Bizim Mucizemiz Şimdi Başlıyor (Gizli Saklı Veda)

Yazar : Şeyma BULUT

Ben vedaları hiç sevmem biliyor musunuz? Hele de erken vedalardan hiç hoşlanmam ama hayat da böyledir bazen en güzel duygular, olaylar en kısa sürenlerdir. Gizli Saklı da benim gördüğüm en güzel işlerden biriydi. Operasyonlar, gizli saklı işleri bir kenara bırakacak olursak kalbinden yaralı bir prensle, hayata kafa tutan bir peri kızının o adamı nasıl kurtardığını izlediğimiz kısa ama özel bir işti. Ve onların mucizesi her şey bitti denilen noktada başladı…

Aşkla aynı cümlede kullanılamayacak tek duygu korkudur. Korkan insan kaybeder, kaybetmeye mahkumdur. Bu korku da sadece maddesel değildir bazen de tamamen soyut durumlardan korkar insan
Pamir mesela bağlanmaktan, sevmekten, terk edilmekten çok korkuyordu. Eğer insanlara yaralarını gösterirse onların kaçacağından, ya da annesi gibi sevdiği insanın başkası için kendisini sevmekten vazgeçeceğine inanıyordu. Düşünsenize Pamir’in bu hayatta kaybettiği en değerli iki insan da aşk yüzünden gittiler. Babası karısı aldatınca intihar etti, annesi de bir başkasıyla olmak için onu arkasında bıraktı. Bu adam nasıl bir daha başkasına güvensin ki? O kadar kolay mı? Asla değil, bu sebeple de Naz’a karşı ne zaman duvarlarını indirmek istese o korkular Pamir’i ele geçirdi ve otomatik olarak kaçmaya başladı.

Pamir, Naz’la girdiği bu operasyonda birbirine çok zıt iki duyguyla karşılaştı. Naz’a bağlanıp kaybetme ve onu operasyonda gerçekten kaybetme korkusu. Bu iki duygu iç içe geçince ikisi arasındaki zıtlaşma, kavga dövüş eksik olmadı. Tam hikayesine girilemese de Pamir daha önce bir ortağını operasyon sırasında kaybettiğini ve bundan dolayı da zaten Pamir’in korkuları olduğunu yazmıştım. Bilmediğimse Pamir’in terörle mücadelede mesleğe başlaması ve Sadullah Amirin babası gibi olduğuydu. Hikayemiz bizi nereye götürecekti bilemiyorum ama Pamir’in Naz’ın zarar görmesine ilişkin korkuları basit temellere dayanmıyordu. Dolayısıyla iki korku iç içe geçince Pamir’in yapacağı tek şey kaçmaktı ancak duygusal olarak kaçsa da fiziksel olarak da sevdiği  güvende tutmak için elinden geleni yaptı. Yani duygusal anlamda kendini kapatırken bir anda kendini bir duşun altında ya da tır kovalarken buluyordu. Duygularını saklamaya çalışsa da bu hususta çok da başarılı olduğunu söyleyemem. Naz o duvarları kaşımaya kalktığında gözlerine bakarken sertşeşse de  Naz kafasını çevirdiği anda onu pamuklara saracak, ayağına taş bile değmesini istemeyecek kadar nahif seviyordu. Yine de aşk onun için acı ve terk edilmek olduğundan asla istediği gibi adımlar atamadı aksine hep uzak durdu. Tabi Naz hiç beklemediği kadar inatçı çıkınca Pamir yolunu alışkın olduğu o karanlık ormana çevirdiğinde karşısında ışıklar içerisindeki Naz’ı buldu.

Naz, Naz, Naz… Onun da aynı Pamir gibi korkuları, endişeleri var. O da en az Pamir kadar kaybetmekten korkan bir insan. Baktığında Naz da korku hususunda Pamir’den geri kalmıyordu. Yatarken odasının kapısını kilitleyen, babasını kaybedince kendini annesine adayan, bu sebeple de ciddi ilişki yaşamayan bir kadın, Naz. Peki onu Pamir’den ayıran özellik ne? Naz kaçmadı, hem de hiç kaçmadı. İşte ikisi arasındaki en bariz fark burada, yani kaybetme korkularında yatıyor. Naz birini kaybetmekten korktuğunda kaçmıyor, aksine üstüne gidip, onun yanında olup, hayatının bir parçası olmaya çalışan biri, o. Bence olması gereken de bu. Yani birini seviyorsak hayatında yer almaya, onu anlamaya acılarını görmeye çalışır insan. O yaraları sarmak ister. Naz içinde taşıdığı umut ve ışıkla Pamir’in kalbine ulaşmaya, onu anlamaya çalıştı. Ve en sonunda da umuduyla, pozitifliğiyle o hayatta kendine bir yer açtı hem de Pamir’in tüm travmalarına rağmen başardı bunu. Eğer korkak, klasik bir şekilde karşısındaki adamın yaralarına rağmen gelmesini bekleseydi ne aşkını kazanabilir ne de onun yaralarını sarabilirdi. Biz buna aşkın mucizesi demeyelim mi şimdi?

Naz ve Pamir iki farklı ruh, iki başka insan. Aynı evde yaşarken, operasyon sırasında ya da merkezde bu farklarını hep gördüm. Pamir çok gerçekçi ve hayata karşı çok da umutları olan biri değil. Zeynep’i ellerinden kaçırınca artık operasyonun bittiğine emindi ama yanı başında duran kadın yine onunla aynı düşünmüyordu. Umutluydu, emekleri boşa çıkmamalıydı ki tam o anda bir yıldızın kaymasıyla umutlar yeşerdi.Naz elini önce Pamir’in kalbine koydu, sonra bir yıldız kaydı ve dilekleri gerçeğe dönüştü. Öyle ki Pamir “Sende kalsın” dedi çünkü bilirsiniz, tutulan dilek söylenirse gerçek olmaz. Artık tam olarak ne dilek tuttuklarını bilmiyorum ama aslında bu andaki en önemli ayrıntı Naz’ ın Pamir’i kendisiyle de buluşturmasıydı. Profesyonel bir gizli polis olarak yıllardır başka hayatları yaşayan Pamir’e aslında tek yaşayanın ve hayatta olması gerekenin kendisi olduğunu hatırlattı. Daha da önemlisi aşkı terk edilmek olarak kodlayan bir adama “Hayatından çıkaramayacaksın” diyerek de ben artık varım ve senden vazgeçmiyorumu çok güzel gösterdi diye düşünüyorum.

Pamir için önemli olan buydu. Aşkı kafasında acıyla kodlamış bir adamdan ilanı aşk bekleyemezsin ama gitmeyeceğini göstermelisin. Bu yüzden Pamir aslında Naz’ın gözünün içine baktı hep. Hem de ilk günlerden bu yana bir açık kapı aradı. Kafası yarıldıldığında, doğruluk mu cesaret mi oynarken, düğün öncesi, Zeynep gelmeden önce evde hep bir aralık bulmaya çalıştı ancak Naz da onu tam çözemediği için ve de Pamir’in kaçmasına sinirlendiği için o tarafını hiç göstermedi. Naz hep adamın duvarlarına çarptı ama asla vazgeçmedi. Aradı, taradı ve en sonunda Pamir’in en derin yarasını ve korkusunu öğrendi. Terk edilmiş, içinde hala korkuları olan bir adama nasıl ulaşırsın ki?

Naz, Pamir’in çocukluğunu onun ellerine bıraktığında aslında bu geçmişle de baş edemeyeceği kanaatindeydi. O eline fotoğrafı verdikten sonra “Her şey bitti” demesi aslında onun artık Pamir’in güvenini kazanamayacak ve aşık olduğu adamdan ayrılmak zorunda olduğunun bir göstergesiydi. Pamir’se herkesten sakladığı o garabet, korku dolu çocukluğunun Naz’ı korkutmadığı gibi, sevilmeye de layık olduğunu gördü diye düşünüyorum. Daha önce demiştim ya annesinin bıraktığını başkası neden tamamlasın? Naz da tam olarak öyle bir kadın. Korkmayan, sevdiği insanları anlamak için mücadele veren, yaralarına merhem olmak isteyen bir kadın. Naz’ın o an fark etmediği şey Pamir’in ondan beklediği hamleyi göstermiş olmasıydı. Bugüne kadar onun hayatına giren kadınların hepsi dış pakete bakarken, Naz hep Pamir’in içini görmeye çalıştı. En sonunda da tüm şeffaflığıyla tam sevdiği insana veda ederken aşkın mucizesi gerçekleşti ve Pamir’den beklediği o hamle geldi “Her şey daha yeni başlıyor…”

Hayat tam da her şey bitti dediğin, artık olmaz dediğin noktada başlar. Naz ve Pamir’in Yaz ve Levent olarak başlayan hikayeleri, sahte kimlikleri bittiğinde başladı. Belki öncesinde ikisine de sorsalar, asla hayalini bile kuramayacakları bir mutluluğun içinde buldular kendilerini. Hatırlıyor musunuz? “Mutlu çift tabloları, sıcak aile yemekleri” bana göre değil diyen bir adam, bir de babasını kaybedince kimseye güvenemeyen, odasının kapısını iki kez kilitleyen bir de Naz vardı. İkisi de bu korkularını birlikte yok edip, her şeye rağmen kendi mutluluklarını inşa ettiler. Evlendiler, çocukları oldu. Yani aslında bir zamanlar olmaz dedikleri her şeyi birlikte yaptılar, o hayatı birlikte inşa ettiler. Nu aşkın, hayatın Pamir’e “Senden aldığımı çok daha büyük bir mutlulukla geri veriyorum” deme şekliydi.

Düşünsenize bırakın anne kavramını kabul etmeyi, baba olmayı, hayatında birini kabul edemeyecek olan Pamir kocaman bir aileye sahip oldu. Naz’sa babasından sonra asla güven duygusuna sahip değilken Pamir’e güvenerek kendini mutlu bir yuvanın içine bıraktı ancak benim içimde Pamir ve Aynur’un ilişkilerinin gelişimini izleyememek yara olarak kalacak. Eminim ki Pamir “anne” kelimesini Aynur’a sarf etti çünkü kendi kızıyla çıktığında masada ilk baktığı gözler Aynur’a aitti. Kabullenmişlik, aidiyet ve sevgiyi gördüm. Onlara bakınca tek söylediğim şey : Şimdi tamam oldular oldu…

Eveeet bu masal da burada bitti. Gizli Saklı başlayan ortaklık önce aşka, sonra da mutlu bir yuvaya dönüştü. Naz ve Pamir’ i ve de bize hissettirdiklerini asla unutmayacağım. Aşk onların omuzlarına bir kelebek misali kondu ve hayal bile edemeyecekleri bir dünyanın içine bıraktı. Unutmayın aşk varsa her zaman umut vardır…

Senaryo analizi bitti ama söyleyeceklerim bitti mi? Tabii ki hayır. Bahsetmek istediğim başka hususlar da var…

Öncelikle Koşuoğlu Ailesi’yle başlamak istiyorum. Bu ailenin tüm fertlerinin ayrı ayrı dizisi yapılacak güçte olduklarını düşünüyorum. Özellikle de Tarık, Nehir ve Tufan. Çok güçlü bir üçlüydü onlar. Hikayenin katmanlarına yayılmaları ve dizinin hikayesini beslemeleri iyiydi ancak yine de küçük bir serzenişte bulunacağım. Tufan karakteri biraz daha etkili olabilirdi diye düşünüyorum. Sondan bir önceki bölümde hem Pamir ve Tufan arasında hem de Halit Özgür Sarı ve İdris Nebi Taşkan arasındaki sahneler çok iyiydi. İki aktör de iyi senkronize olarak, sahneleri tam duygusuyla verdiler. Terapi sahneleri ve rekabet hususunda değerlendirilseydi keşke diye affınıza sığınarak bir ufak serzenişte bulunmak istedim. Koşuoğlu Ailesi’ni canlandıran Tardu Flordun, Ece Dizdar, Sinem Akyol ve Emrullah Çakay iyi bir cast seçimiydi. Özellikle de seneler sonra Tardu Flordun’u izlemek hele de onu Ece Dizdar’la eşleştirmek kimin aklına geldiyse tebrik ederim. Su gibi akan replikleri oyunculukları, enerjileriyle başka bir noktaya taşıdılar. Her birine ayrı teşekkür ediyorum.

Gelelim diğer ekibe : Naz, Pamir, Çiçek ve Talat. Hayatımda bu kadar kahkaha attığım bir dizi daha zor hatırlarım. O kadar iyilerdi ki Naz ve Pamir sahneleri kadar ilgi çekiciydi. Özelikle Bülent Emrah Parlak ve Bala Atabek gibi komedinin göz bebeği iki oyuncunun enerjisi, yetenekleri ve yarattıkları tiplemeler çok başarılıydı. Dizinin komedi ayağı ilk bölümlerde biraz zayıf başlasa da Şinasi Yurtsever, Şebnem Sönmez, Bala Atabek ve Bülent Emrah Parlak kombinasyonuyla çok kaliteli bir komedi izledik. Hepsinin tek tek emeklerine sağlık diyorum, iyi ki sizleri bir arada izleme şansına sahip olduk, kahkanız, enerjiniz, gülmeleriniz ve güldürmeniz hep devam etsin.

Gelelim dizinin Pamir’ine. İlk yazımda Halit Özgür Sarı için ruh üflediği her karekterin çok özel olduğunu bu sebeple de Pamir Ulaş’ın da öyle olacağını düşündüğümü yazmıştım. Yanılmadım, yanıltmadı. İş karakter yaratmaya geldiğinde benim için özel aktörlerin biri olan Halit Özgür Sarı, Gizli Saklı’ da zor bir işin altından ustalıkla kalktı. Pamir zaten karakter olarak çok derin ve zorken, Levent Güneş’ in de Pamir’in taban tabana zıt olması, iki karakter arasındaki geçişleri mimik dahi kaçırmadan bir zen ustasının titizliğiyle yaptı. Ayrıca daha önce canlandırdığı karakterlerin hiç bir esintisi olmadan, sıfırdan çok doğru bir Pamir yarattığını düşünüyorum. Pamir Ulaş’ ın acılarını, korkularını, sevincini ya da aşık hallerini ekrana güzel taşıdı. Ben Halit’ in Pamir’ine inandım, sevdim ve onun skalasında özel bir yere koydum. Ama en sevdiğim şey ne biliyor musunuz?  Çok abartı mimik ve jestlerin oyunculuk kabul edildiği bir sektörde sakince direk duyguyu insanı yormadan, gerçek ve samimi bir şekilde yansıtan bir aktörü sadece tebrik ederim. Yeni kuracağı dünyada başarılar diliyor ve yine görüşeceğiz diyorum.

Naz Arıca ya da Yaz Güneş mi demeliyim? Uzun zaman sonra ekranda pasifize edilmeyen, erkek tarafından ötelenmeyen bir kadın izlemenin haklı gururunu yaşıyorum. Ve tabiii ki de o karaktere inanmamı sağlayan Sinem Ünsal için de diyeceklerim var. Sinem ‘in sektördeki en yetenekli bir kaç kadın oyuncudan biri olduğunu düşünüyorum. En az mimikle, en üst düzey şekilde karakterinin duygusunu açık kitap okur gibi okutur izleyiciye. Naz ve Yaz’ ı da böyle okuduk. Sinem Ünsal, o kadar güzel bir Naz yaratmış ki daha ilk sahneden inandım, sevdim.. Sinem’in karakterleri arasındaki geçişler de çok başarılıydı. Ortağından dolayı tedirgin olan Naz ve hep rahat olması gereken Yaz arasındaki geçişlerinde mimik bile kaçırmadan ekrana yansıttı. Özellikle Sinem Ünsal’ın beden dilini kullanma şekline, bazen sözsüz duyguları aktarmasına ben hayranım. Onun yormayan, net, samimi ve tamamen sahneyi ele geçirerek karakterine ruh vermesine, can vermesini yıllardır hayranlıkla izliyorum. Burada da Naz’la harikalar yarattı. Acısını bağırmadan geçiren Naz’ın her duygusunu kalbimde hissettim. Şimdilik veda etsek de Sinem Ünsal’ın ellerinde yoğrulacak yeni canları bekliyor olacağım, yolumuz uzun, emeğine gönlüne sağlık olsun.

Halit Özgür Sarı ve Sinem Ünsal solo sahnelerdeki başarıları kadar birlikte oynadıkları her anda da çok iyilerdi. Benim son yıllarda gördüğüm en iyi beş ekran çiftinden biri olan ikiliyi bayılarak izledim. Enerjileri, karakterlerinin arasındaki duygu geçişlerini güzel bir senkronla bizlere sundular. Özellikle sadece çiftin kimyası değil oyunculuklarıyla da taçlanan bu eşleşmeyi biz çok sevdik. Umarım ikisini bir kez daha birlikte izleme şansımız olur. Emeklerine sağlık, iyi ki değdiniz hayatımıza…

Veee artık veda zamanı. Başta Şahin Altuğ olmak üzere, Gizli Saklı gibi özel bir işi bizlerle buluşturan tüm ekibe yürekten teşekkür etmek istiyorum. Hızlıca alınan final kararının ardından çok doğru ve neredeyse hiç eksik bırakılmadan bir son hazırlanmış. Özellikle de operasyon sahnelerine bayıldım. Rejiyi de kutluyorum. İnandırıcı, abartısız şekilde ve ayrı ayrı bölgelerdeki operasyonu hiç kopmadan izledik. Olabilecek en iyi şekilde toparlandı hikaye. Keşke dijitalde olsaydınız da size doyabilseydik ama böylesi de güzel oldu. Ben bu hayatta her şeyin bir sebebi olduğuna inanıyorum. Her son yeni başlangıçlara gebedir. Umarım bu son sizlere, bizlere yeniden başlama Umuduyla bambaşka evrenlerin de kapısını aralar. Ben kendi adıma bu masala ortak olduğum için çok mutluyum ve yeniden tüm ekibe çok teşekkür ederim.

Bir teşekkür de tabii ki siz okurlarıma. Sekiz bölümdür bizi asla yalnız bırakmadınız, güzel sözlerinizle bizleri motive ettiniz. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim. İyi ki değdik birbirimizin hayatına.
Şimdilik benden bu kadar arkadaşlar, bir hikayenin daha sonunda geldik, eğer sürçi lisan ettiysek affola, başka hikayelerde, dünyalarda yeniden görüşmek üzere. Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin olur mu?

Sensiz Olmaz (Senden Daha Güzel,7.bölüm)

YAZAR: Simay DEMİR

Anne babası olmadan büyüyen çocukların hep bir tarafı eksik, bir tarafı hep yarımdır. Bunu çocukluk arkadaşının gözünden gören biri olarak söylüyorum. En özel en güzel anlarında bile gülüşü hep buruk, gözleri hep mahzundur. Tıpkı gülüşü ne kadar kocaman olsa da gözleri hep üzgün bakan Efsun gibi, tıpkı sanki dünyadaki en mükemmel hayatı yaşıyormuş gibi görünen ama içten içe darmadağın olan Emir gibi. Onlar asla yeri dolmayacak bir duygudan anne baba sevgisinden mahrum büyümek zorunda kalan iki yetişkin.

Efsun annesi var olsa da, babası yanında dursa da ebeveynleri olmadan, yalnız büyümüş bir kadın, bu hayatta tutunduğu tek şey Binnur ve ailesi olmuş. Annesi onu umursamadan çekip gitmiş, babası o gittikten sonra kendini alkole vermiş gözü kızını bile görmemiş. Çevresindekiler desek dedikodu yapmaktan, Efsun’u eleştirmekten öteye gidememiş insanlar ve tüm bunlar onda koca koca iyileşmeyen ama incecik, tek bir dokunuşla kanayan kabuk tutmuş yaralar bırakmış. Bu yüzden yaralarını herkesten gizliyor, bu yüzden insanların hayatına dokunmayı onlara derman olmayı seviyor. Çünkü karşısındakinin yarasını iyileştirdikçe kendisini de iyi hissediyor. Böylelikle yaralarını yok sayıp hayata tutunmaya devam ediyor. Pes etmemek, direnmek onun için sıradanlaşmış durumlar gördüğüm kadarıyla ama Emir’in söylediklerinden sonra bu derece ağlayıp gitmeye dahi karar verdiğini görünce onun aslında terk edilmekten, değer verdiği insanların onu bırakıp gitmesinden çok korktuğunu da görmüş oldum.

Efsun İstanbul’a geldiğinden beri Emirle bir çok kez tartıştı, kavga etti, Emir sana güvenmiyorum dedi ama Efsun hiçbirinden bu derece etkilenip pes etmemişti. Öyle ki gitmeye bile çok kararlıydı. Peki ne oldu da Emir’in bu defa söyledikleri ona bu kadar dokundu? Ben söyleyeyim; çünkü önceleri tek amacı kliniği üç aylığına yönetip eski hayatına, babasına geri dönmekti ama şimdi İstanbul’da kalmak için bir sebebi var. Emir’in de dediği gibi onu oraya bağlayan artık gönül bağları var ve bence Efsun Emir misafirini (!) bırakıp gelip ona yardım edene kadar bunu anlayamadı. Daha da mühimi Efsun Emir kalsın diye herkesle mücadele verirken, Emir’in bir anda bu şekilde geri dönüş yapması Efsun’u paramparça etti. Efsun babasıyla konuşana kadar da gitmeye kararlıydı ancak burada iki sebeple kaldı: Birincisini söyledim, artık onu İstanbul’a bağlayan sebepler var. İkincisi de “Efsun başaramadı, kaçtı!” denmesi meselesi var. Her ne kadar daha önce korkularına teslim olsa da bu sefer savaşmaya karar verdi çünkü fark etmese de Emir onu değiştiriyor. Efsun kimse kendisini bilmesin diye savaşırken, birden bire kendini bir mücadelenin tam ortasında buldu. Efsun henüz farkında olmasa da Emir’e çok farklı bir yerden bağlandı ve onun kendisine birden bire neden böyle davrandığını çözmeden de bir yere kıpırdamayacaktır. Yine de o bunun rekabet olduğunu düşünse de üzgünüm ama Efsun düpedüz aşık oldu ve bırakın bunu etrafına söylemeyi kendi kalbine dahi itiraf edemiyor.

Efsun aslında Ali’yle geçmişte bir şeyler yaşamış olsa da ilişkilere pekte sıcak bakan biri değil ama bence Emir’i sevmesini bambaşka sebepleri var; öncelikle Emir de onun gibi yaralı biri ve ona hiçbir şey anlatmadan da Emir onu anlıyor, Efsun gibi tek başına büyümüş, kendi göbeğini hep kendi kesmek zorunda kalmış birisi için birinin desteğini sürekli hissetmek çok değerli bir şey.   Emir farkında bile değil ama her seferinde bunu yapıyor. Efsun hasta için kendini suçladığında Emir hiç tereddüt etmeden yanına koştu, sadece yüksek sesle bağırıyor, totem tutuyor diye Emir hemen yanında bitiverdi ve aşağıda onu bir kadın beklerken Emir onunla kalıp musluk tamir etti, üstelik Efsun hiç istememesine rağmen. Bunlar Emir için sadece centilmence davranışlar olabilir ama Efsun için çok çok kıymetli. Üstelik Emir Efsun’un en çok istediği şeyi yapması için yanında oldu, bir insanın hayatını kurtardı. Efsun Emir’e baktığında egoist, düz, soğuk bir duvar görmüyor artık; merhametli, yardımsever ve kendine benzeyen kaybetmek istemediği birini görüyor. Bundan dolayı şu an kabul etmese de o yine Emir için kaldı İstanbul’da. Efsun’un kafasında daha aşık olduğunu anlayacağı şimşekler çakmamış olsa da bence Emir çoktan kabul etti duygularını.

Emir için Efsun gerçekten de rehberine kaydettiği gibi bir “Armağan” bence. Çünkü Efsun  geldiğinden beri Emir de bir insan olduğunu hatırladı. Kusurlarımızın olabileceğini, her şeyin dış görünüş olmadığını, mükemmel olmasa bile sevilip kabul görebileceğini görmüş oldu. Her şey bir yana sevmek yahut sevilmek diye bildiği şeyin aslında bambaşka bir şey olabileceğini daha yeni yeni hissetmeye başladı. Bir insanı anlamak için kısacık bir anın yeterli olduğunu Efsun’la geçirdiği kısacık anlarda anlamış oldu diye düşünüyorum. Hani Ali Bıçakçı diyor ya “Efsun’u en iyi ben tanıyorum, onun hayallerini, hırslarını en iyi ben biliyorum” diye, Emir’e katılıyorum biriyle uzun zamandır tanışıyor  olmak onun tanıdığımız anlamına gelmiyor. Ali daha Pervin’in Efsun’un annesi olduğunu dahi bilmiyor. Emir’se Efsun’un kalbinin derinlerinde ki en büyük acıda ortak ve bence onları birbirine bağlayan en kuvvetli bağlarda biri de bu. Yani demek istediğim Emir gibi elini sallasa elli hayran peşinden koşturabilecek biri Efsun’a niye aşık olsun, Efsun’u onun için farklı kılan ne? Ben söyleyeyim etrafındaki herkes onun arkasına sığındığı ambalaja takılıp kalırken Efsun için bu en son dikkat edeceği şey bile değil. O Emir’in maviş gözlerinin içine bakarken kalbindeki acıyı görüyor, ruhundaki eksik yani tamamlıyor ve en önemlisi Efsun’un onun kusursuz olduğu için değil “Emir” olduğu için değer verdiğini biliyor. Tüm bunlar Emir için çok kıymetli şeyler. Ne yazık ki Emir  sevgi dolu bir ortamda yetişmiş biri değil. Öz ailesi onu bırakıp gitmişken, evlatlık olarak gittiği evde de sevilmiş mi yoksa ona sadece acıdıkları için mi yanlarına almışlar bilmiyor, bunun ayrımında değil.  Kusursuz ve sadece başarılı olduğu için etrafında onu seven insanların olabileceğine inanmış ki Ali Bıçakçı geldiğinde buna biz de bizzat şahit olduk. Onu çok sevdiğini söyleyen ekip bile Ali ilk geldiğinde peşinde pervane olup Emir’in gidişini hemen kabullendiler. Eğer Ali onlara üstten bakıp, aşağılamasaydı  aynı şekilde devam edeceklerdi. Fakat Efsun onu geri getirmek için bir an bile durmadı. Ondan daha iyi bir ambalaja sahip olan biri bile Emir’in yerine geçmeyi başaramadı ve bu Emir için çok önemli ve belki de ilk kez yaşadığı bir şey. Çünkü zaten babası hiç bir zaman sevgisini gösterememişken Serpil bile öz evladı olunca Emir’i ikinci plana atmış belli ki ve bunlar Emir’in  sevgi yahut sevilmek anlayışını tamamen değiştiren konular. Fakat ilk defa karşısına biri çıkıyor ve daha iyi bir alternatifi varken o yine de kendisiyle kalmayı tercih ediyor. EMİR İLK KEZ BİR İNSANIN TEK TERCİHİ, GÜVENDİĞİ İNSAN OLDU.Bu Emir için yepyeni bir şey ve bunu kaybetmek istememesi çok doğal. Emir aslında değer verdiklerine karşı aşırı kaybetme korkusu olan biri; bunu Efsun’un başına en ufak bir şey geldiğinde hep gördük aslında. Ona ne kadar kızgın olursa olsun tek bir olumsuzluk yetiyor koşa koşa yardımına gitmeye. Şimdi diyebilirsiniz Efsun’a aşık olduğu için böyle ona özel bu durum. Ama değil kardeşi kaza geçirdiğindeki tepkisi, ona bir şey olacağını düşündüğü için bağırıp çağırması da onu kaybetmekten ne kadar çok korktuğunu gösteriyor. Bu korkunun altında nasıl bir sebep yatıyor şimdilik bilmiyorum ama çok yakında öğrenecekmişiz gibi hissediyorum.

Emir korktuğumun aksine Efsun ve Ali’nin eskiden sevgilisi olduğunu öğrendiğinde çok büyük tepki vermedi. Ama Ali Bıçakçı kendinden iki sınıf aşağı gördüğü Emir’e karşı kaybetmeyi hazmeder mi ondan emin değilim işte. Emir gibi bir adam, Ali’nin adına bile dayanamazken nasıl Efsun’u anlayışla karşıladı? Aslında bunun üzerinde düşünmemiz lazım. Emir sıradan bir adam ve karşısındaki kadın “Beni zorla öptü, aramızda bir şey yok!” dedi. Emir için bu beyan yeterli. Efsun’a her ne kadar yakışıklı mı diye sorular sorsa da aslında içten içe cevabı biliyor. Efsun için önemli olan Emir’den başkası değil. Emir’in Efsun’a yalan hususunda  yüklenmemesinin bir sebebi daha var: Kendisi de ona kocaman bir yalan söyledi ve çember gittikçe daralıyor. Bu sebeple adaletli davranarak meseleyi geride bıraktı.

Emir ve Efsun aslında sürekli olarak çevrelerindeki insanlar yüzünden zıtlaşıyorlar. Ortak olamıyorlar zira hep bir şeyleri saklamak orunda bırakılıyorlar. Efsun geçmişini sakladığı için Emir’e yalan söyledi. Pervin, kızını kazanmak için Emir’e yalan söyletiyor. Aynı şekilde zaten Serpil kıskançlığından Efsun’u düşman ilan etti. Ve tüm bunların ortasında köşe kaçmaca oynamaya başlayan bir çift var: Efsun ve Emir. Pervin’in söylediği yalan ikiliyi büyük bir çıkmaza sokmak üzere çünkü Emir henüz bilmese de Efsun’un çok derin yaraları var. Pervin’in hala esas sebeplerini bilemiyorum ama kızını ve Emir’i çok zor durumlara soktu. Şimdiyse tüm meseleler birbirine girmek üzere ve tüm bunların yanında Emir bir de Efsun’un peşinde dolaşan Ali’yi bertaraf etmek zorunda. O cephede de işler çok karışmak üzere zira Ali öyle kolay kolay vazgeçeceğe asla benzemiyor.

Ali Bıçakçı Amerika’nın en ünlü estetik cerrahlarından biri, başarılı, zengin yani her şeyiyle kusursuz biri. Üstelik Emir gibi alanında gayet başarılı birinin hayran kalacağı türden bir doktor. Ama hani bir deyim var ya “dışı seni içi beni yakar” diye işte tam da öyle biri. Uzaktan ne kadar harika biri gibi görünse de ona yaklaşıp onu tanımaya başladıkça aslında ne kadar kendini beğenmiş, insanları kendinden aşağı gören biri olduğunu anlıyorsunuz. Aslında bir noktaya kadar onu da anlıyorum. Öyle bir duruma gelmiş ki istediği her şeyi elde edebileceğini zannediyor. Fakat Efsun bunlardan biri olmayınca ve her seferinde onu reddedince kıymetli oldu çünkü bu bir doğa kanunudur; kaçan kovalanır. Üstelik karşısında iyi olduğunu kabul ettiği bir de rakibi var bundan daha cezbedici ne olabilir ki? Ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim hangi kadın bu devirde bir muma iki çiçeğe tav olur ki Ali’cim, Efsun’u geri kazanmak için bayağı bir fırın ekmek yemen gerekecek.

Efsun zaten Ali yüzünden Emir’le çok ciddi bir şekilde karşı karşıya geldi. Emir’in kıskançlıktan gözü dönerken, ilk yaktığı kişi Efsun oldu. Ali’nin kendi arzuları için Efsun’u zorla öpmesi, Emir’in bunu yanlış anlamasıyla çarşı pazar karıştı. Ha bana sorarsanız her akşam eve başka kadın getiren (bir şey yaşamsa da niyet önemli, niyet) Emir gık bile diyemez de neyse, şimdilik bir şey demeyeceğim. Kıskanınca da Ali ve Efsun’u birlikte görmeye tahammül edemeyeceği için gitmesini istedi ve Efsun’u paramparça etti. Emir bunun da geyet farkında artık. Bir noktada Emir’in Ali’ye karşı insaflı olacağını bile düşünmüyorum. Belki son meseleler olmasa olurdu ancak onun yüzünden sürekli olarak Efsun’u incitmesinin faturasını aşkını kabul edene kadar kendisine kesemeyeceği için bu oyunda yanan Ali oldu.

Efsun Ali meselesinde her ne kadar Emir’i ikna etse de büyük açıklar da verdi. Biliyorsunuz ki cerrahlığını saklamak Efsun için çok önemli çünkü en zayıf yönünü insanlara asla göstermek istemiyor. Ancak Emir karşısında pek şansı yok çünkü karşısındaki adam tam bir stratejik deha. Parçaları birleştirip, gerçeklere ulaşmak Emir için hiç de zor değil ancak onun en önemli yanı Efsun istemediği sürece asla konusunu açmıyor. Yaralarına saygı duyuyor tıpkı Efsun’un onun yaralarına saygı duyup, kanatmadan onarmaya çalışması gibi. Emir aslında bu sırlara vakıf oldukça Efsun’un da kendisi gibi yaralarının olduğunu, incinmişliğini görmeye başladı. Efsun ona beyaz atlı prensini sorduğunda anlattığı adam kendisiydi ki sorsam Emir bile bunun farkında değildir. Bu sebeple Emir Efsun’un yalanlarına anlayışla yaklaşıp, alttan aldı ama bunu Efsun yapacak mı?Emir Efsun’un tüm sırlarını öğrenip içinde saklamaya devam ederken Efsun onun hakkında daha hiç bir şeyi öğrenmedi. Annesinin ameliyatını yaptığını ona annesiyle ilgili yine yalan söylediğini öğrendiğinde bakalım neler olacak. İzleyip görelim.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek dileğiyle.

Cesaretin Var Mı Aşka? (Gizli Saklı, 7.bölüm)

YAZAR : Şeyma BULUT

Aşk nedir bilir misiniz? Cesaret işidir. Öyle korkakların yaşayabileceği bir şey değildir. Bu sebeple de aşkını içinde taşıyanlar hep kaybedenler olur ancak ya söylemek isteyip de bazı korkuları biraz da gurur seni engelliyorsa ne olacak? İşte o zaman Naz ve Pamir gibi aynı evin içerisinde top çevirmeye başlarsınız.

Geçen hafta Naz ve Pamir’in evin önündeki büyülü anlarına “sözsüz ilanı aşk” demiştim. Öyleydi ama ikisi arasındaki kaçak dövüş bu duyguyu kabul etmelerini biraz zor hale getirdi çünkü anlamadılar. Pamir “Az önce dışarıda ne oldu?” derken  Naz’la arasındaki duvarların yıkılmaya başladığını anladı. Aslında Pamir bundan şikayetçi değil hatta hoşuna bile gidiyor ancak ilk itirafı Naz’dan beklediği için bu kadar bocaladı. Naz onu gerçeken kıskandığından öptüğünü düşündüğü için eve geri döndü ve aslında beklediği derin bir konuşmaydı. Açıkçası bir an ben de Naz’dan bir itiraf bekledim ancak sonrasında yapmaması gerektiğine kanaat getirdim. Kendini açmayan, duygularından korkan birine Naz nasıl açılsın ki? Açılsa bile Pamir o yaraları göstermeye hazır olmadıktan sonra neye yarar? Naz da bunu bildiğinden daha önce benzer bir mevzuda Pamir’in ona söylediğinin aynısını söyledi : Tarık izliyordu, seni kurtardım diyerek Pamir’in tüm dengesini alt üst etti. Pamir de buna karşılık onun üstüne giderek bir şeyleri söylemesini istese de nafile! Naz asla geri adım atmadı ki ben o anlardaki direncine hayran kaldım. Bu sahnedeki tavırları ilk bakışta manasız gelse de onlara şöyle yakından baktığımızda söylediklerim anlam kazanacak.

Naz bir gülüşe, bir çapkın bakışa düşüp de tav olacak bir karakter değil. O içini görmediği bir adamın tipine vurularak savrulacak biri hiç değil bu yüzden de Pamir’den bir türlü emin olamıyor. Hem nasıl olsun ki, yaraları göründüğünde onları sır gibi saklayıp, sadece öfkesini gördüğü insana “Evet ben sendeyim” nasıl desin? Halbuki Naz karşısındaki adamın derdinin ne ile ilgili olduğunun farkında, yüzüne de çatır çatır söyledi. Aile söz konusu olduğunda kaçıyorsun dedi ki yanlış olsa Pamir kalıp, derdini anlatırdı ama öyle olmadı. Pamir ne zaman kalbinin derinlikleri ortaya çıkmaya başlasa ya Naz’ı öfkesiyle yaktı, ya da sessizliğine mahkum etti. Hal böyle olunca da, kendini saklayan birine Naz da güvenip duygularını itiraf etmedi ki kim olsa aynı şekilde davranırdı. Olay tamamen Pamir’de bitiyor. Peki Pamir neden böyle? Neden bir ileri iki geri haliyle Naz’ın dengesini bozarken kendini de hiç istemediği durumlara soktu? İşte bunu irdelememiz lazım.

Pamir bildiğiniz üzere güven sorunları olan bir karakter ama tek sorunumuz bu değil bence. Pamir hem Naz ona açılsın, ilgilensin istiyor ama kız kalbine yaklaştığında da bir anda kendini geri çekip, kaçmaya başlıyor. Eğer Pamir şizofren değilse bunun bir sebebi var diye düşünüyorum. Pamir, Naz’dan etkilenmeye başladığından bu yana aslında hep ona ilk adımı attırmak istedi. Aşkla ilgili soruları, Naz onu öptükten sonra aynı şekilde sorular sorması derken aslında hep kapı aynı yere çıktı : Naz ona gerçekten söylesin istedi ama Naz da Pamir ona kendini açmadıkça söylemez. Her kadın sevdiği adam kendisine güvensin ister, içindekini anlatsın ister ama Pamir sevilmeme, kalbini birine teslim etme hususunda korkuları olan biri olduğu için pat diye söylemesi çok zor. Yine de aslında Naz ona kapıyı da tam kapatmadı. Terapi yaptıkları anda Pamir ne kadar duvarlarını kaldırsa da onun acılarını, kalbini gördüğünü söyledi. Peki Naz Pamir’in ağzından tek kelime çıkmadan nasıl gördü o yaraları? Cevabı basit : Kalp sadece kendinden olanı sever.

Naz aslında açık kitap gibi bir kadın. Duyguları, düşünceleri gözlerinden okunuyor ancak Pamir Naz karşısında o kadar afallıyor ki bir türlü göremedi. Buna çok bariz iki örnek verebilirim : İlki Zeynep’i kıskanmadığını ispat etmek için girdiği çabaydı. Pamir Naz’a kıskandığını söyleyene kadar Zeynep’le asla ilişki kurmadı ancak bir anda arkadaş olası geldi. Tek amacı kendini güya ispat edecek, kıskanmadığını gösterecekti. Peki öyle mi oldu? Naz daha da beter kıskanmaya başladı ve öyle ki kendini açık edecek şekilde de Pamir’i kontrol etme yoluna girdi.

Naz’ın herhalde bugüne kadar somut olarak kendini açığa çıkardığı ilk an Pamir’i görüntülü aradığı o andı. Küpe bahanesiyle odaları kontrol ettirmesi, gözlerindeki endişe, karşısındaki anlar da rezil olurum sıkıntısı olmasına rağmen yaptı çünkü Naz’ın da kaybetme korkusu var, hem de azımsanmayacak ölçüde. Hatırlarsanız ilk zamanlarda bunu Pamir de söylemişti, kaybetme korkusunun olduğunu özellikle de babasından sonra bu hale geldiğinin altını çizerek anlatmıştı ki doğru tespit yapmıştı. Naz Pamir’e kalpten bağlandı ve onu kaybetmek istemiyor. Zeynep’in de niyeti, Pamir’in geçmişinde özellikle hayatındaki kadınların benzer özelliklere sahip olması Naz’ı ürküten bir konu. Naz onun hayatındaki kadınları görmese de daha önce Tarık’a yemeğe giderlerken “Sen böyle kadınları mı beğeniyorsun?” dediğinde cevap alamasa da anladı. Korkularının beyhude olması dışında sorun yok aslında. Duyguları karşılıklı hatta Pamir, Naz’a Naz’ın kendisine verdiğinden daha fazla bile değer veriyor olabilir demeyeceğim daha fazla değer veriyor.

Pamir Naz’dan bir emin olsa aslında tüm yolları, tepeleri aşacak ama kafası öyle karışık ki Naz’ı hala anlayamadı. Naz onu öptükten sonra tek derdi, Naz ona söylesin de o da gerekeni yapsındı ama Naz o kadar kolay lokma değil. Kendini açmayan, güvenmeyen bir adamın aşkından ölse de asla ama asla kalbinden geçeni diliyle söylemez. Zeynep gelmeden önce bir oyunla Pamir’in beklediği şeyi görmek için küçük bir oyun oynadı ve gördü. Adam resmen itiraf bekliyor ancak o istediği konuşmayı yapamadığı için Naz da karşısındakinin oyununu oynadı. Kaçak dövüşmeye başladı. Ne olursa olsun Pamir elini açmadan açmaya niyeti yok ama bence ona çok vakit kalmadı diye düşünüyorum.

Pamir Ulaş benim gördüğüm en zor bir kaç adamdan bir tanesi. Geçmişinin yükleri öyle ağır ki resmen sevmeye mecali kalmamış, gelişine yaşıyor bu hayatı. Daha doğrusu yaşıyordu. Naz hayatına öyle büyük bir kalabalıkla girdi ki her tarafı kuşatıldı ve daha da önemlisi Pamir unuttuğu ve hiç tatmadığı duyguları yaşamaya başladı. Mesela Naz’dan önce ciddi ilişki adamı değildi, Pamir’i Levent’in ardına saklayıp keyfine bakarken, Naz Pamir dedikçe onu düzeltirken şimdi Naz, Pamir’i görsün istiyor. Sürekli sorular sorması, Naz’ın duygularını anlamaya çalışması hep bundan. Ama aşk beklenti işi değildir. Cesaret ister. Kalbini gösterme dirayeti ister.  Yaraları var, korkuları var anlıyorum ama ona ne yaparsa yapsın yanından ayrılmayan, hemen affeden, kıskanan ve hatta üstüne titreyen bir kadına da bir noktada açılması lazım. O kaçtıkça Naz savruluyor ve Pamir böyle davrandıkça mutluluğunun önüne kendisi ket vuruyor. Pamir sevdiğini alacak karşısına, anlatacak. Bir insan sevdiği insana kalbini açamazsa ne kadar severse sevsin kaybetmeye mahkumdur. Pamir bir noktada sevgisini Naz’a göstermesi lazım çünkü ben artık onun Naz olmadan devam edebileceğini düşünmüyorum.

Pamir, Naz’ı seviyor arkadaşlar. Hem de öyle böyle değil. Hatırlarsanız, Aynur düğün için arsadan vazgeçmiş, ciddi masraf yapmıştı. Pamir de arabasını sattı ve arsayı Aynur’a verdi. Müstakbel ana-oğulun kucaklaşması, Aynur’un Pamir’i kabullenmesi güzel olsa da zamanlaması bana bi enteresan geldi. Pamir tam düğün öncesi verdi evrakları ve Naz bilmesin istedi çünkü bu aşamada Naz’ın asla kabul etmeyeceğini biliyordu. Şimdi burada çok ince iki durum var : Aynur gerçekleri öğrendiğinde Pamir’in bazı yalanlara mecbur kaldığını ama onlara olan sevgisini gerçek olduğunu göstermek istedi. Ayrıca Aynur’un anne olarak ilk kez kendisine yaklaşmasına, satılmasına gözyaşlarıyla izin verdi. Naz sadece kendi varlığıyla sevdiği adama ilaç olmadı, onun hayatındaki en büyük sevgi açlığını, anne yokluğunu doldurmasını sağladı. Aslında kısacası Naz Pamir’e can suyu oldu. Şimdi siz söyleyin, bu adam bu kadından vazgeçebilir mi?

Aşk değiştirir, güzelleştirir derim ben hep. Naz ve Pamir görev için girdikleri bu yolda birbirlerine yoldaş, merhem, arkadaş oldular. Korkularına, kabuk bağlanmayan yaralarına merhem oldular. İkisi de düğünlerine giderken mutlu ama gerçek olmadığı için buruktu. Naz içten içe her şeye, sırlarına rağmen, onu sürekli duvarlarına mahkum etmesine rağmen Pamir’le olmak istiyor, Pamir de tüm korkularına rağmen Naz’dan geçemiyor. Şim onların ellerini gerçekten birleştirmek için tek bir şey kaldı : Kalplerini açarak birbirlerine bakmaları, gerisini aşk halledecektir zira onun karşısında dağ duramaz, Pamir ve Naz da bir noktada aradaki tüm engelleri kaldıracaktır. Ben buna yürekten inanıyorum.

Arkadaşlar bu haftalık da benden bu kadar. Son sahneyi çok da yorumlamak istemedim zira zaten artık sona geldik. Sadece o anlarla ilgili ben Levent falan değil birbirleriyle gerçekten evlenmek isteyen, birine aşık iki insan gördüm. Aşkla ilgili hayallerini o anda iki insan aynı şekilde kurdular ve sanırım mutlu sonsuzlukları o kadar da uzak değil.

Bitirmeden önce söyleyeceğim ekstra tek bir konu var, o da bu hafta çok özel oyunculuklar izlediğim olabilir. Öncelikle Sinem Ünsal’ın bir bölümde anlık değişen ruh hallerini ekrana mimik dahi kaçırmadan aktardığını söylemem lazım.Naz ve Yaz arasındaki geçişleri eksiksiz yaptı desem abartmış olmam. Ancak beni bu bölümde derinden etkileyen sahne Halit Özgür Sarı ve Şebnem Sönmez’in karşılıklı oynadıkları sahne oldu. İki oyuncu da sahneyi öyle güzel yükselttiler ki romantik komedide örneğe az rastladığımız türdendi. Ayrıntılı düşüncelerimi haftaya yazacağım ancak Pamir karakterinin neredeyse ayrı dizi yapılacak şekilde bir derinliğe sahip olduğunu ve ortağının kaybına girecek vaktimiz olmadığı için üzülüyorum. Yine de bu hafta dizinin odağında Pamir olmasından dolayı Halit Özgür Sarı’nın aynı anda Pamir’in tüm öfkesini, acısını ve aslında tüm duygularını neredeyse bazı anlarda mimik bile kullanmadan gözleriyle oynayarak geçirdi. Sinem Ünsal’ la uyumuna sözüm yok ama karşılıklı sahnelerinde oyunculuk anlamında doyduğumu söyleyebilirim.

Daha da konuşurum ama vedamıza saklıyorum. Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Seni Kendime Sakladım (Senden Daha Güzel,6.bölüm)

YAZAR: SİMAY DEMİR

Karakterimizi ne belirler ya da yaptığımız her davranışın bir sebebi var mıdır? İstemsizce mi yaparız bazı şeyleri, yoksa her hareketimiz planlı mı? Bu tür sorular kafamı hep kurcalamıştır. Bu konuda kesin bir yargı bulamasam  da açıkçası ben yaptığımız çoğu şeyin bir nedeni olduğunu düşünüyorum. Bilinçli ya da bilinçsiz bir davranışta bulunduğumuzda altında bir sebep yatıyor bana göre. Kimse sabah yatağından kalktığında “Bugün kızgın davranacağım herkese!” demez yahut bir anda “Ben bu mesleği bırakıyorum, şu işi yapacağım.” düşüncesine girmez. Bunların olması için belirli bir süreç ve neden gerekiyor. Efsun mesela dediği gibi hala hırçın biri; hayat ona hırçın  davrandıkça o da çevresindekilere öyle davranmış. Yakmış yıkmış ortalığı, hıncını almak istercesine kırıp dökmüş tıpkı şimdi annesiyle her yan yana geldiğinde ona yaptığı gibi. Emir’inse bugün böyle koca duvarları olan, kimseye güvenmeyen, tek bildiği şeyin mükemmel olması gerektiği düşüncesi yaşadıklarından, babasından, ailesinden kaynaklanıyor.

Emir’i ilk tanıdığımızda kadınlarla ilişkisi  annesi Serpil ve belki de bu hayatta güvendiği tek kişi olan Pervin’le sınırlıydı. Geriye kalan tüm kadınlar ya hastası ya da tek gecelik birlikte oldukları ve bir puanlama sisteminden ibaret olan kadınlardı. Kuralları vardı ve ona göre yaşamını idame ediyordu. Fakat Efsun; onunla tanıştığı günden beri kuralları, prensipleri ona karşı işlemez oldu. Onunla koca bir gece geçirip sadece muhabbet edebildiği, dertlerini anlatmadan anladığını bildiği biri oldu. Üstelik kıskandığı ve bunu apaçık belli ettiği bir kadın o artık. İstese de inkar da etse Efsun Emir için artık diğer bütün kadınlardan başka bir konumda. Bu yüzden Ali Bıçakçı’yı deli gibi kıskanıyor.

Şüphesiz Emir’in ilk baştaki çıldırmasının sebebi de iş konusunda kendisine rakip gelmesi değil Efsun’un kendisini getirmiş olma ihtimaliydi. “Onunla olan bu gereksiz samimiyetin ne?” Sorusu aslında onu neden istemediğini apaçık ortaya koyuyor bana kalırsa. Zaten kadehleri sorması, evi matkapla delmesi hepimiz de çok iyi biliyoruz ki kıskançlığından. Ama fark ettiniz mi Emir kıskansa da, bazen kendine hakim olamayıp belli etse de, Efsun’a ikazda da bulunsa Ali’nin yanında herhangi bir tepki göstermedi, hep bir adım geride kaldı. Yani Ali otel odasına geldiğinde, at çiftliğinde seni bırakırım dediğinde, yahut evinde kaldığını düşündüğünde bir müdahalede bulunmadı. Çünkü onun ilgilendiği kişi hep Efsun oldu. Ona göre hareket etti, Efsun “O mezeler senin içindi” dedikten sonra ilk defa sahiplenici davrandı. Eli hep Efsun’un sandalyesinde onun omuz bölgesindeydi. Ali geldiğindeyse istifini dahi bozmadı. Emir Efsun’a diğerlerine davrandığından farklı davransa da kadınlar konusunda Emir hala aynı Emir, hala kadınları puan çizelgesine koyan, tek gecelik ilişkilerine devam eden kişi, o henüz uzun veya ciddi bir ilişkiye hazır mı emin değilim.

Ben Emir’in kadınlarla olan durumunu birazda belkide hiç tanımadığı annesine bağlıyorum aslında. Düşünsenize Emir’in bu hayatta tanıdığı ilk kadın annesi, en çok koruyup kollaması gereken, en çok kendini güvende hissettirmesi gereken annesi onu bırakıp gidiyor. Emir nasıl başka bir kadına güvenip uzun süreli ilişki yaşasın ki. Hatta Pervin bile onun için bir örnek bence. Emir’in tanıdığı, güvendiği hatta belki de hayran olduğu biri ama o bile evladını bırakıp gitmiş. Emir aslında Pervin’i de anlamaya başladı diye düşünüyorum. Kendi ailesiyle yaşadığı sorunları düşününce hocasıyla empati yeteneği de gelişiyor. Ancak ne olursa olsun o klinik için ailesini feda eden Pervin’i de gördüğünde Emir’in bu tip duygulara güvenmesini sağlayacak tek bir done bile yok elinde ya da duygularını dayandıracağı bir tecrübesi yok.  Şimdi bu denli güvendiği bir kadın bile çocuğunu, kocasını bırakıp gidiyorsa başka kadınlar neden yapmasın? Onun açısından  bakınca pek de haksız sayılmaz değil mi?

Emir tüm bunlara rağmen Efsun’a karşı kabuklarını yumuşatmaya duvarlarını indirmeye başladı, ne yaparsa yapsın kalbini, aklına kazdığı kadın profilini, içinde yarattığı kalıpları yıkıyor ve bunu Emir’in Efsun’a bakışını gören herkesin anlayacağını düşünüyorum. Emir’in hissettiklerinin farkında olup olmadığından emin değilim ama artık fark etse de karşı koyabileceğini pek zannetmiyorum. Emir kıskançlığı doruklarda yaşarken Efsun şu an bu durumu düşünecek dahi durumda değil. Zira bir yandan yüzleşmekten dahi kaçındığı annesi öte yandan hem geçmişini bilen hem de hala ona ilgisi olan Ali’yle uğraşmak zorunda. Emir ve diğerleri gerçek Efsun’u bilmesin, gerçekleri öğrenmesin diye endişelenmekten Emir’in davranışlarının sebebini dahi algılamayacak durumda. Aslında bir arkadaş, bir ortak olarak Emir’i sevse de Naz’ın onun yanında oluşuna verdiği tepkiye bakacak olursa onunda kıskançlık ve aşık olma konusunda Emir’den geri kalır yanı yok. Aslına bakacak olursanız  Efsun gibi karşısında anne babası gibi örnekler duran ve bu ilişkiden en çok yıpranan kişi olan biri için hayatına birini almak oldukça zor. Üstelik bunun dışında travmaları var hayatı karman çorman bu yüzden Emir’e karşı hissettiklerinin pek farkında olduğunu zannetmiyorum.

