Ayrılsak Da Beraberiz (Ya Çok Seversen, 11.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

Aşık olduğunuzda en fazla ne kadar ileri gidebilirsiniz? Ferhat mesela; Şirin için dağları delmiş, Mecnun çöllere düşmüş, Kerem Aslı’yı bulmak için diyar diyar onu aramış. Bunlar bildiğimiz efsaneleşmiş aşklar. Peki aşkımızı göstermek için bu kadar büyük fedakarlık mı yapmalıyız, sevdiği insan için değişmeye çalışmak, onun için prensiplerinden ödün vermekte aşkı değerli yahut aşıkları ölümsüz kılmaz mı?

Aşkın ispatı olmadan seven sevmiş, sevilen sevilmiş olmuyor mu? Ateş ve Leyla’nın aşkları için nasıl değiştiklerini , aslında ne kadar yol aldıklarını gördükçe aklıma tam da bunlar geliyor. İkisi de aşık olduktan sonra bile isteye kendinden çok ödün verdi. Ateş tahammül edemediği şeylere katlanmasını öğrenirken, sert yanlarını törpüleyip baskılarken, Leyla yola çıkma amacını değiştirdi.

Leyla bu yola çıkarken tek amacı ailesinin yerini bilen adamı iyileştirmek ve konuşturmaktı, böylece annesini bulacak ve bir ailesi olacaktı. Bu uğurda hiç istemediği bir iş yaptı, sürekli oradan oraya sürüklendi, kaçak bir hayat yaşamak durumunda kaldı ve en sonunda sevdiği adamla ayrılmak zorunda kaldı. Tüm bunlar bir noktadan sonra tüm sinir uçlarına dokundu ve hiç hesap soramadığı, neden diyemediği annesinin suçu olarak kabul etti. Zaten Leyla kutsal bulduğu bir yolculuğa çıkmıştı, fakat bu yola devam ederken fark etti ki birlikte yola çıktığı insanlar dahi onu kullanmaktan, yarı yolda bırakmaktan geri kalmıyor, tuttuğu her dal elinde kalıyor ve o günün sonunda yine yapayalnız kalan kendisi oluyordu.

Bence Ateş’e kızgın olmasının en büyük sebebi bu; aşkla tuttuğu o eli ona bıraktırmak zorunda bıraktığı için kızgın ona, yalnızlığını anlayamadığı, onu yeniden ailesiz bir başına bıraktığı için kalbi affedemiyor Ateş’i. Üstelik Ateş onu ailesi gibi gördüğü çocuklardan ayırmış oldu. Ayrıca Ateş’in Leyla’nın aşkından bir şüphesi olmasa bile bu bölüm gördük ki Leyla Ateş’in ona yaptıklarından sonra bu konuda şüpheleri oluşmuş. Aslında bu konuda asla onu yargılanıyorum zira belki de kim olsa aynı şeyi düşünecekti. Çünkü Ateş bu konuda ona çok acımasızca davrandı, kalbini hırpaladı, gururunu kırdı ve tüm bunlar kocaman bir “Acaba” olarak geri döndü ona. Fakat şunu söylemeliyim ki Ateş’in asla duygularını inkar etmeyip her seferinde kendini açıklamaya çalışması bence çok güzel bir detay.

Leyla’nın onun aşkına inanması gerekiyor. O evde kalmaya devam edebilmesi için, üstelik annesinin kolyesini dahi geride bırakmaya başlamışken tutunacak bir dala ihtiyacı var ve şu an düşündüğü tek şey çocuklar. Bu yüzden sözde de olsa artık annesini aramayı bırakıp çocuklara adadı kendini. O şu an belli etmese de Ateş’e çok kızgın ve kırgın ama bir o kadar da aşık bu yüzden istese de yanından ayrılamıyor, çocukların durumu kadar ona olan aşkından dolayı da Leyla kalıyor o evde.

Leyla’nın yetimhaneden kaçmak, dolandırıcılık yapmak, o evde kalmak için kendince haklı sebepleri vardı ve hep buna göre hareket etti. Fakat ben annesinin sebeplerini tam anlamıyla öğrenemediğim için pek bir şey diyemiyorum. Zira ismini dahi değiştirecek kadar ne yaşadı aşırı merak ediyorum. Çünkü Füsun kocan için küçücük çocuğu parka bırakıp gittin dediğinde Firuze bazı şeyleri yapmak zorundaydım dedi. Demek ki Leyla’yı bırakmaya zorlanmış ama benim asıl merak ettiğim neden bu zamana kadar izini bulamadığı. Sonuçta Füsun ufak bir izle sadece bir günde buldu annesini , Leyla neden bunu yapamadı, annesi onu nasıl oldu da bulamadı, annesinin kocası araya neden bir sürü kişi sokup göz hapsinde tuttu Leyla’yı? Kafamda onlarca soru var ve daha hepsi yanıtsız maalesef. Bildiğim bir şey varsa o da Leyla artık eskisi kadar çok düşkün değil bu konuya, bu yüzden ben Füsun’un tehdidine rağmen Ateş’in yanında duracağını ve çocukları onun insafına bırakmayacağını düşünüyorum.

Ateş Arcalı; onun Leyla ile birlikte çok değiştiğini düşünüyorum. Yalnız playboy duruşundan vazgeçti mesela, prensiplerinden taviz vermeye ve bunu kendi isteğiyle yapmaya başladı. Bir tek kendisini değil etrafındaki insanları da düşünmeye, onlarla bağ kurmaya ve özellikle küçük kardeşleriyle aile olmaya başladı. Ateş’in en çok katlanamadığı şey birinin ona yalan söylemiş olmasıydı, zekasıyla alay edilip, egosunun zedelenmesi onun kabul edemeyeceği bir şeydi. Leyla’yla birlikte tüm bunları yavaş yavaş tolere etmeye ve daha hoşgörülü olmaya başladı. Üstelik İlter’in de dediği gibi koca bir dolandırıcı ailesinin tüm çaldıklarını geri verip onları temize çıkarıp aynı evde yaşamaya devam ettiğine göre gerçekten Leyla’ya göründüğünden çok daha fazla aşık demektir.

Gerçek şu ki Ateş Leyla’yı kaybetmek istemiyor, onun ister çocuklar için isterse de başka bir sebepten dolayı o evde kalması onun için sorun değil yeter ki yanında kalsın, hatta bu yüzden diğer kişilerin, Yakup’un bile o evde kalması rahatsız etmiyor onu. Zira Leyla’nın kalması onun için tek önemli olan şey. Ateş’in Leyla ile ateşkes ilan etmesi de, ondan habersiz mücevher markasının yüzü olmasına kızmasının sebebi de bu aslında; o Leyla ile olan sorunlarını çözmek istiyor ve herkese karşı onu koruyup “Eşim” diye hitap etmesinden bunu yapmaya başladığının bir göstergesi bana göre. Eğer Ateş böyle bir şey istemiyor olsaydı bence ne yapar eder başka bir yol bulurdu zira fark etmişsinizdir Ateş boşanma dilekçesini imzalamamıştı, Leyla’ya imzalattıktan sonra da öncesinde de imzası yoktu dilekçede. Yani çocukların sosyal hizmetler tarafından denetimi olmasaydı da bence boşanmamak için bir yol bulacağını düşünüyorum. Yine de ben her şeye rağmen birbiriyle kavga etmeden, tartışsalar bile çocuklar için bir araya gelip çözüm üretmeye çalışan bir çift izlediğim için çok mutluyum.

Ateş ve Leyla kendi içindeki sorunları çözmeye çalışırken Füsun küçücük bir koz bulmak için her şey yapmaya hazır öyle ki sırf Leyla’yı elinde tutmak için annesini bile buldu. Leyla ise artık bir karar vermek zorunda kendi seçtiği, elleriyle kurduğu Arcalı ailesiyle mi devam edecek yoksa tüm kırgınlığına ve Füsun’un tehditlerine rağmen annesinin özlemine dayanamayıp annesini mi seçecek? Benim bu konuda çok güzel bir fikrim var aslında ama izleyene kadar sabır edeceğiz sanırım.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

Her Şey Aşktan(Ya Çok Seversen, 10.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

Aşk çok büyüleyici bir duygudur, insanın ayaklarını yerden kesen, olmazları oldurtan, bir yandan bulutların üstünde dolaştığını hissederken bir yandan da asla bitmesin istersin bu his. Ama çok korkunç bir yanı da vardır, ayrılıkla gelen ve kalpte yarattığı müthiş acı. Bazı insanlar sırf bu acıdan korktukları için hayatlarına kimseyi almazlar. Halbuki her aşkın dinamiği farklıdır ve kimse ayrılmak için birlikte olmaz. Aşkın tek yönü yoktur maalesef ve aşık olduğumuzda sadece güzellikleri beklemek hayalden başka bir şey değildir.

