Biz Birlikte Güçlüyüz (Tuzak, 8.bölüm)

YAZAR : Şeyma BULUT

Verdiğimiz zorunlu aranın ardından geç de olsa yeniden Tuzak için yazının başına oturdum. Açıkçası bölümlerin artık sağlıksız bir saatte yayınlanması, hafta içi bir günde olması bizler için oldukça zor oluyor ancak bir şekilde düzene gireceğiz.

Geçtiğimiz bölümde Tuzak’a oldukça etkileyici bir sahne ile veda etmiştik. Açıkçası duygusal anlamda birbirinden bu kadar etkilenen iki insanın aşk sayesinde yol arkadaşlığı yapıp, yapamayacağı benim için merak konusuydu ancak onlar bu hafta sadece yol arkadaşı olmadıklarını anladılar. Onlar aynı zamanda kader ortağıydı. Hem Ceren’in hem de Umut’un hayatları bizzat Demir tarafından çalındı ve bu ortaklık iki aşığın birbirine tutulmasından çok daha öte bir şey diye düşünüyorum. Özellikle bu durum Ceren için Umut’tan çok daha fena bir durumda zira onun hayatını çalan hayatını uğruna adadığı öz babasından başkası değil.

Ceren Gümüşay hayatının en zor dönemini yaşıyor. Bir yanda kardeşleri, diğer yanda babası derken tam bir kuşatma altında. Güven, Ceren için bir tehdit olmasa da Mete oldukça büyük bir tehdit ve ne yazık ki Ceren çok uzun süre bunun farkına bile varamadı. Ceren aslına bakacak olursanız Demir ve Mete tarafından sinsice inşa edilmiş zindanda yaşıyordu. O zindanın çevresini öyle bir sanatla boyadılar ki Ceren sevildiğini sandığı bir hayatın içinde gözleri kör, kulakları sağır bir ömür geçirdi. Onun gözünün önündeki perdeyi ilk Umut araladı. Ailesinin, hayatının nasıl bir yalandan ibaret olduğunu anladı. Ceren uykusundan uyandıkça, babasının nasıl bir canavar olduğunu gördükçe artık susmaması gerektiğini de anlamaya başladı ki her iyi ve merhamet sahibi insan Ceren gibi davranırdı. Ceren öylesine büyük nir kalbe ve cesarete sahip ki abisinin yapamadığını yapıp, babasının karşsına dikilerek savaş baltalarını kaldırırak hem Yörükoğullarının hem de benim büyük saygımı kazandı.

Ceren, babasının tüm parasını elinden almak istemesi üzerine harekete geçti. Açıkçası ben parayı elinde tutmak için ne yapacak diye beklerken o Demir’e diğer çocukları gibi satılık olmadığını gösterdi. Demir güce, paraya öyle bir tapıyor ki herkesi de kendisi gibi sanıyor. Ceren’in bu şekilde Güven gibi kapısına gelerek “Ne istersen yaparım!” demesini bekledi. Halbuki Ceren Umut’un ailesine, kendi annesine yapılanlardan sonra paraya, güce tamah edip, ona inanan, sevdiği insana kazık atacak biri değil. Ancak Ceren için şunu çok rahatlıkla söyleyebilirim ki, Umut’a aşık olmasaydı da Ceren bu savaşı babasına karşı gözünü kırpmadan başlatırdı.

Ceren kendi evinde yaşadığı korkunç gecenin ardından kendini Umut ve ailesinin güvenli alanında buldu. Mahir’le girdiği o ev, sofra aslında Ceren’in belki de aylar sonra güvenle oturduğu tek masaydı. Daha önceki yazılarımda Umut’un içeriden sağlam bir müttefiğe ihtiyacı olduğunu bunun da Ceren’den başkası olamayacağını söylemiştim. Açıkçası bu durum beni çok mutlu etti. Zira her ne kadar Umut’un bütün hayatını Demir çalmış olsa da o bir yalanın içinde yaşamadı. Bu sebeple burada Ceren’in durumunu çok daha nahif buluyorum. Umut elbette kolay şeyler yaşamadı ama abisini kaybettiği günden beri yolu, hedefi, amacı belliydi. İntikam için adım adım bir tuzak kurdu, Demir’i dört yandan kuşattı. Ceren’se annesinin bile başına gelenleri bilmeden korkunç bir yalanın içinde yaşadı ve uyandığında tamamen yalnızdı. Yanında sadece daha yeni tanıdığı Umut vardı. Bu iyi bir şey olsa da bir insanın kendi öz ailesine savaş başlatması düşmanına başlatmasındam çok daha zordur diye düşünüyorum.

Ceren şu anda çok acı verici bir durumun içerisinde ve çok korkuyor. Öyle ki babasının bir sınırı olmadığını anladığı her bir gün Ceren de daha içine kapanık, ürkek bir hal aldı. Ailesinden ihanet gören birinin kolaylıkla birilerine gğbenmesini beklemiyordum ama Ceren inandı. Umut’a, davalarına inandı. Daha da ötesinde onları anlamaya başladı. Babasının kötülüğü kendisi dışında herkesi yakan bir şeye dönüşmüş ve ne yazık ki Ceren bunda kendine de pay biçiyor. Demir o şirketi tek başına büyütmedi ve Ceren tüm bu yüklerin altında ezilmeye başladığında onu ellerinden tutup kaldıran da Umut’tan başkası değil. Umut öyle bir anda Ceren’in yanında oldu ki bu savaşı kaybetseler de kazandılar diye düşünüyorum.

Umut, bu yola girdiğinde içeriden birinin kendilerinin yanında olacağını hayal bile edemezdi. Aileyi manipüle ederek belki oyuna getirirdi ama içlerinden birinin kendilerinin yanında olacağını, hele de ona aşık olacağını tahayyül bile edememiştir. Hayat işte, sen ne yaparsan yap karşına çıkanlardır demişer, Umut da bir anda karşısına çıkan aşka daha fazla direnmedi. Ceren’e destek oldu, onu girdiği çukurdan çıkardı. Bu da Umut’un saf bir öfkeyle hareket etmediğinin en bariz göstergesi. Diğer türlü olsa Demir Gümüşay’ın kızı, banane der çeker giderdi ama o bunu yapmadı. Onun derdi Demir’le ve ne yaparsa yapsın sorununu onunla çözecek.

Umut’un Demir’le olan iş birliğinin adı ortaklık olarak aşama kaydederken, Demir de boş durmuyor. Çınar’ın yavaş yavaş gerçeklere yaklaşması onu korkutmuş olacak ki, o da Çınar’ın açığını aramaya başladı. Burada bir şey bulur mu bilmesem de Demir’in çok tehlikeli bir adam olduğunu, batarken yalnız gitmek istemeyeceğini düşünüyorum. Umut onunla savaşırken hep çok temkinli ve yavaş davranıyor. Sebebi de Demir’in narsist, sosyopat kişiliğinde yatıyor aslında. Umut kendisini çoktan gözden çıkardı ve Demir’den asla korkmuyor ama Umut da tek tabanca değil işte. Önceleri sadece ailesini düşünürken, şimdi bir de Ceren’i düşünmeye başladı. Hem aşık olduğu kadını hem de ailesini korumak zorunda ancak aile kısmından çok emin değilim. Zira onların açığı, Umut’un açığından fazla ve durumun pek de farkında değiller diye düşünüyorum.

Öncelikle Umay’dan başlamak istiyorum. Güven’e aşık olması, Güven’in takıntılı kişiliği ile birleşince işler iyice karıştı. Üstüne üstlük bir de bunu Mahir öğrendi. Umay her ne kadar Mahir’i Luna ile vursa da maalesef durumları aynı değil. Güven şimdilik zararsız gibi dursa da kendisini istemeyen biriyle evlenmek için konuyu babasına açacak kadar ileri gitti. Halbuki Umay ona net bir şekilde ilişkilerinin bittiğini söylemesine rağmen onun bu tavrını yok saydı. Takıntılı insanların en bariz özelliklerinden biri de istediklerini elde edemediklerinde oldukça tehlikeli bir ruh haline bürünürler. Umay’ın da ruh sağlığını düşünecek olursak bu ikisi birbirinin sonunu getirebilir. Mahir de bunun farkında ki durumu engellemeye çalıştı ama kendi durumu da o kadar iyi değil.

Luna ve Mahir arasındaki ilişki her geçen gün daha da güçlenirken, tek bir açıkta tüm tuzağın başlarına yıkılacak olduğu gerçeği tam kapının önünde duruyor. Umut şimdilik bu ilişkinin geldiği hali görmese de Demir bebeği ve Mahir’i öğrenirse olacakları düşünmek bile istemiyorum. İkisini de öldürür, hem de bunu öyle bir şekilde yapar ki hepimiz şaşar kalırız. Mahir bunu görmese de Umut gerçekler açığa çıkınca bunun olacağının oldukça farkında ancak her cepheye de yetişemez. Onun olmadığı yerde güvenmesi gereken tek insan Mahir, onun da bir baba olarak öncelikleri değişti. Halbuki Ceren örneğinde bile Demir’in neler yapacağını kendi gözleriyle gören birinin daha aklı selim davranması gerekir. En azından kazandıkları güne kadar böyle yapmaları lazım ama yapamıyor. Burada da büyük arıza çıkacak, benden söylemesi.

