Çatlaklar Apartmanına Hoşgeldiniz(Kusursuz Kiracı,1.bölüm)

YAZAR: ŞEYMA BULUT

Uzun zamandır “Ne yazsam, ne izlesem?” diye düşünürken karşıma Kusursuz Kiracı çıktı. Açıkçası beklentimi oldukça düşük tutarak ekran karşısına oturdum ama ummadık taş baş yarar misali beni çok şaşırtan bir işle karşı karşıya kaldım. Öncelikle söylemem gerekiyor ki Kusursuz Kiracı alışılagelmiş işlerden değil. Daha dizinin ilk sahnesinden bunu net olarak hissediyorsunuz. Ben diziye Dilan Çiçek Deniz ve Serkay Tütüncü için şans verdim aslında. Ama bir isim daha var ki tak diye ekran karşısına beni mıhladı: Bennu Yıldırımlar. En beğendiğim aktrislerden olması, bir de diziyi Mucize Doktor’dan bu yana işlerini özellikle takip ettiğim Yusuf Pirhasan yönetmesiyle artık çarem kalmadı, oturdum izledim ve abartılı gelmesin karşıma ENFES bir iş çıktı. İlk sahnesinden son sahnesine kadar müthiş bir merakla izledim ve ekran karşısından kalktığım anda ben bu diziyi izlemeliyim dedim.

Kusursuz Kiracı ekibi iyi bir ilk bölüm kotarmış ve bize seyir zevki çok yüksek, senaryosu, castı ve elbette muhteşem rejisiyle dört dörtlük bir dizi hazırlamışlar. Daha ilk sahnesiyle beni içine çekmeyi başaran dizi aslında tesadüfler silsilesiyle hayatı değişen bir kadını anlatıyor gibi görünse de bana sorarsanız o kadın yani Mona kaderine doğru koşmaya başladı. Ben asla tesadüflere inanmam, Manolya’nın bir anda kendisini “deliler apartmanı” dediği yerde bulması ve sonrasında gelişen olayların rastlantı olmadığına inanıyorum.

Alman yazar Geothe “Evrende tesadüfe tesadüf edilmez” der ve ben bu sözün altına imzamı her duyduğumda atarım. Mona o apartmana tesadüfen gitmedi ve bunun için çok bariz kanıt da ilk sahnede gözlerimizin önündeydi. Yakup’un dedesine biri görüldü damgalı bir zarf göndermiş. Dizide Mona’nın babasının cezaevinde olduğunu gördük. Yani bu adama birisi cezaevinden Mona’nın fotoğraflarını gönderdi. Adam daha ne olduğunu anlamadan öldürüldü. Ölüm sanki bu kızın etrafında kol geziyor gibi hissediyorum. Daha önce sebebini bilmediğimiz bir sebepten annesi ölen Mona’nın fotoğrafının gittiği adam da yüzünü görmediğimiz biri tarafından öldürüldü. Hem de o ölümün kol gezdiği eve bir anda Mona’nın yerleşmesini de düşünecek olursak, açıkçası işlerin daha da karmaşık hale gelmesi an meselesidir, benden söylemesi.

Mona’yla ilk karşılaştığımızda yanan evde bir kabus görüyordu. Bu gördüğü rüya peşinde koştuğu cinayet dosyasıyla mı yoksa kendi geçmişiyle mi alakalı bilmiyorum ama karşımızda oldukça değişik, kendi ayakları üstünde durmaya çalışan, akıllı ve acar bir gazeteci var. Anladığım kadarıyla annesinin ölümünü gören Mona’nın  günümüzdeki hayatı da kadın cinayetleri, şiddet vakaları arasında geçiyor. Büyük ihtimalle çocukluğunda yaşadığı olaylar da böyle bir kariyer seçmesinde etkili olmuştur. Mona ile ilgili çok fazla ayrıntı ilk bölümden gözüme çarpmadı ama bazı şeyler var. Öncelikle etik anlayışı olan bir insan. Yakup’un arabasına, evine girdi ama asla ondan izinsiz bir yeri karıştırdığını, merak edip kurcaladığını görmedim. Bir şeyleri insanların üzerine basarak yapmayı değil, çabalayarak yapmayı sevdiği de çok ortada diye düşünüyorum. Yakup’un makinesine bakmaması, mağdurların resmini izinsiz çekmemesi gibi olaylara bakınca bile bu kendiliğinden ortaya çıkıyor. Deli dolu bir kız olsa da merhametli bir yanı da var Mona’nın. Hayvanları seviyor, insanlar için üzülüyor ve kendisine bir şey yapıldığında da affetmeyi biliyor. Anladığım kadarıyla bu yeni bir özellik de değil. Çocukluğunda kendisine iftira atan(?) Leyla’yı nasıl affettiyse, Yakup’a da öyle yaklaşacak ve bence Muzaffer’le de alakası yok bu durumun. Mona’nın yapısıyla alakalı diye düşünüyorum.

