Beni Bırakacak Mısın Aziz? (Aziz, 25.bölüm)

YAZAR :Şeyma BULUT

Aziz için aranan kan bulundu! Yeni senaryo ekibi tabir-i caizse Aziz’i eski günlerine döndürdü, bütün bölüm nefessiz izlediğim bir bölüm hazırlanmış ve efendim bize de keyifle izlemek düştü! Aziz’de bu hafta deyim yerindeyse yeni bir döneme giriş yaptık diyebilirim, Aziz ve Feridun kendi cephelerinde büyük bir savaşın galibi olurken Efnan da milli mücadelenin silahsız kısmını kazanmak için kolları sıvadı ve karşımıza birlikten kuvvet doğar diyen vatanseverlerle dolu çok güçlü bir ekip çıktı ancak benim içime de bir korku tohumu serpildi : Aziz eğer gerçekten yeniden her şeyi arkasında bırakıp gitmek zorunda kalacak mı?

Aziz Payidar geri dönüşünün ardından tek bir hedefe kilitlendi :Hatay’ın yeniden Türk yurdu olmasını sağlamak. Tüm hayatını buraya entegre eden bir halk kahramanı olarak, Fransızlara karşı amansız bir mücadeleye girişti. Aziz’in savaşı sadece silahlı, kaba kuvvetle değil. En az 3 cephede mücadele etmek zorunda ve bunu tek başına yapması da mümkün değil. Görevin bugüne kadarki kısmı onu halkın gözünde kahraman yaparken Aziz’in de egosunu besliyordu aslında. Asıl mesele Aziz’in bu ruh halini geride bırakıp, bırakmadığıydı… Aslında Ankara tarafından verilen bu görev Aziz’in kibrini de nasıl ortadan kalktığının ispatı oldu. Bilenler bilir, Aziz’le benim en büyük sorunum onun kendinden büyük egosu ve kibriydi. Ben insan egosunun üzerinden ancak aşk gibi bir duyguyla atlanabileceğine inanıyorum ve Aziz de bunu aşık olduktan sonra törpüleyebildi. Eskiden karşısında kim varsa burnundan kıl aldırmayan Aziz Payidar, şimdi kendisi hariç karısını, insanlarını, vatanını düşünüyor ve hiç şüphesiz ki bunda “Ben hürüm! Özgürlüğüme dokunanların düzenini başlarına yıkacağım!” diyen güzel gözlü kadının emeği var. Efnan, Aziz’e öyle güzel şeyler kattı ki o hepimize kalp krizi geçirtmek hususunda bayrak yemini eden Aziz gitti yerine bu cengaver geldi.

Biz bugüne kadar hep Efnan’ın, Aziz’e kattıklarını konuştuk. Ona kattığı güzellikleri söyledik değil mi? Şüphesiz ki Efnan Aziz’e mucizeleri getirip, onun içindeki o güzel adamın ortaya çıkmasını sağladı, güvenmeyi, savaşmayı öğretti ama size bir sır vereyim mi? Aziz de Efnan’ına az şey öğretmedi! İlk öğrettiği şeyse güvendi. Aslına bakacak olursanız Efnan’ın insanlara olan güveni, Aziz’den çok daha önce yıkıldı. Babası onu önce Galip’in ellerine bıraktığında, sonra başka adama pazarladığında ya da sığındığı evde bir kadın tarafından aşağılanıp, babasına teslim edildiğinde yok oldu o güven! Efnan her defasında ölümden kendi çabasıyla kurtulurken birden bir adam çıktı karşısına ve daha aralarında bir şey yokken bile onun için defalarca ölümü göze aldı. Hayatını feda etmeye kalktı, gitmesin istedi ve aslında bunların hepsi de Efnan için mucizeydi. Hani hep diyor ya “Küstüm, barıştım” diye. Bu sadece Aziz’e özeldi çünkü Efnan ilk tanıştıkları andan itibaren Aziz’in onu zor durumda asla bırakmayacağını biliyor. Kaldı ki Efnan, Aziz yokken bile onun hayaline sığınmış bir kadındı ve dahası da mecbur kalmadıkça bu adamın gitmeyeceğini de biliyor. Adem’e Efnan için “Ya onun canı, ya benim canım!” diyen, ölümü göze alan adam anca çok daha büyük bir aşk için, vatan sevdası için sevdiği kadını bırakır ki Efnan da bu durumu biliyor! O zaman geriye bir soru kaldı değil mi? Efnan neden şimdi Aziz’in onu bırakmasına dayanamayacak hale geldi ya da Hatice Ana’ya “Gitse de benim Aziz’im döner bana!” diyemedi işte bunu konuşmamız lazım çünkü sözlerin ardındaki anlamlar çok başkaydı ve aslında Efnan Aziz’in onu sevmemesinden korkuyor, bu kadar basit.

