YAZAR : Şeyma BULUT 

Cennet ve cehennemin tam arasındaki yere verilen addır, Araf. İyi ve kötü arasındaki ince çizgiye benzetirim ben. İyiler cennete gider, kötülerse cehenneme ama ya tercih yapamayacak olanlara ne olur? İşte onlar iki noktanın tam ortasında cayır cayır kavrulurlar. Tıpkı Sadi’nin kavrulacağı gibi…

Sadi artık Araf’ta! Bir daha asla yalan söylemeyeceğini düşündüğü karısına, bu hayatta kalmasının yegane sebebine yalan söylemek zorunda. Bunu da bir zamanlar kendisine güvenmiyor diye hayatından vazgeçtiği Songül’e görev için bile olsa yalan söyleyecek. İşin içinde Servet olmasa sorun yok ama Songül’ün en derin yarasını yaratan , hayatını mahveden adamla el sıkışmak zorunda kalması Sadi için iyi bir şey değil. En azından Songül bunu öğrendiğinde en son yalan söylediğinde başına gelenleri düşünecek olursak resmen tüm hayatıyla, mutluluğu ile oynuyor. Sadi öyle bir arada kaldı ki cendere ile sıksak canı bu kadar acımazdı. Devletin kendisine verdiği görevi yaparken hayatının en büyük ikileminde kalacağı belli olan Sadi’nin bu yola girmesinin en büyük sebeplerinden biri de yine Songül’den başkası değil.

Geçtiğimiz hafta analizi yaparken Sadi’nin toplantıya savcıyı haberdar ederek gittiğini düşündüğümü, bu husustaki gerekçelerimi de sizlerle paylaşmıştım. Açıkçası Sadi’nin bunca zaman sonra böyle bir şeyi saklaması garip gelse de onu anladım. Sonuçta bu adamlar onu karısı ve çocuklarıyla tehdit ettiler. Orada alışılmışın dışında tek bir hareketin sevdiklerine zarar vereceğini bildiğinden büyük ihtimalle ilk etapta söylemek istemedi. Aslında bence Sadi oradaki meselenin bir anda büyüyeceğini de Servet ile anlaşmak zorunda kalacağını da hesaplayamadı diye düşünüyorum. Ancak burada öncelikle konuşmamız gereken konu Sadi’nin geçmişinin derinliği olmalı diye düşünüyorum. Sadi, bildiğimiz gibi bir çok mafya babasının ipliğini pazara çıkararak yeni hayatına geçiş yapmıştı. Sadi’yi 7 Emin olarak bu işe dahil eden adamın kardeşini öldürmesine, hepsini hapse yollamasına rağmen ortama girdiğinde herkesin saygı ile yaklaştığını gördüm. Ötesinde Servet bile geri adım attı. Burada ben Sadi’nin geçmişinin çok derin olduğunu düşünüyorum. Onunla hiç bir şekilde düşman olmak ya da açıktan saldırıya geçmek istemiyorlar. Belki oraya tehditvari bir konuşma ile geldi ama kardeşi ölmüş bir adam, her şeyini kaybetmiş bir örgüt lideri vardı ancak hepsi karşısında ipe dizildi. Sadi oraya tam teşekküllü bir şekilde gitti ve üstüne eski hayatına dair saati bile yoktu. Bence bunun en önemli sebebi bir değişmediğini hala aynı insan olduğunu herkese göstermek bir de zaaflarını kendi içerisinde tutmak diye düşünüyorum. Orada kimse Sadi’nin zaaflarını bilmiyor. Onların karşılarında yıllardır tanıdığı mafya babası var. Sadi’nin okulda merhametli, anlayışlı, idealist bir öğretmen olduğunu, evinde de sadık, aşık bir koca olduğunu kimse bilmiyor. Sadi’yi oraya çağıran bilse de bunun derecesine kimsenin vakıf olduğunu sanmıyorum. Sadi’nin aşkını son gören suç örgütü unsurlarının hepsi öldü ancak biri hariç. Orada olan bir kişi Sadi’nin hayatını, aşkını, karısına düşkünlüğünü ve dahi öğrencilerini gayet iyi biliyor : Servet!

