Senin İçin Her Şeye Değer! (Aziz,23.bölüm)

YAZAR: Şeyma BULUT

Bu hafta dizinin başından kalktığımda çok başka duygular içerisindeydim. Biraz duygusal, biraz gururlu ama çokça da mutluydum. Aziz’in haftalardır herkesi içerisine çeken ve diziyi uçuruma sürükleyen kısır döngüden çıkmasına ayrıca da mutlu oldum. Peki bu hafta Aziz bize neyi anlattı diye düşününce tek bir şey geldi aklıma: Vatan sevgisi. Evet, evet dizinin bize anlattığı şey tam olarak buydu! Ülkesini seven insanların onun için neleri, kimleri feda edebileceği üzerine çok güzel anekdotlar sundu. Aziz Payidar karakteri üzerinden aslında bizlerin bile neden ülkesini, toprağını kutsal saydığını, vatanını çok sevdiğini ve kendini dahi feda edebileceğini gösterdi. Unutmayın ki vatan sevgisi aslında bir toprak, bayrak ya da ulus sevgisiyle sınırlanabilecek kadar basit anlatılamaz.  Bir insan vatanını içerisinde önce sevdikleri var diye sever, sonra kendisi gibi sevenleri olan insanların huzurla yaşaması için sever ve hatta onlar için kendini feda edersin. Bunu da Aziz ve Kenan ekseninde dizide harika bir şekilde verdiklerini düşünüyorum. Kenan öz ailesi tarafından ötelendiğini düşündüğü, insanların ona karşı sevgisiz olduğu, aşağılandığını düşündüğü için ne ülkesi, ne insanları umurunda değil. Aziz de aslında böyleydi. Örselendiğinde, ailesi ona ihanet ettiğinde aynen böyle düşünüyordu, hatta ailesi Fransızlarla işbirliği içerisinde olduğu için ilk bu mücadeleye başlamıştı ama sonrasında onun hayatına Efnan, Hatice Ana gibi insanlar girdi ve aslında bugünkü Aziz’i onlar yarattı. Ona sevgiyi, aidiyeti ve en önemlisi özgürlüğü hatırlattılar, mücadele ateşini Aziz’in kalbinde harladılar.

Aziz Payidar, sevmeyi bu insanlarla öğrenmiş olsa da karşılıksız sevgiyi, bağlılığı, inancı Efnan’la öğrendi. Vatan sevgisi de zaten bu üçlemeyle tanımlanır her zaman. Eski hayatında bu duyguların hiç birini bilmezdi Aziz zira ona bahşedilen hayatta zaten en sevilen, hayran olunan adamdı kendisi, gözlerine perde inmişti ve ne yazık ki de karşısına çıkan en güzel kadını da gerçekten sevgili sanmıştı. Aziz, Efnan’la gerçek benliğine ulaştı, kahraman oldu mu bilinmez ama çok fazla insanın hayatına, yüreğine dokunduğunu söyleyebilirim. Bu sebepten de Dilruba’nın teklifine evet diyeceğini bir an bile düşünmedim. Efnan’ı böylesine bir karanlığa hapsedecek bir şey yapmazdı Aziz ki yapmadı da. Ona sevdiği bir insan olduğunu, ondan vazgeçemeyeceğini gösterdi ama bu sahneden benim çıkardığım sonuç çok acınasıydı. Aziz son zamanlarda yaptıklarıyla Efnan’ın güvenini oldukça kötü kırmış olmalı ki Aziz’in cevabını beklemeden oradan ayrıldı ve bir hışımla evinin yolunu tuttu. Giderken de “Aziz yüzünden!” diyordu ki haklıydı da diye düşünüyorum. Dilruba evladı için bu yola başvurduğunu söylese de üzgünüm ben pek bahanelerini yemediğim gibi değiştiğine de inanmıyorum.

