YAZAR:A. Ela Erdoğdu
İnsanlar bir arada yaşamaya başladıktan bir süre sonra toplumsal sorunların ortaya çıkmasıyla bu sorunları giderecek kurallar ve bu kuralların denetleyecek topluluklar. Bu topluluklar önce beyler, sonra hanedanlar vb. oldu her coğrafya da farklı bir şekle bürünse de özünde basit bir denklem vardı yönetilenler ve yönetenler.
İnsanlar akıllarıyla oldukları kadar duygularıyla da varlıklarını sürdürürler. Ve tüm duygular bir araya gelerek bizi oluşturur. Dünyaya nam salan duygular oldu kimisi aşkıyla kimisi öfkesiyle kimisi öfkesinin içinden çıkardığı aşkıyla yüzyıllarca konuşuldu. Ne sultanlar ne Hürremler ama sizi Hürrem Sultandan yüz yıl öncesine götüreceğim bu sefer. Yolculuğumuzun istikâmet yeri ise İngiltere ve bize eşlik edecek dizimiz ise “Beyaz Prenses” yani “The White Pricess” .
Dizimiz “Bosworth Muharebesi” sonrası tahta çıkan ve hüküm sürdüğü 24 yıl boyunca olaylı bir kral olan 7.Henry ve karısı Kraliçe Yorklu Elizabeth arasındaki ilişkiyi baz alarak tarihten esinlenerek yapılan 8 bölümden oluşan bir tarihi dizi. İkinci sezonunun gelip gelmeyeceğini ise henüz bilmiyoruz. Bu diziyi daha doğrusu bu çifti yazmam ise bana hissettirdikleri. Tarihe meraklı biri olarak bu tarz da bulduğum dizileri izlerim ve İngiltere’nin tarihi gerçekten karadelik gibi sizi içine çektikçe çekiyor. Dizi Yorklu Prenses Elizabeth’in evinde 7. Henry’nin askerlerinin onu ve ailesini kaleye götürmek için gelmesiyle burada değineceğim tek unsur ise annesi eski kraliçe Elizabeth’in erkek kardeşini askerlerden saklaması, evet evet çünkü kendisine isyan etme ihtimali olabilecek herkesi idam ettireceği için saklanıyor. Kardeşini evde çatı katına saklayan annesiyle ve kız kardeşleri ile yola düşen Elizabeth aslında yasta zira kendisi savaştan önce III. Richard ile nişanlıydı, nişanlısına da aşıktı ama savaş meydanında öldürülmüştü eski kral. Savaşa giderken Elizabeth’in evleneceği kişi de savaşı kim kazanırsa ona göre değişecekti, değişti de sevdiği adamı öldüren adamla evlenmek zorundaydı. Henry ise öldürdüğü düşmanın kadınıyla evlenmek istemiyordu sebep sadece bu gibi görünse de bir diğer sebep de Elizabeth’in fazlaca dik başlı olması ve asla boyun eğmiyor oluşuydu. Konseyine onunla evlenmek istemediğini söylese de York Hanedanı ile birleşmezse iç savaşın kapıda olduğunu buna mecbur olduğunu söyledikleri için mecbur kaldı ama nikahı kıymadan şart koşmaktan da geri kalmıyordu çünkü kral oydu.