Geçtiğimiz bölümde Servet’in bir masaya dahil olduğunu, büyüklerden olduğunu öğrenmiştik. Ancak masanın başında kim varsa bu kişinin çok tehlikeli biri olduğunu Servet’in ağzından dinledim. Servet, Sadi’ye işbirliği teklif ettiğinde açıkçası ben Sadi’nin buna direkt hayır çekeceğini düşünmüştüm. Sonuçta arada Songül var, Songül’ün şehit babası var, Sadi için bu tartışmaya bile değer olmazdı. Eğer ki Servet üstü kapalı o tehdidini yapmasaydı da konuşma oraya gidiyordu. Ancak Servet’in ben bu oyunda kaplan köpek balığıyım ancak beyaz köpek balığı var, karın onunla mı savaşsın demesinin ardından daha sahne bitmeden Sadi’nin o eli sıkacağı ayan, beyan ortadaydı. Öncelikle bu sahneyi ilk gördüğümde ben de sinirlendim ancak Servet’in arkasında kim var belli değil, bu adam her kimse iyi saklanıyor ve Sadi bildiği birinden karısını bilemediği gölge ordulardan çok daha iyi koruyacağını düşünerek anlaştı diye düşünüyorum. Ayrıca Servet yüzünden defalarca kez ölümle burun buruna geldi Songül, birinde neredeyse ölüyordu. Sadi’nin girdiği bu yol sevdiklerine güvence olabilirdi. Ayrıca Servet’in büyük bir organizasyonun parçası olması, kartal ateşi operasyonu için de bulunmaz bir hint kumaşı özelliği taşıdığı için Sadi düşünmeden o eli sıktı, en azından ben bu şekilde düşünüyorum.

Sadi’nin devlet görevi hususundaki hassasiyeti ortada ancak üstüne basarak söyleyebilirim ki bu işe girmesinin temel sebeplerinden biri de sevdikleri. Vatan, millet, memleket bunlar çok hassas konular elbette, hepimiz yürekten bağlıyız ancak bir insan vatanını neden sever? Bu sorunun cevabı da aslında aynı diye düşünüyorum. Köklerimizin olduğu, bağlı olduğumuz değerler sayesinde ülkemize bağlıyızdır ancak insan ülkesini içinde yaşayanlar için de sever. Sadi bugüne kadar adını bile anmadığı ailesi olmasına rağmen komando olarak mücadele etmiş ama o zaman bile birilerine bağlanmış, sevmiş, onlar için savaşmış. Hatta Yaver bu sayede hayatında. Zaten savcıya olanları anlatmaya gittiğinde aklında Servet’in Songül ile yaptığı imalar, onu ölümden aldığı anlar verdı. Sadi defalarca kez Songül’ü ölümden aldı ancak Servet’in yardim etmezsen karın ölür tehdidi Sadi’nin de bu yola girmesine sebep oldu diye düşünüyorum. Zaten tanık koruma sonrası da aynı sebepten bu operasyonlara dahil olmuştu, şimdi resmen icraate geçti diye düşünüyorum. Ancak Ahmet Başsavcı, işte orada bazı sıkıntılar bence artık gün gibi ortada ve Sadi tam da istediği yerde!

Sadi yaptıklarını savcıya anlatmaya gittiğinde savcı içerideki muhbiri sayesinde Sadi’nin yaptığı her şeyi biliyordu zaten. Öncelikle bu muhbir meselesi enteresan değil mi sizce de? Taylan Songül’e muhbiri Sadi’ye söyleme dedi, üstüne de çekilen fotoğraf gazeteci kılıfıyla Sadi’nin önüne kondu. Sadi açık bir şekilde tanık korumayı ihlal etti. Bunun cezası hapiste çürüme olurdu ancak savcı sonra konuşuruz cezayı derken bile aslında ceza olmadığı söyler gibiydi. Bence o beyaz balina her kimse savcı onun peşinde ve Sadi’yi de ona ulaşmak için kullanacak diye düşünüyorum. Savcı için operasyon tam da istediği noktada. Sadi operasyonun tam kalbinde, içeride bir muhbir Sadi’yi kontrol ediyor. Eee daha ne olsun? Aksi halde ilk yasa dışı işte operasyon biterdi ancak Savcının hedefindeki isim Servet değil, bambaşka biri. Yoksa Servet ellerinde ve Sadi’nin Yörük olarak operasyona devam etmesinin başka bir amacı olamaz. Sadi için de kendince çok karlı oldu bu anlaşma. Hem Songül’ü kontrol edeceği, koruyacağı bir noktada artık hem de Servet avucunun içinde. Bir taşla kuş katliamı oldu ama yılan Ekibi kendi içinde mücadele etmeye de başladı. Bu trafik karışırsa ne olacak?