Umut ve ailesi Gümüşayları görünce kendilerinin nasıl güzel bir bağ ile bağlı olduklarının farkına vardılar ancak ben o kadar emin değilim. Ceren’in ailesi aralarındaki sırlardan dolayı paramparça oldu. O sırlar büyüdü büyüdü ve onları en dipten parçaladı. Eee küçük de olsa Yörükoğullarının da benzer sırları var. İlişkileri var ve diğerlerine asla demiyorlar. Ya bu büyük sırlar da onları koparırsa? Ben olacağına ihtimal vermiyorum ama bu gizemin onların canını yakacağını düşünüyorum. Tıpkı annesi yüzünden Ceren’in bir anda paramparça olması gibi.

Ceren uzun süredir peşinde olduğu annesinin veda mektubunu buldu. Ceren, tüm hayatı boyunca annesinin onları terk ettiğini, başka bir hayatı tercih ettiğini ve hatta sevilmediğini düşünerek yaşadı. Halbuki şimdi annesinin hiç gitmek istemediğini öğrendi. Maalesef daha da acısı Ceren babasının bu işte yalnız çalışmadığını da en ağır şekilde anladı. Mete ve Demir senelerce hem Ceren’i hem Güven’i kandırarak annelerini hapsetti. Ceren bu gerçekleri en ağır şekilde öğrenirken, Umut da Demir’in aşağılık yüzünü gördü. Halbuki burada en az Demir kadar Mete de artık radara girdi diye düşünüyorum. Umut’un son bakışı artık bu savaşın iki taraflı gideceğine dair bir baş kaldırı gibiydi.

Mete ve Demir iş birliğinin ortaya çıkmasıyla savaşın artık cepheleri, tarafları belli oldu. Demir’in sadist, Mete’nin hırslı kişiliği Umut, ailesi ve Ceren’in adalet arayışı var. Bu yol bizi nereye çıkarır bilmiyorum ama birbirine çıkarsız dayanan insanların bu savaşı kazanacağını düşünüyorum. Onlar birlikte güçlü ve kazanacaklar inanıyorum.

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Dar Alanda Kısa Paslaşmalar, 6.bölüm)

YAZAR : Şeyma BULUT

Hayat bir oyundur, o oyunu güvenilir insanlarla oynarsan kazanırsın ama tek başına kaldığında işin çok zor olmasına rağmen yine de bir ihtimal vardır. Peki ya güvendiğin insanlar sana ihanet ederse ne olur? Bu oyunu daha başlamadan kaybedersin. Umut ve Ceren ikisi de bu hayatın içerisinde bir oyun oynadılar ve ikisi de kendilerini hiç ummadıkları bir durumda buldu. Umut ailesinin sorumsuzca davranışları yüzünden sorun yaşarken asıl sıkıntıya düşen Ceren oldu zira yola çıktığı insanlar yine güce boyun eğdi ve Demir’in kazanmasına sebep oldular.

Ceren, babasının korku imparatorluğunu yok etmek için kollarını sıvadığında en çok kardeşlerine güvendi. Ceren’in en büyük sorunu bu aslında, çok sevdiği zaman görmek istemiyor. Halbuki bu ilk değildi, ilk kez kardeşleri babası karşısında onu yalnız bırakmadı ama bu defa bir başka yıkıldı. Ceren uzun zaman sonra kendini çok güçlü hissediyordu ama sırtını çok yanlış iki müttefiğe yasladı. Bir tarafında Mete gibi paraya ve güce tapan biri, diğer yanda Güven gibi benmerkezci, hata yaptığında bunu ağlayarak kapatmaya çalışan, yapamadığında da çok rahat zalimleşen birine güvendi. Açıkçası Ceren’in hala Gümüşay Ailesi’nden olduğuna hayret ediyorum. Bu kadar iyi, nahif ve ince düşünceli olup, insanları düşünen biri nasıl Demir’le aynı genetiğe sahip olur, hayret doğrusu. Bazı savaşlar kaybedilir, bazıları kazanılır. Ceren belki babasına karşı bir mağlubiyet aldı ama bilirsiniz, büyük zaferler büyük mağlubiyetler ardından gelir. Ceren bu yenilgisini büyük bir zaferle taçlandıracak, ben buna eminim.

Ceren, ailesindeki herkese hep kol, kanat geren bir karakter. Babasına, kardeşlerine, çocuklarına sahip çıkan, sonsuz sevgisiyle onları saran biri. Ne yazık ki ailesi ona karşı aynı davranışı sergilemiyor. Ben özellikle Güven’den bu defa beklemezdim. Her düştüğünde onu kaldıran Ceren’den başkası değildi, babası kapının önüne koyunca da ilk ona sahip çıkan yine kız kardeşiydi ama Güven her zamanki gibi sadece kendisini düşündü. Onun düzelmeye başladığını sanıyordum ama hiç bir değişim yok. Sadece büyük sözler var ama gerisi tamamen bir balon diye düşünüyorum. Güven söz konusu kendisi olduğunda kimseyi gören ya da anlayan biri değil. Kendi istediği şeyler olduğunda olduğunca verici olsa da kendi canı yandığında ilk hareketi ceza kesmek oluyor. Bunun en bariz meselesini de Umay örneğinde görebiliriz.

Umay bir anda Güven’den ayrılma kararı almıştı ve bence bu kararında gayet haklıydı. İçinde taşıdığı korkular, ailesi ve Güven’e asla itimat etmemesi gibi konular Umay’ın aklını hallaç pamuğu gibi attı. Bence yine de içinde bir kaç acaba taşıyordu. Acaba ben mi yanlış yaptım noktasında gidip geldiği dönemde o yönetim kurulu toplantısı Umay’ın gözlerini açtı. Kendi kız kardeşine sahip çıkmayan, sadakat göstermeyen biri nasıl bir yabancıya sadakatle davransın? Ben de olsam Umay’ın yerinde aynı şekilde tepki verirdim ki Umay ilişkisini bitirmekteki haklılığını da bir kez daha teyit etmiş oldu. Zaten Güben’le kavga ederken de bunu ona söyledi. Ceren’e ihanet ettiğini, karakterinin bu olduğunu ve güven duymadığını haykırdı ve erkeğimizin özgüveni sarsıldı. Çok aşıktı, ölüyordu falan ama kızın bir net tavrı karşısında bir anda o hisler halı altına gitti. Güven Gümüşay ay soyadına yakışır bir şekilde kendisini reddeden Umay’ın iş akdini feshetti. Bugüne kadar verdiği emekler, katkılar umurunda bile olmadı. Hani her konuştuğunda topu babasına atıyor ya, ben kötü değilim babam öyle demeye çalışıyor ya, bu ne şimdi? Bence Güven sadece biraz fazla duygu sömürüsü yapıyor yoksa babasının aynısı diye düşünüyorum. Bu hatasından dönmezse de gözüme bir müddet görünmesin. Babası gibi insanlara hesap ödeteceğine oturup ben ne yaptım diye düşünsün diye düşünüyorum.

Gümüşay Ailesi’nin zayıf halkası nasıl Güven’se, Yörükoğlu’nunki de maalesef Mahir’den başkası değil. Nasıl ki Güven kendi hatalarının bedelini başkasına ödetiyor, Mahir de yaptığı yanlışı başka bir yanlışla telafi ederken Umut dahil herkesin hayatını riske attı. Mahir, Luna’ya aşık oldu ve onu oradan almaya kararlı. Ancak İntikam planının en önemli halkası olan bir kadını o evden almaya kalkması demek herkesin hayatını riske atması demek, özellikle de Ayşe’nin. Ayşe de Umut’tan sonra ona yaptığının yanlış, tehlikeli olduğunu söyledi. Hatta bu yoldan dönmesi konusunda uyardı ama nafile. Mahir gidip gizli gizli yine Luna’ya sözler vermeye devam etti. Mahir öyle bir karmaşa halinde ki bence mantıklı düşünemiyor. Sürekli bir yerlerde yalpalıyor ama hatasından da bir türlü geri dönmedi. Özellikle Ayşe’nin içerideki konumu, Luna ile olan yakınlığı bazı şeyler ortaya çıktığı anda her şeyi tepetaklak edebilecek durumda ancak Mahir hala o noktadan çok uzak. Umut ona devam ederse plan batar dedi, Ayşe çığlık kıyamet üstüne gitti ama hala anladığını düşünmüyorum. Hep dedim, demeye devam edeceğim Umut’un güçlü bir müttefiğe ihtiyacı var ve bu kişiler Umay ve Mahir değil. Umay için bir şey diyemem, gerçekten zor durumda ve canı çok yanıyor ama Mahir’in Luna kadar kardeşlerini, babasını düşünmesi gerekir. Baba olacak anlıyorum ama bu kadar riskli bir oyunda dikkatli olması gerekirdi diye düşünmeden de edemiyorum. Umut kardeşleriyle sorun yaşasa da biri var ki, kardeş olmak için kan bağına ihtiyacımız olmadığını yeniden hatırlattı bana :Ali!

