YAZAR:Şeyma BULUT
Bazı anlar vardır insan sadece neden demek ister, neden olmadı? Neden böyle oldu ama evrenin bir matematiği, bir sistemi var. Bazen bizim felaket gördüğümüz sonuçlar büyük mucizelere sebep olabilir ama bazen de sadece olması gerektiği gibi olmuştur. Kim bilebilir ama ben her zaman mucizelere inanıyorum. Gizli Saklı için son düzlüğe girsek de bana şahane duygular hissettiren bu özel işi asla unutmayacağım. İlk yazımda diziye Halit Özgür Sarı ve Sinem Ünsal için başladığımı söylemiştim. Şimdi o ekibe bir de benim için “altın kalem” olan Şahin Altuğ da eklendi. Erken de bitse, yarım da kalsa onlar “kestik” diyene kadar biz de buradayız.
Şimdi artık bölüm analizine geçelim yoksa yazarınız ağlamaya devam edecek.
Gizli Saklı dizisini bende özel yapan en önemli etken derin karakterleri, temeli olan bir hikayesinin olmasıydı. Özellikle de Pamir karakterinin altının doluluğu, geçmiş travmaları ve bugünkü davranışları arasındaki paralellik en iyi dram dizilerinde bile karşımıza zor çıkan bir durum. Artık yoruma geçelim ve Pamir’le şöyle bir başlayalım son bölüm analizine
Pamir Ulaş…Hayatınızda karşınıza çıkacak en zor insanlardan diye düşünüyorum. Aslında Pamir’in üç farklı yönü var ve hepsinin altında aynı adamın kırılgan ruhu yatıyor. Pamir’in bir yanı çok merhametli, anlayışlı ve sevecen. Öyle ki sevdiği kadın zor duruma düşmesin diye kendini amirin önüne atacak kadar sağduyulu bir adam. Bir yanı çok şefkatli, merhametli. Ama bir yanı da var ki sinirli, öfkeli ve egolu. Özellikle de geçmiş travmaları ortaya çıktığında Pamir kendisinden dahi uzaklaşıp, çok kötü, duygusuz birine dönüşüyor. Özellikle de Naz’la gelen duygularla işi arasında gidip gelen Pamir belki de hayatının en zor sürecini geçirdi. Çocukluğunda yaşadıklarından sonra tercih edilmiş yalnızlığının içinde yaşarken, işini yapmak zorunda kalmasıyla tabir-i caizse Pamir’in ruhundaki can pazarı karışıverdi. Pamir’in operasyonu kurtarmak için sürekli olarak Naz’ın ailesinin içine çekilmesi Pamir’i çok ağır bir ikilemde bıraktı : Aile olmanın huzuru, terk edilme korkusu. Şimdi kim olsa huzuru seçer derdim ama bu Pamir için geçerli değil. Daha küçücük yaşında yaşadığı şeyler o kadar ağır ki Pamir sevgiden, sevilmekten korkar hale gelmiş. Bu gayet normal önce annesinin aldatması, babasının kendini öldürmesi, üstüne de yurda bırakılması Pamir için ayrı ayrı birer travma. Üstüne Naz ailevi kalabalığıyla geldiğinde işler olduğundan da karmaşık hale geldi. Pamir öyle bir sıkıştı ki, elinden gelse kendi ruhunu bedeninden söker atardı ama o sadece kaçmayı tercih etti, her defasında daha kötü yakalanacağını bilerek hem de…
Pamir aslında Naz’ın ailesiyle ilgili durumdan pek rahatsız olmuyordu hatta hoşuna bile gidiyordu ta ki o kelimeyi duyana kadar : “Oğlum…” İşte tam o anda Pamir’in kafasının içinde alarm çalmaya başladı. Anne kelimesi bile onu çıldırtırken Aynur’un onu öz annesinden bile görmediği şekilde sahiplenmesi, koruması Pamir için çok yabancı bir duygu. Şimdi “İşte ilk kez sevgi görecek, ne bu tavırlar?” diyebiliriz ama öyle değil arkadaşlar. Pamir hayatında anne istemiyor çünkü anne olgusuna dayanamıyor. Aynur korumacılığıyla, sertlik ve şefkatiyle Pamir’in ihtiyacı olan tüm boşluğu dolduracak kadar iyi olsa da Pamir şu aşamada bunu istemiyor. Öz annesinin sevmediği, istemediği bir çocuğu kim niye sevsin ki? Annelik o kadar kolay değil demesi ve o kavrama bu kadar uzak durmasının sebebi kendi öz annesiyken, başka bir anneye nasıl yaklaşsın? Pamir’im tam bu noktada, yoksa her sevgiyle sorunu yok. Hatta bazıları hoşuna gidiyor, özellikle de o ilgi, sevgi Naz’dan geliyorsa o sert adam gidip, yerine sürekli gülen bir oğlan çocuğu geliveriyor.
