YAZAR : Simay DEMİR

Biz insanlar sosyal varlıklarız, nefes almak, su içmek, yemek yemek kadar diğer canlılarla iletişim kurmaya da ihtiyacımız var. Çünkü insan bir yerden sonra dinlenilmeye, anlaşılmaya ve konuşmaya ihtiyaç duyar. Hani derler ya; Yalnızlık Allah’a mahsustur diye, işte biz beşerler yalnız, sevgisiz kalamayacak yapıdayız. Aslan mesela gittiği her yerde ilgi odağında, insanlarca sayılan biri ama en ihtiyacı olduğu anda yanında kimsesi yoktu, kendini yalnız, savunmasız buldu. Devin’se kendine kimsenin ona ulaşamayacağı kalınlıkta bir duvar örmüş çevresine ve hayata oradan bakıyor, Cihan desem ruhsal acısını bastırmak için kendine bilerek fiziksel acı çektirecek vaziyette. Ne yazık ki onları bu hale getiren tek şeyse içine doğdukları aileleri.

Devin yaşadığı her şeye rağmen soyadını değiştirmek istemeyecek kadar bağlı ona ve bence bunun tek nedeni babasıyla arasındaki tek bağın bu olması değil. Şimdi yeni bir soyadı almaya hazırlansa da o hala soyadından vazgeçebilmiş değil. Psikoloji okuyup psikolog olmasının asıl nedeni de bu değil mi zaten; aile. Onun deyimiyle “İnsanları ailelerinden korumak” ama ne kendini ne de kardeşini çekip çıkarabilmiş düştükleri bataklıktan. Soykan Aile’sine yardım eder mi bilmiyorum ama Devin’in kendi soyadını kullanmasının en önemli sebebi varlığını kimseye borçlu olmaması diye düşünüyorum. Devin’in babasıyla arasındaki sorunlar, ailesindeki problemler devam etse de o bu aile içinde kendini koruyarak bir kariyer yapmayı, hayatını kurmayı başarmış bir kadın, başkasının soyadıyla var olmasına ihtiyacı yok. Zaten Devin için hayat buralarda değil, çok başka yerlerde. Yıllarca kendi ailesini izleyerek başka insanların hayatına dokunmanın yollarını öğrenmiş bir kadın o ve şimdi nı özelliğini Soykan Ailesi için istemeden de olsa kullanmaya başladı. Onların hayatına nasıl dokunur bilmiyorum ama Devin’in varlığı başta Aslan olmak üzere o ailedeki birçok insana iyi gelecek.

Devin insanların hayatına dokunurken bence bunu sadece kariyer ya da ailesel travmaları yüzünden yapmıyor altında insanlara yardım etme dürtüsü olduğunu da düşünüyorum ben. Babasının sürekli olarak işe yaramaz olarak gösterdiği bir kız çocuğu olarak birilerine yardım ederek her yardım ettiği insanda belki de babasının açtığı bir yarayı kapatıyordur. Ayrıca sadece bu da değil, Devin insanların durumuma göre de davranış sergileyen bir karakter. Kardeşiyle ayrı, Aslan ile ayrı, Hülya ile apayrı bir Devin görüyoruz. Bu bana ya da bir başkasına garip gelse de Devin’in çocukluktan getirdiği, ailesini idare ettiği bir davranış biçimi olduğu için ona göre çok normal çünkü insanları inceliyor, çözüyor ve ona göre bir davranış biçimi geliştiriyor. Bu hem gelecek olan darbelere karşı savunma mekanizması hem de kendi duygularından kaçmanın bir yolu diye düşünüyorum. Bana sorarsanız Devin’in oynadığı bu oyun ona çok zarar veriyor. Aksi halde beklemediği davranış şekilleri karşısında bu kadar büyük reaksiyonlar göstermezdi diye düşünüyorum. Ayrıca birilerinin kendisini düşünmesine o kadar alışkın değil ki Aslan’ın onu ailesinden korumaya, o güçten, çevresinden korumaya çalıştığını da maalesef çok yanlış yorumluyor.

