YAZAR : A. Ela Erdoğdu

Zaman hızla akıp giderken bizden çok şey götürüyor ve bu götürdüklerinin yerini doldurmak maalesef bazen çok zor bazen de imkânsız oluyor. Tabii ki sadece bir şeyler götürmüyor bizden güzel şeyler de katıyor benliğimize ama bana soracak olursanız çoğunlukla götürüyor. Benliğimize kattıklarının yanında ruhumuzdan çaldıkları daha çok iz bırakıyor. Zaman bizden en çok duygularımızı götürüyor bence önce güvenmeyi ve inanmayı bırakıyoruz daha sonra ise yavaş yavaş sevmeyi unutuyor ve taşlaşıyor tıpkı zamanla Zeliş’in kendine ördüğü kalesinin duvarlarının sertliği gibi, aynı zamanda da buz gibi oluyoruz ama aynı zaman da bu kalenin duvarları erimeye, incelmeye de oldukça elverişli bunu da en net 6. Bölümde gördük.

Zeliş’in ruhunun duvarlarının yarısından fazlası erimişti artık sarı çizmeliye karşı ona güvendiğini, onu önemsediğini inkâr etmiyor ve ona da yansıtıyordu. Bunun en bariz örneği de otelde onu yalnız bıraktığını sandığı zamanlar yaşadığı üzüntü ve hayal kırıklığıydı. Kendisi için önemli olan bu anda Mehmet yanında olsun her anına tanıklık etsin istiyordu. Bir diğer husus ise karanlık fobisinden dolayı atak geçirdiği andı bu tür durumlarda gerçekten güvenmediğiniz hiç kimse sizi sakinleştiremez çünkü o an ihtiyaç duyduğunuz tek şey güven alanınızı kurabilmektir ki sarı çizmeli o an Zeliş’in güven alanı olmayı başarmıştı. Zeliş artık tamamdı teslim olmuştu duygularına, Mehmet zaten farkındaydı ama adını koyamıyordu belki de henüz adını koyamıyordu çünkü hislerini özgürce yaşamak istiyordu. Bunu yapabilmesi için de hafıza, Hande ve gerçek benliği ile ilgili tüm bilinmezleri ortadan kaldırmak istiyordu ama bu konuda yaptığı her hamlede önü kesiliyordu. Kendi yeterince köşeye sıkışmışken yardımcı olduğunu zannedenler sayesinde iyice köşeye sıkışıyordu hiç şüphesiz ama aşk ikisinin de kalplerini çoktan ele geçirmişti ve artık dönüşü olmayacaktı.

Bana göre altıncı bölümün ve hikâyenin kırılma anı Şakir’in Hande’den her şeyi öğrenmesiyle gerçekleşti. Açıkçası öğrendikten sonra kızının yaşayacaklarını düşündükçe kendisinin daha çok o acıyı çekmesi, sonradan bin kat acı çekeceğine en başından acıyı çekip kurtulsun istemesi, kızı mutlu olsun diye onun gözünde kötü bir baba olmayı göze alabilmesi çok özel ve güzeldi. Böyle baba- kız ilişkilerine hasret kaldık çünkü. Asıl soru ise şuydu babasının söylediklerinin bir kısmını duyan Zeliş ne yapacaktı? İnandığı şeyler uğruna nasıl mücadele ettiğini biliyoruz aynı şeyi aşkı için yapabilecek miydi?

Şüphesiz konunun öznesi babası olmasaydı hiçbir şekilde pes etmez, savaşmaya her koşulda sonuna kadar devam ederdi ama bu hayattaki her şeyi olan babasını üzecek bir şeyi yapamazdı bu yüzden aşkını kalbine gömmeye karar verdi. Ancak bu zamana kadar kendisi sarı çizmeliden uzak durmak için öyle mücadele vermişti ki şu an böyle bir şeye gücü yoktu o yüzden Mehmet’i kendinden itecek şeyler yapmaya başladı. İlk tanıştıkları zamanki sert, inat ve bazen huysuz şirine olan hâline ama unuttuğu bir şey vardı ki bu saatten sonra ne yaparsa yapsın Mehmet’i kendisinden uzaklaştıramazdı. Zeliş sonbaharda yapraklarını döken ağaçlar gibiydi şimdi babasının mutlu olması, üzülmemesi için yeni yeşermeye başlayan yapraklarına veda ediyordu. Bu süreçte en büyük destekçisi ise şüphesiz tek dostu Aslı oluyordu. Böyle zamanlarda iyi ki var diyebildiğimiz arkadaşları olmalı insanın, düşmesini engelleyen ona güç olan. Aslı bile Şakir’de yaşanan bu ani değişimi mantıklı bulmuyor bir anlam veremiyordu ki zaten uzaktan bakıldığında da hiç mantıklı değildi.

