YAZAR : Simay DEMİR

Hayat çok garip öyle değil mi? Bazen yıllarca yanımızda olan kişi bir anda el olurken, bazense daha yeni tanıştığımız kişi sanki yıllardır yanımızdaymış gibi hissederiz. Ben bunun o kişilerin bizde oluşturduğu duyguyla ilgili olduğunu düşünüyorum. Gece mesela on dokuz yaşında ve on altı yıldır bir kere bile doğru düzgün Gülce ile iletişime geçememişken sadece altı haftada Özgür sayesinde onu yeni baştan tanıyıp anlamaya başladı.

Gece aslında onu ilk tanıdığımızda da kız kardeşini çok sevip çok değer veriyordu. Ama ona nasıl yaklaşması gerektiğini, nasıl iletişim kurması gerektiğini asla bilmiyordu, zaten annesinin onu Gülce’den uzak tutması, Gece’nin ona yakınlaşmak için adım atmıyor oluşu ikisinin kardeş olup da birbirine birer yabancı olmalarına sebep oluyordu. Miro’nun yahut babasının da bu konuda bir teşviki olmayınca birbirini tanımayan, anlamayan sadece bir arada durmak zorunda olan iki kişi olmuşlardı. Fakat Foça’ya geldikten sonra Gece yavaş yavaş kız kardeşini tanımaya ve anlamaya başladı. Aslında onun ne kadar zor bir hayatı olduğunun, duygularını dahi ifade etmekte zorlandığını, her şeyden önemlisi ona ihtiyacı olduğunu gördü. Onunla vakit geçirmenin ne kadar eğlenceli olabileceğini keşfetti. En önemlisi de Gece Foça’ya geldiğinden beri kendini değerli görmeye, birey olduğunu hissetmeye ve manipüle edildiğini fark etmeye başladı ve bunların hepsi sadece onu kalbiyle dinleyip kalbiyle cevap veren Özgür sayesinde oldu.

Gece yıllarca bir arayışın içindeydi ve kendisini ilk kez keşfetmeye başladı. İşte bu yüzden Özgür sanki yıllardır tanıdığı biriymiş de, Miro yabancıymış gibi hissediyor. Özgür’ün varlığı, ona olan desteği Özgür ilk başta inkar etmiş, Gülce için demiş olsa da Gece için çok kıymetli bence. Zira Özgür’ün dediklerini mıh gibi aklına kazımasının sebebi de bu. Düşünsenize ilk başta on altı yıllık kardeşini sakinleştiremeyen annesini arayıp yardım isteyen Gece gitti, yerine daha sadece birkaç haftadır tanıdığı Rüzgar’ı dahi sakinleştirip dikkatini dağıtacak kadar iyi çözümler bulmaya başlayan Gece geldi. Üstelik Gülce de artık onsuz en sevdiği yere bile gitmek istemeyecek kadar bağlandı ona.

Fark etmişinizdir Gülce Foça’ya geldiğinden beri çok daha dışa dönük biri haline geldi, üstelik bence çok daha mutlu da aynı zamanda. Sahilde koşturup bağırarak oyun oynayabiliyor mesela, artık sürekli kulağında kulaklıkla gezmiyor, nadir de olsa ablasının ona sarılmasına izin veriyor, üstelik Rüzgar’la birlikte tek başlarına Fatma baba da, onun için baya yabancı sayılabilecek bir yerde kalabiliyorlar. Halbuki ilk gün mağazada sadece kulaklığı düştü diye tüm mağazayı birbirine katmış ve kriz geçirmişti. Şimdi diyebilirsiniz ama etrafında tanıdıkları olduğu için öyle görünüyor diye ama o gün mağazada da Gece yanındaydı. Halbuki o gün Gece onu asla sakinleştirememişken babalarının bayıldığı akşam Gece onu bulup, sakinleştirip , hatta elinden tutup eve götürmüştü. O zamanlar Gece Gülce için sadece bir tanıdıkken şimdi güvenle sarılabildiği biricik ablası. Bu bence sadece Gülce için değil Verda için de geçerli; o da kızının neler hissettiğini daha yeni yeni anlamaya, onu daha yeni yeni görmeye başlıyor. Onu daha yeni yeni tanıyor desek daha doğru olacak sanırım.

Verda belki Gece’ye güvenmediğinden, belki de kendine güvenmediğinden zorunlu olmadıkça Gülce’yi Gece’nin yanında olmasına pek izin vermemiş ama şimdi ayağının kırılmasıyla mecburen başlayan bu durum aslında ikisine de ne kadar iyi geldiğini de fark etmiş oldu. Verda bir şeylerin daha yeni yeni farkına varıyor ve bence bu çok güzel bir şey. Çünkü o bu zamana kadar hep “Bana bir şey olursa Gülce’ye ne olacak?” endişesiyle yanıp kavruluyordu şimdi görüyor ki artık gözü kapalı emanet edebileceği bir ablası var yanında. Gece’nin varlığı, Gülce’ye sahip çıkışı Verda için de bir güven kapsı olacak. Verda tüm bunlarla baş etmeye çalışırken Cem kafasında onu her gün daha fazla ölüme yaklaştıran bir tümör ile savaşıyor üstelik sırf ailesi üzülmesin diye bu ağır savaşta tek başına.

