YAZAR : Simay DEMİR

Önemsenmek, sadece biri tarafından anlaşıldığını hissetmek dünyanın en güzel duygularından biri bana göre. Sevdiğin bir kişinin önceliği olmak, sen derdini , mutluluğunu yahut içinde olup bitenleri anlatmadan onun anlayıp seni sarması ise paha biçilmez benim için. Bunun illaki sevgili yahut ebeveyn olmasına gerek yoktur. Sevilen bir arkadaş, kardeş kendini açtığın herkes bu kategoriye giriyor bence. Ama tabi seni anlamasını istediğin kişi bir türlü anlamayınca işte hayat o zaman çekilmez hale gelebiliyor. Tıpkı şu an Gece de olduğu gibi. Bu bölüm Gece’ye baktığımda hissettiğim tek şey bu oldu. Haykırsa bile sesi duyulmayan, en sevdiğinin bile kendisini anlamadığı bir dönemden geçiyor şu an ve daha farkında olmasa da tutunduğu tek dal Gülce ve onun eğitmeni Özgür.

Gece en basit tabiriyle sıradan bir hayat isteyen, her yaşıtı gibi üstünde sorumluluk olmadan yaşamını, hayallerini gerçekleştirmek isteyen bir genç kız. Fakat bir anda taşınmaları, annesinin sakatlanması üzerine ailesinin ve Gülce’nin sorumluluğunun ona kalması, bir de tüm bunlar yaşanırken Gülce’nin kaybolması onun çok fazla gerilmesine neden oldu. Zaten stresli bir dönemden geçerken bir de en çok desteğine ihtiyaç duyduğu erkek arkadaşının da sürekli hesap sorması, bir kez bile onun açısından bakmaması sürekli kavga halinde olmaları onda sakin bir alan arama ihtiyacı doğurdu.

Aşk her zaman, her durumda yeterli olmaz. İnsan anlaşılmak ister. Gece zaten çevresindeki istisnasız herkes tarafından anlaşılmayan, sesi duyulmayan bir insan. Hayalleri var, yaşamak istediği bir hayat var ancak bu hayalini kimsenin üstüne basarak gerçekleştirmek istemiyor. Bu sebeple Gülce’nin sorumluluğunu gözünü kırpmadan aldı. İlk kez onunla böylesine bir bağ kurmaya başlarken hala etrafında onu anlamayan, sürekli yargılayan ve daha da önemlisi Gülce’yle bağ kurmasını engelleyen insanların varlıkları her şeyi daha da zorlaştırıyor. İşte tamda bu anda kardeşiyle arasında köprü olan, ona daha önce kardeşiyle hiç yaşayamadığı anlar yaşatıp nefes almasını sağlayan Özgür Gece’ye iyi gelmeye başladı. Çünkü Özgür dışındaki herkes bir şeyler için ona hesap sorup bağırıp çağırırken, Özgür onu sadece motive etti ve Gece’nin şu an en çok ihtiyaç duyduğu şey de bu.

Gece bu zamana kadar sadece zorunlu oldukça Gülce’yle vakit geçirirken onun için hep en kolay olanı seçmiş. Şimdi bambaşka bir şekilde onu tanımaya başlarken Gülce de belki de ilk kez ablasına güvenmeyi öğreniyor. Gülce çok zeki biri, Gece yahut diğerleri gibi olmadığının da, insanların ona öyle davrandığının da farkında bence sırf bu yüzden ailesine Alican’dan bahsetmedi. Çünkü ailesinin izin vermeyeceğini biliyordu. Bu yüzden haber vermeden çekip gitmeyi denedi. Birinin bu evin annesine çocuklarına nefes alacak alan bırakmayı anlatması gerekiyor. Aslında geldikleri yer Gülce’nin ilk kez mutlu olmasını, nefes almasını sağladı. Şehrin gürültüsü yok, sürekli başında tatbikat çavuşu gibi bekleyen anne yok, ilk kez kendisi gibi farklı düşünen, yaşayan bireyler ve onlarla iletişim kurmayı bilen yetişkinlerle birlikte ancak ailesinin sürekli olarak kaostan beslenmesi, her şeyi bir göre bilinciyle yapmaları sadece kendilerine değil Gülce’nin de kendisini açmasını engelliyor diye düşünüyorum.