 

Zeliş arkadaşının omzunda içindeki acıyla boğuşurken benzer bir manzara da Sarı Çizmelinin konağı olan ahırda yaşanıyordu Bir gün önce yaşadıkları o güzel anlardan sonra olup bitenlere akıl sır erdiremiyordu Mehmet bu yüzden de arkadaşlarına anlatıp bu işi bir an önce çözmek istiyordu çünkü en az Zeliş kadar kendisinin de içinde bulundukları durumdan canı yanıyordu. Yaşadıkları onca garip olaya rağmen Kıvanç ve Uğur için bile bu ani değişim tuhaftı, bir sürü seçenek düşünseler de hiçbiri mantıklı gelmiyor ya da ellerindeki verilerle uyuşmuyordu. Ellerinde tutabilecekleri tek şey Mehmet’in kulak misafiri olduğu Hande-Şakir konuşmasını telefonda anlatan Hande’ydi ve bunun üstüne gidip detayları öğrenmekten başka şansları yoktu çünkü bugüne kadar kendisine bir baba gibi davranan Şakir’in tavrındaki bu değişim durduk yere olamazdı.

Hem Zeliş hem Şakir’deki değişimi düşünüp bir sebep bulamayınca hem bocalamaya hem de sinirlenmeye başlıyordu artık çünkü tıpkı ilk zamanlardaki gibi kendisine hiçbir açıklama yapmayan, bağıran çağıran kız geri gelmişti ve sebebini öğrenmek için her yol mübahtı. Büyük ihtimalle zaten kafasında bazı şüpheler var bunları ispatlamak için Uğur’u Hande ile konuşmaya gönderen de oydu gibi geliyor. Kendisi de bu yüzden onunla buluştu Truva atı misali Hande’yi içten fethedip başından savacak gibi hissediyorum. Mehmet şu an bir girdap içinde ama çektiği acı yüzünden diğerlerini pek görmüyor. Mehmet şu an su dolu bir bardak gibi o son damla suyu damlatana yazık olacak gibi hissediyorum.

Mehmet ve Zeliş her zaman iki inatçı keçi misali bir ilişki yaşadılar. Onları bir araya getiren şey kesinlikle birbirleriyle olan o tatlı atışmalarıydı, zararsız ve eğlenceliydi çünkü. İnatlaşa inatlaşa tanıdılar birbirlerini bazen yaralarından tanıdılar bazen mutluluklarından onların aşkı eski zamanların aşkı gibi naif. Defalarca sormasına rağmen bir cevap alamayınca arkadaşlarıyla bir olup nasıl da kaçırdı kızı ama  Adeta Yeşilçam sahnesi gibi ama kaçırırken bile kıyamayıp nefesini kontrol etmesi, kamyona yastık koyması, uyurken ürkütmeden yavaş yavaş saçlarını okşaması. Mehmet gerçek sevmek ne demek şu an öğreniyor belki de öğrendi. Zeliş için bir an düşünmeden kendini feda etmeye hazır, bunu yapar ve asla pişman olmaz aynı şey Zeliş için de geçerli tek fark var, Zeliş babası için onu bırakmak üzere en azından bunu deniyor kalbini paramparça yapacağını bilse de.

Aşk bazen vazgeçmektir, o iyi olsun diye kendini ateşlere bile isteye gözünü kırpmadan atmaktır. Zeliş’in bir derdi olduğunu çok iyi biliyordu bu yüzden de üstüne gitmekten asla çekinmedi ta ki onu kaybedeceğini düşündüğü, ona bir şey oldu korkusuyla yüzleşene kadar. Zeliş gözlerini açıp konuşana kadar Mehmet için de hayat durmuştu işte o an karar verdi Mehmet “O iyi olsun, güvende ve mutlu olsun ben bir şekilde yaşarım” dedi kalplerinden akan gözyaşları gözlerinden dolup taştı elleri birbirinden ayrılırken yürekleri daha da birbirine sarıldı, koptu sandıkları bağlarına aslında bir düğüm daha atıldı. Aşıkların kaderi kavuşmaktır elbet ama o zaman kadar geçmeleri gereken çok yol vermeleri gereken çok sınav vardır. Ve onların ilk sınavları önlerindeydi Mehmet’in hayatıyla ilgili Zeliş’i mahvedecek o sır ortaya çıkmıştı. Hande’nin kim olduğu artık bilmesi gereken herkes tarafından biliniyordu. Zeliş bu sırla nasıl yüzleşecek, nasıl bir tepki verecek bilmiyorum ama hiç kolay olmayacak biliyorum. Kalbini kor zincirlerle mühürleyecek çünkü artık biliyor ki Mehmet hatırlamasa da onu bekleyen birileri var ve elbet bir gün hatırlayacak o gün geldiğinde yanmamak için şimdiden yakacak belki de kendini. Babasının söyledikleri şimdi daha da kafasında yerine oturacak, kendini babasının yerine koyacak belki de annesi gibi Mehmet de bir gün gittiğinde hayatına devam edip edemeyeceğini sorgulayacak çünkü öğrenmişti sadece sevmek ait olmadığın bir atmosferde yaşamana izin vermiyor.

 

Zeliş kafasında bir ton düşünceyle boğuşurken belki de kaderlerini belirleyecek tüm hamleler Mehmet’in avuçlarının içinde. Yapacakları ile hayatına, hayatlarına yön verecek. Ben merak ediyorum açıkçası sır torbası açılmışken her şeyi anlatacak mı? Bu işin içinden nasıl çıkacak? Heyecanla bekliyor olacağım.

 

Haftaya tekrar görüşünceye dek sevgiyle kalın.

 

 

 

Yorum bırakın