Bizim Mucizemiz Şimdi Başlıyor (Gizli Saklı Veda)

Yazar : Şeyma BULUT

Ben vedaları hiç sevmem biliyor musunuz? Hele de erken vedalardan hiç hoşlanmam ama hayat da böyledir bazen en güzel duygular, olaylar en kısa sürenlerdir. Gizli Saklı da benim gördüğüm en güzel işlerden biriydi. Operasyonlar, gizli saklı işleri bir kenara bırakacak olursak kalbinden yaralı bir prensle, hayata kafa tutan bir peri kızının o adamı nasıl kurtardığını izlediğimiz kısa ama özel bir işti. Ve onların mucizesi her şey bitti denilen noktada başladı…

Aşkla aynı cümlede kullanılamayacak tek duygu korkudur. Korkan insan kaybeder, kaybetmeye mahkumdur. Bu korku da sadece maddesel değildir bazen de tamamen soyut durumlardan korkar insan
Pamir mesela bağlanmaktan, sevmekten, terk edilmekten çok korkuyordu. Eğer insanlara yaralarını gösterirse onların kaçacağından, ya da annesi gibi sevdiği insanın başkası için kendisini sevmekten vazgeçeceğine inanıyordu. Düşünsenize Pamir’in bu hayatta kaybettiği en değerli iki insan da aşk yüzünden gittiler. Babası karısı aldatınca intihar etti, annesi de bir başkasıyla olmak için onu arkasında bıraktı. Bu adam nasıl bir daha başkasına güvensin ki? O kadar kolay mı? Asla değil, bu sebeple de Naz’a karşı ne zaman duvarlarını indirmek istese o korkular Pamir’i ele geçirdi ve otomatik olarak kaçmaya başladı.

Pamir, Naz’la girdiği bu operasyonda birbirine çok zıt iki duyguyla karşılaştı. Naz’a bağlanıp kaybetme ve onu operasyonda gerçekten kaybetme korkusu. Bu iki duygu iç içe geçince ikisi arasındaki zıtlaşma, kavga dövüş eksik olmadı. Tam hikayesine girilemese de Pamir daha önce bir ortağını operasyon sırasında kaybettiğini ve bundan dolayı da zaten Pamir’in korkuları olduğunu yazmıştım. Bilmediğimse Pamir’in terörle mücadelede mesleğe başlaması ve Sadullah Amirin babası gibi olduğuydu. Hikayemiz bizi nereye götürecekti bilemiyorum ama Pamir’in Naz’ın zarar görmesine ilişkin korkuları basit temellere dayanmıyordu. Dolayısıyla iki korku iç içe geçince Pamir’in yapacağı tek şey kaçmaktı ancak duygusal olarak kaçsa da fiziksel olarak da sevdiği  güvende tutmak için elinden geleni yaptı. Yani duygusal anlamda kendini kapatırken bir anda kendini bir duşun altında ya da tır kovalarken buluyordu. Duygularını saklamaya çalışsa da bu hususta çok da başarılı olduğunu söyleyemem. Naz o duvarları kaşımaya kalktığında gözlerine bakarken sertşeşse de  Naz kafasını çevirdiği anda onu pamuklara saracak, ayağına taş bile değmesini istemeyecek kadar nahif seviyordu. Yine de aşk onun için acı ve terk edilmek olduğundan asla istediği gibi adımlar atamadı aksine hep uzak durdu. Tabi Naz hiç beklemediği kadar inatçı çıkınca Pamir yolunu alışkın olduğu o karanlık ormana çevirdiğinde karşısında ışıklar içerisindeki Naz’ı buldu.

Naz, Naz, Naz… Onun da aynı Pamir gibi korkuları, endişeleri var. O da en az Pamir kadar kaybetmekten korkan bir insan. Baktığında Naz da korku hususunda Pamir’den geri kalmıyordu. Yatarken odasının kapısını kilitleyen, babasını kaybedince kendini annesine adayan, bu sebeple de ciddi ilişki yaşamayan bir kadın, Naz. Peki onu Pamir’den ayıran özellik ne? Naz kaçmadı, hem de hiç kaçmadı. İşte ikisi arasındaki en bariz fark burada, yani kaybetme korkularında yatıyor. Naz birini kaybetmekten korktuğunda kaçmıyor, aksine üstüne gidip, onun yanında olup, hayatının bir parçası olmaya çalışan biri, o. Bence olması gereken de bu. Yani birini seviyorsak hayatında yer almaya, onu anlamaya acılarını görmeye çalışır insan. O yaraları sarmak ister. Naz içinde taşıdığı umut ve ışıkla Pamir’in kalbine ulaşmaya, onu anlamaya çalıştı. Ve en sonunda da umuduyla, pozitifliğiyle o hayatta kendine bir yer açtı hem de Pamir’in tüm travmalarına rağmen başardı bunu. Eğer korkak, klasik bir şekilde karşısındaki adamın yaralarına rağmen gelmesini bekleseydi ne aşkını kazanabilir ne de onun yaralarını sarabilirdi. Biz buna aşkın mucizesi demeyelim mi şimdi?