Ah Ali, ah… Nasıl özel, nasıl güzel bir adamsın sen diye diye bütün bölüm gezdim desem yalan olmaz. Demir’in yanında ” Ben Umut Yörükoğlu’yum” derken bir an bile gözünü kırpmadı. Hayatını riske attı. Ölümden döndü ama bu fedakarlığı onu hem muazzam iyi bir konuma hem de kardeşinden uzaklara fırlattı. Ali, artık emniyetin içerisinde ama Umut’tan çok uzaklarda olarak oyuna devam edecek. Ali en başında bana hiç güven vermedi ama sonrasında onun sadakati karşısında sadece gözlerim doldu ve yürekten “helal olsun” dedim. Umut için Ali, Ayşe birer şans ama yetmez. Demir gibi büyük bir düşmanın karşısında daha güçlü bir ortağa ihtiyacı var ama onu ikna etmek sandığı gibi kolay olmayacak.

Umut, hayatının en zor dönemini yaşıyor desem yalan olmaz. Umut, bir yanda Demir’le savaşıyor, bir yanda kardeşleri yoldan sapmasın diye uğraşırken diğer yanda da Ceren’e karşı içinde büyüyen aşkı durdurmak için büyük bir mücadele veriyor. Umut için bu hafta gerçekten üzüldüğümü hissettim. Kendine ait tek bir şeyi yok. Yaşadığı hayatı ailesi için, intikamı için yaşıyor. Başka bir şey düşünmek bile istemeyen bir ruh halinde ve bir yerden sonra bu onun sıkışmasına sebep oldu. Umut, Ali’nin başına gelenlerden sonra özellikle daha temkinli, ürkek bir hale büründü. Zira bir hata daha çok daha kötü sonuçların doğmasına sebep olur. Bu sebeple de Demir’i kıskıvrak yakalamak zorundaydı ve ona karşı yeniden bir hamle geliştirdi. Bu hamle ardından Umut, Çınar Yılmaz olarak artık şirket hissedarı durumuna geldi. Daha doğrusu kendisine ait şirketin içine sızmayı başardı ama asıl oyun yeni başlıyor.

Demir Gümüşay, Çınar’ı yanına alarak şeytan ve şeytanın avukatı olarak dünyayı ele geçirme planları yapmaya başladı. Önce Ceren’i ekarte etti, sonra yönetim kurulunu yeniden sarstı ve şimdi de herkese meydan okumaya başladı. Tabii bilmediği şey, Çınar sandığı Umut’un şeytan değil kendisinin Azraili olduğuydu. Hayatına birden dahil olan bir adama duyduğu güven zaten tarihin tekerrür etmesinden başka bir şey değil. Bir zamanlar Umut’un babasına yaptığını, şimdi de Umut ona yapıyor. Yavaş, yavaş her şeyini ele geçirmeye başladı ancak Demir de kolay lokma değil. Umut eğer bu yolda Ceren’i yanına çekmeyi başarırsa bence kazanır zira Demir çaktırmasa da Ceren onun için önemli ve aslında onun zayıf tarafı. Sadece Demir nefret dolu bir adam olduğu için bunu fark edemiyoruz ama Güven’in ihaneti sonrası ondan biat değil, katil olmasını istedi. Kapının önüne koydu. Halbuki Ceren eğer babasıyla kalmayı kabul etseydi, hayatına devam edebilirdi. Hayatlarında Çınar olmasa kafası çalışan biri diye istiyor derdim ama arabadaki hali durumun duygusal tarafını da gözler önüne serdi.

Ceren Gümüşay, babası tarafından sevilse de ihaneti bu sefer kaldıramadı. Aslında Ceren, babasının da kötü olduğuna uzun süre inanmak istemedi. Hatta olayı ilk öğrendiğinde direkt Çınar’ı suçladı. Bir yabancıyı suçlamak, ailesini suçlamaktan daha kolay geldi. Halbuki en başından beri onun yanında olan kişi Çınar’dan başkası değil. Yine de kardeşlerinin ihanetini kısa bir süre kabullenmedi. Gerçekleri Güven’den öğrendikten sonra ruhunda ikinci büyük yara açıldı diye düşünüyorum. İlkini Demir açmıştı, diğerini de kardeşleri açtı. Öyle bir yara bere içinde kaldı ki ona yardım eli uzatan Çınar’a sımsıkı tutundu. Ailesini yok etmek üzere yemin eden birine tutuldu sanabilirsiniz ancak Ceren kirli avukat Çınar’a değil, tertemiz Umut’a aşık olmaya başladı, henüz kendisi bunun farkında olmasa bile…

Umut bu intikam yoluna girmeden önce yarattığı Çınar ile Gümüşay Ailesi’ni yok etmekten başka bir şey yoktu aklında. Ancak Ceren karşısına çıkınca bazı şeyler pek de istediği gibi olmadı. Mesela, Umut Ceren’in yanında hep kendisi gibi oldu. Gülüşü, konuşması, tavırlarıyla bir maske altından bakmadı karşısındaki kadına, hep saf bir şekilde baktı. Ceren yıkılınca onu alıp ailesinin meyhanesine götürmesi bunun en büyük ispatıdır. Umut tabi bunları bilerek yapmıyor, kalbinden geldiği gibi davranıyor. Bu sebeple de henüz kendinin, duygularının da farkında değil. Ceren’le yaşadığı her an kendisine, karşısındaki kadına ait mesela ve bu Umut’un çok da tanıdık olduğu bir duygu  değil. O hep ailesi, intikamı için yaşadı. Halbuki Ceren’le kendisi oluyor, o anı gönlünce yaşıyor ancak intikam gözünü öyle karartmış ki bunun farkına vardığı anca kaçtı.

Umut ve Ceren evin önündeki kısacık anda birbirlerine aktılar zira ikisi de aynı an içerisinde aşık olduklarını anladılar diye düşünüyorum. Bu yakınlaşma sonunda Umut’un aklına intikamın gelmesi ve bir an duraksasa da oradan kaçması Ceren’in onun hakkında  korktuğunu düşünmesine sebep oldu. Ama aslında ilk günden beri Umut, Ceren anlasın istiyor bence. Zira ona bile isteye dolu açık verdi. Halbuki Demir karşısında usta bir oyunculuk çıkarırken, Ceren karşısında bunu yapmadı. Ceren kısa bir an Çınar’ın korkak olduğunu düşünse de sonrasında öğrendiği gerçek karşısında Umut’a yüzleşmek istedi ve büyük bir bombanın fitilini de ateşledi.

Ceren, uzun zamandır ailesinin çevresinde hayalet gibi gezen Umut Yörükoğlu’nun, kirli avukat Çınar Yılmaz olduğunu çözdü. Umut’la yüzleşti. Umut itiraz etmedi, kaçmadı, saklanmadı. Peki şimdi ne olacak? Direkt babasını, ya da kardeşlerini değil Umut’u aradı ama neden? Tüm bunların cevaplarını haftaya yeni bölümde alacağız.

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere. Sevgiye kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Kumdan Kaleler (Tuzak, 5.bölüm)

YAZAR : Şeyma BULUT 

Sizce koşulsuz güven diye bir şey var mıdır? İnsan kime sorgusuz, sualsiz güven duyar ki? Bence bu sorunun cevabı hiç sekmez. İnsan sadece ailesine karşı sonsuz güven duyar, sırtını ona yaslar. Peki ya en güvenilir alanda kandırılmışsa ne olur? İşte onun ruhunda açtığı yarayı zaman bile zor iyileştirir. Umut, Demir’i kıskıvrak yakaladığını sandığı anda kendisi yakalandı ve bu Demir’in üstün zekası sayesinde değil, hayatını adadığı intikamında en güvendiği insanların yalanları yüzünden oldu.

İnsan her şeyi atlatır da hayal kırıklığı ile zor başa çıkar. Umut, Demir’den duydukları karşısında hayal kırıklığı yaşadı. Bunca yıldır ailesini mahveden adamdan intikam almak için gün sayarken, onun kendisinden, ailesinden aldıkları karşısında boynunu eğmeden yaşadığını sanırken halasının rüşvet gibi para alması, sus payı gibi kan parası alması çok zoruna gitti. Yine de Umut anladı onları biliyor musunuz? Umut, o parayı neden aldıklarını, korkularını, zorluklarını anladı. Anladı ki onlara neden diye bile sormadı. Ancak Umut bir tek şeyi anlamadı, onu asıl perişan eden de buydu zaten. Umut, parayı aldıkları için değil ona yalan söylendiği için yıkıldı. Bütün hayatını ailesine adayan bir insan olarak, bir tek onlara güvenirken bir anda hayatının yalanını duymak Umut için hiç kolay değil. Bir yanda abisinin, halasının yalanıyla uğraşıp hesap sorarken diğer yanda Umay’ın psikolojik rahatsızlıkları Umut’u vicdanı ile baş başa bıraktı.