Pamir aslında kimseye karşı öyle sevgi, fedakarlık gösteren bir karakter değil. Canı nasıl isterse öyle davranıyor. Sadece söz konusu Naz olduğunda işler biraz farklılaşmaya başladı. Sadullah Amir karşısında Naz’ın kendisini koruması çok hoşuna gitti. Daha önce kendini savunurken, şimdi Pamir için azar yemeyi göze alması Pamir için önemli. Burada ciddi ikileme giriyor. Bir yanı Naz onunla ilgilensin, gözünün içine baksın isterken diğer yandan annesiyle geçmişi yüzünden böyle bir ilişkiye girmek istemiyor ve bu çatışmayı içinde yaşarken her zaman korkuları kazandı. Naz “Annem seni sevdi, o senin de annen sayılır…” derken aslında Pamir’in hayatına girmesine hazır olduğunu, ona güvendiğini gösterdi ancak Pamir’in yaraları bu çağrıyı duymasına engel oldu. Peki bu adam neden hem Naz’ı kendinden uzaklaştırırken, yalnız kalınca da bir gözü sürekli telefondaydı? Cevabı basit, sevgi emek ister. Pamir hala Naz’dan emin değil. Annesinin babasını aldatması, sonra da kendisini terk etmesi yüzünden Naz onu seviyor mu yoksa sadece rolünü mü iyi yapıyor anlayamıyor, bu sebeple bütün gece gözleri telefonda, ondan bir arama bekledi ancak Naz aramadı, aramaz da çünkü Pamir’in sürekli ondan kaçmasını çok başka yorumluyor hatta hastalanmasa uzun süre belki de konuşmayacaktı çünkü Naz da sözlere değil hareketlere bakıyor, bu kadar basit.
Naz Alaca bir erkeğin etrafında uydu gibi dönecek bir kadın değil, bu yüzden Pamir’in kendisinden kaçıp, eve gelmemesi sonrasında kendince uzak durma kararı aldı. Buna asıl sebep de Talat’ın “Bekar adam, sıkılmıştır” lafı oldu. Naz her sıkıntısında Pamir’e döndü yüzünü, onunla paylaştı. Ailesinin içine kadar soktu. Bağlanmaktan, sevdiğine zarar gelmesinden korkan biri için bunları yapmak kolay değil. Hadi diyelim görev için yaptı ama annesinin artık Pamir’e de yakın olduğunu söylemesi , annesini korumak için polis olmuş bir kadın için asla sıradan bir durum değil. Naz tüm hareketleriyle karşısındaki adama “SENİ SEVİYORUM” dedi. Pamir’se bunu göremeyecek kadar kör, çünkü onlara bağlanıp kaybetmekten ödü kopuyor. Bir de şeyden çok korkuyor, Naz’ı koruyamadığı için onu kaybetmekten korkuyor.
Pamir o kadar karıştı ki ne yapacağını bilemez hale geldi. Naz’la diyalog kuramadığı için de sürekli çuvalladı. Bir de üstüne üstlük Naz’ın hayatı riske girince Pamir en büyük kabusunu ayakta yaşadı. O kısacık kurtarma sahnesi aslında Naz ve Pamir’in aralarındaki duygusal ilişkinin boyutunu da gösterdi. Öncelikle Naz sadece Pamir’i aradı, ondan yardım istedi. Yani hayatı riske girdiğinde emniyeti, amirinin değil Pamir’i aradı. Bu da onun karşısındakine ne kadar güvendiğini gösteriyor. Naz orada sıkışmış haliyle kurtarıcısını beklerken Pamir’in gözlerinde bir anlık operasyonu bitirme düşüncesi bile vardı. Talat’a “Gümrükten mi geçsin?” derken, izin vermeyeceğini gösteriyordu diye düşünüyorum. Pamir’in ilk günden beri en büyük korkusu bu operasyonda Naz’a bir şey olmasıydı ve neredeyse en büyük kabusu gerçeğe dönüşüyordu. “Bir daha asla kendini riske atma!” derken sesi titrese de Naz günü kurtarmanın mutluluğuyla ve de Pamir’den onay almanın huzuruyla eve döndü.