Aziz ortadan her kaybolduğunda Efnan’ı büyük bir korku sarıyor ve kendini sokaklara atıp kocasını aramaya başlıyor. Halbuki Efnan ilk kez Aziz’siz kalmayacak değil mi? İşte buradaki bırakma fiilen değil kalben bir bırakma! Şöyle açayım konuyu, Aziz gelse ve Efnan’a olanları anlatsa, gitmem lazım dese bu kadın kal bile demez. Hür olmak için defalarca kez canını hiçe sayan Efnan, kocasını anlar ve destekler ancak şimdi durum farklı ilerledi. Aziz, Efnan’a bir şey anlatmadıkça Efnan için bu durum iyice içinden çıkılmaz bir hal almaya başladı. Bugüne kadar onun bu ilişkide rahat olmasının sebebi Aziz’in Efnan’dan bir şey saklamamasıydı ama şimdi kocasının ondan bir şeyler sakladığının gayet farkında. Bu da Efnan’ı korkutmaya yetti de arttı bile. Bu sebeple de ona “Beni bırakacak mısın Aziz?” dedi ama aldığı cevapla ben Efnan’ın tatmin olduğunu sanmıyorum. Efnan o kadar saf biri değil ancak başka çaresi yok çünkü içindeki kuşkular artarsa hayatı kendine de Aziz’e de zindan edecekti ama asıl korkusu bence Dilruba meselesi. Onun gittiği gün kocasının da ortadan kaybolması Efnan’ı çok korkuttu. Şimdi hala mı diyenleriniz olacak ama evet hala! Efnan boşuna açmadı o konuyu, Aziz’in gözlerine baktı ve işte o zaman rahatladı. Aziz’in Dilruba ile gözünün önünde yaşadıkları, evlenme teklifi derken Efnan içinde bir yerlerde hep o korkuyu taşıyacak diye düşünüyorum ben ama Aziz’in “Bizim sevgimiz emsal kabul etmez!” demesi sadece Efnan’ın değil, benim de içimi rahatlattı. Efnan’ın korkusu hep buralarda işte, diğer türlü her türlü sıkıntıya sevdiği insan için katlanmak oldukça Efnan’ca Bir durum ve asla şikayet dahi etmez çünkü bu kadın sevmeyi biliyor arkadaşlar, bu kadar basit.

Aziz, Efnan’ı sevmesin de ne yapsın? Bir kadın dokunduğu her hayatı güzelleştirir mi? Güzelleştirir. Bunun bariz kanıtı da Adem diye düşünüyorum. Geçtiğimiz haftaki bölümde de bahsetmiştim sanırım, Adem, Efnan’ı gördükten sonra kendine gelmeye başladı. İşin daha da güzel yanı bence Adem kendisi için de yeniden umut beslemeye de Efnan sayesinde adım attı çünkü ikisinin durumu sandığı kadar farklı değil. Aralarındaki en önemli ayrım Efnan sevdiğini yıpratmaz, aksine tedavi eder ama onun dışındaki hikayelerinin çok benzediğini düşünüyorum. Peki Adem madem Efnan’ın yanında olacak kadar kendine güvenmiyordu, neden sonra teklifi kabul etti? Halbuki Efnan bütün içtenliğiyle ona birlikte çalışmayı teklif etmişti. Bunu anlamak için aslında Aziz ve Adem ilişkisini incelememiz lazım çünkü tüm sorunlarımızın cevabı o ilişkide yatıyor.

Aziz ve Adem kuzenler, çocukluk arkadaşları, kardeşler ama bir taraf tüm aile tarafından yüceltilirken diğer taraf hep onun gölgesinde kaldı. Bu sebeple Adem’in çok eskiden beri aslında içinde hep Aziz’le ilgili bir ezilmişlik var. Açıkçası eğer sadece bu durum çevresel olsaydı, arkadaşını çekemedi derdim ama Aziz de farklı davranmadı. O zamanlar Aziz Payidar, kibirli, kendinden başkasını gözü görmeyen biri olduğu için aslında Adem’in bu hale gelmesinde payı var. Özelikle de Dilruba’nın ona hep Aziz örneğiyle gelmesi Adem’in delirmesine yetti de arttı bile. Peki Adem Efnan’la nasıl birden iyileşmeye başladı? Cevabı basit, ilk kez bir insan onu yargılamadan dinledi ve güvendi. Bu karşıdan bakılınca çok basit görünebilir ancak bana sorarsanız o kadar da basit değil, aksine çok kıymetli. Özellikle de Adem ve Efnan gibi hayatı boyunca sevilmemiş insanlar için altın değerinde diye düşünüyorum. Yine de Aziz Adem için çok değerli, çok özel bir insan. O zor anda ona içini döktü ama yine de güç aldığı omuz kardeşine aitti. Efnan’ın teklifi için Aziz’in gözlerine baktı, durdu. Orada tereddütsüzce kendisine güvenen bir insan gördü ve bu savaşa dahil oluverdi, Adem için de hayat yeniden başladı…

