YAZAR :Şeyma BULUT

Her insanın hayatında bir kırılma noktası vardır. Değişime uğradığı, kendini yeniden var ettiği bir andır. Bazen izlenilen bir film, tesadüfen görülen bir kuyruklu yıldız bile insanın hayatının kökten değişmesine sebep olabilir. Sadi’nin hayatı bir ölümle, Songül’ün hayatı da ekrandan gördüğü bir çift mavi göz sayesinde değişti. İkisi de çıkmayı hiç düşünmedikleri bir yolda, dönmek istemedikleri bir hedefe doğru yürüyorlar. Buna uzun uzun bir çok şey söylenebilir ancak ben aşkın mucizesi diyorum.

Sadi Payaslı şu anda hayatının en zor dönemini yaşıyor. Belki onca olaya girdi çıktı, ne ölümler, ne ateşler gördü ancak Mert’in varlığını öğrendiği an kadar canı yanmadı diye düşünüyorum. Daha öncesinde, Samet’e sevgilisini isterken oğlu olsa onunla maçlara gideceğini, onunla güzel vakit geçireceğini, bundan uzak olmadığını söylemişti. Sadi aslında baba olmaya hiç uzak biri değil hatta hiç olmamış. Sadi belki kendine bir aile kurmadı ama mesela Yaver’e senelerce babalık yaptı. Büyüttü, bugünlere getirdi. Yedi yaşında kaybettiği çocukluğunu Yaver’de telafi etmeye çalıştı. Bu Sadi’nin içinde öyle bir yer etmiş ki ikinci şansı da çocukluklarını kendi gibi kaybeden genç ruhlara rehber olacağı Karabayır’da başladı. Onlara yardım ettikçe de kendini işe yarar, hayatın içinde kendini daha iyi hissetmeye başladı. Ben tüm bunları babasının kendisine yaptığını, ondan çaldığı çocukluğunun telafisi olarak görüyorum. Sadi sesini çıkamasa da içten içe Derya’ya da kızgın. Kendisini babasının pozisyonuna soktuğu için en azından kızgın ya da kırgın olmasını bekliyorum. Sadi Mert ile koca bir 17 sene kaybetti. Oğlunun ilk yürüyüşünü, ilk emeklemesini, konuşmasını görmedi. Büyüme sancılarını, onun dünyasının oluşmasına katkı sağlayamadı. Halbuki Sadi tüm bunları yapmak için her şeyini feda edecek kadar oğlunu önemsiyor. Şimdi onunla kaybettiği zamanı telafi ediyor. Mert de senelerce içinde taşıdığı boşluğu dolduruyor, içten içe zamanının az kaldığını da düşündüğü için babasına, çevresine kök söktürmesi gerekirken affedici oldu. Annesini de aftetti,abi olacağına sevindi. Mert, hayarının son demlerini özlemini çektiği ailesiyle geçirme fırsatı bulduğu için sadece anın tadını çıkarıyor. Kaybedilmiş bir hayat, yaşananlar Mert’in hızlı büyümesine sebep oldu. Bu da Sadi’nin de bir bakıma şansı oldu diye düşünüyorum. Başkası olsa her ne olursa olsun bu kadar kolay kabullenmezdi. Mert’in zaten çok sevmesi elbette önemli ama burada onun özellikle cezaevinde mutluluğun ne kadar önemli olduğunu bildiği için belki de zamanında kaybedip, şimdi yakaladığı bu huzurun tadını çıkarıyor. Ben Mert’i hep yaşından olgun görüyordum ama şimdi bunu net olarak görüyorum. Sadi’nin buradaki büyük şansı bu olsa da en büyük şansı değil. Onun en büyük şansı kim biliyor musunuz : Songül!