Mona karakter olarak çok yalnız bir kadın olarak çıktı karşımıza. Yanında insan olarak Yakup haricinde bir tek Leyla var. Ancak onun da yardımını göremedi. Evsiz kaldığında mesela bir tek Leyla’yı aradı ama orada da eli boş kaldı. Bu arkadaşlık çok güzel ama benim kafam biraz karıştı açıkçası. Leyla ve Mona çocukluk arkadaşı. Aynı yetimhanede kalmışlar ve birlikte büyümüşler. Şimdi Leyla önce Mona’ya suç atmış, ceza almasını sağlamış ve sonra da anladığım kadarıyla arkadaş olmuşlar. Hatta ona Mona ismini veren de can arkadaşı Leyla. Ama dikkatimi çeken bazı durumlar var: Yetimhanede boyalı yüzük aranırken herkesin ellerine bakıldı, Leyla’nın elleri boyalı olmasına rağmen fark edilmedi. Manolya uzun uzun o yüzüğe baktı mesela, o sahne için gereksiz bir ayrıntı olduğundan dikkatimi çekti. Sonrasında kafede oturduklarında da sanki kimse onu fark etmiyordu. Adam Mona gelir gelmez ne içeceğini sordu ancak Leyla’ya sormadı. Bence Leyla fiziksel dünyada olmayabilir. Henüz tam emin olmasam da şu ana kadarki tüm emareler onu gösteriyor ve de Mona hayalet meselesinden korktu mesela. Yani biri size dese ilk tepkiniz gülme olurdu ama sanki onda öyle olmadı. Biraz karmaşık olsa da Leyla Mona’nın hayaleti olabilir gibi hissetmeye başladım ama belki de yanılıyorumdur.

Leyla var ya da yok bilemem ama Mona’nın yalnızlığı yanında kimseden yardım dahi isteyemeyen biri olduğunu düşünüyorum. Bunun yanında fark ettiniz mi bilmiyorum ancak sahiplenilmeyi, birilerinin ona iyi davranmasına da çok alışık değil. Yakup ona evin anahtarlarını verirken “ Yabancılık hissetme “ dediğinde gözleri doldu.  Daha önce yetimhaneye gittiğinde  “Buradan gideceksin zaten” konuşmaları haricinde, evin anahtarlarının verilmesi, evine hoş geldin denmesi falan Mona için özeldi diye düşünüyorum. Yakup da tam zamanında yetişti Mona’ya. Önce evini açtı, sonra yemeğini yapmak istedi falan tam bir centilmen derdim de ben o kadar iyi niyetli değilim . Bu adamda bir şeyler olduğuna eminim.

Yakup, Mona’yı bir şekilde geçmişiyle ilişkili olduğu aparmana getiren, gizemli, yakışıklı bir adam olarak çıktı karşımıza. Öncesinde güzel bir kız görünce puan toplamak için yardım ettiğini düşünmüştüm. Sonrasında bu fikrim kendisinin düzenbaz olduğu yönünde değişiverdi. Kendisi biraz değil baya baya üç kağıtçı. Yangın çıkan evde fotoğraf çekemeyince bir çocuğun yüzünü boyayarak fotoğraflarını çekmesi benden bu duyguyu uyandırdı. Yani ölen kadınlardan pek de etkilenmiş gibi değildi. Hastanede mağdurun ailesinin resimlerini izinsiz çekerken tek bir vicdan azabı kırıntısı bile görmedim. Ayrıca her şeyde kendi çıkarlarını da insanların üstünde tutuyor diye düşünüyorum. Mona onun arabasına binince fotoğrafları çalması, ondan önce yayınlanması ve bunda ne var gibi bakması aslında iyi ve kötü ayrımının da çok olmadığını gösterir. Utanmasam yardım etme sebebi de apartmanda tutmak istemesi diyeceğim ancak adamdaki umursamazlık beni bile hayrete düşürdü. Mona sinir krizi geçirirken karşısında alt tarafı 3 tane resim aldık bakışlarıyla bakması, bu adamın bu kıza sınav olacağı hissini uyandırdı.  Hatta umursamazlık seviyesi o kadar yüksek ki haberini çalıp, kovulmasına sebep olacağı kıza neredeyse “ Sana ev verdim, görmezden gel” diyecekti. Yine de ben Yakup’ta gördüğümüzden fazlası var diyorum çünkü karakter aslında küçük anlarda kendini ele verdi.