Efsun’un şu an farklı öncelikleri var ve bunların en başında annesi geliyor. Ona kızgınlığı, kırgınlığı çok fazla ve bunu her fırsatta hissettiriyor. Aslında Efsun’a baktığımda bu kendi kabuğuna çekilmesinin, yaşadığı travmaları gizlemesinin ve hatta bu kadar çevresine karşı temkinli olup, onların düşüncelerini bu kadar önemsemesinin sebebi de annesi. Annesinin onu terk ettiğini arkadaşlarından gizlerken aynı zamanda kendine onu seven ama işi olduğu için gelemeyen bir anne yaratmış. Efsun o anları anlatırken Pervin’in yüzündeki o üzüntü içime işledi doğrusu ve itiraf etmeliyim ki Pervin’in çekip gitme sebebi en çok merak ettiğim konuların başında geliyor.

Pervin Efsun’la her yan yana gelişinde “Gidişimin bir sebebi var, anlatacağım ama sen henüz hazır değilsin” deyip duruyor fakat henüz biz izleyiciler bile en ufak bir kırıntı alamadık maalesef. Emir’e “Bu klinik için ” dese de açıkçası ben gitmesinin tek sebebi kariyeri olduğunu düşünmüyorum. Efsun’a karşı bu denli sevgi ve hasret doluyken sadece kariyer yapmak için ondan vazgeçmiş olamaz. Bu mazeret ne onun affedilmesini ne de Efsun’un kırılan kalbinin onarılmasını sağlar.  Üstelik bir kliniğe tercih edilmesin ona iyi geleceğini de hiç zannetmiyorum.

Bir tek Pervin değil Kaya da ebeveynlik konusunda özeleştiri yapmaya başladı anladığım kadarıyla, evet belki birazda Efsun’un ittirmesiyle oldu ama küçücük bir sevgi dokunuşun bile Emir’e ne kadar iyi geldiğini görmüş olduk. Babası özür dilemeden özür dilerken belki de hayatında ilk defa Emir’e  gitme kal, sana ihtiyacım var dedi, Emir’in yaşamı boyunca beklediği “Aferin”i omuzuna tek dokunuşuyla vermiş oldu. Emir’in dolan gözlerine bakacak olursak bu onun için tarif edilemez bir öneme sahipti ve o anlarda en az Emir kadar duygulandım desem yeridir. Yine de benim hala çözemediğim bir mevzu var; Kaya daha yeni değil anladığım kadarıyla çocukluktan beri Emir’i görmezden gelmiş, takdir etmemiş ve kendinden hep uzak tutmuş ve diğer oğluyla olan ilişkisine bakacak olursak onunla da aynı durumda.  Peki ama neden, Kaya neden çocuklarına karşı bu kadar sert ve aşılmaz bir duvar gibi? Niye onlara tüm kapılarını kapatmış gibi davranıyor? Sanırım öğrenmek için biraz daha sabretmem gerekiyor.

Emir de Efsun da en çok ailelerinden yana yaralılar, bir tek klinikte değil aldıkları yaralarda da verdikleri mücadele de de ortaklar. Dahası sergiledikleri davranışların çoğu bu yaralardan çıkardıkları sonuçlardan kaynaklanıyor. Bakalım ortaklıkları yaralarını sarmada da başarılı olacak mı, göreceğiz. Ama her şeyden önce güvenmeyi öğrenmeleri gerekiyor. İkisi de etraflarındaki sağlıksız ilişkilerden dolayı oldukça güvensiz bir ortamda büyüdüklerinden karşı tarafa asla güvenmiyor. Emir’in hali hazırdaki çapkın hayatı da Efsun için tuzu biberi oldu ancak aşk çok başka bir duygudur.

Aşk öyle engel, gurur ya da başka negatif duyguyu tanımaz ki yapmam, gitmem ya da hissetmem derken birden asla dediklerini yapmaya başlarsın. Emir aslında bu kadar taviz veren biri değil ama veriyor. Efsun birinin peşinden koşacak, ikna etmeye çabalayacak biri değil ama o da bunları tek tek yaptı. İçten içe ikisi de birbirlerinin son durağı olduklarının farkına varmaya başladılar. Efsun ve Emir’in yaralarını birlikte tedavi edebilmeleri için önce o yaraları görmeleri gerekiyor. Kalpse görmediği ağrıyı hissediyor. İkisinden hangisi ilk adımı atar dersiniz? Benim içimdeki ses ilk imana gelecek kalbin Emir’e ait olduğunu söylüyor arkadaşlar.

Yazımı bitirmeden son sahneye şöyle bir değinmek istiyorum. Açıkçası bu Ali Bıçakçı hususuna girmemiş olsam da Efsun’u sürekli zorlamasından da darlamasından da bana ikrah gelmeye başladı. Bitmiş bir ilişki hala neyi kanırtıyorsun acaba? Efsun’a son anda yaptığı şey zaten kabul edilir değil ama bir de özellikle Emir bunu yanlış anlayıp da güvenmem de güvenmem diye gezerse ona da iki çift laf ederim haberiniz olsun.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek dileğiyle. Hoşçakalın.

Yanındayım… Bırakmayacağım Seni (Gizli Saklı, 6.bölüm)

YAZAR:Şeyma BULUT

Bazı anlar vardır insan sadece neden demek ister, neden olmadı? Neden böyle oldu ama evrenin bir matematiği, bir sistemi var. Bazen bizim felaket gördüğümüz sonuçlar büyük mucizelere sebep olabilir ama bazen de sadece olması gerektiği gibi olmuştur. Kim bilebilir ama ben her zaman mucizelere inanıyorum. Gizli Saklı için son düzlüğe girsek de bana şahane duygular hissettiren bu özel işi asla unutmayacağım. İlk yazımda diziye Halit Özgür Sarı ve Sinem Ünsal için başladığımı söylemiştim. Şimdi o ekibe bir de benim için “altın kalem” olan Şahin Altuğ da eklendi. Erken de bitse, yarım da kalsa onlar “kestik” diyene kadar biz de buradayız.

Şimdi artık bölüm analizine geçelim yoksa yazarınız ağlamaya devam edecek.

Gizli Saklı dizisini bende özel yapan en önemli etken derin karakterleri, temeli olan bir hikayesinin olmasıydı. Özellikle de Pamir karakterinin altının doluluğu, geçmiş travmaları ve bugünkü davranışları arasındaki paralellik en iyi dram dizilerinde bile karşımıza zor çıkan bir durum. Artık yoruma geçelim ve Pamir’le şöyle bir başlayalım son bölüm analizine
Pamir Ulaş…Hayatınızda karşınıza çıkacak en zor insanlardan diye düşünüyorum. Aslında Pamir’in üç farklı yönü var ve hepsinin altında aynı adamın kırılgan ruhu yatıyor. Pamir’in bir yanı çok merhametli, anlayışlı ve sevecen. Öyle ki sevdiği kadın zor duruma düşmesin diye kendini amirin önüne atacak kadar sağduyulu bir adam. Bir yanı çok şefkatli, merhametli. Ama bir yanı da var ki sinirli, öfkeli ve egolu. Özellikle de geçmiş travmaları ortaya çıktığında Pamir kendisinden dahi uzaklaşıp, çok kötü, duygusuz birine dönüşüyor. Özellikle de Naz’la gelen duygularla işi arasında gidip gelen Pamir belki de hayatının en zor sürecini geçirdi. Çocukluğunda yaşadıklarından sonra tercih edilmiş yalnızlığının içinde yaşarken, işini yapmak zorunda kalmasıyla tabir-i caizse Pamir’in ruhundaki can pazarı karışıverdi. Pamir’in operasyonu kurtarmak için sürekli olarak Naz’ın ailesinin içine çekilmesi Pamir’i çok ağır bir ikilemde bıraktı : Aile olmanın huzuru, terk edilme korkusu. Şimdi kim olsa huzuru seçer derdim ama bu Pamir için geçerli değil. Daha küçücük yaşında yaşadığı şeyler o kadar ağır ki Pamir sevgiden, sevilmekten korkar hale gelmiş. Bu gayet normal önce annesinin aldatması, babasının kendini öldürmesi, üstüne de yurda bırakılması Pamir için ayrı ayrı birer travma. Üstüne Naz ailevi kalabalığıyla geldiğinde işler olduğundan da karmaşık hale geldi. Pamir öyle bir sıkıştı ki, elinden gelse kendi ruhunu bedeninden söker atardı ama o sadece kaçmayı tercih etti, her defasında daha kötü yakalanacağını bilerek hem de…

Pamir aslında Naz’ın ailesiyle ilgili durumdan pek rahatsız olmuyordu hatta hoşuna bile gidiyordu ta ki o kelimeyi duyana kadar : “Oğlum…”  İşte tam o anda Pamir’in kafasının içinde alarm çalmaya başladı. Anne kelimesi bile onu çıldırtırken Aynur’un onu öz annesinden bile görmediği şekilde sahiplenmesi, koruması Pamir için çok yabancı bir duygu. Şimdi “İşte ilk kez sevgi görecek, ne bu tavırlar?” diyebiliriz ama öyle değil arkadaşlar. Pamir hayatında anne istemiyor çünkü anne olgusuna dayanamıyor. Aynur korumacılığıyla, sertlik ve şefkatiyle Pamir’in ihtiyacı olan tüm boşluğu dolduracak kadar iyi olsa da Pamir şu aşamada bunu istemiyor. Öz annesinin sevmediği, istemediği bir çocuğu kim niye sevsin ki? Annelik o kadar kolay değil demesi ve o kavrama bu kadar uzak durmasının sebebi kendi öz annesiyken, başka bir anneye nasıl yaklaşsın? Pamir’im tam bu noktada, yoksa her sevgiyle sorunu yok. Hatta bazıları hoşuna gidiyor, özellikle de o ilgi, sevgi Naz’dan geliyorsa o sert adam gidip, yerine sürekli gülen bir oğlan çocuğu geliveriyor.

Pamir aslında kimseye karşı öyle sevgi, fedakarlık gösteren bir karakter değil. Canı nasıl isterse öyle davranıyor. Sadece söz konusu Naz olduğunda işler biraz farklılaşmaya başladı. Sadullah Amir karşısında Naz’ın kendisini koruması çok hoşuna gitti. Daha önce kendini savunurken, şimdi Pamir için azar yemeyi göze alması Pamir için önemli. Burada ciddi ikileme giriyor. Bir yanı Naz onunla ilgilensin, gözünün içine baksın isterken diğer yandan annesiyle geçmişi yüzünden böyle bir ilişkiye girmek istemiyor ve bu çatışmayı içinde yaşarken her zaman korkuları kazandı. Naz “Annem seni sevdi, o senin de annen sayılır…” derken aslında Pamir’in hayatına girmesine hazır olduğunu, ona güvendiğini gösterdi ancak Pamir’in yaraları bu çağrıyı duymasına engel oldu. Peki bu adam neden hem Naz’ı kendinden uzaklaştırırken, yalnız kalınca da bir gözü sürekli telefondaydı? Cevabı basit, sevgi emek ister. Pamir hala Naz’dan emin değil. Annesinin babasını aldatması, sonra da kendisini terk etmesi yüzünden Naz onu seviyor mu yoksa sadece rolünü mü iyi yapıyor anlayamıyor, bu sebeple bütün gece gözleri telefonda, ondan bir arama bekledi ancak Naz aramadı, aramaz da çünkü Pamir’in sürekli ondan kaçmasını çok başka yorumluyor hatta hastalanmasa uzun süre belki de konuşmayacaktı çünkü Naz da sözlere değil hareketlere bakıyor, bu kadar basit.

Naz Alaca bir erkeğin etrafında uydu gibi dönecek bir kadın değil, bu yüzden Pamir’in kendisinden kaçıp, eve gelmemesi sonrasında kendince uzak durma kararı aldı. Buna asıl sebep de Talat’ın “Bekar adam, sıkılmıştır” lafı oldu. Naz her sıkıntısında Pamir’e döndü yüzünü, onunla paylaştı. Ailesinin içine kadar soktu. Bağlanmaktan, sevdiğine zarar gelmesinden korkan biri için bunları yapmak kolay değil. Hadi diyelim görev için yaptı ama annesinin artık Pamir’e de yakın olduğunu söylemesi , annesini korumak için polis olmuş bir kadın için asla sıradan bir durum değil. Naz tüm hareketleriyle karşısındaki adama “SENİ SEVİYORUM” dedi. Pamir’se bunu göremeyecek kadar kör, çünkü onlara bağlanıp kaybetmekten ödü kopuyor.  Bir de şeyden çok korkuyor, Naz’ı koruyamadığı için onu kaybetmekten korkuyor.

Pamir o kadar karıştı ki ne yapacağını bilemez hale geldi. Naz’la diyalog kuramadığı için de sürekli çuvalladı. Bir de üstüne üstlük Naz’ın hayatı riske girince Pamir en büyük kabusunu ayakta yaşadı. O kısacık kurtarma sahnesi aslında Naz ve Pamir’in aralarındaki duygusal ilişkinin boyutunu da gösterdi. Öncelikle Naz sadece Pamir’i aradı, ondan yardım istedi. Yani hayatı riske girdiğinde emniyeti, amirinin değil Pamir’i aradı. Bu da onun karşısındakine ne kadar güvendiğini gösteriyor. Naz orada sıkışmış haliyle kurtarıcısını beklerken Pamir’in gözlerinde bir anlık operasyonu bitirme düşüncesi bile vardı. Talat’a “Gümrükten mi geçsin?” derken, izin vermeyeceğini gösteriyordu diye düşünüyorum. Pamir’in ilk günden beri en büyük korkusu bu operasyonda Naz’a bir şey olmasıydı ve neredeyse en büyük kabusu gerçeğe dönüşüyordu. “Bir daha asla kendini riske atma!” derken sesi titrese de Naz günü kurtarmanın mutluluğuyla ve de Pamir’den onay almanın huzuruyla eve döndü.

Yine de bu meselenin üstünde çok durdular, bakalım…


Naz aslında Yaz olmaktan da, Pamir’le yaşamaktan da gayet mutlu. Hatta hayatı riske girdiğinde bile gülümsemesi yüzünden eksilmedi. Kendi duygularını anladığından beri de  daha da yaklaştı Pamir’e, sırtını dayadı. Bunu hastalandığı anlardaki tavırlarından da çok rahat anlayabiliriz diye düşünüyorum. Naz hastalanınca Pamir’in onu duşa sokmasıyla başlayan yakınlaşma ikisinin de birbirlerine olan hislerini anlamamıza yardım etti. Öncelikle daha önce ilişkisi olmamış, odasının kapısını kilitleyen bir kadın kolayca bir erkekle hasta bile olsa duşa itiraz bile etmeden girmez. Hadi diyelim başta kendinde değil, sonrasında istemez. Naz yere çöküp arkasını dönmesini isteyebilirdi ama tam aksine sığındı. Gitmesini de, yalnız kalmayı da istemedi. Burası çok önemli, yukarıda yazdığım gibi Naz duygularını çoktan kabul etti. Pamir’in o anda Naz’a oldukça merhametli ve dikkatli yaklaşması da aslında Pamir’in duygularının yansımasını ortaya koydu. Bunu bölümde üç kez gördüm. İlki Naz’ı tırdan aldığında, ikisi ikincisi duşta Naz’ın yanında dururken onun özel alanını ihlal etmeden üşümesin diye sarılmasında ve merhametlice saçlarını okşamasında gördüm.

Pamir’in Naz’la ilgili hislerini en iyi anladığım üçüncü durumsa Naz’ın odasında oldu. Naz biliyorsunuz kapıyı kilitlemediğinde korkan, uyuyamayan bir kız ancak hastalandığında Pamir’in adını sayıklayarak ellerini tuttu. Ve korkmadan uyudu. Uyandığında panik olmadı, hoşuna gitti çünkü en ihtiyacı olduğu anda sevdiği İnsan yanı başında sabaha kadar bekledi. Naz’a annesi ne demişti hatırlıyor musunuz? Sevdiğinin söylediklerine değil, yaptıklarına bak diye. Naz, Pamir’in sevgisinin, ilgisinin aşkının farkında ancak kendisine adım atmamasını kabullenemiyor. Bu sebeple her defasında bunu yüzüne çarpıyor ama nafile. Adam bir adım fazladan atmadı. Halbuki o bir adım atsa Naz ona doğru koşmaya başlayacak ancak Pamir henüz bunları kabul edecek vaziyette değil.

Pamir geçmişin acılarıyla öyle iç içe geçmiş vaziyette ki tamamen kontrolünü kaybetti. Aynur’a anne demesi istendiği anda da artık Pamir için kırmızı alarm demekti. Tüm korkuları vücudunu sararken o her şeyden kaçmak isterken Naz’a tosladı. Pamir daha önce bu kabusları yaşarken Naz’dan kaçmadı ama artık o yaralar öyle görülür hale geldi ki; Pamir’in anlatmasına gerek kalmadan Naz anladı. Seven anlar çünkü acıyı görür. Halbuki Pamir izin verse o yaralar teker teker sarılır ancak Naz’dan emin olamadığı için onu geçmişinden de beter edecek duygulardan kaçıyor hatta Naz’ın dediği gibi “Kendisinden, iyi bir şeyler hissetme ihtimalinden” kaçıyor. Naz esas meselenin aile olma duygusu olduğunun farkına vardığında karşısında Pamir’in demirden inşa edilmiş sarsılmaz duvarlarını buldu.  O kadınların yanına gitmek istemesindeki tek sebep bu. Orada ne Pamir ne de Levent olması gerekmediği için yine acılarını erteleyecekti. Yıllardır yaptığı bu zaten. Kaçıyor, reddediyor ve daha sonra üstüne bir avuç toprak atıyor. Oldu bittiye getiriyor ancak bu defa pabuç pahalı. Naz karakteri gereğince sevdiklerinden vazgeçen, pes eden bir yapıya sahip değil. Aksine onların üstüne gitmeyi kendine ilke edinmiş ki Pamir belki de olası mutluluklarını mahvedecek o hamleyi yapacaktı. Eğer Naz izin verseydi….


Naz, Pamir ve Zeynep’i görünce aksiyon aldı da bence orası çok da kıskanma üzerine olmadı diye düşünüyorum. Pamir’in kaçmasına zaten izin vermeye niyeti yoktu. Zeynep’in olaya dahil olması, Pamir’in kendinde olmaması gibi etkenlerle karşısındaki adamı çekti, öptü. Buradaki hareketin birçok sebebi vardı ve bence en önemli sebeplerinden biri de Pamir’e duygularını göstermekti diye düşünüyorum. Erkekler bazen kalın olabildikleri için anlamayana anlattı bu durumu ki Pamir’in de karşılık vermesi bu gizli aşk ilanının karşılıklı olduğunu konuşmadan, bakarak, bedenleri ve bakışlarıyla anlattılar. Bir aşk sözsüz dile geldi, Pamir’i o korkan, kötü ve umutsuz ruh halinden çıkarıp yeniden Naz’ın yanına çekti. Hayata döndürdü. Aynı şekilde Naz da Pamir’in ona karşı olan tavrının aşkla alakası olmadığını tek hareketle göstermiş oldu. Bir aşk daha güzel nasıl anlatılırdı ben bilmiyorum ama böylesi çok şairene oldu, onu biliyorum…

Bu hafta yazımı bitirmeden söylemek istediğim bazı şeyler var. Ben aslında bu yazıyı çok heyecanla yazmak isterken ne yazık ki hüzünle oturdum başına.
Gizli Saklı benim nazarımda bu yazın en renkli, en tatlı işiydi. İçinde tüm renkleri vardı, siyahlar, griler yoktu. Bu ülkede ne yazık ki Gizli Saklı tadında işler sadece dijital platformlarda rağbet görüyor. Televizyonda izlenmesi içinse tecavüz, zorbalık, kadına, hayvana şiddet olmalı. Romantik komedi olduğunda bile diziler ayakta kalmak için ilişkilerin içinde fettan üçüncü kadınlar ya da erkekler, entrikalar, sevdiği kadını sürekli aşağılayan ama gün sonunda o kadının peşinde koştuğu adamları senaryosunun içine yerleştirdi. Aşk olunca mutlaka üçüncü kişiyi araya sokmak isterler mesela ama aşkın çatışması kendi içerisindedir. Adam kadının resmine bakarak hayallere dalmamalı ya da kadın sevdiğinin resmini kıskançlık hırsıyla,sinirle yırtmalıydı. Aşkın bu haline bayılır bizim teyzelerimiz. Halbuki aşk böyle değildir illa bir rakip gerekmez ama o zaman da seyirci izlemez değil mi? Senelerdir Ayşe, Fatma teyze dediğimiz ev hanımları, 5000 hane hepimizin ne izleyeceğine karar verir oldu. Renkleri sevmez bu insanlar, gökkuşağı bile onlara nefret çağrıştırırken rengarenk bir kelebeği neden izlesinler değil mi? Şimdi birçok insan neden bitiyor diye atıp, tutacak. Senelerdir bu işi yapan biri olarak şunu söylüyorum : Gizli Saklı tüm karakterleriyle, oyuncularıyla, anlattığı konuların nahifliğiyle harika bir diziydi. Kusuru ana akıma hizmet edememesi oldu. Ancak ayakta kalmak için, renklerini feda etmedi. Bu sebeple bile saygıyı hak ediyorlar.

Son olarak da ömrümde ilk kez bir duş sahnesinde sırf çift var diye cinselliği basarak sahnenin duygusu öldürülmedi. O sahne bu yılın değil bence bugüne kadar benzer nitelikte çekilen sahnelerin en iyisi oldu. Yazana, yönetene ve oynayan canlarımı tebrik ederim.
Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Sana İhtiyacım Var (Senden Daha Güzel,5.bölüm)

YAZAR: Simay DEMİR

Ben aşkın, birini sevmenin iyileştirici gücü olduğuna inanıyorum. Bununla karşı tarafı iyileştirmekten bahsetmiyorum kesinlikle; kendi içini, kalbini, ruhunu iyileştirmekten  bahsediyorum. Emir mesela Efsun’a kapıldıkça kendi dikenlerinden arınıyor. Çevresine ördüğü duvarları istemsizce Efsun için indirdikçe daha mutlu bir adama dönüşüyor. Bunu en basitinden film izlerken gördük.  Efsun’sa Emir’in yanında olduğu her an kendi oluyor. O hamle yapmaktan korkan Efsun gidiyor yerine ne yapmak istediğini bilen biri geliyor.

Efsun cesur görünen ama hata yapmaktan ve rezil olmaktan deli gibi korkan biri bu yüzden kararlılığını asla göremiyoruz. Evet tüm bunlar geçmişte yaşadığı travmaların etkisiyle olan şeyler ama ne yapmak istediğine karar verdiği an bütün olanları unutuyor ve savaşıyor. Fakat şimdilik bunu sadece Emir’le ilgili durumlarda görsek de bunu çok yakında klinik için savaşırken de göreceğimize inanıyorum. Aslında Efsun’un sorunu ne biliyor musunuz? O burada olduğum sürece kliniği en iyi şekilde yönetmek istiyorum diyor ama o ne İstanbul’u ne de kliniği benimsedi. Bu yüzden de afallayıp  duruyor. O, klinik onun ve yönetmesi gerekiyormuş gibi davranmıyor sadece eline verilen bir emanet var ve  gün geçiriyor sadece. Binnur’un dediklerini hatırlayın “Sen koca at çiftliğini ve içindeki insanları yönetiyordun” halbuki kliniği yönetmeye gelince eli ayağı birbirine dolaşıyor. Söz konusu at çiftliği olduğunda asla tereddüt etmiyor, nasıl hareket edeceğini çok iyi biliyor ama sıra kliniğe geldi mi endişeli gergin, ne yapacağını bilmeyen biri oluveriyor. Farkında değil ama bu durumun bir alternatifi olduğu fikri dengesini bozuyor. Çünkü onun her durumda sığındığı tek şey “Nasıl olsa üç ay sonra Gaziantep’e döneceğim” düşüncesi oluyor. Ve o düşünceden sıyrılmadığı, gerçekten bu klinik benim, ben yöneteceğim demediği sürece yönetemez orayı. Dahası hem Kaya hem Pervin hem de diğerleri ona müdahale etmeye ve onu bir patron gibi görmemeye devam eder. Emir’in hasta kabul etmediğini öğrendikleri zaman mesela; Pervin müdahale etmek istediği an Efsun öne atıldı ve bu durumu kabul etmedi işte tam o an tam anlamıyla bu kliniği ben yönetiyorum düşüncesindeydi ve öyle hareket etti. Ve tamda Pervin’in yapmasını istediği şey yaptı; kliniğe sahip çıktı. İkisi bir araya gelirse harika işler yapacaklarına inansam da şimdilik göz göze gelmeye bile korkuyorlar.

Aslına bakacak olursanız Pervin kadar Efsun da korkuyor Pervin’le  yüzleşmekten. Pervin affedilmemekten Efsun’sa onu dayanamayıp affetmekten çok korkuyor. Bu yüzden zaten onu görmek yahut konuşmak istemiyor çünkü hissettirmese de o annesini hala çok seviyor ve onu affetme ihtimali kalbinin derinlerinde bir yerlerde onu yumruklayıp duruyor. Ama annesiz geçen yıllar, sevgisinden yoksun kaldığı her an içini kasıp kavururken kalbindeki sızıyı duymaması da bana çok normal geliyor. Farkındaysanız Efsun annesine “Neden” bile demedi çünkü o geçmişin sisli perdesi kalkarsa onu affedebilme ihtimali var. Bu da şimdilik Efsun’un istediği bir şey değil çünkü annesini affederse İstanbul’a bağlanır ve babasını da yüz üstü bırakmış olur. Ama Efsun’a korkunç bir haberim var: Onu İstanbul’a klinik değil kliniğe dönsün diye savaş verdiği Emir bağladı bile ama şimdilik Efsun’un bundan haberi yok ancak bu aşk yavaş yavaş ruhunu zapt etmeye başladığında işler iyice çığırından çıkacak, benden söylemesi.

İnsan birbirini en iyi yarasından tanır. Kendine benzeyeni hemen görür düşüncesindeyim.  Emir Efsun’un anne sevgisinden mahrum oluşundan, gözlerindeki acıdan tanımışken, Efsun Emir’in nasıl babası yanındayken babasız kaldığına şahit oldu. Aslında fiziken bir babası olsa da ruhuna bunca yarayı tek tek işleyenin de yine babası olduğunu gördü, tanıdı.  Belki de Emir’in bu kadar çok geri dönmesinin istemesinin en önemli sebebi de budur. O yıllarca baba sevgisini kendini işine adayarak bastırmış etmiş biri ve şimdi bunun da elinden kayıp gidiyor olmasını kabul edemiyor Efsun. Babasının görmediğini gördüğünü göstermek istiyor ona. Emir’se Efsun’un annesi konusunda ne kadar hassas olduğunu bildiğinden bu konuda bir şey olduğunda hemen harekete geçiyor. Pervin’in geldiğini duyduğu an düşündüğü ilk şey Efsun oldu mesela, yanına gidişi de, durumunu sorması da onun o an nasıl bir ruh hali içinde olduğunu bildiğindendi. Aslında Emir de Efsun kadar çaresiz ama bunu göstermek onun için bir kusur sayıldığından asla belli etmiyor.

Emir Demirhan hayatında ilk kez bir kadınla cinsellik dışında zaman geçirdiği için şaşkın olsa da aslında onu esas şaşırtan ne biliyor musunuz? Biri onun için mücadele ediyor. Efsun var gücüyle Emir kliniğe geri dönsün diye çırpınıyor. Bunun sebebinin ilk bakışta Gaziantep’e dönecek olması olarak düşünülse de aslında esas cevap bu değil. Efsun, Pervin diğerlerinin önünde kaybetmek, yıllarca başarıyla gelen bir işi batırmamak istiyor ve bunun için de Emir’e ihtiyacı var. Sadece doktor olarak da değil, insan olarak da ona çok ihtiyacı var. Bu yüzden de Emir’in klniğe dönmesi çok önemli. Efsun her ne kadar Emir’e ihtiyaç duysa da bunu asla söylemez ancak Efsun’un Emir’e ihtiyacı olduğu kadar Emir’in de Efsun’a ihtiyacı var.

Emir hayatını çalışma ve günü birlik ilişkileri arasında yaşayan, yalnız bir adam. Arkadaşlarıyla bir havuz kenarında sohbet etmemiş, oturup maç izlememiş, yani hayatı uzaktan izleyen biri. Bütün bu dediklerimi bir bir Efsun’la deneyimliyor. Anılar biriktiriyor. Bu sebeple Efsun’a çok başka bir şekilde, kalbinden bağlandı. Koskoca çapkınlar çapkını Emir bir kadını kıskanır mı? Ya da istemediği halde onunla uzun vakitler geçirir mi? Asla geçirmez. Efsun’la bunları yapıyor çünkü Efsun’un kalbini gördü ve farkına varmasa da Emir de artık o kalbin etrafında albatros kuşları gibi uçmaya başladı. Belki ikisi için de bir umut vardır, ne dersiniz?

Emir’i tanımaya başladıkça aslında onun egosu yüzünden böyle olduğu değil de böyle olduğu için egolu göründüğünü fark ettim. O kendini böyle olmak zorunda hissettiği, yaralarını ancak böyle gizleyebildiği için böyle davrandığını görebiliyorum.  En iyisi olmadan elindekini hak etmeyeceğini, ancak kusursuz olursa bir şeyler sahip olabileceği düşüncesine bu derece hakimken kalbinde neler olduğunu bilmeyenlerin bunu ego savaşı olarak nitelemeleri çok normal. Ama bu sadece kendini koruma mekanizması bana kalırsa hepsi bu. Çünkü o ailesi tarafından terk edilmeyi bir kusur olarak görüyor ve bunu ancak mükemmel olursa kapatabileceğini düşünüyor. Emir’in evlatlık olduğu, babası tarafından görünmediğini bu yüzden bu kadar duvarı olduğunu ve daha birçok şeyi öğrenmiş olsak da benim merak ettiğim bir diğer konu da Emir’in kadınlara neden böyle davrandığı. O bu konuda hiç değişim göstermedi, hala kadınlara sadece bir obje gözüyle bakan, numarayla sistemlendiren biri. Kadınlardan yara almadığını yahut onlara bu kadar yakın olup bu derece uzak oluşunun sebepsiz olabileceğini düşünmüyorum. Şu an ki en büyük sorunu babasıyla yaşıyor olsa da ben onun hala geçmişte bir aşk yarası olduğunu düşünüyorum.

Emir’in böyle bir yarası var yahut yok şimdilik muamma olsa da Efsun’un eski erkek arkadaşının gelişiyle ona karşı olan hislerini daha yoğun göstermeye başladı en azından kendine. Çiçeği vermeyip çöpe atması da, onları  birlikte her gördüğünde sinirden dişlerini sıkması da ne kadar kıskandığını belli ediyordu aslında. Bence Ali’nin gelişi Efsun için sancılı olsa da Emir için daha sancılı olacak çünkü kariyerinde zirvede olan gıptayla izlediği biri iş konusunda bir rakibi oldu ki bu da ona “Sen vazgeçilmez değilsin, bak sen gidiyorsun biz senin yerine daha iyisini getirdik” mesajı verildi. Ama en önemlisi Efsun’la özellikle ilgilenen ve Emir’in aksine bu ilgisini belli eden biri var artık. Efsun’sa şu an için farkında olmasa da her yaptığıyla Emir’e çekiliyor öyle ki fark etmeden kokusuyla mest olacak, ceketini koklayacak duruma gelmiş bile. İkisinin de yaraları ve özel ilişkiler için ördükleri duvarları var ve kendilerine dahi bunu çok zor itiraf edecekler gibi duruyor. Efsun ve Emir cephesinde bunlar olurken Kaya ve Pervin çocukları için belki de ilk kez karşı karşıya geldi. Fakat bu konuda ben Kaya’nın haksız olduğunu düşünüyorum.

Kaya Emir’in bu gün böyle davranma sebebi ama bunu asla kabul etmediği gibi ona karşı yenilmiş olma ihtimali bile onu deli ediyor. Fakat Emir’in gidişi için Serpil özür dilemesini istediğinde evden kovulma pahasına bu durumu reddederken Serpil’in sorumlu olarak Efsun’u gösterip “Efsun gidecek” sözünü Hemen benimseyip Pervin’le bu durumu konuştu bile. Halbuki bence Emir hiçte Kaya’nın söylediği gibi egoist biri olduğu için bırakmadı. Haksızlığa uğradığını düşündüğü için bıraktı ki defalarca Efsun’a senin yüzünden değil babamla benim meselem dedi.  Üstelik Emir egoistlik olsun diye değil aksine kendini her zaman kanıtlama ihtiyacı hissettiği için böyle davranıyor. Bakalım daha ne kadar böyle devam edebilecek. İzleyip görelim.

Bu arada demeden yazımı bitirmek istemiyorum. Ali Bıçakçı benim şimdiden sinir olduğum erkekler listemde en tepeye çıktı. Ne demek bir kadının odasına gidip de içki içmeyi teklif etmek, hem de odasında. Ben geri kafalı biri değilim ama Ali’nin niyeti bariz ortadaydı. Şimdi Emir de odaya girecekti diyeceksiniz ama birincisi Ali gelir gelmez geri adım attı çünkü Efsun için bu çok yanlış anlaşılmaya müsait bir konuydu. Emir bu şekilde geri çekilirken Ali denen şahsın bu şekilde davranması onu öldürülecekler listemin zirvesine yazdı, biz Emir’le devam edeceğiz.

Hayat bu bir gün batar diğer gün zirveyi görebiliriz ama bence sevdiğin , değer verdiğin insanla o zirvede olmak en güzeli.

 

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek dileğiyle.

Evim Sensin (Gizli Saklı, 5.bölüm)

Yazar : Şeyma BULUT

Mucizelere inanır mısınız? Ben çok inanıyorum ve bu hayattaki en büyük mucizenin de aşk olduğunu düşünüyorum. Düşünsenize aşk dışında hangi duygu insanın ruhunda devrim yapabilir? Hiç biri yapamaz. Aşksa öyle bir yerleşir ki insanın hayatına o gelmeden önce ne yaptığını bile unutursun. Hayatın boyunca dört duvar arasında yalnız kalmışsındır ama bir neşeli sese hasret kalır, ne yapacağını bilemez hale gelirsin. Pamir hayatının belki de en değişik zamanlarını yaşıyor. Aklına sorsanız tüm sorunların sebebi olarak göreceği bir kadının gülüşünü, sesini özler hale geldi, kendisine güvensin diye ellerini bırakmaz oldu. Bu aşkın mucizesi değil de nedir, siz söyleyin.

Pamir Ulaş, onu ilk tanıdığımızda sinirli, soğuk, kimseye güvenmeyen, işi hayatı olmuş, geri kalan hiç bir şeyi de önemsemeyen bir adamdı. Gizli polis olarak, tüm hayatı yalan dünyaların içinde geçiyor ki bence bu durum Pamir için bir kaçış noktası. Pamir kendinden kaçıyor ve bana sorarsanız sırf bu sebeple de polis olduktan sonra çalışma alanını gizli operasyonlar üzerine kurdu. Çünkü orada sorumluluk yok, geçmiş yok, yepyeni bir hayat var ve istediği an o hayatı bırakabilir. Orada Pamir olmasına gerek yok. Bir gün Levent Güneş bir gün mafya babası bir gün de kaçakçı olabilir ancak asla kendisi olmak zorunda değil. Hatırlarsanız ilk bölümlerde de zaten Naz’la hep Levent olarak konuşuyordu. İlk bölümde de onu hep yalnız bir adam olarak gördük. Ancak Naz onun hayatına gürültülü bir şekilde girdiğinden beri istemese de Pamir olmak zorunda kalıyor çünkü karşısındaki kadın onu buna mecbur bıraktı. Pamir babası öldükten sonra nasıl bir hayat kurdu, annesiyle ilişkisi ne hale geldi bilmiyorum ama bugüne kadar yalnız olmayı kendine düstur edinmiş diye düşünüyorum aksi halde mesleği dışında da bir hayat belirtisi verirdi ancak şimdilik öyle bir şey görmedik. Naz tüm gürültüsüyle onun hayatına girdi ve yavaş yavaş tüm köşelerini zapt ediyor. İşin daha da güzel yanı ne biliyor musunuz? Tanıştıkları ilk günlerde “Pamir yok, Yaz ve Levent var!” diyen adam yavaş yavaş karşısındaki kadına Naz demeye, onun için çabalamaya başladı.

Pamir’in Naz için çabalamaya başladığını düşünüyorum ki bunun en bariz örneği de Pamir’in operasyonda kurdukları yalanı Aynur’a da söylemesiydi. Açıkçası Pamir orada ikisi adına da büyük bir risk aldı çünkü Zeynep’in o telefona bakması Naz’ın ihmaliydi ve bu tip görevlerde ihmalin sonuçları çok ağır olur. Naz farkına varamadı ama Pamir hem operasyonu hem de Naz’ı kurtardı. Yatak odasında girdikleri arbede sahnesinde çok önemli bir ayrıntı daha vardı : Pamir, Naz’ı sakinleştirirken, onun hayatına bodoslama dalarken de önce operasyonu değil Naz’ı düşündü. Aksi halde amire söylerdi ancak bunu yapmadı. Naz’ı istediği kıvama getirince de oyuna kaldığı yerden devam ederken Naz’ın annesinin karşısına tereddütsüzce çıkmayı kabul etmesi bile Pamir’in değişen run halinin ispatı bence.

Pamir bu hafta beni çok şaşırttı, ne yalan söyleyeyim? Aynur hususunda, onu kandırabileceğine inanması normal ama Naz ailesinin karşısında küçük duruma düşmesin diye girdiği çaba takdire şayandı. Pamir’in yaptığı bu hamle aslında Naz’la arasındaki duvarların da yavaş yavaş yıkılmasına neden oldu. Tarık’a yalan söylerken, kendi yarattıkları psikolog Yaz’dı önemli olan ama aynı yalanı gerçek Naz’ın annesine de söylemek zorunda kalınca Pamir Naz’ı da tanımak için harekete geçti yani daha doğrusu uzun zamandır kolladığı fırsatı yakaladı. Naz, Yaz’ın aksine acıları olan, ailesine düşkün, onlar söz konusu olunca o polisin yerinde endişeli, kırılgan bir kadın olduğunu gördü. Ayrıca karşısında da oldukça utangaç birini buldu. Naz, Yaz karakterinin ardına sığındığında Pamir’in karşısında dişi bir kaplana dönebiliyorken, gizli çocukluk yaralarıyla ilgili “Karı kocayız ya, görmüşümdür” dediğinde bu kadarı fazla diyerek kaçarken bir yandan da bu adamla ilk kez Naz ve Pamir olarak konuşmanın mutluluğu yüzünden okunuyordu. Bu arada tabi ki bir ufak ayrıntı da gözüme çarpmadı değil : Pamir, Naz’ın bir bakıma antidepresanı oldu.

Aynur’un olaya dahil olmasıyla panik atak krizleri geçiren Naz, Pamir’in desteğiyle oyuna devam etmeyi başarsa da yemek masasında hala çok gergin ve tedirgin olduğunda Pamir olmasa belki açık bile verebilirdi. Daha önce Tarık onlara tuzak kurduğunda Naz’a sarılarak, saçlarını öperek onu sakinleştiren Pamir, yine aynı yöntemi kullanırken Naz da yavaş yavaş sakinleşti. Ne hikmetse Naz Pamir ona her adım attığında pamuğa dönüyor. Bütün bunlar başlayan bir aşkın ayak sesleri arkadaşlar. O ses artık o kadar güçlendi ki bizim kulaklarımızda, Naz ve Pamir’in de kalplerinde çalıyor.

Ooo yazar hanım abartma dediğinizi duyar gibiyim ama şimdi anlatacaklarıma kulak verin bence, anlayacaksınız. Pamir ve Naz Aynur’a doğru yola çıkarken Pamir, annelerine anlatacakları hikayeyi anlatırken bir şey dikkatinizi çekti mi? Hikayede anlattığı çift bir kelepçeyle birbirine bağlanan, bir daha ayrılmayan, birbirini tamamlayan bir çiftti. Pamir bunu anlatırken, Naz’ın elini kendi dizine koydu ve aslında bu da beden diliyle yakınlığını göstermeye çalıştığının işaretidir. Naz panik halinde anlamasa da Pamir yavaş yavaş Naz’a kapılıyor ve onun için istemsizce asla yapmayacağı şeyleri kendiliğinden yapıyor. Kız isteme, çeyiz alışverişi, kına derken operasyon ve mesleğini bile riske atmaya başladı. Naz şu an bunların hiç birinin farkında değil çünkü onun tek dayanağı annesi ve o annesinin hayallerini yıkmak üzere olduğunu düşündüğü için büyük bir vicdan azabıyla baş başa kaldı.

Naz’ı bu bölüme kadar başarılı, yetenekli bir polis olarak izledik. Bu operasyon onu birçok şeyle sınadı ve sınamaya devam ediyor. Ancak ilk kez Naz en kıymetlisiyle sınanıyor ve bu ona çok ağır geldi. Bir yanda ilk operasyonu olduğu için bırakıp gidemez çünkü kariyeri buna bağlı. Diğer yanda içinde ne hissettiğini bir türlü anlayamadığı Pamir var, onun çekiminden çıkamazken bir türlü kendini içine girdiği duygudan da kurtarmıyorken, diğer tarafta da babasını kaybettikten sonra da kalp kalbe vererek yaşadığı annesine yalan söylemek zorunda kaldı. Naz belki de hayatında ilk kez bu kadar çıkmazda ve annesine yalan söyledikçe iyice delirme noktasına geldi.

Aynur Alaca, bilindik Türk annelerinden değil, öyle görünse de ben oldukça empati yeteneği gelişmiş bir insan olduğunu düşünüyorum. Öyle ki Naz’da bir şeyler olduğunu fark etti. Bir anne olarak evladının sıkıntısını, arada kalmışlığını fark etmesi uzun sürmedi ama beni etkileyen kısım bu değil. Biliyorsunuz bu tip gizli evlenme meselelerinde genelde aile tüm suçu çocuğa atar, asla kendinde suç aramaz ama Aynur’cuğumuz öyle davranmadı. “Ben seni çok mu sıktım kızım?” dedi. Yani aslında Aynur kızının kendisinden kaçmak için evlendiğini sorgularken aslında suçu kendisinde arıyordu. Bu da Aynur’u klasik annelerden ayıran bir özellik diye düşünüyorum. Aynur için iki önemli mesele vardı : İlki kızının neden evlendiği, ikincisi damada güvenebilir mi? Aynur Naz’a Levent’i seviyor musun diye sorduğunda, Naz’ın cevapları oyun, durumu idare etmek için verilmiş cevaplar değil, gerçeğin ta kendisi diye düşünüyorum. Naz Pamir’i hem seviyor, hem de güveniyor. İşte bu kadar basit, aynı şekilde Pamir de Naz’a çok değer veriyor ki sanki gerçekten evlilermiş gibi Aynur’un gönlü olsun diye girmediği şekil kalmadı.

Kız isteme sahnesi benim için çok eğlenceli ama aynı zamanda birçok durumun açığa çıktı özel bir andı. Öncelikle Pamir sanki gerçekten Naz’ı isteyecek gibi kıyafetine özen gösterdi, çiçek aldı, Naz’a prenses gibi davrandı, Aynur’un her nazını çekti. O anlarda Pamir çok şaşkın Naz’sa çok mutluydu çünkü Pamir artık Naz’ın dünyasına adım attı. Naz’ın yumuşak karnı ailesi ve Pamir resmen Levent olarak da olsa artık aileye girdi diye düşünüyorum. Pamir bir şekilde Aynur siteye gelmek zorunda kalırsa diye kendini Levent olarak tanıttı kanaatindeyim. Operasyonu düşünerek hareket etti bence. Yine de o sıcacık aile ortamı Pamir’e iyi geldi, hissediyorum. Bu yalan meselesi   ileride ciddi sıkıntılara sebep olacak olsa da Pamir için güzel bir durum olduğunu da inkar edemem. Belki de hayatında ilk defa aile ortamında bulundu ve yazının başında dediğim değişim de tam olarak burada yatıyor. “Tatlı çift olayları, mutlu aile sofraları bana göre değil” diyen Pamir’den kız istemeye getirdiği tatlı için kavga eden, tuzlu kahve içtiği için mutlu olan, rol yapması gerekmediği yerde bile Naz’ı nahifçe öpen bir adama dönüştü. Pamir’i ne görevi, ne de bir başka insan bu kadar değiştiremezken, Naz’ın değiştirmesi aşkın değiştirici ve iyileştirici gücü, altında başka bir sebep armaya gerek yok.

Naz parça parça Pamir’in ruhunu ele geçirirken aslında onun hayatında büyük bir yeri kapladı. Pamir, doğruluk mu cesaret mi oynarken “Yaşadığım yer bina değil ev artık” demişti ki bence orada safça hislerini söyledi. Naz annesinin yanında kalırken eve geldiğinde, aslında kavuşmak istediği sessizlik onu bekliyordu ancak Pamir artık bunu istemiyor. Naz’ın hayat dolu neşeli sesi, gülüşü, sabahları patır patır kahvaltı hazırlaması, akşam mutfakta kıra döke kahve yapmasına alıştı, Pamir. Bu yüzden koltuğa oturup, Naz’ı aramayı düşünürken Naz arayınca “Bu ev sensiz eksik” cümleleri istemsizce ağzından dökülüverdi. O bir anlık boşlukla kalbinden ne geçiyorsa söyledi Naz’a ama hala kendini birine teslim edecek kadar güvenmediği de aşikar. Anne travması kolay geçeceğe benzememekle Pamir’in birden değişmesini de bekleyemeyiz. Evet değişiyor ancak bazı sorunları atlatması zaman alır zaten Naz üstüne gidince ona hemen “Yaz” demeye başladı ve kaçtı. Pamir, ne zaman Naz’a Yaz dese anlıyorum ki kaçmak istiyor ancak çoktan kıskıvrak yakalandı, haberi bile yok.

Aşktan kaçamaz insan, hemen yakalanıverir. Kaçmaya çalıştıkça daha çok tutsak olursun, daha çok bağlanırsın çünkü gelen o his zihnini, kalbini ele geçirir. Bu sebeple aşık olduğun insanın her sözü, her hareketi çok önemlidir. Naz, Pamir’e herkesten fazla güveniyor ancak Pamir denese de Naz’ın ağzından o istediği cümleleri duyamadı. Aslında bakınca duygusal anlamda Naz’ı görebiliyorum ama duymuyorum. Çünkü Pamir karşısında hep davranışlarıyla belli etse de henüz söz olarak bir şeyleri itiraf etmedi. Belki Zeynep meselesinde olabildi ama orada da Yaz karakterinin arkasına saklanınca durumu idare etti. Halbuki Pamir defalarca kez ağzından kaçırdı. Hele de evin Naz olmadan bir şeye benzemediği, Pamir’in Naz’ı evi, hayatı olarak gördüğünün bariz işaretiydi. Peki Naz neden Pamir’e bir şeyler söylemiyor? Sebebi çok bariz değil mi? Karşısında kim var bilmiyor. İlk kavgalarında “Yalan senin yaşam şeklin” demişti. Nasıl güvensin de aynı şekilde kendini belli etsin, edemez ama sözleriyle söylemese de her hareketiyle belli etmekten de kendini alıkoyamıyor. Aynur’un istekleri hususunda Talat ve Çiçek de çok söylendi ama Naz umursamadı. Ancak Pamir söylenince kırıldı, üzüldü. Çünkü Pamir’e bakış açısı, diğerlerinden çok farklı olduğu için en kıymetlisi hakkında Pamir’in söz söylemesi, Naz’ı incitti. Sahildeki konuşmalarında, Pamir’in artık Naz’la empati yaptığını, Naz’ın da karşısındaki adama güvenmek için yollar aramaya başladığının ispatıydı. Terapi sahnesinde Naz, Pamir’in kendisiyle empati yapmadığını söylemişti. Naz olayları kendi açısından anlatınca Pamir onu anlamaya, Naz da Pamir’e gerçekten inanmaya başladı. Onlar artık aynı yolu zorunluluktan değil isteyerek yürümek zorundalar ve bu yolda birbirlerinden başka kimseleri yok.

Naz ve Pamir içine düştükleri durumu toparlamaya çalıştıkça işler daha da karmaşık hale geldi. Aynur’un düğün için elindeki son tarlasını satması Naz’ı çok daha büyük bir sıkıntıya sokarken onun ruh halini bu defa sadece Pamir gördü. Ellerini sımsıkı tutarken, Naz’ın sevgili olarak henüz güvenmese de Pamir’in varlığından güç aldığını söyleyebilirim. Pamir dedi ya, biz birbirimize bağlandık diye, bence tamamen birbirlerine karıştılar. Aradaki bağ her geçen gün kuvvetlenirken Pamir ve Naz olarak karşılıklı ne zaman kendilerini aşka bırakırlar, onun da an meselesi olduğunu hissediyorum.

Pamir bir yanda Naz ve ailesini idare ederken, operasyon da tam gaz devam etti. Tarık’ı istedikleri noktaya çekerken, kendi koydukları ses kayıt cihazının ortaya çıkması karşılıklı sert bakışmalarla bölüme veda ettik. Bence Pamir burada “Bana tuzak mı kuruyorsunuz?” manevrasıyla kurtulacak ama senaristimiz ne düşünüyor? Onu da bölümde göreceğiz.

 

Bu haftalık da benden bu kadar ancak değinmek istediğim birkaç husus var. Ben bu hafta diziyi izlerken o kadar çok güldüm ki şu sıkıntılı günlerde bana ilaç gibi geldi. Dizinin hikayesi gerçekten çok başarılı ilerliyor ve şu andaki diziler içerisinde Gizli Saklı senarist Şahin Altuğ ile diğerlerinin arasında kalitesiyle parlıyor. Özellikle polislik gibi eril dile çok rahat kalabileceği bir mesleği anlatmalarına rağmen buna özen göstermesi, cinsiyetçi tek bir kelimeye bile rastlamamak bana çok iyi geldi. Dizide öne çıkan kadın ve erkek karakterlerin eşit olması özellikle hoşuma giden diğer bir ayrıntı oldu. Aşkın, sevginin nahifçe anlatılması, Pamir’in mesela Naz’a sarılırken kıyafetinin üstünden dokunması, aşkın duygusal kısmına daha çok yer verilmesi ayrıntıları için Şahin Altuğ’a ayrıca teşekkür ederim.

Diğer yanda dizinin castı da parıl parıl parlıyor. Bu hafta özellikle Sinem Ünsal ve Şebnem Sönmez’ in anne kız sahnelerine ayrı şapka çıkardım. Tek bir mimik bile kaçırmadan sahneyi aldılar, götürdüler. Halit Özgür Sarı’nın nasıl iyi bir dram oyuncusu olduğunu biliyordum. Diriliş Ertuğrul, Şampiyon ve Kardeşlerim’le buradaki başarısını ispat eden, müthiş yetenekli bir oyuncu ama komedi de oldukça başarılı bir performans sergiledi. Pamir karakterine üflediği ruhla her hafta izleyenlerden tam not alıyor. Pamir ki çok değişken bir karakter olmasına rağmen Halit’in sakin, yormayan ama güçlü aktörlüğüyle idol karakterlerden olma yolunda ilerliyor. Bunları zaten haftalardır söylüyorum ama bir şey diyeceğim : Bülent Emrah Parlak ve Bala Atabek duosu kimin aklına geldi? Getirin bana onu, alnından öpeceğim. Bülent Emrah Parlak Çok Güzel Hareketler’den beri komedyenliğine hayran olduğum bir oyuncudur ama burada Bala Atabek demek istiyorum. Kendisine bayılıyorum ve umarım Çiçek bizimle çok uzun süre kalır. Sahnelerdeki replikler kaliteli ancak oynayan oyuncular da muazzam arkadaşlar. Komedi alanında ülkenin önde gelen oyuncularından olan Şebnem Sönmez, Şinasi Yurtsever, Bala Atabek, Bülent Emrah Parlak, Tardu Flordun ve tabii ki Halit Özgür Sarı’yla Sinem Ünsal’ ın bir araya gelmesiyle müthiş bir cast ve güçlü senaryosuyla güzel bir dizi ortaya çıktı. Umarım Gizli Saklı uzun süreler bizimle olur.