Efnan ve Dilruba yüzleşmesi aslında Dilruba’nın hiç değişmediğinin ispatı niteliğindeydi ve sadece hisse senetlerini verdiği için de bu hanım efendiyi melek ilan etmiyorum zira kendisi aslında hala eski Dilruba, buna eminim. Aziz eğer Dilruba’ya evet deseydi ilk yapacağı şey Efnan’ın karşısına geçip zafer naraları atmak olacaktı. Bu sonuca nereden vardın derseniz de bebeği Aziz’e inatla söylemedi. Eğer bebeğin babası Adem değil de başkası olsaydı bebeği kullanırdı ancak bu durumda Aziz’in yanaşmayacağını bildiğinden Adem’den kurtulmak için evleniyorum dedi ama bebeği söylemesi Aziz’i daha korumacı olmaya iterdi ama yine de söylemedi. Eve gelir gelmez Efnan’a kendini açıklamadı ama Efnan’ın bildiğini anlayınca sakin sakin anlattı. Geriden bakarsak bu duruma şunu çok rahat söyleyebilirim ki Dilruba son kez de olsa şansını denedi. Aziz’in evet deme ihtimalini denedi ve eğer gitmeyi başaramazsa diye de hisse senetlerini devretmek istedi, işte o kadar. Efnan’ın kalben söylediği “Senin derdin benimle!” tespitine katılmamam mümkün değil. Dilruba Aziz’e karşı son kez şansını denedi ve en sonunda kaybettiğini kabullendi. Hiç kimse beni aksine de ikna edemez arkadaşlar çok üzgünüm.

Dilruba hususunda “Yazar hanım kadın hisseleri Efnan’a verdi!” dediğinizi duyuyorum, o zaman benden günah gitti, gelin bakayım yamacıma. Dilruba gitti hisseleri KENDİ ADINA satın aldı, sonra Aziz’e vermek istedi ve en sonunda da gitti Efnan’a çat diye verdi. Sırasıyla baktığınızda bile durum ortaya çıkmadı mı? Kadının derdi o hisselerle Aziz’in milli mücadele ateşini yaktığı atölyeyi kullanarak Aziz’le evlenmekti , olmayınca da mekanın kendisinde kalmasının bir anlamı kalmadı. Bundan sebep usul usul ayrıldı hayatlarından diye düşünüyorum çünkü daha fazla ne Efnan’a muhtaç kalmak ne de onun bakışlarında ezilmek istiyordu ki Aziz’i beklemeden, Efnan’la vedalaşmadan hayatlarından çekip gitmek istedi ama kader işte, Dilruba her ne kadar onlardan kurtulmaya çalışsa da hayat onu yeniden Efnan’a minnet duyması gerektiği bir noktaya getirdi.

Bu hayatta karma diye bir şey varsa eğer, Dilruba tam olarak onu yaşadı diye düşünüyorum. Her fırsatta yok saydığı, hor gördüğü, hatta neredeyse ölümüne sebep olacağı Efnan sayesinde her defasında hayatta kaldı. Efnan’ı hayata tutunduğu Aziz’inden her koparmaya kalktığında hayat onu hep Efnan’a muhtaç etti. Evsiz kaldığında, dayak yediğinde ve şimdi de bebeğini kaybetme noktasına geldiğinde hep Efnan yardım elini uzattı ona hem de hiç bir karşılık beklemeden. Efnan’ın hayata bakışı da burada zaten diye düşünüyorum. Karşılıksız sevmeyi, nefret beslememeyi ve kimseyi suçsuz yere bilmeden suçlamamayı en iyi bilen karakter, o. Bana sorarsanız aralarındaki en iyi insan ki bunu Galip Payidar bile gördü. Efnan kan vereceğini söylediğinde ona olan bakışlarında minnet duygusu vardı en azından Maksude gibi değildi. Maksude’nin Kenan’la evlendiğinden itibaren Aziz’e ve hatta Efnan’a olan tavırlarından midem bulanıyor, benim. Mustafa şehit düşmesine rağmen onun anısına zarar verdi. O çocukları Aziz zaten alacaktı, kendisi almak istedi ve sanki bunu Kenan’dan başkası yapamazmış gibi davranması beni fazlasıyla rahatsız ediyor, söylemesem olmazdı. Efnan’ın herkese karşı bu iyiliği, ona kötü olana bile nazik olabilmesi Aziz’e ışık oldu diye düşünüyorum ve onun bu memleket yolundaki yol haritasını belirledi.

