YAZAR :Şeyma BULUT
Tetikçinin Oğlu tanıtımları ilk dönmeye başladığından itibaren beni kendine çeken bir dizi oldu. Enerjik ve aksiyon dolu tanıtımları sayesinde ilk bölümün yayınlanacağı günü beklemeye başladım. Özellikle oyuncu kadrosunda uzun zamandır severek takip ettiğim aktörlerin olması ve kalemine hayran olduğum Gökhan Horzum’un ismini görmemle de heyecanım daha da arttı
Tetikçinin Oğlu bir babalar ve oğullar hikayesi aslında. Hikayede üç karakter, üçünün de sıkıntısı aynı konudan. İskender oğlunu kaybeden, Korkmaz oğlunu arayan bir baba, Ercüment de babasından nefret eden bir oğul olarak karşıladı bizleri. Üçünün de en hassas noktası ve bence bu nokta üçünün de kırmızı çizgisi. Esat için henüz erken ama Korkmaz ve İskenderʼin kırmızı çizgileri oğulları ve hikayenin en güçlü çatışması da burada zaten. Oğlunu kaybeden bir babanın öfkesi zor bulduğu oğlunu korumak isteyen bir babanın azmiyle savaşacak. Hele de bu iki baba ezelden kardeş olunca öfke daha kırmızı, acılar da daha keskin olacaktır.Olayları anlatmaya sondan başladık, o yüzden filmi şimdi biraz başa saralım istiyorum.
Tetikçinin Oğlu bizi mafya içi hesaplaşma sahnesiyle karşıladı. İskender, ona ihanet eden ortaklarının hesabını tek tek görürken aslında İskender onca adamına rağmen arkasında dağ gibi tek bir ordusu var : Korkmaz! İskenderʼin tüm rakiplerini ortadan kaldırdığı gibi, adamın gölgelerde yaşaması da İsko’nun düzeni için harika bir koruma sağlıyor. Korkmaz’ın varlığından kimsenin haberi yok, bu sayede İskenderʼin gizli silahına dönüşmüş ancak bence böylesine bir silah sadece güç değil aynı zamanda da zaaftır. Çünkü bir insanın gölgesi ona en yakın olandır, bu da her zaman risktir diye düşünüyorum.
Korkmaz oldukça gizemli bir adam olarak karşıma çıktı. Derme çatma bir evde yaşayan, İsko’nun yardıma ihtiyacı olduğunda o gölgeden çıkan, yapması gerekeni yaptıktan sonra da o gölgelere geri dönen bir adam ama bence Korkmaz’da ötesi var diye hissediyorum. Öncelikle acıya dayanıklı biri, yani kendi yarasını kendi diken, tercih edilmiş bir yalnızlık yaşayan bir adam. Özellikle de bunu İskender ona evlen dediğinde daha net anladım. Korkmaz sırf laf olsun diye hayatına insanları alan biri değil, ailesini kaybetmiş ve bunun üzerine de yalnız olmayı seçmiş. Hayatında da sadece İskender var. Sadece o da değil, onun ailesi de var ama o kadar. Onun dışında da kendisine ait bir hayatı yok gibi dursa da aslında Korkmaz’ın derin bir acısı var : Kaybettiği ailesi.
Korkmaz’ı ilk gördüğümde oldukça sert, gülmeyen, buz gibi bir adam olduğunu düşündüm ki öyle. Onu sadece bir kez gülerken gördüm, o da İskender sayesinde oldu. Onun dışında hep sert, asla mimiği bile oynamıyor ama her zaman böyle değilmiş. Takvim yaprakları geriye gittiğinde Korkmaz’ın sevecen bir eş ve baba olduğunu, şu anda yaşadığı evin de bir zamanlar yuva olduğunu görüyoruz. Bence Korkmaz güzel hislerini, gülüşlerini hep o yıllarda bırakmış. Mesela o zamanlarda oğluna banyo yaptıran, kitap okuyan, ilgili bir babayken şu anda öyle biri değil. Her yerde kaybettiği oğlunu arayan, kalan zamanlarını da İskenderʼin işlerini yoluna koyan adam olarak hayatına devam ediyor.
