ardından mezarına gidince tek dediği “Ben sensiz yapamıyorum Aslı!” oldu. Zorlu görevlerden birinde şehit olduğundaysa onun için söylenen ilk şey “Aslı’ sına kavuştu, şimdi huzur bulmuştur” oldu…
Abidin (Yalı Çapkını/ Ersin Arıcı)
Size çok asil seven bir adam getirdik, Abidin. Bildiğimiz gibi biz Abidin’ i Ferit Korhan’ın yanındaki adam olarak tanıdık ama böyle sevmedik. Abidin o dizide en güzel seven adam olarak çıktı karşımıza. Suna’yı imkansız olduğunu, herkesin karşısında olacağını bilmesine rağmen sevdi. Öyle bir sevgi ki, kimse incitmesin diye kalbinde saklıyor. Bu imkansız aşkı karşılıksız da değil ama ağalık düzeninde yaşayan, birilerinin iki dudağı arasında hayatlar yaşadıkları için bu aşk vuslata erir mi bilemeyiz ancak Abidin gibi dokunmadan, gözlerinde kaybolarak, kalbinde sevdasını sessizce taşıyan eski zaman aşıklarından olan biri ve hayatı eziyetle geçen bir kadın mutlu olmayı hak etmiştir diyoruz. Umarım bu aşk mutlu sonla biter…
Akgün Gökalp Taşkın ( Son Yaz/Alperen Duymaz)
Kaybolmuş bir çocuktu Akgün, kimsesi yoktu, bir gün ona uzanan bir el sayesinde hayatı değişti. Ancak Yağmur, işte o başka. Akgün, Yağmur’u öyle bir sevdi ki yeri geldiğinde kendini yok etmeyi bile göze aldı. Akgün, Yağmur’a bu dünyadaki en nadide çiçek gibi davranmadı, dünyadaki yaşaması gereken tek varlık gibi davrandı. Günün sonunda çok acı çekecek olsa da Yağmur iyi olsun diye ondan vazgeçerek kendi kalbini söktü. Onu uzaktan da yakından da severken aşkını, kalbini ona adadı. Akgün için hayat Yağmur’dan, papatya kokusundan ibaretti. Ona kavuşunca da yarıda bıraktığı hayata geri döndü… Akgün /Yağmur Taşkın neler yapıyordur acaba şimdi?
Alex Makedovski (Elveda Rumeli /Ertan Saban)
Savaş yılları, ayrışan bir toplum, birbirine düşman gruplar ve tüm bunların ortasında kalmış bir aşktı bu. Alex her şeye rağmen tuttu Zarife’nin ellerini. Herkes karşıydı bu aşka, en dipten en tepeye herkes düşmandı. Alex uğruna hayatını vermeye hazırdı ve bu lafın gelişi olmadı. Kadı emriyle ayaklarının altı parçalanana kadar dayak yedi, o ayaklarla sürgüne yolladılar. Onları yuvalarından, cennetlerinden kovdular. Peki Alex ne yaptı? Adına cennet dediği bir kulübe yaptı, Zarife’sini oraya götürdü. Alex kendinden vazgeçecek kadar sevmedi, Alex Zarife için her şeyden vazgeçti, tüm engellere rağmen sevdiği kadın için savaştı ve kazandı. Onlar her darbede yeniden kalktılar. Alex’in tüm hayatı Zarife’den ibaretti, onunla başladı, onunla noktalandı. Ertan Saban’ın bizlerin kalbinde taht kurmasının ilk adımı olan, bu yürekten seven adamı ben hiç unutmadım, sizler de hatırlayın istedik…
İşte böyle… Bir sonraki yazımızda görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.