Aziz gizemli bir görevli tarafından alındığında aslında ondan gizli kahraman ama görünürde normal vatandaş olması istendi. “Bu yolda yalnızsın, gönlünde ya da yanında biri olamaz!” derken aslında sadece bu şekilde yetiştirilenlerin söylediği, tek odağının vatan olması gerektiği için buz gibi bir adamdan öneriler duydu. Yazının başında da söylediğim gibi insanın vatanını sevmesi sevdikleriyle doğru orantılıdır. Yaşadığın toprakları da o insanlar sayesinde seversin. Sonrasında kendinden olanı koruma içgüdüsüyle hareket edersin ki Aziz’in de görevi bu saikle kabul ettiğine ben adım kadar eminim. Buradaki tek sorunun bunu yakınlarından saklaması olacaktır. Aziz ilk etapta bu yola Hatice Ana, Efnan ve diğerleriyle çıktı ancak şimdi tek başına devam etmek zorunda. Bunun belli sebepleri elbette vardır ama asıl sebebi gölge şeklinde bir kahraman yaratarak gün ışığında yapılanlarla gece yapılması gerekenler arasındaki ayrımı yaparak Pierre’i güçsüzleştirmek ve hataya zorlamak olduğu için ailesini, sevdiklerini korumak olduğunu düşünüyorum ki Aziz’in attığı ilk adımda ortalığın nasıl karışacağını da göstermiş oldu.

Delege Pierre’in Hatay ve Aziz takıntısının geldiği boyut beni korkutmaya başladı. Bu hafta seçim komiserleri(?) daha doğrusu Fransız Müttefikleri diziye dahil oldular ve aslında Pierre’in takıntılarının bir kısmını fark ettiklerini düşünüyorum. Karısını ve oğlunu alan şehirden intikam almak istiyor ve bunun için tüm sınırları zorlamaya hazır. Seçim tarihini öne çekmek için girdiği mücadele aslında Aziz’in oyunuyla büyük bir darbe yedi. Yapmaya çalıştığı işler Milletler Cemiyeti tarafından fark edilmesin diye oyun üstüne oyun kurarken aslında heyettekilerden de birçok şeyi saklamaya çalışıyordu. Delege olarak aklını, mantığını artık kaybetmiş bir adam ve Aziz onu günden güne hataya zorlamaya devam ediyor.  Konağın önündeki restinin ardından Pierre’in bir şeyler yapacağını biliyordum en azından denemek isteyeceğini tahmin ediyordum ama bu sefer darbeyi en can alıcı noktasından yedi ve fark ettirmemeye çalışsa da gemisinin yarısı sular altında kaldı ya kendisine yeni bir seyahat aracı bulacak ya da boğulacak, bunun başka bir yolu kalmadı diye düşünüyorum.

Aziz bir zamanların “Kara Peçe” lakaplı halk kahramanına atıfta bulunurcasına geceleri kahraman gündüzleri sakin bir iş insanı görüntüsüne büründü. Aldığı yetkiyle posta arabasını basan yeni kahramanımız Hatay’da çoktan efsanelere konu olmaya başladı bile. Delege Pierre için hayat sanırım hiç bu kadar zor olmamıştı diye düşünüyorum çünkü can damarım dediği belgeleri kaybetti ve nerede arayacağı hususunda bile bir fikri yok. Bir gece yarısı bütün hayatını kaybetti ve kime hesap soracağını bile bilemez halde ortada kaldı. Aziz tek başına girdiği bu ilk mücadelesini kazandı hem de tüm halka kazandırdı. Pierre’ine elini öyle bir bağladı ki bendeniz olanları büyük bir keyifle ve “oh olsun” şarkısı eşliğinde izledim.