Korkmaz’ın hayatı bir gecede değişmiş. Karısı ve oğlunun bindiği araba kaza geçiriyor ve anladığım kadarıyla karısı o kazada şoförle birlikte can verdi. Şoförün kim olduğu belli değil ancak Korkmaz’ın ailesini kaçırmaya çalıştığını, sonrasında da sadece Metin’in hayatta kaldığını görüyoruz. O gece bu ailenin başına ne geldi bilmiyorum ama bu işin mimarlarının çok da uzakta olmadığı hissine kapılıyorum, nedense.
O korkunç kazadan sonra Metin tek başına bir hayat sürdürmeye başladı diye düşünüyorum. Hayatını hırsızlık yaparak idame ettiren Metin, kendisi gibi dolandırıcı olan arkadaşıyla hayatta kalmaya çalışırken bir anda kendini organize bir işin içinde buldu. Metin, göründüğü kadarıyla serseri, günlük yaşayan, hayatta bir tek Sibel’e değer veren ancak boynunda taşıdığı kolyesiyle hala hayata umutla tutunan bir genç adam. Ailesi tarafından terk mi edildiğini düşünüyor yoksa başlarına bir şey geldiğini farkında mı bilmiyorum ama tesadüfen geldiği Bodrum’da tüm taşları yerinden oynattı. Arkadaşının para için gönderdiği iş söylenenden çok farklı çıkınca bir anda kendini organize suç örgütleri arasındaki çatışmada buldu. Metin kime bulaştığını bile bilmeden hayatta kalmaya çalışırken hem öz babasına hem de celladına bulaştığını bilmiyordu ancak demeden edemeyeceğim. Evlat sana bir okutalım, ben hayatımda bu kadar kısmetsiz birini görmedim. Gerçekten Metin tesadüfen yaşıyor arkadaşlar, kısacık bir 48 saat içinde üç kez ölümden döndü ve ülkenin en büyük kaçakçısının düşmanlığını kazandı. Bunu sadece talihsizlikle açıklayamıyorum ama çok üzüldüğümü belirtmek isterim.
Metin hata ile vurduğu Yiğit’i yaraladıktan sonra ona yardım etmek isterken bir anda kendini bir aile içi düşmanlığın ortasında buldu. Çocukluğundan beri Yiğit’e takıntılı olan Yunus, elindeki her şeyi almakla suçladığı kuzenini olay yerinde öldürdü ve tüm Bodrum’un karışmasına sebep olacak kıvılcımı çaktı. O basit bir serseriye suç attığını sanarken bakmaya korktuğu Korkmaz’ın oğlunu ateşe attığının da yeni bir düşmanlığın başlamasına sebep olduğundan da habersizdi ancak veliaht prensin ölmesi kimsenin işine yaramayacak diye düşünüyorum zira Yunus gibileri kaybetmeye her zaman mahkumdur. Ve bu dünyada hiç bir sır gizli kalmaz. İskender er ya da geç olanları öğrendiğinde Yunus’a korkunç bir son yazacaktır diye düşünüyorum.
İskender demişken aslında uzaktan bakınca esprili, eğlenceli, hatta bu adam nasıl mafya kardeşim diyeceğiniz kadar sevimli bir portre çiziyor ama hiç öyle değil. Oldukça acımasız bir mafya babası olduğunu düşünüyorum. Öyle ki en başında ihanete uğradığını hissetti ve üç ortağının da ölüm emrini verdi. Bunu yaparken de zerre tereddüt etmedi. İskender kaçakçılık işlerini yürütüyor ve anladığım kadarıyla nu konuda da şimdilik rakipsiz. Esat’ın babasıyla da yaşarken oldukça iyi anlaşmış, bu yüzden de başı ağrımadan krallığını yönetiyor. Kendi işini tıkır tıkır işletirken de yanında ailesi dışında bir de Korkmaz var. Böylelikle İskender bulunduğu yerin en büyük ismi olarak karşımıza çıktı ancak yazının başında da dediğim gibi insanların zaafları onların en hassas noktasıdır. İskenderʼin de zaafı olarak ailesi görünüyor, en azından şimdilik.