Naz ve Pamir iki farklı ruh, iki başka insan. Aynı evde yaşarken, operasyon sırasında ya da merkezde bu farklarını hep gördüm. Pamir çok gerçekçi ve hayata karşı çok da umutları olan biri değil. Zeynep’i ellerinden kaçırınca artık operasyonun bittiğine emindi ama yanı başında duran kadın yine onunla aynı düşünmüyordu. Umutluydu, emekleri boşa çıkmamalıydı ki tam o anda bir yıldızın kaymasıyla umutlar yeşerdi.Naz elini önce Pamir’in kalbine koydu, sonra bir yıldız kaydı ve dilekleri gerçeğe dönüştü. Öyle ki Pamir “Sende kalsın” dedi çünkü bilirsiniz, tutulan dilek söylenirse gerçek olmaz. Artık tam olarak ne dilek tuttuklarını bilmiyorum ama aslında bu andaki en önemli ayrıntı Naz’ ın Pamir’i kendisiyle de buluşturmasıydı. Profesyonel bir gizli polis olarak yıllardır başka hayatları yaşayan Pamir’e aslında tek yaşayanın ve hayatta olması gerekenin kendisi olduğunu hatırlattı. Daha da önemlisi aşkı terk edilmek olarak kodlayan bir adama “Hayatından çıkaramayacaksın” diyerek de ben artık varım ve senden vazgeçmiyorumu çok güzel gösterdi diye düşünüyorum.

Pamir için önemli olan buydu. Aşkı kafasında acıyla kodlamış bir adamdan ilanı aşk bekleyemezsin ama gitmeyeceğini göstermelisin. Bu yüzden Pamir aslında Naz’ın gözünün içine baktı hep. Hem de ilk günlerden bu yana bir açık kapı aradı. Kafası yarıldıldığında, doğruluk mu cesaret mi oynarken, düğün öncesi, Zeynep gelmeden önce evde hep bir aralık bulmaya çalıştı ancak Naz da onu tam çözemediği için ve de Pamir’in kaçmasına sinirlendiği için o tarafını hiç göstermedi. Naz hep adamın duvarlarına çarptı ama asla vazgeçmedi. Aradı, taradı ve en sonunda Pamir’in en derin yarasını ve korkusunu öğrendi. Terk edilmiş, içinde hala korkuları olan bir adama nasıl ulaşırsın ki?

Naz, Pamir’in çocukluğunu onun ellerine bıraktığında aslında bu geçmişle de baş edemeyeceği kanaatindeydi. O eline fotoğrafı verdikten sonra “Her şey bitti” demesi aslında onun artık Pamir’in güvenini kazanamayacak ve aşık olduğu adamdan ayrılmak zorunda olduğunun bir göstergesiydi. Pamir’se herkesten sakladığı o garabet, korku dolu çocukluğunun Naz’ı korkutmadığı gibi, sevilmeye de layık olduğunu gördü diye düşünüyorum. Daha önce demiştim ya annesinin bıraktığını başkası neden tamamlasın? Naz da tam olarak öyle bir kadın. Korkmayan, sevdiği insanları anlamak için mücadele veren, yaralarına merhem olmak isteyen bir kadın. Naz’ın o an fark etmediği şey Pamir’in ondan beklediği hamleyi göstermiş olmasıydı. Bugüne kadar onun hayatına giren kadınların hepsi dış pakete bakarken, Naz hep Pamir’in içini görmeye çalıştı. En sonunda da tüm şeffaflığıyla tam sevdiği insana veda ederken aşkın mucizesi gerçekleşti ve Pamir’den beklediği o hamle geldi “Her şey daha yeni başlıyor…”

Hayat tam da her şey bitti dediğin, artık olmaz dediğin noktada başlar. Naz ve Pamir’in Yaz ve Levent olarak başlayan hikayeleri, sahte kimlikleri bittiğinde başladı. Belki öncesinde ikisine de sorsalar, asla hayalini bile kuramayacakları bir mutluluğun içinde buldular kendilerini. Hatırlıyor musunuz? “Mutlu çift tabloları, sıcak aile yemekleri” bana göre değil diyen bir adam, bir de babasını kaybedince kimseye güvenemeyen, odasının kapısını iki kez kilitleyen bir de Naz vardı. İkisi de bu korkularını birlikte yok edip, her şeye rağmen kendi mutluluklarını inşa ettiler. Evlendiler, çocukları oldu. Yani aslında bir zamanlar olmaz dedikleri her şeyi birlikte yaptılar, o hayatı birlikte inşa ettiler. Nu aşkın, hayatın Pamir’e “Senden aldığımı çok daha büyük bir mutlulukla geri veriyorum” deme şekliydi.