Devin Aslan’ı ailesinden korumak isterken aslında Aslan’ın da aynı şeyi yaptığını göremiyor. Aslında bence Aslan Devin’de annesine dönüşme potansiyeli görmüyor, onun annesine dönüşme ihtimalinden bile korkuyor sadece. Aslan, Devin annesi gibi, kendi çocuğu da onun yaşadığı gibi bir hayat sürmesin diye yapıyor tüm bunları onu anlayabiliyorum. Ama Devin; o kendini koruyabileceğine, başka hiç kimsenin yardımına muhtaç olmadığına kendini öyle inandırmış ki Aslan’ın neyden yakındığını anlamak istemiyor. Üstelik bu konuda öyle katı kuralları var ki Aslan’ın kendini anlatmasına dahi izin vermiyor, halbuki Aslan’ın tek istediği Soykan isminden soyutlanmış temiz bir hayat sürmek. Bunu o evden bağımsız kendine ev almış olmasından, yazdırdığı o sözleşmeden çok net anlamak mümkün. Fakat ne Devin ne de Hülya bunları görebilecek durumda.

Aslan’ın asıl derdi Soykan soy ismiyle değil onun kişiye yüklediği sorumlulukla. Kendisi babasının öldüğü güne kadar bir kere bile maruz kalmadığı yasadışı işlerle şimdi sırf Soykan olduğu için uğraşmak zorunda, annesi onu da tüm her şeyi de kontrol altında tutmak için yapamayacağı hiçbir şey yok ve Aslan ne Devinin ne de doğacak çocuklarının buna maruz kalmasını istiyor. Aslında yaşadığını yaşatmamak tek amacı ki haksız da sayılmaz. Soykan Ailesi’ne şöyle uzaktan beş dakika bakınca durum ortada zaten. Ablası mutsuz, sürekli aldatılıyor, abisi aileden kovulmuş, kardeşi her gün annesinin hakaretlerine maruz kalıyor ve o tüm bunların sorumlusu olarak kontrol manyağı annesini görüyor. Düşünsenize çevresine ördüğü “Gizlilik” duvarını bile hayatındaki insanlar özgür olabilsin diye var etmiş; “ O piranalar kızın etrafını sarmadan, yok et o görüntüleri.” Aslan ailesinin çevrelerindeki herkese nasıl hayatı zindan ettiğini, o gücün o insanları ele geçirip sonra da yok ettiğini bildiği için Devin’i tüm bunların dışında tutmak istiyor. Haksız da değil, daha ortada bir şey yokken annesinin düzenli saldırılarına maruz kalan sevgilisini o toksik, bataklığa benzeyen ailesinden uzak tutma derdine düştü ve bu da Aslan’ı çok zorluyor. Ailesine oldukça sakin olan Aslan diğerlerine karşı bu sakinliği koruyamaz hale geldi.

“Sessiz atın çiftesi pek olur” derler ben Aslan’a bakınca bu sözün karşılığı geliyor aklıma. Sabırlı, çok sabırlı, çok kontrollü ama sabrı taştı mı, kontrolünü kaybetti mi işte o an korkulur onun hışmından. Bunu amcasına karşı gelmeyişinden, yaptıklarına rağmen annesine karşı hep sakin kalışından, dakikalarca eniştesini seyrettikten sonra kadını öptüğünü gördüğü o ana kadar sakin kalmasından çok iyi anlayabiliriz. Aslında tüm bunların temelinde yine ailesini ve aile itibarını korumak var. Ailesinin adı kirlenmesin, kimse onlara zarar vermesin diye yapıyor tüm bunları. Şimdi düşünelim biz Aslan’ı iki defa çıldırırken gördük. İlki amcasının babasının ismini kullanarak “Gizlilik” ilkesini ihlal etmesi ve onları tüm el aleme ifşa etmek istemesi. İkincisi eniştesinin herkesin içinde, üstelik ahbaplarının olduğu bir mekanda ablasını aldatıyor oluşu. İkisi de ailesini korumakla ilgili ve ikisinde de kontrolü kaybetti. Çünkü babası onu hiç sevmemiş olsa da o hala babasını çok seviyor ve onun emaneti ailesine bir zarar gelsin istemiyor. Bunu sinir krizi geçirdiği an çok daha net gördüm.