İskender o limanda gördüğümüz adamın aksine evinde gayet mülayim, esprili bir adam. Zaten onu bu şekilde sadece Korkmaz ve ailesinin yanında gördük. Yiğit’in ölümü ailesinin içindeki huzuru da bozacak ancak bu defa o huzuru onlara geri getirecek bir Korkmaz da olmayacak.
Korkmaz ve İskender arasındaki dostluk senelere yayılmış, kardeşlikten öte bir arkadaşlıkları var. Zira onlar her şeyden öte suç ortağı. İskender şu anda büyük bir güce sahipse bunun en önemli sebeplerinden biri de gizli silahı Korkmaz diye düşünüyorum ki aralarında özel bir bağ olduğu da ortada. Korkmaz, İskenderʼin direkt gözüne bakarak konuşan, ondan korkmayan tek insan. Korkmaz gibi adamlar paraya tamah etmez. Aksi olsa İskender ona zorla para vermezdi, orada bir gönül bağı olduğunu düşünüyorum. Sadakati bir yere bağlı ancak henüz bunun sebebini bilmiyoruz.
Yakında bazı şeyleri öğreneceğimizi düşünsem de bu iki yaralı babanın yıllara rağmen evlatları için düşman olmaları hiç iyi değil. İskender evlat acısıyla yanarken oğlunun intikamını alıp içini soğutmak istiyor. Korkmaz da uğruna ömrünü adadığı oğlunu bulduğu gibi kaybetmek istemiyor. Belki düne kadar birbirleri için ölüme gidecek adamlar birbirine silah çekti. Ve tüm bunlara sebep olan tek bir kişi var : Esat!
Esat ile ilgili çok fazla done yok elimizde ancak onun da babadan yaralı olduğunu düşünüyorum. Bu durum da bence basit değil. Babasının cansız bedeni başında yaptıkları ve gücü eline geçirdiğinde İskender’e saldırması bazı sebepleri olduğunu düşündürdü bana ama bunları konuşmak için çok erken. Tek söyleyeceğim Esat’ın yerinden oynattığı taşlar Bodrum’u yıkmak, herkesi de altında bırakmak üzere. Gerisini zamanla göreceğiz.
Yazımı bitirmeden önce Sibel’den de bahsetmek istiyorum. Metin’in eski sevgilisi, Yunus’un sığınağı olarak karşımıza çıkan karaktern kilit bir durumda olduğunu düşünüyorum. Bahar Şahin’in hayat verdiği karakter ileride Metin’in aklanmasına giden yolda çok önemli bir yere sahip olabilir. Zira tam her şeyin ortasında ve görünmez. Bu tip gri karakterleri çok sevdiğim için kalbinden yaralı bu kadının hikayesi de beni şimdiden cezbetti, bir kaç kelam etmeden duramadım.
Şimdilik benden bu kadar. Tetikçinin Oğlu çok güzel bir ilk bölüm kotarmış. Aksiyon özleyenler için ideal bir seçenek yarattığını düşünüyorum. Her bir karakterin alt metni olduğu dizi, rejisiyle göz doldurdu. Yağız hoca yine farkını ortaya koydu. Duayen oyuncular Şevket Çoruh, Timuçin Esen ve Serhat Kılıç’ın insanı kendine hayran bırakan aktörlükleriene yine şapka çıkardım. Özellikle Yiğit’ in ölüm sahnesinde gözleri dolmayan var mıdır? Ya da Korkmaz’ın evdeki acı dolu anlarında canı yanmayan? İki usta da muazzam iki karakter yaratmışlar. Ancak onların karşısında da mimik dahi kaçırmadan performans sergileyen, beni Metin’e ilk saniyeden inandıran Genco Özak’ı da tebrik etmek istiyorum. Harika bir seçim olmuş diye düşünüyorum. Bahar Şahin de hakeza öyle. Sibel ile bambaşka bir aurası vardı. Kendisini izlemeyi çok özlemişim. Özellikle de Genco Özak ile güzel bir enerji yakaladıklarını düşünüyorum, çok güzel bir ekran çifti olmuşlar. Dizinin castından, senaryosuna, rejisine kadar harika bir iş çıkarmışlar. Tüm ekibin yüreğine sağlık, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.