Adem nasıl ki Efnan ve Aziz ona yeniden güvenince mutlu oldu, kendine geldi aynı şey Efnan için de geçerli. Efnan, Hatay’da Fransızların ekonomik üstünlüğünü kırmak için harekete geçtiğinde aslında ilk kez kendine güven sorunu yaşadı çünkü bu defa tek başına. Ne yapacaksa Efnan olarak yapacak ve bu sebeple de çok korktu. Aziz’in onu bu işte yalnız bırakması içindeki korkuları artırırken diğer insanların da kafasını çevirmesi onda güvensizlik yaratınca kendisini sabahın köründe en güvende hissettiği yerde, eşinin yanında onu izlerken buldu. Efnan daha önce bir şeyler başarırken ardında hep Aziz vardı ve şimdi de yeniden Aziz’in yardımına ihtiyacı var. Efnan omuzlarına o kadar büyük bir yük aldı ki bunun altında kalmaktan çok insanları yüz üstü bırakmaktan korktu. Efnan için kaybetmek değil başkalarını yüz üstü bırakmak daha büyük mesele olduğu için belki de Aziz’e hiç olmadığı kadar ihtiyacı vardı ve ben ilk kez Aziz’le gurur duydum.

Yazının başında Aziz’in bu savaşı tek cephede götürmediğini söylemiştim. Aziz’in Hatay’ı geri almasının tek yolu Pierre ve müritlerini savaş alanında yenmek değil, ayrıca sinen, korkan halkı da ayağa kaldırması lazım ancak o bu konuda pek başarılı biri değil, hepimiz biliyoruz. O hususta Efnan çok daha cesur ve gözü kara bir kadın ama burada ufacık da olsa desteğe ihtiyacı vardı. Şimdi bir hususta Aziz’e özür borcum var benim. Açıkçası tüccarları kesin kendi adıyla ikna eder diyordum hatta bundan emindim ama öyle olmadı. Aziz tuttu Efnan’ın elinden ve onun içinde yanan ateşi diğerlerine gösterdi. Aziz o ateşle Zülfikar Atolyeyi ayağa kaldırmış, bir çok savaştan da zaferle ayrılmıştı. Aynı ateşin şimdi Hatay’ı ayağa kaldırmasını istiyor çünkü aslında kendisi de savaşın ekonomik olarak güçlendikleri anda kazanılacağını biliyor. Evet halk olarak zalime tüm güçleriyle karşı duracaklar ama diğer yandan da güçlerini ellerinde tutmak için çalışacaklar. Hatırlarsanız Fransızların kazanmasını şöyle açıkladılar : Fransızlar gelince direnmekten korkanlar atolyelerini Galip Payidar’a sattılar. İşte şimdi yeniden kaybettiklerini geri alma vakti geldi ve Aziz bunu en güvendiği iki insanla yapacak : Efnan ve Adem! Diğer yandan da tabii ki Pierre köşeye sıkışsın diye tüm gücüyle ona saldırmaya devam etti ve Pierre’i iyice hataya zorlamaya başladı ve inanır mısınız ben bu sahneleri baya büyük bir keyifle izledim.

Delege Pierre, Aziz’in en büyük düşmanı olarak karşımıza çıktı. Bir süre gizliden ve sinsi olarak devam ettirdiği oyunlarını artık saklama gereği duymuyor çünkü Pierre köşeye sıkıştı. Aziz önce evraklarla vurdu, onu. Hayati derecede önem taşıyan evrakları ondan alınca Pierre de doğal olarak kontrolünü kaybetti. Her tarafa saldırmaya başladı ve her panik yapan insan gibi hata yaptı. Aziz’in yerine yakaladığı çocuğu öldürmeye kalktı, köylülere baskı uygulamaya başladı ve aslına bakacak olursanız mezarının taşını kendisi tasarladı. Pierre çocuğu elinden kaçırınca tabii ki Aziz’le burun buruna geldi ama anlamadığı şey artık karşısındakinin de kendisiyle aynı taktiği uygulaması. Aziz aynı bir zamanlar Pierre’in kendisine yaptığını yaptı. Onu en zayıf noktasından vurup keyfine bakmaya başladı ve aslında tüm bunlar Pierre için olası bir sonun başlangıcı çünkü Aziz ona asıl darbeyi buğday işiyle vurdu. Fransa’nın sömürü topraklarından buğday gitmeyince Pierre için son acı acı bağırarak geldi. Peki nasıl oldu da Pierre bu duruma düştü? Cevabı basit, bir grup hayalperest mi bizi yenecek diye düşünürken birden bire kaybetmeye başladı tıpkı diğerleri gibi…Pierre en başında bildiği şeyi hırsı ve gücü yüzünden unuttu. İşte bu sayede Hatay’ın güneşli günlerinin Pierre’in de acı sonunun başlangıcındayız.