Aşk bu, insana cenneti de yaşatır cehennemi de. Ateş ve Leyla aşka cenneti de yaşadı cehennemi de. Onlar şu an aşkın cehenneminde kıvranıyorlar ama ben inanıyorum onların aşkı bunun da üstesinden gelecek kadar güçlü. Leyla rüya gibi bir birlikteliğin ardından kabus gibi bir ayrılık yaşadı, Ateş’se kendi duygularına, Leyla’ya olan aşkına çoktan hapsolmuş durumda.

Leyla Ateş’in intikam hamlesiyle paramparça oldu resmen. Tüm duyguları, inandıkları gözyaşlarıyla aktı ve her gözyaşı kalbine bıçak gibi saplandı, öyle ki gelinliğini bile daha fazla görmeye tahammül edemedi. Leyla ağlarken bir tek Ateş’in söylediklerine değil söylemediklerine de yandı aynı zamanda. Kandırıldığını, asla sevilmediğini ve belki de hiç sevilmeyeceğini düşündü o anlarda. Zira ailesinin sevmediği, annesinin koca bir parkın ortasında yapayalnız bırakıp terk edip gittiği birini bir yabancı niye sevsin, niye o yabancı ona aile olmak istesin ki? Leyla belki bunları dile getirmiyor ama zaten bilinç altı bunlarla dolu. Öyle ki başına gelen bu felaketten ilk sorumlu tuttuğu kişi yine annesi oldu. Çünkü ona göre annesi onu bırakmamış olsaydı belki başkasının sevgisine de bu kadar bağımlı olmayacak, bir ailesi olsun diye bu kadar çırpınmayacaktı. Leyla sevgi açlığı çeken, aile yoksunluğu yaşayan biri. Zaten öyle olmasaydı Yakup gibi birisini bunca zaman hayatında tutar mıydı? Ya da daha sadece birkaç saattir tanıdığı Firuze’ye bu denli içini açar mıydı?

Ateş Leyla için aile, hayat, her şey demekti. Birlikte dilek yolunu yürümek isteyeceği, yaptığı her şeye rağmen affedilmek isteyeceği biriydi Ateş onun için. Ama o Leyla’yı en hassas noktasından vurdu. Yaptığıyla bir tek Leyla’nın onurunu kırmadı aynı zamanda onun sevgisini, çocukları ile aralarındaki bağı hiç düşünmeden kopartıp attı. Bence Leyla’nın ona bu kadar kırgın olmasının da “Seni asla affetmeyeceğim” demesinin de sebebi bu; onu çocuklardan da koparmış oldu bu yaptığıyla Ateş. Yalnız şunu söylemeliyim ki Leyla’nın eve dönüşü Ateş kadar beni şaşırtmadı, zira Leyla hiçbir zaman o eve Ateş’i dolandırmak yahut o evden para kazanmak niyetiyle gelmedi ve ben eminim ki söz konusu çocuklar olduğunda o ne olursa olsun o eve geri gelecektir her zaman. Çünkü kendisi de yurt hayatı görmüş, yaklaşık on sene yurtta kendisine gösterilecek bir tutam sevgi kırıntısını beklemiş biri, çocukların aynısını yaşamasına asla izin vermezdi. Bence Ateş’in şaşırma sebebi de bu; o Leyla’yı çok iyi tanıdığını söylemiş olsa da onu hiç tanımıyordu. Ta ki gerçek Leyla’yla tanışana kadar.

Açıkçası beni en çok şaşırtan şey Ateş’in Leyla’ya karşı olan tutumu oldu. Ben Ateş’in yaptığı şeyden taviz vermeyeceğini aksine Leyla o eve çocukları için gelmiş ve boşanacak olsalar bile onunla uğraşmaya devam edeceğini düşünmüştüm. Fakat Ateş Leyla’nın “Neden yaptın, neden söylemedin? Belki de beni hiç sevmedin, oyun oynadın benimle” sorusuna bile “Ben de yeni öğrendim” diye açıklama yaptı. Sevgisinin yalan olmadığına inandırmaya çalıştı kendisini. Ve bu bende bu geçiş sürecinin sanıldığından daha yumuşak geçeceğinin hissettirdi. Çünkü ikisi de yaralanmış durumda ve bu ilişki sadece ikisini ilgilendiren bir ilişki değil. Çocukların nerede yasayacağından tutunda, şirketin kime kalacağına, vasiliklerini kimin yapacağına kadar her şey ikisinin ilişkisine bağlı. Bu durumda ne Ateş intikam almayı düşünebilir ne de Leyla gitmeyi ve ikisi de şu an birbirine mahkum durumda.

Ateş aslında Leyla’yı öyle tanımıyor ki onun döndüğünü görünce şaşkınlığını gizleyemedi, çünkü bu yaptığının ağırlığının da, Leyla’yı nasıl mahvettiğinin de gayet farkındaydı. Ama tam burada aklıma bir şey takıldı ;Ateş Leyla’nın gidip bir daha geri dönmeyeceğini düşünüyorsa ve bunu böyle kabul ettiyse neden resmi nikah kıydı, daha da önemlisi neden onu tüm borçlarından kurtarıp, şikayetçi olanların şikâyetini geri almasını sağladı? Başta bunun sebebinin sadece onu korkmak olduğunu düşünmüştüm ama bunun çok daha ilerisi olduğunu görmem Ateş’in zekâsına bir daha hayran olmama sebep oldu. Ateş bu sayede bir tek Leyla’yı kurtarmış olmadı aynı zamanda Füsun’un bunu bir koz olarak kullanmasının yolunu da tıkamış oldu. Ortada bir şikayetçi olmayınca Füsun da hiçbir şey bulamamış oldu.

Füsun bir kez daha Leyla tarafından bozguna uğrayınca büyük oynamaya karar verdi ve belki de ucu Firuze’ye kadar varacak bir şey yakaladı Yakup sayesinde. Firuze’yi tanıdıkça Leyla’nın ailesine olan merakım daha da kabarıyor açıkçası. İstediği zaman gelip Arcalı holdingle iş yapacak kadar önemli biri ve gördüğüm kadarıyla Füsun gibi burnu Kafdağı’nda olan biri bile saygı duyuyor kendisine. Zira Füsun gibi bir kadın kimseye boş nezaket gösterecek biri değil bunu Bige’ye davranışlarından da çok iyi biliyoruz. Bu durumda Firuze kim, Arcalı holdingle nasıl bir iş yapacak, Leyla bu işin neresinde olacak çok merak ediyorum. Ayrıca ne zamandır Leyla’yı arıyor, neden onu bırakmak zorunda kaldı? Benim için hala cevaplanması gereken sorular. Üstelik Leyla ona bu derece kızgınken onun kalbini nasıl geri kazanacak aşırı merak ediyorum.

Ateş ve Leyla belki kader belki de bambaşka bir sebepten dolayı bir araya geldiler. Şimdi ikisi de istemeyerek de olsa boşanmak için dilekçeye imza atmışken evren onlara yepyeni bir oyun oynadı ve o çiftlikte çocuklar için evli gibi davranmak zorundalar. Bu belki hem öfkelerinin birazcık olup dinmesine ve birbirlerini daha iyi anlamalarına sebep olur. Fakat şöyle bir gerçek var ki Füsun bu geriye kalan iki ayda bu evliliğin sahte olduğunu, Leyla’nın çocuklar için tehlike oluşturacağını ve Ateş’in onlara doğru düzgün bakamayacağını kanıtlamak için elinden geleni yapacaktır.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek.

 

 

 

 

 

 

 

ARAF (Ya Çok Seversen, 8.bölüm)

 

YAZAR :Simay DEMİR

Aşkın en acımasız yönü nedir sizce? Ayrılık mı, sevilmemek mi, aldatılmak yahut kullanılmak mı? Belki hepsi belki de hiç biri. Bence çoğumuzun aşkta uğradığı bir hüsran, yaşadığı bir hayal kırıklığı vardır. Ben aşkın en acımasız yönünü deli gibi sevdiği halde sevildiğini zannederken aslında hiç sevilmediğini görmek olduğunu düşünüyorum. Bu cehennemde cayır cayır yanmak gibi bir şey.

Ateş Leyla’nın annesinin elbisesini gönderdiğini öğrenmesiyle yakaladığı ip ucuyla belki de Füsun gibi o da Leyla’nın tüm gerçekliğini öğrendi. Bu da Ateş’e aslında hiç sevilmediğini yüzüne tokat gibi vurdu. Ateş kendi kabuğunda bir şekilde yaşarken, kullanıldığını varsayarak canı yanarsa çok daha beter can yakacağını düşünüyorum. Diğer yanda Leyla cephesindeyse olaylar bambaşka; Leyla Ateş’e olan aşkından tüm herkesi karşısına almaya hazır halde.

