YAZAR: Simay DEMİR
Mutluluk nedir? Ya da şöyle sorayım; sizi ne mutlu eder? Çevremle bu konuyu konuştuğumda aldığım çoğu cevabın aslında mutluluğun maddi değil de manevi yönümüzü tatmin edecek şeyler olduğunu görüyorum. Sağlığıma kavuşmak, eşimle sohbet etmek, çocuğuna sarılmak, sevdiklerimle gezmek. Liste uzayıp giderken aslında o an en çok bizde eksik olan , ihtiyacımız olan şeyin bizi mutlu ettiğini söyleyebilirim sanırım. Devin mesela insanları iyileştirdikçe mutlu olan biri, Aslan’sa onun deyimiyle arka bahçelerini temizledikçe mutlu oluyor. Hepsi de mutlu olmak için bir şeyler yapmaya çalışırken kendi yarattıkları mutsuzluk çukurunda debeleniyorlar aslında. Ama bu durum birbirlerini o çukurdan kurtarmayacakları anlamına gelmiyor tabi ki.
Devin’in kendine oluşturduğu koruma kalkanı çerçevesindeki diğer insanlarda işe yarayıp çalışırken söz konusu ailesi olduğunda devre dışı kalıyor. Düşünsenize başarılı bir psikolog ama ne annesine, ne babasına ne de kardeşine yardım edebiliyor. Onların mutsuzlukları, çıkardığı sorunlar Devin kendini ne kadar uzak tutmaya çalışırsa çalışsın onu da etkiliyor. Annesiyle yaptığı konuşma mesela; Aslan’dan ayrıldıktan sonra gidip danışmanına seans yapıp, işine ve hayatına devam edecek durumdayken annesinin “Sen korkaksın, mutsuzluktan besleniyorsun” dedikten sonra kafa dağıtmaya gidecek kadar üzüldü. Bu annesinin söylediklerinden doğruluk payı olmasından miydi, yoksa annesinin bunca sene sonra bile onu tanıyamamasından miydi ileride göreceğiz ama açıkçası ben annesinin dediklerine katılmıyorum.
Devin her ne olursa olsun o evden o aileden kendini kurtarabilmiş, hayatını kendi elleriyle kazanabilmiş, kimseye müdana etmemiş bir kadın. Ne annesi gibi sırtını onu istemeyen bir erkeğe dayamış ne de kardeşi gibi kendini salmış biri. Üstelik o sanki bir evlat değil de bir ebeveyn gibi hala orta yolu bulmaya ve işleri yoluna sokmaya çalışıyor. Ayrıca Devin annesinin söylediği gibi mutsuzluktan beslenmiyor, yahut mutlu olmaktan korkan biri değil. Aksine mutsuz olmamak için etrafına kabuk sarmış biri. Sadece hayatın gerçeklerini çabuk kabullenip ona göre davranıyor, annesi gibi bunu reddetmiyor hepsi bu. Hani annesi dedi ya “Sen doğum günlerinden çok cenazeleri severdin” annesinin kastettiği üzgün ağlayan insanları görünce haline şükrettiğiydi ama bana kalırsa Devin doğum gününde etrafına sahte gülücükler saçan insanlar görmektense cenazede gerçekten ağlayan insan görmeyi tercih ediyor. Tıpkı iyi gün dostu ve kötü gün dostu benzetmesi gibi. Bence Aslan’a karşı kalkanını indirmesinin sebebi de bu. Aslan en az onun kadar gerçek, acısı gerçek, ailesiyle mücadelesi gerçek, yaşadıkları ve yaşamak istedikleri gerçek tıpkı onunkiler gibi. Ama tanıdım, bildim dediği kişi gerçekten tanıdığı Aslan mı? Ben aslında onun bu soruyu şimdiden kendine iki defa sorduğunu düşünüyorum. İlki amcasının Aslan’a hediye ettiği silahı eline aldığında yüzündeki o ciddi tavır sorguladığını gösteriyordu. İkincisiyse kanlar içindeki gelinliğine bakarken sorduğunu düşünüyorum. Cevabını buldu mu emin değilim ama cevapları her an değişmeye başlayabilir gibime geliyor. Çünkü Aslan’la ilk randevusunda “Biri karşınıza geçse arabaya kurşun sıksa seni suçlayamam , ben bunları bilerek geldim” demiş olsa da bunun gerçeğiyle yüzleştiğinde aslında buna hiçte hazır olmadığını açık açık gördü. Şimdi asıl soru bundan sonra ne yapacağı? Tüm olanlara rağmen kalıp Aslan’la birlikte mücadele mı edecek yoksa ardını dönüp gidecek mi göreceğiz.