Aziz’in Fransızlarla girdiği mücadelede sadece Hatay’ın vatan toprağı olması hususunda siyasi bir mücadele değil, düşmanın altında ezilen, aç olduğu için her şeye boyun eğmek zorunda kalan insanlara da yardım elini uzattı. Bir yanda düzene baş kaldıran bir Dadaloğlu gibiyken (Türklük işinde Robin Hood tabirini kullanmayı reddediyorum) diğer yanda da insanların pelerinsiz kahramanı olarak onları muhtaç olmaktan kurtaran Köroğlu’na dönüştü. Fransızların paralarıyla kendi insanlarına yardım etti ve Pierre’in de dikkatini bu hareketiyle çekmeyi başardı bence.

Delege Pierre Aziz’in halkın refahı ve özgürlüğü konusundaki takıntısını en iyi bilen insan. Onun her planını bu sebeple yerle yeksan eden Aziz’in karşısına çıkarak aslında ondan şüphelendiğini de belli etti. Pierre tipik bir Avrupalı, daha önce de defalarca bahsettiğim gibi karşısındakini küçümseyen, onu dikkate almayan bir insan ve bu özelliği ona çok şey kaybettiriyor. Aziz’in karşısına çıkarak paniğini, öfkesini ve zayıflığını ona göstermiş oldu. Aziz onu zayıf bıraktıkça hırçınlaşan Pierre hem kendi çevresine hem de karşısındakilere elini açık etti, Galip”in düşmanlığıyla da aslında kaybedilecek savaşın ilk işaretlerini de vermeye başladı. Aziz düşmanını tam istediği noktaya getirdi ama bu sırrı ne kadar sürdürebilir?

Aziz Payidar bugüne kadarki en zor savaşını veriyor ve bu yolda tek başına. İşin kötüsü bunu hayat arkadaşına dahi söylememesi onu çok zor bir konuma soktu. Efnan, kocasındaki değişimin farkında yani en azından kalben hissediyor. Hep diyorum ya bu kız kalbinden, derinden seviyor diye, bunun en bariz örneğini rüya sahnesinde gördüm. Aziz’in tek başına, kendisi olmadan bir yola girdiğini yüreği hissetti. Sevdiğine ulaşamadığı, dokunamadığı, ona yardım edemediği o yoldan ölesiye korktu. Şimdi Aziz bu durumu Efnan’a anlatabilir diyenleriniz olacak ama ben şahsen anlatmayacağına adım kadar eminim ki bunun sebebi de ona böyle bir emir verilmesi ya da konulan kurallar değil. Aziz, Efnan’ın kendi sırrını sonuna kadar saklayacağını da, ölse bile ağzından bir tek kelime dahi çıkmayacağını da biliyor. Bugüne kadar ona, davalarına en fazla sahip çıkan bildiğiniz üzere Efnan’dı! Kocası için neredeyse kendisini feda edecekti kiiiiiiii Aziz de tam bu yüzden bu sefer onu bu işe bulaştırmamaya karar verdi.

Bazı durumları sadece ayrıntılardan anlayabilirsiniz. Aziz’in sırrı hükümet istediği için sakladığını düşünüyorsanız daha önceki olayları hatırlamanızda fayda var. Aziz’e hep bu söylendi ama o hiç dinlemedi, peki bu sefer neden dinledi? Aziz, Efnan’a küçücük bir cümle kurdu: Benim yüzümden huzur bulamadın! Bakın burası çok önemli çünkü Aziz’in bu sefer sevdiklerini bu işe bulaştırmak istememesinde bu cümle var. Efnan, Aziz için iki kez ölüme bile, isteye yürüdü. Neredeyse Pierre’in kurbanı olacaktı. Ya öldürülecekti ya da tecavüze uğrayacaktı ve bunu gözünü dahi kırpmadan yaptı. Daha da fenası Efnan bunları yaparken Aziz’e söylemeyi bırakın sır gibi de saklıyor. Ben Aziz’in bu defa sırf bu sebepten Efnan’ı bu kavgaya dahil etmeyeceğini düşünüyorum ki onun yanındaki tavırları, hareketleri Efnan’a huzur dolu bir hayat kurmaya çalıştığını düşündürdü. Efnan’la çocuk yapmak gibi, yeni bir dünya kurmak gibi hayaller kurmaya hatta bunları Efnan’a kurdurmaya başladı buradan da Aziz’in bu işe onu karıştırmayacağını anladım.