Leyla bugüne kadar reddettiği, oyun yahut Yakup’tan dolayı yaptığını söylediği her şeyi süzgecinden geçirip Ateş’e olan aşkını kabul etti. Etmekle kalmadı Yakup dahi çevresindeki herkese resti çekip aşkını itiraf etti. Bu Leyla için çok büyük bir adım bana kalırsa çünkü hem bugüne kadar aile bildiklerine karşı çıkıp arkasında durdu aşkının hem de ne istediğini ve neye ihtiyacı olduğunu net bir şekilde anlamış oldu. Ateş’e yalan söylemek zorunda kalmak, ona karşı şeffaf olamamak aslında kahrediyor Leyla’yı ve  bu yüzden Ateş’le yaşadığı güzel şeyler hep boğazına düğümleniyor. Bence deli gibi anlatmak istiyor Ateş’e kendi hakkındaki her şeyi ama buna cesareti yok, bunu yapması onu da çocukları da sonsuza dek hayatından çıkarması anlamına geliyor çünkü.

Benim aklımı karıştıran şeyse Leyla’nın tüm bu yalanlar üzerine neden Ateş’in evlenme teklifini kabul ettiği. Leyla bunu yaparak zaten pusuda bekleyen Yakup için harika bir fırsat yaratmış olup, Füsun’un eline kocaman bir koz vermiş oldu. Üstelik yalanla başladığı bir ilişkide böyle büyük bir adım atmış olması onu daha çok zora sokabilir. Ateş’e olan aşkı, onu kaybetmek istememesi belki de doğru karar vermesine mani oluyor kabul ediyorum ama Ateş’in her şeyi öğrenme ihtimali çok yüksek ve o bu noktaya gelmişken öğrenecek olursa bu işin bir daha geri dönüşü olmayabilir ikisi içinde. Üstelik onların olası bir ayrılığı bir tek ikisini değil Ilgaz’ın da dediği gibi çocukları da etkileyecek. Zaten Ilgaz’ın bu kadar tepkili olmasının sebebi de bu. O onları kaybetmekten korktuğu için ikisine de çok tepkili, özellikle de abisine.

Ateş hayatına Leyla’yla birlikte bir çok yenilik de kattı aslında. Çocuklarla anlaşabileceğini öğrendi mesela. Hepsiyle ayrı ayrı ilişki kurdu. En çok anlaşamadığı Ilgaz’la bile sevgiye dayanan bir ilişkileri var ve tüm bunlar Leyla’nın mücadelesi sonucu gerçekleşti. Ilgaz çevresindekilerini kaybetmekten en az Ateş kadar korkuyor. Bu yüzden onları kaybetme ihtimali oluştuğu anda çılgına dönüyor. Ateş’in Leyla’yla sevgili olduğunu öğrendiğinde bu kadar tepkiyi bu yüzden verdi aslında.

Leyla, Ilgaz için bambaşka bir noktada. O göstermese de Leyla’ya bağlanmış durumda ve onu da yitirmek istemiyor. Zira kardeşlerini öne sürse de Leyla’yı üzdüğünü düşündüğü anda gidip konuşması ve gönlünü alması onun da aslında Leyla’yı sevdiğini gösteriyor bana göre. Üstelik Leyla giderse Ateş’in onları bırakma ihtimali de var ve Ilgaz bunun olmasını asla istemiyor. Burada asla Ateş kardeşlerini sevmiyor demiyorum ama Ateş tam sevgiye yeniden kendini açtığı anda bir buhran yaşarsa kardeşlerini bırakmasa bile onlar da abilerinin canının yanmasından nasiplerini alabilirler diye düşünüyorum. Bu yüzden Leyla onları özel alanında kalmalı diye düşünüyor Ilgaz, tepkinin sebebi bu. Herkes yerinde iyi, aşk insanları karmaşık hale getirir. Ilgaz da bunu görüyor bence.

Ilgaz Bir tek Leyla’ya değil Ateş’e karşı da aynı duygular içinde bana kalırsa. Ateş’in onları koruyup kollamasını istiyor, onları asla bırakmayacaklarını bilmeye ihtiyacı var Ilgaz’ın. Ben Ilgaz’ın getirdiği belgeyi yırtarak ve “Sizi asla bırakmayacağım” diyerek Ateş’in bir nebze olsun onun içini rahatlattığını düşünüyorum. Zira Ateş de onlara çok alıştı, yine de Leyla’yla bir ayrılık yaşama durumumda nasıl bir tepki verecek aşırı merak ediyorum.

Ateş aşkın en güzel halini yaşarken belki de en korktuğu şeyle karşı karşıya kaldı; ihanet. Bu hayatta saygı duyduğu tek kadın babası tarafından ihanete uğramış, aldatılmış ve elinde nesi var nesi yoksa adi bir yolla elinde alınmaya çalışılmıştı. Annesi bu yüzden canından olurken o da hem ailesiz hem de yapayalnız kalmıştı bu hayatta. Bu yüzden şu an aynı şeyleri yaşıyor olma ihtimali bile onu kahretmeye yeter de artar bana göre. Ateş’in o bir haftalık durgun halleri, akşam yemeğinde Leyla’ya “Bana daha önce yalan söyledin mi?” lafı ve bunun üzerine Leyla’nın “Hayır söylemedim” deyişinden sonra evlenme teklifi etmesi bana aslında Ateş’in her şeyi öğrendiğini ve şimdi de onun Leyla’ya bir oyun başlattığını hissettirdi. Ateş’in Leyla’ya bakışları değişti resmen, üstelik ona sarılırken buz gibi duruşu her şeyi açıklıyordu diye düşünüyorum; o her şeyi öğrendi.

Ateş Leyla’nın dolandırıcı olduğunu öğrenmiş olma ihtimali bana çok yüksek geliyor açıkçası. Zira bu kadar içine çekilmiş olması, Leyla’ya imalı konuşması, Leyla’nın yalan söylediğinden emin olduktan sonra ona evlenme teklifi etmiş olması bana evlenme teklifinde samimi olmadığını aksine oyun oynadığını düşündürtüyor. Kafamı kurcalayan en büyük şeyse Ateş’in neden evlilik teklifi ettiği? Şu an amacı ne ve ne yapmayı planlıyor? Eğer Ateş bir intikam planı hazırlamayıp teklifinde samimiyse neden Leyla’ya o imayı yapıp o soruyu sordu? Tüm bunlar beynimi allak bullak ediyor. En korktuğum şeyse Ateş’in Leyla’ya oyununu nikah masasında son bulması sanırım, bu hepsi için bir yıkım olur zira.

Ateş o adada bir dilek diledi “Umarım bizi seçersin” şimdi Leyla’ya sorduğu o soruyla ve Leyla’nın verdiği cevapla Ateş’e göre Leyla onları seçmemiş aksine oyununa devam etmiş oldu. Ve bence eğer Leyla o anda ona karşı dürüst olup ona gerçekleri söylemiş olsaydı belki de onu affedecek ve yepyeni bir yola çıkacaklardı. Zira Ateş’e göre aşk kendi hikayeni seçmekti ve Leyla onları seçmedi. Ben Ateş’in “Bana daha önce yalan söyledin mi?” sorusuyla ona son bir şans verdiğini düşünüyorum fakat maalesef ki Leyla bu şansı sırf onu kaybetmekten korktuğu için değerlendiremedi. Ateş için dürüstlük ve güven kırmızı çizgi gibi bir şey fakat ona göre Leyla ikisini de yerle bir etti. Ateş’in evlenme teklifini kabul etmesi de Leyla’nın onu hala dolandırmak için yanında olduğunun bir göstergesiydi Ateş için bana kalırsa.

Ateş yalana tahammülü olmayan biri, Leyla’ysa gerek onu kaybetmekten deli gibi korktuğu, gerekse çevresindekilerin baskısı yüzünden ona sürekli yalan söyledi ve bu durum ikisi içinde çok zor. Zira Ateş’e göre Leyla’nın onları seçmesi için dürüstçe her şeyi anlatıp yalansız yollarına devam etmeleri gerekirken, Leyla’ya göre doğruları söylerse bir daha asla bir arada olamazlardı “Sessizliğin ne kadar zor olduğunu bir bilsen sevgilim.” Sanırım ikisi de cesaretini toplayıp karşılıklı konuşmadığı, Ateş Leyla’ya sonsuz güvenip tanıdığından emin olmadığı ve Leyla her şeyi en berrak haliyle anlatmadığı sürece aralarındaki sorunlar asla son bulmayacak.