Şimdi bir yanda Savcı ve Sadi var, diğer yanda Taylan, Songül, Bahri ve Melike ile organize ekibi var. Normalde bunlar düne kadar birlikte operasyona çıkıyordu. Şimdiyse Sadi’nin içine girdiği durum, bunun da Songül’den gizlenmesi yüzünden iki ayrı ekibe dönüştüler. Organize Servet’in peşinde, diğerleri organizeden Servet’i kaçırma peşinde. Çarşı her an karışabilir bence. Taylan şimdilik her şeyden habersiz olsa da bşe noktada haberi olmak zorunda kalacak sanki ama şu anda iki başlı, kimsenin kimseden haberdar olmadığı büyük bir ekibe dönüştüler. Her şeyden haberdar olan tek kişi de Ahmet Başsavcı oldu. Şimdi açıkçası bu durumun Songül’den gizlenmesi önce beni biraz şaşırttı açıkçası, sonuçta Songül işine aşık bir polis ve bunu anlayabilirdi derdim ta ki Songül, Sadi’ye “Senin biraz geri çekilmen lazım” konuşmasını yapana kadar. Songül bugüne kadar Sadi’nin sadece danışmanlık ve bir kaç küçük operasyonda olacağı gibi bir görüşe sahipmiş bence. Bu kadar hayati bir konumda olduğunu öğrendiğinde başta Sadi olmak üzere herkesin canı sıkılacak diye düşünüyorum zira o anlarda mantığını kullanacak durumda olmayacaktır, benden söylemesi.

Songül karakter olarak söz konusu işi olduğunda soğukkanlı biri. Bugüne kadar büyük operasyonlarda da görev alan, tek başına çete bile çökerten bir polis olarak gizli görevi de, operasyonu da anlar. Tabi işin içine kocası girene kadar diye düşünüyorum. Songül, Sadi’nin kendisinden gizli bir şekilde, ailesinin katiliyle birlikte olduğunu bilmiyor. İşin içinde Servet olmasa ve de Sadi’nin yeniden o hayata dahil olması olmasa bence Songül yine dert etmezdi ancak tanık koruma programı yüzünden Songül’ün buna engel olmak isteyeceğini düşünüyorum. Bu yüzden de şimdilik bu durum ondan saklanıyor. Sadi’yi anlıyorum işin ucunda Songül’ü korumak istiyor, verdiği sözü tutmak ve sonra hayatına dönmek istiyor. Songül de ailesinin katilini bulmak ve sonrasında da kocasıyla duş perdesinin kavgasını yaptığı o sıkıcı hayatına dönmek istiyor diye düşünüyorum. İşte ikisinin de aslında yolun sonunda istediği şey aynı olsa da gerçekler ortaya çıktığında Songül çok incinecek.

Songül mesleğini bile ailesinin katillerini bulabilmek adına şekillendiren bir polisti. Sırf bu girdiği yol yüzünden kendisine bir hayat bile kurmadı. Tek amacı yükselerek ailesinin katillerinin peşine düşüp, onları yakalamaktı. Eğer mesleği ona Sadi’yi getirmese evlilik bile düşündüğünü sanmıyorum. Bunun tek sebebi de tek odakla yaşaması değil. Songül ailesinin tamamını kaybetmiş bir kadın, bundan sonra da aynı acıyı yaşamaktan korktu diye düşünüyorum. Hatırlarsanız Sadi’yi ilk terk etmesi de onun ölümden dönmesinin ardından olmuştu. Bu yüzden Songül aile kurmamayı tercih etti diye düşünüyorum. Şimdiyse tüm tabularını yıkarak, zor da olsa bir adamın elini tuttu. Onunla hayal bile edemediği kadar güzel bir hayat yaşıyor ancak tüm bunlar büyük bir tehlike altında. Zira ailesinin katilleri artık kocasıyla birlikte, bu yüzden Songül’ün bunu olgun ve profesyonel bir şekilde karşılayacağını düşünmüyorum. Aksine kıyamet kopacak, herkes siperlere geçsin.

Şimdi nasıl bu kadar eminsin dediğinizi duyar gibiyim. Çok net. Sinemada şu repliği hatırladınız mı? “Sen bana mesleğimin en güzel hediyesisin!” dedi. Songül’ün hayatı mesleğinden ibaretti, hiç bir beklentisi ya da hayali yoktu. Bir amaç uğruna yaşıyor, babasının mirasını devam ettiriyordu. Sadi hayatına girdikten sonra yalnızlık kelimesini hayatından çıkardı. Songül ahşapta tek başına mücadele ederken Sadi ona hayata sarılır gibi sarılarak yeniden yaşama sevinci verdi. Songül’ün yaralı, kırık, dökük ruhu aşkla iyileşti ve her tarafına neşe saçmaya başladı. Aşk iyileştirir, değiştirir derim ya hep, bunun ispatı Songül hep gülen yüzü değil mi sizce de?

Songül hep çok eksik bir kadındı diye düşünüyorum. Öyle olmasa Sadi’nin hediyesini açmadan “Ay Sadi, çok güzel buuu!” diye çığlık atmazdı herhalde değil mi? O kadar eksik kalmış, o kadar kimseden bir şey görmemiş ki Sadi onun için bir şey yaptığında sevinçten çığlık çığlığa kalıyor. Karısıyla ilk kez sinemaya gidecek olan Sadi Payaslı her şeyi Songül mutlu olsun diye yaparken karısının gözlerindeki mutlulukta mest olduğunu uzaydan da baksanız görürsünüz bence. Sadi dışarıda herkese kök söktürmeye başlasa da Songül’ün yanında Mecnun’a dönmesi de biraz şov artık ama bir şey demeyeceğim.