Aslan baba sevgisi görmeden büyümüş olsa bile en çaresiz anında hala yardım istediği ilk kişi babası oluyor. Bir yerde okumuştum bir insan en zor anında kimin ismini haykırırsa en çok onu seviyor demektir diyordu. Misal canımız yandığında yahut anlık bir korkuyla “Annecim” diye anlık haykırdığımızda aslında en çok ihtiyaç duyduğumuz kişiyi çağırmış oluruz; yani annemizi. İşte Aslan hala o yerde babasının gelmeyeceğini bile bile onu çağıracak durumda.
Devin Aslan’a sarıldığı an ne gördüğüm kocaman bir adam, ne bir ailenin reisi ne de Aslan Soykan’dı; sadece küçük çaresiz bir çocuk vardı benim gördüğüm. Nefessiz kalan, ölmüş babasından medet uman çaresiz bir çocuk ve onu bu hale getiren ne yazık ki onu herkesten çok sevdiğini düşünen annesi Hülya Soykan’ın ta kendisi. Hülya oğlunu öyle bir enkazın altına itti ki Aslan ne yaparsa yapsın oradan çıkamıyor. Devin kulüpte olanların ardından eve gittiğinde acıdan nefes alamayan ve bunu da ona göstermemek için kendini kilitleyen bir Aslan buldu. Tüm camları kırıp, nefes aldırdığı sevgilisinin ne halde olduğunu da ilk kez gördü. Aslan, Soykan Ailesi’nin yükü altında ezilirken, onları koruyamadığı ya da bir şeylerin önüne geçemediği vakit tüm sorumluluğu kendisine kesiyor. Bu sorumluluk ona taaa küçük yaşlarda yüklenmiş ve aslında Aslan’ın tüm sıkıntısının sebebinin tek bir adı var : Hülya Soykan!

Hülya Soykan ne yaşadı da çocukları onu bir canavar olarak nitelemeye başladı bilmiyorum ama oğlunun da dediği gibi güç zehirlenmesi yaşadığı çok belli. Öyle ki anlık bir kontrol kaybı bile tırnaklarını çıkarmasına yetiyor ve bu aralar odağındaki tek kişi Devin Akın. Devin’le aralarında ikisinin de taraf olduğunu bir soğuk savaş var ve ikisinin de bu savaşı kaybetmeye hiç niyeti yok. Hülya Devin’in yerine oturarak, onun adına kararlar vererek ve sanki her şey onun hakimiyeti altında gerçekleşiyormuş gibi davranarak ona asıl patron benim mesajı vermeye çalışıyor, bilmediği şey ise Devin’in bu konularda ondan daha tecrübeli olduğu. Fark etmişsinizdir Hülya Devin’le her konuştuğunda sanki Aslan onunla tüm derdini, mutluluğunu ve yaşadıklarını paylaşıyormuş gibi konuşuyor. “Aslan söyledi, Aslan verdi, Aslan anlatmıştı…” bu durum açık açık “Bak siz bile benim kontrolümdesiniz” demek bana kalırsa. Halbuki Aslan onu olabildiğince hayatından uzak tutmaya çalışıyor. Aslan’la aralarındaki savaş oğlu Devin’e yaklaştıkça daha da büyüyor ve Hülya henüz farkında değil ama krallığının çöküşü çoktan başladı bile.

Hülya’yla ilgili Cihan’ın kurduğu bir cümle aklımı çok kurcaladı doğrusu. “Keşke babam da senin gibi cesur bir doktor olsaydı, onu iyileştirseydi” bu cümle çok ilginç değil mi? İntihar eden babası, bunalımda olan babası ama o annesi için temennide bulunuyor. Normalde keşke babamı iyileştirseydi, yahut sen babam yaşıyorken burada olsaydın gibi cümleler sarf etmesi gerekirken o annesinin iyileşmiş olmasını diledi. Hülya ne yaşadı çocuklarına ne yaşattı şu zamana kadar bilmiyorum ama her iki oğlu da ona başka bir gözle bakıyor olsa da annesi dahil herkes Cihan’ı günah keçisi olarak görüyor.