Ateş’te Leyla’da aşkın doruklarında şu an ve eğer Ateş Leyla’yla ilgili gerçekleri öğrenmişse yere çakıldığında çektiği acının çok daha beterin Leyla’ya da yaşatacak gibi hissediyorum. Leyla’yı en yüksekten düşürecek gibime geliyor zira kendisi de aynı şeyi yaşamış oldu Leyla onun teklifini kabul ederken.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Gizli Saklı (Ya Çok Seversen, 7.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

Bir kişiye güvenmek, hayatını, kalbini, ruhunu onunla paylaşmaya karar vermek hele de bu konuda yara almış biriyseniz çok zor. Zira en ufak bir şeyde ruhunuz şüphe ile dolar ve siz ne yaparsanız yapın o konuya açıklık gelmeden içiniz içinizi kemirmeye, o şüphenin cehenneminde sizi yakmaya devam edecek.

Ateş Leyla’ya güvenmeye onu kalbinde ve yaşamında bir yer vermeye karar verdi. Leyla ise bir yanda Ateş’in soruları diğer yanda Yakup, Onur, Füsun derken sıkışıp kalmış durumda. Öyle ki bir tarafta her şeyi olduğu gibi anlatmak istediği, bağlandığı, sevdiği adam, diğer yanda hala nasıl olduğunu anlamadığım şekilde aile (!) dediği insanlar derken iyiden iyiye köşeye sıkıştı. Leyla boğuluyor ve ne yazık ki sevdiği adam dahil kimse onun nefes alamadığını fark edemiyor…

Leyla bu yolculuğa ailesini bulmak, bu hayattaki yalnızlığına son vermek için başladı. Çaresizliği, ailesini bulma umudu ona her şeyi yaptırabilecek konuma getirdi onu. Öyle ki hiç tanımadığı bir adamı sırf ailesini tanıyor olabileceğini düşündüğü için bakıp maddi manevi destek olup, hastanede ziyaret etti. Yanında sığınabileceği kimsesi olmayınca Meryem ve diğerlerini ailesi olarak kabul etti. Onların özellikle Meryem’in vardığı ona dayanma sebebi olurken abi gibi gördüğü Yakup’un düşündüğü tek şey onu kendi çıkarı için kullanmak. Leyla bu yolculukta öz ailesini bulur mu emin değilim ama ne istediğini ve aslında neye ihtiyacı olduğunu öğrenecek diye düşünüyorum.

Leyla’nın yalnız olmadığını bilmeye, tutunduğu herkesin onun gibi sadece sevip sevilmeyi düşünmediğini, aslında insanın kendi ailesini seçebileceğini ve bunun bir tek kan bağıyla olmadığını, can bağıyla da olabileceğini bilmeye ihtiyacı var. Çünkü ona göre “Aileni seçemezsin”. Halbuki çoğumuz birini sevip hayat arkadaşımız kabul edip onunla yepyeni bir aile kurabiliyoruz. Bunun illaki eşimiz yahut evleneceğiniz kişi olmasına da gerek yoktur diye düşünüyorum. Dost dediğimiz insan da yol arkadaşımız olabilir, evlatlık olarak koruyucu ailesi olduğumuz biri de bizim ailemiz olabilir yahut böyle gördüğümüz biri de ailemiz olabilir bana göre. Bence birini “Aile” olarak kabul etmek için onun için her şeyi yapabilecek olmak ve saf sevgimizi sunmak yeterlidir. Tabi kendimizi kullandırmamak şartıyla. İşte Leyla’nın şu an göremediği şey tam olarak bu. O sevgisini sunarken kullanıldığını görmüyor, Ailesi kabul ettikleri için çok fazla fedakarlık yaparken karşısındakiler onu harcamaktan çekinmiyor.

Leyla’nın ailesi sandığı insanların aksine Arcalı kardeşlerde durum tam olarak böyle değil, zira Leyla kabul etmese de aslında Ateş ve çocukları çoktan ailesi kabul etti bile. Leyla bunun henüz farkında değil ama Ateş’in içine biraz daha şüphe tohumlarını ekecek olursa seçtiği ailesini kaybetmesi de an meselesi. Öz ailesiyle ilgiliyse kafamda onlarca soru var. Neredeler mesela, onu hiç aradılar mı yahut hala arıyorlar mı?

O hâlâ annesinin onu bırakıp gittiği parkta takılı kalmış durumda. Annesinin taktiği kolye ise günden güne merakımı daha çok kabartıyor. Füsun’un sanki kolyeyi tanımışçasına o olayların içinde ona odaklanıp dokunması, anlık duraksaması bir hayli dikkatimi çekti mesela. Aslında ben onun öyle sıradan bir kolye olduğunu düşünmüyorum. Zira değerli bir şeye benziyor. Bir şey var o kolyede ama ne? Annesi Leyla’yı gerçekten bırakıp gitti mi, bunu yapmak zorunda mı kaldı, yoksa bambaşka şeyler mi yaşandı? Babası, o kim, o zaman neredeydi, şu an nerde? Tüm bu sorularım maalesef ki hala cevapsız ve tüm bu olanlar hala gizemini koruyor bende. Tüm bunlar bir yana Leyla neye ihtiyacı olduğunu anlamaya başladı diye düşünüyorum. O artık samimiyetiyle kalmak istiyor Ateş’in yanında, oyun yahut Yakup istiyor diye değil; “Allah’ım lütfen Ateş’i kaybetmemeyim” yine de Ateş’ten bir şeyler gizlemeye devam ederse Ateş’i kaybetmesi an meselesi.

İnsan anlaşıldığı yerde rahattır derler Ateş’e bakınca öyle hissediyorum. Ateş Leyla ile birlikteyken kendini rahatlamış, sınırlarından ve kırmızı çizgilerinden kurtulmuş gibi hissediyor. Leyla’ya içini döküyor, acılarını paylaşıyor, en önemlisi de ona korkularını gösterebiliyor. İhtiyacı olan dinginliği ve huzuru buluyor onda. Ateş’in güvenmeye, anlaşılmaya ve korkularının üstüne gidip bu şekilde yolunu bulmaya ihtiyacı var. Hayatı boyunca tüm sorunlarını kendi başında çözmeye, önüne çıkan engelleri kendi çabasıyla ekarte etmeye, birine ihtiyaç duyduğunda kimsenin olmadığını kendine hatırlatmaya çalışmış biri o. Bence bu kadar çözüm odaklı olmasının sebebi bu yaşadıkları Ateş’in.

İnsan kendine benzer olanı anlar, aynı acıları yaşayanlar birbirlerini herkesten iyi anlarlar. Tıpkı Leyla’nın Ilgaz’ın yaşadıklarını anlaması gibi. Leyla yalnızlığı da, ailesizliği de çok iyi bilen biri, bu yüzden Ilgaz ne yaparsa yapsın ona kızamıyor mesela. Çünkü onun neler yaşadığını da, neler hissettiğini de çok iyi anlıyor. Ateş de Ilgaz ve Aydos’u bu kadar iyi anlayıp empati kurmasının nedeni de bu bence, yaşadıklarını anlıyor ve hissediyor olması. Kendi yaşadıklarıyla özdeşleştiriyor ve böylece onlara doğru yolu gösterebiliyor. Yaşadıkları kendini koruması gerektiğini öğretmiş ona, bu yüzden Leyla’nın varlığı onun için bambaşka bir deneyim. Bunları Leyla ile yapmak, onunla sorunları çözmek onun için çok daha kolay. Üstelik Leyla ve kendi duygularından çok emin durumda, öyle ki tüm basının karşısında sevgili olduklarını açıkladı. Ateş Leyla’ya “Sevgilim ol” diyerek yeni bir hayata adım attı. Güvensizliğin olmadığı, gizli saklı bir şeylerin yapılmadığı, hüzünlerin, dertlerin ve mutlulukların paylaşıldığı bir yer hayal ediyor o. Leyla’nın kendisine hiçbir şey anlatmamasına, kendisiyle değil de Onur ile sorunlarını çözmeye gitmesine bu yüzden bu kadar kızdı. Zira iki gündür tanıdığı Onur’la değil de “Sevgilim” dediği kendisiyle “Ailevi” meselesini paylaşmasını tercih ederdi. Ateş Leyla’ya kapıldıkça onu daha çok merak ediyor, merakı soru sormasına sebep olurken Leyla’nın kaçamak cevapları o istemese bile içine kurt düşmesine neden oluyor. Leyla’nın kaçamak cevapları Ateş’i daha ne kadar durdurur bilmiyorum ama aralarında çok büyük sorun olacağı aşikar. Ateş gördüğünüz kadarıyla henüz babasının annesine ihanetini hazmedememişken, onu annesi anısına yapılacak defilede fotoğrafların arasında dahi görmeye katlanamıyorken ve bunlara ortak olduğu için abisini bile silip evine almıyorken Leyla’nın ihanetini öğrendiğinde onu nasıl affeder hiç bilmiyorum doğrusu. Leyla onun kalbine işleyen şüpheleri onun kalbinden nasıl söküp atacak deli gibi merak ediyorum.

