YAZAR : A. Ela Erdoğdu
İçinde yaşadığımız dünyanın bizle birlikte yaşadığının en büyük kanıtı şüphesiz bize verdiği tepkilerdir. Bizim gibi konuşarak, bakarak anlatamasa da rüzgârladan, denizlerden anlıyoruz bazen sakin bazen de agresif oluşundan. Sinirlendiğinde gözü hiçbir şey görmüyor önüne katıp sürüklüyor belki öfkesi dindiğinde çok pişman oluyor ama olan olmuş oluyor tıpkı kalbi kırıldığında Karadeniz’in hırçın dalgalarını ruhuna giyen Zeliş gibi.
Zeliş Mehmet’e olan güven eksikliğini tam bitirmişken hiç beklemediği bu itirafla dünyasına başına yıkılmıştı. Ortaya çıkan bu olay Hande olayı gibi hemen kapatabileceği bir yara açmamıştı kalbinde ve ruhunda çünkü zor da olsa ilk kez birine güvenmişti. Bu karar sonrasında ise tekrardan kimseye güvenmemesi gerektiğini öğrenmişti ki bu insanın içinde büyük yaralar açar. İzlerken Zeliş’in tepkileri bana biraz abartı gibi gelmişti sonrasında düşündüm öncelikle ben Zeliş değilim onun gibi düşünüp hissedemem zaten aşkın insanlar üzerinde farklı etkileri vardır bundan dolayı da aşk acısı çekerken vereceğimiz tepkilerde de farklılıklar olması çok normal,ikinci olarak da Zeliş duygularını her zaman en yüksek noktada yaşayan biriydi. Hangi duygu olduğunun bir önemi yok hepsi en uçlarda hâl böyle olunca kırgın ve kızgınken de normal tepkiler beklemek doğru olamaz.
Hayallerindeki adam olarak gördüğü Mehmet tarafından böyle kandırılmış olmak içinde adeta patlayan yanardağ misali bir öfke oluşturdu. Mehmet’in canını yaktığı her an kendi daha çok yandı bana göre ki bu tavrının sebebini, nasıl bir karakter gelişimi yaşayacağını hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz maalesef. Belki şapkasını önüne alarak hareketlerini gözden geçirecek ve fazla tepki verdiğini düşünecekti, belki ne olursa olsun ne yaşarlarsa yaşasınlar gidip yine Mehmet’e sarılacaktı. Bu saatten sonra Zeliş için söyleyeceğim her şey her düşünce “belki”li olacak çünkü yarım kaldı Zeliş. Anlatacak daha çok şeyi yürüyecek çok yolu yaşayacak sevgi dolu çok mutlu günleri olacaktı.
Zeliş kadar yarım kalan, çözülmek için bekleyen bir bulmaca gibi kalan kişilerden biri de şüphesiz Mehmet oldu. Yalansız, bembeyaz bir hayata sevdiği kadınla başlayabilmek adına her şeyi tekrar karşısına aldı Mehmet. Yalanını itiraf ederken Zeliş’in hemen anlayışla karşılayacağını düşünmüyordu elbette ama en azından bir kere de olsa kendisini dinleyeceğini, olanları anlatması için bir şans vereceğini düşünmüştü ama umduğunu bulamadı. İzlerken bizlere abartı gelen her bir tepkisini çok iyi anlıyordu Mehmet çünkü seviyordu ve sevdiği kadını çok iyi tanıyordu ona ulaşabilmesi için fırtınasının dinmesi gerekiyordu ve bu durumda üstüne gittikçe tam tersi olacağını anlamıştı. Bu yüzden Zeliş’e sakinleşmesi için zaman verirken yeni yalansız hayatını da inşa etmeye çabalıyordu. Öncelik olarak iş aramaya başlayarak hayatını sıfırdan kurarak bir düzen oluşturarak karşısına çıkmaktı belki de niyeti. Bu süreçte de sevdiği kadını uzaktan izleyerek içindeki özlemin kor ateşine dayanmaya çalışıyordu. Mehmet’in söylediği yalanları asla onaylamasam da içinde bulunduğu durumu anlaması gereken ailesi onu anlamıyor babası adeta düşmanı gibi davranıyor, henüz haberi olmasa da arkadaşı sandığı Uğur tarafından sırtından bıçaklanıyordu ve sadece yanında her daim olan kişi Kıvanç oluyordu. Yamaner ailesinde merak ettiğim temel şeylerden biri de Akif’in oğluna karşı olan bu tutumuydu şüphesiz zira babasına baktığımız zaman asla ona böyle davranmadığı anlaşılıyor ki babası da söyledi oğluna kıyamadığını. Hâl böyleyken bu adam niye oğluna malı gibi davranıyor hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. İnsanları yargılamak, yalan söyledi o yalancı demek çok kolay ama onu o yalanları söylemeye neler itti bunları da düşünmek de gerekiyor bana göre. Sarı Çizmeli Mehmet’imiz kafamızda bir ton soru işareti bırakıp sevdiği kadını Zeliş’i ile bizlere veda ettiler.