Yine de bu meselenin üstünde çok durdular, bakalım…
Naz aslında Yaz olmaktan da, Pamir’le yaşamaktan da gayet mutlu. Hatta hayatı riske girdiğinde bile gülümsemesi yüzünden eksilmedi. Kendi duygularını anladığından beri de daha da yaklaştı Pamir’e, sırtını dayadı. Bunu hastalandığı anlardaki tavırlarından da çok rahat anlayabiliriz diye düşünüyorum. Naz hastalanınca Pamir’in onu duşa sokmasıyla başlayan yakınlaşma ikisinin de birbirlerine olan hislerini anlamamıza yardım etti. Öncelikle daha önce ilişkisi olmamış, odasının kapısını kilitleyen bir kadın kolayca bir erkekle hasta bile olsa duşa itiraz bile etmeden girmez. Hadi diyelim başta kendinde değil, sonrasında istemez. Naz yere çöküp arkasını dönmesini isteyebilirdi ama tam aksine sığındı. Gitmesini de, yalnız kalmayı da istemedi. Burası çok önemli, yukarıda yazdığım gibi Naz duygularını çoktan kabul etti. Pamir’in o anda Naz’a oldukça merhametli ve dikkatli yaklaşması da aslında Pamir’in duygularının yansımasını ortaya koydu. Bunu bölümde üç kez gördüm. İlki Naz’ı tırdan aldığında, ikisi ikincisi duşta Naz’ın yanında dururken onun özel alanını ihlal etmeden üşümesin diye sarılmasında ve merhametlice saçlarını okşamasında gördüm.
Pamir’in Naz’la ilgili hislerini en iyi anladığım üçüncü durumsa Naz’ın odasında oldu. Naz biliyorsunuz kapıyı kilitlemediğinde korkan, uyuyamayan bir kız ancak hastalandığında Pamir’in adını sayıklayarak ellerini tuttu. Ve korkmadan uyudu. Uyandığında panik olmadı, hoşuna gitti çünkü en ihtiyacı olduğu anda sevdiği İnsan yanı başında sabaha kadar bekledi. Naz’a annesi ne demişti hatırlıyor musunuz? Sevdiğinin söylediklerine değil, yaptıklarına bak diye. Naz, Pamir’in sevgisinin, ilgisinin aşkının farkında ancak kendisine adım atmamasını kabullenemiyor. Bu sebeple her defasında bunu yüzüne çarpıyor ama nafile. Adam bir adım fazladan atmadı. Halbuki o bir adım atsa Naz ona doğru koşmaya başlayacak ancak Pamir henüz bunları kabul edecek vaziyette değil.
Pamir geçmişin acılarıyla öyle iç içe geçmiş vaziyette ki tamamen kontrolünü kaybetti. Aynur’a anne demesi istendiği anda da artık Pamir için kırmızı alarm demekti. Tüm korkuları vücudunu sararken o her şeyden kaçmak isterken Naz’a tosladı. Pamir daha önce bu kabusları yaşarken Naz’dan kaçmadı ama artık o yaralar öyle görülür hale geldi ki; Pamir’in anlatmasına gerek kalmadan Naz anladı. Seven anlar çünkü acıyı görür. Halbuki Pamir izin verse o yaralar teker teker sarılır ancak Naz’dan emin olamadığı için onu geçmişinden de beter edecek duygulardan kaçıyor hatta Naz’ın dediği gibi “Kendisinden, iyi bir şeyler hissetme ihtimalinden” kaçıyor. Naz esas meselenin aile olma duygusu olduğunun farkına vardığında karşısında Pamir’in demirden inşa edilmiş sarsılmaz duvarlarını buldu. O kadınların yanına gitmek istemesindeki tek sebep bu. Orada ne Pamir ne de Levent olması gerekmediği için yine acılarını erteleyecekti. Yıllardır yaptığı bu zaten. Kaçıyor, reddediyor ve daha sonra üstüne bir avuç toprak atıyor. Oldu bittiye getiriyor ancak bu defa pabuç pahalı. Naz karakteri gereğince sevdiklerinden vazgeçen, pes eden bir yapıya sahip değil. Aksine onların üstüne gitmeyi kendine ilke edinmiş ki Pamir belki de olası mutluluklarını mahvedecek o hamleyi yapacaktı. Eğer Naz izin verseydi….