Umay, Yörükoğlu Ailesinin göz bebeği, bitanesi. Bu sebeple üstüne titriyorlar. Özellikle de Umut ona ayrı bir gözle bakıyor. Aile masasında neredeyse bayılacak gibi dururken bir anda annesinin terk etmesini duyunca kendine zarar vermeye başladı. Anladım ki Umay hala annesinin kendi isteğiyle gitmesini kaldıramam, kabullenmemiş. Babası da ölümle burun buruna gelip, bitkisel hayata geçince içinde biriktirdiği acı böyle zamanlarda onu ele geçiriyor. Umay fiziksel acı çekmiyordu o anlarda aksine daha çok ruhunun yansımasını gördük. Yaralı onun ruhu, paramparça olmuş. Sevgiye, birilerinin hayatından gitmemesine ihtiyacı var. Nereden çıkardın derseniz annesinin kendi isteği ile gitmesine kadar çok kötü görünse de kendine zarar vermedi. Annesi yüzünden kriz geçirene kadar da Güven’le olan ilişkisini gözden geçirmedi ama aile içinde çıkan kriz, annesinin konusunun açılmasıyla Umay Güven’den vazgeçti. Hem ailesini kaybetmeyi göze alamadığından hem de bence ikinci kez kaybetmek istemediği için yaptı bunu. Aynı Mahir’in Umut’u kaybetmemek için tüm sırları ortaya dökmesi gibi. Kardeşleri sırlar birbirinden ayrır mı bilmiyorum ama sandıkları kadar yakın olmadıklarını hissediyorum.

Umut, Umay’ı atlatamadan Mahir karşısına çıktı ve ondan sakladığı tüm gerçekleri tek tek anlattı. Şimdi para meselesi için yineliyorum Umut buna kızmadı. Umay’la ikisinin okuması, ayakta durmak ve Demir onlara musallat olmasın diye o parayı kabul etmişler. Mahir de anladığım kadarıyla hayatını kardeşleri okusun diye çalışmaya adamış. Buraya kadar Umut için sorun yoktu, hatta abisinin iyi niyetine çok üzüldü. Ta ki Mahir Luna meselesini açana kadar, işte orada işler baştan aşağı değişti. Luna hamile ve Umut yeğeni olacağı için asla mutlu değil. Zira planlarının bir parçası da Luna üzerine kurulu ve bu ortaya çıkarsa Mahir’in başı büyük belaya girmesinin yanında plan da risk altında demektir. İşte bu da Umut’un kırılma anıydı. Geçmişi bırakın bugün bile arkasından iş çevrilmesi Umut için ölümden beter demek ki biz bunun acısının yavaş yavaş çıktığını göreceğiz. Umut belki de ilk kez bu oyunda tek başına olduğunu hissetti. En azından abisinin en güvenli limanı olmadığını anlaması Umut için çok acı bir gerçek ve hazmetmesi de zaman alacak.

Umut Yörükoğlu yarattığı Çınar Yılmaz ile hedefine adım adım ilerlerken içinde de fırtınalar kopuyor. Umut’un çocukluk yıllarına dönünce anlıyoruz ki, o asla çocuk olamamış. Babasının hastalığı, abisinin ölümü onun çocukluğunun da sonu oldu. O yaştan itibaren bugünün gelmesi içi yaşayan bir adamdı, o. Çocukluk yılları insanın en masum çağlarıdır. Her şeyi o yıllarda oyunla öğrenir insan, o şekilde ayakta kalır. Peki ya tam bir şeyler oyunla öğrenecekken kanla, silahla öğrenmişsen ne olacak? İşte onun ruhta açtığı yara asla iyileşmez. Umut da bu yüzden asla iyileşememiş ama ailesine tutunmuş. Onları kalbinde en masum haliyle sakladı ama unuttuğu şey şu :O yaşanan olay herkeste bir iz, yara bıraktı. Mahir’in umutlarını, Umay’ın neşesini, Umut’un da çocukluğunu çaldı.

Umut rüyalarında bile kendini çocuk olarak görmüyor. Evinde gördüğü rüyada, o evde bir tek kendisi şimdiki halindeydi ve yine ailesini koruyamıyordu. Fark ettiniz mi? Rüyasında herkes en genç halinde ama Umut bugünkü görünümündeydi. Bu onun aslında o yıllarda yaşadığı kayıpla büyüdüğünü temsil ederken, kardeşlerini, ailesini o zamanki masumiyetiyle kalbinde taşıyor. Onları koruma, kurtarma görevi de adına münhasır kendisinde diye düşünüyor. Umut bunu kendine görev edinmiş, sorumluluk almış biri. Ailesinden, güvenliklerinden o mesul ve bunu hiç bir güç değiştirmez. Bu yüzden planın komutasında o var. Demir’den onları korumak zorunda ve rüyalarında bile bunu başaramadığını görüyor. Demir korktukça acımasızlaşacak, gerçeklerin ortaya çıkma ihtimaliyle de ailesinin hayatı daha da büyük bir risk altında kalacak diye düşünüyor. Onlar sürekli Umut’tan bir şey sakladığında onları korumak, plana devam etmek de bu kadar zor oluyor işte. Bu sebeple de Umut iyiden iyiye kendini kaybetmeye başladı, arkasından gelen Demir’i düşününce derhal ayağa kalkmak zorunda yoksa bu yolun sonu çok kanlı bir yere çıkacak, benden söylemesi.

Demir Gümüşay fatketmeden de olsa Umut’un kalesine golü doksandan çaktı. Yine de hala çok korkuyor. Gol attığını bilse de korkmaya devam edecekti. Zira karşısındaki insanların kaybedecek hiç bir şeyi yok ancak kendisinin kaybedecek çok şeyi var. Demir seneler önce çaldığı projeyi tamamen kendine mal etmek için bir değil birden fazla hayatı yaktı geçti. Önce Yörükoğlu Ailesi, ardından da bir doktor olmak üzere bugün geldiği yere ulaşabilmek için işçiler, mühendisler, daha doğrusu yoluna çıkan herkesi yok etmiş. İşin daha da acısı bundan zerrece pişmanlık duymuyor. Hala burnu büyük ve eski usullerle bir şeyleri çözeceğini sanıyor ki bence burada büyük bir yanılgı içerisinde. Zorla, kaba kuvvetle, parayla her şeyi çözemez, satın alamazsın. Bence Demir bununla ilgili ilk dersini de çok ağır bir şekilde alacak. Daha kendi ailesi bile onu sevmezken düşmanını seven onlarca insan var. Ki bence bu insanların içinde en önemli olanların başında da Ali geliyor.

Ali, Umut’un planının bel kemiği, hayata geçmesi hususundaki en önemli dayanağı diye düşünüyorum. Hatta şu anda koşulsuz güveneceği tek dostu da Ali’den başkası değildir. Ali başına gelenlere rağmen, Umut’la çıktığı yoldan dönmedi. Plana sadık kaldı. Hatırlarsanız geçtiğimiz haftaki yazımda Ali’den ihanet beklemediğimi, orada bir oyunculuk sergilediğini düşündüğümü söylemiştim. Haklı çıkmanın huzurunu yaşıyorum. Ali bence hiç bir koşulda Umut’u satmaz. Henüz elimde bir veri yok ama Ali’nin sadakatinin ikinci perdesini de ona işkence eden Demir sayesinde göreceğiz diye düşünüyorum.

Umut, Çınar olarak ne yaparsa yapsın Ali’yi Demir’in elinden alamadı. Ve bölüm sonunda en büyük kabusu olacak bir sahneyle karşılaştı. Ali, Demir’in elindeydi artık. Ben burada da Ali’nin konuşacağını sanmıyorum. Yine de Demir çok güçlü ve Umut’un müttefiklere ihtiyacı var. Ali ve Ayşe Demir’i yıkmak için yeterli değil. Mahir ve Umay da güçlü değil. Ona hem güçlü hem de hikayesini öğrendiğinde masumiyetine inanacak müttefikler lazım. Umut’a bu yolda yardım edecek bir insan var ve bence bu kişi şüphesiz Ceren Gümüşay’dan başkası değil.