Bu arada küçük bir ayrıntı gözüme çarptı, sizinle bunu paylaşmak istiyorum. Geçen bölümde Songül, Sadi kendisiyle, elbiseleriyle ilgilenmedi diye gözleri dolarak soyunma odasına gitmiş, operasyon sırasında Songül kocasının kıskandığını anlamıştı. Halbuki Songül kıskanmasının yanında ondan güzel bir söz biraz da özen bekledi. Hiç birini göremeyince de gözlerinize dolu dolu odasına gitti. Bunun üzerine Sadi’nin ona çok güzel bir elbise alarak gönlünü alması çok güzel bir hareketti. Ancak Sadi tüm bunları yaparken bence içindeki fırtınaları da dindirmeye çalışıyordu. Özellikle sinemayı kapatmasının nedense ben sadece romantizm için değildi diye düşünüyorum.

Sadi’yi belki de ilk kez bu kadar tedirgin gördüm. Songül bugüne kadar belki de yüzlerce kez o eve sessizce girdi ancak Sadi ilk kez bu kadar tedirgindi zira artık çok tehlikeli bir yolda yürüyor ve hayatları da bununla paralel risk altında diye endişeli. Sadi, Songül ile masal diyarlarında uçtuğu, mutluluk sarhoşu olduğu bir hayat yaşıyor. Karısıyla mutlu ve hatta neredeyse baba olmaya hazırlanacak, o kadar benimsedi yeni hayatını. Bunu ona aşk sağladı. Songül’e bağlandıkça, onu sevdikçe o masalı gerçekten yaşıyor. Belki daha önce ailem olsun bile demeyen bir adam olarak şimdi karısıyla huzurlu, mutlu bir hayat sürmek istiyor. Buna da çok yakın ancak girdiği yeni yol riskleri de beraberinde getirdi. Bu sebeple bu hafta gergin, sürekli etrafı kolaçan eden, bunu Songül’e belli etmemeye çalışırken sessizleşen bir Sadi izledik. Sadi şu anda geçmişinin karanlık gölgesi masal diyarındaki prensesinin mutluluğunun üstüne düşmesin istiyor ve tüm mücadelesinin sebebi bu ancak aklına bile gelmeyen kendisinin bile bilmediği bir sırrın adım adım ortaya çıkmak üzere olması : Mert!

Asuman adım adım sinsi planlarını devreye sokmaya başladı. Mert’i ailesi hususunda uyandırmaya başlarken, Derya’yı da elinin altında tutuyor. Derya için demoklesin kılıcı gibi üstünde dolaşan bu sır açığa çıktığında kimsenin hayatı eskisi gibi olmayacak. Songül’ün burada birleştirici unsur olacağını düşünüyorum. Zira Sadi bu kadar sınırda dolaşırken, sevdiklerini korumak için mücadele verirken, bunca tehlikenin ardında korumasız olarak dolaşan oğlunu, ondan çalınan hayatı öğrendiğinde bence büyük bir patlama yaşayabilir. Burada en büyük yıkımı ise Mert yaşayacak. Tüm hayatının yalan olduğunu öğrenen Mert, özellikle arkadaş grubunun da dağılma sinyalleri göstermesiyle birlikte iyice dibi görecektir diye düşünüyorum.

Mert de en sonunda Aylin ve Araz ilişkisini öğrendi. Araz ve Gelincikler arasındaki mücadele daha yeni alev alan aşka ne yapar bilmiyorum ama iki grubu iyiden iyiye birbirinden uzaklaştıracak diye düşünüyorum. Araz, Aylin’e aşık olduğu için vazgeçmek istemeyecek, Aylin iki arada kalacak ve sonunda herkesin herkesle sorunlarının daha da büyüyeceğine delalet diye düşünüyorum.

Sırlar, yalanlar, geçmişin yükleri derken Karabayır karışmak üzere. Bakalım enkazın altından kimler sağlam çıkacak? Bekleyip, göreceğiz.

Sadi ve Songül olmazlara inat birbirine tutunan iki aşık. Bugüne kadar çok zor yollardan geçerek şimdiki mutluluklarına kavuştular. Sadi, Songül’ün eksik yanlarını tamamlarken, Songül de Sadi’nin karanlık ruhuna ışık oldu. Bundan sonra neler olur bilmiyorum ama onlar Jack ve Rose gibi rüyalarda değil gerçekten mücadele ederek birbirlerine kavuştular. Bu aşkı herhangi bir şeyin artık yıkacağını sanmıyorum… Kendi masal diyarlarında hep mutlu olacaklar… Gerisine bakak, görek!

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s