Bu haftalık da benden bu kadar arkadaşlar, yeni bölümde görüşmek üzere. Herkese mutlu bayramlar diliyorum, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Kördüğüm (İçimizdeki Ateş,2.bölüm)

YAZAR: A. Ela ERDOĞDU

Herkese merhaba .Bir hafta sonra yeniden sizlerle buluşacak olmanın mutluluğunu yaşıyorum. Birinci bölüm yazısı için verdiğiniz destek ve güzel yorumlarınız için teşekkürler. Umarım beraber uzun bir yolculuğumuz olur. Çaylar kahveler alındıysa yeni bölüm analizine başlayalım .Birinci bölümümüz hepimiz için oldukça gergin ve heyecan dolu bir yerde bitmişti. Mert katil oldu mu? Olmadı mı? Bölümün ilk dakikaları da bu gerginlik ile ilerlerken herkes için sessizliği bozan kişi Ege oldu. Ambulansı aramak isteyen Egeyi durduran Hale bazılarınız için doğru bazılarınız için yanlış olanı yaparak  Egeyi engelledi ki zaten tam bu sırada yaralı adamımız hareket ederek yaşam belirtisi verdi. Bunun üzerine “kahraman” ağabeyimiz Ceyhun kardeşinden bıçağı alıp “Sen değil ben yaptım ki bak turp gibi bir şeyi yok ben halledeceğim” diyor. Ölür müsün öldürür müsün dedikleri an bu olsa gerek zira çocuğu her türlü pisliğin içine çeken kendisi. Çocuğun başına dert olduktan sonra suçu üstlenmen seni kurtarmıyor. Senaristi bu konuda tebrik etmek istiyorum çünkü karakteri hayatın oldukça içinden almış.

Mert’i de yanlarına alıp olay mahallinden uzaklaşan stajyerlerimiz belki de aralarındaki ilk ve en önemli kırılmayı yaşadı. Neden mi? Birbirini yeni tanıyan dört kişi Mert’i çıkar üç kişi  sırf kendini bu işten temize ayırabilmek için polise ve Doğan Beye olanları anlatabilirdi. Ege hırsı, Hale kibri için Bahar ise sırf bir rakip elemek için yapabilirdi bunu ama yapmadı. Hale ve Ege beni karıştırma deyip gitti ve Mert’i ispiyonlamadan sıyırıldılar. Açıkçası burada özellikle de Hale’den bir atak beklemiyordum dersem yalan olur. Kendisini kurtarmak hususunda spesifik bir adım atabileceğine inanıyordum çünkü o bu yola geleceği, avukatlık hayalleri için değil, onu bu hayatta karanlık olmaya iten adamdan intikam almak için girdi. Bu sebeple her an bir yanlışa sürüklenebilirdi ama yapmadı, ilerleyen zamanlarda açacağım ama Hale gurubun karanlık yüzü olmayabilir, benden söylemesi.

Mert en dişli rakibinin susmasıyla kurtulsa da aslında ben ondan bir Robin Hood’luk bekliyordum ki eğer Bahar olmasaydı olacak olan da buydu. Bahar Mert’in yanında kalarak onun o şok anıyla yanlış bir şey yapmasına engel oldu belki de çünkü Mert öyle iyi bir çocuk ki kendi hayatını yakacağını bile bile sırf diğerleri yanmasın diye polise teslim olabilirdi. Bahar’ın orada olması belki de Mert’in geleceğini kurtardı diyeceğim ama ikili arasındaki etkileşim günden güne artarken kurtardığı tek şey Mert’in kariyeri olmayabilir, ne dersiniz?

Mert’i öyle sarıp sarmalamak istiyorum ki anlatamam başına bela açan ağabeyini gece kontrol edip üstünü örtüyor. Size açık ve net söylüyorum ben olsam aramızdaki tüm bağları kopartmıştım daha önce de söyledim önce can. Mert her yanıyla iyi bir evlat, iyi bir kardeş ve çok iyi bir dayı ama asıl soru bu değil. Aynı anne ve babanın evladı üç kardeş… Ağabey sorumsuz zengin olmayı takıntı haline getirmiş ve bu uğurda bir sürü belaya bulaşıyor. Abla ise çocuğunu annesine bırakıp ortadan kayboluyor, evladını arayıp sormuyor bile. Bu bir anne için ne kadar normal? Bir yandan da şey dediğinizi duyar gibiyim “İyi de beş parmağın beşi de bir olmaz ki” benim zaten böyle bir iddiam yok ama bu kadar zıtlık fazla anormal değil mi? Birinci bölümde bir fotoğrafa bakarken Mert o günü hatırladığını söylediğinde anneleri “Çok küçüktün nasıl hatırladın” dedi. Mert’in babasının iftira ile görevden alınan bir savcı olduğunu biliyoruz acaba Mert’in hatırlamadığı ama abla ve ağabeyde travma yaratarak bu hale gelmelerine sebep olacak şeyler mi yaşandı? Anne evin ipotek edileceğini bile saklamak istiyor belki başına bela almasın diye belki de başka bir sebepten ama bu ailede tuhaf bir şeyler var ama hadi hayırlısı.

Mert bu ailede çabuk büyümek ve sorumluluk almak zorunda kalan tek insan . Acıların, fakirliğin arkasına sığınarak ya da kolay yoldan para kazanmanın yollarını arayarak o da abisi gibi hayatını heba edebilirdi. Mert’se ne kaçmayı ne de kısa yoldan hayatın köşesini dönmeyi değil savaşarak, çalışarak bir şeyleri kazanmak istiyor ama bu o kadar kolay olmayacak çünkü rakipleri var. Ben şu anda en büyük rakibi olarak da Hale’yi görüyorum çünkü aralarında en büyük motivasyon Hale’de: İntikam.

Buzlar kraliçemizle ilgili ise öğrendiğim gerçek Hale’yi anlamamı sağlarken, hiç bir şeyin göründüğü gibi olmadığı gerçeği de yeniden yüzüme vuruldu.  Hale’nin lüks, modern ve zengin görünen o yalanlarla dolu şatafatlı hayatın arkasında bir “üvey baba” tacizi gizli. Hale’nin kapıyı kilitlemesi ve kilitledikten sonra bile açılıp açılmadığını kontrol etmesi en büyük ipucuydu. Hale 17-18 yaşında üvey babasının tacizine maruz kalmış bir kız çocuğu olarak karşımıza çıktı ve ben bunun nedense bir kereye mahsus bir durum olmadığını düşünüyorum. Hale’nin üvey babasına olan nefreti öyle basite alınacak bir durum değil ve ne yazık ki sesini de kimseye duyuramamış. Diğer insanları bırakın, öz annesi bile Hale’nin içine girdiği cehennemi görmüyor.

Hale her ne kadar yaralı, ürkek bir kız olsa da bunu göstermemeye yemin etmiş gibi duruyor. Özellikle de annesine karşı artık tüm sabrını tükettiği bir noktaya geldi. Annesiyle yüzleşmesi sert olsa da ben onun anladığını pek sanmıyorum. O zengin hayatını elde tutmaya o kadar büyük bir takıntı geliştirmiş ki kızının çığlıkları ona sinek vızıltısı gibi geliyor. Hale bu sebeple içindekileri döktü ama aslında umudu annesinin onu duymasıydı ama olmadı, olmadı…Hale evden basıp giderken içindekileri dökmüş olmanın huzuruyla değil, sesini duyuramamış olmanın öfkesiyle çekti, gitti.

Hale ve Mert bu acılarla uğraşırken, kusursuz bir hayatın içerisinde gördükleri Doğan’sa kendi cehennemiyle başa çıkma derdindeydi. Hayat acı tatlı olaylar zincirinden oluşur ve Doğan ile Tülin bu acının en büyüğünü yaşamış durumdalar. Doğan özel hayatında da işinde olduğu gibi kontrolü ve kendini asla bırakmıyor. Boğazına kadar acı dolu ama çığlıklarını kimse duymuyor çünkü sessiz çığlıklar bunlar. Kendini her durum ve koşulda dik durmaya, güçlü olmaya ayarlamış. Telefonda Tülin ile konuşurken dudakları titredi, gözleri doldu belki ama net sesiyle konuşarak Tülin’i acı gerçekten çıkardı. Peki sonra? Kendisi elinde kızının fotoğrafı, kızının doğum günü için süslediği odasından derin bir nefes alarak duygularını kara mahzenlere gömerek odadan çıktı ve “baba” olmaktan sıyrılıp avukat Doğan oldu.

Doğan Yener oldukça başarılı ve idealist bir avukat ama bence bunca şeye rağmen de oldukça mütevazi biri. Ne kadar doğru bilmem ama avukatlarla tanıklar genelde belli yerlerde buluşur diye biliyorum. Tanık deşifre olmasın diye özellikle bu kadar gizliyken ama Doğan adamın yanına iki kere gitti ve ikinci de tehdide neden boyun eğmek zorunda olduğunu anladı çünkü o adam bir “baba”ydı. Belki de aklından geçirdi “Kızım için bende böyle susar mıydım?” diye evden ayrılırken de tanığa “ O ailenin de senin gibi bir oğlu vardı” dedi. İki tarafı da anlamıştı o yüzden adamı zorlamadı belki de. Sonrasında eski eşi ile kızlarının odasında ilk defa  duygularıyla gördük Doğan’ı artık tutamadı ve kızının oyuncağını okşayarak ağladı. Geçen hafta birbirini hala seven ve iyi anlaşan bu ikilinin boşanma sebebi sadece evlat acısı olamaz demiştim ya doğruymuş. Doğan kızlarının ölümünün bir kaza olmadığını düşünüyor ve bu durumu sorgulayıp, kurcalaması Tülin’in her gün evladını toprağa vermesine sebep olmuş. “İnadınla, sorgulamanla tükettin beni ayrılmaktan başka şans bırakmadın” dedi aldığı cevap netti “Ben buyum Tülin görünenin ardında başka bir gerçek var bunu görüyorum o yüzden bırakamam”… Tülin bu konuda bir anne gibi düşünüp mesleğini dışarıda bırakıyor Doğan ise avukat ve baba kimliğini birlikte sırtlanıyor ikisini yıpratan da bu bence. Bu konuda bende Doğan’a katılıyorum ilk bölümde de bana tesadüf gibi gelmemişti bu ölüm.

Doğan’ın hukuk bürosunda entrikanın ardı arkası kesilmiyor maşallah, nasıl bu kadar başarılı oldular akıl alır gibi değil. Fırat’ın yaptığını doğru bulmasam da kabul edelim ki bu her meslek grubunda üstlerin altlara yaptıkları şeyler. Asıl olay bence kesinlikle Ege’nin Fırat’ı Doğan’a ifşalaması oldu. İlk bölümde Doğan Fırat ile ilgili bir nevi uyarmıştı bizleri ama ben bu boyutta bir ihanet beklemiyordum. Bir de Egeye hem şaşırdım hem şaşırmadım. Ege ekibin en kıvrak ve zekisi olabilir insanlara karşı soğuk, kibirli bir imaj çizse de içinde harika bir kalp ve adalet duygusu taşıyor. Onun yaptıkları yüzünden kuzeninin cezalandırılmamasını istemesi, Hale’nin üstüne bu durumun yapışmasına izin vermemesi… Ege gizli bir kutu zamanla çözeceğiz. Bahar’ın gelen babası, Mert’in görevden iftira ile alınan babası ve Doğan ile Tülin’in kızlarının şüpheli ölümü hepsi olmasa bile geçmişte yaşanan bu olaylar arasında bir bağ olduğunu düşünüyorum özellikle de Mert’in babası ve İpek’in ölümü hakkında.

Dizide bir sürü düğüm var ve bunlar giderek açılmak yerine kördüğüm oluyor farkında mısınız? Bir olayı tam kapatmadan bir olay açmak ne kadar doğru? Daha ikinci bölümü bitirdik ve elimizde en ufak bir çözülme yaşanmayan olaylar zinciri var? Bu ne kadar doğru sayın senaristler? Neden her kahramana aynı anda yükleniyorsunuz? Yavaş yavaş ve sırayla işleseniz her bir hikayeyi? Siz kendi karakterinize “Hızlı giden at çabuk yorulur” dedirttiniz  ama siz ikinci bölümden kucağımıza bir sürü olaylar düğümü bıraktınız ve çözüm için sıfır ipucu bu pek sağlıklı bir matematik değil. Ekibin sahneleri yeri geliyor komik yeri geliyor duygusal oluyor ama sayın senarist bölüm akmıyor bir yerden sonra insanın dikkati dağılıyor çünkü bir sürü olayı yazdığını için birbirinden bağımsız karakterler izliyoruz. Mesela Mert’in ağabeyinin sahildeki sahnesini yazmaya gerek var mıydı? Sahne geçişleriniz aşırı kopuk bir karakterden başkasına atlıyorsunuz. Bu insanı yoruyor çünkü sanıyoruz ki sıradaki sahne bir öncekiyle bağlantılı ama alakası çıkmıyor. Buna çok çok dikkat etmeniz gerekiyor çünkü yaz ayındayız ve sıkılan seyirci kapatır bu durumu bir düşünün bence.

Sözlerimi burada noktalarken bir kusurum olduysa affediniz diyor ve hepinizi sevgi ile kucaklıyorum. Haftaya yeni bölümde görüşene dek kendinize iyi bakın, sevgilerimle…

Hiç Bir Yere Gidemezsin Emir (Senden Daha Güzel,4.bölüm)

YAZAR: Simay DEMİR

İnsan çok kompleks bir varlık; en sıradan görünen bile içinde bir çok şeyi barındırabilir. Yıllardır tanıdığınızı düşündüğünüz kişinin bile hiç bilmediğimiz bir yünü olabiliyor.  Hiç umulmayan birinin sesi çok güzel olabiliyor yahut eli kalem tutamaz diye nitelendirebilen biri efsane çizimler yapabiliyor mesela. Dışarıdan baktığımızda yüzü gülen birinin içi kan ağlayabiliyor ya da dertsiz tasasız görünen birinin çok büyük sıkıntıları olabiliyor.  Efsun Emir’i tanıdıkça onun içindeki başkalığı, duygusal yönünü, içindeki o kırılgan çocuğu görüyor. Emir’se Efsun’a her yaklaştığında bambaşka bir dünyaya adım atmış gibi onun eşsizliğini görüyor ve bu ikisi için de kalplerinde çok farklı fırtınaların kopması anlamına geliyor bana kalırsa.

Efsun ilk bakışta gizemli bir yönü olmayan, kendi halinde kliniği yönetmeye çalışan hatta bu yüzden biraz korkan ve bundan dolayı afallayan birine benziyor. Ama ona biraz daha yaklaştığınızda mücadele etmekten geri kalmayan, her daim gülen, iyiliksever biriyle karşılaşıyorsunuz. O size içini açtığındaysa annesinden dolayı kalbi kırık, yaşadığı talihsiz bir olaydan dolayı travmaları olan, mesleğini bırakmış yaralı bir kadın görüyorsunuz. Ama tüm bunlar birleştiğinde yaşadığı her şeye rağmen ayakta dimdik duran, bu hayatta kendine yer edinebilmeyi başarmış biri duruyor karşınızda. İşte Emir onun hakkında her şeyi bilmiyor olsa da ona attığı her adımda daha derinden görüyor bu Efsun’u. Efsun’sa ilk başta sığ, her gün başka bir kadınla olan, hedefine ulaşmak için yalan söylemekten çekinmeyen, çevresine karşı umursamaz bir Emir gördü. Onu tanımaya başladıkça aslında onunda kalbi kırık bir çocuk olduğunu görmeye başladı. Doktorluk yönüne hayran kaldı. O mükemmeliyet abidesi Emir’in aslında ne kadar derin yaralara sahip olduğuna tanık oldu. Tüm gece sohbet edebildiği biri olduğunu fark etti.

Emir’in iç dünyası dışı kadar mükemmel değil ve bunu ilk kez Efsun’a gösterdi diye düşünüyorum. Onun gibi kalın  duvarları olan biri için birinin yüzüne “O benim babam değil” diye haykırmak imkansız gibi bir şey. Fakat Emir bunu yaptı ve ben bunu söylemesinin sebebinin ona gerçekten güvenmeye başlamasına bağlıyorum. Sonuçta Efsun onun rakibi, mücadele etmesi gereken biri niye en büyük sırrını ona versin ki. Dahası kızgınlıkla ağzından kaçırabilecek bir cümle de değil bu kurduğu, onun hayatının en büyük gerçeği. Tüm yaşamının merkezi olan bir gerçek bu ve artık Efsun’un avuçlarında. Şimdi düşünüyorum da Emir Efsun’a “Sen hala onu  terk eden annesinin gözüne girmeye çalışan, duygularına yenik düşen bir çocuksun” demişti şimdi görüyorum da  aynısını kendi de yaşamış. Zaten en başından beri Efsun’un tüm çırpınışlarını, acısını da bu sayede anlamadı mı? Hani Nasreddin Hoca demiş ya ” Bana eşekten düşen birini getirin!” diye, Emir’le Efsun’un meselesi de bu. İkisi de eşekten düştü ve birbirlerini, kalplerini anlıyorlar. Ancak iletişim kurarak yan yana durmaları biraz daha sürecek gibi duruyor çünkü özellikle de Emir’in savaşmadan Efsun’a teslim olmaya hiç niyeti yok.

Ben Emir’in bu mükemmeliyetçi tavrının altındaki sebebi, bu güven duygusundan yoksun hallerini, her şeyi kusursuz yapma isteğinin gerçek sebebini hep bir nedene bağlı olduğunu düşünmüş, hissetmiştim. Ama itiraf etmeliyim ki altından bu kadar ağır bir yük çıkacağını hiç tahmin etmemiştim. Evet babasıyla arasında sorunları vardı, ailesiyle mesafeliydi, ama evlatlık olabileceği bunun onun için ne kadar ağır olduğunu, “O benim babam değil” derken gözlerindeki acıdan ne kadar canının yandığını ancak o an görebildim. Ben belki katı ve disiplinli bir babası olduğu, onu örnek aldığı ve gözüne girebilmek için bunları yaptığını sanmıştım ama Emir için bu konu çok çok daha fazla derin ve can acıtıcı. O kendini kabul ettirmek için yapıyor ne yapıyorsa bana kalırsa ve bunu çocukluğundan beri yapıyor. Bulunduğu yeri hak etmek için uğraşıyor, çünkü ona verilenlerin sadece birer emanet olduğunu ve sadece kusursuz olup en iyisi olursa elinde kalacağı düşüncesine sahip. Ne kadar acı bir durum.  Emir için tüm bunları düşündüğümde tüm taşlarda yerine oturuyor aslında bende. Düşünsenize ailesinin daha küçücük bir bebekken bırakıp gittiği bir insan neden başkalarına güvensin? En güvenmesi gerekenler onu daha yolun başında onun elinden tutmayı reddetmişken o neden başkalarının elinden sonsuza dek tutacağına inansın?

Kaya neredeyse bir ömür görmemiş Emir’i ve şimdi gözle görünür olunca da onu törpülemeye çalışınca tüm planları tepesinde patlamaya başladı. Bugünkü Emir’i abartısız söylüyorum ki Kaya yarattı. Hem de elleriyle. Emir’in bu kadar güvensiz, savruk olmasının tek nedeni babası ve ne yazık ki Kaya bunu asla kabul etmiyor. Evlatlık olarak gittiği evde böyle görünmez gibi davranılırken, en iyisi olmadığı sürece kaale alınmazken diş dünyaya karşı neden duvarları, önyargıları olmasın?  Ama ben inanıyorum Efsun onun tüm insanlara karşı kaybettiği inancı da, o içindeki kırık ruh parçalarını da yeniden toparlayacak. Evet bu yolda Emir Efsun’un ona söylediği yalanları öğrendiğinde belki bu kırıklar canını daha çok acıtacak ama sonunda kazanan aşk olacak bana kalırsa.

Kazananın aşk olacağını düşünsem de bunun öyle kolay olacağını hiç zannetmiyorum. Az önce de dediğim gibi Emir öyle kolay kolay teslim olmayacak aşka çünkü o kalbini saklamaktan gayet mutlu. Emir’in güven sorununu nasıl çözeceğini bilemesem de içten içe Efsun’suz da yapabileceğini de sanıyorum. Ancak Emir daha kendine itiraf edemediği bir durumu nasıl Efsun’a açacak, onun yanında olacak ben de merakla bekliyorum ancak size diyeyim, o kadar kolay olmayabilir. Çünkü Emir Efsun’dan hoşlandığını ya da ondan etkilendiğini düşündüğü an yine aynı savunma mekanizmasını devreye sokuyor; kendinden kaçmak için başkalarına sığınıyor. Barda mesela; Sinan “Yoksa gönlünü birine mi kaptırdın, sen bunları kaçırmazdın” dediğinde sırf aksini göstermek için harekete geçti.

Efsun’sa henüz farkında bile değil ama çoktan onun etki alanına girdi bile. Ama ben bunun Gülden yahut barda tanıştığı diğer kadınlar gibi sadece dış görünüşünden kaynaklandığını düşünmüyorum. Efsun ne zaman başı sıkışsa yanında olan, işini çok iyi yapan, sorguladıkça bambaşka yönlerine tanık olduğu Emir’den etkileniyor. Ve onun için bu derece endişelenen, günlerce arayıp duran, gitar çalışını da, doktorluk yapışını da hayranlıkla izleyen Efsun gönlünü kaptırdı bile benden söylemesi. Fakat Emir gibi Efsun’un da güven problemleri, ilişkilerle ilgili sorunları var. En önemlisi anne babası gibi kocaman olumsuz bir örnek var karşısında. Onunda bu durumu kolay kolay kabulleneceğini pek sanmıyorum. İkisinin de aşması gereken engeller, yenmesi gereken yargıları var ve en önemlisi bunları aşmak için birbirlerine ihtiyaçları var. Şüphesiz ancak birbirlerine tutunmayı öğrenirlerse bir şeylerin altından kalabilirler. Şimdi ikisi de yeni bir yol ayrımına geldi. Emir gitmek için Efsun’sa onu durdurmak için kolları sıvadı. Bakalım kazanan kim olacak?

Emir’in Efsun karşısındaki tek şansı kendisini saklayabildiği kadar saklamak olacak yoksa onu bir bakışıyla olduğu yere çakan kadından kaçması o kadar kolay değil. Efsun sıradan biri olmadığı için ve aslında diğerlerinden ayrı olarak Emir’in kalbini gördüğünden Emir onun yanında hem çok huzurlu, hem de çok huzursuz. Efsun aslında birinin peşinden koşacak biri asla değil ancak Emir’in durumu, babasıyla olan problemleri, hayatla olan mücadelesini çok yakından tanıyor Efsun. Bütün hayatı aile sorunları yüzünden savaşarak geçen bir kadın, aynı savaşın içerisinde debelenen bir adamı göz bebeklerinden tanır. Efsun da tanıdı ve bir şekilde Emir’in kalbine dokundu ve Emir bir anda kendisini bu kadınla futbol maçı izlerken buldu.

Emir hiç bir kadınla yaşamadığı şeyleri Efsun’la yaşıyor ve bu yüzden de ondan aşırı korkuyor aslında. Efsun için Pervin ve annesi dışında kadının iki anlamı var: Ya tek gecelik ilişkiler ya da hastaları. Ancak Efsun bu iki kısımda da değil, bu yüzden Emir onun karşısında afalladı. O kadınlarla dertleşen, bir şeyleri paylaşan biri değil ancak Efsun sayesinde bunları da tattı. Sırf bu sebeplerle bile Emir Efsun’a tutulduğunu anlaması lazım ama işte bünye reddediyor. Emir bütün hayatını insanlardan kendini koruyarak geçirdiği için birine kendini teslim etmek çok kolay değil ama benden söylemesi, Emir paşanın çok vakti kalmadı. Bir yerde kıskıvrak yakalanacak ama ondan sonra neler olur hiç bilmiyorum ki önce şu istifa işini aşmamız lazım.

Emir’in istifa ettiğini duyduğumda çok şaşırmış olsam da aslında ilk başlarda Emirlik bir hareket değil nasıl ya desem de düşünüp biraz kafa yorduğumda tam da Emir’den beklenebilir bir hareket olduğunu görebiliyorum. Söylediklerini hatırlayalım “Yönetimden ve klinikten istifa ediyorum, yani yeni tekliflere de açığım” Emir ciddi anlamda klinikten gitmek istese yahut böyle bir niyeti olsa bunu böyle güç gösterisine dönüştürecek şekilde yapmazdı. Bu hamlesiyle hem babasına hem de Efsun’a büyük bir ders vermiş olacak. Babasına klinik için nasıl vazgeçilmez olduğunu, onun  gözünde görünmez olan, güvenmediği, duymadığı küçük bir çocuk olmadığını kanıtlarken aynı zamanda Efsun’a da ona ne kadar ihtiyacı olduğunu göstermiş olacak. Emir zeki bir adam bir sonraki hamlesini düşünmeden bir harekette bulunmamıştır diye düşünüyorum. Çünkü hayatı o klinikte yönetici olabilmek için çabalamakla geçmişken şimdi sadece aklanabileceği ve suçu olmayan bir durumdan dolayı istifa etmez. Üstelik Emir’i birazcık tanıdıysam öyle kolay kolay pes etmez. Hiç tanımadığı bir kadını   Gaziantep’ten getirmek için tüm gün uğraşan, bunun için yalan söyleyen, klinik için her şeyi yapabilecek birinden bahsediyoruz. Zaten sadece birkaç gün kliniğe gelmemesi bile ortamın kaosa dönüşmesine yetmişken gidişi büyük ses getirecek ve Emir bunu çok çok iyi biliyor.

Evren bu iki inatçı keçiyi bir şekilde bir araya getirdi. Onlar yavaş yavaş birbirlerini tanırken aynı zamanda birbirlerini tamamlamaya da başlayacaklar inanıyorum.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek dileğiyle.

Seni Kaybedemem (Gizli Saklı, 4.bölüm)

Yazar : Şeyma BULUT

Biliyor musunuz her insanın içinde taşıdığı bir korkusu vardır. Hiç bir şeyden korkmadığını söyleyen, en cesur insanlar bile bir şeylerden korkarlar. Asıl mesele insanın taşıdığı korkuyu nasıl halledeceği hususunda başlar. Pamir bu hayatta görüp, görebileceğiniz en cesur adamlardan, henüz bir fobisine rastlamadım ama çok derinlerde iki korkusunu gördüm : Aldatılmak ve kaybetmek.

Pamir Ulaş’la sır perdesini bu hafta biraz daha aralarken düşündüğüm tek şey : Naz’ın bu adamın duvarlarını o kadar kolay aşamayacağı oldu. Pamir çok zor arkadaşlar ve ben başlarda biraz kızsam da onun dumanları ardındaki çukurlar görünmeye başladığında kızgınlığım da yavaş yavaş yerini üzüntüye bıraktı. Pamir aslında iki yönlü bir insan. Bir yanı tamamen mantığıyla hareket eden, iş odaklı ve operasyon bitince kendince Naz’ı bir daha asla görmeyeceğini kendine hatırlatan Pamir diğer yanı da Naz onun üstüne düştükçe çocuk gibi sevinen, mutlu olan Pamir’den ibaret. Pamir karakter olarak hep gizli kalmayı, sorunlarını kendi içinde yaşamayı alışkanlık edinmiş, kimsenin onunla ilgilenmesine bağışıklığı olmayan yalnız bir insanken Naz birden bire o farkına olmasa da ruhuna sızmaya başladı. Pamir şimdilik bu durumun farkında değil ancak anladığı anda yani daha doğrusu kendisinin de Naz’a kapıldığını anladığında ya içindeki saklı adamı ona gösterecek, ya da çok yıpratacak gibi duruyor. Bana soracak olursanız bu iki durum da aynı anda gerçek olacak çünkü Pamir Naz’dan kaçmıyor aksine onun üstüne gidiyor.

Peki Pamir gibi kendine güvenen, kadınların ilgisini bu kadar kolay çeken ve çapkın bir adam neden Naz’ın bir şeyler söylemesini sağlama çabasında? İşte bunu önce bir deşmemiz lazım. Pamir inatla Naz’ın aşka bakış açısını, ilk aşkını merak ediyor. Yakaladığı her fırsatta da bunu sordu. Kafasını yardıktan sonra Naz’ın aşka inancını sorgularken doğruluk mu cesaret mi oynarken ilk aşkını sordu. Aslında içten içe Naz’a kapıldı ve onun aşka bakışını, daha önce kime aşık olduğunu merak ediyor ancak Naz da o kadar kolay lokma değil. Pamir bunu ilk sorduğunda safça cevap verse de ikincisinde Pamir’i kendi silahıyla vurdu. Aslında orada soru Pamir tarafından Naz’a sorulsa da, Naz cevabı Yaz olarak verince Pamir için sır perdesi olduğu yerde kaldı. Bu sebeple ben Pamir’in Naz’la bir ilişki ihtimalini çok da reddettiği kanaatinde değilim ancak aradaki güven sorunu Naz ve Pamir’in geleceğini neredeyse imkansız hale getiriyor. Naz, Pamir’e her şeyiyle güvenip, sırtını dayamasına rağmen Pamir’in ona asla güven duymaması belki bugün değil ama yakın gelecekte ciddi sorunlara sebep olacaktır.

Pamir insanlara, özellikle de kadınlara asla güvenmiyor. İlk bölümlerde size bu kadar anne anne demesi normal değil, altından bir şeyler çıkacak demiştim. Kimsenin anneye bu kadar takıntılı olması sebepsiz olamazdı ki olmadı da. Pamir anne meselesine çok takıntılı çünkü annesi yüzünden yaşadığı ağır bir travması var. Pamir babasını annesi onu aldatınca kaybetti ve büyük ihtimalle o günden beri de hayatına tek başına devam ediyor. Zeynep ve Tarık’ın konuşmaları da çocukluk travmasını tetikleyince içindeki karanlık birden ortaya çıktı. Naz’a anında tavrını değiştiren Pamir, onun gitmesini isterken aslında Naz’a zayıflığını göstermek istemedi. Bu sebeple orada olabildiğince kaba davrandı ancak Naz iki bağırdı diye Pamir’den geçecek bir kadın çünkü artık içten içe Naz da Pamir’in bir sorunu olduğunu biliyor ve onu yalnız bırakmak istemediğini düşünüyorum.

Pamir çok zor bir ikilemde kaldı. Annesi, babasını aldattığı için o kadınlara güvenmeyen bir adam ancak Naz onun koyduğu tüm engelleri tek tek aşıyor. Pamir bırakın gündüzü, geceleri bile huzurla uyuyabilen biri değil ve büyük ihtimalle de tüm hayatı böyle geçti. O sıkılır, geçmişi aklına gelir, kabus görür, uyanır ve tek başına biraz hava alıp bugüne döner. Pamir Ulaş’ın rutini bu şekilde ama Naz o o rutini bozmaya niyetli ki bozdu da. Pamir kabusundan kalktığında karşısında ilk Naz’ ı gördü, ona bir şeyleri anlatmadı ve evden çıktı gitti belki ancak Pamir belki de ilk kez bu kabuslarından biri sayesinde uyandı ki Naz da artık Pamir’in en büyük kabuslarından bir tanesine dönüştü. Pamir annesiyle ilgili kabusunu uyurken yaşasa da Naz’a bir şey olacağı kabusunu canlı canlı yaşıyor. Kadınlara değer vermeyen güvenmeyen adamın en büyük iki kabusu bence en değer verdiği iki kadınla ilgili olması da çok şairane değil mi?

Pamir içten içe Naz’a güvenebileceğini bilse de annesiyle yaşadıkları buna şimdilik engel olduğundan zor anlarda kaçmayı tercih etti. Eve dönünce Naz’a hesap vermek zorunda olacağını da, sözde karısının ona meraklıca sorular soracağını biliyordu ancak Naz’ın onun peşinden gideceği aklının ucuna bile gelmedi. Naz üzerinde pijamaları, adım adım Pamir’i takip ederken neredeyse saldırıya uğurluyordu ancak o anda bile tek düşüncesi Pamir’in izini kaybetmemekti. Pamir evde bir meraklı beklerken, peşinden gelen bir kadın görünce hem şaşırdı hem de çok mutlu oldu diye düşünüyorum çünkü Pamir Naz’a tutuldu arkadaşlar da kendisi henüz farkında değil. Oyun oynarken “Yaşadığım yer taştan bina değil, ev oldu” derken doğru söylüyordu. Naz Yaz olarak da olsa Pamir’in yalnızlığını bitirdi ve Pamir’in Naz’a bir türlü göstermediği kalbine girdi.

Pamir ve Naz ilişkisi bu şekilde gelişirken, operasyon da ilerledikçe işler iyice içinden çıkılmaz bir hal aldı. Tarık ve Naz’ın artık birlikte çalışacak olması özellikle büyük bir adım olsa da Naz için de büyük bir risk taşıyor. Zaten o da nasıl korkuya kapıldıysa hemen Pamir’i aradı ancak Pamir ona isteyerek ilk arkasını döndüğünde yanında Tarık’ı gördü. Bu sebeple ne olursa olsun Naz’ın artık hata yapma lüksü yok ve ne yazık ki bu görevde onu koruyacak bir Pamir de burnunun dibinde değil. Yine de Naz’ın yanan eline bile tahammül edemeyen Pamir bir şekilde onun orada güvende olmasını sağlayacaktır çünkü kahramanlar böyle yapar.

Pamir her ne kadar göstermese de Naz’ın kahramanı oldu. Naz karşısındakinin kendisine güvenmediğini düşünüyor ancak kendisi herkesten çok ona güveniyor. Hatta onu öyle kodladı ki çaldığı oyun kartındaki kahraman bütün kadınların gözdesi ve bir tek prensesi kurtaran kahramanın olduğu karttı. Naz şimdilik itiraf edemese de Pamir’e aşık oldu ancak Pamir ona güvenmediği, kalbini göstermediği ve Naz olarak onu kabul etmediği için kendini geri planda tutuyor ancak bu durumu uzun süre devam ettiremez. Özellikle de Zeynep sayesinde Naz’ın Pamir’in karşısında duygularını uzun süre sır olarak saklayamayacağına eminim ki ilk açığı da çok kötü şekilde verdi : Seni ben değil Yaz kıskanıyor.

Pamir aslında bu rol icabı kıskançlık yalanının tek kelimesine bile inanmadı. Oyunun mucidi o, yer mi? Yemedi ve artık Naz’ın kendisine karşı duyguları olduğundan emin ancak kadınlara olan bakışı yüzünden bunu Naz’a söyletmek istiyor ve sanırım bu çok yakın bir zamanda gerçekleşecek. Tarık’ın kızı Zeynep’in Pamir’e olan ilgisi, Naz’ı şimdilik çileden çıkarmaya yetti de arttı bile. Zeynep şimdilik babasına inat yapsa da Pamir’le ilgilenmeye de devam edecek diye düşünüyorum ve bu durumda Naz’ın Yaz olarak kalabilmesi de pek mümkün görünmüyor. Daha ilk tanıştıkları anda Naz ve Zeynep arasında çakan şimşekler Naz ve Pamir’in arasında da bir ateş yanmasına sebep olacak.

Hep diyorum ya Pamir şimdilik kaçma noktasından çok uzakta diye, aslında bu kıskanma evreleri bunun en bariz ispatıydı. Naz kıskandıkça Pamir aşka geldi. Hatta Naz’ı bu kıskanma meselesini itiraf etmesi için baya zorladı ancak Naz o kadar kolay teslim olmayacak gibi duruyor. Zaten şu aşamada Pamir’e dökülürse bizim paşamız bu durumu zaten zafere çevirir çünkü hala Naz’a Yaz diye seslenip, gerçeğinden uzak durmak gibi bir çabası var. Ancak Naz’ın aynı oyuna başvurması iyi değil çünkü artık Pamir her şeyin net olarak farkına vardı, Naz tarafından kıskanıldığınım ve dahi önemsendiğini görüyor.

Naz ve Pamir arasındaki kıskançlık oyunu basit bir şekilde gülüp, geçilecek bir şey değil çünkü ilerleyen zamanlardaki ilişkilerin de nasıl olacağının fragmanı gibiydi. Barbekü sırasında mutfakta Naz’ın Pamir’e anlattıkları, kıskanan her kadının kocasına, eşine, sevgilisine nasıl tavır takınacağını anlattı ancak Naz bu tanımı yaparken aslında kendisinin de Yaz kılığında Levent’i yani Pamir’i nasıl kıskandığını ve kıskandığında nasıl tavır takınacağını göstermiş oldu ama bu sahnenin önemi burada değil. Pamir ilk kez Naz’la kendisi olarak konuştu : Bunu Pamir’e asla yapamazsın ama Levent’e yapabiliyorsun işte derken, Pamir’in de bu tavırlar karşısında sakin kalmayacağının ipucunu vermiş oldu. Pamir sorgulanmaktan, güvensizlikten asla hoşlanan biri değil ve böyle güvensizlik karşısında büyük ihtimalle sakin kalmayacaktır. Naz’ın açıktan gösterdiği bu güven ve kaybetme korkusu zaten Pamir’in hücrelerine kodlandığı için kendisinden taviz vermeyeceğini gösterse de boşuna kasmasın, verecek arkadaşlar. Hem de gönülden, isteyerek verecek çünkü aşk böyle bir şeydir, insanı değiştirir.

Pamir şu anda farkına varamasa da aslında değişiyor hem de asla farkında değil. Eski Pamir dayı meselesinde ilk verdiği tepkiden çok daha ağır bir tepki verirdi. Ailesinin bu işe engel olduğunu söylerdi ancak tam tersi oldu. Pamir olanca esprileriyle ortamı yumuşattığı gibi, Naz’ın da rahatlatmasını sağladı ama şimdi durumlar daha da karışmak üzere çünkü artık annesi de durumu biliyor.

Dizinin final sahnesi her zamanki gibi bizi yerimize çivi gibi çaktı. Zeynep Naz’ın annesini gördü, onu Pamir’e verdi ve aslında herkes için skandal bir olaya imza attılar. Bu noktadan sonra ne olur bilmiyorum ama herkesin kimliklerini öğrenmesi için erken olduğunu düşünüyorum bu yüzden eğer saçma bir şekilde Zeynep operasyona dahil edilmezse buradan nasıl çıkacaklar? Benim için de merak konusu olacak.

Bu haftalık da benden bu kadar arkadaşlar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Kıvılcım Birleşmesi (İçimizdeki Ateş,1.bölüm)

YAZAR: A. Ela ERDOĞDU

Herkese merhaba .Yepyeni bir evrende sizlerle buluşuyor olmanın heyecanı içerisindeyim. Dizideki hemen hemen her oyuncunun bir dizisini ya da filmini izlemiştim o yüzden tanıtım geldiğinden beri heyecanla başlamasını bekliyordum. Dizimiz dört stajyerimizin bir hukuk bürosundaki yolculuğunu anlatacak olsa da konumuz açıkça belli :Adalet…Okuduğum birkaç yorumdan hareketle dizinin yabancı bir diziden uyarlanarak yazıldığını öğrendim. Ne kadar doğru tam olarak bilmiyorum. Bu konuda bir bilginiz varsa lütfen paylaşın .

Bölümün ilk beş dakikasını maalesef kaçırdım ve ilk karşılaştığım sahne şezlong da güneşlenen Doğan oldu. Yanına gelen asistanı beklediği misafirlerin geldiğini söyledi bunun karşılığında aldığı cevap hem komik hem de oldukça dominanttı. Misafirlerin randevu saatten erken geldiği için bekletti gerçekten havalı bir hareketti. Toplantı esnasında ise karşı tarafla konuşmasında oldukça kararlı haliyle ağzımı açık bırakarak “Helal be Doğan” demeden edemedim. Zira avukat olmak çocukluk hayalimdi… Doğan Beyin karakteriyle ilgili ipuçlarını toplamaya bu sahnede başladım. Doğan YENER mesleğine aşık bir avukat, hayat onun için oldukça net. Hayatını belli temel ilkeler üzerine oturtmuş “Eşitlik, adalet ve azim”… Akşam satranç oynarken hayatının amacını, değer anlayışını açık bir şekilde anlatıyor. “Her görünen ya da herkesin kabul ettiği doğru ve adil değildir…” Büyük mülakat günü saat 05.30 stajyer avukat adaylarla yaptığı konuşma ve yaptığı görüşmede de Doğan’ın avukatlık mesleğinde aradığı özellikler oldukça belli. Onun için meslekte başarılı olmanın temeli yüksek not ortalaması değil “Dakiklik, ince zeka, adalet ve direnç”. Sorduğu soru için “Kitaplarda ve adliye koridorlarında öğrenemeyeceğiniz bir dava” demişti. Adayların çoğu kitap cümleleriyle cevaplar verdi bir kısmı analiz ederek yorumladı. İstenilen tam olarak buydu ezbere dayalı değil kendi süzgeçlerinden geçirerek olayları incelemeleri. Avukatlık meslek olarak zaten budur. Göz önünde olanı değil, ayrıntılardan bütüne ulaşma sanatıdır. Doğan da aradığı genç yeteneklerde avukat özünü aradığı onları oldukça kötü şekilde zorladı.

5 genç stajyer adayı ülkenin en iyi bürosunda çalışmak için birbirleriyle yarışırken aslında Doğan’ın aradığı tek şey ince zeka değildi. İkinci toplantı yerini bilen stajyerlere orada küçücük bir sınav daha yaptı ve aday kadrosunu 4’e düşürdü. Avukat olmak özellikle de tarafların haklarını ararken adalet çizgisinden çıkmamak çok zordur. Bu sebeple güçlü bir adalet duygusu olmayanın avukatlığı para avukatlığı olur ki Doğan Yener bu noktadan oldukça uzakta. Adil bir adam olarak adil avukat adayları görmek istedi ki bu ön testi kırılmasıyla yeni öğrencilerine ufaktan da bir göz dağı verdi: Aç gözlülük yaparsanız, gidersiniz.

İşinde başarılı, sert ve adil, buz gibi bir adam olan Doğan’ın aslında kimseye göstermediği büyük bir kaybı var: “evlat acısı”… Mesleğindeki keskin net çizgileri olan Doğan özel hayatında bunlara ek merhametli de bir adam. Bunu nereden anladın derseniz şu anda davalık olduğu adamın kızını yanında staja aldı bu çok ama çok büyük bir risk. Buradan ben iki sonuç çıkarıyorum aslında: Doğan hala bu yaşamdan umudunu kesmemiş biri aksi olsaydı ne o büro devam ederdi ne de Hale’ye karşı adil, anlayışlı olurdu. Zira Hale’nin karşı tarafa bilgi sızdırma olasılığı göze alınamaz ama Doğan aldı çünkü sırf babası yüzünden kızını yargılamak adil olmazdı. Doğan bir bölümde çözebileceğimiz bir karakter değil oldukça derin keşfettikçe içinde kaybolacağımız bir insan. Gelecek bize neler gösterecek bakalım.

Hale, gurubun asi, akıllı ve sert kızı olarak karşımıza çıktı ama onunla ilgili henüz sadece buz dağının görünen kısmını gördüğümüzü düşünüyorum. Onlara uzaktan baktığımda İstanbul’un lüks evlerinden birinde kocaman bir kahvaltı masasında kahvaltı yapan 3 kişilik bir aile görüyorum. İlk başta normal görünse de işin aslı hiçte öyle değil. Kahvaltı masasına gelip en başa kurulan siyah takım elbiseli adam bu hikayede kötü karakter olduğunu açıkça hemen belli etti. İlk başta basit bir iş adamı olan biri gibi lanse edilmek istese de kendisi sırf para kaybetmemek için bir insanın ölümüne sebep olmuş bir insanın da onurunu gururunu hiçe saymaktan çekinmeyen bir kişi. Masadaki bir diğer kişi annemiz Nuran tanıştırayım kendisi dizi sektörümüzde ki ikinci “Kemal’im yapmaz” vakası… Hanımefendi kocasının yaptığı tüm pislikleri bilmesine rağmen hâlâ onu haklı bulup karşı tarafı haksız bulan bir karakter. Diyeceksiniz ki sadece bunun için mi böyle diyorsun? Tabii ki hayır neden öyle dediğimi birazdan sizde anlayacaksınız. Kızımız Hale kahvaltı masasında karşı tarafın avukatını öğrenince işlerinin zor olduğunu söyleyip odasına çekilip sırf babasına gıcıklık olsun diye “Yener&Tan” hukuk bürosuna stajyer başvurusu yapıyor akşamına ise bürodan aldığı konuma gidiyor. O toplantı detaylarına sonra değineceğim. Hale ile ilgili belki de perdelerin büyük bir kısmının aralandığı sahne geliyor. Dergi röportajı, annemiz tam bir lüks ve gösteriş meraklısı duygu sömürüsü ile kızını röportaja dahil etmeyi başarıyor ve o an Hale’nin söylemek istediklerini bir hayal olarak izlediğimizde ağzımız açık kaldı.

Hale’nin ailesi için en iyi tanım: Dışarıdan mükemmel görünen bir aile ama içeriden ise çürümüş bir insanlar topluluğu olur. Akşam annesi odasına gittiğinde odanın kapısı kilitliydi bunu fark ettiniz mi? Hale’nin odasının kapısı hep kitliymiş sizce de biraz garip değil mi? Herkes bazen odasının kapısını kitler ama sürekli kilitlemek bana biraz garip geldi. Hale adama karşı çok büyük bir nefret besliyor anne ise gösteriş dolu hayatından oldukça memnun kızını nankörlükle suçlayıp “Sana babanın yapmadığı babalığı yaptı” diyerek Hale’yi tam olarak çileden çıkardı. Hale’nin cevabı daha da merak uyandırıcı “Ben babamın neden bizi terk ettiğini de biliyorum” ve anne donup kaldıktan sonra hırsla kızına bu hırsın sebebini sorduğunda aynada gözleri dolan, ağlamamak için kendini tutan ve sessiz kalan Hale ile ben bazı şeylerden şüpheleniyorum ama bunu size açıklamak için biraz erken. Ayrıca şurada çok kısa bir dipnot geçmem lazım, Hale bildiğiniz zengin aile kızlarından değil. “Çalışır kendimize bakardık!” lafının arkasında zenginliğinin arkasına sığınmış, basit, hayatı modadan ibaret gören bir genç değil,o.  Hale oldukça merak uyandırıcı ve İpek bu rolü oldukça iyi yansıttı oyunculuğunu ben beğendim AŞK 101’den sonra geliştirmeye devam etmiş kendini.

Ah Mert ah benim talihsiz evladım. Ben Mert’e çok üzüldüm izlerken. O ağabey ve abladan sonra böyle düzgün, çalışkan, merhametli biri olabilmesi takdire şayan. İftira ile mesleğinden olan bir savcının oğlu Mert belki de bu olaydır onu olgunlaştıran. Doğan Bey tarafından babası araştırılınca babanın savunmasının savunmasında “Sokratesin Savunması”ndan alıntı yapması? Bu olaya boşuna girildiğini düşünmüyorum Mert’in babası ve Doğan bizi bir yere götürecektir belki de kim bilir. Ailesi ise tamamen dağınık ve Mert kendinden fedakarlıklar yaparak bir şeyleri toplamaya çalışıyor halbuki evin en küçüğü. Ona rehber olması gereken ağabey ve ablaları var…Ablasının sadece bir kere anılması yüzünden pek bir şey diyemem ancak ağabeyi kanı beynime sıçratıyor. Oyuncuya tek bir lafım yok karakterine bu kadar sinir edebilmesi karakterini çok iyi canlandırmasından kaynaklı… Karakteri o kadar sinir edici ki ağabeyinin sebebi çok ütopik olması değil oldukça hayatımızın içinde olmasından kaynaklı. Mert’e bir şey söylemek istiyorum evet Mert’ciğim aile bu hayatta çok önemlidir ama kendi hayatını onlar için bu kadar riske atma. Ağabeyinin arkasını toplama mesela bırak kendi ayakları üzerinde durup yaptıklarının bedelini ödemeyi öğrensin yoksa büyümeyecek. Sana sıkı sıkı sarılasım var ya çok üzüldüm ben Mert’e . Ailesinin tüm yükünü sırtına alarak devam etmeye çalışan ancak her adımında yine o aile tarafından aşağı çekilen Mert’in düzlüğe çıkması için ilk öğrenmesi gereken  “Önce Can” demeyi öğrenmesi olacaktır.

İçimizdeki Ateş aslında bir grup hukukçunun meslekleri ve onun ardındaki özel yaşamlarındaki depremleri gözler önüne serdi. Bir de Tufan görünümlü Ege şimdilik sorunsuz gibi duruyor. Mesela Tülin ve Doğan… Geçmişleri kızlarının ölümü dışında oldukça muallak. Bir anne ve baba için yaşanabilecek en büyük acı evlat acısıdır ama kafamı karıştıran iki nokta var. Birincisi Doğan’a babasıyla ilgili “Bunca yaşanandan sonra oturup onunla hiçbir şey olmamış gibi yemek yiyemem” demesi ikincisi de boşanmalarının arkasında ki  tek sebep kızlarının ölümü mü? Bu tek başına bir sebep değilmiş gibi geliyor. Sebep neyse onların evlilik bağını koparmış ancak iş ve arkadaşlık bağlarını koparmamış. Ayrıldıktan sonra bile böyle konuşup güzelce sohbet edebilmeleri mükemmel bence herkese örnek olmalı bu durum. Doğan, Tülin’e söylediği güzel şeylerden sonra Tülin’in “Gitsem bile mi böyle düşüneceksin? Diye sorması biraz gerdi beni ama ikilinin uyumu o kadar hoştu ki bu detaya çok takılamadım. Burak ve Ceren Hanımın uyumu çok ama çok iyiydi.

Dizinin final sahnesi hepimizi şoke etti. Mert’in başına gelen, buna hepsinin şahit olması genç avukatların yeni ve karmaşık bir döneme gireceğinin de işaretini verdi. Mert’i ihbar edecekler mi? Doğan’a haber verilecek mi? Bunların hepsini gelecek bölümlerde göreceğiz ama diziyle ilgili bir kaç şeyden daha bahsetmek istiyorum.

Teknik konulara gelirsek; sahne geçişleri, müzikler, çekim açıları, stil ve oyuncu seçimleri oldukça yerinde olmuş ancak senaryo çok ama çok dağınık. Sevgili senaristimiz tüm karakterlerin hayat hikayesine bir bölümde neden girmiş anlamış değilim. Her bir karakteri anlatmak için öyle çabalamış ki ilk bir saat akmadı ve konu aşırı dağıldı. Eldeki tüm doneleri bir anda kullanmaya gerek var mıydı bilmiyorum her karakterin hikayesi vardır elbet ama bence yavaş yavaş açmalıydı. Dağınık senaryo dikkat çekmedi umarım bu durumu toparlar. Sosyal medya üzerinde de oldukça aktif  bir ekip güzel çalışmalarla daha çok ilgi çekebilirler. Yolu açık reytingleri yüksek olsun.

Haftaya görüşmek üzere… Hoşça kalın.

Ezber Bozan (Senden Daha Güzel,3.bölüm)

YAZAR: Simay DEMİR

“Hayat biz plan yaparken başımıza gelenlerdir.” Bu cümle bana hep çok ilgi çekici gelmiştir. Biz insanlar geleceğe yönelik hayaller kurar, planlar yapar sonrasında gerçekleştirmek için kolları sıvarız. En basitinden hayalimizdeki mesleği kazanmak için en az on altı sene okuruz. Çünkü geleceğe dair planlarımız vardır. Ama bazen hiç ummadığımız bir anda hiç umulmayan şeyler olabiliyor hayatımızda. Efsun ve Emir’in yaşadıkları mesela; onların hayatı bir yolculukla tepe taklak oldu deyim yerindeyse.
Emir ve Efsun için söylenebilecek en yerinde söz bu olurdu herhalde. Emir Pervin’den sonra kliniğin başına geçip yönetimin kendisinde olacağını düşünürken bir anda kendi elleriyle kendine bir ortak getirdi. Bir tek kliniğe değil aslında Efsun bir anda tüm hayatına ortak olmuş oldu Emir’in; evine, iş çevresine, bağlantılarına ortak oldu, hatta bir hastasının rakibine gitmesine neden oldu ki bence bu Emir için bardağı taşıran son damla olmuştur. Efsun ise babasının dizinin dibinde, bildiği kurulu düzende devam edeceğini düşünürken bir anda kendini hiç bilmediği bir dünyanın içinde buldu.

