YAZAR :Şeyma BULUT
Geçtiğimiz hafta Tetikçinin Oğlu’na çok vurucu bir sahneyle veda etmiştik. Sevdiği insanlar uğruna ölümü göze alan İsko ve Metin ölümüne gaza basarken, Korkmaz da oğlunu İskenderʼin elinden almak için zamanla yarışmaya başladı. İsko’nun öfkesi, Korkmaz’ın evlat özlemi, Metin’in de seneler sonra döndüğü memleketinde içine düştüğü durum birbirine karışınca, Bodrum’da deyim yerindeyse kıyamet koptu.
İskenderʼin Metin’e olan öfkesini anlıyorum. Kim, oğlunu öldüren birine sevgi gösterir ki? Kimse göstermez. Hele de hayatını İskender gibi suçun, ölümün içinde geçiren biri bu durumu tabii ki bildiği şekilde çözmek ister. Ancak burada gerçekten enteresan bir durum var. İskender sadece Metin’e değil, Korkmaz’a da hatta en başından beri yanında olan Yunus’a da çok öfkeli. Hadi ilk anda kendisini vurdu diye öfkeli diyeceğim ancak şu cümle aklımdan çıkmıyor : Korkmaz da benim gibi evlat acısı çekecek! Bu cümle hep kafamın içinde dolaşıyor. Çünkü İskenderʼin böyle düşünmesi çok saçma zira Korkmaz, zaten evlat acısı çekti. Hatta kendisinden de beter çekti. Oğlunun nerede olduğunu bilmeden senelerce yaşadı. Her yerde aradı ama bulamadı. Bence belirsizlik en büyük acıdan bile daha büyük bir acıdır. Zira bilmiyorsun. O insan öldürüldü mü, işkence mi çekiyor, yaşıyor mu, aç mı? Açıkta mı? Bu yüzden Korkmaz zaten büyük bir acı yaşadı ancak bence mesele bu değil, çok daha başka bir yerde diye düşünüyorum. İskender kendi evlat acısıyla sanki Korkmaz’ın kendisinden başka birini düşünmesine dayanamıyor gibi bir portre de çiziyor diye düşünüyorum ki aşağıda açıkladığımda bu daha anlaşılır olacaktır.
Şimdi biraz geçmişe gidelim mi? O kazadan öncesine yani, taaa o zamanlara gidelim. Korkmaz aile kurmuş, bir oğlu olmuş, mutlu da görünüyor. Ancak sonra anlamadığımız bir şekilde Korkmaz Rusya yollarına düşmüş. Ailesini arkasında bırakmış. Bu aşamada İskenderʼin o aileye sahip çıkması gerekirdi. Hadi diyelim olmadı, o zamanlar bunu başaramadı. Bodrum’da yetimhanede olan bir çocuğu İskenderʼin bulup, himayesine alması, Korkmaz gelene kadar da sahip çıkması gerekmiyor muydu? Hatta oradayken arayıp, haber vermesi lazımdı ancak bunların hiçbiri olmadı. Korkmaz döndüğünde karısının da oğlunun da artık olmadığını öğrendi. Hayatı tek bir anda yıkıldı. Yani İskender karşısında torun, torba sahibi olurken Korkmaz ülkenin dört bir yanında burnunun dibinde yaşayan oğlunu arıyordu. Bakın bunun telafisi, bahanesi, açıklaması yok. İskender acı çekiyor olabilir ancak karşısındaki adam bunu senelerce çekti. En sonunda oğlunu buldu, şimdi de İskender onu elinden almak istiyor. Metin her dakika kafasına “sen beni aramadın” diye balyoz indiriyor. Ömrünü bu uğurda harcayan bir babaya bundan daha ağır ne söylenir? Oğlu baba desin diye ömrünü verir Korkmaz ancak önce güvenini kazanması lazım ki kendisi de sokaktan geldiği için iyi biliyor. Sokakta tek büyüyen çocuklar kolay kolay kimseye hele de kendisindej vazgeçtiğini düşündüğü birine asla güvenmez.