Ateş kalbinin kapılarını sonuna kadar açtı, Leyla ise bir cendereye düşmüş ve ne yapacağını bilmez bir halde çırpınıp duruyor. Füsun’un tehditleri, Yakup’un ısrarı doğru düşünmesine bile mani oluyor. Şimdi bir de üstüne Onur’un tutuklanması işleri sarpa sardıracak gibi duruyor. Bakalım neler olacak izleyip göreceğiz.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

Ne Seninle Ne De Sensin (Ya Çok Seversen, 6.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

Bir insanın hayatında maruz kaldığı felaketler, başına gelen acı olaylar , yaşadığı travmalar onun değişmesine neden olur, bu olaylar karşısında verdiği tepkiler ise onun nasıl bir insan olacağını belirler. Tüm bunlar belki değişmesi için yeterlidir amenna. Peki ya mutluluk, sevgi, aşk onlar da insanı değiştirmez mi? Bence değiştirir. Bir insanın değişmesine en çok başka bir insan vesile olur derler. Ya onun canını çok acıtarak ya da onu çok severek. Bazen sevdiklerimiz için gönüllü olarak değişmeyi seçeriz çünkü onların sevgisi biz fark etmeden tüm acılarımıza merhem olmuşlardır.

Ateş sevdikleri için değişmeyi, bu güne kadar ördüğü duvarları yıkmayı ve etrafındaki insanların sevgisine teslim olmayı seçmiş gibi görünüyor. Bunun ilk adımı olarak da Leyla’yı resmi olarak hayatına alarak ve kardeşlerini yatılı okula göndermekten vazgeçerek yaptı. Ateş artık onların vasisi değil velisi.

Ateş’te bu bölüm gözle görülür bir değişim vardı. Daha doğrusu bocaladığı , içinde kaybolup gittiği kafa karışıklığını netleştirdi. Kardeşleriyle gönüllü olarak vakit geçirdi, bir dakika durmaya katlanamadığı o evde bir gece yattı. Bige’ye bugüne kadar sunduğu bahaneyi değil de içinden geçeni söyledi “Çünkü hayatımın geri kalanını geçirmek istediğim kişi sen değilsin.” En önemlisi bu kadar güven problemi olan Ateş Leyla’ya hayatından daha doğrusu kalbinden bir yer verdi ki bu onun kırmızı çizgisiydi ve o, bu çizgiyi kendi isteğiyle kaldırdı. Peki Ateş gerçekten değişti mi yoksa bunun altında bambaşka bir şey mi var? Yani düşünüyorum da Ateş gibi kalın duvarları olan, yıllarca kendini derin bir yalnızlığa gömmüş ve böyle yaşamaktan zevk alan biri bir anda kendini böyle “Evli ve çocuklu” moduna teslim eder mi? Kafamı deli gibi kurcalıyor doğrusu bu soru. Evet, Ateş Leyla’ya diğer tanıdığı kadınlardan daha çok güveniyor kabul ediyorum, evet, çocukların koşulsuz saf sevgisi kalbine dokundu o da kabul ama bunlar Ateş’i kabuğundan çıkarmaya bunca yıllık buzlarını çözmeye, yahut bir anda sorumluluk sahibi olmak istemesine yeter şeyler mi ? O tüm bunlardan bile isteye kaçarken bir anda yüz seksen derece dönmesi normal mi? Açıkçası benim cevabım hayır yönünde.

Bir insan birden, sadece içinde sevgi hissediyor diye hemen değişmez. Ateş’in duvarlarını indirmeye başladığını görüyorum ama tam bir değişimi olmadığı kanaatindeyim. Çünkü daha çocuklarla öyle kuvvetli bir sevgi oluşmadı aralarında, sadece birbirlerine karşı biraz daha ılımlı davranmaya başladılar. Leyla desek bir şeyler sakladığını düşünürken hayatı güvensizlik üzerine kurulmuş biri bu durumu yok sayar mı? Bence hayır. Ben Ateş’in kendini açması için yeterli görmüyorum bu sebepleri maalesef. Düşünsenize daha sadece birkaç gün önce panik atak geçirerek çıktı o evden, böyle ağır travmaları olan biri o, bir anda bu kadar büyük değişim bana garip geldi. Ateş bence artık güvenmek istedi. Hayatında ilk kez geleceği düşünmeden bir adım atmak, kimseyi tartmadan hayatına almak istedi ve bir anda kalbinin kapılarını bu sebeple araladı diye düşünüyorum.

Ateş bence hayatında aldığı en cesur kararı alarak, Leyla’ya doğru bir adım attı. Bunu da tüm kafa karışıklığına, yaşadığı büyük güvensizliğe rağmen Leyla ile yepyeni bir başlangıç yaptı ve umarım sonu hüsranla bitmez. Zira Ateş tüm olanları öğrendiğinde Leyla’ya neler yapar kestiremiyorum bile. Çünkü o ailesinden dolayı zaten öfke ve nefretle dolmuş durumda, şimdi bunca zaman sonra birde aşık olup teslim olduğu kadının onun için değil de sadece parası için yanında olduğunu öğrenirse artık onu hiç kimse tutamaz benden söylemesi. İsmi gibi ateş olup yakar kavurur ortalığı, yanansa Leyla olur gibime geliyor zira Ateş’e çoktan kapılmış gitmiş bile o. Leyla da artık ne yaptığını bilmez bir halde oradan oraya savrulup duruyor. Dahası Yakup yeteri kadar büyük bir tehditken şimdi elinde patlamaya hazır bir bombayla yanı başında Füsun duruyor.

Leyla kendi içinde kendisiyle hesaplaşmaktan kaçıyor ve bu ona sürekli Ateş’e ve kendisine yalan söylemesine neden oluyor. Bir yandan ona olan duyguları onu ele geçiriyorken diğer yandan Yakup’un planıyla Ateş’e oyun oynadığını düşünerek kendini kandırıyor. Aslında Leyla hala bir arayış içinde; kendini bu derece kandırmasının sebebi de bu bana kalırsa. O kendine gerçek bir aile istiyor ve şu an bunu Arcalı kardeşlerle bulmuş gibi hissediyor. Çünkü ona göre Arcalılar da tıpkı onun gibi; ailesiz, kimsesiz. Leyla ailesizliği , bu durumun yaşattığı acıyı en derininden bilen biri. Bu yüzden onları ailesi gibi görmeye başladı. Onlar bir şekilde kimsesiz kalmasınlar diye uğraşıyor bana kalırsa, onları ailesi gibi görmeye başladı. Bu denli ikilem yaşamasının da, bu kadar sıkışmış hissetmesini de sebebi bu aslında. Eğer böyle devam ederse bir gün kendi hatası ve yalanları yüzünden bu evden, çocuklardan ve Ateş’ten sonsuza dek ayrılmak zorunda kalacak. Kendi seçtiği ailesini kendi elleriyle bırakacak ve Leyla buna daha fazla katlanamadığı için Ateş’e oynadığı oyunu son sürat devam ettiriyor. Yoksa bu kadar acele etmesinin başka bir nedenini bulamıyorum ben. Fakat bence onu en çok üzen şey Arcalı evinden ayrıldıktan sonra yine yalnızlığa ve kimsesizliğe mahkum olacak olması.

Leyla o kadar yalnız büyümüş ki bence insanlara bu kadar çok bağlanmasının nedeni de bu. Bu yüzden ailesizliğini yok etmek için her şeyi yapmaya hazır, en ufak bir sevgi kırıntısı gördüğündeyse hiç sorgulamadan kapılıyor buna. Yoksa Yakup gibi onları dakika başı tehdit eden, açıklarını kollayan, yaptıkları işleri tehdit amaçlı dosyalayan birine bu denli bağlı olmasının başka bir açıklaması olamaz. Yalnız Leyla’nın unuttuğu bir şey var; sırf seviyorsun diye herkesi ailen kabul edemezsin ki bunun en büyük örneği de Yakup bana göre. Elinde olanı kaybetmek en büyük korkusu olduğu için şu anda hala Yakup’un kancasında takılı gibi dursa da Ateş’e, çocuklara hissettiği mecburiyetin ötesinde, gerçek bir sevgi ve bağlılık diye düşünüyorum. Bu yüzden henüz kendisine itiraf edemese de Leyla da bir noktada tercih yapmak zorunda kalacağının oldukça farkında, bunu kabul etmesi de an meselesi.