Aslına bakacak olursanız Efsun çok güzel bu yeni dünyada da yer edinir, kendine bir hayat kurabilirdi ama bence o buna cesaret edemiyor. Şimdi ama o zaten çok cesur bir kahveyi basıp adam tehdit edecek, koca çarşının ortasında gazeteciye ayar verecek kadar hem de dediğinizi duyar gibiyim. Fakat gazetedeki başlığı bir düşünelim “Ünlü doktor” yazıyordu. Nasıl ki Emir İstanbul’da çok popüler ve ünlü, bir gücü bir ağırlığı varsa Efsun’un da Gaziantep’te öyleydi.
Orada Efsun’un belli bir çevresi ve en önemlisi nüfuzlu bir babası vardı. Ama klinikte o da herkes gibi sıradan bir insan üstelik çoğuna göre baya aşağı bir kademede ve bu onun gerilmesine neden oluyor.
Bence bu kadar çok hata yapmasının sebebi de bu. Yetenekli bir cerrah fakat kendini gösteremiyor, en az Emir kadar iyi fakat Emir onu her seferinde küçümsüyor ve bu durum hiç hoşuna gitmediği gibi bir de hata yapmasına sebep oluyor.
Efsun her ne kadar mücadeleci olup cesur görünse de o kadar cesaretli biri değil bu yüzden.

O cesur görünümlü kadın Efsun’un maskesi, onun altında yaşadığı her şeyden tedirgin olan, kendi olmaktan korkan bir kadın var. Efsun’u göstermekten korkuyor, neler yaşadığını anlatmaktan yahut yargılamaktan korktuğu için asıl mesleğini gizliyor. O yepyeni bir dünyaya adım atarken aslında adapte olmak için de uğraşıyor ama bunu kendine güvenip bildiği yöntemlerle halletmek varken o bambaşka yollara sapıyor bu da afallayıp çalışanların gözünden düşmesine neden oluyor. Anket olayında mesela; sırf onlara kendini sevdirmek için yaptı halbuki Birgül’ün dediğine baktığınızda bu asıl Efsun değil ve Kaya ile yaptığı sohbete baktığımızda haklı da; o Kaya’ya kahkaha attırabilecek kadar insanlarla iletişimi iyi olan, hislerine göre davrandığında çoğu kişinin kalbinde yer edebilecek bir kişi aslında. Ama bence onun en büyük sorunu çevresindekilerin söyledikleriyle çok fazla ilgileniyor olması. Emir’e söylediklerini hatırlayın “Benim bütün gençliğim o kadın hakkında anlatılan dedikodularla yüzleşmekle geçti.” Binnur’a da “Cerrah olduğumu söylersem neden bıraktığımı sormayacaklar mı, ne diyeceğim?” Dedi. Üstelik sırf kliniktekiler Pervin annesi olduğunu öğrendiğinde onun torpilli olduğunu düşünecekler diye bu gerçeği gizlemek istedi.

Aslında ben ilk başta Efsun’un Emir’in yaptıklarıyla onun açığını bulup klinikten attırmak için ilgilendiğini düşünüyordum ama hem Birgül Emir iş görüşmesine gittiğini söylediğinde yüzünde oluşan o üzüntü ifadesinde hem de Kaya’nın yönetim kurulu toplantısı istediğinde verdiği tepki bana sebebin bu olmadığını çok net gösterdi. Bence o bunu onunla eşit olmak için yapıyor, onun aslında “Mükemmel” biri olmadığını göstermek için uğraşıyor. Yoksa tek derdi Emir’i klinikten attırmak olsaydı Kaya gelip “Emir için yönetim kurulunu topla” dediğinde hiç tereddüt etmeden bunu yapar ve sonuç Emir’in elinde patlardı. Fakat Efsun hem kendini bu olayda sorumlu tutuyorken hem de Emir’in bir suçu olmadığını biliyorken zaten böyle bir şey yapmazdı.

Eminim böyle bir durum olsa bile Emir kendini korumanın bir yolunu bulurdu çünkü onun kimseye güveni yok, üstelik “Kendi işimi kimseye bırakmam” diyecek kadar da temkinli.
İtiraf ediyorum benim asıl merak ettiğim Emir’in neden bu kadar mükemmeliyetçi olduğu. Düşünsenize sırf odağı bozulmasın, dikkati dağılmasın, binde bir ihtimal olsa dahi bir hata yapmasın diye hayatına bir kadın almayacak duruma gelmiş ve bu yaşamının tüm alanında geçerli bir durum. Onun için disiplin her şeyden önde geliyor, yalana ve yanlışa tahammülü yok ama Efsun işte o, onun için tam bir ezber bozan.
Kabul ediyorum bir insanın prensipleri, kuralları hatta kırmızı çizgileri olabilir ki benim de var ama sizce de Emir’in prensipleri çok keskin değil mi? Bir kadınla birlikte olmadan önce anlaşıyor, etrafına ördüğü kalın duvarları var ve kardeşi bile en zor anında yanında olmayacağını düşünüyor. Ama en keskin tavrı güvenle alakalı bana kalırsa ve bunu açık açık dile de getiriyor zaten. Hiçbir şey yaşamamış bir insan bu kadar güvensiz olmaz zira bu insan yapısına aykırı. Biz sosyal varlıklarız ve güvensizlikten çok güvenme duygumuz gelişmiştir. Bir şey olmalı ki bu güven duygusu zedelensin ve kırılma yaşansın. İşte benim merak ettiğim bir diğer konu bu. Neden etrafına karşı bu kadar güvensiz? Bu durumlar bana hiç normal gelmiyor açıkçası. Ama yukarıda da değindiğim gibi Efsun onun tüm bu prensiplerini hiçe sayıyor ve Emir bu durumu fark etmiyor bile. Bence bunun asıl nedeni Efsun başından beri ona karşılıksız güvendiği için istemsiz olarak gardını indirmesinden kaynaklandı. O hala bilincinde değil ama Efsun’u kendisine yaklaşma konusunda fazla hafife aldı ve bu durum Efsun’dan etkilenmesine neden oldu. Yani Efsun’la aralarında bir şey olabileceğine ihtimal vermediği, onu sadece bir köy doktoru olarak gördüğü için bir savunma mekanizması geliştirmedi ve gafil avlandı. Bakalım bu durumu fark ettiğinde ne yapacak diyeceğim ama çok da bir şey yapabileceğini sanmıyorum.

Efsun neredeyse Emir’in her hücresine dokunuyor ve Emir onun karşısında tamamen biçare bir adam oldu.  Onun canını yaksa divane gibi peşinden falan koşuyor, üzülse ü üzüntüsünü gideriyor. Yani Emir farkında olmadan Efsun’u hayatında özel bir yere koydu.Ne yapsa, nasıl yapsa da kaçsa diye uğraştığı her anda yanında Efsun’u buldu. Kadının adı gibi kendisini büyülediğini düşünüyor mu bilmiyorum ama ben Emir’in kolay kolay Efsun’dan kopabileceğini sanmıyorum.

Efsun hayatına girdiğinden beri Emir birçok açık verdi aslında. Hastanede neredeyse Pervin ve Kaya’yı görecekti, her şeyin kontrolünde olduğunu düşündüğü için Efsun’un kurduğu planı göremedi ve bu ona işinde başarısızlık diye nitelendirebileceği bir sonuç doğurdu. Emir’in bundan sonrası için Efsun’a karşı daha fazla kuşanacağını düşünüyorum. Zira Efsun değil de başka biri olsaydı hastasını asla Mete’ye kaptırmazdı. Efsun yaptıklarıyla, davranışlarıyla Emir’in dikkatini dağıtıyor. Eminim ki eğer Efsun’la değil de Gülden yahut bir başkasıyla dans ediyor olsaydı bu durumu gözden kaçırmazdı. Dikkatini dağıtıyordan kastım asla ona aşık oldu yahut çok hoşlanıyor gibi değil. Efsun onun için gerçek bir rakip ve Pervin’in de dediği gibi; eğer Efsun isterse o kliniğin yarısı onun. Üstelik onu tanıdıkça vazgeçmeyen, inatçı yapısını ondaki herkesi etkileyebilecek şeytan tüyünü de görmüş oluyor. Babasıyla asla kuramadığı yakınlığı iki dakikada kurdu mesela. Dahası Canan’ın dediklerini hatırlayın “O dikkati dağılmasın, mükemmeliyeti zedelenmesin diye hayatına hiç bir kadını almıyor.” Şimdi Efsun tek bir hareketiyle tüm bunları yıktı ve mükemmel Emir hastasını kaptırmış oldu, dahası iş işten geçene kadar da hiç bir şey anlamadı. Fakat bence Emir bir kadın olarak da Efsun’dan etkilenmeye başladı. Hayatında ilk kez bir kadının ona bağışıklığı var, muazzam kusursuzluğuyla onu etkileyemediği gibi kadın adım adım adım onu kendine mahkum etmeye başladı. Dans ederken resmen kilitlenmiş gibiydi mesela çünkü kendine asla itiraf edemese de o, Efsun’un öptüğü anda tutsak hala bir türlü çıkamıyor. Yüzlerce kadınla olan bir adam olarak bunu itiraf etmeyi kendine yediremediği için de iki arada bir derede kaldı. Efsun’un hastanedeki başarısı, doktorluğu, güzelliği derken Emir kapıldı gidiyor, üstelik yaptığı kremin ne kadar iyi olduğu ortaya çıktığında çok daha fazla etkileneceğini düşünüyorum.

Aslında Emir çok rahat kurtulur Efsun’dan. Pervin’le aralarındaki durumu ortaya çıkardığı anda Pervin anlaşmaya ihanet eden durumuna düşer ve Efsun memleketine geri döner. Kopamaz dediğim olay tam olarak burada arkadaşlar. Emir o gitmesin istiyor aslında, klinik umurunda ama içten içe “Benim burayla bağım yok!” diyen kadına güvendi. Bu sebeple de annesini fark etmesin diye şekilden şekle girdi. Yine de her leyi muazzam bir mükemmellikle yapan Emir Pervin yüzünden Efsun’la ciddi sorunlar yaşamak üzere ve Efsun’un öfkesinin onu neye çevireceğini ben bile öngöremiyorum.

Çok ilginç değil mi? Emir Pervin’le çok güçlü bağlar kurmuşken babasıyla sanki arasında görünmez dağlar var. Pervin ona güveniyor, destekliyor üstelik Emir’den duyduğumuz kadarıyla bu günlere gelmesinden de baya bir payı var ama Kaya o henüz anlamadığım bir sebepten oğlunu görmüyor bile. Fakat bana kalırsa Emir ve Pervin arasında oluşan bağ şimdi Kaya ve Efsun arasında da oluşacak. Daha ilk görüşmede Kaya Efsun’a ısındı dahası Efsun’un fikirleri çok hoşuna gitti. Ben Emir’e karşı bir çok konuda Efsun’u destekleyeceğini düşünüyorum ve ücretsiz hasta muayenesi meselesinin de tekrar gündeme gelip bu sayede uygulanabileceğini hissediyorum.

Emir’in baba, Efsun’un anne problemi onları nereye götürür bilmiyorum ama ikisi arasındaki çekim çok güçlendi. Emir ezberlerini bozuyor, Efsun bu adamın yanında cesurlaşıyor. Yani aslında ikisi de hayatlarında “Asla” dedikleri her şeyi birlikte yapıyorlar. Efsun ne kadar Emir’e işliyorsa, tam tersini de Efsun’da görüyoruz. Efsun dönüyor, dolaşıyor soluğu Emir’in yanında alıyor ve daha fenası Efsun her düştüğünde onu kaldıran bir adam var artık. Bakın bu Efsun’un asla alışkın olmadığı bir durum. O düşer, kendi kalkar ama artık bir başkası da onun bir kolunu tutuyor. Bu Efsun için klinikten, her şeyden daha önemli diye düşünüyorum. İkisi birbirini böyle tamamlarken aşka teslim olmalarına zannımca saniyeler kalmıştır, benden söylemesi. Havada aşk kokusu var mı bilemem ama klinik alev almak üzere arkadaşlar.

Ben hayatın hepimiz için birer planı olduğunu düşünüyorum ve bu plan Emir ve Efsun için işlemeye başladı bile. Sonuç ne olur bilinmez ama ben keyifle koltuğuma kurulup olanları izlemek için şimdiden sabırsızlanıyorum.
O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek dileğiyle.

Çok Uzak, Çok Yakın… (Gizli Saklı, 3.bölüm)

YAZAR: Şeyma BULUT

Aşk bile bile tutsaklıktır. Hatta aşk gelmeden bile, artık aşık olmaya başladığını hissettiğin o anda bile buna insan göz yumar çünkü gelen o his, insana verdiği enerji öyle başkadır ki o hissin varlığını dil reddetse bile kalp artık yaşayacağı o tüketen his için hazır ola geçer. Naz ve Pamir de tam olarak bu dediğim noktaya geldiler. İkisi de başlarına gelecek olanı anlamaya başlasalar da şimdilik Yaz ve Levent’in arkasına sığınıp, duygularını gizliyorlar. Gizli Saklı oynamaya başladıkları bu oyun nasıl nihayete erecek bilmesem de Naz ve Pamir’in birbirlerini anlamaları biraz zaman alacak diye hissediyorum. Ancak şimdiki çatışmalarına bakıyorum da anlaşmaları zaman alacak olsa birbirlerine karışmaları an meselesidir.

Aşkla birlikte gelen en güçlü duygu nedir biliyor musunuz? Hatta aşkın, sevginin varlığının da en iyi bu duyguyla ispat edildiğini düşünürüm ben : Koruma içgüdüsü. Naz’ın dayısının ortaya çıkması deyim yerindeyse Pamir’i zıvanadan çıkardı. İlk bakışta o anda Pamir’in Naz’a kızdığını düşündüm ben ama sonrasında durum kendini belli etti. “Yaşaman için” diye bastırırken gözündeki nefret ya da sinir değil korkuydu. Orada kimlikleri ortaya çıksa, Pamir Naz’ı koruyamayacağını düşündü ve doğal olarak da en yakınında gördüğü ve zarar göreceğine inandığı Naz’a saldırdı. Hani hep Levent’im ben diyordu ya aslında o anda her hücresiyle Pamir’di. Naz için çok korkarken Pamir’le ilgili iki küçük ayrıntı da öğrendim: Birincisi hayatında olan insanlara karşı fazla korumacı, ikincisi de o insanlara yalan söylemek istemiyor. Naz’a “Senin ailende yalancı olmayan biri var mı?” derken aslında Naz’ın her gün annesine yalan söylediğini biliyor ve bence buna dem vurdu. Bak senin bir annen, bir dayın var, ailen var ve bu iş için onlara her gün yalan söylüyorsun demek istedi. Aslına bakacak olursanız bir gizli polis olarak Pamir’in hayatı yalanlar üzerine kurulu ancak onun bakışıyla, o sevdiklerine değil işi gereği suçlulara yalan söylediği için bu onun vicdanında yara almasına sebep olmuyor ancak bir noktadan sonra kendini tutamadı ve Naz’a gereğinden fazla yüklendi ama hepsi Naz’ın iyiliği için olmasına rağmen Pamir’in bu korumacı tavrı yüzünden Naz’ın gözünde ona güvenmeyen, azarlamak için bağırıp çağıran bir adam görüntüsüne bürünüverdi ki burada Naz yerinde kim olsa böyle düşünürdü. Ahh ahh bunlar hep ifade eksikliğinden işte.

Naz ve Pamir’in dayı kavgası amirin yanına kadar taşındı ve Pamir orada çıtayı daha da yükseltti. Naz’ın başarısız olduğunu söylemesine rağmen laf her defasında ailesine geldi. Aslında bence Pamir’in derdi başka yerde ve ben yavaş yavaş onu anlıyorum. İlk olarak annesi arıyor, sürekli ailesiyle konuşuyor derken aslında amire “Bak onun bir ailesi, onu düşünen insanları var, bu işten al” demeye çalışırken, Naz olayı doğal olarak kendisiyle ilgili Pamir’in sorunu var olarak algıladı, ailesi de işin içine girince bence Pamir’in kalbini kırdı. Naz bunu isteyerek yapmadı ama karşısındakinin sürekli ailen de ailen demesine de dayanamadı doğal olarak. “Beni düşünen bir ailem var diye suçlayamazsın!” derken Pamir’in oradaki bir anlık bakışından yalnız bir adam olduğu ya da aile ilişkilerinin Naz gibi olmadığı sonucunu çıkardım.

Pamir Ulaş karakter olarak çok zor bir adam ve ben şahsen Naz’a kolaylıklar diliyorum. Pamir kalbinin kapılarını da, duygularını da öyle kolay kolay açmayacak. Daha doğrusu isteyerek açacağını pek sanmıyorum ama farkında olmasa da Naz onun tüm duvarlarını tek tek yıkmaya başladı. Pamir ilk günden bu yana Naz’a “Seni Levent ilgilendirir” dese de baktığında hep ona karşı Pamir’den öteye geçemedi. Naz her hareketiyle Pamir’i kendi olmaya zorladı ama aslında ben Pamir’i anlıyorum. O çok korkuyor biliyor musunuz? Ortağına ne oldu bilmiyorum ama o son ortaklı görevi iyiye gitmemiş, bu çok net ortada ve aslında tek meselesi Naz’ı korumaya çalışmak diye düşünüyorum çünkü Naz tehlikede olmadığı anlarda onunla gayet keyifli bir ilişkisi var. Naz onu mesajlarıyla darlarken, ona kızarken Pamir hep gülümsüyor. Aslında onun en büyük sıkıntısı işler tersine giderse Naz’ın kendisini bilerek tehlikeye atacak olması da olası çünkü Pamir onun canını hiçe sayarak insanları kurtardığını da bildiğinden daha korumacı ancak Naz korunmak istiyor mu? Pamir inatla bunu görmek istemediği sürece bu kadınla sorun yaşamaya devam edecek, benden söylemesi.

Pamir’in gözünde Naz nasıl biri biliyor musunuz? Masum, narin bir prenses. Bakın gerçekten öyle, onun dağınıklığı, annesinin ona ilgisi, heyecanlı halleri yüzünden Pamir onu korurken hatırladığı kahramanlığını geri kalan her yerde unutuyor. Halbuki Naz akademiyi birincilikle bitirmiş, öz savunma konusunda yetenekli, cesur bir polis. Pamir bunu arada unutsa da Naz ona zamanı geldiğinde öyle güzel hatırlatıyor ki ekranın diğer yanına geçip, kadınım ya diye sarılasım falan geldi. Pamir ve Talat kebapçı baskınında neredeyse yakayı ele vereceklerdi ancak Naz öyle bir anda sahneye çıktı ki Pamir’imizin hayran olmak dışında yapacağı pek bir şey kalmadı. Aslında bu kısacık anda Pamir’in Naz’a güven konusunda ya da onun başarısıyla bir sorunu olmadığını gördüm. Aksi olsa bağır, çağır kızardı ama o gülümseyerek ayrıldı oradan. Bence onunla gurur duyuyordu ki bu bile Pamir’in sorunun Naz’la değil, kendisiyle olduğunun net ispatı.

Pamir’in güldüğü, bağırdığı değil ama duraksadığı anlar onu en iyi anladığım yerler oldu. Nasıl Naz, aileden vurduğunda duraksadı, arabada Pamir’e ortak dediğinde yine yüzünde aynı buğulanma oldu, hatta bir an gözleri bile doldu ki buradan çok net bir sonuç çıktı : Pamir’in ortağına bir şey oldu. Ortak kelimesine kadar Naz’a teşekkür etti, ona hayranlıkla bakarken sonrasında yüzündeki gölgelenme, gözlerinin dolmasını da hesaba alacak olursak Pamir’in geçmişte yaşadığı, ortakla ilgili bir travması var, Naz’ın üstüne bu kadar gitmesinin sebebi de bu, Pamir ne yaşadıysa bir daha aynı duruma düşmek istemiyor.

Pamir kendi içinde bu karmaşaları yaşarken, Naz da çok başka hisler içerisinde. Pamir’i anlamaya çalışırken o kadar yoruldu ki ondan başka bir şey düşünemez hale geldi. Talat ona “Etkileniyor musun?” diye sorduğunda sakince hayır diyebilirdi ama Naz aslında Pamir’in onu öptüğü andan bir türlü çıkamadı. Ondan etkileniyor, ona kendini ispat etmek istiyor. Naz, Pamir’in onu korumaya çalışmasından çok ona güvenmediğini düşündüğü için ona karşı sürekli atakta. Ondan etkilenmesi bir yana, sürekli Pamir’i merak ediyor mesela. Kavgadan sonra çekip gittiğinde, haklı olan Naz olmasına rağmen arayan, merak eden de Naz’dı. İşte bundan elini ilk gösterecek olan kişi Naz olur diyorum ya, Pamir’in etki alanına girdi ve asla çıkamıyor. Her hareketiyle onu etkilemeye çalıştı. Sakın yanlış anlamayın, aşk, ya da flört etmiyor Naz ki bildiğini hiç sanmıyorum. Onun tek derdi Pamir onu takdir etsin istiyor. Bu yüzden Naz kendini belli ediyor dedim ya ki bunun en bariz ispatı Tufan’ın psikoloğu olduğunu söylediği sahnede, Pamir onu takdir edince Naz’ın yüzünde oluşan ifade mutluluktu. Pamir’e bu kadar bağlanması şu aşamada tehlikeli olsa da onun bu içten hareketleri Pamir’in de dengesini bozdu.

Pamir, Naz’dan Levent’in arkasına saklanarak kaçmaya çalıştıkça yakalandı. Her defasında da savunmasız bir şekilde teslim olmak zorunda kaldı çünkü karşısındaki kadın çok farklı bir insan. Şöyle söyleyeyim size, Pamir aslında kadınları tanımayan biri değil. İlk bölümde, gayet de kadınlarla arası iyi olan, onlarla iletişimde sorun yaşamayan kaldı ki gittiği her ortamda onların ilgisini çeken bir erkek olarak karşımıza çıktı. O zaman neden Naz’la bu kadar sorun yaşıyor? Çünkü o kadınlarla belli amaçlar için görüşüp, herhangi bir sorumluluğa gitmiyordu. Daha da önemlisi o insanlarla kalbini korumak zorunda kalacak kadar vakit geçirmedi. Bu sebeple de gayet rahat bir hayat yaşıyordu ta ki Naz’la tanışana kadar. Uzun zamandır belki de varlığını unuttuğu bir şeyi hatırlattı Naz ona, kalbini… “Senin de herkes gibi bir kalbin var” diyerek, Naz aslında ona kendisini önemsediğini gördüğünü söyledi. Pamir her ne kadar Levent’in ardına saklansa da Naz,Yaz’ın arkasına saklanmıyor ve dahası Pamir’in de o deliğe girmesine asla izin verecek gibi de durmuyor.

Naz bıdır bıdır konuşarak aslında Pamir’i de konuşmaya zorladı, özellikle de eski ortağını anlatmaya başladığında ben geçmişte bir şeylerin çok net yaşandığını anladım. Hatırlarsanız Naz, Tarık’ın tuzak kurduğundan çok emin, Pamir’se değildi. Ama son anda tuzak olduğu ortaya çıktı, Pamir de kendini kaybetti. Dedim ya koruma içgüdüsü, ortak problemi aslında hep geçmişinden geliyor. Sarp’ı anlatırken, birden bire Sarp kendisi, geçmişteki Pamir de Naz oldu. Asıl korkularının temeli de orada diye düşünüyorum ama ileride daha net bir şekilde anlarız.  Ayrıca  Naz bir tek merakıyla falan değil Pamir’in yaptığı her şeye yüksek reaksiyon gösteriyor. Bir sandviçe de bu kadar tepki göstermezsin, açıkçası çok merak ediyorum ne koydu acaba içine? Bana da yapsın bi ara…Yemek, temizlik yapmam diye ortada gezen adamın mutfağa girmesi şöyle dursun kırk yıllık tavlama taktiğini orağına kullanması da çok hoştu. Ancak şöyle ki Pamir nasıl Naz’a açık verdi, Naz da yavaş yavaş kendini Pamir’e gösteriyor ki bu durum Pamir’in ona bir tık daha yakınlaşmasına sebep oldu, Naz en sonunda kıskıvrak yakalanacak, benden söylemesi.

Pamir de Naz da ilk başlarda sadece operasyon üzerine konuşurken şimdilerde konu aşka kadar geldi. Pamir, Naz’a “Sen aşk insanı değilsin” dedi ama hangi aşktan bahsediyor, ben bile merak ettim. Kendi yaşadığı ilişkilerden mi yoksa gerçekten tutkulu bir aşktan mı bahsediyor derken bence ikinci şık daha kuvvetli. Pamir kafasını dolaba çarptığı günün sabahı Naz’a kendisiyle ilgili özel bir anısını anlattı ve karşılığında da akşam ortamını yakaladığı anda Naz’a aşkı sordu. Yani şimdi utanmasam kafasını bilerek dolaba geçirdi diyeceğim. Seni Levent ilgilendirir, sen Naz değilsin Yaz’sın diye gezen adam Naz’ın aşka bakış açısını neden merak etsin ki? Ben size söyleyeyim çünkü Naz ona asla Levent olarak bakmadı, bakmayacak. O iyi geceler Yaz derken o yine Pamir diyordu, eve geldiklerinde de, evimiz dediğinde de ya da heyecanla ona bir şeyler anlatırken hep karşısındaki Pamir, Levent onun umurunda bile değil çünkü Naz’ın da dediği gibi “Bir gün Levent ölecek bana Pamir kalacak!” Pamir gibi biri bunları gözünden kaçırmaz, belki şu anda içgüdüsel davransa da Pamir, Naz’ın hayatında olmasından gayet memnun arkadaşlar, sadece onun güvenliği meselesinden deliriyor ama aşarlar.

Oyunun üçüncü perdesi kapanırken, Tarık, Adem, Tufan bir yanda, Naz ve Pamir bir yanda işler daha da karmaşık hale geldi. Tarık şu anda Naz ve Pamir’den şüphe duymasa da bir noktadan sonra duyacağı bir duruma hızla sürükleniyorlar. Tufan’ın Naz’la yakın olması Pamir’in şimdiden hoşuna gitmedi, operasyon için iyi olan Pamir için iyi değil çünkü o ailenin en dengesiz üyesi Tufan ve Naz Yaz olarak onunla devamlı baş başa görüşmek zorunda kalacak. Naz ona söylerken yüzündeki sahte gülümsemeyi fark ettiniz değil mi? Bu operasyonu Naz mahvedecek diye beklerken Pamir kıskançlık ve korumacılığıyla durumu daha da karıştırabilir, benden söylemesi.

Diğer yandan zaten oyun bitmiş bile olabilir zira Namık ve Naz karşılaştılar. Operasyon mahvolur mu bilmiyorum ama Tarık’ın Namık’a sahip çıkmasıyla, suç geçmişiyle bana sorarsanız bir şekilde bu operasyona dahil olmak zorunda kalacak ve artık oyunun tek kapı dışında kalanı da Naz’ın cin annesi olacak diye düşünüyorum. Namık ve Pamir’in de ilk görünenin aksine çok iyi anlaşacağını düşünüyorum arkadaşlar, ama tabi bunların hepsi tahmin, neler olacak haftaya hep birlikte göreceğiz.

Bu haftalık da benden bu kadar arkadaşlar ancak söylemek istediğim bir şey var. Dizi çok tatlı ilerlese de ben hala Naz ve Pamir arasında bir sorun görmüyorum. Romantik komedi türünde asıl çift arasında onların birlikte olmasını engelleyecek bir şeye ihtiyacımız var ama şu anda ama çok erken olduğu için çok bık bık etmeyeceğim. Bu arada Halit Özgür Sarı ve Sinem Ünsal’ın kamera önünde şahane bir uyumları var. İkisinin de abartısız oyunculukları bana izlerken huzur veriyor. Halit Özgür Sarı’nın yarattığı Pamir’i yıllardır tanıyorum hissine kapılıyorum bazen, onun duygu geçişlerini bir zen ustası sakinliğiyle aktarıyor ve ben izlemeye doyamıyorum. Sinem Ünsal da Naz’ ın her halini güzel yansıtıyor diye düşünüyorum. Özellikle operasyon sahnesindeki beden diliyle yansıttığı güçlü kadından, arabadaki o endişeli hali ve ardından girdiği neşeli hallerinde tek bir mimik bile kaçırmadan aktarmasına bayıldım.

Gizli Saklı gerçekten dolu dolu, harika devam ediyor. Her bölümü heyecanla bekliyorum. Şimdilik benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Senden Önce Ben (Senden Daha Güzel,2.bölüm)

Yazar: Simay DEMİR

Ben sevginin gücüne inananlardanım. Bu gücün iyileştirici özelliği olduğuna da, insanı motive  ettiğine de olan inancım tamdır. Fakat bazen karşımızdakinden aldığımız enerji sevildiğimizi pek hissettirmez bize, bu da ona karşı önce özleme sonra öfkeye dönüşür. Bir kitapta okumuştum; sevginin farklı dilleri var diyordu. Karşındaki hangi dilden anlıyorsa o dili kullanmalısın ki sevgini görebilsin. Efsun annesine oldukça öfkeli ve onun sevgisine zerre inanmıyor bu yüzden bir yanı hep eksik ve yaralı ben bunu tamamlamak için böyle güçlü, yıkılmaz  durduğuna ve kimseye bu zayıf yönünü göstermediğine inanıyorum. Emir’inse babadan yana pek yüzü gülmeyenlerden; o ise babasının gözüne girmek için mükemmeliyete oynayan biri. Ama bence onun böyle olmasında tek rolü olan kişi babası değil ve ben asıl nedeni öğrenmek için sabırsızlanıyorum. Bakalım Efsun aslında bu kadar çok ortak yönleri olduğunu ne zaman keşfedecek?

Efsun Armağan aslında içimizden biri. Kusurları olmayan, pürüzsüz mükemmellik ve porselen bir şekilde sunulan biri değil. Acıları,yaraları, korkuları var. Efsun hayatını acılarını göstermeme üzerine inşa etmiş biri. Zayıflıklarını göstermeyecek, karşısındakiler onu hep güçlü görecek! Başka türlüsü olamaz. Onun bu mükemmel görüntü için verdiği çaba takdire şayan olsa da Efsun’un bu özelliğiyle tamamen zıt bir özelliği daha var; o da çok tezcanlı olması. Baloda Emir’i öpmesi çok hızlıca alınmış ve de yanlış bir karardı. Orada kendi hatasını telafi etmeye çalışırken kendisinden de fazlasıyla uzaklaştı. Efsun’un klinikte sürekli çuvallamasının sebebi bu arkadaşlar, kendi gibi davranmıyor. Efsun başarılı olmaya, hata yapmamaya ve gerçek kimliğini, kendisini saklamaya o kadar çok çalışıyor ki ortaya çıkan yapay kadını kimse takmıyor. Halbuki Gaziantep’te olduğu gibi kendisi olsa sorun kendiliğinden çözülecek. Ama onun çok büyük sırları var ve onları saklamak, hele de Emir gibi bir dahiden saklamak hiç de kolay olmayacak.

Efsun, hastanede kendini kabul ettirmeye çalıştığı her adımında karşısında Emir’i buldu. Emir ona karşılık kliniğini, çalışanlarını oldukça iyi tanıyan bir doktor. Efsun’sa onları tanımaya çalışırken ürkek tavırları, acele aldığı kararlarla iyiden iyiye patron statüsüne zarar vermeye başladı. O dışından Emir karşısında zafer kazanmaya çalışmadığını söylese de aslında bu durumun tam tersi bir mücadelenin içerisine girdi. Emir’e karşıdan baktığında umursamaz, çıkarcı ve duygusuz bir adam gördüğü için onun reddettiği ilk hasta biraz daha yardıma muhtaç görününce düşünmeden vakayı kabul etti. Halbuki Efsun detaycı bir kadın. Emir’in ilk danışma meselesinde oynadığı oyunu görmüştü ancak hastanın da aynı şekilde oynadığını göremedi. O anda dikkati Emir’i alaşağı etmekti çünkü ona 2 kez mağlup olmuştu. Burada yine Efsun’un gizlendiği sırların arkasında ezilmesi var. Efsun aslında bir estetik cerrahı, bu yüzden orada aslında Emir’e “Bu iş böyle olur!” diye yüzüne çarpmak istiyor ancak yapamıyor. Bu da Efsun’u Emir’i bir şeyler yapmaya zorlamasıyla sonuçlanınca bazı ayrıntıları gözden kaçırmasına sebep oldu ve aslında Emir’i de bu vakayla gözümde biraz olsun akladı diyebilirim. Biliyorsunuz geçen hafta kendisinin derisini yüzmekle çarmıha germek arasında gidip geliyordum.

Emir karakter olarak benim gözümde 1-0 geride başladı. Çapkın, kadınlara değer vermeyen bir adam görüntüsündeydi ama son vaka meselesinde biraz olsun yumuşadım. Emir düşüncesizce her vakaya dalan biri değil, ölçüyor, tartıyor ve ona göre şekil alıyor. Klinik için başarılı bir doktor ancak ben artık babası ve Pervin’le aynı fikirde değilim. Onun egosu işinin önüne geçmiş vaziyette değil aksi durumda o hastayı gözünü kırpmadan alırdı. Emir’se almadığı gibi riske girmek isteyen Efsun’dan başkası değildi. Bu da Pervin ve Kaya’nın bu işte fazlasıyla yanıldığını gösteriyor ki ben Pervin’in yanılmadığına eminim.

Emir’e güvenmeyen kişi Kaya bence Pervin değil. Bir cerrah kendi elini, kızını emanet ettiği adama kliniğini mi emanet etmeyecek? Aslında Pervin kızını da Emir’i de iyi analiz ettiği için kızının cerrahlığa dönmesi için tüm bu düzeneği kurdu diye hissediyorum. Emir’le güven sorunu yaşadığını samimiyetle düşünmüyorum. Bu hamlesiyle yarattığı rekabet ortamıyla hem kızının kendisi gibi başarılı olmasını sağlayacak hem de Kaya’yla Emir’in arasını düzelteceğini, en azından babasının oğluna güveneceğini düşünüyorum. Pervin seneler önce neden ailesini terk etti bilmiyorum ama elinde çiftlik kozu varken kızı kendisini görmesin diye köşe bucak kaçmazdı. Efsun babasının düzenini yıkabilecek cesarette biri değil ancak bence Efsun’un en başta kabul etmeme sebebi de cerrahlığıyla alakalıydı. Pervin’in gizliden yürüttüğü bu plan işe yarar mı bilmiyorum ama Emir’in kendisinden daha büyük sırlar sakladığını öğrenmesiyle zaten çok da iyi olmayan ilişkileri iyiden iyiye darbe alabilir diye düşünüyorum.

Emir ve Efsun karşılıklı olarak birbirlerinden çok fazla sır saklıyorlar. Emir, Pervin’in Amerika’ya gitmediğini, onun ameliyatına girdiğini saklarken Efsun da Emir’den bir zamanlar cerrah olduğunu, hem de harika bir cerrah olduğunu saklıyor. Normal insanlar söz konusu olsaydı bu Efsun’un kararı, ne olacak ki diyebilirdim ama Emir işin içinde olunca diyemiyorum. Ben size olacağı söyleyeyim mi? Emir, Efsun’un sakladığı cerrahlık meselesine nasıl bakacak biliyor musunuz? Efsun’un onu ezdiğini, dalga geçtiğini falan düşünecek bence. Efsun’un safça attığı bir adımı bile çıkar meselesi olarak gördüğü için onun Efsun’u ve iyi niyetini anlaması zaman alırken toplantı gecesinde olduğu gibi yakıp yıkacak diye düşünüyorum. Peki bunun sebebi nedir? Neden Emir Efsun’u önce yaralayıp sonra da kırdığını tamir etmek için çabalıyor? Emir kötü biri değil sadece en büyük hayali olan kliniği Efsun’a kaptıracağını düşündüğü için onun gitmesi için elinden geleni yapmaya çalıştı. Ancak temelde onu incitmek ya da kırmak istemedi çünkü aslına bakacak olursanız Efsun onu tanımadan ona güvenen tek insan olarak çıktı karşısına. Emir ne kadar doğru adımlar atıp, başarılı olsa da Kaya onun başarılarını asla görmek istemiyor. Bazı hususlarda onu katlayan bir oğlu var ancak Kaya asla Emir’i anlamıyor ki anlamak dahi istemiyor. Bu sebeple Emir için Efsun önemli biri ahline geldi. Yıllardır dizinin dibinde yetiştiği babası güvenmezken 7 kat yabancı güvendi. Efsun Emir’e hep güvendi aslında.  Gaziantep yolunda güvendi, yalan söylediğini öğrendi sonrasında yine güvendi yani aslında Emir tüm yaptıklarına rağmen Efsun bir şekilde hep onun yanında oldu. O kadından kurtarırken de diğer meselelerde de belki de Pervin’den sonra kendisine güvenen ikinci insan oldu. Efsun’un Emir’i en çok buradan etkilediğini düşünüyorum ben.

Emir ve Efsun birbirlerini fazlasıyla etkiliyorlar, bunu görmemek için kör olmak lazım ama bana bu hafta daha fazla etkilenen Emir gibi geldi. Efsun şimdilik kendini geride tutuyor ama Emir öyle değil. Aile yemeğinde olanlar bence Efsun’un Emir’in en çok kanayan yarasına merhem olacağını gösterdi. Efsun akşam yemeğine davet edilince gerginlikten öleceklerini düşünen Emir, Kaya ve Efsun’un bu kadar iyi anlaşması karşısında şoke oldu. Babasıyla kimsenin iletişim kuramayacağını düşünürken Efsun bunu başardı. Aslında ikisi bu taraflarıyla birbirlerini tamamlıyor bence. Nasıl ki Emir Pervin’le babasından daha iyi bir ilişki kurdu aynısını şimdi Efsun da yaptı. Eğer karşılıklı anlaşmanın bir yolunu bulurlarsa bence eksikliklerini de tamamlayan iki aşık olurlar diye düşünüyorum ancak bu özellikle Efsun için çok zor olacağa benziyor. Efsun’un gerçek korkuları ve yaraları var, bu yüzden ne bir ilişkiye ne de cerrahlığa öyle kafasına estiği gibi dalabileceğini sanmıyorum.

Efsun her ne kadar şimdilik Emir’in yanında, yöresinde olmamaya çalışsa da aslında bir yanı istemsizce ona çekiliyor. Aslında Emir her davranışıyla benden uzak dur dese de bazı anlarda Efsun küçücük bir an Emir’in çoğu insana göstermediği tarafını gördü. Buna iki spesifik örneğim var: İlki yemek dönüşündeydi. Emir aslında ailesinden uzak durmak isteyen biri asla değil ancak babasıyla olan çatışması buna engel. Sürekli tartışmaları, fikir çatışmasına girmeleri baba oğlu yan yana gelmekten alıkoyan acı bir gerçek. Kaya her birlikte vakit geçirdiklerinde Emir’i yetersiz hissettiriyor ancak Emir hayatında belki de ilk kez ailesiyle çok keyifli vakit geçirdi. Efsun bir köy doktoru olarak insanlarla o kadar çok iletişim kurmak zorunda kaldı ki bence herkesle nasıl konuşması gerektiğini çok iyi biliyor. Yüzünde asla gülümse olmayan Kaya Demirhan’ı bile kahkahalarla güldüren kadın karşısında Emir’in savunma mekanizmalarının çok da işe yarayacağını sanmıyorum. Zaten şu an farkında olmasa da Emir Efsun’un büyüsüne kapıldı ve işin güzel yanı bunun farkında bile değil.

Emir’in ikinci özel durumuysa restoran çıkışında oldu. Efsun’u ailesiyle, annesiyle vurarak canını yakınca normalde Emir’in umursamaz bir tavra bölünmesi lazımdı ama ne hikmetse öyle olmadı. Aksine hayatındaki insanlara numara takan bir adam olarak Efsun’un peşinden gitti. Ailesine ve Pervin’e onu mahvedeceğini söylese de Efsun’un dolan gözlerine çok da fazla direnç gösteremedi bizim kadın avcısı. Dedim ya Efsun Emir’e duyduğu güvenle onun elini ayağını bağlıyor. Efsun bunu bilinçli yapmasa da kendince davrandığında Emir’in ona daha da kapılmasına sebep oldu. Her ne kadar bu durum Efsun’un içten içe hoşuna gitmese de aralarındaki mesafe de kapandı. Efsun belki Emir’i görmeye başladı ama Emir de Efsun’u, yaralarını fark etti. Şimdilik durum eşit gibi olsa da bence ikisi arasındaki çatışmayı da çok şiddetli hale getirecek ve yaralarının farkedildiğini anlayan ilk kişi araya mesafe koymayı deneyecektir.

Efsun, yıllar önce Amerika’da bir hastasını kaybetmesinin ardından cerrahlığı bıraktı. Bunu da Billur hariç herkesten saklıyor ve bunun bence iki sebebi var: Birincisi efsane bir cerrah olan annesinden zayıf olduğunu göstermemek, ikincisi de insanların gereksizce bunu konuşmasını önüne geçmek diye düşünüyorum. Annesi sorduğunda cevap vermedi ama Efsun’un Pervin yüzünden cerrah olduğunu anlayabiliyorum. Annesi olmasa da kendini bir şekilde ispat etmek istemiş ama tek başına olduğu için onu girdiği travmadan kimse çıkaramadı. Pervin Emir’in hayatında böylesine özelken öz kızına yardım edemedi ve bence bunun geri dönüşü çok zor olacak. Diğer konuysa annesinin ardından babasının tamamen kendisini kaybetmesi oldu. Bu da bana Efsun’un aşka, ilişkiye bakışının da çok sağlıklı olmadığı düşüncesini verdi. Bu iki konuda Efsun ciddi hasarlı ve şimdi en büyük kabusu olan hasta kaybetme travması seneler sonra tüm ihtişamıyla ortaya çıktı.

Efsun işte göstermeye çalıştığının aksine gerçek yaraları olan bir kadın ve bu hasta kaybetme meselesi onun başını iyice ağrıtacak gibi duruyor. Hep zayıflıklarını saklamaya çalışsa da hayat onun kusurlarını hep ortaya çıkarıyor ancak bence bu Emir için eksi değil, artı bir özellik. Emir hayatını mükemmel olduğunu söyleyen iki cerrahın yanında geçirdi, annesi zaten kusursuz değil mi? İlk kez birinin GERÇEK acılarını gördü bence. Bu son olayda da Efsun’un aslında hastalarını ne kadar önemsediği ortaya çıktı. Efsun’un hiç hatasının olmamasına rağmen Emir’in ona sorumluluk vermesi, kadının komaya girmesiyle Efsun doğal olarak hesabı kendisine kesti. Kendini at çiftliğine atarak hayatını da riske sokan Efsun için Emir tam zamanında oradaydı ama bu travma o ikisini nereye savuracak bekleyip göreceğiz.

Emir ve Efsun aslında görünmeyen çok fazla yaraya sahip iki insan; nerede birbirlerini anlarlar bilmiyorum ama o zamana kadar birbirlerini de yaralamaya devam edecekler diye düşünüyorum. Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya görüşmek üzere.

 

 

Sana Güvenmiyorum (Gizli Saklı, 2.bölüm)

YAZAR :Şeyma BULUT

Güven diyorum azizim, bu hayattaki tüm ilişkilerin mihenk taşıdır. Bana sorarsanız başarının bile anahtarıdır zira güvenin olmadığı yerde endişe, kaygı vardır. Pamir ve Naz ölümüne çıktıkları bu yolda birbirlerine güvenmediler ve bakın neler neler oldu.

Geçtiğimiz hafta Gizli Saklı’ya vurucu bir sahneyle veda ettik. Tarık’ ın şebekesinin akılcı  oyunuyla evdeki silah deşifre olmuştu ve bu oyun kendi içinde tıkandı derken bir tarafta Pamir ve Naz diğer yanda Tarık ve Adem arasında bir kedi fare oyunu başladı. Kedi eğer karnı toksa avıyla oynar ya, iki taraf da birbirleriyle aynı şekilde oynadı. Bu oyun Pamir ve Naz için çok daha zordu zira Pamir, Naz’a güvenmiyor ve bir ortaklıkta Güven yoksa bu iş birliği ne kadar sağlam devam eder? İşte o konuda ciddi şüphelerim var.

Pamir ve Naz ortaklığı ne yazık ki şu anda sallanıyor. Şu anda bunun en büyük sorumlusu da Pamir’den başkası değil. Karşısındaki insana güvenmiyor ve bunu da her fırsatta dile getirdi. Karşısındaki insanın çömez olduğunu dalga geçmek için hatırladığı kadar operasyon hususunda da hatırlasa sorun kalmayacak aslında biliyor musunuz? Naz’ın stres kontrol hususunda ciddi sorunları var mesela özellikle Pamir’in düzenli olarak onu hata yapmakla suçlaması da Naz’ı fazlasıyla etkiledi. Klinikten döndüklerinde “Bana neden iş yerinin adresini verdiğini söylemedin?” diye sorarken operasyon boyunca Naz’ın hiç bir hususta inisiyatif almasına izin vermeyeceği ve hatta onu dinlemeyeceği sonucu çıkıyor. Halbuki o adres sayesinde önemli bir bilgiye kavuşmuş olmalarına rağmen Pamir her fırsatta Naz’a karşı üstünlük kurmaya çalışırken Naz ondan tiksinsin diye elinden geleni ardına koymadı. Şimdi burada safi güven sorunu yok diye düşünüyorum. Pamir’in Naz’a karşı hep spesifik iki tavrı var : Birincisi polislik üzerinden bu mesleği yapmaması için onu vurması, güven duymaması ikincisi de Naz’ın Yaz karakterinde kalması, Pamir’i asla sevip, sempati duymaması için her fırsatta annesi ve ailesiyle onu aciz göstermek istemesi. Şimdi Pamir’in bu iki tavrı onun karakteriyle ilgili bize önemli ipuçları veriyor ve bu adam bu hallere sırf cool görünmek ya da havalı olmak için girmiyor, altında çok farklı sebepleri var.

Pamir Ulaş, ilk günden bu yana karakter olarak baktığında kendini beğenmiş, soğuk, kaba ve egolu bir adam görüntüsü çizdi. Şimdi ona bu şekilde bakıp geçmek kolayıma gelse de ben çok ayrıntıcı bir insan olduğum için Pamir’in bu davranışının sebebini merak ediyorum. Öncelikle şu anne meselesine girmek istiyorum. Farketmişsinizdir Pamir her fırsatta “Annesini arıyor, annesine haber vermeden duramıyor!” diye söylendi durdu. Amirden tutun da Talat’a kadar sürekli aynı şeyi söylüyor ve bence artık bunun altında yatan bir sebep var. Bunu zayıflık olarak görüyor derdim ama kahvaltı meselesinde “Aile kahvaltısı işleri bana göre değil” dediğinde bir şeyler parlamaya başladı. Pamir hayatımıza girdiğinden bu yana mesleği ve iş arkadaşları dışında kimseyi görmedim. Naz’ın dayısı, annesi falan varken Pamir’de kulak kanatan bir sessizlik var. Bence bu yüzden Pamir, Naz’ı istemiyor diye düşünüyorum ve Naz kendisinden uzak dursun diye elinden geleni ardına koymadı. Naz’ın arada kendisiyle ilgili sorduğu sorulara Levent olarak cevap vermesi, “Pamir seni ilgilendirmiyor!” demesi de bu yüzden. Pamir karanlıkta kalmak istiyor ama Naz’ın ışıklar içindeki hali onu etkilemeye başladığı için duvarlarını ona karşı yükseltmedi, resmen Çin Seddi kurdu.

Pamir’in Naz’a düzenli olarak “Levent seni ilgilendiriyor” demesi, gülüşünden bile rahatsız olması, güvenmemesi ya karşısındakinden hiç etkilenmediğini ya da çok etkilendiğini gösterir. Pamir düzenli olarak Naz’a üç cümle kuruyor : Kurala bağlı kal, çok konuşma, sorma, seni sadece Levent ilgilendiriyor. Özellikle kendisiyle ilgili karşısındakine tek kelam etmemeyi kafaya koymuş vaziyette. Pamir, Naz’a karşı kendisini gizlerken hatta Naz’ın kendisi hakkında konuşmasına izin vermezken kendisi tam tersi davranarak Naz’ı analiz etmekten geri durmadı. Yemeğe gittiklerinde polis olmayı istemediğini, annesini babasından sonra koruma iç güdüsüyle hareket ettiğini söylerken Naz’ın dolan gözleri Pamir haklı olduğu için değil karşısındaki adamın her fırsatta kendini küçük görmesinden, güvenmemesinden kaynaklı diye düşünüyorum. Asla doğru düzgün iletişim kurmayıp iki ayrı cephede savaş veren askere döndüler. Hal böyle devam ederse Naz ve Pamir’in bu operasyonu başarıyla tamamlamaları çok zor. Bu iletişim sorunu yüzünden Tarık’ın kurduğu tuzağa neredeyse düşüyorlardı. Naz Pamir onu dinlemediği için anlatmadı, Pamir Naz’ın bir şeyler öğreneceğini düşünmediği için sormadı ve kendi çabasıyla öğrendiği bilgi üzerinde operasyon kurmaya çalışırken Naz son anda olayları birleştirmese neredeyse Tarık ikisini de balıklara yem edecekti.

Biz buraya kadar Pamir’in güven sorununu anlattık da Naz da aşağı değil. Nasıl ki Pamir ona güvenmiyor, Naz da Pamir’e güvenmiyor. Nereden çıkardın demeden hemen anlatayım : Bir kadın kaldığı yerde neden odasını kilitler? Kimseye güvenmediği için değil mi? Annesi ne dedi? “Odanın kapısını kilitledin mi?” Benim anladığım kadarıyla babasının ölümünden sonra Naz kendisini annesine adadı ve hayatında gördüğü, tanıdığı tek erkek de dayısı olunca güvensiz bir kadın olarak büyüdü. Yani Naz’ın da karşısındaki adama güvenmesi öyle kolay olacağa benzemiyor. Naz, Namık yüzünden evine, annesine sahip çıkmak zorunda. Babası ölmüş, dayısı hiç bir işe yaramayan bir kız neden erkeklere güvensin ki? Güvenemez ki Pamir de zaten sağolsun Naz’ın özgüvenini her fırsatta öyle alaşağı ediyor ki Naz ne yapacağını şaşırdı ancak yine de duruma kolay ayak uyduruyor.

Yazının başından beri bahsettiğim tek durumu güven farkındaysanız ve aslında birbirlerine inandıklarında akıllıca kurulmuş bir tuzağı bile nasıl alaşağı ettiklerini hepsini hepimiz canlı canlı izledik. Tarık neredeyse operasyonu bertaraf edecekti ki Pamir, Naz’a güvendi, onun öngörüsü sayesinde olay çözüldü. Pamir’in orada Naz’a direkt “Olay çözüldü” demesiyle olay biterdi ama onu sakinleştirmek için büyük çaba gösterdi. Saçlarını öpmesi, elini tutması, yanına oturması aslında yazının başında bahsettiğim iki durumun gerçek durumunu ortaya koydu. Birincisi Pamir sonunda Naz’ın hala bir çömez olduğunu, panik halinde hata yapacağını hatırladı ve sakinleştirdi, ikincisi de bu davranışlarının sebeplerinden birinin Naz’dan çok etkilenmesi olduğunu ispat etmiş oldu.

Pamir Ulaş, Naz’dan, zekasından, neşesinden çok etkileniyor ve tam olarak hala bilemediğim bir sebepten dolayı onun Pamir’e yaklaşmasını istemiyor. Levent olarak anlayışlı, tatlı olurken Pamir olarak ona sürekli olarak kötü davranmasına rağmen çok etkilendi. Bunun bariz örneği de tutuklamayla ilgili konuşmalarından anlıyoruz. Naz’ın ilk tutuklamasının kendisi olduğunu söyleyip yanından ayrılmasından sonra yüzünde gururlu gülümseme aslında Naz’ın polisliği ya da varlığıyla ilgili sorunu olmadığını net olarak ortaya koydu. Peki bu adamın bu kadar kalpsiz, duygusuz ve kaba duruşunun altındaki sebep ne? İşte bunu öğrenmek için gün sayıyorum ben arkadaşlar, Pamir çok derin bir karakter ve onun ördüğü duvarlarının ardından çıkacak hikayeyi ve Pamir’in yola geleceği günü heyecanla bekliyorum.

Pamir ve Naz tam gizli kimliklerini korudular derken, Namık sitede özel güvenlik olarak işe başlaması her şeyi birbirine katmak üzere. Onun Naz’ı orada hem de evli olarak görmesiyle oyuna yeni oyuncular dahil olurken, operasyonu devam ettirmek ve gizli kimliklerini saklamak Pamir ve Naz için hiç kolay olmayacak. Namık’a Naz ne açıklama yapacak bilmiyorum ama Pamir için üzgünüm o korktuğu aile sofrasının tam ortasına düşmek üzere, iyi şanslar Pamir’cim, bu aileyle ihtiyacın olacak.