Naz, Pamir ve Zeynep’i görünce aksiyon aldı da bence orası çok da kıskanma üzerine olmadı diye düşünüyorum. Pamir’in kaçmasına zaten izin vermeye niyeti yoktu. Zeynep’in olaya dahil olması, Pamir’in kendinde olmaması gibi etkenlerle karşısındaki adamı çekti, öptü. Buradaki hareketin birçok sebebi vardı ve bence en önemli sebeplerinden biri de Pamir’e duygularını göstermekti diye düşünüyorum. Erkekler bazen kalın olabildikleri için anlamayana anlattı bu durumu ki Pamir’in de karşılık vermesi bu gizli aşk ilanının karşılıklı olduğunu konuşmadan, bakarak, bedenleri ve bakışlarıyla anlattılar. Bir aşk sözsüz dile geldi, Pamir’i o korkan, kötü ve umutsuz ruh halinden çıkarıp yeniden Naz’ın yanına çekti. Hayata döndürdü. Aynı şekilde Naz da Pamir’in ona karşı olan tavrının aşkla alakası olmadığını tek hareketle göstermiş oldu. Bir aşk daha güzel nasıl anlatılırdı ben bilmiyorum ama böylesi çok şairene oldu, onu biliyorum…
Bu hafta yazımı bitirmeden söylemek istediğim bazı şeyler var. Ben aslında bu yazıyı çok heyecanla yazmak isterken ne yazık ki hüzünle oturdum başına.
Gizli Saklı benim nazarımda bu yazın en renkli, en tatlı işiydi. İçinde tüm renkleri vardı, siyahlar, griler yoktu. Bu ülkede ne yazık ki Gizli Saklı tadında işler sadece dijital platformlarda rağbet görüyor. Televizyonda izlenmesi içinse tecavüz, zorbalık, kadına, hayvana şiddet olmalı. Romantik komedi olduğunda bile diziler ayakta kalmak için ilişkilerin içinde fettan üçüncü kadınlar ya da erkekler, entrikalar, sevdiği kadını sürekli aşağılayan ama gün sonunda o kadının peşinde koştuğu adamları senaryosunun içine yerleştirdi. Aşk olunca mutlaka üçüncü kişiyi araya sokmak isterler mesela ama aşkın çatışması kendi içerisindedir. Adam kadının resmine bakarak hayallere dalmamalı ya da kadın sevdiğinin resmini kıskançlık hırsıyla,sinirle yırtmalıydı. Aşkın bu haline bayılır bizim teyzelerimiz. Halbuki aşk böyle değildir illa bir rakip gerekmez ama o zaman da seyirci izlemez değil mi? Senelerdir Ayşe, Fatma teyze dediğimiz ev hanımları, 5000 hane hepimizin ne izleyeceğine karar verir oldu. Renkleri sevmez bu insanlar, gökkuşağı bile onlara nefret çağrıştırırken rengarenk bir kelebeği neden izlesinler değil mi? Şimdi birçok insan neden bitiyor diye atıp, tutacak. Senelerdir bu işi yapan biri olarak şunu söylüyorum : Gizli Saklı tüm karakterleriyle, oyuncularıyla, anlattığı konuların nahifliğiyle harika bir diziydi. Kusuru ana akıma hizmet edememesi oldu. Ancak ayakta kalmak için, renklerini feda etmedi. Bu sebeple bile saygıyı hak ediyorlar.
Son olarak da ömrümde ilk kez bir duş sahnesinde sırf çift var diye cinselliği basarak sahnenin duygusu öldürülmedi. O sahne bu yılın değil bence bugüne kadar benzer nitelikte çekilen sahnelerin en iyisi oldu. Yazana, yönetene ve oynayan canlarımı tebrik ederim.
Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.