Metin şu anda babasına güvenmiyor zira babası, onu aramadı, bulamadı sanıyor. Böyle düşünmesi de gayet doğal, aynı şehirde yaşamışlar. Halbuki Metin insanları o kadar kolay hayatından çıkaran, onlara cezalar kesen biri değil. Erol onu iki kez sattı ancak o arkadaşının arkasında durdu. Hatta ölümü göze aldı. Zaten Metin babasına kızgın değil, hatta bu durum onun hoşuna bile gidiyor. O uçurumun kenarında konulurken, Korkmaz’ın görmediği anlarda, yüzündeki güveni görmek bile paha biçilemezdi. Zira artık biliyor, babası onun yanında…
Metin babasına kızgın değil ancak çok kırgın. Bir bayram sabahı, ona zorbalık eden arkadaşı ailesine kavuşurken, Korkmaz gelmeyince Metin yıkılmış. Metin’in kabullenmediği olay bu, babası onunla aynı yerde ve Korkmaz’ın ona gelmediğini düşünüyor. Halbuki hikaye böyle değil. Erzurum’a kadar giden adam dibindeki çocuğu nasıl görmedi? İşte burada tamamen İskenderʼin dahli olduğunu düşünüyorum. Belki bana art niyetli diyebilirsiniz ancak ömrünü Bodrum’da geçiren bir çocuğu İskenderʼin bulamaması mümkün değil. Hatta saklaması daha da mümkün. Bu yüzden ben Metin’in çocukluk travmalarının da yıkılan ailesinin de sebebi olarak İskenderʼibin sorumlu olduğunu düşünüyorum.
Metin,hayatını yapayalnız geçirmiş bir çocuk. O lanet kazadan sonra yetimhaneye gitmiş, orada ömrünü geçirmiş, 18 yaşında da sokakta kalmış. Şimdi o kazada ne oldu bilemiyorum ama Kiraz kime güvenerek hem çocuğunu, hem de kendisini teslim ederdi diye düşünmeden duramıyorum. Metin’in anlatmasına göre de kazadan adam sağ çıkıyor, ona kaç deyince de kaçıp gidiyor. O kaza gecesi ne oldu bilmiyorum ama Metin’in hayatındaki insanlara bu kadarı düşkün olması, onlardan hiç bir koşulda vazgeçmemesinin sebebi o gece. En sevdiği, babası ondan vazgeçti diye düşündüğü için hayatında olanlara sımsıkı sarılıyor. Özellikle de Sibel onun için dünyalara bedel zira Sibel Metin’in en büyük kabusunun tek ilacı olmuş, dosdoğru söylemek gerekirse, onun delirmesinin önüne geçmiş. Metin kamyonete giderken, ı kapalı alanda tüm korkuları vücudunu sararken yine Sibel’in çocukluk anısına tutunarak kendini kaybetmemeye çalıştı.Metin ve Sibel ne yaşadı da bu duruma geldi bilmiyorum ama Metin’in Sibel’e olan düşkünlüğü çocukluğundan gelen bir şey diye düşünüyorum. Aynı yetimhanede kalmışlar, Metin hep Sibel’in iyiliği için uğraşmış, hatta cezalar almış. O cezalarda da delirmemesinin sebebi Sibel’in onu hiç yalnız bırakmaması olmuş. Bugün olanlar yüzünden delirmiyorsa yine Sibel sayesinde diye düşünüyorum. Sibel var gücüyle Metin’i korumaya çalışırken boy hedefi haline geldi ancak yine de mücadeleden vazgeçmedi. Dahası ondaki bilgi o kadar değerli ki İskender aslında çok doğru bir insanın peşinde. Tüm bu oyunun kilidi Sibel’in avucuna ve Yunus için çember de iyice daralıyor diye düşünüyorum.
İskender… Bodrum’un kralı, acımasız ama bir o kadar da ailesine düşkün bir mafya babası. Her şeyin tek hakimi olduğunu düşünse de aslında şu anda çok güçsüz. Kokmaz’ı dinlemedi, oğluna saldırdı, en önemli silah gücünü kaybetti. Yunus’un oğluna, ailesine düşmanlığını görmediği için oğlunun katilini eliyle beslemeye devam ediyor ve daha fa fenası Korkmaz’a öyle kafayı taktı ki, en başında ona, ailesine saldıran bir düşmanı olduğunu bile fark etmedi. İskender aslında bu kadar toy veya aptal biri değil. Sadece evlat acısı, öfkesi yüzünden kontrolünü kaybetti. Onun bu zafiyeti de düşmanına güç kattı. Esat arkadan dolana dolana geliyor ve İskenderʼin bundan henüz haberi bile yok.
Esat, açıldıkça düşmanlığının kan kırmızısı rengini de görebiliyoruz. İskenderʼin etrafını öyle sinsice sarıyor ki en son Yunus’u da etkilemeyi başardı. Yaptığı hamleyle tesadüfen Korkmaz ve İskenderʼin arasını açtı. Buradaki şansı, İsko’nun duvarlarından geçmesine olanak sağladı. Sonra da arası bozulan ortaklığı kendi lehine çevirme yolunda net adımlar attı. Büyük ihtimalle de başarılı olmasına çok az kaldı. Zira İskender hala etrafını çevrilen düşmanı değil sadece Korkmaz’ı düşünüyor ki bana soracak olursanız her şeye rağmen, Korkmaz yine de İskenderʼin zarar görmesine izin vermeyecek. Neden derseniz Huri’nin Metin’e söylediği sözler dikkatimi çekti. Eğer Metin’in haksız olduğunu düşünseydi, onu da İskender’e vermesi ihtimali kafamda tek bir soruya sebep oldu : Korkmaz için içinde bir iş olduğunun farkında mı acaba?