Bu haftalık da benden bu kadar arkadaşlar. Dizinin ikinci bölümünü, konuların açılma ve karakter dağılımını çok sevdiğimi söylemek zorundayım. Özellikle Sezen Aksu ezgilerini dizilere çok yakıştıran bana “Kaçın Kurası” sürpriz oldu. Casta zaten söyleyecek bir şeyim yok, yaratılan her karaktere ayrı hayranlık besliyorum ancak benim biraz daha empati yapmaya, çözmeye çalıştığım kişi şu aşamada Pamir oldu. Naz açık kitap gibi, çok duru bir karakter. Sinem Ünsal ona hayat verirken sakinliğinin ardındaki hareketi, heyecanı çok güzel taşıyor ekrana. Aynı şekilde Halit Özgür Sarı da Pamir’in sürekli değişen ruh halini mimik bile atlamadan verdi. Tüm ekibin, emeklerine sağlık olsun, bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere. Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

 

Oyun Başlıyor (Gizli Saklı,1.bölüm)

YAZAR: Şeyma BULUT

Uzun zamandır izledikçe izlemek istediğim, gülerken aynı zamanda da yahu bu hikayenin bir derdi var diyeceğim bir romantik komedi arayışındaydım. Açıkçası birbirine benzer konuları analiz etmeye de hiç mecalim yoktu, farklı bir eyler arıyordum. Bu yazı galiba es geçeceğim derken karşıma “Gizli Saklı” çıktı. Uzun zamandır aradığım bir hazineyi bulmuş kadar sevdim çünkü artık birbirine yalan söyleyen, ilişkilerin düzenbazlık üzerine kurulduğu hikayeler bende travmaya sebep oluyordu. Yanlış anlaşılmasın şahsen ben onları da bayıla bayıla izledim ama analiz için daha farklı bir renk ararken buldum Naz ve Pamir’i.  Gizli Saklı oyun içinde oyun olan katmanlı senaryosu ve karakterleriyle benden geçer not aldı. Özellikle Siyah Beyaz Aşk’tan bu yana severek izlediğim Sinem Ünsal ve ruh üflediği her karaktere ayrı roman yazılacak Halit Özgür Sarı’nın başrolde olmasıyla ekran karşısındaki yerimi aldım. Gizli Saklı ailesine bağlı, saf ve dürüst polis olan Naz’la gizemli, etkileyici ve biraz da egolu komiser Pamir’in hikayesini bizlerle buluştururken ben ikinci bölüm için gün saymaya başladım bile.

Naz Alaca yada yeni adıyla Yaz Güneş, hikayenin saf, idealist ve cesur polisi olarak karşımıza çıktı.  Naz, anne ve dayısıyla büyümüş, polis akademisini birincilikle bitirip hayallerinin mesleğini yapmak için gün sayan bir polis ve kendini ya masa başı ya da daha orantılı bir görevde bulmayı bekliyordu. Aklına bile gelmeyecek şekilde kendini gizli bir operasyonun tam ortasında, hiç de hoşlanmadığı tecrübeli komiserle baş başa buldu. Naz için bu gizli polislik meselesi sanıldığı kadar kolay olmayacak çünkü Naz’la ilgili ilk sorun yalan söylemek hususunda tam bir acemi.  Daha annesini bir şeylere ikna edemezken ondan bir örgüt lideri olmadığı birine inandırmasını beklediler. Diğer yandan pek de hoş bir karşılaşma yaşamadığı Pamir’in bu oyunda partneri olacak olması Naz’ı iyiden iyiye köşeye sıkıştırdı. Yine de Naz’la ilgili söyleyebileceğim iki net özellik var: Dikkatli ve cesur. Naz etrafında olan her şeyin gayet farkında ve en ufacık ayrıntıyı bile gözden kaçırmadı. Balıkçı’nın sağ kolunu Pamir bile fark edememişken Naz’ın anında fark etmesi onu aslında göründüğü kadar sarsak biri olmadığının ispatı niteliğindeydi. Ayrıca ben Naz’ın cesur bir karakter de olduğunu düşünüyorum. Amir Pamir’e Naz’ı anlatırken havaalanında bombalı saldırganı nasıl etkisiz hale getirdiğinden bahsetmişti. Bakın bunu korkak biri yapamaz çünkü bu hayatta bir tek cesaret taklit edilemez. Zaten daha yeni, taze bir polisin böylesine tehlikeli bir işe kalkışması onun cesaretini ortaya koydu diye düşünüyorum. Naz ne kadar stratejik, dengeli ve cesur olsa da onun bu özelliklerini görmeyi bırakın düşünmeyi bile reddeden bir adamla çalışmak zorunda : Pamir Ulaş.

Pamir ve Naz’ın yolları hiç umulmadık ve tatsız bir şekilde kesişti. Pamir gizli görevlerde uzman bir polis ve Naz’ın mahallesine de görevi gereğince kanunsuz bir adam kılığında girdi. Yukarıda Naz’ın cesaretinden bahsetmiştim. Naz da çiçeği burnunda bir polis olarak Pamir’in peşine düştü ve doğal olarak operasyonu berbat etti. Burada bahsetmek istediğim 3 durum var çünkü bu sahnede yaşanılanlar Naz ve Pamir ilişkisinin de evrelerini barındırıyordu. İlki çatışma. İki zıt karakter birbirlerine oldukça kızgınlardı. İkinci evre kavga. İkisi de birbirlerini asla yenemedi. Dövüştüler, düştüler, kalktılar ve asla yanişemediler. Pamir tam kazandığını sandığı anda kendi bileğinde gördü kelepçeyi ve bu sebeple Naz en zayıf anında zekasıyla mücadeleyi eşitledi. En sonunda da bileklerine takılı kelepçeyle de ilk andan birbirlerine görünmez bir şekilde kelepçelendiklerini düşündürdü bana çünkü Naz ve Pamir o andan itibaren artık birbirlerini hayatına ortak olmuş oldular, çok şiirsel değil mi?

Naz cesur ve  akıllı bir kadın olsa da daha ilk andan Pamir’den hiç hoşlanmadı ve bunu da her fırsatta dile getiriyor. Burada ben Pamir’in Naz tarafından kışkırtıldığını düşünüyorum. Çok hassas bir görevde yanına bir çömez verilmesi Pamir için yeteri kadar zorken, karşısında kendisinden zerrece etkilenmeyen, ona olan tavırlarında tek bir zafiyet bile göstermeyen bir kadın var. Amir neden ikisini aynı göreve layık gördü bilmiyorum ama özellikle çalışmalarını istedi. Ne Naz ne de Pamir bunu kabul etmek istemeseler de emir demiri kesti ve birbirinden nefret eden Pamir’le Naz birbirine çok aşık Yaz ve Levent oluverdiler. Bu durumun özellikle de Pamir için çok zor olacağını düşünüyorum çünkü kendisi yalnızları oynamayı fazlasıyla seven biri görüntüsünü çizerken birden karşısına hem ortak hem de baş belası bir kadın çıktı ve Pamir için sıkıntılı zamanlar başladı.

Pamir Ulaş şu anda tam bir kapalı kutu. Naz’la ilgili birçok şeyi söylerken nedense Pamir’le ilgili elimde fazla bir veri yok. Çapkın, yalnız ve başarılı bir polis olması dışında hikaye bize onunla ilgili çok da fazla bilgi vermedi. Pamir girdiği her ortamda kadınların ilgisini çeken, istediğiyle günübirlik ilişkiler yaşayan bir adam. Kadı düşmanı diyemem ama eril bir kafa yapısı olduğunu söyleyebilirim. Operasyonun başında “Ben yaptım!” diye ortalarda dolaşırken , söz konusu ev işlerine gelince temizlik falan yapmam diyen biri olduğunu söyleyebilirim. Bugüne kadar gösterdiği başarılar da ona bir ego vermiş ve Naz’ı ilk gördüğü andan itibaren ezmeye çalışıyor. Sebebini de söyleyeyim: Operasyonunu batırması falan değil mesele, Naz’ı yenememesi. O karşılıklı mücadele anında onu yenemedi ve ne yaparsa yapsın ondan kurtulamadı. Bu sebeple de Pamir Naz’la kendi iç dünyasında rekabet etmeye başladı bile. Bir de sürekli korumacı bir tavrı da var. Bu hususta çok emin olmasam da bu adamın yalnızlığı tercih etmesinin bir yere bağlanacağını ve aslında gösterdiği gibi biri olmadığını düşünüyorum. Bu konuda bana fikir veren iki sahne var:

İlki Pamir’in evde camları temizlediği o küçük sahnede aslında Pamir’i Naz’a eziyet etme düşüncesinde olmadığını düşündüm. Pamir orada camları temizlerken arkadan elinde kekle gelen Naz’ı beklemedi, ya da çağırmadı oturdu kendisi temizledi. Çok küçük ir an biliyorum ama ben Pamir’in Naz kendisine çok da sempati duymasın istediğini düşünüyorum. Burada Naz elbette etkilenmedi ama Pamir’le ilgili bazı soru işaretleri oluşturdu. O cam kırıldığında “Karıcım gelir misin?” diye şov da yapabilir içten içe Naz2ı delirtebilirdi ama yapmadı. Bu burada dursun ama Pamir’in kendisiyle ilgili söylediklerine çok da takılmamak lazım diye düşünüyorum.

İkinci durumsa Naz’ın havaalanında ailesiyle vedalaştığı sahne. Pamir onları uzaktan izleken çok hüzünlü bakıyordu. Naz’ın ondan ayrılmak istemeyen, düşünen bir ailesi var. Pamir’in bakışlarına çok da anlam yüklemek istemiyorum ama oradaki bakışlarında hüzün vardı. Pamir’le ilgili çok ipucu kovaladım ama onda gizli saklı bir şeyler olduğuna eminim. Orada görünen ana kuzusu bir kadın değil annesi tarafında yolcu edilen biriydi ama Pamir’se direkt ana kuzusu diyerek küçümseyen bir tavra büründü. Naz psikoloji öğrenir mi bilmiyorum ama ben buna yansıtma diyorum. Pamir’in bu durumu kendisinden uzaklaştırarak sanki alay edilecek bir şeymiş gibi tavır alması bendeki Pamir’in bir yarası olduğu ve yalnızlığı tercih etmesinin altında bir şeyler sakladığı savını güçlendirdi.

Öyle ya da böyle Pamir ve Naz için oyun başladı. Onlar artık Levent ve Yaz olarak yalandan bir dünyanın içine girdiler ve oradan sağ çıkmak için sadece 3 ayları var. Naz’ın gözünde Pamir çok bilmiş,egoist, kendisine üstten bakan ve kaba biri. Pamir, Naz böyle düşünsün diye elinden geleni yaptığı için kıza haksız diyemiyorum. Naz’ı her tavrıyla ezdi. Çömez olarak gördüğü kızın kendisini yenmesi ve bombalı bir saldırıyı bertaraf etmesi bile Pamir’in davranışlarında bir değişikliğe sebep olmadığı gibi Naz’la ilgili konuşurken ondan hep “ana kuzusu” diye bahsediyor. Naz’ın nahif yapısı, ailesiyle olan ilişkisi, heyecanı Pamir’de böyle bir intiba yaratıyor olabilir belki ama gerçek Naz hiç de öyle biri değil diye düşünüyorum.

Naz aslında uzaktan bakıldığında tam da Pamir’in anlattığı gibi biri. Anasının kuzusu, pasif ve tam bir çömez ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Ana kuzusu olan bir kadın nasıl polis olabilirdi? Daha doğrusu şöyle diyeyim: Annesine rağmen nasıl polis oldu? Naz’ın annesi onun polis olmasını istemedi, hemşire olmasını arzuluyordu ancak Naz kendi hayatına karar verdi. Yetmedi başka biriyle evlenmesini istiyor ki bu çok belli, adama umut bile verdi. Buna rağmen Naz o kapıyı da kapattı. Peki o zaman Naz neden annesiyle ilgili bu kadar tedirgin? Naz onu üzmek ya da korkutmak istemiyor, olay bu kadar basit. Operasyona gidiyorum deyip işin içinden çıkabilecekken Naz tam tersine annesi rahat olsun diye uğraştı. Yalan söyleme hususunda bu kadar acemiyken annesi üzülmesin diye yalan üstüne yalan söyleyen Naz’ın hayatı dayısı Namık’ın Yaz adıyla yaşadığı siteye gelmesiyle tamamen değişecek diye düşünüyorum.

Naz ve Pamir aynı evin içerisinde birbirinden zerre hoşlanmayan ancak dışarıya deli gibi aşık bir çift imajı çizmek zorunda kalan iki iş ortağı ve bu sandıkları kadar kolay olmayacak. Naz çok başarılı bir kadın ve Pamir’in onu sürekli ezmesi bir süre sonra bu partnerliğe ket vuracaktır. Pamir gizli görevler hususunda uzman olsa da ortakla çalışma konusunda tam bir fiyasko bence. Naz’sa karşısındakini anlamaktan çok gördüğüyle yetindiği için bu ortaklıkta onun da handikapı bu olacak. Pamir ona yüklendikçe bir noktadan sonra kendisini ispat etmeye çalışacağından bu durum Naz için sıkıntılı olmaktan çok tehlikeli bir hale dönüşebilir. İkisi de kendi özbenliklerinden gelen sıkıntılar yüzünden didişip dursalar da yazının başında da dediğim gibi bir şekilde bağlandılar ve zorluklar insanları bibrine yakınlaştırır. Pamir ve Naz da bir noktadan sonra birbirlerine güvenmek zorundalar yoksa oyun en tehlikeli biçimde sona erer.

Bu oyun onların ayağına dolanmak üzere zaten çünkü Tarık’ın sağ kolu evdeki silahları buldu. Onların polis olduğunu söyledi. Gördüğüm kararıyla Tarık şüpheci, kontrolü ve acımasız bir adam. Naz ve Pamir’in kimlikleri ortaya çıkarsa da asla acımayacaktır diye düşünüyorum. İlk büyük sınavlarını vermek üzere olan Pamir ve Naz bu işten sıyrılacaklar mı yoksa operasyon başladığı gibi bitecek mi? İşte onu zaman gösterecek, bekliyoruz.

Gizli Saklı güzel bir ilk bölüm kotarmış.. Hikayesini de ana karakterlerin hikayeye aktarılmasını da çok sevdim. Özellikle çok başarılı bir cast çalışması yapıldığını özellikle de işin polis merkezi ayağındaki tüm oyuncular harika iş çıkardılar. Tardu Flordun gibi bir karakter oyuncusunun da esas kötü olarak ortaya çıkması, beni hikayeye ikna eden bir durum oldu. Ancak bir konu var ki romantik komedi türünde büyük sıkıntıya sebep olur. Romantik komedilerde dizinin romantik ayağı kadar komedi ayağı da önemlidir. Ne yazık ki b grubu yani komedi ayağı beni çok tatmin etmedi. Yalnız Namık sayesinde anne de bu oyuna dahil olursa işte o zaman şenlenirim. Yani Naz’ın ailesinin de bu hikayeye bir yerden girmesi gerekiyor ve ben aslında bu noktada Naz ve Pamir’in Naz’ın ailesine de yalan söylemek zorunda kalacaklarını düşünüyorum ama senaristimiz ne düşünüyor, göreceğiz.

Şimdilik benden bu kadar arkadaşlar. Gizli Saklı yayın hayatı boyunca Naz ve Pamir’in eğlenceli yolculuğuna birlikte devam edeceğiz. Haftaya görüşmek üzere. Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

İki Deli Bir Araya Gelmemeliydi (Senden Daha Güzel,1.bölüm)

YAZAR: Simay DEMİR

Yaz heyecanı başladı, kabul edelim hiç bitmeyecekmiş gibi bir kış yaşadık ve yaz mevsiminin gelişiyle romantik komedi sezonu da açılmış oldu. Romantik komedi izlemeyi seven biri olarak bu durumun beni bir hayli sevindiğini de belirtmeden geçemeyeceğim; kış aylarının içimizi karartan yapımları sezona ara verirken, yaz dizilerinin rengarenk, cıvıl cıvıl işleri içimizi açtı. Ben romantik komedi türünü ayrı sevdiğimden midir nedir 1 aydır hop oturup, hop kalkıyorum. Ne yazayım, ne yapayım derken karşıma Senden Daha Güzel çıkıverdi. Özelikle son dönemin yükselen yıldızı Cemre Baysel ve Karagül, Söz ve Kuruluş Osman’da çok severek izlediğim Burak Çelik’li castı görünce heyecanla ilk bölümü beklemeye başladım. Dizimizde kendi köyünde doktorluk yaparken birden bire kendini metropolde bulan Efsun ve ailesinin işini ondan kurtarmaya çalışan çapkın ve yakışıklı estetik cerrahı Emir’in eğlenceli macerasına konuk olacağız. Öncelikle Efsun’la başlamak gerekirse, işte ekranlarda görmek istediğim kadın karakterlerden dedim. Umuyorum ilerleyen zamanlarda bozulmaz da biz bu kendine yeten, ayaklarının üstünde duran kadını doya doya izleriz.

Efsun Armağan, annesi babasını terk ettikten sonra tek başına ayakta kalmayı başaran, iyi eğitimli, yetenekli genç bir doktor. Bugünün yükselen alanlarından estetik alanında dünyaya nam salacak kadar yükselebilecekken kendisini hastalarına, mesleğine adayan bir kadın,o. Efsun’la ilgili ilk dikkatimi çeken detaylar şunlar oldu: Merhametli ve cömert. Efsun’un doktor olmasının yanı sıra kendi merhemlerini, kremlerini yaptığını görüyoruz. Efsun, bu kremleri belki binlerce liraya satabilirdi ama o ne yaptı? İhtiyacı olan hastalara, kadınlara ücretsiz dağıttı. Bu kadar kapital olan, her şeyin parayla ölçüldüğü bu dünyada işine atla gidip, gelen, hastalarına Lokman Hekim gibi deva olurken onlardan bir kuruş almayan Efsun sanki başka diyarlardan gelmiş gibi değil mi ?

Efsun’la ilgili gözümüze çarpan en önemli özelliklerinden biri de haksızlığa tahammülü olmaması. Şimdi feminist falan dememi bekliyordunuz ama Efsun’unki altı boş, gösteriş meraklısı bir hak savunuculuğu değil. Efsun’un genç bir hastasıyla tanıştık: Adı Elif. Elif tarlada çalışamayacak kadar hasta bir kadın ve kocası tarafından zorla çalıştırılıyor. Efsun’un burada muhtara gitmesi yok işte jandarma falan uğraşmasını beklerken Efsun hastası için kahve bastı arkadaşlar. Bir kadının yardım çığlığına kulaklarını tıkamayan Efsun’un bu idealist, cesur ve gözü karalığı birinin daha dikkatini çekti: Emir Demirhan!

Efsun ve Demir’in karşılaşması da öyle tatlı, sevimli olmadı. Emir, Pervin’in isteğiyle müstakbel rakibini getirmek için Gaziantep’e gittiğinde karşısında köylü kızı bulmayı beklerken bir doktor bulacağından habersizdi. Emir adım adım Efsun’u izlerken onunla dalga geçiyordu. O küçücük andaki hareketiyle aslında kendini nasıl Kaf Dağı’nda gördüğünü anlamak çok da zor değil. Efsun’a bakışları, ona sergilediği tavırlar aslında Emir’in kendisini ondan çok daha yükseklerde gördüğünü bağırır nitelikteydi. Eeee ne de olsa o İstanbul’da lüks bir klinikte çalışan bir estetik cerrahı, Efsun’sa basit bir taşra doktoru değil mi? Emir’in alacağı en büyük ders buradan olacak diye düşünüyorum çünkü çok basite indirgediği kadını hiç istemediği belki de kabusa dönecek ve daha da kötüsü bütün çocukluk travmalarını başlatan kadının karşısına dikmek için yalan üstüne yalan söyledi. Emir hem rakibini elleriyle getirdiğinden hem de karşısındaki kadının acılarından bihaberdi ve sanırım ikisi için de çok sancılı geçecek bir dönemin ilk kıyameti de bu şekilde koptu.

Efsun’un nasıl merhametli bir insan olduğundan yazının girişinde bahsetmiştim. Annesinin şoförü sandığı birinden nefret ettiği kadının hasta olduğunu öğrenerek çıktığı yolda annesini karşısında ve oldukça sağlıklı buldu. Efsun, bütün hayatını karşısında dikilen kadından nefret etmeye çalışarak geçirmiş ve bence başarılı olamadı. Ben şahsen nefret ettiğim birinin fotoğraflarını saklamazdım ama Efsun sakladı. Bence o nefret etmeyi becerebilen biri değil ama annesinin arkasında bıraktığı enkazla yıllardır uğraşmak zorunda kalan da Efsun’dan başkası değil. Burada da Pervin’in kızının durumunu bir saniye bile düşünmediğini görebiliyorum. Şimdi tam meseleleri bilmeden yargılamak istemiyorum ancak klinikte çalışması için Efsun’u babasıyla vurması, hem de kendisi yüzünden hayatı kararan insanlara karşı bunu yapması Pervin’in öyle pamuk şeker kıvamında bir anne olmadığını gözler önüne serdi diye düşünüyorum.

Diğer yandan Pervin’in kimseyle öyle bir ilişkisi olduğunu da sanmıyorum. Nasıl ki istediğini elde etmek için Efsun’u kıskıvrak yakaladı aynısını Emir’e de yaptı. Emir, kliniğin devrini beklerken Pervin’le klinik pazarlığına oturacağı aklının ucuna bile gelmedi. Binbir türlü yalanla Gaziantep’ten getirdiği Efsun’un yani kendi gözünde bir kasaba doktorunun ona ortak çıkması Emir’in egosunda birine ağır geldi ve daha da acısı düşmanını  alaşağı etmek için maçın ilk devresini de kaybetti.  Efsun’a yalan söyleyerek oyuna 1-0 geriden başlayan Emir için tehlike çanları hiç olmadığı kadar yüksek çalmaya başladı ve onun neler yapacağını bilmesem de bu kadar kolay yalan söyleyebilen birinin klinik için ellerini kirleteceğini düşünüyorum.

Emir Demirhan benim gözümde diziye ekside başladı şimdi ne yalan söyleyeyim? Egolu, kendini beğenmiş ve bence kadın düşmanı bir adam Emir. Birlikte olduğu kadına “Sen altı numarasın!” diyecek kadar kendini beğenmiş, kendisi kadar başarılı olduğunu gördüğü kadına ” Taşra doktoru” diyecek kadar da egoist olan bu adamı bana sevdirmeleri için baya bir uğraş gerekiyor arkadaşlar, üzgünüm. Emir’le ilgili ilk söyleyeceğim şey çok sığ bir adam olduğu yönünde ve şimdilik aksini düşünmem mümkün değil. Sadece “Ben bugünlere gelmek için neler yaşadım” sözü belki beni yumuşatabilir. Orası açılmadan peşin hükümlü olmak istemiyorum ama her hareketiyle sadece Efsun’u değil beni de sinir krizine soktu şimdi, yalan söylemeyeceğim.

Emir aslında bu huyları olmasa başarılı bir insan ve bunu sadece yakışıklılığıyla kazanmış olamaz. Bize verilen tanıtımda ” Ülkenin en çok tercih edilen estetik cerrahı” tanımlamasına bakacak olursak işinde oldukça iyi olduğu görülüyor. Peki bu özellikleriyle Emir ne yapıyor? Hastalarıyla flört ederken karşısındaki insanlara asla değer vermiyor. Zaten Efsun’la İstanbul’da ilk kafa kafaya gelişleri de bu yüzden değil mi? Yalnız o anda bir sorun var ki Efsun Emir’i çok fena kışkırttı. Hem ondan hiç etkilenmedi ki bu Emir’in hayatında olan bir durum değil. İkincisi de Efsun sürekli kendisini aşağılayan Efsun tarafından aşağılanırken kandırıldığını da yine alaycı bir ses tonuyla Efsun’dan öğrenmesi oldu. Efsun Armağan artık resmen Emir’in kara listesine girdi ve daha da kötüsü yıllardır uğraştığı klinik de bu yüzden ellerinin arasından kaydı gitti.

Emir Demirhan karakter olarak kendisinde hata gören ya da özeleştiri yapabilen biri değil. Öyle olsa babasının neden kendisini yeterli görmediğini sorgulardı ama Emir bunu yapmadı. Tam aksine sanki elinden şekeri alınmış bir çocuk gibi önce Pervin2in önünde Efsun’u aşağılayıp , kavga etti. Pervin’in ondan beklentisi şu aşamada ne bilmiyorum ama Emir bu tavırlarına devam ederse kliniği komple Efsun’a kaptırabilir diye düşünüyorum ki bence Pervin sadece 3 ay için kızını getirmedi. Önden ikna turları için getirseler de asıl sınava tabi olan kişi Emir. Büyük ihtimalle kliniğin geleceğiyle ilgili kararı 3 ay sonunda alacaklar ve Emir bu tavırlarına devam ederse çok şeye katlandığını söylediği kliniğini Efsun’a kaptırabilir. Pervin bir başkasıyla da bu işi yapabilecekken Efsun’u tercih etmesinin bir sebebi olmalı diye düşünüyorum. Her ne kadar bu durumdan Efsun pek hoşlanmasa da 90 gün rüya gibi mi yoksa cehennem gibi mi geçecek bilmiyorum ama Emir’in ondan öğrenecek çok şeyi olacağına eminim.

Efsun babası daha fazla hırpalanmasın diye yıllardır görmediği annesine ve idealist, insanlara değer veren bir doktor olarak inandığı her şeyin tersini temsil eden Emir’le çalışmak zorunda kaldı. Pervin’e 90 gün dese de yine söylüyorum Pervin gibi bir kadının kendi yarattığı bir markayı kolaylıkla Emir gibi bir savruğa teslim etmesine inancım yok.Pervin’in aklından 100 tilki geçiyor ve bu tilkilerden iki tanesi birbirine dolanmış vaziyette. Daha ilk andan itibaren aralarında şimşekler çakan Efsun ve Emir ya kol kola verip birlikte çalışmayı öğrenecekler ya da hem kendilerini hem de kliniği beraberlerinde yakacaklar.

Yazımı bitirmeden son sahneyi de söylemeden geçmek istemiyorum. Şimdilik öpüşme sahnesi meselesine yükselmeyeceğim ancak Efsun’la Emir’in oyun arkadaşı olabileceklerinin ilk sinyalini aldık. Aralarındaki çekime sözüm yok ancak şu aşamada Efsun gibi bir kadın Emir gibi bir adama aşık olamaz. Hele hele bir öpüşmeyle falan çok zor. Bu sebeple ben Emir’in görmediğimiz bir yanı olduğuna inanmak istiyorum. Mükemmel erkek yoktur ama çabalayan erkek vardır. Emir şu anda iki noktadan da çok uzakta! Ama şunu çok net söyleyebilirim ki Senden Daha Güzel benden geçer not aldı arkadaşlar. Yeni bölümde neler olacak görmek için sabırsızlanıyorum.

Şimdi bir iki durum var yalnız, söylemem lazım: Bu Emir’in numaralı kadın konuşmaları, aşkla iyileşen erkek karakter meselesi beni çok yoruyor ve irrite ediyor. Bir kadın olarak hemcinslerime bu şekilde davranan, bunu eril bir dille beyaz cama aktaran işlerdeki bu karakterler hep 1-0 geriden başlar.  İlerleyen zamanlarda bu yanlıştan dönmenizi sabırla bekliyor olacağım.

Bütün ekibin emeğine sağlık, haftaya yeni bölümde görüşmek üzere.

 

 

Aşk Bir Devrimdir! (Aziz, 28.bölüm)

Yazar :Şeyma BULUT

Bu sezon benim için iyi ki var dediğim bir dizi oldu. Aslında ilk başlarda çok da fazla alıcısı değildim zira dizinin asıl senaristi olan kişinin böylesine bir hikayeyi yazabileceğine inanmıyordum. Nitekim öyle de oldu. Dizinin bir süre sonra altı oyulmaya başlandı. Özellikle de Aziz dizisi için seyircinin çok da onaylamayacağı bir hikayeye giriş yapıldı ve maalesef onun sancıları sezon finaline kadar devam etti. Bu hafta biz koca bir sezonu analiz ederken neden Aziz dizisi bu kadar özel bir yere sahip oldu onu da anlatmaya çalışacağım çünkü devrimin en güzel hali olan aşkla, vatana sevdalı bir grup kahramanın güzel hikayesiydi Aziz… Daha ne olsun?

Aziz Payidar, onunla ilk tanıştığımda dediğim bir tek söz vardı : Bu avare mi Hatay’ı kurtaracak? Aziz o kadar basit, gerçek hayatla alakası olmayan bir karakter görüntüsü çiziyordu. Aslında sırf bu yüzden ben çok da yükselmedim ama daha ilk bölümde iki olay Aziz’in gösterdiği gibi bir karakter olmadığının ipucunu vermişti. Birincisi restoranda Andre ile olan çatışması, diğeri de Efnan’ın çaresiz çığlıklarına sessiz kalmamasıydı. Aziz yetişkin yaşlarına kadar çok zor bir hayat yaşamadığı veya hiç bir şeyin mücadelesini vermediği için gayet rahat bir adamken bir gecede değişti. Aziz sürgünden döndüğünde uğradığı ihanet ve babasının ölümü yüzünden içi büyük bir öfkeyle doluydu. Nişanlısının ihaneti, amcasının ve kardeşinin ihaneti derken Aziz sadece intikam almak istedi. Aziz’in hayatı da mücadelesi ve inançları da bir tek günde değişti: Uçurumdan şelaleye düştüğü tek günde gördüğü bir çift göz hayatını hiç tahmin etmediği şekilde değiştirdi.

Efnan, Aziz’in hayatına girdiğinde Aziz için sıradan bir köylü kızıydı. Aziz’in acıdığı, yardım ettiği bu kızın birden Aziz’in tüm hayatı olacağına emin olun Aziz bile ihtimal vermezdi çünkü kendisini sevgiye de layık görmüyordu. Daha doğrusu Efnan’ın da onu diğerleri gibi dış görünüşü, ailesinin adı için sevdiğine emindi bu yüzden Efnan’ı da diğerleri gibi gördü. Ancak Aziz’in anlamadığı Efnan aslında Aziz Payidar’ı hiç sevmedi. Aziz farkına bile varmadan Efnan onun içindeki güzel adamı kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Şimdi abartma dediğinizi duyar gibiyim ama biraz düşünürseniz siz fe benim gibi düşünürsünüz. Aziz ilk geldiğinde amcasının ihaneti yüzünden Fransızlara karşı öfkelendiğinirken dahi içinde bağımsızlık aşkı değil İntikam ateşi yanıyordu. Aziz’in gerçek durumu görmesi bir çığlıkla gerçek oldu : Ben hürüm Aziz Bey! Hürüm! diyen küçük bir kızın sözleriyle kendine geldi ve o özgürlük aşkıyla yanan kıza öyle güzel bağlandı ki Aziz’in içindeki intikam ateşi birden milli mücadele yangınına döndü.

Aşk bir devrimdir, hem de en güzelidir. Değişim insanın kendi içinde başlar. Efnan’ın içinde yanan bağımsızlık ateşi Aziz’in ruhunu öyle güzel sardı ki o günden sonra Aziz aslında hep olmak istediği ancak çevresinden, ailesinden, köklerinden gelen güçle dönüşemediği adama dönüşürken yanında hep ona yardım eden, destek olan bir kadın vardı. Efnan, Aziz’in hayatını öyle bir şeye çevirdi ki Aziz bir halk kahramanına dönüşürken, Fransızların eline düşen ailesine de umut oldu. Aziz aşık olduğu şehir olan Hatay’ın sokaklarına aşık olduğu kadınla Atatürk fotoğraflarını asarken belki de hayatında ilk kez bir eşe, aileye sahip olduğunu hissetmişti yoksa eski Aziz bırak ailesine yardım etmeyi, onlar yanarken en önden izlerdi. Aziz’in bu öfkeli ve deli tarafını Efnan törpülese de ne yazık ki Aziz’in içindeki o öfke hala orada ve en çok da Efnan’ı korkutuyor ve sürekli onun kocasından sır saklamasına sebep oluyor.

Efnan, Aziz’in hayatına hep iyi şeylere sebep olsa da bazen sevdiğini korumaya çalışırken baltayı taşa vurabiliyor. Kenan meselesini Aziz’den saklayarak onun kardeş katili olmasının önüne geçmeye çalışırken neredeyse milli mücadeleye zarar verecekti. Efnan’a burada biraz içerlesem de aslında mesele Efnan’ın aileye bakış açısında yatıyor. Efnan kimsesiz bir kız, kardeşi, annesi yok. Baba desen iskele babası daha çok babalık yapmıştır. Bu sebeple Aziz’in aile meselesi söz konusu olduğunda hep hataya sürüklendi. Onun durumunu en iyi Nigar anlattı aslında : Efnan, herkesi kendisi gibi sanıyor. Kenan ona içindekileri anlatırken, aslında olmak istediği adamı anlatıyordu ve ne yazık ki her için artık çok geç diye düşünüyorum. Aziz her ne kadar Efnan’a kızsa da Kenan’ı da bir insanı nasıl avucunun içine alacağını da en iyi o biliyor, bu yüzden Efnan’a sandığı kadar da kızdığını düşünmüyorum.

Aziz neden kızmadı? İşte bunu görmek, düşünmek lazım bence. Kenan tam bir şeytan ve Aziz’in karşısına hep bir maskeyle çıktı. Zaten tüm maskelerini indirmesi bu yüzden kimse için bir şey ifade etmedi. Kenan, Aziz ve mücadele için birçok şeyi yapmaya başlasa da bu duruma kendisi riske girince başvurunca kimse için özellikle de Aziz için bir şey ifade etmedi. Belki ileride aynı masada otururlar diyeceğim ama Mustafa’nın diyeti ödenmeden Kenan gözüme gözükmesin ki Aziz de o düşüncede değil. Kenan, Aziz onu kardeşi gibi görsün diye ne kadar uğraşırsan uğraşsın, Aziz’in hala ve daima tek bir kardeşi var : Adem Payidar!

Aziz ve Adem’in ilişkisi bana bu dizide en çok keyif veren ilişkilerden biri oldu. Onlar kuzenden öte, kardeş gibi büyüdüler ancak Adem’in babasından dolayı içinde hep Aziz’e karşı kötü hisler birikse de içten içe hep Aziz’i sevdi, kolladı, kötülüğünü istemedi. O kendinden geçtiği dönemi saymazsak Adem defalarca Aziz ve mücadelesi için Galip’i bile karşısına aldı. Oradaki Dilruba faktörü önemli olsa da ben Adem’in zaten kardeşinin yanında olmak istediği için yaptığını düşündüm. Aksi halde Dilruba gittikten sonra Aziz’e yeniden düşman olur, Efnan için hayatını riske atmazdı ama bence Adem özellikle Galip için dönüşüm aracı oldu diye düşünüyorum.

Adem, babasını değiştirdi. Efnan nasıl ki önce Aziz’i sonra da etrafında olan kim varsa dönüştürdü, Adem de Galip’i dönüştürdü bence. Hatırlayın, Aziz ve Galip ilk Adem için yan yana geldiler. Galip Aziz, Adem hatta Efnan sayesinde içinr girdikleri Pierre bataklığının kendilerini nasıl yuttuğunu gördü. Peki size bir sır vereyim mi? Sizce Galip neden Efnan’dan özür diledi ya da Pierre’in nasıl düşük güvenilmez ve takıntılı biri olduğunu anladı? Size söyleyeyim, Efnan sayesinde gördü. Efnan Dilruba gibi bir kadın olsaydı Galip bunu çözemezdi ama Pierre’in Efnan takıntısı Galip’in Delege Pierre’in Payidar takıntısını h görmesini sağladı diye düşünüyorum. “Yeğenimi sana tercih etmem!” derken de aslında artık karşısındakinin amacını gördüğü çok net ortadaydı bence.

Delege Pierre kendi sonuna giden taşları elleriyle düzerken aslında onun sonunu basit bir köylü kızı dediği Efnan getirdi. Bunu bu kadar basite indirmek değil amacım ama Efnan sayesinde dengesini kaybeden Pierre aslında bugün mevcut düşmanlarının Aziz haricinde olanlarını hep aynı dönemde kazandı. Aziz’e yaptıklarını bile Efnan’ın gözünün içine bakarak anlatan, kocanın senden alacağım ve benim olacaksın bakışını atan Pierre son kurşununu da boşa atmış oldu. Evet, evet! Gizliden hep istediği bu zaten, ülkeyi köle yapıp Aziz’in e kıymetlisine sahip olmak ama düşmanları daha zeki olunca başaramadı. Önce Galip sonra da Kenan’ı kaybedince Pierre’in acı sonu bağıra, çağıra geldi diye düşünüyorum. Pierre Payidar Ailesini yok etmek içim uğraşırken, Fransızlar da bir grup delinin neler yaptığını ve yapabileceğini yeniden görmüş oldu.

Pierre korku ve panikle milli mücadele için en önemli insan olan Aziz’i yok etmek için uğraşırken ne Kenan’ın kendisini sattığını ne de Aziz’in böylesine derin bir planla kendisinin sonunu getireceğini tahmin edemedi. Aziz hapse girdiğinde tek korkusu karısının arkasından çok üzüleceğiydi. Aziz için ölmek ve ölmemek kendisi için bir şey değiştirmez ama Efnan’ın dayanamayacağını biliyor. Efnan, Aziz’in olmadığı bir dünyada nefes alamaz çünkü bu adam onun en büyük umudu. Aziz başka bir yerde hayatına devam ederken bile onun hayaline sığınan bir kadın için kocasının ölmesi umudunun ölmesi, yaşamın bitmesi demek. Efnan hep umutlu ama ilk kez kocasını kaybedeceğini düşündü. Efnan’ın gözlerindeki korku değil rengin soluşuydu. Tıpkı ölen bir insanın ışığının sönmesi gibiydi ve son bir mucizeye sarılarak Aziz’in kurtulmasını beklerken nereden bilirdi ki Bir zamanlar nefret ettiği bir adamın hem umudunu hem özgürlüğünü vereceğini…

Efnan’ın tüm umudunun boynuna yağlı urganı geçirseler de şehri için var gücüyle Türk bayrağı dokuyan kız korkuyla kocasının kurtulacağı an için dua ederken aslında Aziz’in ve türklerin inancının, hayallerinin Fransızları yeniden nasıl hezimete uğrattığı da izlemiş olduk. Hatay Cumhuriyeti herkese, her şeye rağmen kuruldu. İki aşığın önce birbirlerine sonra da bir şehre umut olduğu bir hikayede ilk etabı inananlar kazandı diyebilirim ama size bir sır vereyim mi? Bu zafer kolay kazanılmadı…

Hiç bir zafer yoktur ki uğrunda vatanseverler kendini feda etmesin. Aziz ve arkadaşları büyük zafer kazanırken geride Zehra, Feridun, Mustafa, Zülfikar ve nice şehitlerin mezarları kaldı. Atamızdan aldıkları güç, bağımsızlık aşkıyla çıktıkları yolda ne geri dönmeyi ne de sağ kalmayı düşünmediler. Aziz yol arkadaşlarını tek tek bu savaşa kurban verirken en son gökyüzüne bakarken o dostlarına selam veriyordu, onlara gülümsüyordu :Kazandık! diyordu…

Her mücadelenin bir ilham kaynağı vardır. Burada o ilham Hatice Ana’ydı. Öyle bir inandı ki Aziz’e, Efnan’a, onların kalplerine… İçindeki evlat acısı, vatan aşkına yenik düşüp, kaybettiği evlatlarının yerine onları koydu. Pierre’e söylediklerini hatırlatırken kalbinin attığı Zülfikar Atolye’de evlatlarıyla özgür ülkeye bakıyordu.

Bizler hep Aziz’in kayıplarını konuştuk ama Hatay’ın özgürlüğüne Hatice Ana dört evlat feda etti. Bir yanında deli oğlu, diğer yanında yiğit oğulları ama hepsi aynı yola gitti. Hatice Ana’ysa hep vatan sağolsun dedi, işte biz bu yüzden bitmeyeceğiz…

Efnan’ımız, canımız bu hikayenin ilhamı değil yanan ateşiydi. Türk televizyonlarında görünen en güçlü kadın karakterlerden olan Efnan Payidar iyi ki girdi hayatımıza. Simay Barlas ona harika bir şekilde ruh üflerken şunu net söyleyebilirim ki Efnan’ın olmadığı bir Aziz düşünemiyorum, iyi ki diyorum…

Aziz için sezon finali vakti arkadaşlar. İşte bir sezon böyle geçti, bit çift gözle başlayan bir aşk, gidenler ve kalanlarla muazzam Bir sezon geçirdik. 1938-39 yılları Hatay için kanlı geçse de, birbirine inanan, aşka mahkum iki kalbin başaramayacağı hiç bir şey yoktur çünkü aşk bir devrimdir…

Benden şimdilik bu kadar arkadaşlar. Bir sezon boyunca bizimle olan, yazılarımızda birlikte ses olduğumuz Aziz Canlarıma teşekkür ederim. Sürç-i Lisan ettiysek affola, yeni sezonda görüşmek üzere. Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Oyun İçinde Oyun (Aziz, 27.bölüm)

YAZAR :Şeyma BULUT 

Her şeyini kaybeden insanlara dikkat edin, onlar artık ölümün kardeşidir. Bu hikayede iki kişi sahip olduğu her şeyi kaybetti : Bunlardan biri Pierre diğeri Kenan! Bundan sonra artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak!

Bu hafta Aziz’e şok edici bir şekilde giriş yaptık. Pierre güya Efnan’ı kurtarmak için Kenan’ı vurdu. Ancak bana sorarsanız Pierre sadece kendisini kurtarmak için Kenan’ı oyun dışına itmek istedi. Hatta orada Efnan’ın da gerçekleri söyleyeceğini düşündü bence çünkü Efnan “Beni Kenan kaçırmadı!” dediğinde gözleri şaşkınlıkla büyüdü. Peki neden Pierre Kenan’dan bu kadar kurtulmak istiyor, hiç düşündünüz mü? Pierre topun ağzında ve milletler meclisinde Kenan gibi bir adamı istememesi gerektiğini anladı. Kenan, Pierre’in tüm kirli sırlarını biliyor ve ilk anlaşmazlıkta Pierre’i alaşağı eder. Pierre aslında hiç bir zaman seçim olsun da istemedi. Fransa’nın tüm hammadde ihtiyacını kaybetme ihtimalini neden göze alsın ki ama değil mi? Aslında oradaki planı çok netti : Kenan vurulunca Efnan da panikle gerçeği itiraf edecekti, Aziz amcası için diğer adaydan kurtulmuş olacaktı ve de Pierre Efnan’ın da oradan çıkmasına izin vermezdi. Ancak Efnan’ın birden yalan söylemesi işleri değiştirdi ancak bu oyun daha yeni başlıyor ve Efnan’ın söylediği bu yalan başına büyük işler açacak, hissediyorum.

Efnan ve Aziz’in kavuşması çok güzeldi ancak arkadaşlar Aziz bu defa o kadar da sakin kalmayabilir. Aziz zaten sabrının son sınırında şu anda! Bir yanda Feridun’u kaybetmenin acısı diğer yanda neredeyse karısı ölüyordu ve sonunda da Adem’i ölümden kurtarmak zoruna kaldı. Tüm bunlar düşünüldüğünde Efnan’ın yalanına bu defa sessiz kalmayabilir. Kaldı ki Kenan için sonun başlangıcı başlasa da Aziz Mustafa meselesini öğrenirse işte o zaman kardeş katili olabilir. Peki Aziz bunu nasıl mı öğrenir? Çok basit. Kenan’ın Efnan’ın kaçırılmasındaki payı ortaya çıktığında Aziz’in Pierre bağlantısını çözmesi uzun zaman almaz. Ehhh sonrası malum, köşeye sıkışan delegemiz vakit kazanmak için Mustafa’nın ölümü meselesini Aziz’in kucağına bırakır. Ayrıca ben zaten Pierre’in tüm amacının bu olduğunu düşünüyorum. Bir şekilde tüm Payidarlardan da kurtulacak çünkü Pierre artık çok iyi biliyor eğer o Payidar Ailesini yenemezse kendisinin sonu gelecek. Bunun olmaması için de şehrin dört bir yanına casusları yerleştirdi bir yanda Aziz’i Kenan hamlesiyle alaşağı etmeye çalışırken diğer yanda da Galip’i Adem’le vuracak hamleyi yapmaya hazırlanıyor ve bu oyunun sonunda ya Pierre ya da Payidarlar kazanacak.

Oyun içinde bu kadar çok oyun kurulurken Efnan da kendince Aziz ve ailesine yardım etmeye çalışıyordu ancak sanırım bu defa istemeden de olsa Kenan’ın güçlenmesine sebep oldu. Efnan o kadar iyi bir insan ki Kenan’ın da kendisi gibi sevgisiz büyüdüğü için bunları yapıyor sandı ama olay maalesef Efnan’ın sandığı gibi değil. Kenan bu hikayedeki en sinsi insan ve ne yazık ki Efnan’ın sandığı kadar da sevgisizlikten bu yola girmedi. Kenan güç istiyor arkadaşlar, güç. Babasının onu ve annesini gücü sayesinde ezdiğini biliyor. Elena’yı uyarması samimiydi. Kendi annesine benzettiği birine aslında başına gelecekleri söylüyordu ki bu da Pierre’in artık Kenan’a asla güvenmediğinin ikinci kanıtıdır çünkü Kenan Elena oyunu bilmiyor. Size yazının başında dedim ya her şeylerini kaybeden insanlar çok tehlikelidir diye Kenan şu anda sadece Maksude’yi kaybetmekten korkuyor ve tüm sırlar ortaya döküldüğünde onu gerçekten seven tek insanı da kaybetmiş olacak ve işte o zaman herkes için en tehlikeli insana dönüşecek diye düşünüyorum.

Peki Efnan nasıl oldu da Kenan ve Galip’e bu kadar anlayışlı ve affedici oldu. İki durumu da tek cümleyle anlatayım : Efnan onlarla empati yaptı. İki durum da Efnan’ın yaşadıklarıyla benzer olduğu için ikisini de anladı diye düşünüyorum. Kenan’ı anlıyor çünkü Efnan da annesi dışında kimseden sevgi görmemiş bir insan bu nedenle de Kenan’ın da böyle olduğunu sanıyor. Efnan Kenan hususunda yanılsa da Galip hususunda doğru yolda. Adem ve babasının kendi yaşadıklarını yaşamasınlar diye Galip’i sürekli olarak motive etti. Efnan çok iyi olsa da Aziz’in psikolojik durumunu görmediği için bütün bu olayların ortaya çıkması durumunda kocasını tutamayacağını düşünüyorum.

Efnan bunca olayın içerisinde sadece Aziz’in iyi olmasını istiyor ve ne yapıyorsa Aziz’in iyiliği için yaptı. Kenan’ın sevgiye aç olduğunu, Aziz’in de gerçekleri öğrenirse onu affedemeyeceğini sanıyor ancak zaten ne olursa olsun Aziz Kenan’ı affedemez. Mustafa meselesi dışında da Kenan’ın boyundan büyük günahları, aldığı ahlar ve güce tapan bir kalbi var. Aziz özellikle karısının Kenan tarafından manipüle edildiğini öğrendiğinde işler iyice kontrolden çıkacak diye düşünüyorum. Aziz’in tek zayıf noktası, aciz olduğu konu Efnan ve nefesim dediği karısı Kenan tarafından manipüle edildi. Kenan’ın gerçek yüzü ortaya çıktığında Efnan bunları tek tek anlatma noktasına gelirse asıl o zaman Aziz kontrolünü kaybeder diye düşünüyorum.

Aslında Aziz daha şimdiden kontrolden çıktı ve işler olduğundan daha karmaşık hale geldi. Efnan’ın başına gelenleri araştırırken aslında karşısına çıkacak ismin Pierre olacağından çok emindi ama torbadan Kenan çıktı. Hem kardeş olduklarını hem de çevirdiği dümenleri öğrenen Aziz için artık yeni bir döneme girdiğimizi söyleyebilirim. Çünkü Aziz oturup düşündüğünde bu işleri Kenan’ın tek başına yapamayacağını biliyor bu sebeple de Pierre’in karşısına ikinci kez çıkacaktır.

Aziz ve Pierre ilişkisinde artık son düzlükteyiz arkadaşlar. Bu iki adamdan biri bu oyunun sonunda ölecek. Aziz karısına, ailesine bu denli saplantılı bir şekilde takan, karısını sürekli tavlamaya çalışan birine uzun süre tahammül edemez. Yukarıda Pierre’in kendisi için Kenan’ı yakacağını söyledim de peki Kenan bunu da yapmaz mı? Efnan’ın kaçırılma meselesini o da direkt Pierre’in kucağına bırakacaktır.

Yazının başında dedim ya kaybedecek hiç bir şeyleri olmayan iki adam diye. Pierre öyle bir oyun kurdu ki hem Payidar Ailesinin içerisine sızdı hem de Kenan meselesiyle ailenin içine sızma hakkı elde edecek. Pierre tüm bunları delegelik için değil İntikam için de yaptı. Pierre bu hayatta en çok Edip Payidar’dan nefret ediyor, her şeyini kaybetmesini de ona bağladı. Onun mektubunda Aziz’e söylediği kardeşine sahip çık sözünü de kafasına kazıdı. Edip ölse bile Pierre onun ailesini paramparça ederek intikamını almak için düğmeye bastı.

Arkadaşlar bölümün de oyunun ilk kısmının da galibi Pierre oldu. Hem Kenan ve Aziz’i geri dönülmez bir şekilde karşı karşıya getirdi, hem de Kenan azılı bir Türk düşmanı olarak meclise girmiş oldu. Kenan ailenin onu asla sevmeyeceğini, kabul etmeyeceğini düşünürken diğer yandan da Aziz onu rezil edince aralarındaki düşmanlık da perçinlendi. Açıkçası bundan sonra oyunun ikinci perdesinde neler olur bilmiyorum ancak Aziz bu savaşa Feridun’dan sonra bir kurban daha vermek üzere: Zehra!

Zehra karakterine ısındım ama sanırım eğer Aziz müdahale edemezse bu savaşta bir kişiyi daha şehit verecek diye düşünüyorum. Pierre’in bu kadar kolay onu bulması, anlaması enteresan olsa da sanırım bu savaşı Aziz ya tek başına yürütecek ya da her yol ayrımında birini kaybedecek diye düşünüyorum. Zehra’ya ne olur bilmiyorum ama bir gazeteci bizim hikayemiz için güzel bir açılım olur, umarım ona kısa süre içerisinde veda etmeyiz.

Yazımı bitirmeden bir ufak eleştirim var : Bu dizide neden her konu yarım kalıyor. Kurtuluş mücadelesinin halk ayağı neden bir çuval bulgur ve atolye meselesi açılmadan bitti. Açılan hikayeleri bölümlere yaymak diziye can suyu olacaktır diye düşünüyorum ama tabi takdir senaristlerimizin…

Bu haftalık da benden bu kadar arkadaşlar, haftaya sezon finalinden yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Beni Sensiz Bırakma Efnan! (Aziz,26.bölüm)

YAZAR: Şeyma BULUT 

Aziz’de geçtiğimiz haftayı umut verici bir sahneyle kapatmıştık. Pierre köşeye sıkışmış, Aziz hedefine bir adım daha yaklaşmış, Galip’se gözümde çok iyi bir yere gelmişti ama bazen her şey yoluna girdiğini sandığımızda aslında durumun daha da karmaşık hale geldiğini anlamamız kısa sürer. Açıkçası bu hafta Aziz izlerken ben yeniden ana konudan sapmalar hissetsem de yine de tatlı ve özel bir bölümdü. Aziz’in Efnan’a olan sevgisinden zaten şüphem yoktu ama onun boyutunu herkes gördü ancak ufacık bir sorun var: Hatay’ın bağımsızlığına giden yolda düşmanına böylesine bir koz vermesi bizi nereye götürecek? İşte onu hiç bilmiyorum.