Songül’e bir süredir hayranlıkla bakıyorum. Şimdi düşünsenize seneler sonra hayatınıza birini almak istemişsiniz, aşık olmuşsunuz ve tam bebeğinizi kucağınıza alacağınız zaman kocanın bir başka çocuğu olduğunu öğreniyorsunuz. Hem de iki gün önce kocanıza “Tekrar birlikte olalım” mesajı atan bir kadından olan çocuğunu bağrına basıp, kocasına da oğlunla vakit geçir demez. Açıkçası Songül eğer istese gayet de bu işe set çeker, en azından Sadi’nin çok yüz göz olmamasını sağlardı. Ancak Songül tam tersine, en başından beri Sadi’nin hep yanında oldu. Ona tam destek verdi. Onun iç çatışmasını, acabalarını ortadan kaldırdı. Her fırsatta Sadi’ye nasıl iyi bir baba olacağını söyleyen, onu sarmalayan Songül’ün aslında vermek istediği mesaj çok net : Sen baban değilsin, çocuklarını bırakıp gitmezsin, ben de seni bırakmayacağım. Sadi Mert meselesinin başından beri Songül’ü kıracağından korkuyor. Onu incitmekten, olayları yanlış yorumlamasından çekiniyor. Öyle olmasa oğlunu ilk öğrendiğinde karısına ilk sözü “Seni kaybedemem” olmazdı. Sadi de çok iyi biliyor ki Mert Emin’i bu kadar kolay kabullenmezdi. Eğer oğlunun karşısına 7 Emin olarak çıksaydı bence bu kadar kolay olmazdı. Songül, aşkıyla Sadi’nin içindeki o adamı ortaya çıkardı. “Bir kadın gelir, değiştirir seni” sözü hep klişe gelmiştir ama ben buna çok katılıyorum. Songül, Sadi’yi ehlileştirdi, içindeki olmak istediği o adamı herkese göstermesini sağladı ve sonuç olarak da Sadi belki kendini anlatmak için ömrünü adamak zorunda kalacağı oğluyla kaybedilen zamanı telafi etmeye başladı. Aşkın bir diğer mucizesi işte.

Songül’ün bu hareketi beni çok etikilese de asla şaşırmadım. Kim kaybedilmiş bir çocukluğu, babasının gölgesi olmadan büyümeyi Songül gibi bilebilir ki? Songül’ün Mert’i bu benimseme sebebi de başından beri buydu zaten. Mert’in evlerinde kaldığı ilk gün “Anne ve babamı kaybettim” sözüyle Songül onunla empati yaptı, acısını görmedi, Mert’in gözlerinde kendisini gördü. O günden beri de Mert’i hep çok sevdi, destekledi, sarmaladı. İnsanı en iyi yarasından tanırsın. Songül, Mert’i tam da kendi yarasından tanıdı ve hayatın ona sunduğu en büyük şansın önüne geçmek istemiyor, hepsi bu. Çünkü kaybedilen hayatı yeniden kazanmanın, yeniden büyümenin, kök salmanın önemini de Songül çok iyi biliyor ki gönül bağı ile kurduğu ailesiyle yaşadığı her anda gözlerindeki ışıltı bunun en büyü ispatı.

Songül, Sadi’yle bir aile kurdu ancak Taylan ve Ahmet ona kaybettiği desteği veriyor. Baban gitti mi arkandaki dağ gider, hayata karşı güvenin gider, hayatın içinde daha korumasız olur, etrafına da öyle savunma kalesi dikersin. Songül’ün senelerce yaptığı gibi… Songül, hep bir abisi olsun isterken hayat ona iki tane verdi. Onlarlayken görevinin de hiyerarşinin de önemi yok. Yılan ekibi toplantılarına bile abileriyle yediği öğle yemeği gözüyle bakıyor. Songül için bu çok önemli bir kazanımdı. Hayat ondan aldıklarını geri veriyordu.

Songül için hayat hiç olmadığı kadar güzel artık. Bebeğini kucağına alacak, kocası yanında, abileri onunla birlikte, o daha ne istesin ki? Bir zamanlar yapayalnız bir kadınken, şimdi kocaman bir ailesi var. Üstüne üstlük anne de olacak ki artık gelecek zaman kipiyle konuşmak istemiyorum. Songül artık anne. Bir kadın bebeği rahmine düştüğü anda anne olur. Songül de anne, kendi içinde büyüyen mucizesiyle de çok mutlu. Ömründe yaşamadığı bir cenneti yaşıyor ve gözyaşları artık mutlulukla akıyor. Bundan daha güzel ne olabilir ki?