Ceren, çocuklarını da kaybedince babasına olan öfkesini içinde tutamama noktasına geldi. Bence tek sebebi kendi çocukları değil başka motivasyonları da var. En önemlisi de gemide ölen işçiler diye düşünüyorum. Ceren iyi ve merhametli bir kadın, açıkçası ben kimsenin üstüne basarak bir şeyleri başarmak isteyecek bir yapıda olduğunu sanmıyorum. Bunun en bariz ispatı Nil hususundaydı. Güven’le olan ilişkisinin ona vereceği zararı düşününce hemen bir kadın olarak onun yanında yer aldı. Kardeşlerini susturdu. Ben Ceren’in bu yüzden safi bir öfkeyle kimseye zarar vereceğini sanmıyorum. Onun babasına olan inancı bir masumu öldürmek istediği gün bitmişti. Sırf babasının kölesi olduğu için kardeşine yardım ederken, aslında aydınlanma yaşaması da biraz zaman aldı. Uzun yılların verdiği bastırılmışlık, korku derken bunu da gayet doğal karşıladım. Bu yüzden artık Ceren’in geri adım atacağını pek sanmıyorum. Aslında Umut onun peşinde olduğu şeyi, kalbini görse peşine düştüğü adam için en büyük desteğin Ceren’den geleceğini anlar diye düşünüyorum. Aslında Gümüşay Ailesinde Ceren ve Güven iyilerden, doğru bir motivasyonla ki ikisinde de var, gayet de doğru olan tarafta yer alırlar. Burada tek sorun Mete olabilir ama onun gibi çıkarcı birini alaşağı etmek de çok zor olmaz Umut için diye düşünüyorum. Yeter ki çevresi babası tarafından çevrilmiş, bitişe sürüklenen Ceren’i görsün, gerisi çorap söküğü gibi gelir.

Ceren Gümüşay çok özel bir kadın. Karşısındaki insanın acılarını, yaralarını görmeyi başaranlardan biri. Umut yine Çınar olarak ona direkt olmasa da hayal kırıklıklarını anlattığında onun kalbini gören tek insan Ceren oldu. Evde ikisi de kaçak dövüşürken aslında, Çınar’ın sandığı gibi zalim değil duyguları olan bir adam olduğunun da ayırdına vardı. Belki de onu ilk kez gözleri dolu dolu ve canı yanarken gördü. Ceren ve Umut ilişkisi için milat diyeceğimiz anlardan biriydi. Zira Umut kimseye yaralarını, acılarını gösteren bir insan değil ancak söz konusu Ceren olduğunda kendini saklamıyor. Halbuki bu acılar onun zaafı, en zayıf anı ama yine de bunu yapmıyor. Ben Umut’un içten içe Ceren’e güvendiğini düşünüyorum. Sorsak belki şiddetle karşı çıkar ama davranışlarına bakınca içgüdüsel olarak güvendiği ortada. Bugüne kadar hep Ceren’in zaaflarını gören bir Umut varken şimdi o da kalbinin bir köşesini de olsa Ceren’e göstermeye başladı.

Kalp kendinden olanı tanır ve çok sever. Ceren Umut söylemese de ailesel bir sorunu olduğunu anladı diye düşünüyorum. Hem nasıl anlamasın ki? Umut ona daha önce ailesine çok önem verdiğini zaten söylemişti. Ceren bağlantıları kuracak kadar zeki ve Umut’u anlayacak kadar da ailesinden yaralı bir kadın. Ceren ailesine güvenmeyi dört yaşında bırakmış olmasının da verdiği kırıklığıyla Umut’a bu dünyada yalnız olmadığını, kimseye güvenilmeyeceğini anlattı. O da karşısındaki adama her fırsatta kalbini açarak güvendiğinin farkında olmasa da bir şekilde birbirlerini anlıyorlar ve o yaraları bir şekilde sarmanın bir yolunu buluyorlar. Eeee bu aşk değil de nedir ama değil mi?

Şimdi bana abartma diyeceksiniz ama Umut ve Ceren ilk günden beri birbirine yaralarından, acılarından çekildiler. İkisi de aynı adam yüzünden çocuk olamamış iki yetişkin, onları birbirinden iyi kim anlayabilir ki? İkisi de birbirini tanıdıkça daha çok bağlandı ve sebebi de ortak acılar diye düşünüyorum. Umut ve Ceren hangi noktada birbirlerine yoldaş olur bilmiyorum ama ben çok da uzun bir zaman kalmadığını düşünüyorum. Umut, Ceren’in yanında Çınar olmuyor. Hiç olmadığı kadar şeffaf ve nahif bir adama dönüyor. Ceren de kimsenin yanında gülümsemediği kadar onun yanında mutlu oluyor. Gerisi artık çorap söküğü diyebiliriz bence.

Umut ve Ceren’in yolları ikisinin de sandığından çok daha yakın birbirine. İkisinin de hayatları kumdan kaleler misali yıkıldı. Acının her türlüsünü yaşadılar. Çocukluklarını, ailelerini mahveden Demir karşısında birlik olabilecekler mi, bunu da zaman gösterecek.

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere. Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

 

 

Kirli Oyunlar (Tuzak, 2.bölüm)

YAZAR : Şeyma BULUT

Bu hafta ekran  karşısından kalkarken aklımda tek bir soru vardı : Acaba bir insan intikamı için kendinden ne kadar vazgeçebilir? Ya da şöyle sorayım, insan istediğini bir şey için vicdanını, merhametini ne kadar susturur? Bunu yaparken aslında bu intikamın çift taraflı bir mekanizma ile çalıştığını, karşı tarafa zarar verirken kendine, çevresine de vermeye başladığını anlar mı? Umut girdiği bu yolda birçok şeyi feda edeceğini hala anlamamış olsa da bence bir süre sonra anlamak zorunda kalacak. Ceren ‘e oynamak zorunda kaldığı oyun bir yana dursun kendi yol arkadaşlarından birini de neredeyse kaybediyordu.

Güven, babasının isteği doğrultusunda Bartu’yu öldürmeye karar verdiğinde zaten kanayan bir yarayı daha da kanatacağından da, düşmanlarını daha da perçinleyeceğinden habersizdi. Umut ve Ceren Bartu’nun evine geldiğinde kriz geçiren bir Güven, yerde kanlar içinde yatan Bartu ve korkudan ağlayan bir çocuk buldular. Bu küçük an aslında bazı şeylerin de anlaşılmasına sebep oldu. En azından Umut, Gümüşayların söz konusu kendi isimleri olduğunda nasıl bir tavır alacağını yakından gördü. Özellikle de Ceren’in kanlar içinde yatan Bartu ve korkan küçük çocuğa rağmen Bartu’yu hastaneye götürmemek için çabalaması Umut’un ona olan tavrını da değiştirdi diye düşünüyorum. Her şeyden önce Ceren de diğerleri gibi söz konusu ailesi olduğunda farklı bir tavır alıyor. Güven’i yaptığı şeye rağmen koruması, o çocuğun babasız kalma ihtimalini bile göze alması aslında Ceren’in küçük yaşlardan itibaren içinde büyüttüğü, babasının ona mıh gibi kazıdığı sorumluluk duygusunun bir sonucu. Ancak Umut bunu bilmiyor. Ceren orada hep öğrendiği gibi ailesini, babasını korudu ama Umut’un içinde kopan fırtınaları bilmediği için gizli düşmanları onların sayesinde daha da kinle doldu. Gümüşaylar sadece kendi ailesine değil, değdikleri her hayatı katletti ve Umut artık onları kendi adına değil, zarar verdikleri her insan için durdurmak istiyor.

Bartu vurulduğu andan itibaren, Umut geçmiş ve günümüz arasında cehennem azabı denecek bir gece yaşadı. Bir zamanlar kendisinin yaşamak zorunda kaldığı korkunç tecrübeyi bir başka çocuk daha yaşadı ve olayın aktörleri yine aynı : Gümüşay Ailesi. Umut daha küçücükken abisinin ölen bedenini bir morgda gördü. Bakın ne olursa olsun bu bir çocukta kapanması imkansız bir yara açar. Ben çocukken aldığımız yaraların geçmeyeceğini düşünürüm. Daha hayatın en beyaz kısmında karanlığa maruz kalan birinin büyüyünce renkleri görmesi mümkün değil. Umut da görmüyor zira Demir onlardan tüm renkleri, mutluluğu çaldı. Umut oyunları düşüneceği yaşta ölümü, ihaneti öğrendi. İntikam için girdiği yolda Umut yeniden bu ailenin acımasızlığını öğrenirken aslında onlardan belki de sadece Ceren’e karşı hissetmeye başladığı iyi duyguları kestirip atması gerektiğine de o an inandı diye düşünüyorum çünkü Ceren hastane olmaz dediğinde Umut’un bakışlarında “Hepiniz aynısınız!” ifadesi vardı.