Cihan Soykan benim en çok ilgimi çeken karakterlerden biri aslında. Zira söyledikleri yaşadıkları çok ağır. Sırf ruhundaki acıyı dindirmek için fiziksel acı yaşatıyor kendine. Düşünsenize bu hayattan istediği tek şey birinin onu içten, can kulağıyla dinlemesi.
“Bu dünyada en çok istediğim şey birinin beni dinlemesi.” Ve annesinin ittirmesiyle olsa da o bu durum için kendine Devin’i seçti. Cihan gerçekten bir psikolog istiyor mu yoksa sadece bu kişi Devin olduğu için mi böyle davranıyor ileride daha net göreceğiz. Benim asıl merak ettiğim Cihan’ın kovulmadan önceki o ailedeki konumu. Evet babasının ölümü üstünden beş yıl geçti ama o daha önce o ailenin bir mensubuydu. Buna rağmen ona karşı bu büyük nefretin sebebi ne? Sadece babasının durumunu saklaması mı?
Cihan’ın o ailedeki konumu herkes için başka olsa da vardıkları tek sonuç var; ailenin günah keçisi. Aslan onu ailenin “Zehiri” olarak tanıtırken, Hülya “Kara koyun” olarak tanımladı. Ama benim asıl dikkatimi çeken Cihan’ın kendisini tanımlarken yaptığı benzetme; o kendini ailenin tüm pisliklerinin toplandığı yer olarak tanıttı. Bu ne kadar ağır bir şey. Aslına bakacak olursak bu biraz da doğru bence. Çünkü Aslan babası ölüp, abisi kovulana dek işlerin uzağında olan biriyken Cihan tam ortasındaki isimdi. Babasını ona yazdığı mektubu tam okuyamadım ama birlikte hareket ettikleri de, babasının pişman olup “ellerim kirli, dayanamıyorum” deyişi de “Kendine bir yuva kur” deyişi de her şeye ortak olduğunu ve babasının pişman gösteriyor. Bu durumda babasının ölümüyle ilgili bir kaç soru işareti ve teori oluşturdu kafamda ama biraz daha kırıntı almayı bekleyeceğim sanırım. Yine de Cihan o aileden soyutlanmış olsa da o hala o ailenin pisliğinde boğulan biri. Bakalım annesinin gözüne girmek için gittiği Devin sayesinde birazcık olsun huzura erebilecek mi göreceğiz.

Cihan, Soykan Ailesi’nin kara kutusu, Devin ise sevdiği adamın yaralarının kökenini çok merak ediyor. Cihan’ın inatla Devin’w bir şeyleri anlatma isteği var. Evet bunun bir sebebi annesi ama bence Cihan konuşmak istiyor. İçinde biriktirdiği bir şeyler var diye düşünüyorum. Aslan’sa Devin ailesine yaklaşmasın, bazı karanlık sırlardan uzak durmasını istiyor. Devin aklına bile gelmeyecek bir durumda kaldı ve bu yolun sonu nereye varacak bilmese de kendine engel olamadı. Cihan’ın neler anlayacağını bilmem ancak Aslan’la Devin ilişkisinin üstünde tehlikeli bir tur attığı gerçek. Gerisini bekleyip göreceğiz.

Bitirmeden önce birbirlerine yaralarından, acılarından tutunan iki aşık izliyoruz. Kalp kendinden olanı sever misali, çok derinden bağlandılar. Bu tam bir tutulma hali, tutuklu kaldılar. Karşılıklı olarak ne yaşadıklarını bilen be aslında bunu anlatmaya bile lüzum görmeyen bir çift var karşımızda. Onları neler bekliyor bilmiyorum ama birbirlerine açık kalp ameliyati yapmaya devam ederlerse hayatlarındaki gerçekler ya onları ya da tüm dünyayı yakacak. Bu aşk nereye varır bilinmez ancak seyir zevki inanılmaz keyifli….

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere hoşçakalın.

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s