Yakup, herkesin kaçtığı, sorunlar yaşadığı apartmanda asla sorun yaşamamış yani öyle mi? Hadi aile apartmanı diyeceğim ama o iş öyle değil bence. Dedesi de orada öldü sonuçta o zaman bu işte bir iş var. Mesela Mona ona bazı duyumlarını aktarırken dalga geçiyor ama asla şaşırmıyor. Sanki her şeyi biliyor da haberi yokmuş gibi davranıyordu. Mesela geceleri dışarı çıkıyor ancak biz nereye gittiğini görmedik. Hadi yakışıklı çocuk, çapkınlığa gitti diyelim ama sanki öyle de değil zira öyle hayatı olan o gece hayatını eve de getirir. Ben buna pek ihtimal vermedim sebebi de apartmanın önüne gelen kızın Mona’yı sorgulaması. Adam çapkın olsa bu kadar konuşmaya emraklı komşuların bu hususta susacağını sanmıyorum. O zaman şimdi bir sorum var: Geceleri Yakup nereye gidiyor?  Diğer bir enteresan tarafı Yakup’un kaldığı tarafı da henüz görmedik biz. O dairenin ikinci kısmı ve Muzaffer’in olayıyla bence ilgisi var bu adamın. Yani bu kadar olay burnunun dibinde olup da gülüp geçeceğini sanmıyorum. Hatta bahsi artırıyorum: Herkes, her şeyin farkında diye düşünüyorum.

Bütün apartman ahalisi nedense Mona’yı apartmanda istemiyor. Yani biri, ikisi değil hiç biri istemiyor. Madam Vula hariç hepsinin bir derdi var. Hamiyet, Cüneyt, Muzaffer…hepsi ama hepsi istemiyor. Bütün apartman sakinlerinin ortak kararla Mona’dan neden haz etmediğini bir türlü anlayamadım ben. Yabancıyı sevmiyorlar desem apartmanın birçok üyesi de dışarıdan gelmiş. Özellikle Mona’yı istememelerinin bir sebebi olduğunu düşünüyorum. Hele de Yakup’un dedesinin Mona’nın fotoğrafının gelmesinin ardından öldürüldüğünü düşünecek olursak bence kesinlikle burada bir iş var. Herkes de bir şekilde Mona’ya bunu belli ediyordu ama bir kişi hariç: Muzaffer. Ona geldiğinden beri en kibar davranan kişi, apartmanın gulyabanisi çıktı.

Mona uyurken bir anda karşısında gulyabani kılıklı Muzaffer’i gördü. Şimdi arkadaşlar buradaki çılgınlığa geleceğim ama bir şey dikkatinizi çekti mi? Mona kendini savunmayı biliyor. Ben şahsen başucumda öyle bir şey görsem 15 sene supernatural izlemiş halimle bile kalırdım ama Mona direkt saldırıya geçti. Kendini savundu ve Muzaffer’i ekarte etti. Adam yerde kanlar içinde kalınca da hem bizim hem de Mona’nın aklında tek bir soru işareti vardı: Şimdi ne olacak?

