Yazar :A. Ela ERDOĞDU

Dışarıda lapa lapa yağan kar, şöminede insanı sakinleştiren sesler çıkartarak yanan odunlar, elimizde sıcak içeceklerimiz büyüklerimizden geçmiş zamanı anlatan hikayeleri dinlemeyi dört gözle beklediğimiz bir kış akşamı… Böyle bir ân büyük ihtimalle hepimizin bu ara en çok ihtiyacı olduğu şey. Kaoslardan, sorunlardan ve iç benliğimizdeki savaşlardan uzaklaştığımız huzurlu bir ân. Bu tür anlarda geçmiş zamana yönelik hikayeleri dinlemeyi seven biriyim inanırım veya inanmam ama sanki o anlatılanlar bu zamanda yaşayan bana bazen gerçekten doğa üstü gelir mesela Dracula ilk dinlediğimde tüylerimi diken diken etmiş gece kabus gibi üzerime çökmüştü. Daha sonraları ise içten içe beni kemiren merakıma yenik düşüp araştırdım. Dracula ile ilgili çok ama çok fazla varyant var öncelikle bunu söylemek isterim. Ama herkesçe bilinen temelde iki tane biri beyazperde de gördüğümüz Dracula bir diğeri ise tarihe adını kanla yazan 3.Vlad nam-ı değer KAZIKLI VOYVODA.

İnsan etten kemikten örülmüş bir meta olsa da onu özünde biricik ve eşsiz yapan şüphesiz ki duyguları ve düşünceleri ve bunların doğrultusunda yaptıklarıdır. Kimi kötü bir ün bırakır kendisinden geriye kimi ise iyiliklerini. Bana soracak olursanız da saf kötü ve saf iyi diye bir şey yoktur. Bir insanın yaptıklarını onaylamayabilirsiniz size göre çok yanlış ya da canice de gelebilir ama tüm bunların derininde nelerin gömülü olduğunu asla bilemezsiniz. Tahmin ediyorum ki içinizden “Herkes neler yaşıyor ama bunları yapmıyor” diyenlerde olacak işte burada devreye tarihi zaman aralığı girer. Nasıl şu an Kanuni Sultan Süleymanı, Kösem Sultanı evlat katili caniler olarak adlandırıyorsak Kazıklı Voyvodayı da kana susamış bir vampir gibi adlandırıyoruz ama unuttuğumuz çok küçük bir şey var hiçbirimiz o zamanlarda ve o mevkilerde yaşamadık, yaşasaydık belki onlardan daha beter şeyler yapacaktık bunu asla bilemeyiz. Amacım 3.Vlad’ı temize çekmek değil asla zira katlettiği onca insanı ve onları nasıl zevk alarak öldürdüğünü çok iyi öğrendim. Burada sizlere bir biyografi anlatmayacağım tabii ki zira bunu Rise of Empires Ottoman dizisinin ikinci sezonunda gayet güzel anlatmışlar.

Eflak Prensi olan 3.Vlad babasının kendisi ve kardeşi Radu’yu 2.Murat’a sözünün teminatı olarak esir vermesiyle Osmanlı sarayında Fatih Sultan Mehmet ile büyüyen esir bir prensti. Babasının onları esir vermesine şahit olan her çocuk gibi içinde bir öfke onunla büyümeye devam etti. Mehmet ile hem çok iyi arkadaştı hem de bazı zamanlarda onun en büyük düşmanıydı. Vlad hırslıydı kaybetmeye tahammülü olmayan sabırsız bir çocuktu bundan dolayı da sürekli eğitimlerde hırçınlaşır, Mehmet ile inatlaşırdı. Dost oldukları zamanlarda vardı zira ikisi de birbirine “kardeşim” diye hitap ederdi. Vlad asla normal bir çocuk değildi psikolojik açıdan birçok kötü olaya tanıklık etmiş, ihaneti erken yaşta tatmış, hayatta kalmaya ve gücün sahibi olmaya içten içe yemin etmiş biriydi. Şüphesiz ki dizide Vlad’ın bu değişken ruh hali, duyguları, hırçınlığı ve zekası o kadar inceden, insanı sıkmadan anlatmayı başarmıştı. Bu konuda Vlad için seçilen kişilerin karaktere üflediği ruh ise onu anlamanıza çok büyük bir etkeni oluşturmuş durumda. Daniel Nuta bana göre 3. Vlad’ı oynamamış yaşamış her bir duygusu, sesi, tonlamaları, jest ve mimikleriyle Vlad’ın ta kendisi olmuştu. Karaktere üflediği ruh doğru kostüm seçimleriyle bütünleşerek size tam karşınızda gerçek Vlad varmış gibi hissettiriyor.