Leyla şu anda olayı oyun olarak gördüğünü en başta kendisine ispat etmeye çalışıyor. Tabi ki Ateş’e hissettiği duyguların bundan ibaret olduğunu düşünmüyorum. Zira Leyla da Ateş gibi bu duygularla yeni yeni tanışıyor ve böylece kendini de daha yeni yeni tanımaya başlıyor. Ateş’le aralarındaki en büyük fark ise Leyla için aile çok yüce, kıymetli ve kutsal bir şeyken, Ateş için sadece kötü anılarla, birbirini sevmeyen insanlarla dolu bir yer. İkisinin öğrenmesi gereken şeyse; aile dediğin sadece kan bağıyla olmadığıdır. Leyla Ateş’e aile olmayı, Ateş de Leyla’ya kanından bile olsa herkese aile denmeyeceğini öğretecek diye düşünüyorum.

Ben zamanı geldiğinde ikisinin de bunu isteyerek öğreneceğine eminim. Yine de Leyla hala deli gibi bir ailesi olsun istiyor. O etrafında kocaman büyük bir aile, sevgi dolu bir ev ve saklandığında onu bulmak için arayacağını bileceği birileri olsun istiyor ve bu onun için her şeyden daha önemli. Çünkü o yapayalnız bir çocukluk geçirmiş ve bunu henüz atlatabilmiş değil. Ateş’e aslında olmasını istediği çocukluğunu anlatırken sesinin titremesi, Berit’in iyi ve mutlu olmasını bu kadar istemesi de bundandı bana göre. Kendi ailesiz büyümüşken çocuklar öyle büyümesin derdinde. Ateş’e oynadığı oyun belki de istediği aileyi bulmasını sonsuza dek yok edebilir ama o henüz farkında bile değil. Leyla allak bullak bir halde Ateş’in de ondan geri kalır yanı yok. Ben hala Ateş’in bu kadar hızlı değişebileceğine inanmıyor olsam da Leyla’nın ona iyi geldiğini de , ona kalbini açmaya başladığını da inkar edecek değilim. Zira Leyla onun kalbine dokunmaya başladı çoktan.

Ateş belki de hayatında ilk defa birine kalbini, içindeki duyguları açtı. Çocukluğundan bahsederken Leyla’nın karşısında evinden koparılan, annesini yeni kaybetmiş o küçücük çocuk vardı sanki. Belki de Leyla’nın mutlu çocuksu hallerini bu kadar sevmesinin sebebi de budur; onun o bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi Ateş’e iyi geliyor. O Leyla’yla birlikteyken mutsuz çocukluğunu unuturken , musmutlu anılar biriktirebiliyor. Ateş Leyla’ya güvenmeye başlayıp, ruhunu açmaya karar vermişken Füsun’un Leyla’nın dolandırıcı olduğunu öğrenmesi onun eline Ateş ve Leyla’ya karşı çok büyük koz verecek gibi duruyor. Füsun’un bu durumu kendi lehine kullanacağını hatta oyuna devam etmeleri için baskı kuracağını düşünüyorum ben. Zira bu onun için bir taşla onlarca kuş vurmak demek. Dolandırıcı bir dadı tuttuğu için Ateş’in elinden hem çocukları hem de şirketi almak için paha biçilmez bir fırsat yakaladı ve Füsun bu fırsatı kaçırmayacak kadar zeki bir kadın. Böylece hem Leyla’yı kontrolü altında alabilecek ve istediği gibi kullanabilecek hem de Ateş’i sonsuza dek yok edebilecek hayatlarından.

 

Hayat hep zorluklarla dolu. Aşk da maalesef bedeli ödenmeden ulaşılamayacak kadar özel bir duygu. Ben sınamayan aşka aşk demem, heves deyiveririm. Ateş ve Leyla da sınanacaklar, hem de en hassas noktalarından : Kalplerinden…

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

 

 

 

 

 

Oyun Başlasın (Ya Çok Seversen, 4.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

Kendinizi bir çıkmazda hissetmek, ne yaparsanız yapın nereye dönerseniz dönün bir kapana kısılmış gibi kıvranmak, doğru olanı yapmak ya da kolay olanı seçmek arasında bocalamak, aklınızla kalbiniz arasında kalmak, tüm bunlarla boğuşurken yalnız olduğunuzu hissetmek… Ne kadar zor bir durum öyle değil mi? Ateş şimdi bunların hepsini tek tek yaşıyor ve bu sıkışmışlığı yok etmenin bir yolunu bulamıyor. Bu duygu onu zehirli bir sarmaşık gibi sarmış durumda. Kaçamıyor, kurtulamıyor. Bu yüzden kendince bir çözüm buldu ve çocukları yatılı okula gönderip Leyla’yla arasına mesafe koymaya karar verdi. Bu durum belki de Leyla ile aralarında sonu ikisini de paramparça edecek bir oyunun başlamasına neden oldu.

Ateş Arcalı kendince zalim adam kıyafetini giydi ve en iyi bildiği şeyi yapmaya başladı. Maskelerin ardında gizlediği kırılgan ruhunu tamamen yok olmadan koruma altına almak. Bu sebeple de aslında hiç istemediği şeyleri yapmaya başladı. Aslında Ateş’in derdi çocukların vasisi olması yahut şirketi Umut’a vermemek için savaşmak değil. Onun tüm derdi bu zamana kadar etrafına ilmek ilmek ördüğü kalesinin o bile farkına varmadan yıkılıyor olması. Ateş bugüne kadar tek başına hayatta kalmaya alışmış, kimseye ihtiyaç duymadan yaşamış, sorumluluk almayan birisiydi. Fakat şimdi korumak zorunda olduğu üç kişi ve onların sorumluluğu var üstünde. Ama asıl sorun asla bu değil, asıl mesele; Ateş’in isimlerini dahi söylemekten kaçındığı bu üçlüye alışıyor ve bağlanıyor olması. Düşünsenize Berit sadece iki gece odasına geldi ve üçüncü gece gelmedi diye uykusundan uyanıp odasına kadar gidip iyi olup olmadığını kontrol etti. Halbuki ilk gece onu o halde gazetelerle uyumuş halde bulduğunda umursamaz olmaya çalışmış ve neredeyse başarılı olmuştu. Ilgaz’ın ona sarılması, yere düştüğünde kalkmak için elini tutması, Aydos’un suyunu alması bile kocaman gülümsemesine yetecek kadar hoşuna gitti. Onları sevgisi anlık da olsa kalbine işledi ve bu Ateş’e çok fazla geldi. “Baban çocuklara değil sana bir aile vermek istemiş” cümlesi hayatının tam ortasında belirince Ateş birden panik yapmaya başladı. Yıllardır kurduğu yalnızlık krallığı yıkılıyordu.

Aslında Ateş bunu zaten okuduğu mektuptan biliyordu ama bunun bir anda yüzüne çarpması ona çok ağır geldi zira biriyle aile olmak fikrini yıllar önce aklından silmiş biri o. Çünkü Ateş’in etrafında bu zamana kadar hep sahte insanlar olmuş, tıpkı partide Bige’ye söylediği gibi “Onlar Ateş’e değil, yönetim kurulu başkanı Ateş Arcalı’ya bakıyor.” Bu yüzden sevgiye de o sevgiden doğan mutluluğa da inancı yok. Bunu “Mutluluk diye bir şey yok, acı var” deyişinden çok net anlayabiliyoruz. Zaten hiç kimseyle gerçek bir yakınlık kurmak istememesinin asıl nedeni de bu değil mi? Bundan dolayı Ateş’e bir anda bu yaşadıkları çok fazla geldi, zira onun o sert kabuğundan çocuklar hiç fark ettirmeden, küçücük bir öpücük, refleksle gelen masum bir sarılma o kabuktan içeri girmelerine sebep oldu. Çocuklar Ateş’in en derinlerine sakladığı ruhuna dokunmaya başladı ve Ateş bunu fark ettiği anda müdahale etti. Aslında Ateş duygusal olarak bunlardan o kadar uzak ki Berit’in minnak bir öpücüğü bile allak bullak olmasına yetti de arttı bile. Kendiyle yüzleşmesine neden oldu. Aslında Ateş kabul etmek istemiyor ama çocuklara ihtiyacı var ve bunu anladığı an onları bulabileceği en uzak yere göndermek istedi. Çünkü Ateş çok iyi biliyor ki çocuklar da ona bağlanmaya ve onu sevmeye başladı. Ona göre bu hayatta mutluluktan çok acı var ve çocuklar bunu ne kadar çabuk öğrenirse o kadar çabuk kendilerini korumayı öğrenirler. Yalnız unuttuğu bir şey var; onun şu an yaptığı babasının zamanında ona yaptığıyla aynı şey ve o hâlâ bunun bedelini kimseye güvenmeyerek ödüyorken şimdi aynısını çocuklara yapıyor. Yine de Ateş ne yaptığının farkında varıp olurda çocukları yatılı okula göndermekten vazgeçse bile, çocuklar bu durumu öğrendiğinde onu affetmeyecekler ve belki de Ateş bunu anladığında çok geç olacak gibime geliyor.