Aslında Devin bence bu konuda kararını yoluna “Devin Akın” olarak devam etmeye karar verdiği zaman vermişti bile. O herkesin söylediğinin yahut düşündüğünün aksine bir “Soykan” olmak için değil, Aslan’ın eşi olmak için evleniyordu onunla. Herkesin ağzının suyunu akıta akıta olmak için can attığı o soy isme o sahip olmak dahi istemiyordu. Çünkü onun kendi varlığını kabul ettirdiği bir soy ismi vardı zaten ve bunu sadece Aslan’ın yanında olmak için yapıyordu.Aslan bunu göremediği için Devin ayrılık kararı aldı. Aslan onu korumaya çalışırken aslında Devin’in senelerce benzer sıkıntılarla baş edip, kendinden asla ödün vermediğini anlayamadı diye düşünüyorum. Devin korunmayı, birilerinin ona acımasını ya da özel alanına müdahale etmesini kabullenecek biri değil. Gerektiğinde kavga eder, gerektiğinde de sevdiğini sarıp sarmalar. Devin her şeye, herkese rağmen delirmeden ayakta kalmış bir kadın ve Aslan’ın buna saygı duymaktan başka çaresi yok. Ailesinden getirdiği alışkanlıklar ona sadece kaybettirir ki bence bunu çok net anladı.
Devin gitmek istese bile ben Aslan’ın artık onu bırakmak isteyeceğini sanmıyorum. Çünkü Devin Aslan’ın ilacı gibi. Ona o kirli dünyaya ait olmadığını hissettiriyor. O Devin’le yeni bir yaşama başlayıp, yepyeni bir yol çizmek istiyor kendine. Ben bunun annesine bir başkaldırı olarak görmüyorum artık. Evet hala annesinin onun hayatına müdahale etmesinden hoşlanmıyor ama Devin’i sardığı koruma kalkanı kendisini dahi kapsıyor. Bu da Devin’e gerçekten değer verdiğini, onu önemsediğini gösteriyor. Düşünsenize bu zamana kadar birçok kız arkadaşı olmasına rağmen ilk defa annesine karşı “Aşığım” diyor. İstese bunu birçoğu için söyleyebilirdi sırf annesini sinirlendirmek için ama bir kez bile yapmamış. Şimdi aşık olduğu kadınla yepyeni bir sayfa açmışken içimden bir ses her şey daha yeni başlıyor diyor. Çünkü ne annesi, ne amcası ne de düşmanları Aslan’ın ayağındaki çamurları silmesine izin verecek gibi duruyor.
Aslında bence Aslan sadece temiz bir yaşam yahut mutlu bir hayat için istemiyor illegal işlerden sıyrılmayı; aynı zamanda babası istediği için de yapıyor bana kalırsa. Fark etmişsinizdir Aslan ne zaman işlerini temizlenme yolunda bir işi başarsa alıyor eline bir defter ve o defterden temizlediği işi yırtıp yakıyor. Ben bunun babasının ona bıraktığı bir defter olduğunu düşünüyorum nedense. Şu an için elimde yeteri argüman olmasa da bence ailesini temize çekmek istemesinin bir sebebi de babasının da bunu yapmak istiyor oluşu. Çünkü zaten babası yaşadığı sürece o işlere hiç bulaşmamış, halbuki babasını bu kadar seviyorken onun yolundan gitmesi kaçınılmaz olmaz mıydı? Tıpkı Cihan gibi. Ama o bunlardan uzakta bir yaşam sürmüş. Bunun en önemli sebebi de ailesi diye düşünüyorum. Aslan’ın ailesi mutlu değil. Herkes darmaduman ve bunun en önemli sebebi de babasının karanlığından alınan güç diye düşünüyorum. Aslan bu sis perdesini kaldırdığı anda o puslu eve güneş girecek. Bu sebeple Aslan var gücüyle savaşıyor, abisinin aksine ailesini o çukurdan çıkarmaya ant içti. Cihan’sa bu pisliğin içinde kendini kanıtlama gereksinimi hissederek debelenip durmuş ve en sonunda da kaybolmuş.
Cihan Soykan; geçen hafta onun için fiziksel acıyla ruhsal acısını dindiriyor demiştim ama bu hafta gördüm ki onda bundan çok daha fazlası var; o bundan zevk alıyor. Hayatın acımasız davrandığı biri olduğu aşikar. Üstelik onun damlasına dahi razı olduğu şeyin kardeşine Denizlerce verilmesi onda büyük hasar bırakmış. Devin’e anlattığı en mutlu anında bile sevilen tek kişi Aslan. Bir anısını anlatırken bile Aslan’la karşılaştırıp anlatıyor. “Aslan’a sarıldığı gibi sarıldı.” Cihan’ı dinlerken içimden bir şeyler koptu sanki, sevgisiz geçmiş bir ömür, anne sevgisini almak için kendine verilen zarar ve istediği tek şeyin bu güne kadar sadece kardeşi Aslan’ın yaşamış olması acı verici. Ama bunun bir başka boyutu var ki bence dehşet verici. Cihan annesi onu görsün diye yapamayacağı şey yok. Buna kardeşini harcamak da kendini harcamak da dahil. Düşünsenize sadece bir anne kucaklaması için ölmeyi isteyecek duruma gelmiş. Bu dehşet verici derecede tehlikeli bir şey ve Hülya bunu çok güzel kullanıyor. Şimdi düşünüyorum da Hülya onu kurtulmak istediği herkes ve her şey için kullanabilir ve o bile isteye bunu yapmaktan asla geri kalmaz yeter ki o istesin, iması dahi yeter. Kafamda deli teoriler dönse de sanırım bunları biraz daha kendime saklayacağım.