Umut şu anda Ceren’i de diğerleriyle aynı kefeye koysa da ben buna pek ihtimal vermiyorum. Ceren eğer çocukluk yıllarını anlatmasaydı ben de aynı Umut gibi düşünürdüm. Ceren’in de babası gibi güce taptığına inanırdım ama öyle değil işte. Ceren daha ufak yaşlardan itibaren babasının hem fiziksel hem de psikolojik şiddetine maruz kalan bir kız çocuğu. Aç bırakılan, odaya hapsedilen, annesi için katil olmak üzere olan ve daha o yaşta babası tutuklanmasın diye polise yalan söylemesi öğretilen bir kadın. Ceren doğru ve yanlış arasındaki farkı çok bilen biri değil. Zamanla elbette öğrenir ama şu aşamada çok zor diye düşünüyorum. Umut’a anlattığı hikayede ben tek başına zalim bir hayatın içinde büyümek zorunda kalan, babasına rağmen kardeşlerine annelik yapan bir kadın görüyorum. Aslında normal şartlarda onu en iyi anlayacak insan Umut’tan başkası olmazdı fakat şu anda Umut o psikolojide değil. Umut da annesi tarafından terk edilen bir çocuk, Ceren de öyle. Yani Umut Ceren’i çok iyi anladı ama ne çare. Annelerinin onları arkasında bırakarak gidişi Ceren’de derin izler bıraktığı gibi onun dünyaya bakışını da değiştirdi. Ceren kardeşlerine, eski kocasının çocuklarına hatta bazen Çınar’a karşı bile sorumluluk hissediyor. Demir onu böyle büyüttü. Bu arada ben Demir’i biraz olsun tanıyorsam bu anne gidişi meselesinin ardından onun pis kokusu çıkacak, burada dursun. Karısının yokluğunda Demir tüm sorumluluğu kızına yüklemiş, öyle yetiştirmiş. Ancak bu durum çok hastalıklı bir hal alır bir süre sonra benden söylemesi. Bu hikayenin Umut’u derinden etkilediğini düşünüyorum ben. Her ne kadar inkar etse de o an Ceren’in yanında tamamen kendisiydi ancak içinde yanan ateş, kardeşlerinin acısı, umudu, Demir’in zalimliği Umut’u yeniden Çınar olmaya zorladı ve bu hikayede ilk parçalarına ayıracağı insanı da seçti : Ceren Gümüşay!

Umut Yörükoğlu derinden yaralı bir adam ve o bir tek duyguyla büyüdü :İntikam. Demir’in ailesinden aldıklarını, çaldığı renkleri geri yerine koymak, ona yaptığının bedelini ödeme isteği öyle güçlü ki hareketlerinin sonuçlarını bile düşünmüyor. Daha doğrusu o hareketlerin kendisine ne yapacağı umurunda değil çünkü bu yol için bütün hayatı ailesinden uzakta geçti. Umut büyük bir intikam duygusu ve vicdan azabıyla yaşıyor. Abisinin, kız kardeşinin, halasının ve tüm sevdiklerinden uzakta kalmak zorunda olması zamanla ondaki bazı duyguları da kalbinin derinliklerine gömmesine sebep oldu. Bu yüzden planından asla taviz vermiyor. Ne olursa, neye mal olursa olsun Demir’i alaşağı edecek. Bunu yaparken de hedefi ve yolda karşısına çıkan arasında bir ayrım yapmayacak.

Umut’un bu halde olması beni hem üzüyor hem de çok iyi anlıyorum onu. Umut Çınar Yılmaz’ı yaratmak için o kadar uzun zaman ailesinden uzakta kaldı ki onların iç dünyalarını, babasına yardım etmeyi, neye ihtiyacı olduğunu anlamayı beceremiyor. Ailesini uzaktan harika bir şekilde yaşatsa da, kardeşleri onu anlasa da o kendi içindeki sesleri asla susturamıyor. Bunu yapamadıkça da daha da öfkeleniyor. Umut’un öfkesi göz kararacak bir sinir değil tam aksine planlarını soğuk kanlı bir katil gibi planlamasına yardım eden, ruhunu karartsa da yolunu açan bir araç durumunda. Umut ve kardeşleri bir ahtapot gibi düşmanlarının etrafını ruhları bile duymadan sardı ve adım adım planlarını harekete geçirdi. Bu planın en kritik hamlesiyse şüphesiz Ayşe oldu bence.

Umut, Demir’i öyle bir kuşatmış ki adamın ruhu bile duymamış. Şu anda Demir’e en yakın insan olan Ayşe, Umut’un kaledeki en önemli silahı. Hem Demir’e yakınlığı ile önemli hem de kimsenin aklına gelmeyeceği gölge savaşçı durumunda. Açıkçası ben bu kadarını beklemiyordum. Umut bu planı ne kadar zamandır yapıyordu bilmiyorum ama sanki dünya savaşı planı kurar gibi her şeyi, her ihtimali hesaplayarak Demir’in karşısına çıkmış. Böl, parçala, yönet taktiği ile de Demir’in en zayıf iki noktasını keşfettiler : Luna ve Güven!

Güven Gümüşay, ailenin en zayıf halkası. Ne yaşadı, neler oldu bilmiyorum ama bir bağımlı olan Güven babasını takıntı haline getirmiş. Onun takdirini almak için neredeyse katil oluyordu. Güven’in ailedeki en karmaşık, sevgiye aç insan olduğunu düşünüyorum. Ne Ceren ne de Mete onun gibi değil. Attığı adımı babası için atıyor ama kafasına buyruk hareket ederken de gerisini, altını, üstünü hesap edemiyor. Bağımlı olması da cabası. Babası ailede en çok kızına güvenirken, oğlunu da böcek gibi ezmekten geri durmamış. Ceren’in anlattığı aile hikayesindeki sevgisizlik, güç takıntısı, şefkat görmemesi aslında iki çocukta da tamiri çok zor yaralar açmış gibi duruyor. Güven de Ceren gibi bir yudum şefkat, sevgi peşinde aslında. Bunu almak için cinayet işleyecek duruma gelmesinde de ben Güven’e kızsam da aslında bunların hepsi Demir’in hastalıklı takıntıların sonucu. Sevgisizlik insanı bu hale getirir miymiş, valla getirirmiş. Demir Gümüşay baktığında bir aileyi yok etmiş gibi durabilir ama bence iki aileyi yok etti.

Güven o kadar şefkate muhtaç ki ona sevgiyle bakan ilk göz olan Nil’e aşık oldu. Umay Nil görüntüsüyle, Güven’in kalbini çalarken kendisini de zor bir duruma soktuğunun henüz farkında değil. Güven sevdiği insanlara takıntı geliştiren biri. Babasına olan durumu ortada ve ben Nil’e ne yapacak bilmiyorum. Umut’un daha geçen hafta bunu söylemesi, Güven’in babası için  geldiği hali düşünecek olursak, yalın zamanda Nil’e de aynı şekilde takıntı gelişebilir. Düşünsenize Nil, onu çok kolay bir şekilde polise ifade vermeye ikna etti. Güven de daha iki gün önce babası için katil olmayı göze alan adam, gitti polise teslim oldu. Evet belki babasını satmaz ama sonuçta ailesinin adını riske atmayı da göze aldı. Ben bu durumun ayrıca sadece Güven için de geçerli olmadığını düşünüyorum. Diğer kardeşleri de Güven’den farklı değil.

Gümüşay kardeşlerin arasında sevgi haricinde korku bağı var. Şimdi yalan olmasın, Mete ile ilgili elimde çok veri yok bu sebeple öncelikle Ceren ve Güven üzerinden ilerlemek istiyorum. Kardeşler babalarının nasıl biri olduğunu, zalim olduğunu biliyor. Yine de onun yanında olmaktan geri durmuyorlar. Güven birini vurduğunda ya da daha önce birinin hayatını yıktıklarında buna gayet normal gözle bakabildiler. Aralarında belki Ceren sadece bu insan öldürme meselesinde çok takıldı. Yani yapılanların kötü olduğunu biliyor, buna sinirleniyorlar ancak söz konusu harekete geçme olunca bugüne kadar bunu yapmadılar. Umut onların arasına öyle bir nifak tohumları ekti ki yıllar sonra şimdi aile karıştı. Bunu da yine çocukları değil, Demir’in kendi evlatlarına düşman olmasını sağlayarak yaptı.

Gümüşaylardaki ilk ciddi sorun da Ceren ve babası arasında çıktı. Bartu vurulduğu dan beri dakika sayan Ceren, babasının yüzüne bile bakamaz hale geldi. Bugüne kadar yaptığı her şeyi iş için yaptığını düşündüğü babası, birden katil olarak karşısına çıkınca Ceren de bir aydınlanma yaşadı. Bartu ve küçük oğlu için bir süre susan Ceren, onlar güvende olduğu anda çıktı babasının karşısına. Buradan da aslında Ceren’in diğer kardeşlerinden farklı olduğunu görüyorum. Ne Mete ne de Güven o sözleri söyleyemedi Demir’e. Babasının katil olduğunu, kendisi için yapamayacağı şey olmadığını anladığında Ceren’in ona karşı tutunduğu son sevgi kırıntısı da yok oldu. Ben Ceren’in ailesine aman aman bir sevgi beslediğini en azından babasına karşı sanmıyorum. Ancak babasına saygı duyuyor, gücü karşısında geri adım atıyordu. Halbuki Ceren’in de dediği gibi bu güç tek başına olmadı, çocukları da en az onun kadar çalıştı. Güven’in bu halde olmasının bile en büyük sebebi bu güce tapan adamın, başka hiç bir şeye değer vermemesiydi. Bartu meselesiyle Ceren zaten  bağını kopartıp, kazandığı her şeyin kendi eseri olduğunu Demir’in suratına yumruk gibi indirirken belki de Umut’un son hamlesi baba kız ilişkisini tarihin tozlu sayfalarına karışmasını sağladı.