Henry ilk başlarda herkesin izlerken öfkesini toplasa da diziyi izledikçe ve annesini dikkatlice takibe aldığınızda ona sadece üzülüp acıyorsunuz. Henry, 1457 yılında, Galler’de Richmond Dükü Edmund Tudor ve Margaret Beaufort’un tek oğulları olarak doğdu. Babası o doğmadan önce ölmüş annesi ise onu doğururken “İngiltere Kralı” olacak motivasyonu ile Tanrı’nın da bunu istediğini doğuruyor ve oğluna da yıllarca bunu öğretiyor. Bu arada söylemeden geçmeyeyim annesi ve amcası arasında gizli bir ilişki gösteriliyor bize ama tarihte bununla ilgili net bir bilgi kaydı bulamadım, dizi için eklenmiş olabilir. Henry aslında İngiltere için üvey torundu ve çok çok uzaktan olsa da taht hakkı vardı ama İngiltere Parlamentosu’nun çıkartmış olduğu “Titulus Regius (Kralın Unvanı)” adli kanuna göre çok zordu zira İngilizlerde tek evlilik vardır boşanma yoktur. Henry bu yasayı kaldırarak genç 5. Edward’ın krallığını ve çocuklarını gayrimeşru göstererek büyük bir tehditti ortadan kaldırdı. 7.Henry bu kanunu kaldırmasaydı kendi tahtı ve iktidarı sallantıda kalacaktı çünkü kiliseye göre gayrimeşru durumlar asla kabul edilecek şeyler değildi. Henry içinde merhamet taşıyan ona sevgi gösteren bir kişiye bile gerçek kendini gösterecek bir durumda ama annesi buna asla izin vermiyordu buna rağmen Henry ona isyan edebilecek küçük erkek çocuklarını öldürtmemiş bir yere kapatmak istemiştir ama annesi o çocukların savaş sonrası karışıklıkta zaten öldüklerini söylemiştir tabii ki yalan. Annesi Margaret hepsini boğdurtmuştur bunun kendi soyuna bela getireceğini bilmeden gaddarlığı en üst düzeyde oğlundan gizli sürmüştür. Henry yıllarca annesinin beynini yıkaması tahta çıktığı zaman ülkedeki sorunlar bir yandan da ondan nefret eden karısıyla uğraşmaktan çoğu şeye kör olmuşken bir gün artık dayanamaz ve karısına isyan eder.
Elizabeth ise soylu, genç ve çok güzel bir kadındır ancak kaderinin kötü olduğuna inanır zira düşmanı ile evlenmek durumundadır, üstüne üstlük Henry yüzünden kardeşinin de öldüğünü bilmek içten içe öfkesini daha da büyütür annesi eski kraliçe Elizabeth ile -ki annesinin büyücü olduğuna inanılır- bir lanet okurlar. Kulede o çocukları her kim öldürdüyse onun tüm erkek soyunun ölmesi adına gerçek ya da yalan bilinmez ama bu ileride Elizabeth’in başına büyük dertler açacaktır. Dik başlı oluşuyla eşi ve kayınvalidesi tarafından çok baskıya maruz kalan genç kraliçe annesinin rehberliğinde oyun oynamaya başlar. Oyun basitti Henry’e yakın görünecek aşkına inandıracak ve annesi de uygun zamanda topladığı askerlerle isyan ederek tahtlarını geri alacaktı ama işler kimsenin beklemediği şekilde gitti oğulları Prens Arthur’un doğumu sonrası Henry Tudor ve Elizabeth York arasında duygusal değişimler yaşanmaya başlar. Artık anne olan Elizabeth annesinin onu nasıl manipüle ettiğinin farkına varır ve kocasına kalbinin kapılarını açmaya karar verir zira kucağında tuttuğu geleceğin kralıdır.
Oğulları Arthur’un doğumu sonrası ilk adımı Henry atar ve iki hanedanın sembolü olan kırmızı ve beyaz güllerin iç içe geçtiği yeni bir arma tasarlatır bu artık iki ailenin bir olduğunun dosta düşmana ilanıdır. Anne olmasıyla birlikte aslında kocasının nasıl bir cenderede sıkıştığını, nasıl manipüle edildiğini gören kraliçe ona destek olmaya ve tüm sevgisini samimiyetle kocasına hissettirmeye başlar. Henry şaşırsa da buna hayır diyemez çünkü sevgiye fazlaca açtır bu süreçte annesi sürülen Elizabeth gizlice onla görüşür çünkü zamanında ettiği lanetin oğlunu vuracağından korkmaya başlamıştır. Gizli görüşmelerin birinde Henry’e yakalanır ve ona her şeyi -lanet hariç- dürüstçe anlatır. Bu yakalanma işine yarayacak sanan Margaret oğlunun karısın duyduğu güven ve sevgi karşısında şaşırır kalır çünkü zorla başlattıkları bu evliliğin aşka dönüştüğünü o ana kadar anlamaz bu da hiç hoşuna gitmez. Çünkü kendisi büyük kraliçe olarak hep yönetimde kalmayı planlarken gelini onu giderek geri plana atmaktadır. Yaptığı her şeyi “Tanrı böyle uygun gördü” diyen Margaret oğlunun mutluluğuna bu yüzden açıkça laf edemez ama gelinini ortadan kaldırmak için fırsat kollar. Annesi ve çok sevdiği karısı arasında sürekli sıkışan Henry giderek zorlanırken hiç umulmadık bir şey olur Elizabeth’in öldü bilinen kardeşi gelir hem de tahtta hak iddia ederek.
