En Güzel Devrim Aşktır! (Aziz, 4.bölüm)

YAZAR : ŞEYMA BULUT

Yüzyıllar boyunca aşkla ilgili yüzlerce söz söylenmiştir. İmkansızlığı, keskinliği, yakıcılığı derken binlerce eserin ana konusu olmuştur ama ben aşkın en çok en karanlık anlarda bile ışığı yakabilme gücünden etkilenirim. Aziz’in babasından kalan kilimhaneyi açmak için tüm umutları tükenmişti, işçileri korumak için elindeki son parayı ve derebeyliklerini ilan eden ağaların desteğini de kaybedince iyiden iyiye köşeye sıkışmıştı; ta ki Efnan Aziz’e neredeyse kaybettiği hayalini altın tepside ona geri verene kadar…

Aziz Payidar kaybolduğu cehennemden kurtulduğunda evine, sevdiklerine kavuşmak gibi bir sürü hayal kurmuştu. Ailesine kavuşacaktı, sevdiğiyle evlenecekti, terk ettiği rahat hayatına yeniden kavuşacaktı ama öyle olmadı. Aziz ne hayal ederse etsin, hayat ona sessizce fısıldadı : Hiç bir şey göründüğü gibi değildir! Koca bir cehennemden kurtulup cennetine döndüğünü sandığında kendini arafta buldu. Geride bıraktıkları tamamen karşısındaydı ve ne yapacağını bilemez hale geldi . Sonrasındaysa hayatına giren saf bir kız, ona inanan onlarca insan ve Ankara’dan uzanan ay yıldızlı yardım eliyle hayatı bir anda değişti Aziz’in. Bugüne kadar öğrendikleri miydi gerçek olan yoksa şimdi gözleriyle şahit olduğu acı dolu hayatlar mıydı? Aziz Payidar için yaşamak belki şimdi bir anlam ifade edecekti, kim bilir? Felaketi olan o olay ona belki de hayal dahi edemediği bir cenneti vaadediyordur…

Aziz gitmeden yalandan bir hayatın içinde yaşayan bir adamdı. İhanete uğramayı şöyle bir kenara koyun aklına dahi getirmezdi ama Aziz neye inanırsa inansın inandıklarıyla gerçekler arasında uçurumlar vardı artık. Bir zamanlar onun sandığı hiç bir şeyin ona ait olmadığı bir hayatın içine düştü.  Ona her şeyden fazla bağlı olduğunu düşündüğü sevgilisi de, kardeşim dediği dostu da ve hatta ailesi de Aziz’in geride bıraktığı her şeyi elinden aldığını gördüğünde yıkıldı hatta yerle yeksan oldu desek yeridir. Aziz için tüm umutlar tükenmişti ama Efnan ve diğerleri ona umut oldu, yeniden ayağa kalkması için, mücadele edebilmesi için güç oldular. Bazen bizim felaket olarak gördüğümüz şeyler aslında ileride yaşayacağımız büyük mutlulukların habercisi olabiliyor. Aziz belki çok şey kaybetti ama artık aile diyebileceği insanlar ve de Efnan’ı kazandı; henüz kendisi farkında olmasa bile…

Aziz dirayetli, dürüst ve merhametli bir adam ve bu yüzden de bir sürü insan onun yolundan seve seve gitmeye razı oldu. Bir kişi hariç, sadece o bir kişi Aziz Payidar’a değil Aziz’e değer veriyor ve ne kadar kızarsa kızsın, hayal kırıklığına da uğratsa yanından ayrılamıyor. O kişi şüphesiz ki Efnan’dan başkası değil. Aziz ne yaparsa yapsın, Efnan Aziz’in iyiliği söz konusu olduğunda kendi kırgınlıklarını hemen unutuveriyor. İçindeki cevheri şimdilik kimse görmese de parlaklığıyla Aziz’in hayatına güneş gibi doğduğunu yadsıyamayız.

Efnan, bu hafta her taraftan saldırıya uğradı desek yeridir aslında. Önce Dilruba, sonra Nigar hala ve Maksude sonrasında da Aziz! Herkes onu cahil olmakla, kirli, fakir ve görmemiş olmakla suçlarken her defasında masum bir kızı en ağır şekilde aşağılayan Dilruba oluyor. Aziz’in hapisten çıktığını öğrenen Dilruba, gece yarısı gizlice yine Aziz’in yanına gitti. Karşısında Aziz değil de Efnan’ı bulunca da yüksek mertebeden olma gücüyle zaten güvendiği insanın ihanetine uğrayan, gururu ayaklar altına alınan kızı yine aynı yerden vurmaya kalktı. Birileri Dilruba hanıma gururun ne olduğunu benden önce açıklasa iyi olacak. Gurur seni kolundan tutup, kimseye vermiyorum dediğin adamın yanından gitmek değildir. Hapisten çıkmasına rağmen, kendisinin yanında tutuklanmasına rağmen seni aramayan adamın yanına gitmemektir mesela. Her defasında kovulduğun yere, yardımını dahi istemeyen birine gitmemektir diye düşünüyorum. Ben Dilruba’yı anlıyorum. Aziz’i öldü diye düşünürken karşısında bulması,sevdiği tarafından her defasında hakarete uğramak zor olsa da bunun acısı sürekli Efnan’dan çıkmaya başladı. Üzgünüm ama bu karakter masum bir kızı zebanilerin eline teslim ettiği, ölüme terk ettiği gün bende eksiye düştü. Evi yaksa bu kadar sinirlenmezdim sanırım. Çünkü o öfkeyle değil hırsla hareket ediyor ve bu da çok yanlış bence.