Ateş yaşanan bu son olaydan sonra kalkanların sonuna kadar kaldırmış olsa da Leyla’nın geri adım atmaya hiç niyeti yok. Zira onun için oyun daha yeni başlıyor. Leyla Ateş’in neler yaşadığını bilmediğinden ormanda söylediklerini çok acımasızca buldu ve intikam almak istedi. Aslında Ateş’in bu konulardaki tavrının farkındaydı, onun çocuklara karşı tutumunu da, herhangi bir kadına bağlanmak istemediğini de çok iyi biliyordu. Fakat tüm bunları “Hiçbir anlamı yoktu” diyecek kadar duygusuz bir şekilde söyleyince, Leyla kendini kullanılmış gibi hissetti. O Ateş’in son söyledikleriyle en hassas noktasından vurulmuş oldu. Leyla şu anda kırılan gururu yüzünden adım atıyor gibi görünse de içten içe bu adımı cesurca atmasının bir sebebi daha var :Kendisi gibi yetim kalan 3 küçük çocuk.

 

Leyla acımasız ya da gururundan burnunun ucunu göremeyecek kadar bencil bir karakter değil. Aksine bir çok meselede gururunu da görmezden gelecek kadar duygularını dinleyen bir kadın. Ancak Ateş’in attığı adım Leyla’yı çok korkuttu. Hem kendisini yok sayması hem de kardeşlerini Leyla’nın çok iyi bildiği bir yola sokması bardağı taşıran son damla oldu.  Bunlar Leyla’nın kabul edebileceği şeyler değil. Bu yüzden onu hikayesinin kahramanı ilan etmişken bir anda masalının kötü karakteri oldu. Tam burada aklıma söyle bir soru takılıyor; Leyla ne oldu da bu kadar kısa sürede onu “Kahraman” olarak görmeye başladı?

Leyla neden bu hiç tanımadığı adamı birden masal diyarının prensi ilan etti? Bence bunun en büyük sebebi çocuklar. Ateş çocuklara abilik yapmıyor olsa bile, onları koruyan, yalnız bırakmayan, aileleri olan tek insan olarak görüyor. Yani o çocuklar için sığınabilecekleri bir liman ve bu Leyla için çok değerli. Dahası Leyla’ya kendini özel ve önemli hissettiriyor olması da Leyla’nın ona bağlanmasına neden oldu. Zaten bu kadar büyük tepki vermesinin sebebi bu. Ona kendini bu kadar özel hissettirmişken aslında hiç özel olmadığını yüzüne söyleniş olması. Bundan dolayı Ateş onun için kahramanken bir av konumuna geldi. Leyla şimdilik ava çıkmış olabilir ama aşk asla oyuna gelecek bir şey değildir. Leyla bence ava giderken avlanmak üzere, benden söylemesi.

Leyla her zaman bildiği şeyi yapmak üzere yola çıktı, planını kurdu. Yalnız Leyla’nın burada unuttuğu bir şey var; Ateş’in etrafı zaten her zaman avcılara doluydu ve bundan dolayı Ateş onları çok iyi tanıyor. Ayrıca Leyla’nın kendisine olan zaafının da oldukça farkında. Ateş kurnaz bir avcı aslında. Kendini korumak isterken bir avcıya dönüşmüş. Leyla tüm silahlarıyla ava çıksa da zannederim bu oyunun bir noktasında av olma ve Ateş’e gerçekten aşık olma ihtimali çok yüksek. Bu kadar oyun ve sırrın olduğu yerde doğan bir aşk kişileri “leyla” etse de, sırlar ortaya çıktığında “ateş” olup yakacaktır.

Ateş Arcalı kendisine itiraf edemese de zaten o yangına düşmüş vaziyette. Leyla onun için kardeşlerinin bakıcısı ya da öylesine öpüştüğü biri değil. Peki ne oldu da Ateş Leyla’yı kıskanacak kadar ondan hoşlanma boyutuna geldi? Hemen söyleyeyim; Ateş Leyla’nın derinliğinden hoşlanıyor. Onun kendi oluşundan, çocuklara olan ilgisinden, doğru bildiğinden dönmeyişinden, çocukları için ona rağmen mücadele edişinden, onunla didişmesinden, hoşlanıyor. Yani onun gerçek oluşunu seviyor. Şimdi Leyla sadece onunla ilgilenen etrafındaki diğer kızlar gibi kızmasın diye her şeyine “Okay” diyen birine dönüşünce Ateş bunu hemen fark etti. Çünkü tanıdığı o asi kadın böyle biri değildi. Ayrıca çocuklar konusunda da ona çok güveniyor, daha iki gündür tanıdığı çocuklar için ağlayan kızın bir anda umursamaz olması mümkün değildi Ateş’e göre. “Sen çocukları görmezden gelmeme, onları birer yük olarak görmeme izin vermezsin.” Açıkçası bu ayrıntı çok hoşuma gitti zira bu demek oluyor ki Leyla’nın içini, kalbini görüyor. Ateş az çok Leyla’yı tanıyor artık ama Leyla için aynısını söyleyemeyeceğim zira Ateş kapalı bir kutu ve Leyla oyun oynayarak o kutuyu açamaz, kendi olmak zorunda.

Leyla için tehliken çanları çalmaya başlamış gibi görünse de ben Leyla’nın “Beni zorla evlendirmek istedikleri adam bu” diyeceğini düşünüyorum. Üstelik zaten daha önce bundan Ateş’e bahsetmişti. Yani bunun bir tehlike oluşturacağını zannetmiyorum. Zira bu onun ilk işi değil ama asıl tehlike ne biliyor musunuz? Yakup ve Füsun. Yakup Jülide’nin elbiselerine kafayı taktı bir kere ve bu durum Leyla’nın başını çok ağırtacak gibi duruyor. Füsun ise kendi çıkarı için yeğenini tek kalemde harcadı ve bu durum hepsinin başına bela olacak gibi görünüyor, tabi ters tepip Ilgaz ve Ateş’i yakınlaştırmazsa. Bakalım neler olacak izleyip göreceğiz.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

GİTME (Ya Çok Seversen, 2.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

Bu hayatta çoğu insan her şeye kendi açısından bakar, bazen acılarını kıyaslar, bazen mutluluklarını, bazen paralarını kıyaslar, bazen yaşamını ve bu kıyaslamalar bakış açısına göre değişir. Ama kimse kimsenin ne yaşadığına ilk önce bakmaz, öncelik kendi yaşantısına göredir. Tabi ki ince düşünceli, empati yeteneği gelişmiş olanları tenzih ederim ama kabul edelim ki biz âdemoğulları genellikle insanın ilk yüzündeki ifadeye bakıyoruz. Tanımaksa daha sonraki evrede gelir. Hatta bezen tanıdığımız insan bile bunu yapabilir. Yüzü gülüyor mu o zaman çok mutlu, ağlıyorsa ancak üzgündür ya da bağırıp çağırıyorsa sinirlidir. Duygularını gizleyip güçlü görünense her zaman duygusuz, zalim ilan edilir. Ateş, Ilgaz tarafından ikinci kez o evden kovulduğunda kendini yine babası onu yapayalnız, küçücük yaşıyla yatılı okula vermiş gibi hissetti, sanki yine o evden aynı şekilde atılmış gibiydi. Nasıl ki halasının yönlendirmesiyle o evden atılır gibi zorla yatılı okula verildiyse yine aynı şeyi hissetti. O an yüzünde oluşan o acı ifade yanındaki Leyla için ne ifade etti bilmiyorum ama benim içimde oturdu şahsen.

Leyla, Ateş’in sebeplerini bilmediğinden onu acımasız, zalim ve vicdansız olarak nitelendirdi o an. O eve ve eşyalarına neden katlanamadığını, aslında onları her gördüğünde o kabus gibi gecelere tekrar tekrar gittiğini bilmiyor, algılayamıyor. Çünkü Ateş ona hiçbir yarasını göstermedi henüz, bu yüzden Leyla ona kendi bakış açısıyla baktı. Leyla’ya göre ağzında gümüş kaşıkla doğmuş, acı çekmek ne bilmeyen, empati yoksunu biriydi ve Leyla’nın onun yaptığı şeyi anlaması mümkün değildi. Zira Leyla için anıların ne kadar önemli olduğu malum ve kimsenin bunu bozmaya hakkı olmadığını düşünüyor. Ona göre Ateş’in yaptığı zalimlikti ve o da ona o şekilde davrandı. Ateş ise böyle davranılmaya alışık olduğu için kendini açıklama gereğinde dahi bulunmadı. Neden bulunsun ki? Bugüne kadar kimse onu anlamak için uğramadığı için artık o da kendini kimseye açıklamıyor. Duygusunu kalbinde duvarların ardına gizleyerek kendi güvenli alanında yaşıyor. En azından bu şekilde canının yanmasını engellediğini düşünüyor ve yaşadıklarını düşününce ben ona haksız diyemiyorum.