Bir kadın hayatı boyunca birçok sıfata sahip olur çocuk, eş, anne ve hepsinde büyük değişimler yaratır ki siz tüm bu sıfatlara ek bir de kraliçeyseniz Tanrı yardımcınız olsun. Tabirimi maruz görün dananın kuyruğu asıl şimdi kopacaktır. Elizabeth kardeşini reddeder ve sahtekar olduğunu söyler. Bu demektir yalancı varis idam edilmelidir ve kocasının bu emri vermesi demek lanetin Arthur’u bulması demektir. Henry’e her şeyi anlatmadan önce her yolu dener Elizabeth ama kardeşini kurtaramaz artık son çare kocasına tüm içtenliğiyle olanları anlattığında ise Henry artık tam olarak nasıl bir hayat yaşadığının, nasıl kanlı bir tahta oturduğunun farkına varır.
Annesi büyük kraliçe Margaret ile hesaplaşması artık Henry için dönüm noktasıdır. Ondan çalınan çocukluğunun, elindeki masum kanların hesabını annesinden sorar. Aslında kral olmasa daha mutlu olacağını kendi hırsları uğruna oğlunu nasıl harcadığını, bunun nasıl annelik olduğunu sorar ama aldığı cevap her zamankiyle aynıdır “Tanrı böyle istedi” bu cevaba daha da sinirlenen ve annesinin kendinden gizli öldürttüğü çocukların lanetinin oğlunu bulacak olmasının kahrıyla annesini çok ağır bir şekilde cezalandırır ve kendisini odaya kapatır. Kocasının bu perişan hali ve anne olarak yaşadığı korkuyla çok ağır sorumluluklar altına girmeye mecbur kalır Elizabeth. Kocasını ikna ederek uzun zamandır kulede kapalı olan kuzeni ve öz kardeşinin idam emrini verdirir hem de kendi hazırladığı yalan bir isyan planıyla. Sessiz sedasız kimseye duyurulmadan yapılan bu idamı kendi gözleriyle izler ama hiçbir şey bitmemiştir.
Sekiz bölüm boyunca bir kadının hayatın içinde nasıl evrildiğini, nasıl ağır kararlar almak zorunda kaldığını ve aşkın öfkeye galip gelip iki yaralı kalbin birbirine nasıl bağlandığını güzelce işlediklerini düşünüyorum. Dik başlı bir prensesken asi bir kraliçe sonrasında da fedakâr bir kraliçeye evrildi Elizabeth demir gibi ateşlerde yana yana, dövüle dövüle ve senin gibi kan dökmem dediği Büyük Kraliçe Margaret gibi kanlar dökerek. Taht ve güç uğruna hayatları elinden alınan iki gencin öfkesinden doğan aşk izlerken beni hem etkiledi hem de üzdü. Hepimiz Hürrem’in zekasına hayrandık yaptıkları da zordu ama arada fark var ki Süleyman ve kendisi en başından aşıktılar istediklerini yaptırması kolaydı bu yüzden lakin Elizabeth için bu o kadar kolay bir durum değildi geçmişte kendinden nefret ettiğini bildiği karısına inanmak, sözlerinin arkasında bir plan olmadığını görmek Henry için zordu. Elizabeth ve Henry el ele verip sevgiyle kendi yaralarını sardı daha sonra ülkelerinin.
Yazımın sonuna gelirken dizinin ikinci sezonu gelirse diye bu iki aşığın sonunu sizlere anlatmadım ama büyük bir aşkın tarih sayfalarında yattığından emin olabilirsiniz. Sevgiyle kalplerindeki buzu eritip içlerindeki sevgiyle evlatlarını ve ülkelerini aydınlatan Kral ve Kraliçeyi saygıyla anmaktan başka bir şey gelmez elimizden. Sözlerimi noktalamadan Hadise’nin bir şarkısında da dediği gibi “ İZ BIRAKMAK LAZIM AŞKLARLA” geçmişten günümüze kadar iz bırakan o cesur aşıklara selam olsun.
Bir sonraki yazıda görüşünceye kadar sevgiyle kalın.