YAZAR : Şeyma BULUT

Her insanın hayatında bir dönüm noktası vardır. Yaşadığı bir olay, bir durum ya da bir kayıp olabilir, fark etmez. Geçmişte iyi ya da kötü fark etmez yaşanan tecrübeler bugünün büründüğümüz kişiliğin alt yapısını oluşturur. Sadi’nin aşırı korumacı olması, Songül’ün bağlanma sorunları ve hayatındaki insana alıştıktan sonra her şeyiyle sarmalaması hep geçmiş yaşananların bir sonucu diye düşünüyorum. Kaldı ki o acılara kulak verdiğimde bugün yaşanan korkunun bile başlangıcının geçmiş olduğunu görebiliriz. Hani beylik bir laf vardır ya, geçmişe mazi derler diye. İşte onu her zaman diyemezsin, Songül de diyemedi.

Songül en yakın arkadaşını kendi evinde kanlar içinde bulunca, unuttuğu, hatırlamak istemediği belki de kaçtığı tüm korkuları, acıları yeniden hatırladı. Songül o yoğun bakım ünitesinin önünde ilk kez beklemiyordu. Yıllar önce anne ve babası saldırıya uğradığında annesinin ölüm haberini aldığı, babasının can savaşını beklediği koridorda bu sefer de Melike’yi bekledi. Songül pek çaktırmasa da aslında ruhunun bir kısmını o büyük acıları yaşadığı günde bırakmış, orada hapsolmuş biri. Bunu şöyle düşünelim bence daha iyi olur : Songül içindeki kız çocuğunun bir bölümünü o acıyı yaşadığı hastane koridorunda bıraktı. Bankta bacaklarını içine çekerek oturması, doktorun babasının ölüm haberini verdiği o anı yeniden yaşaması, Melike’nin öleceğine olan inancını da hesaba katarsak Songül aslında aynı anda iki acıyı yaşadı. Biri babasını kaybettiği o anın keskin acısı, diğeri de Melike’nin de babasıyla aynı kaderi yaşamasının hem de bunun hedef Songül’ken olmasının verdiği acı. Songül aynı anda bir çok acıyı yaşadı ancak fark etmediği şuydu : Önceki tecrübesinde tamamen çökmüştü çünkü yaşadığı her şeyi tek başına kaldırmak zorundaydı. Bu defa öyle olmadı, Songül yıkıldığı yerde Sadi oradaydı, onu kollarıyla ayakta tutarken Songül de en ağır travmasını yaşadığı anlarda artık yalnız olmadığının bilincine vardı diye düşünüyorum.

Melike’nin vurulmasıyla büyük korku yaşayan tek kişi Songül değildi, Sadi de en büyük korkusunu saniyeler içerisinde yaşadı. Songül’ün haberi olmadan girdiği yol evine, karısının yan başına kadar gelip, huzur kokan evini kana buladı. Sadi’nin gözlerine kadar işleyen korkuyu gördüğümde tek bir şey söyledim : Acaba gerçekten Songül’e bir şey olsaydı ne olurdu? Bence Sadi ne savcı ne de operasyon tanırdı o saatten sonra ve bu işte dahli olan herkesi öldürdü. Sadi zaten adalete inanan biri değil, Songül için, söz verdiği için sadece savcı ile operasyona katıldı ancak buradaki en önemli motivasyon kaynağı hep Songül’dü. Şimdi gülüşüne aşık olduğu karısı acılar içerisinde kıvranıyor ve Sadi ona bu acıların sebebini bile söyleyemiyor.