Cem ailesini çok seven, onlara bağlı ve onları düşündüğü için hastalığını onlardan dahi gizleyecek kadar değer veren biri. Fakat böyle bir şeyi onlardan gizlemeye hakkı var mı ondan emin değilim işte. Bir hemşire olarak kararına saygı duysam da sıradan bir insan olarak her ne olursa olsun Verda’nın da, kızların da Cem’in durumunu bilmeye hakları olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu sıradan tedavi olup kurtulabileceği yahut kesin bir sorunca varabileceği bir durum değil. Geçireceği operasyon sonucunda bir tek kurtulma ihtimali yok; felç kalma hatta ölme riski var. Olur da işler umduğu gibi gitmez ve ona bir şey olursa ailesinin yaşayacağı yıkımı düşünmek bile istemiyorum. Ama hayat bu ne olacağını asla bilemeyiz umarım Cem o ameliyattan sapasağlam çıkar ve yine sevdiklerime kocaman sarılır. Zira Verda’nın da kızların da ona çok ihtiyacı var. Aslında ben Cem’in biraz da Özgür’ün varlığına güvendiğini düşünüyorum. Çünkü Özgür’le tanıştıktan sonra Gece’nin ne kadar olumlu yönde değiştiğini görüyor ve ona bir şey olursa çocuklarını en iyi anlayacak kişi yine Özgür.

Daha sadece birkaç haftadır birbirlerini tanımalarına rağmen Özgür de Gece de birbirine derman olmaya çoktan başladı bile. Öyle ki Özgür en kıymetlisini Rüzgar’ı emanet edecek duruma geldi. Özgür onu ilk tanıdığımızda bir saat bile kardeşini yalnız bırakmak istemeyen, yıllardır tanıdığı insanlara bile onların ısrarı üzerine Rüzgar’ı emanet ederken şimdi gözü kapalı kardeşini Gece’ye bırakabiliyor. Aslında bence Özgür’ün Gece’ye bu kadar aşık olmasının sebeplerinden biri de bu; onun yanında artık güvenebileceği, kardeşini emanet edebileceği, onu anlayan, anlamaya çalışan biri var.

Özgür’ü tanıdıkça aslında nasıl biri olduğunu, sevdiği insanlara nasıl sahip çıktığını görüyorum. O hayatındaki insanların yanında olur, onlara dürüst davranır, kimsenin kandırmasına izin vermez, onlar için savaşır. Evet bunların hepsini kabul ediyorum ama benim kafamı karıştıran bir şey var; Özgür motoru bulmak uğruna kardeşinin gerçekten endişeleneceğini bile bile telefonunu verip neden bütün gece ortadan kayboldu? Belki araştırma yaptı bu konuda kabul ama daha sadece birkaç gün önce “Duygularını kardeşinin önüne koyamazsın” diyen Özgür gerçekten bunu yapar mıydı? Ben yapardıdan yana oyumu kullanıyorum çünkü Özgür Miro’nun suçunun cezasız kalmasını istemiyor.

Özgür, Miro’yu adalete teslim etmek için büyük mücadele veriyor. Üstelik bunu kendi yapsın istiyor ama bu ince düşüncesi ona pahalıya patlayabilir zira o şikayet etmedi ama Miro hiç düşünmeden onu çoktan ihbar etti bile. Açıkçası ben kardeşinin güvenliğini her şeyden önde tutan Özgür’ün kaçak malları Rüzgar ve kızlar teknedeyken tekneye almış olabileceğini düşünmüyorum ama almışsa bile bu işten nasıl kurtulacak çok merak ediyorum doğrusu.

Kötüler her zaman kaybetmeye mahkumdur. Miro belki şimdi kazanmış olsa da Gece’yi kaybetti. Gece ona değer veren, düşüncelerine saygı duyan, hayatında ona “yer açan” Özgür’ü seçti. Bugüne kadar sevgi diye sığındığı şey, kendini bulabilme uğruna sarıldığı bir ağaç gövdesiydi. Orası kendince güvenli olsa da onu sarıp sarmalamadı. Hatta o ağaç kökleri büyüsün diye Gece’yi ezdi, geçti. Hem de defalarca. Bu yüzden Gece ilk kez kendi hayatıyla ilgili net bir karar alarak Özgür’ü seçti. Özgür’se ilk kez hayatına birini, Rüzgar dışında bir insanı koşulsuz kabul etti.

Hayat herkes için çok zor bu yüzden ben her insanın yanında güvenebileceği, sırtını dayayabileceği birisinin olması gerektiğine inanıyorum. Hep yanımızda çok sevdiğimiz ve güvenliğimiz insanların var olması dileğiyle.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere.

Yorum bırakın