Hülya acı çeke çeke bu hale gelmiş bir kadın, kaynanası insan yerine koymamış, onu bir gelin olarak istememiş ve aslında “Ne kadar güçlüysen o kadar saygı görürsün” düşüncesini yaşadıklarının bir sonucu olarak hayatına empoze etmiş bir kadın o. Sadece mutlu olmak için girdiği o eve güç savaşlarıyla bambaşka biri olarak devam etmiş hayatına. Bu hayatta güçlü olmaktan, kontrolü ele almaktan başka çaresi olmadığı için böyle bir canavara dönüşmüş biri o. Cihan’ı neden hiç sevmemiş hala bilmiyorum ama çocuklarından bir tek Aslan’a tapar derecede bağlı olması da güç savaşlarının bir sonucu olarak görüyorum. Çevresi, çevresinin onun ve ailesi hakkında ne düşündüğü onun için aşırı derecede önemli. Arkadaşlarına Devin’i mükemmel bir insan olarak tanıtıyor, onun gelini olmasını ne kadar çok istediğini söyleyip duruyor mesela. Çünkü herkese onun onayı olmadan hiç kimsenin bir şey yapmayacağını kanıtlamaya çalışıyor sanki.
Hülya o ailede gücü ele geçirince kendisi de aileye benzemiş anladığım kadarıyla zira Aslan’ın sözlerinden de bu çıkıyor. Şimdi de o gücün önündeki en büyük engel olarak Devin’i görüyor. Onunla başlattığı gizli savaşı da kaybetmeye hiç niyeti yok. Hülya’nın Devin’e olan durumu artık gizleyeceğini de sanmıyorum çünkü Devin “Soykan” soyadını kullanmamaya karar verdi. Hülya’nın taptığı, ardına sığındığı, uğruna ailesini parçaladığı o ismi istemeyen biri var. Hülya’ nın inandığı her şeye ters ve sahip olduğu bir çok şeyi de riske atabilecek bir durum bu. Evdekileri bir şekilde bu isme köle eden Hülya ilk kez bu gücü istemeyen biriyle karşılaştı. Devin’in duruşu, Aslan’ın hedefleri derken o güç çok büyük riske girdi. Hülya ne yapacak bilmiyorum ancak bu durumu öyle kolay sineye çekmeyecek, bekleyin, görün.
Devin hayatının kararını alarak hiç bilmediği, tanımadığı bir aileye gelin oldu. Aslan ve İbrahim’i arasındaki silah hediyesine şaşırsa da aslında yüzündeki endişeydi. Devin, Aslan’ı o aileden farklı bir yerde gördüğü için kabul etti ancak anlamadığı Aslan’ı tüm paçalarından tutmuş vaziyetteler. Yani ha deyince işleri temize çekmesi mümkün değil. Devin burada ne ile mücadele edecek haberi olmasa da yakında bu aile ile tanışacak ve asıl savaşı da bu şekilde başlayacak diye düşünüyorum.
Aslan ve Devin her şeye, herkese rağmen hayatlarını birleştirdiler. Sevgisiz, tek başına kendini büyüten Devin ile ailesinin üstüne titrediği sonra da koca bir enkazın altında tek başına kalan Aslan’ın benzerliklerle birbirine tutunduğu sevgisi aşka dönüştü. Şimdi çevrelerini koca bir karanlık sarıyor. Aslan’un ruhu yeniden zifiri karanlığa gömülürken Devin onu aydınlıkta tutabilir mi?
Aslan’ın en mutlu kana bulandı. Şimdi o evde hem de böyle bir günde silahlar patladı ve bunun Kimin işi olduğu belli değil. Peki bu durum en çok kimin işine yarar? Çiftlikte güvenlik açığı arayan İbo, oğlu evden ayrılmasın diye her şeyi yapabilecek Hülya ve göz dağı vermek isteyen Ati. Belki de adını sanının bilmediğimiz bambaşka biri, belki de hepsi. Kim olursa olsun bence o gece orada bir ateşin fitili yandı. Bakalım Aslan ve Devin bundan düşen pay ne olacak izleyip göreceğiz.
O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.