Dilruba, Efnan’a gurur silahıyla saldırırken Maksude ve Nigar hala da statü, eğitim, denklik konularıyla açılan yarayı daha da deştiler. Aziz’in Efnan’la evleneceği haberini alan Maksude ve Nigar soluğu çiftlikte aldı. Görünüşte Efnan için, üzülmemesi için konuştular güya ama öyle değil tabii ki. O dönemlerde özellikle köklü aileler için statü her şey demekti. Aziz her ne kadar ailesiyle sorun yaşasa da bir Payidar ve anca kendisi gibi asil bir kadınla evlenebilir. Bu sebeple köyde yaşamış, kimsesiz, eğitim dahi almamış bir kız Aziz’in yanına yakışmaz. Ben yine de onlara Dilruba kadar kızmadım çünkü bu anlayışla yaşayıp, büyümüşler. Onlara göre doğru olan bu olduğu için Efnan’la olan konuşmalarını yadırgamadım ve bence durumlar değişmeye başladığında  Efnan’a en büyük destek de Maksude ve Nigar’dan gelecektir.

Maksude, Nigar, Dilruba veya halkın söyledikleri karşısında hep susan bir Efnan gördüm. Hiç kimseye cevap vermedi ya da üstün körü söyledi geçti ama birine tepkisini koymaktan geri durmadı : Aziz’e. Onun söylediklerine incindi, kırıldı çünkü diğerlerinin dedikleri Aziz kadar önemli değildi onun için. Aziz’e öyle bir gözle bakıyor ki;  her şeyi başarabilecek bir süper kahraman gibi görüyor onu. Bu sebeple kendisine Aziz yüzünden gelen her söze kulak tıkadı, duymadı. Ancak o Aziz’e bu kadar güvenip severken Aziz’in onu cahillikle vurması Efnan’ın zoruna gitti ama bu bile çocuksu bir sinirdi. Hani Aziz gitme dese hemen kalacak çünkü Efnan böyle biri, içinde hiç bir olumsuz duyguya yer vermeyen ama yeri geldiğinde de en zor durumda dahi dimdik ayakta durabilen özel bir kız.

Aziz’in hikayesinin bana sorarsanız en özel karakteri Efnan. İçinde kendine kötülük yapanlara bile kin beslemeyen, hayattaki tek sevdiği olan Aziz’e kalben bağlı ancak ona istemediği bir şeyi yaptırmaya çalışmayacak kadar da gururlu bir kız. Efnan ne kadar üzülse de Aziz’e olan duygularının tek taraflı olduğunu anlayıp, kendini ondan uzak tutmaya başladı. Aziz ona adım atmadıkça bir adım bile yaklaşmadı ama ta ki Aziz’in mekanını kurtarmak için bir çözüm aklına gelene kadar. O dakikadan itibaren Efnan için küslüğün de Aziz’in ona olan bakışlarının da bir önemi kalmadı ve gittiği gibi geri döndü Aziz’e…

Kapıyı vurup, ondan gitmesinin ardından Efnan’ı yeniden karşısında gören Aziz hem şaşkın hem de aslında içten içe mutlu bir ruh haline büründü. Şaşkınca “Sen bana küs değil misin ?” diye sorduğunda ben bile bir sürü saçmalık beklerken basitçe “Küstüm, barıştım” cevabı beni de Aziz gibi şaşırttı. Efnan’ın küslüğü de bu kadarmış işte. Zaten Aziz’in sınavı da hep buradan. Bu kız onu hep beklemediği yerden vururken, bir yandan da ömrünce onu tanıyormuş hissine kapılıyor. Sabah kahvaltıda dahi Efnan’ın gidişini kabul etmediği gibi aslında sanki o, hep hayatındaymış gibi hissediyor. Yine de Aziz’in gözünde Efnan, cahil, saf bir köylü kızı. Onun nasıl bir fikri olabilir ki değil mi? Bundan sebep hizmetçisi olarak gördüğü kızı dinleme tenezzülünde dahi bulunmadı. “Fikrini dinlemek istemiyorum!” dedi, çıktı işin içinden. Aziz’in dünyasında bu bir emirdir ve herkes ona uymak zorundadır ancak kusura bakmayın Efnan o dünyaya baya uzak biri, o yüzden Aziz’e kulak asmadan fikrini çağırdığı işçilerle paylaştı. Köle olmamayı, birlikten kuvvet doğar anlayışını öyle güzel anlattı ki ben de tıpkı Aziz gibi onu hayranlıkla izledim.