Düşünsenize bırakın anne kavramını kabul etmeyi, baba olmayı, hayatında birini kabul edemeyecek olan Pamir kocaman bir aileye sahip oldu. Naz’sa babasından sonra asla güven duygusuna sahip değilken Pamir’e güvenerek kendini mutlu bir yuvanın içine bıraktı ancak benim içimde Pamir ve Aynur’un ilişkilerinin gelişimini izleyememek yara olarak kalacak. Eminim ki Pamir “anne” kelimesini Aynur’a sarf etti çünkü kendi kızıyla çıktığında masada ilk baktığı gözler Aynur’a aitti. Kabullenmişlik, aidiyet ve sevgiyi gördüm. Onlara bakınca tek söylediğim şey : Şimdi tamam oldular oldu…

Eveeet bu masal da burada bitti. Gizli Saklı başlayan ortaklık önce aşka, sonra da mutlu bir yuvaya dönüştü. Naz ve Pamir’ i ve de bize hissettirdiklerini asla unutmayacağım. Aşk onların omuzlarına bir kelebek misali kondu ve hayal bile edemeyecekleri bir dünyanın içine bıraktı. Unutmayın aşk varsa her zaman umut vardır…

Senaryo analizi bitti ama söyleyeceklerim bitti mi? Tabii ki hayır. Bahsetmek istediğim başka hususlar da var…

Öncelikle Koşuoğlu Ailesi’yle başlamak istiyorum. Bu ailenin tüm fertlerinin ayrı ayrı dizisi yapılacak güçte olduklarını düşünüyorum. Özellikle de Tarık, Nehir ve Tufan. Çok güçlü bir üçlüydü onlar. Hikayenin katmanlarına yayılmaları ve dizinin hikayesini beslemeleri iyiydi ancak yine de küçük bir serzenişte bulunacağım. Tufan karakteri biraz daha etkili olabilirdi diye düşünüyorum. Sondan bir önceki bölümde hem Pamir ve Tufan arasında hem de Halit Özgür Sarı ve İdris Nebi Taşkan arasındaki sahneler çok iyiydi. İki aktör de iyi senkronize olarak, sahneleri tam duygusuyla verdiler. Terapi sahneleri ve rekabet hususunda değerlendirilseydi keşke diye affınıza sığınarak bir ufak serzenişte bulunmak istedim. Koşuoğlu Ailesi’ni canlandıran Tardu Flordun, Ece Dizdar, Sinem Akyol ve Emrullah Çakay iyi bir cast seçimiydi. Özellikle de seneler sonra Tardu Flordun’u izlemek hele de onu Ece Dizdar’la eşleştirmek kimin aklına geldiyse tebrik ederim. Su gibi akan replikleri oyunculukları, enerjileriyle başka bir noktaya taşıdılar. Her birine ayrı teşekkür ediyorum.

Gelelim diğer ekibe : Naz, Pamir, Çiçek ve Talat. Hayatımda bu kadar kahkaha attığım bir dizi daha zor hatırlarım. O kadar iyilerdi ki Naz ve Pamir sahneleri kadar ilgi çekiciydi. Özelikle Bülent Emrah Parlak ve Bala Atabek gibi komedinin göz bebeği iki oyuncunun enerjisi, yetenekleri ve yarattıkları tiplemeler çok başarılıydı. Dizinin komedi ayağı ilk bölümlerde biraz zayıf başlasa da Şinasi Yurtsever, Şebnem Sönmez, Bala Atabek ve Bülent Emrah Parlak kombinasyonuyla çok kaliteli bir komedi izledik. Hepsinin tek tek emeklerine sağlık diyorum, iyi ki sizleri bir arada izleme şansına sahip olduk, kahkanız, enerjiniz, gülmeleriniz ve güldürmeniz hep devam etsin.