Songül hiç bir zaman bencil biri olmadı, bebeğiyle ilgili de olamıyor. Mesela aşeriyor ancak bunu Sadi’ye söyleyemiyor. Zira onun şu anda hasta oğluyla ilgilenmesi Songül için çok önemli. Bu yüzden de içinde yaşıyordu ancak Sadi sanki hep bugünleri beklemiş gibi sürekli atakta geziyor. Songül’ün tek kaş hareketi, mimiği, bakışına odaklı yaşıyor ki karpuz meselesine tak diye uyandı. Songül şu anda Sadi oğluyla ilgilensin, kaybettiği zamanı telafi etsin istese de Sadi de kızıyla ilgili her anda varlığını babası olarak göstermek, sevdiği kadını sarmalamak istiyor. Mert elbette Sadi için çok önemli ancak Busenaz’ın varlığı, gelişi Sadi için başka bir anlam taşıyor. Hem kaybedilen bir kız çocuğunun anısı hem de şu andaki varlığını adadığı, aşık olduğu insanla kök salarken, kızının mutluluğun içine doğması Sadi için çok önemli. Bu yüzden Songül ve kızıyla özellikle oğluyla kaybettiklerinin ardından kaza edecek tek bir snı bile yok. Yani Derya ne hayalin içinde bilemiyorum ama hala bazı sanrılar içinde olduğu bir gerçek diye düşünüyorum.

Songül, Sadi’ye gelen mesajın hesabını sorup, Derya ile görüşüp, görülmediğinin hesabını sordu. Mert meselesi dışında, Songül’ün şu ana kadar içinde tutması bile büyük bir başarıydı. Her ne kadar daha önce önemli değil dese de bence Songül’ün içinde ufacık da olsa bir korku var. Bu hikayede fazlalık benim derken aslında kalbinin bu konudaki kırıklığının sesini duyduk. Ben Sadi’nin aşkından da, Songül’ün yerine birini asla koymayacağına eminim. Kendisinin de ifade ettiği gibi Derya bir gençlik meselesiydi ve orada kapandı. Oğluna da hikayeyi yumuşatarak anlatmasının sebebi daha fazla kırılmasın istemekti. Ben aylar önce Sadi’nin kapı önünde, Songül’e anlattığı hikayenin gerçek olduğuna da, Derya’yı artık sevmediğine eminim. Yani değil Derya, tüm dünya istese Sadi için Songül’den sonrası yok. Derya’nın egosunu anlasam da bu gerçeği bir an önce kabul etse iyi olur. Bakın ne anneler var, çocuklarına zarar gelmesin diye fedakarlıklar yapan, kötünün eline düştüğünde bile evladını gözeten. Biz bugüne kadar hep Mert’i konuştuk ancak Mert’ten de berbat hikayeye sahip biri var : Araz!

Araz Demir, hikayenin kötü, acımasız çocuğu. Hırsızlık yapar, kavga eder, hep bir haşarılık peşindedir ancak Araz’ın hikayesi bu kadar değil. Onun bu görüntüsünün arkasında hayatta kalmak için en iyi bildiği şekilde mücadele eden bir çocuk var. Bu şekilde öğrenmiş, başka bir yöntem bilmiyor. Hayatı kavgayla yaşamayı biliyor, abisi dışında ona sahip çıkan olmamış, en derinde annesine büyük özlem besleyen bir çocuk, o. Öyle ki annesinin hikayesine hemen inandı, hemen harekete geçti. Mesela Sadi’nin nasıl bir hoca olduğunu da biliyordu ama ondan yardım istemedi. Bilmiyor ki istesin. Bugüne kadar ona kimse sahip çıkmadı, bu yüzden tek başına o adamların karşısına çıktı.