Bence Gülce’nin en büyük aile problemi sorunları birbirleriyle konuşmuyor olmaları. Yaptıkları tartışmalar bile bir süre sonra üstü örtülüyor ve hiçbir şey olmamış gibi devam ediliyor. Sorun olduğu gibi aynı şekilde orada durmaya devam ediyor. Gece ile Verda tartışırken örneğin; çok derin bir yara açıldı Gece tarafından ama bir kez daha sadece özür konuşması dışında Gece’nin tek duygusu konuşulmadı mesela, öylece geride bırakıldı. Peki konu halloldu mu ? Tabi ki hayır. Yahut Verda ve eşinin “Sen Gülce’yi hiç sevmedin, kabullenmedin durumunu” tartışması aynı şekilde halının altında süpürüldü. İşte bu yüzden birbirlerini çok sevseler de birbirlerini pek anlamıyorlar. Bu yüzden hepsi kendince birer dünya kurmuş ve öyle devam ediyorlar. Cem bile böyle önemli bir konuyu hastalığını gizlemiş durumda. Ailesi üzülmesin, yıpranmasın diye saklıyor. Anlıyorum ama ailesi onun gidişine hazırlıksız yakalandığında çok daha kötü olacaklar. Bu son olanlar herkesin yeni önlemler almasına sebep olurken ben en çok Verda’nın çaresiz çırpınışlarına kahroldum.

“Benim suçum, benim yüzümden” Verda Hem Gece için hem de Gülce için elinden geleni yapmaya çalışırken kendini bir anda sadece Gülce’ye adayan ve Gece’ye kendini geride bırakılmış gibi hissettirmiş durumda. Yanlış anlaşılmasın burada asla onu suçlamıyorum aksine bence bu ailede en çok zorlanan, yıpranan, sendeleyen ama yine de tüm aileyi bir arada tutmak için elinden geleni yapan kişi o. Sadece özel durumundan dolayı biraz daha merkez odağı Gülce hepsi bu. Tabi bu durum Gece’nin şu an için anlayabileceği bir şey değil. Çünkü Gece de daha sadece on dokuz yaşında bir genç, bu yüzden annesinin neler hissettiğini anlamaması da çok doğal. Evet Verda Gülce’yi korumak isterken Gece’yi ondan uzaklaştırmış olabilir, Gece’nin kendini sevilmiyor ve yalnız bırakılmış hissetmesine de sebep olmuş olabilir ama Verda’nın yaşadıkları da hiç kolay değil maalesef. Hem Gülce’nin kendini güvende hissetmesini sağlamak, hem ona garanti bir gelecek hazırlamak hem de bu arada ailesini idare edip Gece’yi yetiştirmek zorunda kalmış bir anne o. Babalarının desteği olsa bile bu konuda en büyük yük Verda’ya kalmış ve şimdi sanırım Gece’nin onu anlama zamanı geldi. Çünkü annesinin durumu ortada ve babası kızlarını yakınlaşmak için kolları sıvadı bile.

Gece Gülce konusunda Özgür’e istemsiz güvenmeye başladı; öyle ki belki de hayatında ilk kez kız kardeşine sarılıp, saçlarına dokunup, saatlerce eğlendi onunla. Gece özgür sayesinde Gülce’yi yeniden tanımaya başlayıp onunla vakit geçirirken Özgür de Gece sayesinde kendini sorgulamaya başladı. Bu belki de Özgür’ün yeninden kendisini bulmasını sağlayacak kim bilir.