Efnan işlenmemiş bir mücevher gibi bence. Aziz’in gözünde de son olaya kadar sadece bir hizmetçi olduğunu düşünüyordum ama bence o kadar da değil. Bu hafta Aziz, Efnan’a Kenan’dan bile kötü davrandı. Uyurken baş ucunda bekleyip, uyandığında sürekli olarak ama benim hizmetçimi kendisine söyleyip durdu halbuki bence o kadar basit değil. Aziz’e sorsam eski evindeki hizmetçinin gözünün kaldığı ayakkabıyı da biliyor musun, dikkat ettin mi diye bence cevap bile veremez diye düşünüyorum. O da Efnan’a ayrı bir gözle bakıyor ama hem yaşadıkları hem de şu statü meselesi Aziz’i engelliyor bence.

Aziz her ne kadar kafasında Efnan’ı nereye koyacağını bilemez halde olsa da bence şu anda onun hayatında Maksude ve halasının ardından en değerli insan Efnan. Aziz, son yaptıklarının ardından bir süredir görmeyi reddettiği Efnan’ı sonunda gözleriyle gördü ve kendince ona bir hediye vermek istedi. Şimdi burada aslında çok önemli iki durum var benim gözüme çarpan : İlki Aziz’in hediyeye bakış açısı, ikincisi de Efnan’ınki. Aziz için gayet basit bir durumdu bu bence. Ona iyilik yapan, seven, sadık olan bir kıza çok beğendiği bir hediye aldı, mutlu etti ama Efnan için o kadar basite indirgeyemiyorum. Büyük ihtimalle Efnan’ın hayatında aldığı ilk hediye bu. Daha önce ona kimsenin ayakkabı aldığını sanmıyorum. Hatta herhangi bir hediye bile aldığını düşünmüyorum ben, bu yüzden de Efnan’ın çocuklar gibi şen sevincini gözlerimden yaşlar akıtarak izledim. “Ben hayatımda daha güzel bir şey görmedim!” dedi ve aslında Efnan’ın hayatında güzel olarak gördüğü çok az şey olduğuna da bir işaretti ve de aldığı ilk hediyenin ilk aşkından gelmesi deyim yerindeyse çocuklar gibi zıp zıp zıplamasına sebep oldu.

Aziz, Efnan’ın bu sevincini hem mutlu hem de şaşkınca izledi. Aziz’e göre Efnan bunu çoktan hak etmişti aslında. “Sen olmasan yapamazdım!” demesi iltifat değil, gerçeğin ta kendisiydi. Başkası olsa, zaten hak ettiğini düşünürdü belki de ama Efnan öyle değil işte. Onun dünyasında sevdiğin insan için yaptığın bir olay için karşılık beklemezsin, direkt davranırsın. Aziz buna şaşırsa da Efnan’ın içindeki saklı cenneti yavaş yavaş görecek diye düşünüyorum. O son andaki sarılmaları “Ben zemin yanındaydım, teşekkür ederim?” gibi görünse de aslında apayrı dünyalardan olan iki insanın birbirini ilk hissettiği andı. Efnan önce Aziz’in işini topladı, ona umut verdi, sıra kalbinde? Kim bilir belki bir gün Aziz de karşısında onu böylesine seven kadının içindeki güzellikleri, kalbini görebilir, siz ne dersiniz?

Yazımı bitirmeden önce bir konudan daha bahsetmek istiyorum. Aziz’in hayatında bunlar olurken diğer tarafta varlığını dahi bilmediği bir kardeşi, kendisinden çalınan malı, mülkü ve uğruna katil olduğu Efnan’ın kim olduğunu öğrenen delege var. Fransız Delege beni Efnan hususunda çok tedirgin ediyor aslında ve ona ne yapacağını tahayyül edemiyorum. Bir yanım sanki incitmeyecek derken diğer yanım babalığı medeniyetinin üstüne çıkacak diyor. Bu sebeple artık eskisinden de fazla Aziz’e ihtiyacı olan Efnan’ı korumak için Aziz Payidar’ın neler yapabileceği benim için merak konusu.
Neyse, bekleyip göreceğiz artık.

Bu haftalık da benden bu kadar.
Bütün ekibin ellerine, emeğine sağlık.
Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.