Sadi büyük bir vicdan azabıyla geldiği hastanede Songül’ü belki de hiç görmediği şekilde buldu. Songül, bir köşeye sinmiş, kendi iç mücadelesini veriyordu. Melike’nin o eve herkesten önce girmesi, saldırıya uğraması derken Songül zaten her olayda kendine pay çıkarmayı kendine huy edinmişken mevcut olayda tamamen çöktü. Kimse Melike için o eve girmezdi ve doğal olarak Songül kendini suçladı. Melike’nin hayat mücadelesi verdiği anlarda Songül’ün eline bir sihirli değnek versek o ana dönüp, Melike’nin yerine gözünü kırpmadan geçerdi. Songül oldukça cesur bir kadın, bir şeyden korktuğunu da pek görmedim. O daha çok sevdiği insanlara bir şey olmasından çok korkuyor. Melikenin içine girdiği durum onu büyük yıkıma uğrattı. Ancak Sadi gelene kadar kendini tutması, o geldikten sonra bırakması da aslında diğer insanlar yanında güçsüz olmamak için verdiği çabayı, acısını, yıkılmış halini herkesten sakladığını gösteriyor. Kalbini, zayıflığını, her halini sadece Sadi’ye gösteriyor. Songül kısacık saatler içerisinde bir çok acıyı aynı anda yaşadı. Ancak onun içinde kopan fırtınanın asıl sebebi çok başka. O 12 yaşındaki kızın çığlıklarını ilk kez Songül’ün göz yaşında, ailesini kurtaramayan o kız çocuğunun büyük acısını gördüm.

Songül için geçmişinde kaldı demiştim ya işte Melike meselesi bunun en bariz göstergesi. Songül küçücük yaşına rağmen ailesini kurtaramadığını düşünmüş, bugüne kadar bunu içinde taşımış hatta yaşamış bir kadın. Şimdi Melike’nin düştüğü durumu düşününce yeniden aynı korkuları yaşarken Sadi ona bir omuz, bir dayanak oldu. Sadi’ye yaşadıklarını anlatırken içindeki fırtınaları ve aslında çok sevdiği mesleğinin de çok önemli olmadığını gördüm. Hatırlar mısınız daha önceki yorumlarımda Songül’ün hayatını tamamen babasının intikamına ayırdığını söylemiştim, hatta kendi hayatını bile bu sebeple yaşamadığını düşündüğümden uzun uzun bahsetmiştim. Songül Sadi’ye mesleğimi de hayatımı da yakarım sözü boşa söylemedi. Sevdiklerine bir şey olması ihtimali Songül’ü çileden çıkarır ve önüne çıkan kimseyi de tanımaz diye düşünüyorum. Bu sebeple de zaten Yörük’e kafayı öyle böyle takmadı. Servet ve Sadi için çember artık gittikçe daralıyor, bu yolun sonu nereye varacak ben de merakla bekliyorum.

Songül’ün gecesi, gündüzü Yörük oldu. Hatta Servet’e bile bu kadar takmadı. Songül Yörük’ün kim olduğunu bilmiyor ve öğrendiğinde herkesi yakabilir diye düşünüyorum. Tüm organize de Songül’ün yanında şu anda. Songül zaten Melike meselesine kadar bu işe oldukça takıntı geliştirmişti şimdiyse daha da fena olacak zira kız kardeşi olarak gördüğü bir insan ölümden döndü, bu Songül için bence son damlaydı. Şimdilik olayla alakası yok diye ikna edilse de toplantıdaki mesele ayyuka çıktığında Songül de parçaları birleştirecektir diye düşünüyorum.

Songül aynı anda bir çok duyguyu yaşadığı bir iki gün geçirdi. Ancak kendisi dahil bence kimse onun ekip arkadaşlarına bu kadar bağlandığını tahmin etmiyordu diye düşünüyorum. Melike kendi evinde değil de başka bir yerde de vurulsa Songül aynı korku ve acıları yaşardı. Ancak bu korkuyu yaşayan tek kişi tabii ki Songül değildi. Bahri deyim öldü öldü dirildi diyebilirim. Bir insanın aşık olduğu insanı, hayatını geçirmek istediği insanı çaresizce beklemesi ne demek ben çok iyi bilirim. O yüzden Bahri’nin acısını içimde hissettim. Ki bence Songül de hissetti. Sadi vurulduğunda aynı korkuları o da Bahri gibi yaşamıştı. Bu yüzden aile olarak birbirlerine tutundular ve yine birlikte ayağa kalktılar.

Songül’ün bu hayatta zaten iki dayanağı var : Sadi ve diğer ailesi. Sadi, Songül için hayat gibi, su gibi önemli, hatta hayatını mutlu olarak devam ettirmesi için en önemli etken diye düşünüyorum. O arabanın üstünde artık gelenek haline gelen konuşmaları, her üzgün olduğunda kocasının onu güldürmesi, tatlı kıskançlıklar derken hayallerinde bile görmediği bir hayatı yaşıyor. Songül’ün hayatı böyle güzel, kusursuza yakın geçerken maalesef aynı şey Sadi için geçerli değil. Sadi karısıyla olan huzurunun tadını bile çıkaramıyor ve maalesef çember onun için gittikçe daralıyor.

Sadi ve Servet işbirliği görünürde mükemmelen ilerliyor. Amaçları belli, hedefleri belli olarak devam ediyor ancak olay hiç öyle değil. Suç dünyasının eski kurdu iki adam birbirinin arkasından iş çeviriyor ve şimdilik ikisi de bundan habersiz. Servet, Sadi’nin karısının dolaylı olarak ölüm emrini verdi, Sadi de Servet’in bitişini başlattı. Servet şimdilik her şeyden habersiz ancak Sadi şüphe duymaya başladı bence. Özellikle Servet’in toplantı günü yaptığı konuşma üzerine, Sadi’nin evinde yaşananlar, ilk kez açığa çıkması Sadi’nin şüphe duymasına yetti de arttı bile. Bir ufak olayda daha Sadi bir şeyler yapmak ister ancak Ahmet Savcı buna pek aman vermeyecek gibi duruyor, siz ne dersiniz?

Ahmet ve Sadi arasındaki gizli işbirliği ayyuka çıktım, çıkacağım derken Sadi’nin de içinde fırtınalar kopuyor. Olaylar bittiğinde Sadi, Servet’in kellesini istiyor, bu çok net ortada. Ahmet de adalet sistemi böyle değil diye Sadi’yi tutuyor ancak nereye kadar? Songül incinseydi mesela Sadi gidip onay ister miydi? Bence istemezdi. Servet’in üstündeki adamları yakalamak için tüm alemin korktuğu bir adamla çalışıyor ancak Sadi’nin durdurulabilir olduğunu düşünüyor. Daha önce Osman meselesini hatırlarsak söz konusu Songül olduğunda Sadi pek laf dinleyen biri olmadığını bize göstermişti. Yine öyle olmayacağının garantisi de yok. Kaldı ki Songül, organize büyük sırra adım adım yaklaşırken, Sadi’nin içindeki sıkıntılar da büyüyor.

Songül hayatının büyük bir kısmını Yörük’e adadı, onu bulacak, başka yolu yok. Sadi için kaçmak da zor oluyor ki neredeyse paçayı ele veriyordu. Songül’ün elinden savcı marifetiyle kurtuldu ancak bir dahakine bu kadar şanslı olacak mı? İşte onu bilmiyorum ancak Sadi’nin tamamlaması gereken o kadar çok şey var ki, böylesine bir sır ikisinin arasını daha da beter açmaz umarım demekten başka bir şey gelmiyor elimden.

Sadi, Songül’e bir daha Derya ile ilgili bir soru sormadı mesela, ne hissediyor, hala endişesi var mı diye hiç irdelemedi. Sapanca’daki rüya gecesinden sonra belki de tüm sorunların çözüldüğünü düşündü. Bence de zaten çözüldü. Songül, Sadi’sine her şeyden çok güveniyor. Zaten Sadi’nin, Derya’nın kına ve nikahıyla ilgili olarak sorularına da “Ben sana inanıyorum, o olay kapandı!” demesi bile Songül’ün her şeyi geride bıraktığının göstergesiydi. O arkadaşının kınasına gidiyor ancaaaak Songül için sorun kocasının sevgilisinin kınasına gitmesi değil ancak panik hali, gereğinden fazla eğlenmeye çalması bazı şeyleri de gösterdi. Songül kendi eksik yanını, başkasının günüyle tamamlamak istedi.

Songül, eksik kalan yanlarını başka mutluluklarla tamamlayıp, bundan da mutlu olacak kadar yüce gönüllü biri. Öyle ki Sadi hariç kimse onun eksik yanını tamamlamaya çalıştığını fark etmedi. Sadi ise Songül’ün aslında neden bu kadar gönüllü olduğunu hemen anladı. Bir insan karşısındakini konuşmadan anlıyorsa işte orada gerçek bir bağlılıktan bahsedebiliriz. Sadi daha aralarında bir şey yokken Songül’ün gelinliğini nasıl heyecanla seçtiğini, nasıl mutlu olduğunu çok iyi biliyor. Karısına aşık, onlar bir çok şeyi birlikte yaşayarak, aşklarıyla kendilerini tedavi ederek bugüne geldiler. Ancak Songül’ün ne bir kız istemesi, ne bir kınası ne de evlenme teklifi var. Bunlar her kadın için ileride çocuklarına anlatacağı kadar özeldir. Sadi de bunu fark etmiş olacak ki Songül’e “Biz de o masada oturacağız” diyerek, durumun farkındayım, hiç bir şeyin eksik kalmayacak sözünü vermiş oldu. Aşkın en güzel yanı eksik yanları tamamlama halidir. Sadi de Songül’ün en büyük eksiği olan kimsesizliğine merhem olurken, şimdi de hayallerini gerçek yapacak. Songül ailesi için polis olurken büyük ihtimalle hayali de bu değildi. Meltem onun yüzüne bunu vururken, Songül’ün içindeki o parıltıyı, isteği ona en uygun şekilde cevabını verirken, Sadi’nin her şeyden haberdar olması da çok özeldi.

Keşke herkes Sadi gibi olsa ama değil. Bu haftanın final sahnesinde Kıvanç’ı kaynar kazana atmak istedim. Asuman’ın işgüzarlığıyla artık Kıvanç, Mert’i biliyor. Bu sır gün yüzüne çıkmak üzre zira Kıvanç parçaları çok kolay birleştirecek diye düşünüyorum.

Mert meselesi bu dizinin ilk günden beri çözülmesini beklediğimiz en büyük sırrıydı ve bunun için artık sadece bir adım kaldı. Sadi, Mert ve Songül bu sırrın ardından neler yaşayacak? İşte bunu merakla bekliyorum.

Yazımı bitirmeden önce bahsetmek istediğim iki mesele var. İlki deprem bölgesine giden yardım tırları sahnesi. Deprem bölgesinde yaşayan, yed arkadaşını bu ihmal karşısında toprağa vermiş bir insanım. Orada neler yaşadık bir biz bir de Allah bilir. İhmaller, gelmeyen yardımlar derken büyük acılar yaşadık. Elimde büyüyen kızı ihmal sonucunda kaybettim. Depremden değil yardım gitmediği için soğuktan donarak can verdi. Bu sebeple Sadi’nin yaptığı konuşma çok özeldi. Tüm saldırılara rağmen yazana, oynayana çok teşekkürler. Doğruları birilerinin yüzüne vurmak lazım diye düşünüyorum.

Bahsetmek istediğim diğer mesele de bu haftaki dram ağırlıklı sahnelere Devrim Özkan damgasını vurdu. Songül’ün korku dolu acılarını sözsüz olarak bile, beden dili ve bakışlarıyla verdi. Komedi sahnelerinde çok iyi performans sergileyen oyuncu dram ağırlıklı özellikle travmatik sahnelerde mimik dahi kaçırmadan oynuyor. Devrim, beden dilini çok iyi kullanan oyunculardan ve bunu özellikle de hastane ve sevinçten ağlayıp, sinirlenip, güldüğü sahnelerde çok iyi gördük. Özellikle ekranda yüzüm çirkin görünür kaygısı olmadan sahneleri çok doğal çıkarıyor. Mimik ve jestleriyle duyguyu aktarırken asla yapaylaşmıyor. Bu hafta tüm performansıyla inci gibi parlıyordu. Emeklerine, yeteneğine sağlık diyelim o zaman.

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s