Aziz Payidar, Hatay’ın bağımsızlığına yaklaştığı her anda soluğu karısının yanında aldı. Onunla yaşayacakları umutlu, mutlu ve özgür geleceğin hayallerini kurarken birden bire o hayaller ellerinden kaydı,gitti. Kenan’ın hamlesiyle Efnan ortadan kaybolunca deyim yerindeyse Aziz kendini kaybetti. Şimdi bazılarına bu sevgi fazla gelebilir ama ben Aziz’i o kadar iyi anladım ki canım yandı. Aziz Payidar kaçak hayatından döndüğünden bu yana sevgi namına gördüğü tek duyguyu Efnan’dan gördü. Ne hata yaparsa yapsın Efnan affediciliğiyle, anlayışıyla onu hayatta tutan yegane insan oldu. Aziz hayata, davasına onun sayesinde bağlandı ve sonuç olarak da Efnan’ın başına bir şey gelmesi ihtimali bile Aziz’in kendisini kaybetmesine sebep oldu. Onun gibi sürekli sevdiklerinden ihanet gören bir adam için bu sevgiye sahip olmak hayatın mucizesi ve Aziz onu, geleceğini kaybetmemek için neredeyse Hatay’ın taşlarını sökecekti. Her yanda sevdiğini ararken ara ara nefessiz kaldığına şahit olduk. Aslında ilk bakışta bunun doğal tepki olduğunu düşünsem de aslında bu nefessiz kaldığına dair en net işaretti. Efnan gidince Aziz’in nefesi gitti, öldü. Ehhhh ölü bir adam da bir şeyden korkar mı? Asla korkmaz. Aziz de korkmadı ve karısını bulamayınca önce soluğu Efnan’ın ruhu olan atölyede alsa da en sonunda en büyük kabusu da olsa Pierre’in kapısına dayandı. Tüm taşları kaldıran, korkusuzca ölüme giden Aziz ruhu için şeytanla anlaşma bile yapardı ama o şimdilik şeytanın kellesini almayı düşünüyor.

Aziz ve Pierre arasında hep bir çekişme olsa da bunun artık çekişmenin, zıtlaşmanın ötesinde olduğu hepimizin malumu. Uzun zamandır büyük bir husumetin içerisindeler ve bu düşmanlık sadece milli mücadeleyle de sınırlı değil. Efnan meselesi aslında Aziz ve Pierre ilişkisinin en temel sorunu çünkü ikisinin de amacı aynı. Pierre de bir şekilde Efnan’la olmak istiyor ama bunun tek sebebi Aziz’in canını yakmak değil. Pierre de bir şey farkettiniz mi? Aslında ben Feridun’la olan sahnelerinde çözümledim meseleyi, Pierre’e ne ülkesi ne ailesi sevgi göstermedi. Bu sebeple de birbirlerine böylesine bağlı Türkleri ve dolayısıyla da Aziz’i sevmiyor. Hayatının mahvolmasından kendisini değil başkalarını sorumlu tutuyor. Aziz’in Efnan için çırpındığını gördükçe de daha doğrusu kendisiyle benzer acılarını yaşadığını anladıkça da büyük bir haz duyuyor. Aziz içten içe Efnan’a bir şey yapanın Pierre ya da dolaylı yoldan Pierre olduğunun oldukça farkında ve en ufak bir kanıt bulması halinde sonunu düşünmeden hamlesini yapacak. Kenan’ı bu duruma sokan da zaten Pierre’den başkası değil. Şeytan bu adamı görse size yemin edebilirim ki “Hoş geldiniz üstadım!”der. Azizve Pierre arasındaki düşmanlık ne kadar sürer bilemesem de sebebi belki Efnan belki de başka bir şey olur bilemiyorum ama ikisinden birinin ölümüyle sonuçlanacak diye düşünüyorum.

Aldığım geri dönüşlerde Aziz’in Efnan için her şeyi riske atmasını anlamayanlar oldu. Feridun gibi düşünenler de var çünkü vatan için savaşan birinin sevgilisi için her şeyi riske atmasını yadırgadılar. Aslında uzaktan bakınca öyle gözükse de bu durumu daha önce söylemiştim sanırım bir insan neden ülkesini sever ki? Bir toprak parçasına sahip olmak değildir vatan sevgisi; bunun çok daha ötesindedir. Aziz için Efnan nefes, Efnan ruh ve hatta vatan demek. Daha Zülfikar’ı açtığında bunun böyle olduğunu biliyordum. Efnan Aziz’in devam etmesini, kalbindeki öfkenin yerini sevgiyle doldurmasını sağlayan kadın, onun yokluğu Aziz’in bu defa çok daha şiddetli şekilde nefrete boğulması demek! Hal böyle olunca da Efnan’ı hayatta tutmak için gerekirse kendini yakar. Bir zamanlar Adem’e dediği gibi” Benim karım bir saat sonra benim yüzümden yargılanacak, ya onun canı ya benim canım! Ne kahramanlığından söz ediyorsun sen!” Aziz tüm bunların kendisi yüzünden olduğunu biliyor ve bu sebeple de Efnan için gerekirse kendisini yok eder. İşte o kadar!

Peki Aziz neden bu kadar önemsiyor ve bağımsızlık yolunda karısı uğruna kendisini yok edecek kadar Efnan’ı her şeyin önünde tutuyor. Bir insan ne zaman ölür biliyor musunuz? Umudunu kaybettiğinde ölür. Aziz, sürgünden döndüğünde ölü bir adamdı. Efnan önce onu sonra işçileri uyandırdı. Şimdi de milli mücadelenin en önemli ayağı onun ellerinde şekilleniyor. Aziz kendisinden sonra da bu bayrağı Efnan’ın devam ettireceğini biliyor ama o Efnan olmadan devam edemez. Aziz yıllar sonra ilk kez bir insanla aile oldu, hayaller kurmaya başladı. Aziz’in beş çocuk hayali güzel ama o Efnan gibi çocukları olsun istiyor. Karısına güzelliği ya da aklı için değil, kalbi için aşık olduğu için aynı onun gibi çocukları olsun istiyor. Çünkü Efnan kocasıyla hayaller kurarken bile özgürce yaşayacakları, hele de kızlarının kendi hayatlarına kendilerinin karar verecekleri günlerin hayaliyle yaşıyor. Bunun çok özel olduğunu düşünüyorum.

Efnan Payidar ne kadar da özel biri değil mi? Sayfalarca sadece onu yazsam bitmez ama bu hafta bir de yüce gönüllü oluşuna şahit olduk. Bu dizide aslında üstünde pek durulmayan ama çok derin bir sızı olan bir ilişki daha vardı: Galip ve Efnan ilişkisi. Efnan’ı kovan, onu yaka paça dükkanından attıran Galip bile onun nasıl bir insan olduğunu gördü diye düşünüyorum. Galip’in özrü samimi miydi bilmiyorum ama Efnan’ın çok yürekten affettiğini söyleyebilirim. Galip defalarca ölümle burun buruna gelirken yanında hep Aziz ve Efnan’ı buldu. Onları yok etmeye çalışırken aslında kim olduğunu hatırladı. Galip’e ne oldu bilmiyorum ama bence Efnan’la aralarındaki sahne çok nahifti.

Ah, Efnan,ah…Benim cefakar çiçeğim, başına neler neler geldi de yine sesi soluğu çıkmadı. Efnan, Kenan onu kaçrımasına rağmen gözünde bir zerre olsun korku görmediğim bir karakter. Bu karkaterin hep 3 yönü var ve hepsinin bir araya toplayınca nasıl özel biri olduğunu görüyoruz. Efnan bir tarafıyla çok seven, çocuksu bir aşkı yüreğinde taşıyan bir kadın. Bir yönüyle savaşçı, dişlerini geçirmekten korkmayan bir amazon ve son olarak da çok iyi bir insan. Değdiği her hayatı güzelleştirmesi de bundan. Başına gelenlerin hepsi Aziz yüzünden olsa da o bağlıyken bile sevdiğini, başına bela almamasını düşlüyordu. Bir insan hiç kendini düşünmez mi?Düşünmezmiş, gördük. Yalnız Kenan’ın Efnan’ın kucağına bıraktığı bilgiyle bu kız ne yapacak? İşte onu merakla bekliyorum.

Kenan ve kaybetme korkusunu haftalardır anlatıyorum. Kenan’ın Pierre’den kurtulması lazım ve bunu yapabilmesinin tek yolu da Aziz’den kurtulmaktan geçiyor. Bunun yolunu da Efnan’ı almakla buldu ancak sorun şu ki bir aslanı ayağından yaralamakla eşdeğer ve yanlış bir hamle oldu. Pierre Kenan’ı bitirecek ve bunda oldukça kararlı. Sebebiyse şu: Pierre’in ipliğini pazara çıkarıp, onu idam sehpasına gönderecek kadar bilgiye sahip. Delegemiz iki kardeş arasında husumet yaratıp, bi taşla kuş katliamı yapacak. Aziz ölünce de hem düşmanları gidecek hem de Efnan’la arasında bir engel kalmayacak. Bakmayın öyle! O evdeki Pierre bakışını babam bile gördü, siz görmemiş olamazsınız! Yine de Kenan’ın kurtuluş umudu eğer hayatta kalmayı başarırsa Efnan olacak çünkü onu Aziz’in öfkesinden ancak Efnan Payidar kurtarabilir. Efnan zaten Kenan’ı bile anladıysa, herkesi anlar arkadaşlar, konu tartışmaya kapandı.

Pierre öyle  bir oyun kurdu ki artık onun için sonun başlangıcındayız. Kurdukları tuzakla aslında ölümüne bir savaşın içerisinde olduklarını cümle aleme ispat ettiler diye düşünüyorum. Bazı durumlar var ancak onları haftaya saklıyorum! Son sahnenin büyüsü kaçmasın ancak Efnan’ın burnu kanarsa Pierre ve Kenan’ın başına gelecekleri söylemek bile istemiyorum. Ancaaakkk şu olayda bir şeyi söylemezsem içimde kalır. Adem nasıl özüne döndü ama değil mi? Aziz’in yeniden bir can kardeşi, Efnan’ın da abisi var çünkü Adem sadece kardeşinin karısını değil, kız kardeşini arıyordu.Bundan sonra neler olacak, hep birlikte göreceğiz ama umarım ki Adem de hayata tutunmuştur.

Bu haftalık da benden bu kadar ancak bir eleştirim var: Diziye kan getiren, milli mücadele ateşini körükleyen Feridun için çok erken bir son yazıldı. Pierre güçlerini kaybederken bu kadar kolayca onu ele geçirmesi, öldürmesi erkendi. Senaristler dizinin yönünü yeniden değiştirdiler ve bunun çok tehlikeli bulduğumu söylemek zorundayım. Bu hikaye bizi nereye götürür bilmiyorum ama milli mücadele konusundan uzaklaşmamanızı tavsiye ediyorum.

Bu haftalık da benden bu kadar arkadaşlar, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Beni Bırakacak Mısın Aziz? (Aziz, 25.bölüm)

YAZAR :Şeyma BULUT

Aziz için aranan kan bulundu! Yeni senaryo ekibi tabir-i caizse Aziz’i eski günlerine döndürdü, bütün bölüm nefessiz izlediğim bir bölüm hazırlanmış ve efendim bize de keyifle izlemek düştü! Aziz’de bu hafta deyim yerindeyse yeni bir döneme giriş yaptık diyebilirim, Aziz ve Feridun kendi cephelerinde büyük bir savaşın galibi olurken Efnan da milli mücadelenin silahsız kısmını kazanmak için kolları sıvadı ve karşımıza birlikten kuvvet doğar diyen vatanseverlerle dolu çok güçlü bir ekip çıktı ancak benim içime de bir korku tohumu serpildi : Aziz eğer gerçekten yeniden her şeyi arkasında bırakıp gitmek zorunda kalacak mı?

Aziz Payidar geri dönüşünün ardından tek bir hedefe kilitlendi :Hatay’ın yeniden Türk yurdu olmasını sağlamak. Tüm hayatını buraya entegre eden bir halk kahramanı olarak, Fransızlara karşı amansız bir mücadeleye girişti. Aziz’in savaşı sadece silahlı, kaba kuvvetle değil. En az 3 cephede mücadele etmek zorunda ve bunu tek başına yapması da mümkün değil. Görevin bugüne kadarki kısmı onu halkın gözünde kahraman yaparken Aziz’in de egosunu besliyordu aslında. Asıl mesele Aziz’in bu ruh halini geride bırakıp, bırakmadığıydı… Aslında Ankara tarafından verilen bu görev Aziz’in kibrini de nasıl ortadan kalktığının ispatı oldu. Bilenler bilir, Aziz’le benim en büyük sorunum onun kendinden büyük egosu ve kibriydi. Ben insan egosunun üzerinden ancak aşk gibi bir duyguyla atlanabileceğine inanıyorum ve Aziz de bunu aşık olduktan sonra törpüleyebildi. Eskiden karşısında kim varsa burnundan kıl aldırmayan Aziz Payidar, şimdi kendisi hariç karısını, insanlarını, vatanını düşünüyor ve hiç şüphesiz ki bunda “Ben hürüm! Özgürlüğüme dokunanların düzenini başlarına yıkacağım!” diyen güzel gözlü kadının emeği var. Efnan, Aziz’e öyle güzel şeyler kattı ki o hepimize kalp krizi geçirtmek hususunda bayrak yemini eden Aziz gitti yerine bu cengaver geldi.

Biz bugüne kadar hep Efnan’ın, Aziz’e kattıklarını konuştuk. Ona kattığı güzellikleri söyledik değil mi? Şüphesiz ki Efnan Aziz’e mucizeleri getirip, onun içindeki o güzel adamın ortaya çıkmasını sağladı, güvenmeyi, savaşmayı öğretti ama size bir sır vereyim mi? Aziz de Efnan’ına az şey öğretmedi! İlk öğrettiği şeyse güvendi. Aslına bakacak olursanız Efnan’ın insanlara olan güveni, Aziz’den çok daha önce yıkıldı. Babası onu önce Galip’in ellerine bıraktığında, sonra başka adama pazarladığında ya da sığındığı evde bir kadın tarafından aşağılanıp, babasına teslim edildiğinde yok oldu o güven! Efnan her defasında ölümden kendi çabasıyla kurtulurken birden bir adam çıktı karşısına ve daha aralarında bir şey yokken bile onun için defalarca ölümü göze aldı. Hayatını feda etmeye kalktı, gitmesin istedi ve aslında bunların hepsi de Efnan için mucizeydi. Hani hep diyor ya “Küstüm, barıştım” diye. Bu sadece Aziz’e özeldi çünkü Efnan ilk tanıştıkları andan itibaren Aziz’in onu zor durumda asla bırakmayacağını biliyor. Kaldı ki Efnan, Aziz yokken bile onun hayaline sığınmış bir kadındı ve dahası da mecbur kalmadıkça bu adamın gitmeyeceğini de biliyor. Adem’e Efnan için “Ya onun canı, ya benim canım!” diyen, ölümü göze alan adam anca çok daha büyük bir aşk için, vatan sevdası için sevdiği kadını bırakır ki Efnan da bu durumu biliyor! O zaman geriye bir soru kaldı değil mi? Efnan neden şimdi Aziz’in onu bırakmasına dayanamayacak hale geldi ya da Hatice Ana’ya “Gitse de benim Aziz’im döner bana!” diyemedi işte bunu konuşmamız lazım çünkü sözlerin ardındaki anlamlar çok başkaydı ve aslında Efnan Aziz’in onu sevmemesinden korkuyor, bu kadar basit.

Aziz ortadan her kaybolduğunda Efnan’ı büyük bir korku sarıyor ve kendini sokaklara atıp kocasını aramaya başlıyor. Halbuki Efnan ilk kez Aziz’siz kalmayacak değil mi? İşte buradaki bırakma fiilen değil kalben bir bırakma! Şöyle açayım konuyu, Aziz gelse ve Efnan’a olanları anlatsa, gitmem lazım dese bu kadın kal bile demez. Hür olmak için defalarca kez canını hiçe sayan Efnan, kocasını anlar ve destekler ancak şimdi durum farklı ilerledi. Aziz, Efnan’a bir şey anlatmadıkça Efnan için bu durum iyice içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı. Bugüne kadar onun bu ilişkide rahat olmasının sebebi Aziz’in Efnan’dan bir şey saklamamasıydı ama şimdi kocasının ondan bir şeyler sakladığının gayet farkında. Bu da Efnan’ı korkutmaya yetti de arttı bile. Bu sebeple de ona “Beni bırakacak mısın Aziz?” dedi ama aldığı cevapla ben Efnan’ın tatmin olduğunu sanmıyorum. Efnan o kadar saf biri değil ancak başka çaresi yok çünkü içindeki kuşkular artarsa hayatı kendine de Aziz’e de zindan edecekti ama asıl korkusu bence Dilruba meselesi. Onun gittiği gün kocasının da ortadan kaybolması Efnan’ı çok korkuttu. Şimdi hala mı diyenleriniz olacak ama evet hala! Efnan boşuna açmadı o konuyu, Aziz’in gözlerine baktı ve işte o zaman rahatladı. Aziz’in Dilruba ile gözünün önünde yaşadıkları, evlenme teklifi derken Efnan içinde bir yerlerde hep o korkuyu taşıyacak diye düşünüyorum ben ama Aziz’in “Bizim sevgimiz emsal kabul etmez!” demesi sadece Efnan’ın değil, benim de içimi rahatlattı. Efnan’ın korkusu hep buralarda işte, diğer türlü her türlü sıkıntıya sevdiği insan için katlanmak oldukça Efnan’ca Bir durum ve asla şikayet dahi etmez çünkü bu kadın sevmeyi biliyor arkadaşlar, bu kadar basit.

Aziz, Efnan’ı sevmesin de ne yapsın? Bir kadın dokunduğu her hayatı güzelleştirir mi? Güzelleştirir. Bunun bariz kanıtı da Adem diye düşünüyorum. Geçtiğimiz haftaki bölümde de bahsetmiştim sanırım, Adem, Efnan’ı gördükten sonra kendine gelmeye başladı. İşin daha da güzel yanı bence Adem kendisi için de yeniden umut beslemeye de Efnan sayesinde adım attı çünkü ikisinin durumu sandığı kadar farklı değil. Aralarındaki en önemli ayrım Efnan sevdiğini yıpratmaz, aksine tedavi eder ama onun dışındaki hikayelerinin çok benzediğini düşünüyorum. Peki Adem madem Efnan’ın yanında olacak kadar kendine güvenmiyordu, neden sonra teklifi kabul etti? Halbuki Efnan bütün içtenliğiyle ona birlikte çalışmayı teklif etmişti. Bunu anlamak için aslında Aziz ve Adem ilişkisini incelememiz lazım çünkü tüm sorunlarımızın cevabı o ilişkide yatıyor.

Aziz ve Adem kuzenler, çocukluk arkadaşları, kardeşler ama bir taraf tüm aile tarafından yüceltilirken diğer taraf hep onun gölgesinde kaldı. Bu sebeple Adem’in çok eskiden beri aslında içinde hep Aziz’le ilgili bir ezilmişlik var. Açıkçası eğer sadece bu durum çevresel olsaydı, arkadaşını çekemedi derdim ama Aziz de farklı davranmadı. O zamanlar Aziz Payidar, kibirli, kendinden başkasını gözü görmeyen biri olduğu için aslında Adem’in bu hale gelmesinde payı var. Özelikle de Dilruba’nın ona hep Aziz örneğiyle gelmesi Adem’in delirmesine yetti de arttı bile. Peki Adem Efnan’la nasıl birden iyileşmeye başladı? Cevabı basit, ilk kez bir insan onu yargılamadan dinledi ve güvendi. Bu karşıdan bakılınca çok basit görünebilir ancak bana sorarsanız o kadar da basit değil, aksine çok kıymetli. Özellikle de Adem ve Efnan gibi hayatı boyunca sevilmemiş insanlar için altın değerinde diye düşünüyorum. Yine de Aziz Adem için çok değerli, çok özel bir insan. O zor anda ona içini döktü ama yine de güç aldığı omuz kardeşine aitti. Efnan’ın teklifi için Aziz’in gözlerine baktı, durdu. Orada tereddütsüzce kendisine güvenen bir insan gördü ve bu savaşa dahil oluverdi, Adem için de hayat yeniden başladı…

Adem nasıl ki Efnan ve Aziz ona yeniden güvenince mutlu oldu, kendine geldi aynı şey Efnan için de geçerli. Efnan, Hatay’da Fransızların ekonomik üstünlüğünü kırmak için harekete geçtiğinde aslında ilk kez kendine güven sorunu yaşadı çünkü bu defa tek başına. Ne yapacaksa Efnan olarak yapacak ve bu sebeple de çok korktu. Aziz’in onu bu işte yalnız bırakması içindeki korkuları artırırken diğer insanların da kafasını çevirmesi onda güvensizlik yaratınca kendisini sabahın köründe en güvende hissettiği yerde, eşinin yanında onu izlerken buldu. Efnan daha önce bir şeyler başarırken ardında hep Aziz vardı ve şimdi de yeniden Aziz’in yardımına ihtiyacı var. Efnan omuzlarına o kadar büyük bir yük aldı ki bunun altında kalmaktan çok insanları yüz üstü bırakmaktan korktu. Efnan için kaybetmek değil başkalarını yüz üstü bırakmak daha büyük mesele olduğu için belki de Aziz’e hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardı ve ben ilk kez Aziz’le gurur duydum.

Yazının başında Aziz’in bu savaşı tek cephede götürmediğini söylemiştim. Aziz’in Hatay’ı geri almasının tek yolu Pierre ve müritlerini savaş alanında yenmek değil, ayrıca sinen, korkan halkı da ayağa kaldırması lazım ancak o bu konuda pek başarılı biri değil, hepimiz biliyoruz. O hususta Efnan çok daha cesur ve gözü kara bir kadın ama burada ufacık da olsa desteğe ihtiyacı vardı. Şimdi bir hususta Aziz’e özür borcum var benim. Açıkçası tüccarları kesin kendi adıyla ikna eder diyordum hatta bundan emindim ama öyle olmadı. Aziz tuttu Efnan’ın elinden ve onun içinde yanan ateşi diğerlerine gösterdi. Aziz o ateşle Zülfikar Atolyeyi ayağa kaldırmış, bir çok savaştan da zaferle ayrılmıştı. Aynı ateşin şimdi Hatay’ı ayağa kaldırmasını istiyor çünkü aslında kendisi de savaşın ekonomik olarak güçlendikleri anda kazanılacağını biliyor. Evet halk olarak zalime tüm güçleriyle karşı duracaklar ama diğer yandan da güçlerini ellerinde tutmak için çalışacaklar. Hatırlarsanız Fransızların kazanmasını şöyle açıkladılar : Fransızlar gelince direnmekten korkanlar atolyelerini Galip Payidar’a sattılar. İşte şimdi yeniden kaybettiklerini geri alma vakti geldi ve Aziz bunu en güvendiği iki insanla yapacak : Efnan ve Adem! Diğer yandan da tabii ki Pierre köşeye sıkışsın diye tüm gücüyle ona saldırmaya devam etti ve Pierre’i iyice hataya zorlamaya başladı ve inanır mısınız ben bu sahneleri baya büyük bir keyifle izledim.

Delege Pierre, Aziz’in en büyük düşmanı olarak karşımıza çıktı. Bir süre gizliden ve sinsi olarak devam ettirdiği oyunlarını artık saklama gereği duymuyor çünkü Pierre köşeye sıkıştı. Aziz önce evraklarla vurdu, onu. Hayati derecede önem taşıyan evrakları ondan alınca Pierre de doğal olarak kontrolünü kaybetti. Her tarafa saldırmaya başladı ve her panik yapan insan gibi hata yaptı. Aziz’in yerine yakaladığı çocuğu öldürmeye kalktı, köylülere baskı uygulamaya başladı ve aslına bakacak olursanız mezarının taşını kendisi tasarladı. Pierre çocuğu elinden kaçırınca tabii ki Aziz’le burun buruna geldi ama anlamadığı şey artık karşısındakinin de kendisiyle aynı taktiği uygulaması. Aziz aynı bir zamanlar Pierre’in kendisine yaptığını yaptı. Onu en zayıf noktasından vurup keyfine bakmaya başladı ve aslında tüm bunlar Pierre için olası bir sonun başlangıcı çünkü Aziz ona asıl darbeyi buğday işiyle vurdu. Fransa’nın sömürü topraklarından buğday gitmeyince Pierre için son acı acı bağırarak geldi. Peki nasıl oldu da Pierre bu duruma düştü? Cevabı basit, bir grup hayalperest mi bizi yenecek diye düşünürken birden bire kaybetmeye başladı tıpkı diğerleri gibi…Pierre en başında bildiği şeyi hırsı ve gücü yüzünden unuttu. İşte bu sayede Hatay’ın güneşli günlerinin Pierre’in de acı sonunun başlangıcındayız.

Pierre kendini o kadar güçlü ve büyük görüyor ki karşısındaki insanların bir zamanlar neler yaptığını, Türklerin vatan için neleri feda edebileceğini unuttu. Pierre uzun süre Türklerin aralarında oldukça fazla casusla çalışıyordu ama bir gün kendisinin yanına da casus sokulabileceğini göz ardı etti. O halkın karşısına çıkıp, tehdit üzerine tehdit savururken iki keskin göz onları şu düşünceyle izledi : Son şovunu da yap bakalım! Feridun ve Aziz arasındaki ufak çatışmalar devam etse de ikisinin de amacı aynı, Hatay ya kurtulup onlara cennet olacak ya da mezar olacak! Bu sebeple de hem Feridun hem de Aziz bu yolda kazanmak için kendi canları dair her şeyi feda etmeye hazırlar. Onları izledikçe dilimden tek bir cümle döküldü : Bu vatan kolay kazanılmadı!

Aziz ve Feridun, Pierre’i öyle bir köşeye sıkıştırdılar ki artık onun sonu geldi. Pierre son bir hamleyle köylerde kan dökerek, güya seçimlere nifak sokmak istedi ancak başarılı olamadı. Efnan’ın tesadüfen yolda karşılaştığı bir gariban çift Aziz’i direkt adrese götürdü ve gerisi çorap söküğü gibi geldi. Bir yanda Aziz, Pierre’in peşlerine taktığı eşkiyayı tepeleyip, halkın önüne atarak Ankara’nın şerefini kurtardı, diğer yanda Feridun ve Galip delegenin sonu için düğmeye bastı. Size Galip’in iki taraftan kazananın yanında olacağını ama Aziz’e de ihanet etmeyeceğini geçen hafta söylemiştim, dediğim gibi de oldu. Bundan sonra neler olacak bilmesem de sanırım asıl savaş şimdi başlıyor. Pierre ne kolay kolay Hatay’ı verir, ne de Aziz’e emanet Hatay’ı ona bırakırlar. Ya İstiklal Ya Ölüm diye çıktıkları bu yolun sonunu ben de heyecanla bekliyorum.

Yazımı bitirmeden bahsetmek istediğim bir kaç küçük yer var : İlk olarak Aziz’in kendisi yerine feda edilecek çocuğu ölümün elinden aldığı sahnede kalp ve ciğer bıraktım ben. Evet bu dizide herkes kurgu ama bir zamanlar başka isimlerde başka kahramanlar vardı. Hatay’ın kurtuluşu özellikle çok önemliydi bu yüzden uğrunda kaç can gitti, neler yaşandı insan tahmin etmekte zorlanıyor. Tarih kitapları hep bir cümleyle anlatır ama yaşananlar bir ömre sığmaz o yüzden Hatay’ın bu durumunun anlatılması ve ince ince işlenmesi beni aşırı mutlu ediyor. Bu ülke isimsiz kahramanların ölü bedenleri üzerinde yükseldi ve yükselmeye devam ediyor. Aziz’in o genci kurtarması bu yüzden çok önemliydi. Onlara bizden fazladan bir can bile gitmemeli anlayışını çok güzel bir şekilde yansıttılar diye düşünüyorum.

Şimdi gelelim tüm bölüm boyunca başımızda dönen Demokles’in Kılıcına, Aziz gerçekten gidecek mi? 1938 senesi Hatay’ın en kanlı yılları. Salgın hastalıklar, savaşlar var ve evet ben gideceğini düşünüyorum. Bu sebeple Efnan’a bir yaşama sebebi verdi, bu yüzden Efnan’ın yanında en güvendiği insanlar var, ben istemeden de olsa Aziz’in kendisini feda edeceğini düşünüyorum ama bakalım senaristlerimiz de aynı fikirde mi?

Diğer yandan bahsetmek istediğim bir kişi daha var : Kenan! Bu hafta ona yer veremedim ama sanırım Kenan, Maksude’ye aşık olmaya başladı ve Pierre’in de elinde oyuncak oldu. Şimdi Pierre ile ters düşemez zira Mustafa meselesi onun sonunu getirir ancak anladığım kadarıyla artık bu oyunda onlardan yana olmak da istemiyor. Mustafa, Maksude için hayat demekti, nefes demekti ve onu elinden Kenan aldı. Bundan sonra ne olur bilmiyorum ama bence Pierre gider ayak yanında Kenan’ı da götürecek, en azından ben öyle hissediyorum.

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Beni Yalnız Bıraktın Aziz! (Aziz, 24.bölüm)

YAZAR : Şeyma BULUT

Aziz’de tüm dengelerin bir anda değiştiğine şahit olduğumuz bir bölümün ardından koşa koşa yazının başına oturdum. Açıkçası dizinin girmiş olduğu bu yeni yolu çok sevdiğimi en başta söylemem lazım! Aziz öz konusuna dönerken beni de duygudan duyguya savurdu ama en bariz olanı gururdu sanırım, ben bu hafta Aziz Payidar’la hiç olmadığım kadar gurur duydum. Vatanının kurtuluşu için girdiği yol çok meşakkatli olsa da Aziz için “Söz konusu vatansa gerisi teferruat” demekti ama bütün bunların hayatına bir yansıması oldu. Aziz bugüne kadar hiç olmadığı kadar büyük bir ikilemde kaldı ve zafere ulaşana kadar da bu durum değişmeyecek çünkü savaş daha yeni başladı.

Aziz Payidar Hatay’a döndüğünden beri kendini şehrinin bağımsızlığına adadı. Delege Pierre ile başlayan atolye savaşı onu önce sevdiği kadınla şehrin sokaklarına Atatürk posteri asmaya sonrasında da Hatay bağımsız olsun diye bir gece kahramanına dönüştürdü. Peki aradaki fark ne? Aziz daha önce de bu savaşı verirken şimdi neden tüm sevdiği insanlardan bunu saklayacak vaziyete geldi? Adım adım gidelim. Aziz özgürlük için güvendiği insanlarla bir yola çıkmıştı ama artık her şey değişti. Bir gün önce bir harabede ajan olarak gördüğü adamın birden seçim komseri olduğunu öğrenmesi de Aziz’in kafasını allak bullak etti. Zaten çok ağır bir yükün altına girdi, bir de Feridun’ın bu hareketleri Aziz’in tereddüt etmesine sebep oldu bence. Bugüne kadar hiç adını, sanını duymadığı Feridun gerçekten bir kahraman mı yoksa ikili oynayan bir ajan mı diye düşünürken birden bire vatan mücadelesinin en şiddetli kısmında tek başına kaldı. Şu anda bu yolda onun yanında olan tek insanın da hayalet olması Aziz’i zaman zaman sıkıntıya soktuğu gibi, şüpheye düşmesine de sebep oluyor bu sebeple de Feridun’la aynı yolu yürümekten çok çatışmalar yaşayacak. Çünkü Aziz  bu hayatta kimseye güvenmemesi gerektiğini en güvendiği insanlardan, ailesinden ihanet görerek öğrendi bu sebeple Feridun bir vatansever de olsa Aziz’in ona güvenmesi zaman alacaktır. Zaten ilk fırsatta adamın kafasına silahı dayamasıyla da Feridun da her şeye sorgusuz itaat etmeyen bir insanla çalışacağını anladı. Onlar için eşit bir alanda yüzleşme gerekiyordu, ehh Aziz de bu konularda en az Feridun kadar iyidir arkadaşlar değil mi?

Aziz ve Feridun’un yüzleşmesi aslında tam da beklediğim gibi oldu. Onu Pierre ile gören Aziz’in hemen oyun olduğuna inanmasını beklemiyordum nitekim inanmadı da ama ben Feridun’un hikayesini duyduğumda boğazıma bir yumru oturdu. Her şeyini kaybeden ama vatanı için mücadele eden bir Macar kökenli Türke ancak saygı duyulur çünkü asimile olmayı ya da mağlubiyeti kabul etmeden kendi insanları için savaşmaya devam etti. Pierre gibi kendi çıkarlarını ülkesinin önüne de koyabilir ya da kendi hayatına bakmayı tercih edebilirdi. Açıkçası ben Feridun’un hikayesine inandım ancak şunu da söylemek zorundayım: Aziz ve Feridun’un anlaşma ihtimalleri çok zayıf çünkü Aziz de bir vatansever ve o da bunu kendi tarzıyla oldukça başarılı bir şekilde götürüyor. Peki neden bu iki adam anlaşamaz? Aslında baktığında ikisi de ülkesi için savaşıyor ama Feridun kimse olmadan tek kişilik büyük savaşlar vererek yaptığı mücadeleyi Aziz küçük ailesiyle verdi. Fransızların hakimiyetleri, güçleri yüzünden babasını , kardeşi Mustafa’yı kaybetti, büyük yaralar aldı hatta neredeyse karısını da kaybediyordu, bu yüzden Aziz’in savaşı intikam üzerinde değil özgürlük üzerine kuruldu. Feridun ailesine, milletine yapılanların hesabını sormak isterken Aziz halkı özgür olsun istiyor, ehhh ilham kaynağını söylememe gerek yok diye düşünüyorum. O ilham olmasa Aziz de aynı İntikam ateşiyle yanıp, tutuşurdu. İşte Feridun’la Aziz arasındaki en acı fark bu. Aziz’in ruhundaki intikam ateşini söndürüp onu özgürlük ateşiyle değiştirip, Aziz’e kendisini yok etmeyeceği bir yol veren biri var : Efnan!

Aziz Payidar bu yola ilk girdiğinde tek amacı İntikam almaktı. Pierre ve onun etrafındaki herkesin canını yakmak istedi. Efnan onun hayatına girdiğinde karşısında bitmiş, öfkesinden küle dönmüş bir harabe buldu. Kalbi ihanet ve öfkeyle yok olan Aziz’in değil birini sevmeye iyi olan, güzel olan hiç bir şeyi görecek hali bile yoktu. Efnan adım adım Aziz’in ruhunu tamir etti ve ona ilham oldu çünkü Aziz aslında savaşmanın ne demek olduğunu, başkaldırıyı Efnan’la öğrendi. Efnan özgür olmak, hür olmak için ayaklarının altı kan revan içerisinde kalana kadar dayak yedi, kovuldu, sürüklendi ama yine de özgürlüğe olan sevdasından vazgeçmedi. Efnan’ın bu hali Aziz’e ilham oldu diyebilirim çünkü Feridun karşısındaki tavrı, planı kendisine göre uyarlamasının altında hep o özgürlüğe kavuşma isteği yatıyor.

Aziz, Efnan’ı uzun süre anlamasa da artık hayatındaki en değerli varlığı oldu. Hayatta en güvendiği, sırtını özgürce döndüğü ve bundan zerrece tereddüt etmediği tek insan karısı, can yoldaşı Efnan! Bugüne kadar yürüdüğü bağımsızlık yolunun her aşamasında yanında olan tek insan da Efnan’dan başkası değildi ancak Aziz daha önce dayıya verip de tutmadığı sözü bu defa tutmaya karar verdi. Karısının yanında sanki artık kendisini riske atmayan, işiyle meşgul hatta yeni işlere atılmaya çalışan bir adam görüntüsünü çizmeye başladı ki Efnan da bir süre bu masalları yuttu. Zaten yanındayken hala heyecandan konuşmayan bir aşık olduğu için de bir süre Aziz’in yarattığı mutluluk balonunda yaşadı ancak her şeyin bir süresi var hele de o kişi Efnan’sa bu süre çok daha kısa sürerdi ve öyle de oldu.

Efnan Dilruba değil, rahatı yerinde olunca “Banane dünyadan kardeşim!” diyecek biri hiç değil bu yüzden bu balon Pierre’in Efnan’ın can damarı atolyeyi almasıyla Efnan o balondan çıktı ve Aziz’in karşısına dikildi ve acı acı o cümleyi kurdu :Sen benim yanımda değilken bile yanımdaydın, beni ilk kez yalnız bıraktın Aziz derken aslında kocasının sırlarının farkında olduğunu ancak belli etmediğini de Aziz’e göstermiş oldu. Efnan yüreğiyle yaşayan, kalbiyle sevdiğini gören bir kadın. Aslında bu sözleri söylemesinin sebebi Aziz’in ikisinin arasına ördüğü büyük duvarlar ve Efnan Aziz’e ilk kez ulaşamıyor ve bu yüzden de büyük bir boşluğa düştü. Bu sebeple de en sevdiğine karşı Efnan’ca sitem etti. Efnan’ca diyorum çünkü o çok acı konuşmaz, bağırıp çağırmaz, sadece sessizce neden canının yandığını anlatıp susar. Bir bakıma da bu şekilde Aziz’i cezalandırır çünkü bağırıp çağırsa belki karşı taraf da biraz derin nefes alabilecek ancak Efnan asla o şekilde davranmıyor. Aziz kendisinden uzaklaştıkça da kocasına içerlemeye devam edecek diye düşünüyorum. Bu arada Efnan’ı haklı bulsam da Aziz de haksız değil, ben de olsam bu defa Efnan’ı bu işin dışında tutmak isterdim ki Aziz’in burada yapmaya çalıştığı tek şey karısını korumak, başka bir şey değil.

Aziz daha önceki savaşlarını da gizli yürütmeliydi, hatırlarsanız dayı da bunu istemişti ancak Aziz yapmadı. Büyük mücadeleye Efnan’ı da dahil etti ama bu defa Feridun’u dinledi. Efnan’ı olabildiğince olayların dışında tutmak istiyor ama bunun sebebi ne? İşte burada çözmemiz gereken mesele bu, neden Aziz karısını bu çemberin dışında tutmak istiyor? Ben açıkçası en başta biraz kızdım Aziz’e ama sonra hak verdim. Efnan bu mücadele içine girdiğinde hep yara aldı, canı yandı. Hatta bir keresinde neredeyse asılıyordu, Aziz son anda ipten aldı. Aziz’in bu savaşı tek başına vermek istemesinin en önemli sebebi Efnan ve onun güvenliği diye düşünüyorum. Öncelikle birlikte savaştıklarında Efnan defalarca gözünü bile kırpmadan ateşe yürüdü, yine yürür. Ancak Aziz bunu istemiyor çünkü artık Efnan zarar görsün, mutsuz olsun derdinde değil bu yüzden de onu korumak için bu mücadeleyi tek başına vermeye karar verdi. Diğer yandan eğer topluca savaşırlarsa Pierre bunu fark ettiği gibi yine tırnaklarını Aziz’in kalbine, karısına geçirdi. Efnan’ın en son olayda canını, namusunu zor kurtarması Aziz için milat oldu. Aslında o olayda affetmeye çalıştığı kişi Efnan değil, kendisiydi. Sevdiği kadının kendisi yüzünden bir daja hedefe konmasını engellemek için her şeyi yapacak vaziyette olsa da Efnan’ın o duvarların altında edilmesine de gönlü razı gelmedi. Sabah kalbimdesin, yanımdasın derken aslında Aziz hayatının kısa bir özetini de yaptı. Yanında olsun, olmasın Aziz’in en büyük gücü karısı artık sadece onu fiziksel olarak yanına almıyor, o kadar. Zaten Efnan herkes için öyle değil mi? Adem, Dilruba için bile dertlere derman olmadı mı? Aziz biraz da o meleğe bir zarar gelmesin diye bu savaşın dışına itti ve Efnan iki hayatı kurtardı.

Efnan’a bugüne kadar en büyük kötülüğü kim yaptı derseniz size düşünmeden Dilruba derdim. Evet, evet Dilruba! Pierre diye tahmin yürütenler olabilir ancak ben onun Dilruba olduğunu düşünüyorum. Efnan ‘ı tanıdığı günden bu yana onu defalarca aşağılayan, hor gören Dilruba Efnan’ı babasına verdi, kocasına evlenme teklifi etti hatta ilk olayda neredeyse Efnan canından olacaktı. Ben karmaya inanırım, ayaklarından kan gelene kadar dayak yemesine sebep olan o kız kendi evladına can oldu. Ondan ne zaman yardım istese geçmişlerini düşünmeden yardım etti. Efnan’ın iyiliği, kalbinin temizliği aslında Dilruba’ya da doğru yolu gösterdi bence. Hayatını Efnan’ın kurtardığını öğrendiğinde suratındaki ifade utancın ifadesiydi. Yine de ona yapılanlar, uğradığı şiddet bir kadın olarak beni fazlasıyla rahatsız etmişti ki bence Adem’in düzelmesinde de tıpkı Dilruba’nın kurtulmasında olduğu gibi Efnan’ın payı büyük diye düşünüyorum.

Bu hafta Adem ve Efnan’ı yan yana gördüğümde güzel bir arkadaşlık başlıyor diye düşünüp, mutlu olmak istedim. Türkiye’deki dizilerde kadın ve erkek arkadaşlığını çok fazla göremiyoruz ama bence Adem ve Efnan bunun için güzel sinyaller veriyor. Adem, Efnan’ı gördüğü ilk günden beri anlayan tek insandı. Aziz’e olan aşkını, sevgisini görüp, anladı ancak Aziz’i buna layık görmedi ama bu bugünün konusu değil. Adem’in değişmeye başlamasına bence Efnan ilham oldu, nasıl mı? Tabii ki de Efnan Dilruba’ya verdiği kanla bunu sağladı. Adem, Dilruba’nın bu kıza yaptığı kötülükleri en iyi bilen insan olmasına rağmen Efnan’ın ona karşı iyiliğini gördü ve aslında olması gerekeni fark etti diye düşünüyorum. Takıntılı, karısına hayatı zindan eden Adem’den o sevdiğimiz adama geri döndü ve ben çok mutlu oldum. Efnan’ın habersizce bile mucizelere sebep olan bir karakter olması benim de insanlara karşı umutla bakmamı sağladı şimdi ne yalan söyleyeyim? Dilruba, Adem değişti ama değişmeyecen en azından kişisel hırsları hep bir adım önde olan üç karakterimiz sayesinde bu savaşın daha çok başında olduğumuzu da üzülerek söylemek zorundayım : Galip, Kenan ve Pierre!

Galip Payidar, ailenin büyüğü, her şeyi ve şimdinin milletvekili adayı! Bu adam beni gerçekten çok yoruyor arkadaşlar, yani anlıyorum elbette ama milli mucadele meselesinde Aziz ya da Edip gibi savaşçı olabileceğine inanmıyorum. Galip’in kaybedecek çok şeyi var ancak artık Pierre’e de güvenemeyeceğinin farkında, peki o zaman Galip Payidar neyin peşinde? Şimdi ben aslında ikili oynadığını düşünüyorum yani hem Aziz’in yanında hem de Pierre’in öfkesine maruz kalmak istemiyor. Bütün mallarına Pierre tarafından el konması Galip’in çok da kaldırabileceği bir şey değil. Bu yüzden Pierre’in gözüne girmek için adımlar atarken adamın kendini kaybetmesi, gözü dönmesi ve aslında Aziz’e karşı bir kini olmaması bir yandan da yeğenini Pierre’e kurban etmek istememesi yüzünden ikili oynamaya başladı diye düşünüyorum. Hem Aziz’e hem de Pierre’e söylemedikleri var. Burada bilmediği tek şey Feridun’un Aziz’in yanında olması ama Aziz, amcasının öğrendiğinde de kızmadı. Zaten bekliyor gibi yeni planını anında devreye soktu.

Feridun’un Ankara ajanı olarak milletler cemiyetinde olması Aziz için iyi olsa da Feridun için Aziz’in hareketleri o kadar iyi sonuçlar doğurmayabilir. Pierre şu anda çok öfkeli olsa da bir süre sonra kendine gelebilir ve bütün öfkesini Feridun tarafına da yönlendirebilir. Pierre tehlikeli biri arkadaşlar ama aptal biri asla değil. Eğer ona bir kurban verilmezse yakınında köstebek aramaya başlayacaktır ve önüne çıkanla hedefi arasında ayrım yapacağını hiç sanmıyorum ki sanırım bu savaşta ilk kaybeden Kenan olacak!

Kenan ve Pierre arasındaki çıkara dayalı ilişki çatırdamaya başladı ve Kenan için sonun başlangıcı olacak diye düşünüyorum. Bu arada onun sonunu Payidar olması ya da Pierre ile iş birliği getirmeyecek. Onun sonunu Mustafa getirecek. Şu anda iyilik timsali hareketleriyle Maksude’yi kandırsa da Pierre bu gerçekleri işine gelmediği ilk anda Payidar Ailesi’nin salonunun ortasına bırakır. Bu yüzden Kenan artık Pierre’in kuklası oldu ve ne yazık ki bu yoldan dönüş yok. Hadi diyelim Pierre aileye söylemedi, Feridun duyarsa yine aynı son onu bekliyor ve Pierre’in onu koruyacağını hiç sanmıyorum. İki sır patladığında Aziz ve diğer Payidarlar için büyük bir yıkım olacak. Zaten Pierre belgelere ulaşamazsa ki ben son sahnedeki kişinin Aziz olmadığını düşünüyorum, başına gelenlerden Kenan’ı bile sorumlu tutabilir bence. Bu yüzden Kenan için artık oyun çok tehlikeli bir hal aldı ve tek kurtuluşu Pierre’in ölmesi olacaktır. Bu da şimdilik çok zor olduğuna göre kendisine hayatta başarılar diliyorum.

Yazımı bitirmeden önce bir vedayı yapmamızın zamanı geldi artık diye düşünüyorum.
Veee bir dönemin de sonu böylece geldi : Dilruba karakteri diziye bebeğiyle birlikte veda etti. Dilruba’nın vedasını çok sevdim. Altı bu kadar oyulan bir karakterin hayallerinin annesi gibi değil kendisi gibi bir anne olmak olması ve bunu gerçek kılanın ona hayatını adayan Adem’le gerçekleşmesi ve diziden Payidar’ların güzel çocukluk arkadaşı, Adem’in de büyük aşkı olarak veda etmesini sevdim ancak çok kızgınım. Bugün ülkede yeni jenarasyondan en iyi on kadın oyuncu say deseler şüphesiz Damla Sönmez’in ismini düşünmeden yazarım. Bu dizi için bir cevherdi, o ancak kıymeti bilinmedi. Dilruba karakter olarak 11-12.bölüm civarlarında toparlanıp, milli mücadeleye yardım etmeye başlarken birden karakterin altı boşaltıldı, kötü kadına dönüştürüldü. Açıkçası ilk dönüştüğü haliyle kalsaydı ya da hep kötü olsaydı severdim, ben. Seyir zevki yüksek bir oyuncuydu ama ne yazık ki olmadı. Dilruba hafızamızda kötü anılarla Aziz’e veda etti. Damla Sönmez’e her şeye rağmen bu muazzam oyunculuk ve güzelliği için çok teşekkür ederim.

Bu haftalık da benden bu kadar, bütün ekibin emeğine, yüreğine sağlık. Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Senin İçin Her Şeye Değer! (Aziz,23.bölüm)

YAZAR: Şeyma BULUT

Bu hafta dizinin başından kalktığımda çok başka duygular içerisindeydim. Biraz duygusal, biraz gururlu ama çokça da mutluydum. Aziz’in haftalardır herkesi içerisine çeken ve diziyi uçuruma sürükleyen kısır döngüden çıkmasına ayrıca da mutlu oldum. Peki bu hafta Aziz bize neyi anlattı diye düşününce tek bir şey geldi aklıma: Vatan sevgisi. Evet, evet dizinin bize anlattığı şey tam olarak buydu! Ülkesini seven insanların onun için neleri, kimleri feda edebileceği üzerine çok güzel anekdotlar sundu. Aziz Payidar karakteri üzerinden aslında bizlerin bile neden ülkesini, toprağını kutsal saydığını, vatanını çok sevdiğini ve kendini dahi feda edebileceğini gösterdi. Unutmayın ki vatan sevgisi aslında bir toprak, bayrak ya da ulus sevgisiyle sınırlanabilecek kadar basit anlatılamaz.  Bir insan vatanını içerisinde önce sevdikleri var diye sever, sonra kendisi gibi sevenleri olan insanların huzurla yaşaması için sever ve hatta onlar için kendini feda edersin. Bunu da Aziz ve Kenan ekseninde dizide harika bir şekilde verdiklerini düşünüyorum. Kenan öz ailesi tarafından ötelendiğini düşündüğü, insanların ona karşı sevgisiz olduğu, aşağılandığını düşündüğü için ne ülkesi, ne insanları umurunda değil. Aziz de aslında böyleydi. Örselendiğinde, ailesi ona ihanet ettiğinde aynen böyle düşünüyordu, hatta ailesi Fransızlarla işbirliği içerisinde olduğu için ilk bu mücadeleye başlamıştı ama sonrasında onun hayatına Efnan, Hatice Ana gibi insanlar girdi ve aslında bugünkü Aziz’i onlar yarattı. Ona sevgiyi, aidiyeti ve en önemlisi özgürlüğü hatırlattılar, mücadele ateşini Aziz’in kalbinde harladılar.

Aziz Payidar, sevmeyi bu insanlarla öğrenmiş olsa da karşılıksız sevgiyi, bağlılığı, inancı Efnan’la öğrendi. Vatan sevgisi de zaten bu üçlemeyle tanımlanır her zaman. Eski hayatında bu duyguların hiç birini bilmezdi Aziz zira ona bahşedilen hayatta zaten en sevilen, hayran olunan adamdı kendisi, gözlerine perde inmişti ve ne yazık ki de karşısına çıkan en güzel kadını da gerçekten sevgili sanmıştı. Aziz, Efnan’la gerçek benliğine ulaştı, kahraman oldu mu bilinmez ama çok fazla insanın hayatına, yüreğine dokunduğunu söyleyebilirim. Bu sebepten de Dilruba’nın teklifine evet diyeceğini bir an bile düşünmedim. Efnan’ı böylesine bir karanlığa hapsedecek bir şey yapmazdı Aziz ki yapmadı da. Ona sevdiği bir insan olduğunu, ondan vazgeçemeyeceğini gösterdi ama bu sahneden benim çıkardığım sonuç çok acınasıydı. Aziz son zamanlarda yaptıklarıyla Efnan’ın güvenini oldukça kötü kırmış olmalı ki Aziz’in cevabını beklemeden oradan ayrıldı ve bir hışımla evinin yolunu tuttu. Giderken de “Aziz yüzünden!” diyordu ki haklıydı da diye düşünüyorum. Dilruba evladı için bu yola başvurduğunu söylese de üzgünüm ben pek bahanelerini yemediğim gibi değiştiğine de inanmıyorum.

Efnan ve Dilruba yüzleşmesi aslında Dilruba’nın hiç değişmediğinin ispatı niteliğindeydi ve sadece hisse senetlerini verdiği için de bu hanım efendiyi melek ilan etmiyorum zira kendisi aslında hala eski Dilruba, buna eminim. Aziz eğer Dilruba’ya evet deseydi ilk yapacağı şey Efnan’ın karşısına geçip zafer naraları atmak olacaktı. Bu sonuca nereden vardın derseniz de bebeği Aziz’e inatla söylemedi. Eğer bebeğin babası Adem değil de başkası olsaydı bebeği kullanırdı ancak bu durumda Aziz’in yanaşmayacağını bildiğinden Adem’den kurtulmak için evleniyorum dedi ama bebeği söylemesi Aziz’i daha korumacı olmaya iterdi ama yine de söylemedi. Eve gelir gelmez Efnan’a kendini açıklamadı ama Efnan’ın bildiğini anlayınca sakin sakin anlattı. Geriden bakarsak bu duruma şunu çok rahat söyleyebilirim ki Dilruba son kez de olsa şansını denedi. Aziz’in evet deme ihtimalini denedi ve eğer gitmeyi başaramazsa diye de hisse senetlerini devretmek istedi, işte o kadar. Efnan’ın kalben söylediği “Senin derdin benimle!” tespitine katılmamam mümkün değil. Dilruba Aziz’e karşı son kez şansını denedi ve en sonunda kaybettiğini kabullendi. Hiç kimse beni aksine de ikna edemez arkadaşlar çok üzgünüm.

Dilruba hususunda “Yazar hanım kadın hisseleri Efnan’a verdi!” dediğinizi duyuyorum, o zaman benden günah gitti, gelin bakayım yamacıma. Dilruba gitti hisseleri KENDİ ADINA satın aldı, sonra Aziz’e vermek istedi ve en sonunda da gitti Efnan’a çat diye verdi. Sırasıyla baktığınızda bile durum ortaya çıkmadı mı? Kadının derdi o hisselerle Aziz’in milli mücadele ateşini yaktığı atölyeyi kullanarak Aziz’le evlenmekti , olmayınca da mekanın kendisinde kalmasının bir anlamı kalmadı. Bundan sebep usul usul ayrıldı hayatlarından diye düşünüyorum çünkü daha fazla ne Efnan’a muhtaç kalmak ne de onun bakışlarında ezilmek istiyordu ki Aziz’i beklemeden, Efnan’la vedalaşmadan hayatlarından çekip gitmek istedi ama kader işte, Dilruba her ne kadar onlardan kurtulmaya çalışsa da hayat onu yeniden Efnan’a minnet duyması gerektiği bir noktaya getirdi.