Araz tüm ezberlerinin bozulduğu bir döneme girdi. Önce aşık oldu, sonra annesini buldu ve şimdi de en zor zamanında Sadi ve Songül ona el uzattı. Araz belki de kendi cenazesine gittiğini düşünürken, Sadi ve Songül sayesinde kaybettiği mutluluğuna kavuştu. Ben hep Araz’ın kendi isteğiyle bu hayatı seçmediğini savundum. Zaten annesiyle yaptığı o konuşma bunun en büyük ispatı oldu diye düşünüyorum.

Araz ve annesi seneler sonra kavuştu. Evlerinde, huzurlu bir hayata başladılar. Araz belki de ilk defa evini yatılacak mekan olarak değil, uyuyacağı ev olarak gördü. Annesi yanında, artık tek başına mücadele etmek zorunda değil. Anneciği ona hırsızlığı bırak dediği anda bıraktı. Mert’e kan vereceğini söyledi. Araz’ın bugüne kadar derdi yanında annesi olan insanlar oldu. Daha önce Can’ın anne keki meselesine verdiği tepkinin de nedeni bu değil miydi? Araz aslında değişmedi, kendini göstermeye başladı. Bu Aylin ile başladı ama şimdi tam anlamıyla kendini gösteriyor diye düşünüyorum. Belki artık onun da değişmesi gereken zaman gelmiştir. Bu yolda onu hep Sadi’ye benzetiyorum ben. Sadi nasıl değişti,Araz’ın da değişimi başladı, hem de en güzel şekilde…

Keşke değişim bir şeylerin çözümüne yetseydi ama yetemedi. Sadi değişti, ülkesi için, karısını korumak için adalet sistemiyle çalışmaya başladı ancak bu yolda bir kayıp verdği. Ahmet Başsavcı ne yazık ki Servet’in hain planı sonucunda şehit düştü. Bu sadece Sadi için değil, Songül için de büyük bir yıkıma sebep olacak. Songül Ahmet’i öz abisi bildi, güvendi, sevdi. Şimdi babasını elinden alan adam kızının dayısını, abisini elinden aldı. Yetmedi gözünü Sadi’ye dikti. Songül için her şeyin büyük sıkıntıya girdiği ve radikal kararlar alacağı bir döneme gireceğini düşünüyorum.

Songül ekip aracında Sadi’yi görünce ilk sözü “açın kelepçeleri oldu.” Bir an bile düşünmedi Sadi’nin bu işte payı olduğunu. Herkes düşünse bile bunu Songül’ün düşüneceğini hiç düşünmüyorum. Sadi’nin kalbini gören tek insan Songül, bu yüzden kocasının bunu asla yapacağını biliyor. Her kupa kızının bir sinek valesi vardır belki ancak Songül’ün sadece valesi değil, hayatında sırtını gözünü kırpmadan dayayacağı bir insan var artık. Bundan büyük mucize olamaz.

Siz de Sadi ve Songül’ü izlerken nereden nereye diyor musunuz? “Bir suç makinesiyle evlenmek benim genç kızlık hayalim miydi?” diyen Songül’den öz abisi yerine koyduğu Ahmet’in ölümünden sonra kocasına tam güven duyan birine dönüşmesi çok özel diye düşünüyorum. Bakın bunu sadece aşk yapabilir. Aşk dışında hiç bir duygu katıksız güveni sağlamaz. Songül, Sadi’ye her şeyden çok güveniyor. Her şeyden çok seviyor ki kendi kızından Sadi’nin şu anda oğluyla ilgilenmesi gerekiyor diyerek vazgeçecekti. Songül’ün sevgisi kendini de aşmış, büyük bir adanmışlık taşıyor. Sadi söz konusu olduğunda Songül için hiç bir şeyin önemi de yok artık. Hastanede demişti ya sevdiklerime zarar gelirse Servet’i yok ederim diye. Önce ailesi, sonra Sadi, sonra Melike şimdi de Ahmet! Ayrıca Servet artık Sadi’nin peşinde. Bu yüzden Songül gemileri ne zaman yakar bilmiyorum ama Taylan Servet’in oyununu ortaya çıkarmazsa olaylar daha da karışacak, benden söylemesi.

Bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Kupa Kızı ve Sinek Valesi (Gelsin Hayat Bildiği Gibi, 38.bölüm)” için bir yorum

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s