YAZAR: Şehriban Simay DEMİR
Dizi, film izleyen, kitap okuyan herkesin bir “Keşke gerçek olsaydı, keşke hayatımda böyle biri olsaydı” dediği bir kurgusal karakter vardır diye düşünüyorum. Bunun illa ki sevgili olmasına da gerek yok. Bu bir anne bir baba dost arkadaş için de geçerlidir bana kalırsa. Bana hayatımda olmasını istediğin tek bir karakter ismi ver deseniz cevabım asla sekmez : Yağız Egemen. Bu adam bende derin izler bıraktı . İçselleştirdiğim, birlikte ağladığım, o güldüğünde gülüşüyle mutlu olduğum yalnızlığını kalbimin en derinlerinde hissettiğim biri benim için. Onun eşsiz aşkı, sevgisi, ailesine olan düşkünlüğü, soğuk nevale gibi dururken aslında çok merhametli ve yumuşacık kalpli oluşu, içten içe sevilmek isteme arzusu ve İstanbul’un en ihtişamlı hayatlarından birini yaşarken yapayalnız hissetmesi benim ona dair aklıma mıh gibi kazıdığım şeyler.
Yağız Egemen; Egemen ailesinin dört çocuğundan biri. Ama aslında öz annesinin dahi istemeyip Hazım’a bir bavul para karşılığında sattığı, Hazım’ınsa bir proje çocuk olarak büyüttüğü biri. Yani aslında sevgi nedir bilmeyen, yaralı bir çocuk, Yağız. Egemen Yalısı’nda tüm ailesini bir arada tutan, biri bir sorun yaşadığında hemen koşup yardım istenen ama en ufak bir hatada ilk harcanan kişi oldu. “İşimize yaradığın sürece bizimlesin” anlayışı, demoklesin kılıcı gibim hep tepesinde dolaştı. Ailesinden sevgi veya saygı görmeyen biri belli bir süre sonra bunu göstermeyi de unutur. Yağız, sürekli yalnız bırakıldığı, ne anne ne de baba sevgisi görmeden büyüdüğü için zamanla duygularını kalbinin en derinliklerine gömen bu yüzden “Duygusuz” ve “Robot” diye adlandırılan biri olsa da o sırf düştüğünde birinin onu kaldırmayacağını, ağladığında kimsenin gözyaşlarını silmeyeceğini , bir derdi olduğunda kimsenin dönüp “Neyin var?” demeyeceğini bildiğinden böyle davranıyordu. Çünkü Egemen Ailesi’ndeki herkes neredeyse sorunluydu ve onları her şeye rağmen toparlayabilen tek kişi Yağız’dı. Zira ne abisi ne de kardeşleri kendileri dışında başka hiç kimseyi düşünmüyorlardı.
İşe yaramaz, karısının elinde kukla olmuş yaptığı her şeyi eline yüzüne bulaştıran bir abi. Şımarık, yaptığı hareketlerin sorumluluğunu alamayacak kadar korkak, her istediğini baba parasıyla elde etmeye alışmış sorunlu bir kardeş ve çocuklarının yaptıklarına sadece seyirci kalan bir babanın sorumluluğunu üstlenen biriydi o. Buna rağmen o ailede yaptığı tek yanlışla üstü çizilecekler listesinde hep ilk sıradaydı. Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar ya, bu yüzden Yağız hep ormanlarda yaşadı diyebiliriz. O hep doğruları söyledi ve bu yüzden de onun bu dürüst kalbini sadece Hazan sevdi. Onun dışında seveni de yoktu zaten. Buna rağmen ailesine en kızgın olduğu zamanlarda bile elini ne abisine ne de kardeşlerine uzatmaktan asla vazgeçmedi. Ama kardeşlerim dediği insanlar kendi çıkarları için buldukları ilk fırsatta sırtından bıçaklamaktan geri kalmadılar asla. Gökhan holding Yönetimi için karısıyla sürekli planlar yaptı, Sinan kıskançlıktan iftira attı, Selin desek Yasin’i Ece’ye karşı kışkırtacağım derken az daha abisini öldürtüyordu ve ben yaptıklarından pişman olan hiç bir kardeş görmedim. Annesinin hastalığını bile tüm çocukları arasında bilen, bu büyük sorumluluğu üstlenen roldeydi. Ama yine suçlanan kendisi oldu ve Egemen ailesi onun kıymetini asla bilemedi.
Bir tek annesinin sevdiğini sandığı, kendini “Soğuk” diye nitelendiren biri o. Ama ben asıl onun en çok “Unuttun mu anne; ben yalnız olanım, yalnız kalacak olanım” deyişi, nasıl içinin bu yüzden yanıp kavrulduğunu asla aşamayacağım sanırım. Onunla ilgili unutamayacağım çok şey var ama en aklımda kalacak olan sanırım o yalnızlığını, sevilmemişliğini kabul edip sırf o ailede görünür olmak, birazcık olsun en kıymetlisi olan babasının evladı olmak için mükemmel olmaya çalışmasını bunu ona dayatılmasını asla unutamayacağım sanırım. İşte bu yüzden etrafına kalın duvarlı bir kale örmüştü ve insanlar bu yüzden onu duygusuz bir robot zannediyordu.