Vlad çok keskin bir zekaya sahip ve çok iyi bir oyuncu bunu yaptığı savaş stratejisinden anlayabiliyorsunuz. Savaş bazen sadece bedenlerle yapılır bazen ise beyinlerle işte Vlad ve Fatih arasından savaşların hepsi zeka savaşıydı. Fatih Sultan Mehmet’in nasıl bir dahi olduğunu İstanbul’un fethinden ve yaptığı diğer işlerinden zaten biliyoruz buna ek olarak sabırsız ve asabi bir karakteri olduğu da bilinir. Tüm bunlara rağmen beraber büyüdüğü “kardeşim” dediği Vlad’a karşı gösterdiği tolerans, sabır kendisini çok büyük bir sorunun ortasından bulmasına sebep olmuştu. Vlad’ın kendisine yaptığı tüm baş kaldırıları Papalık tarafından yakından izleniyor ve Haçlı Seferlerine umut yüklenilmesine sebep oluyordu. Sabrı zaten çok az olan Fatih elçisine yapılan saygısızlıkla birlikte ordusuyla birlikte yola çıkar. Gittiği her yerde ise yıkım, dehşet ve acımasızlığı iliklerine kadar hisseder çünkü Vlad kendisini yavaşlatmak, engellemek adına kendi halkını katletmiş durumdadır.

Yukarıda belirttiğim gibi iki tür savaş vardır bedenle yapılan ve zekayla yapılan. Bedenle yaptığınızda en son hayatta kalmayı başaran kazanır ama zeka ile yaptığınız savaşta süreç uzun, yorucu ve yıpratıcıdır. Birbirlerini çok iyi tanıyan bu iki keskin zeka birbirlerinin sıradaki hamlesini çoğunlukla tahmin ediyor ve kesin bir sonuç bu yüzden alamıyordu. Vlad, Fatih’in dedelerinin yıldırma taktiğini uyguluyor ama Fatih bunu bildiğinden ona istediğini asla vermiyordu. Ordu yorgun, huzursuz, padişahın ise sabrı artık sonda. Bu noktada Fatih’in tüm bu duygu geçişlerini, yaşadığı sıkışmışlığı, otoritesini ve zekasını ilmek ilmek işleyen Cem Yiğit Üzümcüoğlu iki sezondur beni kendisine hayran bırakıyor. Adı Efsane’den beri bildiğim bir isim kendisi oyunculuğunu da çok severim ama Fatih rolünde beni daha da hayran bıraktı kendine sesi tonları, mimikleri, diksiyonu ile Fatih ile bütünleştiği aşikardı. Bildiğiniz üzere Fatih Sultan Mehmet çok iyi bir konuşmacıdır hem 1453’de hem de Eflak seferinde ordusunu konuşmasıyla, onlara olan inancıyla etkisi altına alarak güçlerini her daim korumalarını sağlayabilen bir adamdı işte bu noktada Cem’in bu kendine güvenen ve kendi gücünün farkında olan adamı çok iyi taşıması gerekti ki öylede olmuş zaten.