Demir daha Bartu meselesinin şokunu atlatamışken Luna ve Güven videosu tam da düğün günü herkes tarafından görülünce Demir kontrolden çıktı. Umut’un oyunuyla ihale Ceren’in üzerinde kaldı. Umut aslında Mete ile başlar derken, Ceren’de başlaması bana manidar geldi. Ali’nin aşk imasının ardından yolundan dönmemesi bana manidar geldi. Belki en başından beri plan buydu ama ben Mete ile başlamasını bekliyordum. Umut’un duygularıyla ilgili Ali’nin duyguları olmasının iması da Umut’u kızdırdı. Bu sebeple de Ceren’i merkeze alarak tehlikeli ve kirli bir oyun oynadı. Başarılı olur mu bilmiyorum ama sadece Ceren’in yanında UMUT olabildiğini düşünecek olursak, zaten ağrıyan kalbine bir de hayatı boyunca ailesi tarafından örselenen bir insanı ateşe atmanın verdiği ağrıyı da eklemiş oldu.

Ceren bu işten nasıl kurtulur? Haftaya göreceğiz.

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Umut Çıkmazı (Tuzak, 1.bölüm)

YAZAR: Şeyma BULUT

Tuzak  tanıtımları yayınlanmaya başladığından beri beni kendine çeken bir dizi oldu. Gizemli ve merak uyandırıcı fragmanları sayesinde ilk bölümün yayınlanacağı günü beklemeye başladım. İtiraf etmek gerekirse beni bu diziye ilk çeken isim Akın Akınözü’ydü. Aslan Ailem dizisinden  bu yana tüm projelerini izlediğim bir aktör olarak onun isminin geçtiği her iş benim için o dizinin ya da filmin tek başına izlenme sebebidir.
Tuzak daha ilk sahnesiyle beni yakaladı ve kafamda şu soruyu sormama sebep oldu? Bir insanın, ailenin umutlarını çalarsanız ne olur? Demir Gümüşay bir ailenin sadece umutlarını değil, hayatını, geleceğini daha doğrusu her şeyini çaldı. Onları bir umut çıkmazına sürüklerken belki de kendi sonunu elleriyle hazırlayacak düşmanını da yarattığının farkında değildi, kim bilir?

Demir, bir zamanlar hayalini çaldığı ailenin her şeyini, babalarını elinden alarak büyük bir imparatorluk kurdu. Gümüşay Ailesinin geri kalanıyla da bir dernek seçimine kudretli girişleriyle  tanıştık. Aslında dışarıdan bakıldığında göz alabildiğine güç, görkem, zenginlik ve ihtişam akan bu aile içerisinde tamamen çürümüş, birbirine güvenmeyi bırakın şöyle dursun sevmiyorlar bile. Herkesin tek odak noktası, derneği devralan babalarının şirketi kime bırakacağı, güce ne kadar ortak olacağıydı. İçlerinde sadece Ceren’i onlardan ayrı tutabilirim ama o da gücün etkisine çok uzak değil ama en azından vicdanının sesini dinliyor. Mete ve Güven’de henüz bu dediğimi görmedim. Bana daha çok kendilerini düşünüyor gibi geldiler ama daha ilk bölümden çok da iddialı olmayacağım. Yine de her eser sanatçısını işaret eder. Ceren, Güven ve Mete her ne kadar içlerinde zor hayatlar yaşıyor gibi dursalar da bunun sebebi babalarının onlara davranışıdır. Bölümün başından sonuna bir kere doğru davrandığını görmedim. Ceren ‘e annelikten vurması, Güven’i paçavra gibi sokağa atması ve etrafında biraz olsun onu seven kimsenin olmamasına şaşırmadım. Luna falan asla demeyin. Bu adam öyle bir güce tapıyor ki etrafındaki herkesi de bu güç ve korkuyla yönetiyor. Ya da yönettiğini sanıyor. Yalnız ben Demir’in bu kadar basit biri olmadığını düşünüyorum. Geçmişe gidince karısının gittiğini, hayatlarının tehlikede olduğuna dair konuşması bana güç ve erdemleri arasında kaldığı düşüncesini aşıladı. Demir gücü elinde bulundurarak ayakta kalmış ama gücün kaynağı da kendisi değil. Mürver asa gibi o güç el değiştirirse en çok kendisini yakacak ki tamamen kontrol edemediğin her şeyde açıklar vardır. Demir de aslında o gücün tamamını kontrol edemiyor ki Çınar o gediklerden birinden rahatlıkla sızdı.

Demir ve Çınar arasındaki çatışma tam anlamıyla güç savaşıydı. Az önce de dediğim gibi Demir kontrol ve güç odaklı bir adam. O gücü de elinde tutmak için her şeyi yapıyor ama Güven’in duvarda açtığı gedik yüzünden ilk kez kontrolü başkasına bırakmak zorunda kaldı : Çınar! Çınar hedef tahtasına çıkardığı Demir’i alaşağı etmek için önce onu zayıf bırakmalı, sonra da güçlenmesine yardım etmeliydi. Şimdi aslında ne güzel fırsat geçti eline diye düşünecek gibi oldum ama bence Çınar (Umut) onun sadece kaybetmesini istemiyor. Dağıtmak, yok etmek istiyor diye düşünüyorum. Demir babasını en büyük dayanağından güven ve umudundan vurdu. Çınar da babasını bu hale getiren adamı en büyük dayanağından vuracak : Güç ve kudreti!

Umut aslında Demir ve Ceren’e gösterdiği adam değil. Çok farklı biri. İyi, merhametli bir adam ama aynı zamanda içinde de büyük bir öfke taşıyor. Demir babasını gözlerinin önünde bir yatağa mahkum ettikten sonra kardeşleriyle birlikte büyük bir plan kurdu ama bu işin merkezinde oturan Umut’tan başkası değil ve bence o yarattığı Çınar’la birlikte bambaşka bir adama dönüştü. Seçtiği isim bile aslında ne demek istediğimi anlatıyor. Umut babasını küçük umudu, güç aldığı, yanında her yere birlikte götürdüğü evladıydı. Babasının heyecanlarını gören, onun açık yüreğini okuyandı. Babası açık kitap gibi dürüst oldu ama dünyanın kuralları başka işleyince, güce, karanlığa yenildi. Bu yüzden de Umut Çınar’ı yarattı. Çınar ağaçlarını bilirsiniz. Görkemli, büyük ve güçlü gövdeleriyle zamana, her şeye meydan okurlar. Bu ağaçlar kir ve pisliği göstermezler. Ancak bu ağaçla ilgili en garip şey ne biliyor musunuz? İçten içe ölmeye başlasalar bile 1000 yıl boyunca ayakta kalabilirler. İşte Umut’un da kendine seçtiği isim buydu, Çınar. Dışarıdan kiri, pası göstermeyecek; hatta içinde onu çürüten nefret, İntikam ve acısı da onu yıkmayacaktı. İşte bu şekilde çıktı Gümüşay Ailesi’nin karşısına. İçindeki tüm acıyı, dışındaki tüm kiri pası saklayan kudretli bir çınar ağacı gibi dikildi ve onları tam da köklerinden sarsmaya başladı.

Umut senelerce belki de bugün için çalışarak “Kirli avukat” mahlasıyla Gümüşay Ailesi’ne yaklaşıp, umutlarının intikamı için çalıştı. Hatta sadece kendisi değil kardeşleri de bu işte onu yalnız bırakmadı. Abisi güvenlik, kız kardeşi de şirketin kalbine girdi. Yine de en zor iş ne yazık ki Umut’a kaldı zira ne Nil ne de abisi Demir’e Umut kadar yaklaşamadı. Umut’un Çınar olarak önce Demir’in saygısını kazanması ve de onun da en az kendisi kadar acımasız olduğunu, güçlü olduğunu görmesi lazımdı. İnsan kendinden olanı yakınına sokar. O şekilde güvenir. Çınar da tam bu sebepten sorgulamayı yaptı diye düşünüyorum. O sahnede aslında sadece Demir’e oynayarak hem kafasını karıştırdı, saygısını kazandı, hem de oğullarını devre dışı bıraktı. Güven zaten yoktu ama Mete de bir şekilde dışarıda kaldı. Umut burada hem Demir’e yaklaşmalı hem de onun takdir ve güvenini sağlamalıydı ki bu Demir gibi bir adam için hiç kolay değildi bence. Düşünsenize kızı dışında çocuklarına asla güvenmeyen birinin bir yabancıya güvenmesi çok daha zor olur. Çınar hem bunu başardı hem de bunu yaparken asla açık vermedi ki bu bile Umut’un buna senelerdir hazırlandığını gösteriyor.