Özgür’e her baktığımda Foça’da kendini küçücük bir dünyaya hapsetmiş ama kocaman hayalleri olan biri olarak görüyorum. Çünkü Gece’yle ilk konuşmalarında “istesen de gidemiyorsun” derken yüzünde üzüntü akıyordu, denizi ve kaptan olmayı ne kadar çok sevdiğini zaten her fırsatta duyuyoruz. Onu tanımaya başladıkça aslında adı gibi Özgür bir ruhu olduğunu ama kardeşi için orada kaldığını ve yaşamak istediği her şeyi yok saydığını çok net görebiliyoruz. O kardeşinin geleceğini öyle çok düşünüyor ki kendini ve geleceğini unutmuş sanki ama Gece’nin gelişiyle bir şeyler değişti onun için. Düşünüyorum da Gece’nin Özgür’den etkilenmesi için çok fazla sebebi var; tanıdığı hiç kimseye benzemiyor mesela, onu sinir etse de Gece önünde sonunda onun lafına geleceğini daha şimdiden biliyor, onu anlıyor ve kardeşiyle arasındaki bağ Gece’nin ona hayranlık duymasına sebep oluyor.

Peki Özgür nasıl oldu da çevresindeki hiçbir kadından etkilenmezken ve hatta hayatında kimseyi istemediğini söylerken ne oldu da Gece’yi Emir’den kıskanmaya başlayacak kadar etkilendi? Bence bunun en büyük sebebi Gece’nin onun sahip olamadığı hayallere sahip olup bunları gerçekleştirmek için adım atıyor olması. Gece Özgür’ün içinde susturduğu sesin ta kendisi gibi ve Özgür bunun henüz farkında bile değil. Düşünsenize Gece’nin Gülce’den bağımsız bir hayatı var, istediği zaman çekip gitme seçeneği var ve en önemlisi tüm sorumluluğu sırtından alan çok sevdiği bir ailesi var. Evet onların ortak yanları var ama ikisi asla aynı yerde değil ve Özgür bunu çok iyi biliyor.

Size daha da güzel bir ayrıntıdan bahsedeyim. Açıkçası ben Miro ve Gece aşkına pek ikna değilim. Hayatında hiç zorluk görmemiş bir çocuk ve kendine hayalindeki hayatı yaşarken eşlik edecek sorunsuz ruh bulmuş bir kızın ilişkisi bu. Emir’le ilgili çok fazla bir şey elimde yok ancak babasının ona sunduğu rahat hayatın içerisinde yaşayan biri. Sorun yok, sorumluluk hiç yok. Gece kardeşi için kendini paralarken, Miro’nun tavrı beni aşırı rahatsız etti. Gece’yi asla anlamadığı gibi olayların içinde rahatlaması için de tek bir faydası bile yoktu. Gece kiminle olur, nasıl olur bilemiyorum ama bu kızın onu Özgür gibi anlayan birine, yüklerini gören birine ihtiyacı var diye düşünüyorum.

Özgür hayatın içinde tek başına mücadele eden bir insan. Kardeşi tüm hayatı olmamış, Özgür’ün benliği olmuş. Bu sebeple de her şeyi kardeşine bağlı. Onun düzeni her şeyden önce gelir. Gece’yi bu yüzden hem anlıyor, be de onun her şeye rağmen hayalleri olmasına hayranlık duyuyor. Özgür aslında kardeşiyle kalben bağ kurmayı öyle güzel öğrenmiş ki herkesi kalp gözüyle görüyor. Özgür her ne yapıyorsa kardeşine olan sevgisinden yapıyor bu yüzden yaşayamadıkları onun içinde uhde kalmış olsa da ben pişmanlık hissettiğini düşünmüyorum. Sadece o da Gece gibi, Sera gibi, Emir yahut Berkay gibi daha toy bir genç ve bu kadar sorumluluk kendini unutmasına sebep olmuş gibi görünüyor. Ben inanıyorum o ve Rüzgar Gece ve Gülce’ye iyi geldiği gibi Gece ve Gülce’de onlara iyi gelecek.

Zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığım bir bölüm oldu herkesin emeğine sağlık. O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

 

 

 

 

Yorum bırakın