Bu hayatta karma diye bir şey varsa eğer, Dilruba tam olarak onu yaşadı diye düşünüyorum. Her fırsatta yok saydığı, hor gördüğü, hatta neredeyse ölümüne sebep olacağı Efnan sayesinde her defasında hayatta kaldı. Efnan’ı hayata tutunduğu Aziz’inden her koparmaya kalktığında hayat onu hep Efnan’a muhtaç etti. Evsiz kaldığında, dayak yediğinde ve şimdi de bebeğini kaybetme noktasına geldiğinde hep Efnan yardım elini uzattı ona hem de hiç bir karşılık beklemeden. Efnan’ın hayata bakışı da burada zaten diye düşünüyorum. Karşılıksız sevmeyi, nefret beslememeyi ve kimseyi suçsuz yere bilmeden suçlamamayı en iyi bilen karakter, o. Bana sorarsanız aralarındaki en iyi insan ki bunu Galip Payidar bile gördü. Efnan kan vereceğini söylediğinde ona olan bakışlarında minnet duygusu vardı en azından Maksude gibi değildi. Maksude’nin Kenan’la evlendiğinden itibaren Aziz’e ve hatta Efnan’a olan tavırlarından midem bulanıyor, benim. Mustafa şehit düşmesine rağmen onun anısına zarar verdi. O çocukları Aziz zaten alacaktı, kendisi almak istedi ve sanki bunu Kenan’dan başkası yapamazmış gibi davranması beni fazlasıyla rahatsız ediyor, söylemesem olmazdı. Efnan’ın herkese karşı bu iyiliği, ona kötü olana bile nazik olabilmesi Aziz’e ışık oldu diye düşünüyorum ve onun bu memleket yolundaki yol haritasını belirledi.

Aziz gizemli bir görevli tarafından alındığında aslında ondan gizli kahraman ama görünürde normal vatandaş olması istendi. “Bu yolda yalnızsın, gönlünde ya da yanında biri olamaz!” derken aslında sadece bu şekilde yetiştirilenlerin söylediği, tek odağının vatan olması gerektiği için buz gibi bir adamdan öneriler duydu. Yazının başında da söylediğim gibi insanın vatanını sevmesi sevdikleriyle doğru orantılıdır. Yaşadığın toprakları da o insanlar sayesinde seversin. Sonrasında kendinden olanı koruma içgüdüsüyle hareket edersin ki Aziz’in de görevi bu saikle kabul ettiğine ben adım kadar eminim. Buradaki tek sorunun bunu yakınlarından saklaması olacaktır. Aziz ilk etapta bu yola Hatice Ana, Efnan ve diğerleriyle çıktı ancak şimdi tek başına devam etmek zorunda. Bunun belli sebepleri elbette vardır ama asıl sebebi gölge şeklinde bir kahraman yaratarak gün ışığında yapılanlarla gece yapılması gerekenler arasındaki ayrımı yaparak Pierre’i güçsüzleştirmek ve hataya zorlamak olduğu için ailesini, sevdiklerini korumak olduğunu düşünüyorum ki Aziz’in attığı ilk adımda ortalığın nasıl karışacağını da göstermiş oldu.

Delege Pierre’in Hatay ve Aziz takıntısının geldiği boyut beni korkutmaya başladı. Bu hafta seçim komiserleri(?) daha doğrusu Fransız Müttefikleri diziye dahil oldular ve aslında Pierre’in takıntılarının bir kısmını fark ettiklerini düşünüyorum. Karısını ve oğlunu alan şehirden intikam almak istiyor ve bunun için tüm sınırları zorlamaya hazır. Seçim tarihini öne çekmek için girdiği mücadele aslında Aziz’in oyunuyla büyük bir darbe yedi. Yapmaya çalıştığı işler Milletler Cemiyeti tarafından fark edilmesin diye oyun üstüne oyun kurarken aslında heyettekilerden de birçok şeyi saklamaya çalışıyordu. Delege olarak aklını, mantığını artık kaybetmiş bir adam ve Aziz onu günden güne hataya zorlamaya devam ediyor.  Konağın önündeki restinin ardından Pierre’in bir şeyler yapacağını biliyordum en azından denemek isteyeceğini tahmin ediyordum ama bu sefer darbeyi en can alıcı noktasından yedi ve fark ettirmemeye çalışsa da gemisinin yarısı sular altında kaldı ya kendisine yeni bir seyahat aracı bulacak ya da boğulacak, bunun başka bir yolu kalmadı diye düşünüyorum.

Aziz bir zamanların “Kara Peçe” lakaplı halk kahramanına atıfta bulunurcasına geceleri kahraman gündüzleri sakin bir iş insanı görüntüsüne büründü. Aldığı yetkiyle posta arabasını basan yeni kahramanımız Hatay’da çoktan efsanelere konu olmaya başladı bile. Delege Pierre için hayat sanırım hiç bu kadar zor olmamıştı diye düşünüyorum çünkü can damarım dediği belgeleri kaybetti ve nerede arayacağı hususunda bile bir fikri yok. Bir gece yarısı bütün hayatını kaybetti ve kime hesap soracağını bile bilemez halde ortada kaldı. Aziz tek başına girdiği bu ilk mücadelesini kazandı hem de tüm halka kazandırdı. Pierre’ine elini öyle bir bağladı ki bendeniz olanları büyük bir keyifle ve “oh olsun” şarkısı eşliğinde izledim.

Aziz’in Fransızlarla girdiği mücadelede sadece Hatay’ın vatan toprağı olması hususunda siyasi bir mücadele değil, düşmanın altında ezilen, aç olduğu için her şeye boyun eğmek zorunda kalan insanlara da yardım elini uzattı. Bir yanda düzene baş kaldıran bir Dadaloğlu gibiyken (Türklük işinde Robin Hood tabirini kullanmayı reddediyorum) diğer yanda da insanların pelerinsiz kahramanı olarak onları muhtaç olmaktan kurtaran Köroğlu’na dönüştü. Fransızların paralarıyla kendi insanlarına yardım etti ve Pierre’in de dikkatini bu hareketiyle çekmeyi başardı bence.

Delege Pierre Aziz’in halkın refahı ve özgürlüğü konusundaki takıntısını en iyi bilen insan. Onun her planını bu sebeple yerle yeksan eden Aziz’in karşısına çıkarak aslında ondan şüphelendiğini de belli etti. Pierre tipik bir Avrupalı, daha önce de defalarca bahsettiğim gibi karşısındakini küçümseyen, onu dikkate almayan bir insan ve bu özelliği ona çok şey kaybettiriyor. Aziz’in karşısına çıkarak paniğini, öfkesini ve zayıflığını ona göstermiş oldu. Aziz onu zayıf bıraktıkça hırçınlaşan Pierre hem kendi çevresine hem de karşısındakilere elini açık etti, Galip”in düşmanlığıyla da aslında kaybedilecek savaşın ilk işaretlerini de vermeye başladı. Aziz düşmanını tam istediği noktaya getirdi ama bu sırrı ne kadar sürdürebilir?

Aziz Payidar bugüne kadarki en zor savaşını veriyor ve bu yolda tek başına. İşin kötüsü bunu hayat arkadaşına dahi söylememesi onu çok zor bir konuma soktu. Efnan, kocasındaki değişimin farkında yani en azından kalben hissediyor. Hep diyorum ya bu kız kalbinden, derinden seviyor diye, bunun en bariz örneğini rüya sahnesinde gördüm. Aziz’in tek başına, kendisi olmadan bir yola girdiğini yüreği hissetti. Sevdiğine ulaşamadığı, dokunamadığı, ona yardım edemediği o yoldan ölesiye korktu. Şimdi Aziz bu durumu Efnan’a anlatabilir diyenleriniz olacak ama ben şahsen anlatmayacağına adım kadar eminim ki bunun sebebi de ona böyle bir emir verilmesi ya da konulan kurallar değil. Aziz, Efnan’ın kendi sırrını sonuna kadar saklayacağını da, ölse bile ağzından bir tek kelime dahi çıkmayacağını da biliyor. Bugüne kadar ona, davalarına en fazla sahip çıkan bildiğiniz üzere Efnan’dı! Kocası için neredeyse kendisini feda edecekti kiiiiiiii Aziz de tam bu yüzden bu sefer onu bu işe bulaştırmamaya karar verdi.

Bazı durumları sadece ayrıntılardan anlayabilirsiniz. Aziz’in sırrı hükümet istediği için sakladığını düşünüyorsanız daha önceki olayları hatırlamanızda fayda var. Aziz’e hep bu söylendi ama o hiç dinlemedi, peki bu sefer neden dinledi? Aziz, Efnan’a küçücük bir cümle kurdu: Benim yüzümden huzur bulamadın! Bakın burası çok önemli çünkü Aziz’in bu sefer sevdiklerini bu işe bulaştırmak istememesinde bu cümle var. Efnan, Aziz için iki kez ölüme bile, isteye yürüdü. Neredeyse Pierre’in kurbanı olacaktı. Ya öldürülecekti ya da tecavüze uğrayacaktı ve bunu gözünü dahi kırpmadan yaptı. Daha da fenası Efnan bunları yaparken Aziz’e söylemeyi bırakın sır gibi de saklıyor. Ben Aziz’in bu defa sırf bu sebepten Efnan’ı bu kavgaya dahil etmeyeceğini düşünüyorum ki onun yanındaki tavırları, hareketleri Efnan’a huzur dolu bir hayat kurmaya çalıştığını düşündürdü. Efnan’la çocuk yapmak gibi, yeni bir dünya kurmak gibi hayaller kurmaya hatta bunları Efnan’a kurdurmaya başladı buradan da Aziz’in bu işe onu karıştırmayacağını anladım.

Aziz artık karısı üzülsün, yıpransın, insanların elinde oyuncak olsun istemiyor. Eski Aziz evine öyle gelen Adem’i ikiye bölerdi. Hele de evde Efnan’ın o şekilde tehlikede olduğunu bilsin, ortalığı yakardı ama sırf o istemiyor diye yapmadı. Karısının her şeyine evet deyip, atölyenin başına geçmesine bile sesini çıkarmadı. Aziz artık mücadeleyi başka bir alanda devam edip, Zülfikar atölyesini de devrim ateşini birlikte yaktığı karısına emanet etti. Aziz’in bu sırları saklamasını çok iyi anladığım için bıkbık etmeyeceğim ama ben Efnan’ı tanıyorsam bu kadar zahmete boşuna girdiğini net olarak söyleyebilirim. Efnan savaştan vazgeçmeyeceği gibi yeri gelirse yine Aziz’in arkasından dolanacaktır.

Aziz şimdilik Efnan meselesini çözüp, amcasıyla yeni ittifak kurma yoluna girdi. Bu milletvekilliğinden vazgeçme meselesini ben önce anlamadım ama sonradan meseleye yavaş yavaş uyanmaya başladım. Pierre ve Galip’in arası bir süredir bozuktu ancak Galip’in de sınıra yaklaştığının farkında Aziz. Ona bir gaz vermek lazımdı ki Adem’le bunu da başardı ama ben açıkçası bu kadar zahmete girme sebebi üzerinde biraz düşünmek istedim. Ailesini korumak isteyen adam aile büyüğünü neden bu savaşa soktu? Cevap basit aslında, Pierre’in tüm itibarını ve güvenilirliğini yok etmek istiyor. Şimdi Payidar Ailesi Hatay’ın en güçlü, zengin ailesi ve halkın gözünde de saygınlıkları var. Aziz Galip’i aday göstererek hem gücü yeniden ailesine geçirmek hem de Pierre’in hata yapmasını sağlamaya çalıştı. Soygunu amcasının üstüne yıktı çünkü olayla alakası olmayan Galip’i kurban olarak gösterip, halkın desteğini tam olarak alacak. Bence başarılı da olacak çünkü Pierre panik halinde, hata yapmama olasılığı bu yüzden çok düşük. Aziz bugüne kadar onunla hep Türk gibi mücadele etmişti. Mert, dürüst ve yüz yüze yapmıştı ama artık düşmanının taktiğiyle savaşmak zorunda olduğunu biliyor ve bu sebeple de aynı Pierre gibi davranmaya başladı. Aslında Aziz Payidar onu, kendi silahlarıyla vuruyor, kendi zehrini tattırıyor, o kadar!

Hatay’da milli mücadele ateşi artık yanmaya başladı. Arkada Mustafa Kemal Atatürk’ün zekası, vatan sevdalısı bir grup adamla Hatay’ın vatan yurdu olması için verdiği mücadeleyi izlemek bana gurur verdi. Atatürk’ün Hatay için hisleri, onu görememesi ama neler yaptığının diziyle de olsa beyaz cama aktarılmasını çok sevdim. En önemlisi de bunu yazan kalemler öyle ince ayrıntılar verdiler ki kalbimden vurdular beni. Özellikle de Macar kökenli komiserin kullanılması ayrı güzel. Eminim çoğunuz biliyorsunuzdur, Macarların kökeni Türktür. Dizide böylesine nahif bir dokunuşla bunun anlatılması çok hoşuma gitti. Bu mücadelenin her safhasını sonuna kadar izlemek için sabırsızlanıyorum, her şey çok güzel olsun !

Bu haftalık da benden bu kadar arkadaşlar, haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Bırak Beni Aziz (Aziz,22.bölüm)

YAZAR: Şeyma BULUT

Oyun içinde oyun, kumpas içinde kumpas! Aziz’in son bölümünü en iyi anlatacak tabirler bunlar olur. Diziyle ilgili ciddi sıkıntılar var ancak onları son paragrafa saklıyorum. Aziz’de bu hafta elim sende oynadık dersem yalan söylemiş olmam sanırım çünkü herkesin herkese oyun oynadığı ama kimsenin kazanamadığı bir kaos ortamı vardı. Kimin dost kimin düşman olduğunun anlaşılması bu kadar güçleşmişken , herkes kazanmanın derdiyle etrafında ne var ne yok yakarken kaybeden hem de çok ağır yara alan bir kişi vardı: Efnan!

Efnan gerçekten haftalardır paramparça oldu, her tarafı yara bere içerisinde kaldı ve ne yazık ki onun bu çırpınışlarını Hatice Ana dışında gören yok! Efnan haftalardır bir cenderede ve ne yapsa oradan çıkamıyor. Pierre meselesi bir sırken o gizin altında ezildi, unufak oldu, ne derdini anlatabildi ne de Aziz’e sırtını dayayabildi. Şimdi de tüm gerçekler ortaya çıkmasına rağmen hala kalbinin acısı kaldığı yerden devam ediyor. Şimdi bu sözlerim çok ağır olabilir ama ben bu dizide en yalnız insanın Efnan olduğunu düşünüyorum. Onu ne sevdiği ne de dostum, kardeşim dediği insanlar bir zerre dahi anlamıyorlar. Efnan’ın ne zaman başı sıkışsa annesine koştuğunu farketmişsinizdir. Peki neden? Efnan neden her defasında annesinin yanında alıyor soluğu hiç düşündünüz mü? Efnan her defasında Aziz ve diğerleri tarafından yargılanan, suçlanan, kullanılan insan konumuna düştü bu sebeple de onu asla yargılamayan, seven tek insana, annesine koştu. Efnan’ın bu ruh hallerini gerçekten beğenmiyorum ve Aziz’e çok kızıyorum. Kız karşısında damla damla erirken kafasını artık kendi ailesine çevirmesinin vakti gelmedi mi?

Aziz’i anlamıyor değilim, çok iyi anlıyorum arkadaşlar. Bir şehri kurtarmak istiyor, insanlara umut olmak, Antakya halkını özgürlüğüne kavuşturmak istiyor ancak gözünden kaçırdığı çok önemli bir husus var: Kendisini kurtaramayan bir halkı kurtaramaz, en sevdiğinin halini göremeyen de mazlumun acısını anlayamaz. Aziz uzun zaman Efnan’ın acısını görmedi sonrasında da onu yargılamaya başladı. Arkadaşlar bakın bunlar normal hareketler değil. Aziz’in Efnan’a olan sevgisinden benim şüphem yok ancak bir kızın üstüne bu kadar gidilmesini de doğru bulmuyorum. Kaldı ki Efnan aşkından ölse de sırf seviyor diye kocasının yanında kalacak bir kadın değil ve bunu da aslında çok net bir şekilde gösterdiğini düşünüyorum. Aziz’e ilk atölyede resti çekse de başka ayrıntılar vardı. Aziz o cümleyi duyduğu anda onu da büyük bir korku kapladı: Efnan’ın çekip gideceği korkusu.

Aziz ve Efnan arasındaki ilişkinin çok net özetini tek bir sahnede aldım ben. Efnan dayanamayıp da “Beni bırak Aziz!” dediği anda işin rengi de olayların gidişatı da Aziz için değişti. Aziz’in Efnan’la ilgili aklından çıkardığı ya da arada sırada unuttuğu bir gerçek var: Efnan her halükarda onun yanında kalacak kadar gurursuz değil. Efnan, Aziz için ölürken bile defalarca gitmeyi göze almış bir karakterdi ama bu sefer başkaydı diye düşünüyorum. Efnan, Aziz için kendini feda etmeyi göze aldığında, Aziz’in nankörce gitmeseydin ya da bana yalan söyledin noktasında olmasını bırakın Efnan’ı, ben kaldıramıyorum. Kaldı ki Efnan gitmese Pierre onu alabilecek durumdayken biraz olsun anlayış bekledim ben ama bana kalırsa Efnan tek hareketiyle Aziz’e mesajı çok net verdi. Bu hafta dizide bir şey dikkatinizi çekti mi? Neredeyse tüm sahnelerde Efnan Aziz’in yanındaydı. Fransız Konağı’nda, atölye veya amcasının evinde bile yanındaydı, hatta utanmasa dayıyla görüşürken bile yanında götürecekti. Aziz korktu. Efnan’ın üzerine o kadar gitti ki bir noktada “Yeter!” deyip kaçmasından paniğe kapıldı. Aziz’in Efnan’ı yanında tutmak için verdiği savaşı gördüm ama bence yetersiz.

Aziz’in net bir şekilde insanların ağzını kapatmasını bekledim ben! “Benim için oraya gitmek zorunda kaldığında siz neredeydiniz?” diye sormasını bekledim ama her zamanki gibi sormadı. Efnan’ı Galip yargılarken susan Maksude’ye geleceğim ben, oraya geleceğim ama şu anda Aziz’le kalmak istiyorum. Aziz, Efnan’ı yıllar önce, ilk gördüğünde yazmış kalbine ve orada da taşımış. Farkındaysanız küçük Aziz’le şimdiki Aziz arasında epey bir fark var. O yıllarda kibrinden uzak, saf bir gençken şimdi çok daha farklı bir insana dönüştü Aziz. Efnan’ın aşık olduğu Aziz o egosuz, mert adam ama işte Aziz’in kibri onun en büyük zaafı! Aziz o halinden ancak Efnan’ın yanında sıyrılabiliyor çünkü diğer adam Efnan’ı çok rahat kaçırabilir. Aziz ve Efnan’ın o çocukluktan başlayan aşkları onları bugünlere getirdi. Önce kalpleri tanıdı birbirlerini, sonra gözleri buluştu. Kader o yolları bir kez daha sımsıkı bir düğümle bağladı. Aziz’i anlıyorum ama Efnan’a “Unutmam için zaman ver!” demesini hala kabul etmiyorum. Eski sevgilisiyle kızı aynı eve sokan adam bir zahmet de zaman falan istemesin. “Ben bu işi halledeceğim!” diye evden gidip, Dilruba’yla geldiğini kimse unutmasın zira benim daha bir süre unutmaya niyetim yok. Yine de birbirlerinin her anlamda ilacı olan bu ikisinin aşklarının çok nahif ve özel olduğunu düşünüyorum. Onlar tanımadan diğer eşini yıllarca arayan bir albatros kuşları gibi göklerde süzülüp sonrasında bir araya gelen ve her halükarda yan yana olmayı başaran bir çift. Ancak benden söylemesi Aziz ve Efnan’ı çok daha zor günler bekliyor.

Pierre bildiğiniz gibi Efnan’a fena şekilde takıntılı halde. Bu sebeple de elindeki en güçlü koz olarak Dilruba’yı tutuyor. Buraya kadar tamam ama yani cidden bana bir “Yeter ama ya!” durumu geldi. Bir kadının hiç mi kendi fikri olmaz yahu! Aziz onunlayken hep onun dediklerini yaptı, sonra anası şimdi de Pierre! Hepsinin de altındaki sebep Aziz ve Efnan ayrılsın! Dilruba bu hafta tam anlamıyla yerle yeksan oldu. Adem’i tek kalemde harcayıp, adamı delirtmesine gelmiyorum ama bir insan nasıl bu kadar bencil olabilir aklım almıyor. Adem’e değer veriyordu vermediğini net olarak gördüm.  Pierre’in tek amacının Aziz’i mahvetmek olduğunu bile bile ona yardım etti ama sorarsanız o Aziz’i çok seviyor. Şimdi bana biri söyleyiversin hele, sevgi bunun neresinde arkadaşlar? Pierre’in tek derdi meclise girmek ve Aziz de onun önündeki en büyük engeli konumunda. Efnan’a olan takıntısını da düşünecek olursak Kenan’ın önü açılsın diye Dilruba  Pierre’in oyuncağı oldu.

Kenan yanına Maksude’yi de alarak Pierre ile kurduğu oyunu adım adım uygulamaya başladı. Öncelikle Maksude’ye tatlı, sevecen bir adam görüntüsü çizmesi gerekiyordu ve bunun için de katili olduğu adamın oğullarına babalık yapmaya başladı. Maksude de saf saf onun bu oyunlarına düşüverdi. Halka birlikte erzak dağıtırken, neden erzak dağıtmak zorunda olduklarını sorgulamadan yapmaya başladı bunu. İçindeki Payidar’a göre bu iyi bir şey ama bu açlığı nasıl bitiririz noktasında olabileceğini hiç sanmıyorum. Kaldı ki Kenan onunla kedinin fareyle oynadığı gibi oynayıp, onu olduğu insandan bambaşka birine dönüştürmeye başladı. Maksude her zamanki gibi sorgulamadan, gözü kara bir şekilde inanıverdi Kenan’a ve ben bunu anlamıyorum arkadaşlar, üzgünüm.

Kendimi Maksude yerine koymaya çalışıyorum ve onu anlıyorum da ama biraz durup düşünmesi gerekmez mi? Şimdi Kenan ona bir rüya masalı çizdi, Mustafa’nın çocuklarına bakıyor ve halkın güya kurtuluşunu düşünüyor değil mi? Buraya kadar tamam ama hiç mi insanların dediklerini duymuyorsun be kızım diye sorasım geldi. İnsanlar tefeci dedi, ocağımızı söndürmekten tutun da her şeyi söylediler. Kenan madem bu kadar iyi bir insan enden oylara göre hareket ediyor bile demedi ve o da yetmiyor gibi Aziz’e saldırdı.

Maksude’nin karakter olarak kendini bulamamış bir kadın olduğunu düşünüyorum. Mustafa’nın ardından zor günler geçirdiğini kabul ediyorum ancak Aziz’e olan saldırısında haklı tarafları olsa da milletvekilliği işine delirmesini anlamak mümkün değil. Kenan parasıyla oy satın almaya kalkınca Aziz karşılık verdi diye onu bencillikle suçladı. Şimdi ben merak ediyorum, evini ipotek altına alarak insanlara yardım edilmesinin neresinde bencillik? Kaldı ki Mustafa Kenan yüzünden şehit olmuşken, kendini Aziz’in yoluna adamışken bu hanım kızımız sevdiği adamın anısına, davasına da hakaret etmiş oldu. Aziz’in herkesin hayatına karışması hususunda söylediklerine sonuna kadar katılıyorum ancak diğerlerinde aynı fikirde değilim. Özellikle de babasının Efnan’a söyledikleri hususunda çıkıp da tek kelam etmesini bekledim ben. Efnan’ın zamanında ona yaptığı iyilikleri düşünecek olursak, ikide bir bu kızın namusu, şerefi onların ağzına sakız edilmemeliydi ama işte Maksude de babası gibi söz konusu kendisi olunca geçmişini unutuverdi.

Maksude sağolsun Kenan adım adım hedefine ulaşırken Aziz de sürekli olarak atak geliştirmek zorunda kaldı. Pierre arkadan oyun kurucu gibi her yıkılan kumpasın ardından yenisini kurarken, bu sefer de meclisi ele geçirmek için Kenan’la el ele verdi ve yeni oyununu ilan etti. Aziz ve dayı bunun farkında olacak ki hemen oyuna dahil oldular ancak bağımsızlıklar üç günde kazanılan olaylar değildir. Emek ve mücadele gerekir. Bu sebeple o yolda yürürken ayakları kanlar içerisinde kalacak belki ama yolun sonundaki aydınlık bir şehrin ve insanlarının kaderini değiştirecek!

Aziz Payidar’ın az önce bahsettiği sebeplerle “Oyunuzu satmayın!” konuşmasını çok etkileyici buldum. Tarihler değişiyor ama bazı şeyler asla değişmiyor değil mi? Aziz’in konuşması bana o kadar tanıdık geldi ki size anlatamam. Müşkül durumdaki insanlar oylarını para için satmaya başlarlar ve bir ülkenin her şeyini etkilerler. Aziz de bunu engellemek için çıktı meydana ve konuştu. Bağımsızlıktan,  mücadeleden bahsetti. İnsanları etkiledi mi bilinmez ama Kenan ve Pierre’in içine korku saldıklarına yemin edebilirim. Aziz’in vatandaşın borcunu ödemesiyle Pierre Aziz’i içeriden yıkmaya karar verdi ve bunun için de etkili silahını kullanacaktı: Dilruba!

Dizinin son sahnesini izlediğimde sadece kocaman bir “Yazık!” dedim. Dilruba kurulmuş bir oyuncak gibi gitti ve Pierre ne dediyse onu yaptı. Aziz’in karşısına çıktı, bir başkasını sevmesine rağmen benimle evlen dedi. Ben Aziz’in evet diyeceğine hiç ihtimal vermiyorum ama bana soracak olursanız bir karakterin bitişiydi bu hareket. Bundan sonra neler olacak bilmiyorum ama işlerin iyice karışacağını düşünüyorum.

Eveeeet Aziz’de bir dönem sona erdi. Dizimizin senaristi Eda Tezcan diziye veda etti ama benim bir kaç şey söylemem gerekiyor. Eda Hanım neden gitti bilmiyorum ama dizi uzun zamandır güçlü bir çatışmadan çok uzaktaydı. Sürekli saçmalayan Pierre , namus meseleleri ve unutulan milli mücadele yüzünden çok kan kaybetti. Yeni senaristlere başarılar diliyorum, umarım gideni döndürmekte başarılı olabilirler.

KABUS (Aziz, 21.bölüm)

YAZAR : Şeyma BULUT

Aziz dizisi başladığı ilk günden beri benim izlemekten aşırı keyif aldığım bir dizi oldu. Her karakteri analiz ederken, yazarken hep keyif aldım ama sanırım bazı şeyleri dile getirmedikçe ekip de her şeyin yolunda gittiğini zannetti. Aziz gibi özellikli bir proje freni boşanmış kamyon gibi gidiyor ve kurtarma rampasını bulamazsa ne yazık ki kaçınılmaz son için çanlar çalmaya başladı bile. Aziz, konusu itibariyle Hatay’ın kurtuluşu ve devrim niteliğinde bir aşk hikayesini anlatıyordu, herkes bu sebeple sevmişti ama ne yazık ki dizinin o güzel havasından artık eser yok. Hala dizinin kurtarılması mümkün ancak derhal bu konulara dönüş yapılması ve Aziz Payidar karakterinin kamu hizmeti görevlisi gibi davranmaktan vazgeçmesi lazım! Hadi gelin dizi bu hale neden geldi, neden olmazların peşinden gidiyorlar karakterler üzerinden biraz sohbet edelim.

Aziz Payidar! Bu hafta herhalde beni sinir krizine sokan tek karakterdi desem yanlış olmaz. Ne Dilruba, ne Adem ne de bir başkası beni Aziz kadar sinirlendirmedi. Aziz, Hatay’ın kurtuluşu için kilit rol oynayan, el bebek gül bebek yaşarken yaptığı bir iyilik sonrasında hayatı değişen,en sonunda da Hatay’ın kurtuluşuna bir çift güzel gözün sevdasına inandığı gibi inanan bir adam. Buraya kadar her şey tamam da buradan sonrası tam bir kaosa dönüştü. Aziz Payidar’ın sevgiyi anladığını pek düşünmüyorum. Nedenini de açıklayayım hemen : Aziz, Efnan’a çok aşık, ölüyor falan ama hala Efnan’ı tanımıyor bence. Ben tanımadığın birini sevme meselesine pek inanmıyorum arkadaşlar, kusura bakmayın ama Aziz başardı. Tanımadığı, anlamadığı Efnan’a aşık oldu ve işin kötü tarafı bu kızı anlamak için de hiç bir şekilde çaba sarfetmiyor. En azından gözlerini ondan yana çevirse bir şeyler görecek ama Dilruba, Adem, atolye derken karısının mum gibi eridiğini dahi göremedi. Burada Aziz’in artık biraz da olsa en sevdiğim dediği insanlara kafasını çevirmesini, onları görmesini bekliyorum ben. En azından karım dediği kadının damla damla eridiğini bir şekilde farketmesi lazım ama yapamıyor. Neden biliyor musunuz? Aziz hala her şeye kendi gözünden bakıyor da ondan aksi halde çoktan bir şeyler döndüğünü anlaması lazımdı diye düşünüyorum.

Aziz nedense söz konusu Efnan olduğunda duvarlarını hemen kaldırıp, karısını o duvarların altına itiyor. Halbuki yaşanan bunca şeyin ardından en yumuşak olması gerken insana hep en sert halini gösterdi. Aziz için herkesin affedilebilirliği var, herkese anında merhamet gösterilmesi lazım ancak ne hikmetse o tarafına maruz kalmayan tek insan Efnan. Pierre ile olan yüzleşme sonrasında “Eğer gitseydin bizden geriye bir şey kalmazdı!” sözünü Aziz’in söylemeye hakkı var mı sizce? Bence yok! Aziz bugüne kadar kaç defa yaraladı Efnan’ı? Ben artık sayısını unuttum! Hor gördü, aşağıladı, gözlerinin önünde Dilruba ile oldu iki gün sonra Efnan’ın peşine düştü. Efnan küçücük kalbinde yaşadığı depremlere rağmen Aziz’i affetmişken üzgünüm ama Aziz böyle bir cümle kuramaz kardeşim! Aziz’in artık kurmasını beklediğim cümle şu olur : Bu Fransız seni neyle tehdit etti de sen gitmek zorunda kaldın diyebilir ancak ama bizden geriye bir şey kalmazdı falan diyemez. Efnan giderse çünkü geriye Aziz diye bir şey kalmaz, bu konuda da gayet netim!

Ah Efnan, ah… Bu hafta gerçekten yüreğimi dağladı benim. Bir sevginin bedeli bu kadar mı ağır olmalıydı? Efnan hayatı boyunca sevgi denen duyguyu bir kez annesiyle tatmış bir kızdı, sonra hayatına Aziz girdi. Deyim yerindeyse Efnan kendisini Aziz’e adadı. Onu öyle bir sevgiyle sevdi ki Aziz’in içindeki iyi, sevecen adamı ortaya çıkardı. Şimdi herkes dürüst olsun eski Aziz’i o halktan kim severdi? O burnu yere düşse almayan adamın nesini severlerdi? Efnan onu halkın gözünde sevilecek bir adama adım adım dönüştürdü. Aziz’i öyle bir sevgiyle kuşattı ki onun bu sevgisi başta Dilruba olmak üzere herkesi rahatsız etti ki her önüne gelen bir tane vurdu. Şimdi Aziz neden Efnan gibi Pierre’in her dediğine evet demiyor dediğinizi duyar gibiyim hemen anlatayım : Bakın Aziz yere düştü başında halası, Maksude, Dilruba…tüm ailesi vardı. Ancak Efnan tek başına, yalnız bir kadın. O hapse girdiğinde bir tek Aziz onun için mücadele etti. Efnan’ın başka kimsesi yok ki sadece göz yaşı dökerek kendini avutsun. Onun karakteri sevdiği için savaşan gerekirse kendisini yok edecek fedakarlığı yapabilecek yapıda, bu sebeple Efnan Aziz için aynı duruma kendisini yüz defa daha sokardı. Aziz hem Hatay’ın hem de Efnan’ın umudu, bu yüzden Efnan sevdiği adamın netim neden yaptığını anlıyor ancak Aziz hala o noktada değil. Efnan’ın Dilruba ile ilgili olan durumunu bilmesine rağmen hareketlerine devam ediyor ki bu hafta Efnan bu kadın yüzünden gece gündüz kabuslar gördü.

Ataerkil toplumu yapısını, erkek kadın arasındaki ayrımı hiç bir zaman anlamayacağım! Dilruba Hanım kendisini hasta etmeyi başardı ve Aziz Beyimiz de onu odasında rahatsız etti. Şimdi arkadaşlar benim ilk çıldırdığım sahne budur! Dilruba bir zamanlar Efnan’ı aşağıladığı şeyi yapmasını geçtim, neden bu kadın birden Aziz’in problemi oluverdi? Ben cidden anlamıyorum. “Beni burada yalnız bırakma!” derken benim aklımda tek bir soru vardı : Efnan’ın yalnızlığı ne zaman bitecek?

Efnan olanlara dayanamayıp giderkenki ettiği cümlelerle aslında farkını ve asaletini ortaya koydu diye düşünüyorum. Dilruba’nım başına gelenlere üzülüyorum ancak Efnan’a daha çok üzülüyorum. “Benim Dilruba gibi korunmaya ihtiyacım yok, ben zaten hep tek başımayım!” derken Aziz’e bile her şeyiyle güvenmediğini ima ediyordu. Efnan hep tek başına ve bu çok kötü. En basiti Pierre istediği an Efnan’a ulaşıp, karşısına dikilip tehditler savuruyor. Herkesi koruyan kocası, sağlıklı olduğunda bile Efnan’ın güvenliğini sağlayamadı çünkü daha önemli gündemleri vardı. Her zamanki gibi… Efnan ikinci kez Pierre’in elinden kurtulsa da acısının uzun süre dinmeyecek olmasına çok üzüldüm çünkü ne yazık ki Dilruba tam bir kabus gibi hayatına çöreklendi.

Efnan evinin kapısında Dilruba’yı görünce Aziz’e olan bakışları her şeyi anlatıyordu aslında. O bakışlarda öfke ya da nefret yoktu, “Beni neden anlamıyorsun?” bakışı vardı ki Aziz bile artık ileri gittiğini anlamış olacak ki Efnan’ın gözlerine dahi bakamadı ancak ben bu karakterle ilgili sınıra ulaştım.

Dilruba karakteri beni gerçekten çok zorladı ancak artık onunla ilgili her şey su gibi berrak. Dilruba hala Aziz’le ilgili olmadık düşler kuruyor. Aziz onunla ilgilendikçe eminim hala kendisine hisleri olduğunu bile düşünüyordur çünkü bu davranışının başka bir açıklaması yok. Peki neden? Çünkü Dilruba kendisini herkesten çok sevilmeye layık görüyor. O güzel, alımlı, eğitimli ve akıllı bir kadın. Tabii ki de o sevilecek, başka bir ihtimali olabilir mi? Tıpkı bir zamanlar Aziz’in olduğu gibi kendisini herkesten, her şeyden üstün görüyor. İkisi arasındaki fark Aziz’in içten içe cesur, merhametli bir adam olması ama Dilruba öyle biri değil. Ben onun çok acımasız biri olduğunu düşünüyorum. İlk bölümlerde yaptıkları şöyle dursun, kendi menfaati tehlikeye girdiği anda her şeyi silkeleyip atıveriyor. Adem’i de böyle delirmedi mi? O kadar ben merkezli bir insan ki kendisi mutlu olamadığında herkesin hayatını zindan etmeyi kendisine hak gördüğünü düşünüyorum. Yoksa yeni evli bir çiftin evine kendini atıp da anlayış beklemezdi ki beklemedi bir zamanlar Maksude’ye yaptığının aynısını yaptı, Efnan’ı tehdit etti.

Dilruba ve Efnan arasındaki sahnelerde genelde bir kadın olarak Dilruba’dan utanıyorum ben. Efnan’ın evinde onu tehdit edip, kocasına kendini acındırırken egosunu tatmin ediyor bence. Efnan’a “Aziz beni seviyor, gururun varsa gidersin!” diyen kadın, Efnan için asılmayı göze alan Aziz’in paçasından ayrılmıyor. Efnan Pierre’in yanına zorla giderken o medet umuyor. Yani ne Hatay halkı ne de Aziz’in mücadelesi umurunda. Efnan ona hesap sorunca da kızı tehdit etti. Şimdi ben nesini anlayayım bu kadının arkadaşlar? Nerden tutsam elimde kaldı. Dilruba ve Pierre benim gözümde artık aynı çünkü bebeği neden sakladığını hala anlayamadım. Aklıma kötü şeyler geliyor ama bu kadar adilik olmaz diyerek susuyorum. Dilruba’nın Efnan’ın hayatını zindana daha da çevirmemesini umuyorum. Ayrıca artık Efnan’ın bu cehennemden kurtulması gerekiyor, öyle ya da böyle.

Efnan dört bir yandan kuşatıldı ve artık boğuluyor. Pierre, Dilruba, tehditler, Aziz’i kaybetme korkusu derken iyice yalnız ve biçare kaldı. Son sahnede eğer Pierre gelip demese ben gelip diyecektim, o derece sinirlendim. Aziz’in hasta yatağında yatarken olanları öğrendiğine sevindim ancak bundan sonrası çok önemli benim adıma, Aziz’in bendeki değeri için özellikle hayati önem taşıyor, bakalım Aziz duydukları karşısında ne yapacak? Bekleyip göreceğiz.

Yazımı bitirmeden önce bir şey söylemek istiyorum : Ben bu diziyi devrim gibi işlenen bir aşk hikayesi olduğu için sevdim, başladım. Bu sebeple bu aşkı ve Hatay mücadelesini izlemek istiyorum. Zaten dizinin ana konusu da buydu, bu sebeple iki haftadır izlediğim diziye anlam veremiyorum. Girilen bu yoldan dönülmezse her şey için çok geç olabilir…

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Can Kırıkları (Aziz, 20.bölüm)

YAZAR : Şeyma BULUT

Bilenler bilir, Aziz izlemek bana her zaman huzur verirdi ama bu hafta büyük bir hayal kırıklığı içerisindeydim. Bugüne kadar izlediğim en iç sıkıcı bölümü izledim desem abartmış olmam sanırım. Bunun iki sebebi var : İlki herkesin tahmin edeceği gibi Pierre’in ‘namus’ üzerinden çevirdiği oyunlar, diğeri de Dilruba karakterinin gel gitleriyle bölümün ana konusunun üzerini örtmesiydi. Diğer yandan da Efnan’ın içine düştüğü durum, her taraftan kuşatılması ve sessiz çığlıklarını kimsenin duymaması canımı çok acıttı. Bölümün tamamında Efnan attığı her adımda, kalbi camdan bir bardak gibi çatırdadı ve hareket ettikçe ardında can kırıkları bıraktı.

Geçtiğimiz hafta son sahnede Aziz için Pierre’in evine giden Efnan neredeyse en büyük kabusunu yaşayacaktı. Elindeki küçücük bıçakla oradan kurtulamayacağı gerçeği gün gibi ortadayken ben de bölüm boyunca Pierre neden Efnan’a saldırmadı diye düşündüm. Kendisinin de söylediği gibi o an istediğini yapardı ancak sanki tek derdi Efnan’ın elini kesmemesiydi. Üzerinde uzun uzun düşününce tek bir sonuca vardım : Pierre iki taraflı acı çektirmek istiyor. Efnan yüzükleri almaya gittiğinde, vermedi. Amacı Efnan’ı tercihinden dolayı cezalandırırken aslında bir yandan da onu kendi içinde “Yanlış mı tercih yaptım?” noktasına getirmeye çalışıyor. Bunun yolu da Aziz’in içine şüphe tohumları ekerken diğer yandan da Efnan’ın karşısına geçip “Bak bana tercih ettiğin adam bu, daha sana inanmıyor bile dedirtmek!” diye düşünüyorum. Ben Aziz’in asla bu kadarını yapacağına inanmazken biz erkeklere inancımızı bir günde yitirmedik. Tüm bu olanların bedelini ne yazık ki Efnan ödüyor ve zaten perişan olan genç kızı korkunç bir ikilemle baş başa bıraktı.

Efnan bölüm boyunca araftaydı. Bir yanda Aziz, bir yanda Dilruba diğer yanda Pierre derken iyice köşeye sıkıştı. Efnan ne evinde, ne yatak odasında, ne dışarıda rahat çünkü izin vermiyorlar. Odasına gidiyor Aziz’ e bir türlü kalbini gösteremiyor, odasından çıkıyor “Aziz beni asla bırakmaz!” diyen Dilruba karşısında, evden dışarı çıktığı anda Pierre köşe başında onu bekliyor. Efnan içine düştüğü cehennemden çıkmak istedikçe alevler dört yanını sardı. Özellikle Pierre konusu Efnan için büyük sıkıntı çünkü nedense bir türlü Aziz’e başına gelenleri anlatamadı ama ben Aziz’in artık Efnan’ı konuşmadan anlamasını bekliyorum da Aziz’in herkesi kurtarma derdinde olması karısını görmesini engelliyor. Onca dertleri yetmezmiş gibi bir de başlarına Dilruba ve Adem derdi çıktı. Efnan kocasının eski sevgilisiyle uğraşırken diğer yandan da Pierre belasını başından atmaya çalıştı ama nafile! İşler arap saçına döndü ve ne yazık ki Aziz sağduyulu davranmazsa çözülecek gibi durmuyor.

Ben bu hafta en çok Efnan’a üzüldüm desem yalan olmaz. Kocası için tek başına girip, çıktığı cehennemin ardından evine geldi ve kocasının yanı başında Dilruba vardı. Aziz’in ölüm anında bile karısını anması güzel de kendimi Efnan’ın yerine koyunca çok da önemsizmiş gibi yapamıyorum. Efnan, Aziz’in uyanmasının sevinciyle, sanki aylarca çölde kalmış da bir damla suyunu bulmuş gibi sevinirken tam arkasında duran Dilruba Aziz’in uyanmasına sevinmedi aksine yine hasetle bakıyordu. Şimdi bana kızabilirsiniz ama bence bu sevgi değil.

Dilruba, Aziz’in öleceğini sanarak çekip, gitmişti. En azından ben kendisini o noktada bıraktım. Sonrasında geri döndü, hadi kimsesiz, gidecek yeri yok, mecbur döndü diyelim. Teşekkür edersin, geçersin anlarım falan da Dilruba’nın derdi başkaydı. Aslında bana soracak olursanız tüm bunları kendisi planlamış bile olabilir. Düşünsenize bir anda Adem’le birlikte oldu, o gecenin sabahı Adem’e gerçeği söyledi ve Aziz’le düzelen arasını bozdu. Efnan, Aziz’in ona değer verdiğini anlasın diye etmediğini bırakmadı ve sonrasında Azime’ye “Benim kolyem” diye aldığı mücevheri, “Efnan gördü, aranız bozulmasın!” diye verirken aslında tek amacı aralarının bozulmasıydı. Azime’nin anında söyleyeceğini biliyordu ve aslında Aziz’le olan tüm sahnelerinde Efnan’ı nasıl yok saydığını da gördüm. Dilruba isteseydi kimse bu hale gelmezdi. Adem’i bir şekilde ikna etmesi de diğerlerini idare etmesi de mümkündü ama o yapmadı. Ben bu hafta itibariyle Dilruba’nın iyi niyetli olmadığına eminim.

Dilruba’yı Efnan’la olan sahnesine kadar anlamaya özen gösterdim. Ne olursa olsun, şiddet gören bir kadındı o, anlamam gerekir diye düşündüm ama o sahne bardağı taşıran son damla oldu. Efnan her şeye rağmen, yaptığı tüm imalara rağmen ona ağzını açıp tek kelime etmezken, kızın karşısına çıkıp “İlk onun olmadığımı ve asla onu sevmeyeceğimi biliyor!” demesindeki amaç Efnan’ı huzursuz etmekti. Bana kimse gelip de tersini anlatmasın. O sahneyi görmesem hala derdim ki kadıncağız ayakta kalmaya çalışıyor ama Efnan’ın karşısına çıkıp da böyle beylik laflar etmeye kalkarsa açıkçası ben bir sorgularım ki sorguladım da. Dilruba’nın bu hareketleri herkese zarar veriyor ve sanırım bu durum onun umurunda bile değil çünkü Aziz’i istediği noktaya getirdi diye düşünüyorum.

Dilruba, Adem’i hayatından tamamen çıkarmaya ve bunu da Aziz’i kullanarak yapmak istedi. Odada başına geleni asla onaylamıyorum ama bence tamamen amacı buydu. Aziz ve Adem kafa kafaya geldiler ve bence buradan dönüş yok. Dilruba son hamlesiyle Aziz ve Adem’in arasını sonsuza kadar bozdu diye düşünüyorum. Aziz hesap sorarken bile Adem’i kendine getirmeye çalışıyordu ama Adem’in artık tek misyonu “Ben bittim, siz de bitin!” Adem’in Dilruba’ya olan sevgisi çok yakıcıydı ve sanırım bu aşk onun sonunu getirecek ve üzülerek söylüyorum ki eğer Aziz Efnan’a kulak vermezse kendi evliliği de Pierre’e gerek kalmadan uçurumdan aşağı yuvarlanacak.

Aziz ve sanırım herkes biliyor ki Efnan öyle kolay kolay gönül koyacak biri değil. Aziz’i defalarca kez affetti ve eminim bir o kadar daha affedecek. Aziz hata yapmaya aşırı müsait olunca hele ki zaten bu kaçınılmaz son ancak bence Efnan’ın affetmeyeceği ya da kabullenmek istemeyeceği konular da vardır ki biz bunun ilk aşamasını gördük :Efnan, Dilruba’yı istemiyor. Açıkçası ben Efnan’ı çok haklı buldum. Kim kocasının eski sevgilisiyle aynı evde yaşamak ister ki? Arkadaşlar dürüst olalım ben 2022 yılında bu durumu asla kabullenmem. O yıllardaki anlayışı düşünecek olursak bunun hiç olmaması lazımdı diye düşünüyorum. Aziz’in Efnan’a kulak vermesi, anlaması lazımdı diye düşünüyorum. Kız sürekli gözüne maziyi sokan, kendi evinde kendisini hanım ilan eden bir kadınla yaşamak istemiyor ve bence bu hususta geri adım da atmayacak. Aziz ve Efnan’ın küçük tartışmasının ardından, Aziz’in başka yerde yatması bana kalırsa Efnan’ın tüm bölüm boyunca tüm gardını kaybettiği yerdi. Kocasıyla yeni evlenmiş kız, eşinden tavır yediği konu kocasının eski nişanlısının evinden gitmesini istemesi. Aziz, Efnan yanına gelecek sandığı için gitti yoksa kendisi evi terk ederdi, biliyoruz şimdi. En sonunda da kendisini tıpış tıpış yatak odasına süzülürken gördüm. Evet Efnan’ı çok seviyor ama anlamıyor be kardeşim, anlamıyor…

Aziz ve Efnan kavga gecesinin sabahı barışmış olsalar da Aziz hala karısının nasıl debelendiğini göremiyor. İzlerken tırnaklarımı ben yedim, adam Aladağ’dan serin gezdi. “Haklısın, her şeyi düzelteceğim” deyip saçlarını koklayacağına bir bak bakalım o gözlere ne göreceksin? Efnan korkudan tir tir titrerken Aziz’in bunu fark etmesi gerekiyordu ki uyandığında doktorların rehin alındığını dahi söylediler kendisine. Aziz, Dilruba yalnız falan diye gezeceğine kollarındaki kadın eriyip gidiyor, neyin var demekten öteye geçemedi. Ben en azından nasıl iyileştiğini, doktor meselesini sorgulamasını beklerdim. Aziz, Efnan’ın üstüne biraz gitse gerçekleri ödenir ama işte gündemi oraya gelemedi bir türlü.

Aziz çok zeki bir adam ama bazen gerçekten beni delirtiyor. Pierre karşısına çıktı “Bir melek bana geldi” dedi, adam bunu bile sorgulamadı. Pierre ne karşılığında hayatta kalmasına izin verdiğini dahi sorgulasa olayı çözebilirdi ama nedense bir türlü anlamadı, anlayamadı ve sonunda Pierre en iyi bildiği şekilde anlattı ona durumu.

Aziz’in son sahnesi biraz üzücüydü ama beni sonrası ilgilendiriyor. Açıkçası ben Pierre’in aralarına nifak tohumu ekeceğini düşünüyorum ve şimdi asıl mesele şu : Aziz ne yapacak? Pierre’e inanacak mı? Yoksa Efnan’ı dinleyecek mi? Aziz söz konusu karısı olduğunda mantığını kaybeden birine dönüşüyor ama eğer ki Efnan’ı benim kabul edemeyeceğim bir şeyle suçlarsa açıkçası elimden çekeceği var. Sabırla o anı bekliyorum.

Aziz dizisinin asıl konusu devrim niteliğinde bir aşk ve Hatay’ın bağımsızlık mücadelesiydi. Beni çeken tarafı buydu ama haftalardır işlenen bekaret, tek gecelik birliktelik teklifleri, Hatay meselesinin tek gazete başlığıyla verilmesi ya da bu sahnelerin hep Hatice Ana ekseninde verilirken diğer karakterlerin buradan bağımsız olması rahatsız edici olmaya başladı. Dilruba karakteri çok savruldu ama umarım artık bu noktada kalır. Kötüden iyi çıkmazdı zaten ama en azından denediniz diyelim değil mi? Önümüzdeki bölümde itibaren artık konunun toparlanması gerektiğine inanıyorum. Düzgün işlenirse dizinin en az üç sezon gidecek hikayesi var, şu sıralar toplumun hassasiyetin oluştuğu konularla Aziz gibi özel bir işe yazık edilmesin, reyting kaybını dikkate almalısınız diye düşünüyorum.

Bu haftalık da benden bu kadar arkadaşlar, bütün ekibin yüreğine sağlık. Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin

Beni Neden Sevmedin Baba? (Baba, 7.bölüm)

Baba dizisi izlerken beni çok yoran, uğraştıran bir dizi oldu. Emin karakter olarak beni o kadar yoruyor ki onu anlamak ve yargılamamak için iki gün üzerine düşünmem gerekiyor. Emin ve hikayesi beni bu hafta çok zorlasa da kusura bakmasın, o birilerini koruyamadı diye büründüğü sert kişilikten dolayı altında yok olan hayatları görmezden gelmeyeceğim. Emin’i anlıyorum ancak onaylamıyorum.

Emin Saruhanlı ilk bölümden beri bana çok tanıdık geliyordu. Ben bu adamı tanıyorum dedim. Ailemi koruyacağım kisvesi altında kızlarını yok sayan, erkekleri de bu düşünceyle büyüten ama çocuklarının kendilerini bulmasını engelleyen bir insan, Emin Saruhanlı. Şimdi bana kimse Resmiye ya da Mirza ya da ölen oğlu Kadir’den bahsetmesin. Tamam, anlıyorum çok zor acılardan geçerek bugünlere gelmişler ancak birilerini kurtaramamanın bedeli bu mu? Emin’in çocuklarını korumak istemesini anlıyorum. Her baba çocuklarını korumak ister ama Emin korumuyor ve daha da kötüsü bunun farkında değil. Emin başta Yaşar olmak üzere tüm çocuklarını Fazilet’le birlikte yok etti! Bir tek Kadir, bir tek o babasına dur diyebildi bugüne kadar. Bunu yapınca da babası onu sevmiyor sandı da kazın ayağı öyle değil arkadaşlar.