Aziz artık karısı üzülsün, yıpransın, insanların elinde oyuncak olsun istemiyor. Eski Aziz evine öyle gelen Adem’i ikiye bölerdi. Hele de evde Efnan’ın o şekilde tehlikede olduğunu bilsin, ortalığı yakardı ama sırf o istemiyor diye yapmadı. Karısının her şeyine evet deyip, atölyenin başına geçmesine bile sesini çıkarmadı. Aziz artık mücadeleyi başka bir alanda devam edip, Zülfikar atölyesini de devrim ateşini birlikte yaktığı karısına emanet etti. Aziz’in bu sırları saklamasını çok iyi anladığım için bıkbık etmeyeceğim ama ben Efnan’ı tanıyorsam bu kadar zahmete boşuna girdiğini net olarak söyleyebilirim. Efnan savaştan vazgeçmeyeceği gibi yeri gelirse yine Aziz’in arkasından dolanacaktır.

Aziz şimdilik Efnan meselesini çözüp, amcasıyla yeni ittifak kurma yoluna girdi. Bu milletvekilliğinden vazgeçme meselesini ben önce anlamadım ama sonradan meseleye yavaş yavaş uyanmaya başladım. Pierre ve Galip’in arası bir süredir bozuktu ancak Galip’in de sınıra yaklaştığının farkında Aziz. Ona bir gaz vermek lazımdı ki Adem’le bunu da başardı ama ben açıkçası bu kadar zahmete girme sebebi üzerinde biraz düşünmek istedim. Ailesini korumak isteyen adam aile büyüğünü neden bu savaşa soktu? Cevap basit aslında, Pierre’in tüm itibarını ve güvenilirliğini yok etmek istiyor. Şimdi Payidar Ailesi Hatay’ın en güçlü, zengin ailesi ve halkın gözünde de saygınlıkları var. Aziz Galip’i aday göstererek hem gücü yeniden ailesine geçirmek hem de Pierre’in hata yapmasını sağlamaya çalıştı. Soygunu amcasının üstüne yıktı çünkü olayla alakası olmayan Galip’i kurban olarak gösterip, halkın desteğini tam olarak alacak. Bence başarılı da olacak çünkü Pierre panik halinde, hata yapmama olasılığı bu yüzden çok düşük. Aziz bugüne kadar onunla hep Türk gibi mücadele etmişti. Mert, dürüst ve yüz yüze yapmıştı ama artık düşmanının taktiğiyle savaşmak zorunda olduğunu biliyor ve bu sebeple de aynı Pierre gibi davranmaya başladı. Aslında Aziz Payidar onu, kendi silahlarıyla vuruyor, kendi zehrini tattırıyor, o kadar!

Hatay’da milli mücadele ateşi artık yanmaya başladı. Arkada Mustafa Kemal Atatürk’ün zekası, vatan sevdalısı bir grup adamla Hatay’ın vatan yurdu olması için verdiği mücadeleyi izlemek bana gurur verdi. Atatürk’ün Hatay için hisleri, onu görememesi ama neler yaptığının diziyle de olsa beyaz cama aktarılmasını çok sevdim. En önemlisi de bunu yazan kalemler öyle ince ayrıntılar verdiler ki kalbimden vurdular beni. Özellikle de Macar kökenli komiserin kullanılması ayrı güzel. Eminim çoğunuz biliyorsunuzdur, Macarların kökeni Türktür. Dizide böylesine nahif bir dokunuşla bunun anlatılması çok hoşuma gitti. Bu mücadelenin her safhasını sonuna kadar izlemek için sabırsızlanıyorum, her şey çok güzel olsun !

Bu haftalık da benden bu kadar arkadaşlar, haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.