İlk bölüm itibarıyla muazzam incelikle kurulmuş bir tuzak izledik. Umut ve arkadaşları ince ince çalışarak Demir ve Güven arasında deprem yarattı. O çatlağı oluşturunca da Umut içeriye daldı. Uzun zamandır ince ince planlanan, her aşaması planlanan bu tuzak sayesinde Çınar artık içeride. Bunca yıldır peşinde olduğu aileye nefesi kadar yakın ancak bence asıl olay burada başlıyor. Umut içeride kalırken duygularını, acılarını da göstermemek zorunda. Karşısında ailesini yok eden biri varken bu kolay olacak mı? Hiç zannetmiyorum.

Aslında ben Umut olanlardan etkilenmedi, yüzleşmek zor gelmedi derken onun her şeyi çözdükten sonra göz yaşlarıyla o evden ayrılması aslında acısının da hala taze olduğunu gösteriyor. O hala geçmişinde yaşayan, kaybettiği hayatın hesabını sormak isteyen bir adam. Sadece babası da değil, Demir ondan kardeşini de çaldı. Umut’un içinde aslında fırtınalar lopuyor. Acısını, çürümeyi en derinden hissediyor ama artık bu yola girdi, geri dönüşü yok. Ailesinin zebanisinin yüzüne bakmak ve içindekileri gizlemek zorunda. Bu yüzden de Umut ya da Çınar hiç fark etmez bu aileye yaklaştıkça çok daha büyük sınavlar vermek zorunda kalacak. O şu anda belki bu sınavın sadece İntikam olduğunu düşünse de çok daha büyük bir sınav da onu bekliyor : Ceren!

Ceren Gümüşay aslında değişik bir kadın. Ben babasıyla ilk konuşmasının ardından silik bir kadın sandım ama pek de sandığım gibi çıkmadı. Aksine güçlü biri ama o da Umut gibi acısını içinde yaşayanlardan diye düşünüyorum. Ceren bir bakıma babasına diğerlerinden daha yakın ama bu iyi bir şey mi yoksa kötü mü bilmiyorum. Demir’in diğerlerine nazaran fikirlerine daha fazla önem verdiği evladı olarak karşımıza çıktı. Elbette her köşe başında kızını aşağılamaya, gururunu kırmaya devam etse de başındaki kaset belasını atmaya çalışırken sadece Ceren’e güvendi. Çınar fikri kendisinden çıksa da aslında Ceren ne içinde bulunduğu hayattan ne de şu anda uğraşmak zorunda kaldığı şeyleri sevmiyor. Ceren eline bir sihirli değnek verseler belki de hepsinden kilometrelerce uzağa kaçacak bir kadın ama yapmıyor ki bence bunun bir tek sebebi var : Korku. Ceren içlerinde Demir’in kötülüğünün, zalimliğinin en çok farkında olan insan olabilir. Bu durumda neler yapacağını bilmediği ve daha da önemlisi en çok hak gördüğü şirketi elinde tutmak için babasına yardım etti. Ceren belki hayatını sevmiyor ama o da diğerleri gibi gücü seviyor diyebiliyorum. Çınar eve geldiğinde çalışanları küçümsemesi, barda yaptıklarını düşününce Demir tarafından yetiştirildiği çok net belli dedim. Ceren’i anlıyorum ben, sevgisiz bir ailede büyümüş, kocası yüzünden neredeyse ceza evine girmek zorunda kalacak ve anladığım kadarıyla annesinin terk etmesiyle de asla sevgi görmemiş bir kadın. Bu yüzden o da diğerleri gibi güce dayanarak ayakta durmaya çalışıyor. Diğerinden onu ayıran şeyse merhameti bence. Kendinden olmayan çocuklara sahip çıkacak bir merhameti ancak zorunda kaldığında kardeşine bile dişlerini gösterecek bir zalimliği var. Daha da fenası o da en az Demir kadar güven duygusunu bilmeyen biri ki Umut  aileye yaklaşmak için Çınar’ın jokeri olacak bu kadının güvenini kazanmak zorunda.

Çınar ve Ceren arasındaki çatışma daha ilk dakikadan başladı. Çınar oldukça öz güvenli bir kadın olan Ceren’i ayağına getirdi. Şimdi bunu neden yaptığını bir süre düşündüm ben ve cevabımı da buldum. Çınar bunu yaparak aileye yaklaşırken “Bak siz beni aldınız, ben gelmedim” imajını yaratmak istiyor. Zira ileride işler sarpa sarar da açık verirse bu şekilde kolaylıkla sıyrılabileceğini biliyor. Yine de ben onun yerinde olsam çok da emin olmam. Ceren bir çok sorun yaşayan biri olabilir ama asla saf biri değil. Bence olan bitenin en farkında olan insan da oydu. Çınar’a daha ilk dakikadan oldukça mesafeli durmasına rağmen yine de onu merak etmeden de duramadı ki bunu Çınar sağladı diye düşünüyorum. Çınar ona yaklaşmak, güvenini kazanmak istediği için öncesinde ona karşı üstünlük sağlayarak dikkatini çekti ama Ceren’i iyi analiz ettiğini sanmıyorum. Ceren, Çınar’ı en tehlikeli yerden, kalbinden vurabilir zira yaptığı araştırmalar eğer bir kadınla ilgiliyse her zaman eksik kalır.

Yazının başından beri Çınar’ın Gümüşay Ailesi’ne yaklaşmak için tüm her şeyi planladığını, Ceren ‘in de bu plana dahil ettiğini söyledim. Onun görüşünde bu kadının da ailesinden farkı yok. Güce tapan, ailesi gibi acımasız sanıyor ama Ceren öyle biri değil. Adam gibi sevilmeyen her insan gibi devam etmek için başka motivasyonlar arayan biri sadece. Çınar ona oyunlar oynayarak duygularını, kalbini görmeye çalışırken farkında olmadan kalbini açtığını bile anlamadı. O tüm geçirilen zamanlarda Çınar olsa da, Galata Kulesi’nin ışığında yaptıkları konuşmada tamamen Umut’tu. Adalet arayışını, ailesine olan sevgisini ağzından kaçırıverdi. Farkında olmasa da bir şekilde Ceren o Çınar ağacının içindeki çürüğün ardındaki ışığı ortaya çıkarmak üzereydi. Zira Çınar ne kadar acımasız, kirli ve pis bir insan olsa da Umut bunların tam tersi. Aydınlık ve merhametli bir adam. Tıpkı babası gibi….

Umut babasının intikamı için uğraşırken kendi özüne döndüğü tek yer ailesinin, babasının yanı oldu. Tüm bölüm boyunca karanlık yanını gördüğüm adam birden ışıklar saçmaya başladı. Babası umudunu kaybedince   onu ölümden beter hale gelse de yine de evlatları sayesinde hala onlara bakacak halde. Umut kız kardeşi, abisi, halası ve babasıyla o kirli hayatının dışında kendi olabildiği tek yerdeyken hem mutlu hem de buruktu. Onlar dünyayı güzel hale getirmek isterken onların umutları güce teslim edilip, işçilerin, çalışanların emeklerini çalan bir kan emiciye yarar sağladı. Her şeyi geçtim, Umut sadece bunun için bile Demir’in yakasını asla bırakmaz ki artık iki hayatın hesabını sormak zorunda.

Dizi oldukça vurucu bir final sahnesiyle bizleri karşıladı. Demir o aşık olduğu kudretini kaybetmemek için, ona şantaj yapan mühendisi oğluna öldürttü. Güven için henüz konuşmak istemiyorum ama onda bir şeyler olduğuna eminim. Babası için cinayet işledi, bunun tek motivasyonu şirket olamaz. Göreceğiz. Ancak Umut için durum çok daha ağır oldu zira kendi yaşadığını bir çocuk daha yaşayacak. Demir bir küçük çocuğun daha geleceğini çaldı. Umut’un Çınar olarak çok daha sert ve acımasız olacağını hissediyorum.

Tuzak ilk bölüm itibariyle benden tam not aldı. Rejisi, castı ve hikayesiyle dört dörtlük taş gibi iş çıkmış ortaya. Eylem Canpolat ve Ali Yörükoğlu sıfırdan bir dünya inşa etmişler. Ben dizinin dünyasına da , hikayeye de çok inandım. Tek tek sayamam ama ekibin tamamını yürekten kutluyorum.

Bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere. Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin