YAZAR :A. Ela Erdoğdu 

Güzel bir yaz sabahı puslu ve serin bir Karadeniz havasından sıcak bir Akdeniz sabahına doğru yola çıkıyoruz hep birlikte çünkü orada bizi bekleyen bir aşk hikayesi var. Daphne ve Apollon’un yüzyıllardır anlattıkları aşk hikayesini dinleyeceğiz. Daphne yüzyıllar önce Anadolu’da yaşamış güzelliği dillere destan genç bir kız onunla aynı zamanda aynı topraklarda yakışıklılığına ek olarak çapkınlığı ve kırdığı kalpler ile nam yapmış Apollon’da bulunmakta ve bir gün Apollon güzeller güzeli Daphne’yi görür ve o an ona âşık olur. Kalbini de sevgisini de Daphne’den gizleyemez ve içindekileri haykırır âşık olduğu kıza. Tüm bunlara rağmen Daphne inanmaz karşısındaki genç adama hem söylediği yalanlarla nasıl kızları kandırdığını hem de çapkınlığını çok iyi bilmektedir, bu yüzden kalbini teslim etmemek için köşe bucak kaçar genç adamdan. Apollon asla vazgeçmez ama Daphne’den. Gel git zaman git zaman derken Apollon konuşmak için Daphne’nin peşinden koşar ve tam yakalamak üzereyken Daphne Tanrıça Athena’ya dua eder, onu Apollon’dan kurtarması için ve duası kabul olur o an tüm vücudu ağaç gibi kabuk bağlamaya başlar ve Defne ağacına dönüşür. Sevdiği kız gözleri önünde bir ağaca dönüşünce ne yapacağını şaşırır ve Daphne’sine sarılarak gözyaşlarına boğulur. Sevdiği kızın saçları olan defne yapraklarından kendine bir taç yapar ve ondan asla vazgeçmeyeceğini, hep seveceğini bu taç sayesinde hep yanında birlikte olacağını söyler. Apollon’un bu sözleri karşısında aşkından emin olan Daphne pişman olur ve Apollon ile ağlamaya başlar iki aşığın gözyaşlarından Hatay’da bulunan Harbiye Şelalesi meydana gelir.

Bu hikâyede dikkatinizi çeken bir şeyler oldu mu bilmem ama en başından beri Zeliş ve Mehmet bana bu hikâyeyi çok fazla hatırlatıyor. Tamam Mehmet çapkın değil belki ama Apollon ile olan ortak noktası söylediği yalanlar. Apollon bugüne kadar yaptığı hatalar yüzünden sevdiğinden olurken Mehmet de şu an farklı bir yolda ilerlemiyor. İlk başta anı kurtarmak için söylediği masum denilebilecek bir yalan, çığ misali andan ana günden güne giderek büyüyor ve Mehmet hem vicdanen hem de gerçek anlamda altında eziliyor çünkü bir yalan mutlaka başka bir yalanı doğurur. En yakın zamanda olan sünnet düğününde Zeliş’e bir kadın görmediğini söylemesi mesela, halbuki net olarak kendisi de görmüştü Hande’yi lakin görmemiş gibi yapmak zorundaydı çünkü kabul ettiği an hem köyde hem de Zeliş ile tüm bağı kopacaktı, en azından o böyle düşünüyordu.

Mehmet’in köşeye sıkışmışlığını o kadar net görüyor öyle hissediyorum ki gidip ona sarılasım geliyor ama kendisini bu duruma sokan da tam olarak kendisi. Mehmet’in kalbinde kötülük olduğunu asla düşünmüyorum onun derinlerde yatan sorunu tamamen zamansal. Mehmet kendisi dahil her şeye geç kalıyor ve bunu da maalesef yeni yeni fark ediyor. Daha önce hayatının büyük bir kesiminde manipüle edildiğini düşündüğümü söylemiştim, buna ek olarak hep kendi ile ilgili duygularını da bastırmış gibi geliyor. Bu bölümde daha da emin oldum ki Mehmet hiçbir zaman Hande’yi gerçekten tam olarak sevmemiş, sevdiğine inanmak istemiş, inandırılmış belki hayali olan tesis için belki babasıyla daha fazla sorun yaşamamak için kendi duygularını hep yok saymış. Mehmet’e hak verdiğim noktalar olduğu gibi kızdığım noktalarda var mesela Hande’ye karşı bir duygusu olmadığı halde onu sevdiğine inandırması, evlenmeye kalkması, onu karşısına alıp açıkça konuşmaması herkesin içinde üstünde gelinliği ile terk etmesinin makul görünecek hiçbir noktası yok çok üzgünüm. Daha önce Hande’yi karşısına alıp her şeyi açıkça konuşmalıydı, ümit vermemeli duygularıyla oynamamalıydı.

Mehmet’in bu Hande mesekesindeki şimdiki hassasiyetinin sebebi de kalbinin ilk kez biri için atması diye düşünüyorum. Bir insan çok sevmeden, sevmenin değerini bilemez. Mehmet de bence bilmiyordu. Yoksa o hareketi en başta yapmazdı. İlk kez birimi kaybetmekten korkuyor, bu sebeple de kendisini kaybeden Hande’yi de anlamaya başladı. En başta kendisi de farkında değildi kendisindeki değişimi ancak işler değişti. Mehmet artık tüm bunların, duygularının farkına kendisi de yavaş yavaş varıyor çünkü hayatı, duyguları bugüne kadar büyük ihtimalle ciddiye almıyordu ama artık farklı çünkü değişiyor. Mehmet’in değişimiyse tek bir konuda değil, resmen hayata olan duruşu şekil değiştiriyor. Sorumluluk almamak için geçmişinde bir sürü şeye boyun eğse de şu an sorumluluk almaktan kaçmıyor, yaptığı yanlışları da çok açık bir şekilde görüyor.

Tüm bunların sebebiyse ona sürekli kafa tutan, hayatın tüm zorlukları karşısında dimdik duran bir çift mavi gözden başkası değil.

Mehmet artık eskisi gibi değil. Kimseyi kırmak istemiyor buna Hande de dahil çünkü yaşadıkları ilk karşılaşma anından Hande konuştukça dolan gözleri bunu açıkça bize gösteriyor. Ona yaptıklarına, yaşattıklarına oldukça pişman oldu o anda da en zararsız gördüğü çözüm olan hafıza kaybı numarasını ona da yaptı çünkü ilk defa o an ona karşı hissettiği vicdan azabı ile onu daha fazla incitmeden anı atlatma derdindeydi çünkü Zeliş ensesindeydi ve yaşanabilecek karşılaşma her şeyi değiştirecek bir olay olacaktı çünkü adı gibi iyi biliyordu ki hatırlamadığını söylediği hayatından biri çıkıp gelse Zeliş onu gönderecekti. Bu da sarı çizmeli olarak istediği son şeydi bunun yaşanması demek Zeliş’den ayrılması demekti çünkü. Hatalarıyla örmeye başladığı bu yeni hayatında en önemli virajda şu an Mehmet bir tarafta Hande diğer tarafta Zeliş, söylediği yalanlarla iyice köşeye sıkışmış durumda. Bir karar vermek zorunda bu karar sonucunda ya yanacak ya yakacak şu an için yanmaya karar verirmiş gibi dursa da rüzgâr her an yön değiştirebilir.

Mehmet kıldan köprü üzerinde yürümeye çalışırken köprünün daha çok başlarında duran Zeliş için de hayat hiç de kolay sürmüyor. Sarı çizmeliye karşı içinde giderek büyüyen ve bir sarmaşık gibi kalbini saran duyguları onu iyice zora sokuyor çünkü bir bilinmezlik içerisinde bu da duygularını kabullenmesini engelliyor. Bilmiyor çünkü sevdiği adam aslında kim. Evli mi? Bekar mı? Sevgilisi var mı? Hatırladığında ne olacak? Gidecek mi kalacak mı? Kafasında bu ve benzeri birçok soru var kim olduğunu bilmediğiniz bir adama sevdalanmak çok zordur ben o yüzden ısırgan otumuzu çok iyi anlıyorum.

Zeliş küçük bir yerde yaşayan, çevresindeki insanlara kalbinden bağlı bir kadın. İçindeki pır pır eden kalbi Mehmet’e bağlanmak istiyor. Tıpkı Daphne’nin emin olduğu gibi emin olmak istiyor. Ancak bu o kadar kolay değil. Korkuları, tereddütleri var. Kendinizi kısa bir an onun yerine koyun ve düşünün sadece. Bir adamı seviyorsunuz kim olduğunu ne olduğunu bilmeden ve bir gün ansızın adamın sevgilisi çıkıp geliyor ne kadar kötü. Siz o kadını bilmeden o adamı sevdiniz evet ama yine de yaşayacağınız acıyı ve vicdan azabını düşünün. İşte Zeliş tam da böyle bir karmaşanın içinde bir yandan istemsizce çekilip gidiyor Sarı çizmeliyle bir yandan da direniyor ona bu yüzden sert çıkışları “ben uzak duramıyorum sen uzak dur” demeye çalışıyor ama bunu öyle üstü kapalı yapıyor ki Mehmet neye uğradığına şaşırıyor. Kalbindeki duyguları kabullenmeye başlasa da bu duygulara teslim olmadan önce önüne düşen her ipucunun peşine düşerek emin olmak, acı çekmemek istiyor bu yüzden de çok kısa bir an da olsa gördüğü Hande’nin peşine düşmekten geri durmuyor bunu yaparken de çok korkuyor ama mecbur ve çok da doğru yapıyor bence çünkü sebebi ne olursa olsun bir kadının kalbini ve onurunu incitmek istemiyor. Şu an için çok doğru bir ipucunun peşinde olsa da bu ipucu onu gerçeğe ulaştıracak mı orası soru işareti.