Ortalık yangın yerine döndü. Kıyamet koptu, kopacak ve tüm bunların sebebi Yunus’tan başkası değil. Onun, birikmiş öfkesiyle Yiğit’in canını alması herkesi birbirine düşürdü. O da içten içe bu korkuyu yaşıyor,İsko öğrenirse kendisini lime lime edecek diye korkuyor. Yunus belki kendince gücünü gösterdi ancak etrafındaki çember daralıyor zira karşısındaki çocuğun yanında hepsinin tir tir titrediği, yedikleri yemekten, içtikleri suya kadar bilen Korkmaz var. Ve olanlar ortaya çıkarsa sadece İskender değil Korkmaz da Yunus’u paramparça eder. Ancak o yaşamıyor ki, içten içe kendini öldürmüş bir adam diye düşünüyorum. Yunus’un hayatında sevdiği tek bir insan bile yok, baksanıza bitmiş bir insan aslında. Annesine, Yiğit’e, İskenderʼe… Herkese öfke kusuyor. Hepsinden nefret ediyor. Belki sadece Huri’ye biraz olsun iyi duygusu var ancak onu da yanına sokmuyor. Yunus’un bildiği tek şey korku ve bunu da Sibel’e yaşatırkejin gördüm. O duyguyu kendisi yaşadığı için başkasına yaşatmaktan, onu muhtaç etmekten keyif alıyor. Yunus zaten sağlıklı değildi şimdi iyice delirdi ancak Huri meselesi garip gelmedi mi size de? Bence çok garipçi.
Huri ile tanıştığım günden bu yana bir şey dikkatimi çekiyor : Oğlunu seviyor. Huri, oğluyla güzel ilişki , iletişim kurmaya çalışıyor. Nedense bir türlü bunu yapamadı. Yunus onu hep elinin tersiyle itti. Şimdi oğluna bu kadar düşkün kadın neden onu bıraktı? Neden gitti? Hadi Korkmaz sebep olsun, oğlundan neden vazgeçsin? Ya da Metin ile bile gördüğüm Huri’yi neden annesinin yanında görmüyorum? Bu soruların cevabı geldiğinde bence Huri için çok üzüleceğiz diye düşünüyorum. Ve nedense de hayatı sanki abisi ve annesi yüzünden bu hale gelmiş diye de düşünmeden edemiyorum.
Dizide bir şey fark ettiniz mi? İskenderʼin etrafındaki kimse mutlu değil. Yiğit hayattayken kendi ailesi mutluymuş ancak ne Korkmaz ne Huri mutlu değil. Sorsam biri kız kardeşi, diğeri can yoldaşı ancak mutlu değiller. Bir diğer mesele de Huri ve Korkmaz’ın geçmişi bence. Zira birbirlerine aşık oldukları gün gibi ortada. Huri canını riske atarak onları koruyor, Korkmaz gözüne bakarken irkiliyor. Açıkçası ben bu çiftin bir zamanlar büyük bir aşk yaşadığını, ayrılmak zorunda kaldıklarını ve bu ayrılığın sebebinin de bir odada oturan yaşlı bir hanımla, etrafta terör estiren bir bey olduğuna eminim. Umarım yanılırım ancak hikayenin kötü adamının en mağduru oynadığına neredeyse emin olmak üzereyim yine de bekleyeceğim.
İskender geçmişte ne yaptı bilmiyorum ancak bugün korkunç bir katliama imza attı. Metin’i öldürmek için bir araba dolusu insanı katletti. Kontrolden çıktığını, kendinde olmadığını zaten görmüştüm de öfkesinin boyutunu şimdi görüyorum. Bu evlat acısı olsa da geri kalanı bence güç kaybının öfkesi diye düşünüyorum. Korkmaz ilk kez ona karşı, İskender onu alaşağı edemedikçe kontrolden çıkıyor. İlk sahne de “Oğlunu bana ver Korkmaz!” dedi, oğlumun katilini değil, oğlunu ver dedi. Buradan bir şey çıkacak ama ne kestiremiyorum. Sadece evlat acısı değil, güç kaybı, istediğinin olmaması ve belki biraz da vicdan azabı, bilemiyorum. Gerisini zaman gösterecek…
Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.