Yarım kalan aşklar her zaman akıllarda daha çok kalır ama gerçekten bazı aşklar yarım kalmalı mı? Birbirine hem çok benzeyen hem de zıt olan iki karakterdi Zeliş ve Mehmet birbirlerine derman olacak, güç olacak iki ruhtu. Zıtlıkları belki zaman zaman onları zorlayacaktı ama günün sonunda sevgileri sayesinde birbirlerine sarılacaklardı. Öyle de oldu zaten Zelişsiz mutsuz ve yarım olan Mehmet, Mehmetsiz mutsuz ama ona da kırgın olan Zeliş… Mehmet sevdiği kadının sınırlarına saygı duyarak sabırla beklemiş Zeliş ise mantığını sessize alıp kalbinin sahibi olan adama gitmiş aşkına kavuşmuştu. Ne olursa olsun birbirlerine kavuşmuş olmaları beni mutlu etse de mutluluklarını doya doya izleyememenin de burukluğu yok diyemem maalesef. Şüphesiz onların hikayesi de aşkı da yarım kalmayı hakketmiyordu. Bu kısa serüvende verdikleri tüm emekler için tüm ekibe teşekkür etmekten başka bir şey gelmiyor elimizden eminim ki onlarda en az bizler kadar üzgünler böyle veda ettikleri için.
Yazımın sonuna gelmeden önce değinmek istediğim bir konu var. Final bölümüne yapılan yorumları görüyorum ama burada çuvaldızın batırılacağı taraf ekip değil sistem olmalı. Bölümden çok net bir şekilde anlaşılıyor ki senaryoya revize edilecek zaman bile verilmemiş. Bir hafta daha verip güzel bir final yapılmasına bile müsade edilmemiş ki ben bu ani kararı da anlamıyorum.
Vermem Seni Ellere hikayesi oldukça güçlü insana izleme zevki veren wanda anlatacak çok şeyi olan bir işti en azından 13 bölümü kesinlikle hakkediyordu. Ama ne yazık ki hikayenin açılmasına bile fırsat vermeden, kamera arkası, kamera önü çalışan emek verenlerin yeni bir iş arayıp bulma fırsatı bile olmadan final bölümü olduğunu söyledikleri bölümün çekimleri sırasında böyle bir tavrı doğru bulmuyorum.Bu durumu da sadece Vermem Seni Ellere özel söylemiyorum genel olarak Türk dizi sektöründe değişmesi gereken çok şey var. Dizilere en az bakın en az 13 bölüm şans verilmeli bir hikaye anca açılmaya başlar çünkü. Bu tür ani kararlar emek veren saatlerini sette harcayan herkese saygısızlıktır, emeklerini hiçe saymaktır. Maalesef olan oldu ama umarım bazı şeyleri değiştirmek için verilen bir bedel olur bu durum. Başka hikayelerde görüşünceye dek hoşça kalın, bu yolu sizlerle yürümek çok güzeldi.