Pierre kendini o kadar güçlü ve büyük görüyor ki karşısındaki insanların bir zamanlar neler yaptığını, Türklerin vatan için neleri feda edebileceğini unuttu. Pierre uzun süre Türklerin aralarında oldukça fazla casusla çalışıyordu ama bir gün kendisinin yanına da casus sokulabileceğini göz ardı etti. O halkın karşısına çıkıp, tehdit üzerine tehdit savururken iki keskin göz onları şu düşünceyle izledi : Son şovunu da yap bakalım! Feridun ve Aziz arasındaki ufak çatışmalar devam etse de ikisinin de amacı aynı, Hatay ya kurtulup onlara cennet olacak ya da mezar olacak! Bu sebeple de hem Feridun hem de Aziz bu yolda kazanmak için kendi canları dair her şeyi feda etmeye hazırlar. Onları izledikçe dilimden tek bir cümle döküldü : Bu vatan kolay kazanılmadı!

Aziz ve Feridun, Pierre’i öyle bir köşeye sıkıştırdılar ki artık onun sonu geldi. Pierre son bir hamleyle köylerde kan dökerek, güya seçimlere nifak sokmak istedi ancak başarılı olamadı. Efnan’ın tesadüfen yolda karşılaştığı bir gariban çift Aziz’i direkt adrese götürdü ve gerisi çorap söküğü gibi geldi. Bir yanda Aziz, Pierre’in peşlerine taktığı eşkiyayı tepeleyip, halkın önüne atarak Ankara’nın şerefini kurtardı, diğer yanda Feridun ve Galip delegenin sonu için düğmeye bastı. Size Galip’in iki taraftan kazananın yanında olacağını ama Aziz’e de ihanet etmeyeceğini geçen hafta söylemiştim, dediğim gibi de oldu. Bundan sonra neler olacak bilmesem de sanırım asıl savaş şimdi başlıyor. Pierre ne kolay kolay Hatay’ı verir, ne de Aziz’e emanet Hatay’ı ona bırakırlar. Ya İstiklal Ya Ölüm diye çıktıkları bu yolun sonunu ben de heyecanla bekliyorum.

Yazımı bitirmeden bahsetmek istediğim bir kaç küçük yer var : İlk olarak Aziz’in kendisi yerine feda edilecek çocuğu ölümün elinden aldığı sahnede kalp ve ciğer bıraktım ben. Evet bu dizide herkes kurgu ama bir zamanlar başka isimlerde başka kahramanlar vardı. Hatay’ın kurtuluşu özellikle çok önemliydi bu yüzden uğrunda kaç can gitti, neler yaşandı insan tahmin etmekte zorlanıyor. Tarih kitapları hep bir cümleyle anlatır ama yaşananlar bir ömre sığmaz o yüzden Hatay’ın bu durumunun anlatılması ve ince ince işlenmesi beni aşırı mutlu ediyor. Bu ülke isimsiz kahramanların ölü bedenleri üzerinde yükseldi ve yükselmeye devam ediyor. Aziz’in o genci kurtarması bu yüzden çok önemliydi. Onlara bizden fazladan bir can bile gitmemeli anlayışını çok güzel bir şekilde yansıttılar diye düşünüyorum.

Şimdi gelelim tüm bölüm boyunca başımızda dönen Demokles’in Kılıcına, Aziz gerçekten gidecek mi? 1938 senesi Hatay’ın en kanlı yılları. Salgın hastalıklar, savaşlar var ve evet ben gideceğini düşünüyorum. Bu sebeple Efnan’a bir yaşama sebebi verdi, bu yüzden Efnan’ın yanında en güvendiği insanlar var, ben istemeden de olsa Aziz’in kendisini feda edeceğini düşünüyorum ama bakalım senaristlerimiz de aynı fikirde mi?

Diğer yandan bahsetmek istediğim bir kişi daha var : Kenan! Bu hafta ona yer veremedim ama sanırım Kenan, Maksude’ye aşık olmaya başladı ve Pierre’in de elinde oyuncak oldu. Şimdi Pierre ile ters düşemez zira Mustafa meselesi onun sonunu getirir ancak anladığım kadarıyla artık bu oyunda onlardan yana olmak da istemiyor. Mustafa, Maksude için hayat demekti, nefes demekti ve onu elinden Kenan aldı. Bundan sonra ne olur bilmiyorum ama bence Pierre gider ayak yanında Kenan’ı da götürecek, en azından ben öyle hissediyorum.

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.