Zeliş başka Mehmet bambaşka çukurlarda çamurlarla boğuşup dibe vurmamaya çalışırken tutundukları en büyük dal da birbirleri oluyor. İçlerinde bir ton dert saklasalar da yan yana gelince içlerinde oluşan huzur yüzlerine, gözlerine yansıyor. Tüm bunlara rağmen bugüne kadar yaşadıkları en büyük yüzleşmeyi de yaşadılar hem de Zeliş için çok önemli bir noktada. Annesiyle konuştuğu uçurumda. İçinde bulundukları belirsizlikle baş edemeyen Zeliş diğer yanda ruhuna ulaşmak için her yolu deneyen ama her seferinde duvara çarpan Mehmet. Bu konumda kimseye kızamıyorum çünkü ikisini de anlıyorum belirsizlik can sıkar, sana karşı olan tavrın sebebini bilememekte. Mehmet bir konuda çok haklı Zeliş sır dolu sanki hiçbir şeyin açıklamasını yapmıyor ona karşı bu beni bile ekran karşısında “neden?” dedirtiyor ki biz görebiliyoruz hadi ya Mehmet ne yapsın bir an güneşli bir an kasırga Zeliş ona karşı o yüzden artık isyan etti Mehmet “Neden?” dedi ve bugüne kadar kaldığı ilk net cevabı aldı ısırgan otundan. Artık anladı Mehmet bu hatırlamama olayını bir an önce çözmesi lazım çünkü aralarına adeta uçurumlar sokuyor.

Uçurumda yaşanan bu ilk yüzleşme domino taşı etkisi yarattı adeta Sarı çizmelinin isyanını gören Zeliş yaptığı haksızlığın farkına vararak gardını biraz daha indirdi mesela artık ona gülümsemesini göstermekten çekinmiyor, şakalaşmaktan, hafif flört etmekten onunla dans etmekten bunların hepsi Zeliş için çok büyük gelişmeler bu yavaş yavaş kalbine ördüğü surlarda deliklerin büyümeye başladığını duygulara teslim olmak üzere olduğu anlamına geliyor. Diğer yanda Mehmet arkadaşlarını karşısına almak pahasına da olsa Zeliş’i incitecek herhangi bir düşünceye dahi yaklaşmıyor. Kendine aşık et dedikleri an tereddüt etmeden “Hayır” dedi çünkü Zeliş’in canı yansa kendi de yanacak onu da geçtim onun gözünden düşecek bir damla yaşa sebep olmak en büyük ceza olur bu yüzden böyle bir şey ihtimal dahil olamaz ucunda ne olursa olsun. Bu durum artık onun da duygularını fark etmesine yardımcı olacak ki kıskançlıklarımız da başladı zaten. Zeliş’e ikinci kez bu kadar sert çıkmıştı Mehmet bunun şokunu yaşayan Zeliş’de geçen sefer yaptığı gibi ellerini kalbinin üstüne koyarak sakinleştirmişti. Kalp diğer eşini hissedince sakinleşirdi çünkü bilirdi güvenli alanıydı ve artık birdi çünkü. İnişli çıkışlı yüksek tansiyonlu ilişkilerinde neler olacak bende merakla bekliyorum açıkçası.

Isırgan otu ve Sarı Çizmeli kendilerine kurmaya başladıkları o iki kişilik dünyada yaşarlarken ufukta bu dünya için büyük bir tehdit olan düşman gemisi görünmüştü yani Hande. Hande çözmesi daha doğrusu bazen anlaması zor bir kadın bana göre. Öncelikle tüm samimiyetimle söylemem gerekiyor ki ben onun yerinde olsam şehri yakar Mehmet’e dünyayı dar ederdim zira yaşadığı çok zor ve çok ağır. Ne olursa olsun kimse böyle bir şeyi yaşamayı hakketmez büyük bir aşağılanma ki burada hata zaten son ana kadar konuşmayan Mehmet de. Hande’nin ilk başlarda olan Mehmet’i bulup devam etmek istemesini anlayamıyordum nasıl ya diyordum sonra düşündüm. Sevdiğimiz zaman ona toz konduramayız ne yaparsa yapsın bir sebebi olduğuna inanırız Hande de böyleydi bunu da hafızasını kaybettiğinde verdiği tepkilerden o iyi olsun diye Antalya’ya gitmeyi kabul etmesinden net bir şekilde görebiliyoruz. Ama bana kalırsa bir şeyler değişti Hande de çünkü Zeliş ve Mehmet’i gördü ona bir kez öyle bakmayan adamın bir köylü kızına nasıl baktığını gördü belki de bu yüzden terk edildiğini düşündü. Zeliş ve Hande çok farklı, Hande zengin ve güçlü bir ailenin kızı büyük ihtimalle hayatı boyunca hiçbir şeyle mücadele etmek zorunda kalmadı ama onun gözünde köylü kızı olan Zeliş tüm hayatı boyunca savaştı. Hande’nin Zeliş hakkındaki düşünceleri için bir şey diyemem çünkü onun büyüdüğü hayat şartları ve bilmediği gerçekler boşlukları kendisinin tamamlamasına sebep oluyor. Hande’nin intikamı nasıl olacak bu iş nasıl çözülecek çok merak ediyorum.
Tekrardan görüşene kadar hoşça kalın…

Yorum bırakın