Tüm bu güçlüklerin, ihanetlerin, entrikaların içinde kendini yalnız hissettiği zamanlar olan cihan padişahı Fatih’in ise en büyük destekçisi ve fikirlerine saygı duyduğu isim olan kişilerden biri ise üvey annesi Mara Hatun’du. Onun fikirlerine önem veren söylediklerini kulak ardı etmeyen bir adamdı ona büyük saygısı vardı. Şüphesiz ki Maya’da Fatih’i kendi evladı gibi seviyor onu korumak adına yapabileceği her şeyi yapıyordu.

Bir prenses olan Mara’nın sahip olduğu güç ve zekayı göz ardı etmeden Macarlar ile görüşmeye yollayacak kadar da önemli bir yere sahip olan kadını asla yok saymadı. Bu da aslında Osmanlı’da kadınlara verilen saygı ve değeri gösteriyor her ne kadar zamanla aşınsa da. Mara Hatun oldukça soğukkanlı ve öngörülü bir kadın olabilecek tehlikeleri sezen ve öncesinden tedbir alarak büyük bir trajediyi engelleyecek kadar da dikkatli. Tuba Büyüküstün yıllardır takip ettiğim ve sevdiğim bir isim ve kesinlikle Mara Hatun’un için biçilmiş kaftan olmuş. Duru güzelliği, ağırbaşlı valide sultan duruşu, konuşmasıyla Mara Hatun’a çok güzel can vermiş. Çok fazla olmamasına rağmen oynadığı sahnelerde yeteneğini gözler önüne sermekten asla çekinmemiş.

Rise of Empires Ottoman iki sezonunu da bir oturuşta asla atlama yapmadan izlediğim bir belgesel dizi aslında. Ben tarihi belgeseller izlemeyi oldukça severim ama filmlerde araya birden tarihçiler girer ya buna aşırı sinir olurum ve hiç sevmem. Ama itiraf ediyorum ki bu dizide bu kesintiler öyle güzel oturtulmuş ve öyle dozunda ki bir kitap okurken yıldızlı sözcüğe sayfanın altından bakmak gibi. Kafanızın karışabileceği yerleri öngörerek yerleştirilmişler o yüzden tebrik etmek isterim. Dizinin kostümleri, mekanları, kadrosu o kadar iyi ki kendinizi bir dizi izliyormuş gibi değil o gün oradaymışsınız da izliyormuşsunuz gibi hissediyorsunuz hele ki savaş sahnelerinde şahsen ben o an oradaymışım gibi hissettim çekim açıları, sahne geçişleri o kadar güzel ki tüm ekibi tebrik etmek istiyorum harika bir iş olmuş. Birinci sezon 2020 yılında yayınlanmıştı bu sezon 2022 Aralık’da ben artık ümidi kesiyordum ki geldi ve beklediğime değdi derken asla abartmıyorum ancak bilmiyorum benim gözümden mi kaçtı önüne ne fragman ne tanıtım çıkmadı oysa ki ilk sezon fragmanı, tanıtımı sürekli karşıma çıkmış ve öyle izlemiştim ikinci sezon tanıtımında biraz sorun olduğunu düşünüyorum açıkçası.

Bir diğer değinmek istediğim daha doğrusu dikkat çekmek istediğim konu ise senaristin yabancı olması. Dizinin senaristi yabancı ve dizi de ne Türkleri aşağılayıcı bir şey var ne de Vlad’ı aklama çabası. Yıllardır bizde olan yabancılar bizi hep yanlış anlatır zaten algısını çok güzel kırdılar bu yüzden de tebrik etmek isterim. Dizinin üçüncü sezonunu büyük bir heyecanla bekliyorum.

Uzun lafın kısası hepimiz insanız bizi biz yapan doğrular ve yanlışlarla, duygularımızla, yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla biz biziz. Biz olmak uğruna savaşırken benliğimizi, merhametimizi ve sağduyumuzu kaybetmemek dileğiyle.

Bir sonraki yazıya kadar umutla kalın.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s