Gelelim dizinin Pamir’ine. İlk yazımda Halit Özgür Sarı için ruh üflediği her karekterin çok özel olduğunu bu sebeple de Pamir Ulaş’ın da öyle olacağını düşündüğümü yazmıştım. Yanılmadım, yanıltmadı. İş karakter yaratmaya geldiğinde benim için özel aktörlerin biri olan Halit Özgür Sarı, Gizli Saklı’ da zor bir işin altından ustalıkla kalktı. Pamir zaten karakter olarak çok derin ve zorken, Levent Güneş’ in de Pamir’in taban tabana zıt olması, iki karakter arasındaki geçişleri mimik dahi kaçırmadan bir zen ustasının titizliğiyle yaptı. Ayrıca daha önce canlandırdığı karakterlerin hiç bir esintisi olmadan, sıfırdan çok doğru bir Pamir yarattığını düşünüyorum. Pamir Ulaş’ ın acılarını, korkularını, sevincini ya da aşık hallerini ekrana güzel taşıdı. Ben Halit’ in Pamir’ine inandım, sevdim ve onun skalasında özel bir yere koydum. Ama en sevdiğim şey ne biliyor musunuz?  Çok abartı mimik ve jestlerin oyunculuk kabul edildiği bir sektörde sakince direk duyguyu insanı yormadan, gerçek ve samimi bir şekilde yansıtan bir aktörü sadece tebrik ederim. Yeni kuracağı dünyada başarılar diliyor ve yine görüşeceğiz diyorum.

Naz Arıca ya da Yaz Güneş mi demeliyim? Uzun zaman sonra ekranda pasifize edilmeyen, erkek tarafından ötelenmeyen bir kadın izlemenin haklı gururunu yaşıyorum. Ve tabiii ki de o karaktere inanmamı sağlayan Sinem Ünsal için de diyeceklerim var. Sinem ‘in sektördeki en yetenekli bir kaç kadın oyuncudan biri olduğunu düşünüyorum. En az mimikle, en üst düzey şekilde karakterinin duygusunu açık kitap okur gibi okutur izleyiciye. Naz ve Yaz’ ı da böyle okuduk. Sinem Ünsal, o kadar güzel bir Naz yaratmış ki daha ilk sahneden inandım, sevdim.. Sinem’in karakterleri arasındaki geçişler de çok başarılıydı. Ortağından dolayı tedirgin olan Naz ve hep rahat olması gereken Yaz arasındaki geçişlerinde mimik bile kaçırmadan ekrana yansıttı. Özellikle Sinem Ünsal’ın beden dilini kullanma şekline, bazen sözsüz duyguları aktarmasına ben hayranım. Onun yormayan, net, samimi ve tamamen sahneyi ele geçirerek karakterine ruh vermesine, can vermesini yıllardır hayranlıkla izliyorum. Burada da Naz’la harikalar yarattı. Acısını bağırmadan geçiren Naz’ın her duygusunu kalbimde hissettim. Şimdilik veda etsek de Sinem Ünsal’ın ellerinde yoğrulacak yeni canları bekliyor olacağım, yolumuz uzun, emeğine gönlüne sağlık olsun.

Halit Özgür Sarı ve Sinem Ünsal solo sahnelerdeki başarıları kadar birlikte oynadıkları her anda da çok iyilerdi. Benim son yıllarda gördüğüm en iyi beş ekran çiftinden biri olan ikiliyi bayılarak izledim. Enerjileri, karakterlerinin arasındaki duygu geçişlerini güzel bir senkronla bizlere sundular. Özellikle sadece çiftin kimyası değil oyunculuklarıyla da taçlanan bu eşleşmeyi biz çok sevdik. Umarım ikisini bir kez daha birlikte izleme şansımız olur. Emeklerine sağlık, iyi ki değdiniz hayatımıza…

Veee artık veda zamanı. Başta Şahin Altuğ olmak üzere, Gizli Saklı gibi özel bir işi bizlerle buluşturan tüm ekibe yürekten teşekkür etmek istiyorum. Hızlıca alınan final kararının ardından çok doğru ve neredeyse hiç eksik bırakılmadan bir son hazırlanmış. Özellikle de operasyon sahnelerine bayıldım. Rejiyi de kutluyorum. İnandırıcı, abartısız şekilde ve ayrı ayrı bölgelerdeki operasyonu hiç kopmadan izledik. Olabilecek en iyi şekilde toparlandı hikaye. Keşke dijitalde olsaydınız da size doyabilseydik ama böylesi de güzel oldu. Ben bu hayatta her şeyin bir sebebi olduğuna inanıyorum. Her son yeni başlangıçlara gebedir. Umarım bu son sizlere, bizlere yeniden başlama Umuduyla bambaşka evrenlerin de kapısını aralar. Ben kendi adıma bu masala ortak olduğum için çok mutluyum ve yeniden tüm ekibe çok teşekkür ederim.

Bir teşekkür de tabii ki siz okurlarıma. Sekiz bölümdür bizi asla yalnız bırakmadınız, güzel sözlerinizle bizleri motive ettiniz. Hepinize ayrı ayrı teşekkür ederim. İyi ki değdik birbirimizin hayatına.
Şimdilik benden bu kadar arkadaşlar, bir hikayenin daha sonunda geldik, eğer sürçi lisan ettiysek affola, başka hikayelerde, dünyalarda yeniden görüşmek üzere. Sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin olur mu?