Muzaffer öldü mü, kaldı mı bilmiyorum ama Mona’ya saldırmadan önce telefondan fotoğraflarını çekmesi bana garip geldi. Kendine döndürdü kamerayı sonra tekrar Mona’ya döndü. Yani neden bunu yaptı ya da direk boğarak öldürebilirdi ama bunu da yapmadı. Nedense bana korkutmaktan başka amacı yoktu gibi geldi. Ayrıca kız saldırınca anca zarar verme eğilimine girdi. Fotoğraflar ve hareketleri çok garipti. Bu işin altından ne çıkar bilmiyorum ama Yakup’un evinde amcasını öldürmesi Mona’nın durumunu oldukça sorunlu bir duruma soktu diye düşünüyorum, ya siz?

Yakup eve geldiğinde her ne kadar amcasını görmese de sanki evde yine bir gariplik olduğunu biliyordu da bu sefer ne olduğunu anlamaya çalışıyordu diye düşünüyorum. Çünkü yanan evler, Mona’nın geçmişi, Leyla, Muzaffer, ölen dede ve hepsinin ortak özelliği Mona. Tam olarak neler döndüğünü anlayamasam (henüz) da bütün olayların bir şekilde Mona ve ailesine bağlanacağını hissediyorum. Senaristlerimiz ne düşünüyor, bekleyip görelim.

Bu arada demezsem dilim şişer. Ben şahsen Mona ve Madam Vula’nın çok iyi anlaşacağını düşünüyorum. Madam hala ölen kocasıyla akşam yemeği yiyen bir kadın ve Mona bence ona çok uzak değil. Umarım haftaya onu çok daha fazla ekranda görme şansımız olur zira ben Madam Vula’ya BAYILDIM.

Yazıma son vermeden önce birkaç söylemek istediğim şey var. Öncelikle Dilan Çiçek Deniz’le başlamak istiyorum. Onu ilk Güneşin Kızları projesinde izlemiştim, ben. İtiraf etmem gerekirse de çok alıcısı olmamıştım. Sonrasında Bodrum Masalı, Çukur , Yarım Kalan Aşklar Dairesi derken birçok projede izleme şansım oldu. Dilan’ın oyunculuğunu çok geliştirdiğini düşünüyorum. Yarattığı Mona’ya ben ikna oldum açıkçası. Kimsesizliğine, korkularına, kafasının içinin normal olmayışını işlemiş ve bize o şekilde yansıttı. Gerçekten performansını çok beğendim. Aynı şekilde Serkay Tütüncü de yine alışagelmişin dışında bir karakter yaratmış. Yakup’un derin bir karakter olduğunu düşünüyorum. Serkay hep zor rollerin üstesinden gelmeyi başarmış bir aktör. Afili Aşk sonrasında iyi adam rollerini ustalıkla canlandırsa da onu aklıma mıh gibi kazıyan Masumiyet dizisindeki performansı olmuştu. Şimdi iyi mi kötü mü henüz anlamasam da yine önceki karakterlerinin tozunu bile taşımayan bir karakterle karşımıza çıktı. Ayrıca Dilan Çiçek Deniz ve Serkay Tütüncü’nün ekrandaki kimyaları ve ışıkları da çok güzeldi. İzlerken ikili sahnelerinden çok keyif aldım.

Bu arada demesem olmaz, çocuk oyuncu Almira Tuana da ilk bölümde Mona’nın çocukluğunu canlandırırken çok iyi performans sergiledi. Dizide günümüz kadar geçmiş hikayelerin de önemli olduğunu düşünecek olursak Almira’nın performansı, sakin oyunculuğundan çok keyif aldım. İlerleyen zamanlarda daha da iyi olacağına eminim.

Gelelim son noktada bahsedeceğim duruma: Yusuf Pirhasan. Yusuf hocam yine çok başarılı bir dünya kurmuş. Kusursuz Kiracı’nın rejisi de senaryosu ve castı kadar göz doldurdu. O apartmandaki ambiyansı, Muzaffer ve Mona’nın ikili sahnelerinin çekim açıları, doğallığı ve aksiyondaki ahenk özenliydi.

Böylelikle yazımın sonuna geldim. Kusursuz Kiracı ilk bölümüyle benden tam not aldı, o eve kız nasıl gitti vs gibi saçma ayrıntılara takılmayacağım, onları Murat Soner’e bırakıyorum. Bütün ekibin eline, koluna sağlık.

Büyük emek verilmiş, umarım karşılığını da fazlasıyla alırlar.

Kusursuz Kiracı ekranda olduğu sürece birlikteyiz, haftaya görüşmek üzere canlar.

Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.