Emin’in Kadir’le savaşı bence hiç bitmeyecek. Nedense Kadir’le özel bir sıkıntısı var gibi hissediyorum demiştim daha önce ve oradaki resim netleşmeye başladı. Kadir’in ölen abisinin ismini taşıması bazı şeyleri net görmemi sağladı. Emin’in en sert davrandığı evladı Kadir çünkü onu kaybetmekten çok korkuyor. Şimdi bana “Yazar hanım Kadir’i yok sayıyor!” diyeceksiniz ama öyle değil işte. Emin kendi  küçük oğlunu kaybetti ve şimdiki Emin’e dönüştü. Koruma hususundaki yöntemleri farklı ama tek amacı Kadir’i korumak ama nasıl? Kadir ağaçtan düşüyor, Emin ona uyuşturucu verilmesini istemiyor çünkü bir daha ağaçtan düşerse ölebilir, Emin Kadir’i geride bırakarak İstanbul’a gidip önce onu bezdirmek istiyor ancak istediği gibi olmayınca koşa koşa oğlunu almaya gidiyor çünkü ondan çok uzakta oğlunu koruyamazdı. Bunlar tamam ama neden oğlunu hapiste bıraktı? Kadir’e sorarsak kendisini dinlemediği için cezalandırıldığını söyler ama bence Kadir katil olmasın diye Emin sadece önlem aldı. Bunların hepsi Emin’ce oğlunu korumaktı ama Kadir’in çerçevesinden bakınca babasının sevmediği, kabullenmediği çocuğuydu. İşte Emin ve Kadir arasındaki sorun tam olarak bu : İLETİŞİM KURMUYORLAR! Emin de oğlunun ona olan dik başlılığını hep başka yorumladı ta ki biri çıkıp ona gerçekleri anlatana kadar : Sevil!

Sevil, Kadir’le ilgili Emin’le yüzleştiğinde belki de yıllarca kimsenin yapamadığını yaptı. Evet Kadir de babasına bazı şeyleri anlatabiliyor ama Sevil gibi doğrudan ve suçlayarak anlatabilen olmamıştı. Sevil “Sen çocuklarını yok ediyorsun!” derken haklı olduğunu düşünüyorum. Ailesine mutluluk vermeyen biri onları nasıl koruyacak ki?Servet, Kübra, Büşra… Bu yöntem işe yarasa bu çocukların hepsi mutlu olurdu değil mi? Sevil çok doğru bir soru sordu Emin’e “Evinde çocukların gülüyor mu?” dedi. Emin fark etmese de koruduğu (!) çocukları mutlu değil, mutsuz, biçare! En mutsuzu da kim biliyor musunuz? Çocukları içinde en çaresiz olanı? Büşra… Eminve Fazilet’in sessiz kızları en büyük kurbanları oldu.

Büşra, hayatını ailesine adamış bir kız çocuğu. Tek istediği babasını utandırmayan, annesinin gurur duyduğu bir evlat olmaktı ama yaşadıklarını kaldıramadı. Büşra sırtındaki yükleri bir türlü atamıyor çünkü ailesinin ona biçtiği rolü öylesine kabullenmiş ki onların istemediği bir şey yaptığında kendini kaybedecek noktaya geliyor. Hatta bu öyle bir ruh hali ki Büşra bu düşünceden sıyrılamadığında kendisine dahi zarar vermeye başlıyor. Bunun sebebini uzun uzun düşündüğümde aslında onun kendisini bulamadığını görüyorum. Büşra içindeki cevherin farkında değil çünkü anne ve babası hiç görmesine izin vermediler. Fazilet’in Kadir’e söylediği gibi “Kadın kocasına bakar, çocuk doğurur, evini çevirir!” düşüncesini Büşra’ya öyle bir şekilde dayatmışlar ki bir başkasına sevgi beslemeye başladığında dahi kaçmaya, uzak durmaya çalışıyor. İlhan, Büşra’nın hayatına öyle bir noktadan temas etti ki Büşra ne kadar kaçarsa kaçsın ruhunu teslim etmemek için mücadele ettiği adamı tedabi etmeye başladı. Bana soracak olursanız İlhan ve Büşra birbirlerinin ruh eşleri, sadece şu anda farkında değiller, o kadar.

İlhan ve Büşra’nın yolları bir intikam planıyla kesişti. Büşra, henüz bilmese de İlhan’ın ona yaklaşma sebebi Saruhanlı Ailesi’ne darbe indirmekti ama Büşra’yı, onun nahif kalbini tanıdıkça işler değişti. İlhan hala kabul etmese de Büşra’ya kapılıyor hem de hiç fark etmediği ve de istemeyeceği şekilde bağlanıyor. İlhan gibi bir adamın bir ilişkide öncelikleri olur, mesela cinsellik ister, karşısındaki kadın sadece parası için onunla olur ki İlhan gibi bir adam bunun da oldukça farkındadır. Bu sebeple Büşra onu şaşırttı. Büşra ona börek yapan, çocukluk anılarını, acılarını paylaşan, bunu yaparken de kendisinin çocukluk acılarını tedavi etti. İlhan hayatında ilk kez bunları yaşıyor ve şimdilik çok hoşuna gidiyor ama size kötü bir haberim var : İlhan bunun aşk olduğuna uyandığı anda Büşra’yı görmezden gelmek isteyecektir çünkü ona göre aşk gibi bir duydu zayıflıktır.

İlhan Karaçam’ı  iki karakter arasında sıkışmış bir adam olarak görüyorum. Bir yanı ilgiye ve sevgiye aç bir adam. Büşra’nın ona safça gösterdiği sevgi, İlhan için çok farklı bir çünkü bugüne kadar böyle bir ilgi görmedi. Şimdilik bu hoşuna gitse de doktorunun ona yaptığı aşk imasından sonra bunun saçma olduğunu ve kendisi gibi insanların değil, diğer zayıf insanların aşık olacağını anlatırken göz yaşlarına hakim olamadı. “Ben yalnız öleceğim!” dedi ve buradan da İlhan’ın da aslında Büşra’dan farklı olmadığını gördüm. Nasıl ki Büşra ailesinin ona biçtiği rolden çıkamıyor, İlhan da babasının ona dayattığı karakterden kurtulamıyor. Kurtulması için de önce kendi içinde değerli olduğunu anlaması gerek diye düşünüyorum. Şimdilik bu değeri anlayacak kıvamda olmasa da zamanla, kalbine döndükçe İlhan da kendisini bulabilir diye düşünüyorum ki hatta bana sorarsanız ileride Kadir’le de araları iyi olabilir. İlhan’ın kendileriyle benzer bir hayat yaşadığını bilmedikleri için şu anda onu kötü olarak kodluyorlar ama bir süre sonra Kadir de bu yıkık, dökük adamı anlayacaktır diye bir hayal kuruyorum.

İlhan kendi içerisinde savaş verirken, dönüşmeye çalıştığı kişiliği Kadir ve Burak’a büyük sıkıntı yaratmaya devam ediyor. İlhan’ın hamleleri yüzünden Burak ve Kadir için çarşı, pazar karıştı. İlhan’ın aldıkları nefesi takip ettirdiğini de bildiklerinden kapalı kapılar ardında işlerini halletmek zorundalardı. Size bir sır vereyim mi Emin şirketi Kadir ve Burak’a bıraksa olaylar hiç bu aşamaya gelmezdi ama neyse. Kadir şirketi, geleceklerini kurtarmak için kollarını sıvadı ama karşısına oldukça çetin bir kadın çıktı : Elif !

Kadir satılmak üzere olan fabrikayı kurtarmak için anlaşma aşamasında oldukları adamın kızıyla anlaşmak zorunda ama bu sandığı kadar kolay olmadı. Elif ilk bakışta insanları aşağıda ve küçük gören yapısıyla dikkatleri üstünde çekerken Kadir uyguladığı akılcı bir planla bu kadını ikna etti. Elif, karşısında insanların geri çekilmesine ve onlara yukarıdan bakmaya alışık biri o yüzden de Kadir’e karşı ilk tavrı negatifti ama bu tip insanları etkilemek için onlarla eşit seviyeye çıkmalı ve hatta onlardan iyi olduğunuzu hissettirmeniz gerekir. Kadir bir ata binerek atının üstünde kendisine üstten bakan kadınla eşit seviyeye çıkarak “Sana yalvarmıyorum!” imajını çizerken, Şirazi örneğiyle de “Senden üstünüm!” mesajını verdi. Bu sayede Elif onunla yarışmaya başladı ve Kadir bu stratejisi sayesinde İlhan’la girdiği savaşta ilk galibiyetini almış oldu.

Kadir bu başarısını koşa koşa babasına anlatamadı ya işte ben orada çok üzüldüm. Büşra ve babasının kucaklaşmasını, Emin’in kızından özür dilemesini, onu bağrına basışını gördüğünde gözlerinde tek bir şey vardı : Beni neden sevmedin baba? İşte Kadir’i ilk kez bu şekilde gördüm ve boğazım düğümlendi. Küçük kardeşine sevinse de babasından göreceği ufacık bir sevgiye ihtiyacı olan bir çocuk olarak ona bakışındaki mahzunluk beni çok üzdü.

Emin’in artık bir noktadan sonra Kadir’i de bağrına basmasını, çocuklarına şefkat göstermesini bekliyorum. Onlarla arasına çektiği duvarı kaldırmasını istiyorum. Sevgi bu değil, kimseyi bu şekilde koruyamayacağını anlaması gerekiyor bence. Umarım hayırsız oğlu Servet’le yaşadığı tecrübe biraz olsun aklını başına getirir diyeceğim ama çok da umutlu değilim.

Yazımı bitirmeden önce bir şey söylemek istiyorum : Maalesef Sevil’in hikayesi dizide sona yaklaştı gibi duruyor. Beril Pozam ve Tolga Sarıtaş iyi bir uyum yakalamışlardı ama sanırım senaristlerimiz bu hikayeden vazgeçti. Şu anda dizide bana aşk olarak hikayesi geçen tek çift İlhan ve Büşra! Özge Yağız ve Hakan Kurtaş’ın iyi bir uyum yakaladıklarını düşünüyorum. Kimyaları tuttu ve çift olarak diziyi onların duygusal hikayesi götürüyor. Umarım Kadir’ e de aynı şekilde etkileyici bir hikaye yazılar, aşkla biriyle yoğrulmasını izlemek istiyorum.

Bu haftalık da benden bu kadar arkadaşlar. Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Beni Affet Aziz (Aziz, 19.bölüm)

YAZAR : Şeyma BULUT

Geçtiğimiz hafta Aziz’e vurucu bir sahneyle veda etmiştik. Aziz’in kanlar içerisinde yerde kalmasıyla Hatay’da artık hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını, Aziz, Efnan, Dilruba ve Adem için her şeyin yeniden başladığı bir döneme giriyoruz. Bu dönemin başlangıç ateşini de sevdiği adamı kurtarmak adına Efnan yaktı ve Hatay’da artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak.

Uzaktan bakıldığında Efnan’ın yaptığını fazla fedakarca düşünülebilir ama onun bunu yapma sebebi sadece aşk değil. Bir şehrin umudu, özgürlüğün, bağımsızlığın sembolüydü Aziz. Efnan’ın sevdiği adam bir şehrin umuduydu ama Pierre istediklerini yapamamaları için elinden geleni yapmaya başladı. Doktorlar engellendi, şehre Aziz’in ölüm haberi yayılırken halk korkuya teslim edilmek istendi. Herkesin korkudan titrediği anlarda Efnan, Pierre karşısına çıkıp “Ben Efnan Payidar!” derken, herkes gibi korkmadığı da kimseye boyun eğmeyeceğini de gösterdi. Efnan ve diğerleri arasındaki en mühim farkın bu olduğunu düşünüyorum. O ne pahasına olursa olsun asla teslim olmuyor, vazgeçmiyor. Pierre de bunu bildiği için Efnan’a belki de onu en iyi şekilde aşağılayıp, benliğini yok edeceği bir teklifle gitti : Benimle bir gece yoksa Aziz ölür.

Pierre, Aziz’in ölüm fermanını imzalarken Efnan sürekli değişen bir ruh haline büründü. Aziz’in cansız bedeni, vuslat hayali kurdukları yatağın üzerine yatmışken Efnan’ın gözlerinde sadece inanç vardı. O, Aziz’in onu terk etmeyeceğini, mücadeleden vazgeçmeyeceği biliyor. Aziz Payidar vazgeçmez, kaybetmez, bir söz verdi mi tutar. Efnan böylesine güçlü duygularla inanıyor hayat arkadaşına. Ona “Ben sana asla ninni söylemeyeceğim” derken sesinde acı, gözlerinde umut vardı. Annesi gibi onu bırakmayacaktı. Efnan zaten hiç inanmadı ki Aziz’in gideceğine, hiç inanmadı onun kendisini ve Hatay’ı yalnız bırakacağına asla inanmadı. Bu sebeple hep bir umutla bekledi sevdiği adamın başını, tıpkı Bir zamanlar sürgünden sağ olarak döneceğine inandığı gibi…

Efnan ve Dilruba arasındaki en bariz fark hep bu oldu. Efnan, Aziz’e hep inandı. Onun hayatta kalacağına, asla vazgeçmeyeceğine, kendisini bırakmayacağına inandı. Dilruba, Aziz’i seviyor buna bir diyeceğim yok ama ona inanmıyor. Yoksa doktorun sözlerinden hemen sonra gitmezdi. Dilruba daha önce de Aziz’in döneceğine, hapisten kurtulacağına da inanmamıştı. Ben sevginin bu kadar basit olduğunu sanmıyorum. Sevgi emektir, mücadeledir, savaşmaktır. Dilruba her defasında ilk mağlubiyette kaçan taraf oldu. Dilruba, Adem’le evlenirken kendisini feda eden taraf olarak görünse de ben buna o şekilde bakmıyorum. Bir insanın sevdiği için kendini feda etmesi başkasıyla evlenmesi değildir. Bu haftaya kadar bunun bariz örneğini bu diziden veremedim ama artık verebiliyorum : Efnan kendisini Aziz’in ve Hatay’ın nefesi için FEDA ETTİ!

Pierre’in Efnan’a yaptığı teklif ve sonrasında yaşananlar hayli garipti diye düşünüyorum. Ben Efnan’ın ne pahasına olursa olsun bir zalime teslim olacağına inanmadım, inanamam. Efnan Aziz’den helallik isteyerek çiftlikten ayrıldığında bende bu kızın planı her şeyi kökünden değiştirecek hissini oluşturdu. Efnan’ın Aziz için her şeyi hatta ölümü bile göze alacağını çok iyi biliyorum ama burada çok ince bir ayrıntı var : Efnan bu fedakarlığı aşktan yapmadı. Bunun altını kırmızı bir şekilde çiziyorum ki Efnan bu fedakarlığı Aziz ve şehri için, özgürlükleri için yaptı. Aziz, Ankara ve masum Türklerin tek umuduydu. Bu yüzden Efnan gerekirse kendini bu denklemden çıkarır, yine de Aziz’in ölmesine, umutların bitmesine izin vermezdi.

Efnan, Pierre konağına gittiğinde ben kolay kolay teslim olmayacağını biliyordum. Efnan ki koca köye karşı durmuş, ayaklarının altındaki deri yüzülene kadar dayak yese de “Benim adım Efnan!” demekten geri durmamış, cesur bir kadın. Pierre ne kadar güçlü olsa da ona boynunu eğmezdi ve eğmedi de. Son sahnede neler oldu bilemem ama ben Efnan’ın gerekeni yaparak oradan çıkacağına olan inancım tam. Zaten sadece Efnan Payidar, Aziz’e ihanet etmeden Pierre karşısından zaferle ayrılabilirdi, başkası değil.

Efnan ve Pierre arasındaki meseleden de az da olsa bahsetmekte yarar görüyorum. Pierre en başında Efnan’ı sadece Aziz’den çalınacak bir taş gibi görürken takıntısı onu başka bir noktaya getirdi. Önce kızın parmağına yüzük taktı, sonra da bir gece istedi. Sanki onunla kendisi evlenmiş de vuslat yaşamak istiyor gibi davranmaya başladı. Bana soracak olursanız Pierre için Efnan artık bir takıntıya döndü ve o takıntısını ele geçirmek için ülkesine dahi ihanet edecek durumda diye düşünüyorum. Yoksa karşı tarafa verdiği bunca kayıptan sonra Efnan’ın peşine düşmezdi. Efnan Pierre karşısında her daim dik duruşuyla beni kendine hayran bırakmaya devam ediyor, Pierre istediğini elde edemeyecek ama bunun için nasıl bir bedel ödetecek işte beni endişelendiren tek şey bu : Pierre şimdi ne yapacak?

Efnan, Pierre ile kocası ve şehrin savaşını verirken Aziz de kendi iç dünyasında bir savaş halindeydi. Anladığım kadarıyla Aziz’in bir yanı gitmek, huzura kavuşmak istiyor. Rüyalarda sürekli aradığı şey huzur, güven ortamı çünkü yolculuğu kendisini en güçlü hissettiği kilimhanede son buldu. Pierre’in yani düşmanının evinde başlayıp, kendi savaşının başladığı yerde bitti. Burada Zülfikar’ı görmesi hem de çocuk olarak görmesinin sebebini şöyle yorumluyorum : Hatay’da Zülfikar gibi çok çocuk, masum, mazlum var ve hepsinin de Aziz’e ihtiyacı var. Kilimhanede başlayan savaşı kazanmadıkça bu mücadele bitmeyecek, huzur da gelmeyecek. Bu sebeple Aziz savaşmak zorunda. O çocuklar için, halk için ayağa kalkmak zorunda.

Aziz’e bu hayatta güç veren iki şey var : İlki mücadelesi, diğeri Efnan’ı. Aziz’in aylarca Efnan’a “Ben seni bir yerden tanıyorum” sözleri boşa değilmiş. Onlar birbirlerine çok uzun zaman önce değmişler. Efnan’ın en çaresiz anında yine yanında sadece Aziz varmış ve bu durum aradan geçen onca yıla rağmen hiç değişmedi. Aziz ve Efnan’ın birbirlerine her daim destek olacakları ta o zamandan belliydi ve Hatice Ana haklı, onlar birbirlerinin kaderi, kim ne yaparsa yapsın onları ancak ölüm ayırabilir…

Aziz ve Efnan böylesine büyük mücadele verirken diğer yandan Adem ve Dilruba çok başka işlerle meşgullerdi. Özellikle de Adem…  İçindeki kıskançlık, haset öyle bir ortaya çıktı ki birlikte büyüdüğü kardeşinin ölümünü dileyecek, ölsün de kurtulayım diyecek aşamaya kadar geldi. Aziz’in Efnan’ı sevmesi, ona aşık olması bile Adem’in öfkesini almaya yetmedi. Çünkü bir amacı, kendisinden, kalbinden başka düşündüğü bir şeyi yok. Bu hususta Adem ve Dilruba birbirlerine çok benziyor diye düşünüyorum. Dilruba da Aziz’den vazgeçmişti, Adem de aynı şekilde davrandı. Öfkesini başka kadınlarla olarak çıkarmaya çalışırken aslında yaptığı her şeyi kendie yapıyor diye düşünüyorum.

Dilruba ve Adem asla mutlu olmayacaklar bence çünkü içlerindeki bencillik onları her zaman kontrol altında tutacak gibi duruyor. Onların mutlu olamadığı ama daha büyük sorunlara rağmen Aziz ve Efnan nasıl mı mutlu olacak? Gelin kısa bir paragrafla anlatayım size.

Aziz ve Efnan çifti daha birbirlerini tanımadan, ruhlarıyla bağlandılar. Ben onları albatros kuşlarına benzetiyorum. Bu kuşlar ruh eşlerini bulana kadar uçarlar, onu bulunca da bir daha hiç bırakmazlar. Aziz ve Efnan birbirlerini bulana kadar uçtular, çöllerden geçip, uçurumlardan yuvarlandılar ve en sonunda yere indiklerinde gül ve bülbülün acılarıyla başlayan hikayeleri birbiri sarıp sarmalayan iki albatrosa döndü. Onlar ilk yaradılışlarından bu yana birbirlerinin kaderi olacaklardı, şimdiyse kaderin onları nereye savuracağını bilemeseler de beraber oldukları sürece galip olmayacakları mücadele yok diye düşünüyorum.

Aşk bir devrimdir. Aziz ve Efnan’ın kalplerinde yanan ateş dört yanı sardı ve bağımsızlık aşkıyla yanıp tutuşan yürekleri zafere çok yakın. Bir aşkın, adanmışlığın karşılığı olan Hatay için çiçekten günler yakın ama bir o kadar da uzak. Aziz ve Hatay halkını her zamankinden çetin bir mücadele bekliyor, heyecanla galip gelecekleri günü bekliyor olacağım

Bu haftalık da benden bu kadar.
Tüm ekibin yüreğine sağlık, haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Beni Bırakma Abi (Baba, 6.bölüm)

Verdiğimiz uzun aranın ardından yeniden birlikteyiz. Baba beni son haftalarda o kadar yordu ki size anlatamam, özellikle de Büşra’ya üzülmekten ciğerim soldu ama asıl hissettiğim duygu neydi biliyor musunuz? Öfke! Emin’in katılığı bir noktadan sonra zalimliğe dönüşüyor ve kusura bakmayın artık demek zorundayım: Böyle baba olmaz olsun.

Emin Saruhanlı’yı anlamak için, empati yapmak için çok uğraştım. Hala daha uğraşıyorum ama bazı noktalarda artık yeter diye haykırmamak için kendimi zor tutuyorum. Kuralları olan, belli kalıplarda yaşamasını anlarım ama evlatlarına bu kuralları bahane ederek zulmetmesini anlamam da kabul de etmem. Kadir’e ayrı, Büşra’ya ayrı eziyet ediyor. Bu ikisine sürekli ahlak nidaları atarken Servet, eski karısı ve yeni karısıyla mutlu mesut yaşıyorlar. Büşra boşanınca konuşacak olan elalem bu işe gıkını çıkarmıyor, ne güzel dünya be! Emin’in geçmişi, sırları aileyi bu hale getirmiş belli ama bu kadarı fazla. Adamdaki kontrolcülük çocuklarını perişan ediyor ve ne yazık ki bu Emin’in umurunda bile değil. Onun tek istediği bütün çocuklarının sözünden çıkmaması, kan da kussalar biat etmeleri diye düşünüyorum. Emin bende her hafta sınıfta kalıyor ama bu hafta Büşra’nın acısını gördüğümde “Bu adam baba olamaz!” dedim. Emin ve Fazilet çocuklarını perişan ediyorlar, o övündükleri aileleri batıyor ve ne yazık ki ailenin içindeki çürümenin farkında olan tek kişi var : Kadir.

Kadir ve Emin arasındaki çekişme aslında gizli bir savaşa döndü. Kadir, babasının yaptıklarını, sebep olduklarını anlatmaktan o kadar yoruldu ki artık ona anlatmamaya başladı. Yapacaklarını, olanları kendi bildiği şekilde yapıyor çünkü Emin anlamıyor. Kadir ne yapsa, Emin bunu kendisine yapılmış bir şey olarak algılıyor diye düşünüyorum. Bu sebeple de her fırsatta oğluna saldırıyor. Emin’e sorsam kesin ailesini ayakta tutmaya çalıştığını falan söyler ama bu iş böyle olmaz. Yardıma ihtiyacı olduğunu bile ailesine değil başkasına söylüyor, bu nasıl aile bana anlatsın bakayım. Halbuki Kadir ve diğer çocuklarıyla birlikte olsa hayat onun için çok daha kolay olacak. Daha da kötüsü Emin kurmaktan gurur duyduğu bu ailenin dibini oyuyor ve ne yazık ki bunun farkında bile değil.

Kadir ailesinin parçalanmaya başladığını gördü ve tüm gücüyle bunun olmaması için savaşıyor. Kadir ne yazık ki ikiye hatta üçe bölünmek zorunda. Bir yanda uğruna hayatını gözünü kırpmadan kararttığı Büşra’sı, diğer yanda annesi, kardeşleri ve yeğenleri, diğer yanda da şirket, gelecekleri. Kadir’in sırtında o kadar büyük yükler var ki altında ezilmeden ayakta kalmayı başarması bile büyük bir başarıyken o babasına ve herkese rağmen ilerlemeye devam edebiliyor. Özellikle de İlhan karşısında ilk raundu alması da Kadir’in ailesi gibi küçük lokma olmadığının ayan beyan ispatı diye düşünüyorum. İlhan, Kadir ve ailesini küçük ve hor gördü, aşağıladı ve bu yüzden hamlelerini çok açıktan gösterdi, Kadir de boşluğu buldu ve onu alaşağı etti. Kadir babası ve İlhan karşısında kazansa da ne yazık ki her yere yetişemiyor bu sebeple de babasının Sevil hamlesini göremedi ve sanırım Sevil’i kaybetti.

Sevil ve Kadir yüzleşmesi çok ağırdı. Kendimi bir kadın olarak onun yerine koyunca berbat hissediyorum. Emin’in sanki kendi kızı, kız torunu yokmuşçasına Sevil’i namusuyla vurması, ahlaksızmış gibi tavır almasının savunulur hiç bir tarafı yok. Sevil, Kadir’e söylediklerinde de, babasına söylediklerinde de sonuna kadar haklıydı. Bir kadını namusundan vurmak, aşağılık yorumlarla erkeği yüceltirken kadını aşağılamanın elle tutulur tek bir yanı yok. Bu sebeple Sevil bundan sonra o aileye gelir mi bilmiyorum ama sanki bu ilişki ikinci kez Emin yüzünden bitti gibi geliyor bana. Kadir babası yüzünden sevdiği kadını kaybetti, belki de kendi ailesini kurma umudunu da kaybetti… Aslında bu gaddar babaların hep yaptığı bu değil mi? Bazıları çocuklarının mutluluğunu bazıları da çocuğunun içindeki iyiliği çalıyor. Tıpkı İlhan’ın babasının onun içindeki iyiliği çalıp, yok ettiği gibi…

İlhan karakter olarak dizide benim en sevdiğim karakterlerden biri oldu. Derinliği, acımasız görüntüsünün altındaki sevilmemiş olmasının acısı, Emin’in ailesine sırf bu yüzden diş bilemesi derken karşımda dolu dolu bir karakter var. İlhan, babası tarafından sevilmemiş, hor görülmüş ve ne yapsa o adama yaranamamış bir çocuk. Emin’in ailesi ona kaybettiği mutluluğu hatırlatıyor diye düşünüyorum. Yalnız bilmediği şey aslında Saruhanlı çocukları da kendisinden çok farklı değil. Onlar da en az İlhan kadar sevilmemiş, hor görülmüş çocuklar ancak İlhan’ın bunları görebilecek durumda olduğunu düşünmüyorum. Hele de Kadir’in hamlesinden sonra babasının karşısında yine hor görüldüğü ve küçük düştüğünü düşünecek olursak iki taraf arasında amansız bir mücadele başladı. Korkarım ki bu savaşın ortasında kalacak biri var : Büşra.

Büşra ve İlhan arasında gözü olan kimsenin inkar edemeyeceği bir çekim var. Hatta öyle ki Büşra her kaçmak istediğinde ayakları onu İlhan’a götürüyor, gece yarısı annesiyle kavga ettikten sonra yine onu arıyor. Büşra şu anda İlhan’ın intikam planının bir parçası olsa da bana kalırsa İlhan da karşısındaki bu kırgın kalbe kayıtsız kalmayacak. Özellikle babası tarafından hor görülen, mutsuz bir hayata hapsedilmiş olan Büşra’yı sever mi bilmiyorum ama anlayacaktır diye düşünüyorum. Hem kim ailesinin görmezden geldiği birini İlhan kadar iyi anlayabilir ki değil mi? Hatta bana soracak olursanız Ahmet meselesini İlhan öğrenirse onu Kadir’den bile beter edecektir deee asıl mesele Büşra’nın cesaretli olması diye düşünüyorum. Aksi halde ne İlhan ne de Kadir ona yardım edemez.

Büşra bu hafta benim içimi acıttı. Siz hiç yaşayan, nefes alan bir maktül gördünüz mü? Büşra bir maktül arkadaşlar. Babası tarafından bir cehenneme hapsedilmiş, ne zaman çıkmak istese kafasına bir tokmakla vurulup, engellenmiş, ruhu her gün ölürken bedeni bir zalimin ellerinde her gün acı çeken bir insana dönüştürülmüş. Büşra’nın bir noktadan sonra konuşması, sesini çıkarması lazımdı ve sonunda ben o sesi duyduğuma çok memnun oldum. Önce annesine sonra da babasına konuşurken aslında bu ailenin içeriden tükenmesine sebep olan kurdun bir tek Emin olmadığını da orada farkettim: Fazilet de en az Emin kadar gaddar.

Fazilet ve Büşra’nın bahçedeki yüzleşmesinde içimden ekrandan içeri girip “Sana da, elaleme de, kocana da, evine de, oğullarına da başlarım!” diye bağırmak geldi. Kız bana tecavüz edecek derken, kocan o senin cevabını asla kabul etmiyorum. Kızına yapılanı duyunca ortalığı ayağa kaldırması gerekirken Büşra’nın sesini kısmaya çalıştı. Fazilet daha önce de kızını abisinin başını yakmakla suçlamıştı. Yani aslında o evin kadına bakış açısını Emin’den önce, Fazilet’te de görebilirsiniz. Abisinin yapabildiği şeyleri kadın diye kızına yapamazsın diyen bir kadından daha kötüsü yoktur zira onun yetiştirdiği erkek de kızına bunu dikta eder. Kadir de olmasa Fazilet benim gözümde tamamen sınıfta kalacaktı.

Fazilet ve Emin gerçekten tencere kapak bir çift. Damarları kızlarını zorla tüp bebek tedavisine götürdü diye kızacaklarına, kızlarına kocanı nasıl bırakırsın diye kızıyorlar. Emin de yanındaki de beni bu hafta o kadar zorladı ki çıdırmama ramak kalmıştı. Kız “beni koruyun” dedikçe onlar kocan da kocan diye kızın başının etini yediler ama Büşra’nın oradaki tiradına da, sonunda babasına karşı susmamasına da bayıldım. “Babalar kızlarını korurlar” derken aslında Emin’e “sen beni korumadın” diyordu. En sonunda da “Beni en çok koruyan insanın yanına gidiyorum!” diyerek babasına resti en hassas noktasından çekmiş oldu. Emin sürekli Kadir’e “burası benim ailem, benim kurallarım” diyordu ya işte Büşra onun ailesinden olarak ı kurallara artık uymayacağını ilan etti.

Büşra’nın koşa koşa abisine gitmesi, artık içine atmamanın verdiği rahatlıkla ve huzurla sarılması görülmeye değerdi. Kadir’in küçük kız kardeşine bakış açısı, onu babası gibi sevip kollamasını izlemek çok güzeldi. Umarım Büşra yeniden kabuğuna çekilmez de Kadir’den aldığı güçle Ahmet denen adamdan da ailesinin üstünde kurduğu baskılardan da kurtulur.

Bu arada demezsem olmaz, Özge Yağız bu hafta bölümü sırtladı, götürdü. Büşra’nın duygudan duyguya geçtiği, histeri kriziyle ağladığı her duyguyu çok iyi aktardığını düşünüyorum. Özellikle bahçedeki sahne bana sorarsanız bölümün en iyi sahnesiydi. Oradaki duygu geçişleri, oradan oraya koşarken birden annesine dönüp onu sarstığı an harikaydı. Ayrıca Özge ve Tolga’nın karşılıklı sahnelerdeki enerjilerine hayranım. Dizi olmasa gerçekten abi, kardeş sanarım o derece iyi bir enerjileri var. Tolga’nın performansına diyecek zaten yok ama Özge beni kendine hayran bıraktı. İyi ki Büşra Özge olmuş, iyi ki…

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin

Sen Benim Kaderimsin Efnan! (Aziz, 18.bölüm)

YAZAR : Şeyma BULUT

Uzun bir aradan sonra merhabalar sevgili Aziz Canları… Geriden gelsem de koşa koşa bölümleri tamamladım ve işte karşınızdayım. Aziz’de son üç haftada sadece bir şey anlatıldığını fark ettiniz mi? Bir sürü olay izlesek de aslında temelde tek bir şey anlatıldı : UMUT! Bir grup insanın bitmeyen umudunu izledik ve bu gerçekten muazzamdı.

İnsan gerçekten ne zaman ölür hiç düşündünüz mü? Ben çok zaman düşündüm ve bence kalbi durunca ölmez insan sadece, umudunu kaybedince de ölür. Hani derler ya aşıklar asla ölmez diye, işte bu yüzden ölmez. Aşıklar yaşarken kavuşmanın, ölünce de bir gün yeniden vuslata ereceklerinin hayalini kurarlar, bu sebeple de asla ölmezler. Aziz ve Efnan’ın aşkları gibi umutları da hiç bitmedi. O hapishane köşesinde ölümü beklerken bile ikisinin de kurtuluşlarına dair olan inançları onları ayakta tutan yegane şeydi. Aziz Efnan’la hapishanede evlenirken gözlerinde ya buradan el ele çıkacağız ya da birlikte öleceğiz ve asla ayrılmayacağız bakışı vardı. Bu sebeple de inancından, mücadelesinden hiç vazgeçmedi ve karısını o dipsiz kuyudan çekti aldı.

Aziz ve Efnan aşkları, umutları ve mücadeleci ruhları sayesinde Pierre’i bir kez daha yendiler. Delege hiç anlamadı, hiç göremiyor… Asla kazanma şansı yok, en azından Efnan’ı Aziz’den alabileceği bir durum yok ama egosundan gözleri öyle kör oldu ki ne burnunun ucunu ne sürüklendiği felaketi görebiliyor. Her kurduğu plan ayağına dolanırken çok daha tehlikeli oyunlar oynamaya devam ediyor. Onun bu durumu ne kadar devam eder bilmiyorum ama Pierre’in Efnan’a kurduğu tuzakla birlikte içimi ısıtan bir ayrıntıyı fark ettim: Efnan artık yalnız değil.

Efnan Payidar, güzel gözlü, umut dolu ama kendi iç dünyasında yalnız olan çiçek kız, artık yalnız değil. Eskiden kimsesi yoktu sonra Aziz hayatına girdi. Bir tek sevdiği adam vardı hayatında hatta sırf bu yüzden Pierre Efnan’a çok rahat yaklaşabildi, kafasını karıştırdı. Aziz’le sorun yaşadığı her an, Pierre avucunun içine aldı Efnan’ı. Neredeyse onu iyi biri olduğuna ikna ediyordu çünkü Efnan’ın hayatında onu bu yoldan çekebilecek, derdini dinleyecek, ona yatak odası hazırlayan sevenleri yoktu. Ben ailenin kanla olmadığına inananlardanım. Efnan’ın kan bağı olan babası onu defalarca para için sattı. Yüzük sahnesinde beni bile bir anlığına ikna etmişti ama sonra yeniden kendimi aynı sinir krizinin içerisinde buldum. Beni sinirlendiren şey sadece babası değil, aynı zamanda Pierre de delirtti. Yüzük bağlılık, birine ait olmayı simgeler. Pierre Efnan’a yüzük taktı. Babasıyla da olsa, Efnan’ın parmağında Pierre’e ait bir yüzük var. Bunun basit bir şey olmadığını düşünüyorum.

Efnan ve Aziz’in düğün alayının geçtiği anda Pierre’in bakışları, siniri hatta acısı gözlerinden okunuyordu. Efnan’ın babası olacak adama yüzük taktırıp, sonra da düğününü burnundan getirme planları için düğmeye bastı. Tüm bunlar sadece Aziz için değil diye düşünüyorum. Pierre Aziz’den İntikam almak için Efnan’ı kullanırken kendi içerisinde de Aziz kadar kendisini tercih etmediği için Efnan’ı da cezalandırmak istiyor. Aksi halde papaz düğün dışında da öldürülebilirdi ama Pierre özellikle düğünü seçti çünkü iki taraflı acıya sebep olmak istiyor. Tüm çabası da bu yüzden. Gidip bunu ona sorsan, iç sesine kulak versen yaptıklarını karısına belki de Efnan’a sevgisinden yaptığını savunur ama sevgi bu kadar ucuz değil arkadaşlar. Çok değerlidir ve her kalpte de yaşamaz, bazılarında eğreti durur : Pierre, Adem hatta Dilruba gibi…

Dilruba ne alaka dediğinizi duyar gibiyim ama üzgünüm arkadaşlar öyle. Dilruba son haftalarda sürekli iyilik meleği gibi dolaşsa da ben onun Handan’dan çok da farklı olmadığını düşünüyorum. Handan kendi çıkarları için kendi kızını yaktı. Hatta karşısına çıkıp, ne halin varsa gör dedi ama orada sorduğu bir soruya Dilruba’nın cevap vermemesi bende hala eski Dilruba olduğu kanısını uyandırdı. Annesine hayır ben artık Aziz’i istemiyorum demedi, sessiz kaldı. O zaman bu zamana kadar resmen rol kesmiş olmuyor mu? Uzaktan bakınca değişmiş, Adem’i seviyor gibi dursa da bence içten içe Aziz’in kendisine dönmesini bekliyor. Şimdi kız kendini feda etti, bundan doğal ne olabilir ki diyebilirsiniz ama o iş öyle değil. Birincisi Efnan ipleri sakladığı için zaten Aziz kurtulacaktı, ikincisi de Aziz’in ikinci bir planı da vardı, bu sebeple Dilruba’yı burada kahraman olarak görmüyorum. Zaten Dilruba’nun sevgisi bende bi oturmadı. Daha önce Efnan’ı yaktı, sonra Aziz’i, aşkını görmesine rağmen hareketlerine devam etti. Aziz’e itiraf etmedi diyeceksiniz ama Dilruba, Efnan’a kaybettiğini kabul etmemek adına öyle söyledi. Kendisinin bir köylü kızına kaybettiğini itiraf etmektense Aziz’e, “Senden ben vazgeçtim!” imasını yapar. Bunlar sevgiyle yapılacak hareketler değil. Aziz, Efnan’a aşık ve Dilruba bunun gayet farkında. Onun Efnan’a olan aşkını görmese “Evet senin için yaptım!” diyebilirdi ama bu durumu Dilruba kaybettiğini itiraf etmektense eziyet görmeyi tercih eder. Bu haliyle de sevilmeyen, annesi gibi bir kadın olup çıkar, benden söylemesi.

Dilruba belki annesi kadar açıktan yapamıyor ama içindeki hırsı kendisine bile itiraf edemiyor diye düşünüyorum. Önce Efnan ‘ın gittiğini saatler sonra söyledi, Azime’nin takıyı kendi odasında görmesi için elinden geleni yaptı ve sonra da Aziz’ e verdi. Aziz alsa gerdanlığı ve Azime görse olacakları bir düşünür müsünüz? Aziz resmen aynı takıyı iki kadına vermiş adam konumuna düşecek ve Dilruba’nın bunu öngörmemesine ihtimal dahi vermiyorum. Adem’in yaptıklarını mazur görmüyorum asla ama Dilruba’nın hisleri hususunda çok haklı bence. Dilruba bu hareketleriyle tamamen açık kapı arıyor gibi bir hali var ve ne yazık ki burada zararı sadece Adem ve kendisine vermiyor. Adem’in kardeşine düşman olmasının sebebi de onun öncesinin olduğunu Adem’e söylememesi bence. Adem bilse yine onu kabul ederdi ama aptal yerine koymaya kalktı. Zaten Aziz’in gölgesinde kendini yitirirken üstüne karısının ona böyle davranması Adem’i bitirdi. Şimdi sürekli olarak Aziz’le yarışmaya kalkan, ailesiyle bağları kopmuş bir adama dönüştü. Dilruba, Adem’i yerle bir etti desem yeridir. Aynı zamanda Adem’in babasıyla da düzelmesinin önüne geçmiş oldu zira Aziz Galip’le arasını düzeltirken, Adem bu işin dışında kaldı.

Aziz’in onca olandan sonra bu sefer amcasıyla aralarındaki bağı koparır demiştim ama öyle olmadı. Galip’in kilimhanesine haciz geldiğini gören Aziz amcasını tüm hatalarına rağmen affetti. Aile olduklarını, kan bağı olduğunu ileri sürerken aslında babasının ardından amcasına yeniden sarılmak istediğini göstermiş oldu. Ben Galip’e zerre güvenmesem de Aziz ‘in gösterdiği bu tavrı çok sevdim. Kin tutmadı, işi düşmanlığa çevirmek yerine amcasına zeytin dalı uzattı. Galip’ i düşünecek olursak bunun çok işe yarayacağını sanmıyorum ama zaten burada görmemiz gereken şey Galip değil, Aziz!

Aziz’in bu değişimi sizleri de heyecanlandırıyor değil mi? İlk tanıdığım Aziz, değil Galip’i affetmeyi kapısının önüne köpek niyetine bağlamazdı ama şimdi karşımızda duran adam onu affetti. Aşkın değiştirici gücü diye düşünüyorum. Efnan, Aziz’in hayatına girdiği andan itibaren onu değiştirmeye başladı. Önceleri sadece kendini düşünen, bencil, egolu bir adamken şimdi başkalarını da düşünen, fedakar, idealist bir adama dönüştü. Efnan, temiz kalbiyle Aziz’in hayatını kökten değiştirdi ve karşımdaki adamı hiç kimseye değişmem. Aziz sürekli Efnan’a “Sen benim kaderimsin!” diyor ya bu alalede söylenmiş bir söz değil diye düşünüyorum. Aziz’in içinde herkesten sakladığı özel bir insan vardı ama onu kimse görmemişti. Efnan’ı ilk gördüğü andan itibaren gerçek Aziz gün ışığına çıkmaya başladı ve bunu ona ilk gördüğü anda aşık olduğu kadın yaptırdı. Aziz çok direndi ama başaramadı. Onların bu aşkı, Hatay’a da umut oldu. Aşk bir devrimdi ya, onlar da aşklarıyla, mücadeleleriyle Hatay halkına umut verdiler. Kendisi için direnmeyen halkına nasıl yardım edebilirdi ki? Aziz Efnan’a kalbini açtığından bu yana hiç kaybetmedi çünkü sevgisi ona doğru yolu gösterdi. Onlar her şeyden çok mutlu olmaya başladılar ama tabii ki her  şey bir anda yoluna giremez. Pierre, Aziz ve Efnan’ın en mutlu gününü yok etmek için kolları sıvadı ve başarılı da oldu, ne yazık ki…

Efnan çok uzun zamandır sevdiğiyle düğün kurmanın hayaliyle yaşıyordu. Kimsesiz bir kızken kocaman bir ailesi olmuştu ve en mutlu gününü onlarla yaşamak istiyordu. Efnan hayatında hiç mutlu olmadığı kadar mutlu olduğu günleri yaşıyordu. Bir gün evleneceğini bile düşünemezken sevdiği adam, arkadaşları, ailesiyle mutlu bir vuslat gününe kavuşmuştu. Yani daha doğusu Efnan öyle sanıyordu. Daha bir gece önce Aziz’le mutlu geleceklerini, hayallerini konuşmuşlar, umutlarıyla geleceğe bakıyorlardı ama işte hayat…

Efnan’ın kıyameti tek bir saniye içerisinde koptu. Pierre’in acı planı, Aziz’in kanlar içerisinde yere yığılması ve yıkılan hayaller… Efnan ve Aziz’in en mutlu günü cehenneme döndü ama Pierre de istediğini elde edemedi. Bu da beni ileride daha da kötü işler yapacağı hususunda endişelendiriyor. Aziz bu işten nasıl kurtulur bilemiyorum ama Pierre’in bu hamlesiyle büyük savaş başladı diyebiliriz… Bekleyip, göreceğiz…

Bu hafta da benden bu kadar, emeği geçen herkese teşekkürler.
Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Hiç Bir Şey Eskisi Gibi Olmayacak! (Aziz,15.bölüm)

YAZAR : Şeyma BULUT 

Geçtiğimiz hafta Aziz’e vurucu bir sahneyle veda etmiştik. Aziz, çocukları kaybetmesinin ardından Pierre’e büyük bir tuzak kurdu ve ne yazık ki tüm ailesinin hatta belki tüm Hatay halkının hayatını geri dönülmez şekilde değiştirdi. Pierre eğer hayatta kalırsa savaş ilan edecektir ha kalamazsa da farketmez. Fransızlar bir şekilde Aziz’in ayağına dolanacaktır. Öyle ya da böyle, artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacak…

Aziz Payidar’ın hayatı uzun süre önce olduğundan farklı bir hal almıştı daha neyin değişimi bu dediğinizi duyar gibiyim ama bu öyle basit bir değişim değil, çok daha köklü ve yıkıcı olacak. Aziz’in hayatı genç bir kızın çığlığıyla değişmişti. Efnan’ı Pierre’in oğlunun elinden alırken hayatı resmen ayaklarının altından çekildi ve şimdi çok daha kötü bir duruma soktu kendini : Aziz, Pierre’in canına kast etti. Ben ölüm olduğunu hiç sanmıyorum ve benim tanıdığım Pierre bunun karşılığını çok ağır verecektir. Burayla ilgili teorimi yazının sonuna saklıyorum. Şimdi sonrasını düşünecek olursak, Pierre ortalığı ateşe verecek, geri adım da atmayacağına adım kadar eminim.Peki Aziz bu durumdan nasıl kurtulacak? Bana soracak olursanız Aziz’i girdiği bu delikten çıkaracak tek bir insan var, o da Kenan. Bu karakterle ilgili hala tam emin olmasam da Kenan isteseydi Aziz’in kellesini çoktan aldırırdı ama yapmadı. Aksine kendini riske atarak kardeşini korudu diye düşünüyorum. Şimdi bunun üzerinde biraz düşünecek olursak, Edip Payidar’ın oğluna yazdığı mektupta geçen ifade şu : Kardeşine sahip çık. Yani Kenan aslında babasının onu sevdiğini, değer verdiğini bir şekilde öğrendi ve eski hislerinde değil diye düşünüyorum. Bakar mısınız? Aksi olsa kendi çıkarı için Mustafa’yı tek kalemde harcayan Kenan, Aziz’e mi acırdı? Bu iki kardeş arasında şimdilik kelebekler uçmasa da bence ittifak kurma ihtimalleri hala var.

Kenan Aziz’i Pierre’den koruyabilir belki ama adamın hedefinde Aziz zaten yok. Onun tek bir derdi var : Efnan! Pierre karısıyla olan hırsını Edip’ten alamayınca Aziz’den almaya karar verdi. Açıkçası  önce bunu Dilruba ile başardığını düşünürken, Efnan sadece oğlunun kurbanı olan genç bir kızdı. Hatırlayın, kendi kendine konuşurken bu durumdan utanç duyuyordu. Bu sebeple de Efnan’ın üstüne gitmedi. Halbuki Mösyö o bilekliği bulduğu günden beri biliyordu oğlunun ölümüne giden yolu, kimin yüzünden öldüğüne kadar biliyordu. Aziz, Efnan’ı sevene kadar güvendeydi ama sonrasında olanlar, oldu. Pierre Efnan’a yaklaşırken Efnan Aziz’i tercih etti yani yine egosu zedelendi. Pierre gibi egolu bir adam, yeniden bir Payidar’a yenildi. Şimdi bana saçmalamayın, Pierre Aziz yüzünden kıza yaklaştı deseniz de ben katılmıyorum. Planda Efnan’ın eşyalarını saklamak, resimlerini çizmek yoktur, bence. Pierre Aziz belki görür diye odasında saklamış olamaz değil mi ama? Kaldı ki Efnan da anladı bu durumu ve oradan çıktığında gözünde sadece korku vardı.

Efnan, panikle Pierre’in yanından ayrılırken, korkusu kendisi için değildi. O, Aziz zarar görecek diye korkuyordu ki Aziz çocukları almaya gittiğinde de aynı korkulara sahipti. Efnan için Aziz hayat gibi, su gibi önemli ve ona bir şey olacak diye ödü kopuyor. Pierre’in gerçekleri her şeyiyle bildiğini zannetmesiyle Efnan iyiden iyiye panik atak krizi geçirmeye başladı. Aziz’in kendisi yüzünden öncesinde yaşadığı zorlukları da düşünecek olursak, ben Efnan’ın alacağı kararlardan korkuyorum.

Efnan karakteri itibariyle kimseye benzemiyor. O, zorluklar karşısında yılmayan, bıkmadan savaşan özel bir kadın. Zamanında babasına nasıl baş kaldırdıysa, şimdi de Pierre’e de öyle kaldırıyor. Yapısında korkmak, sinmek yok. Çocuklar için Pierre’in karşısına dikilen de Efnan, en ufacık sorunda yıkılmadan Aziz’in arkasında duran da ondan başkası değildi ama işte Efnan’ın kırılma noktaları var, o yüzden ben biraz korkmaya başladım. Efnan bana çok fazla gitme sinyali vermeye başladı, özellikle de Pierre ile olan konuşmasından sonra iyiden iyiye böyle düşünüyorum.

Efnan asla kendi canı için korkacak biri değil ama Aziz’in canı için korkar. Bunu çok basit örneklerle anlatacağım: Dilruba’yı düşünür müsünüz? Adem battı, neredeyse canından oluyordu ama bu Dilruba için bir şey ifade etmedi. Onun karakterindeki bencil tarafı ben asla sevmedim. Kocası batmış ama tonla masraf yapıyor, yetmiyor herkese hediyeler alıyor. Halbuki Adem’i düşünmesi gerekirdi ama o yine düşünmedi. Sadece bu da değil, gerdanlık meselesinde onu öylece ortada bırakmasını tek bir sebebi var : Efnan’ın görmesi! Efnan, kendisini ve Aziz’i gören Dilruba’yı düşünürken, Dilruba gayet rahat bir şekilde Efnan’ı kıracak bir durumu afişe edebiliyor. Dilruba’yı anlasam da bu huyları beni çok ifrit ediyor valla ne yalan söyleyeyim.

Hep diyorum ya Efnan çok başka seviyor diye, buradan da görebiliriz. Dilruba, evin hanımı olmaya çalışırken, çiftliğin esas hanımı nişanlısını girdiği bataktan kurtarmaya çalışıyordu. Efnan bir keresinde “Biz seninle benzemiyoruz!” demişti ve ben bu hafta bunu çok daha iyi anladım. Dilruba ve Efnan asla aynı değiller sadece aynı adamı seviyorlar. Belki bir de Aziz için fedakarlık hususunda benziyor diyeceğim ama Efnan hayatta Aziz’in ihanete uğradığını düşünmesine izin vermez belki kendini yok eder ama yine de izin vermez diye düşünüyorum.

Aziz ve Efnan’ın en büyük handikapı bu zaten. İkisi de birbirlerini her şeyden çok seviyorlar bu sebeple de hep koruma içgüdüsüyle hareket ettiler. Efnan bu şekildeyse, Aziz’i düşünün bir de… Aziz Payidar uzun zaman sonra korkudan titredi. Bakın bu adam ne çölde tek başına kaldığında ne de Fransız askerleri burnunun dibine girdiğinde korkmadı ama Pierre’in odasında Efnan’ın resmini görünce korkudan titredi. “En kıymetlimi istiyor!” derken, Pierre’in pis oynayacağını anladı. Efnan’ı nasıl koruyacak bilmiyorum ama Aziz’in başı bir beladan kurtulmadan diğerine bulaşıyor. Pierre oğlunun katiline ulaşırsa ortalığı kan revan edecek, burada belki Efnan belki Mustafa’nın emanetleri zarar görne ihtimali varken, Aziz korkarım yeni bir düşman daha kazandı : Adem!

Dilruba, Aziz’in aşkına şahit olunca daha da fazla durmadı ve Adem’le olan evliliğini gerçeğe çevirdi. Ben artık Adem ve Dilruba mutlu olur derken pek de öyle olmadı. Adem, Dilruba’nın evlenmeden önce Aziz’le olduğunu anladı. Adem zaten içten içe Aziz’e olan takıntısı devam ederken bir de bunun çıkması hiç iyi olmadı. Adem duygusal anlamda çok tehlikeli bir kişiliğe sahip ve Aziz’le ilgili çok fazla sırra vakıf oldu. Umarım bu kıskançlık krizi herkese çok ağır bedeller ödetmez.

Bedel ödemek demişken, Aziz’in Adem’e gerek olmayacak şekilde hayatını tehlikeye attığı o ana dönelim. Pierre’e saldırısı herkesin hayatını kökten değiştirecek. Özellikle de Efnan ve kendinin hayatını hiç beklemediği şekilde değişecek ama benim anlamadığım şu :Öldürme kastı yoksa Aziz neden Pierre’i böyle kışkırttı. Çocukları bu şekilde asla alamayacağını biliyor ama bana sorarsanız bu adamı hataya zorluyor. Farkına mısınız, Aziz hep Pierre’in üstüne egosundan oynuyor. Bence bu saldırı bilinçli oldu, Pierre’in hata yapmasını istiyor. Sebebini bilmiyorum ama Aziz aptal biri değil, ortalığı karıştırmak istemesinin bir sebebi olmalı bence… Bekleyip göreceğiz.

Pierre’e saldırı düzenlenmesi en çok Aziz ve Efnan’ın hayatını değiştirecek bence. Aziz en kıymetlisini bir fırtınanın ortasına atmaz, Efnan hayatını aradığı aşkının kendisi yüzünden zarar görmesine izin vermez. Bakalım ilk kendini feda eden kim olacak?

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya görüşmek üzere.
Tüm ekibin yüreğine sağlık, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.