Ateş yüzünde kocaman bir maskeyle dolaşıyor, kimseyi umursamayan, bencil ve duygusuz izlenimi verecek bir maske. Çünkü bu şekilde insanların kendi ördüğü duvarların dışında kalmasını sağlamış oluyor. Kimseyle, herhangi bir hayvanla bile bağ kurmuyor ki bir şeyi önemsediği düşünülmesin yahut ileride onun için üzüntü duymasın. Ama o maskeyi kaldırdığı an bambaşka biri oluyor. Tıpkı o tayı korkutmasın diye Layla’yı geri çekmesi gibi, yahut kadınlar okunabilsin kendi ayakları üzerinde durup, ezilmesin diye burs vermesi gibi.

Peki Ateş bu kadar düşünceli ve nahif biriyken neden sürekli olarak insanları kendisinden uzak tutuyor. Bence bunun sebebi annesi. Ateş annesini kaybettiğinde yaşadığı acının aynısını yaşamaktan çekiniyor diye düşünüyorum. Birine bağlanırsa ondan ayrılırken yine acı çekeceğine inandığı için bu soğuk, uzak tavırları sergiliyor ama kalp sevmeye karar verirse insan ona bir şey yapamaz. Tıpkı kardeşleriyle olan ilişkisinde olduğu gibi. Orada başından beri bir reddetme durumunda olsa bile aslında hiç öyle değilmiş, gördüm. Daha abi olduğunu dahi kabul etmezken ve iki gün önce yüzüne dahi bakmadığı Berit’i bütün gece arayıp, bulduğundaysa Leyla’ya vermek yerine kendi kucaklayıp eve getirmesi de merhametini gösteriyor bana göre.Zaten bence çocuklarla bağ kurmak istememesinin en büyük sebebi de bu, bir kere bağlanıp bağ kurarsa ayrılamayacağını düşünüyor. O çocukları bir gün geride bırakacağını biliyor çünkü daha o evde yaşamaya dahi katlanamazken bir ömür orada kalamaz. O ev onun yarası ve insanlar ondaki o kabuk bağlayamamış yaraları görsün istemiyor.

Bir de güven sorunu var ki orası tam bir bıçak sırtı. Ateş için birine güvenmek, inanmak çok zor. Bu hususta ben onu asla yargılamıyorum, insan güven duygusunu ailesinde tanır. Burada Ateş’in açısından baktığımda bence çok da haklı duvar örmekle. Zira Babasına, abisine en yakınlarına güvenemeyen biri nasıl bir başkasına güvenip hayatına dahil etsin ki, neden ona yaralarını anlatıp zayıflılarını göstersin ki? Fakat Leyla o Ateş’in tam zıttı bu konuda. O çevresindekilere güvenip bağlanmayı tercih ediyor.

Leyla Ateş’in aksine kan bağı olmasa bile can bağı kurmayı seven, sevdiklerine yardım etmek için çırpınan biri. Bunu daha sadece iki gündür tanıdığı çocuklar için akıttığı göz yaşında, anıları yok olmasın diye verdiği mücadelede ve sırf yalnız uyumak istemiyor diye yanında durup uyumasını beklemesinden gördüm ben. Yalnız Berit için söylediği şey çok ağırdı ve aslında sığınacak bir kimseye ne kadar ihtiyacı olduğunu da gösterdi bir anlamda; “Kimsenin onu aramayacağını biliyorsa niye saklansın ki?” bu Berit’e söylenmiş ama kendi için kullandığı sözcük aslında. Ailesini ne kadar çok beklediğini de gösteriyor gelmeyeceklerini bile bile hem de. Bunun sebebi ne biliyor musunuz? Ateş bu hayatla ilgili hayal kurmaktan, gelecek planları yapmaktan bu denli vazgeçmişken Leyla hala hayal kurabiliyor. Risk alıp, amacına doğru koşarken yolundan sapmıyor. Ailesinin yokluğunu başka insanlarla tamamlamaktan korkmuyor diye düşünüyorum. Ancak bu ruhunda yanan ateş onu en hassas iki noktadan vuracak : Kalbi ve insanlara olan inancı.

Leyla ailesiz büyüdüğü için mi yoksa yapısı gereği anaç olduğu için mi bilmiyorum ama şefkatli biri ve bunu Berit’e olan her davranışından görebiliyoruz. Bir tek Berit’e karşı değil, aile bildiği dostlarına karşı da öyle. Zaten Yakup bu sayede ondan istediğini almıyor mu? Leyla’nın kendisi çöpsüz özüm olabilir ama geriye kalanların hepsinin birer sorumluluğu, bakmak ve korumak zorunda olduğu insanlar var. Bu yüzden Leyla kendisi için olmasa bile aile bildiği insanlar için bir tercih yapmak zorunda. Yakup onu çok iyi tanıyor böyle bir durumda onları yüz üstü bırakmayacağını ve önünde sonunda Ateş’i dolandırmayı kabul edeceğini çok iyi biliyor. Bu yüzden onu zayıf yanından diğerlerine olan zaafından vurdu, yani aile bildiklerinden. Leyla şu an çocuklarla iyi kötü bir bağ kurmayı başarmış olsa da Ateş için aynısını söyleyemeyeceğim.

Ateş çocuklarla arasında bir bağ oluşmaması için her şeyi yaparken onların da birer birey olduğunu duyguları olduğu kavrayamıyor. Evi yahut eşyaları değiştirmek istediğinde kendi travmalarına öncelik verip sadece kendi bakış açısıyla değerlendirdi. Halbuki o evde o çocukların anne babalıyla geçirdikleri son anlar vardı. Leyla’nın yaptığı ufak bir müdahale onun çocuklar açısından bakmasını sağlasa da sanırım daha çocuklarla kat etmesi gereken çok yol var ve Ateş adım atmamaya Füsun ve Umut’ta attırmamaya kararlı. Diğer yandan Aydos ateşkes yapmaya her an hazırken ve Berit’in kaybolması belki bir adım olurken yakınlaşmaları için ama Ilgaz ile kolay kolay araları düzelmeyecek gibi duruyor.

Açıkçası Ilgaz’ın öfkesinin sebebini anlayamıyorum. Tamam kabul ediyorum Füsun çok manipülatör bir kadın, büyük ihtimalle Ateş’i onlara kötülemek için birçok şey söylemiştir. Ama Ilgaz bir tek önyargılı değil gerçek anlamda nefret ediyor ondan. Başta Ateş onlarla ilgilenmediği, kardeşleri olarak kabul etmediği ve babalarına saygı duymadığı için böyle davranıyor sanmıştım ama sanırım düşündüğünden çok daha fazlası var. Çünkü Ilgaz Ateş’i daha tanımadan önce öfkeliydi ona karşı ve bence bunun tek nedeni Füsun ve Umut’un dolduruşu olamaz. Ya Ateş’in onları sevmiyor oluşu çok fazla canını yakıyor ve bu yüzden çok öfkeli yahut babasından dolayı böyle davranıyor, daha tam emin değilim sanırım biraz daha veriye ihtiyacım var Ilgaz’ın duygularını anlayabilmem için.
Çok farklı düşüncelere ve duygulara sahip ama şu hayatta aslında yapayalnız olan bu insanlar bir şekilde şimdi yan yanalar. Bakalım birlikte birbirlerinin yaralarını sarabilecekler mi? İzleyip görelim.

Yazımı bitirmeden  bahsetmek istediğim bir şey var.Öncelikle hikayenin saptığı bu yolu sevdim. Ateş’in güven sorunu, Leyla’ nın onu tam da buradan vuracak olması iyi bir çengel oldu. Leyla Ateş’i tavlamak isterken büyük ihtimalle kendi kurduğu tuzağa düşecek ve Ateş’ le aralarındaki o görünmez bağ görünür olacak diye düşünüyorum. Ancak Ateş çok sert, çok net bir karakter. Böyle bir yalanın ortaya çıkmasının ardından Leyla’ya kan kusturacak kadar da acımasızlaşacaktır. Leyla’ ysa aile bildiği, kendisinden önce düşündüğü insanların aslında ondan faydalandığını öğrenerek aile kavramına bakış açısı değişecek diye düşünüyorum. Leyla ve Ateş’i büyük bir sınav bekliyor, şimdiden yerinizi alın.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.