Belki dışı Hazan’ın dediği gibi “Buzdolabı”ydı ama kalbi merhamet, sevgi ve şefkat dolu bir insandı aynı zamanda. Çünkü mükemmel görünen zor bir hayatı vardı Yağız Egemen’in. Daha sadece 12 yaşında dünyanın öbür ucuna gönderilip tek başına büyümek zorunda kaldı. O ailesi içinde “Altın çocuk, bay mükemmel yahut gözde evlat” diye nitelendirilse de yaptığı ilk hatada gemiden atılacak ilk yük muamelesi gördü her zaman. Sinan bir hata mı yaptı “Her zaman ki Sinan işte” diye geçiştirildi. Gökhan işi mi batırdı “Aman canı sağ olsun” dendi ama söz konusu Yağız olunca en ufak bir hata ona “Sen bir hayal kırıklığısın” cümlesiyle yüzüne yüzüne vuruldu. Onunda dediği gibi o hiç bir zaman “Altın çocuk” olmak istemedi , babası her lafı her sözüyle onu buna zorladı ve Yağız ona dayatılan hayatı yaşamak zorunda kaldı. Ta ki hayatına Hazan girene kadar. Belki doğru değildi Hazan’ı sevmesi çevresine göre, belki yasaktı ona göz ucuyla bile bakmak, Hazan’ı sevmek ama bu hayatta onu mükemmel yahut Altın çocuk diye değil de Yağız olarak seven, onun kalbini, merhametli yanını, yaralarını, yalnızlığını gören tek kişi Hazandı ve Yağız ne yaparsa yapsın buna karşı koyamadı.
Yağız defalarca kendini sorguladı, neden Hazan’ı sevdiğini anlamaya çalıştı cevabı bence çok netti. Çünkü Hazan diğer hiç kimse gibi değildi. Yağız anlatmasa bile anlıyordu dertlerini, Yağız göstermese bile Hazan görüyordu kalbindeki yaraları ve diğerlerinin aksine Hazan onları onu incitmek, günü geldiğinde yüzüne vurmak yahut çıkarları için değil onu iyileştirmek için kullanıyordu bildiklerini. İşte Yağız bu yüzden aşıktı ona.
Yağız Egemen denince aklıma gelen ilk şey sevdiğine saygı duyması olur. Ekranda sık sık gördüğümüz sevdiği için sevdiğine psikolojik şiddet uygulayan, eziyet eden, aşağılayan bir karakter değil asla. Ece’ye de dediği gibi “Karşındaki seni seviyorsa dinleyecek, anlayacak, konuşturacak seni seviyorsa önce insan gibi sevdiğine saygı duyacak.” O aslında Hazan’ı da hep böyle sevdi, ona kararlarına saygı duydu hep, tek taraflı sevdiğini hissettiği için bu konuda Hazan’ın üstüne hiç gitmedi. Acı çektiğini gördüğünde onu Sinan’la barıştırdı, zor anlarında hep yanında oldu, hayallerini gerçekleştirmek için hep destek verdi ama asla sırf ona aşık olduğu için yanında kalmaya ya da onu sevmeye zorlamadı. Onu sevdiğini kendine bile itiraf edemezken bile sadece onun mutluluğu için uğraştı. Kafasındaki doğruları empoze etmedi, sevdiğine alan açan adamlardandı. Hazan onun yanında kendisiydi, huzurluydu. Ne yaptıysa sevdiği kadının mutlu olması için yaptı. Ama en önemlisi onu çıplak elleriyle mezardan çıkaracak kadar çok severken sadece o mutlu olsun diye onu Sinan’la barıştıracak kadar da güzel seviyordu Yağız Egemen. Sonunda sevdiği kadınla mutlu bir hayata yelken açtı o. Tüm korkularına, Egemen soy ismine, Sinan ve Gökhan’ın oyunlarına rağmen o dimdik bir şekilde istediği hayatı hak ederek, tırnaklarıyla kazıya kazıya aldı. Oralarda bir yerlerde hep çok çok mutlu olması dileğiyle.
Bu ekranlardan bir Yağız Egemen geçti ve benim asla unutamayacağım, unutmak istemeyeceğim bir karakterdi kendisi. Belki Yağız’ı bu kadar çok benimsememin bir diğer sebebi de Çağlar Ertuğrul’un ona bu kadar mükemmel hayat vermesidir. Çünkü Yağız’ın her anını, her duygusunu, Hazan’a olan o saf aşkını, içindeki o kırgın çocuğu, zamanla gözleri yalnızlığa alışmış o masum kalbi öyle güzel yansıttı ki hayran kalmamak elimde değildi. Bu yüzden Yağız Egemen benim için hep çok özel bir karakter olarak kalacak.
Şu an her neredeysen sevdiklerinle hep çok çok mutlu kal Yağız Egemen.