Ve Sonsuza Kadar Mutlu Yaşadılar… (Ya Çok Seversen, 13.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR 

En son kalbiniz ne zaman yerinden çıkacakmış gibi attı, midenizdeki kelebekler kanatlanıp uçtu, sevinçten otuz iki dişiniz göründü. Bunlar aşkın ilk kıvılcımlarının işaretidir bana göre. O an ruhumuz eşini seçer ve eğer bu uğurda mücadele edersek iki ruh birbirini bulur. Ateş ve Leyla birbirlerini gördükleri ilk an ruhları birbirini seçti. Onlar önlerindeki tüm engellere, kalplerindeki yaralara ve ruhlarındaki boşluğa rağmen birbirlerinde tamamlanmayı başardılar. Bu onların aşk hikayesiydi ve ben bu hikayeye ortak olduğum için çok mutluyum.

Leyla işi gereği en yapmaması gereken şeyi yaptı, aşık oldu. Aşık olduğu kabul etmek, ne yapacağına karar vermek onun için çok sancılı bir süreç oldu. Sonunda aşkına sahip çıkma kararı aldığındaysa yepyeni bir yola girdi ve bu yol onu hem yıllardır hayalini kurduğu aileye sahip olmasını sağladı, hem annesine kavuşturdu hem de aşık olduğu adamla birlikte olmasını sağladı. Leyla’nın hikayesi çok üzücü bir şekilde bir park köşesinde başladı, yıllar süren yalnızlığı yerini kocaman bir aileye bıraktı. Şimdi önünde kocaman mutluluk dolu bir hayat var inanıyorum.

Leyla gibi küçücük yaşında yapayalnız kalan biri daha vardı o evde: Berit. Berit Leyla’nın belki de Arcalı çiftliğine kalış sebeplerinin en güçlüsüydü. Çünkü o Berit’e her baktığında kendini, çocukluğunu, annesizliğini görüyordu. Bu yüzden Berit’in yaşadıklarını birazcık daha olsun yumuşatmak için her şeyi yapmaya hazırdı. Berit Leyla’nın sevgisi, Ateş’in yardımı sayesinde yeniden hayata tutundu. Sustuklarını, travmaların atlattı onların özverili davranışları sayesinde. Onlar Berit’i koşulsuz sevip her zaman yanlarında olacaklarının güvenini verdikçe Berit’te yeniden solmaya yüz tutmuş bir çiçeğin sulanması gibi açıldı. Şimdi biliyorum ki Ateş abisi Leyla ablası ve diğer kardeşleriyle yepyeni bir hayat onu bekliyor. Çok mutlu olması dileğiyle.

Berit’in dili bir açıldı, pir açıldı desek yanlış olmaz sanırım, ama bence bu durumdan en çok nasibini alan kişi tabi ki de Aydos, ya da onun deyişiyle; aptal aşık Aydos oldu. Aydos kaybetme korkusu yaşayan ve bir çok konuda tetiklenen bir çocuktu, bence birilerine bu kadar çabuk bağlanmasının sebebi de buydu. Kaybettiğim kişiyi ne kadar çabuk unutursam o kadar az acı çekerim diye düşünüyordu. Öyle ki kaybetmek istemediği kişilerin eşyalarını saklayıp gitmesinler diye uğraşacak kadar korkuyordu kendi içinde. Bu umursamaz tavırları kardeşlerine olan bağlılığı hep bundandı. Aydos Leyla’nın mahkemede Ateş olsa da olmasa da yanlarında olacağına bir daha şahit olmuşken ve Ateş son anda geri dönüşken bence o da emindir artık ne Leyla ne de Ateş onları asla bırakmayacak. Bence bu konuda emin olan bir kişi daha var: Ilgaz.

Ilgaz anne babalarını kaybettikten sonra belki de en çok zorlanan kişi oldu. Bir yandan koruması, kollaması gereken küçücük kardeşleri, diğer yandan üstündeki sorumluluğun altında eziliyor oluşu onu katı, gergin, her şeye temkinli bakmaya iten bir ruh haline büründürdü. Tüm bunlarla birlikte bir de gün geçtikçe kime güveneceğini bilmemek, kardeşlerinin geleceğinin halasının yahut Umut abisinin elinde olma ihtimali, Ateş’in bir türlü onları benimseyip sevmemesi onu mahvediyordu. Ilgaz anlayamayacak kadar küçük olsa da hem Ateş hem de Leyla onu çok iyi anlıyordu. Çünkü ikisi de onda kendinden bir parça görüyordu. Ateş’in öfkesi, duvarları vardı Ilgaz’da, aynı zamanda Leyla’nın anaçlığını ve merhametini taşıyordu içinde. Ilgaz koca yükleri olan ve bu yüzden ailesinin yasını dahi tutamamış bir çocuk ama şimdi yanında sonsuz güvenip onları koruyacağına inandığı abisi Ateş ve onları bir anne şefkatiyle saran Leyla var. Ilgaz artık her an elinde savaş baltalarıyla gezip kendi ve kardeşlerinin etrafında duvar örmek zorunda değil, zira sorumluluklarını seve seve üstlenecek birileri var artık hayatında.

Ilgaz gibi Arcalı ailesinin yükünü taşıyan bir daha vardı bana göre; Umut. Başta ona çok kızsam da Umut’un yaptığı tüm hataların sebebi babası ve halası bana göre. Babası sürekli onu ikinci plana atıp emeklerini görmezken, halası sürekli onu manipüle edip aklını karıştırıyordu. Rakip şirketle ortaklık yapmasının sebebi bile babasıydı. Çünkü babası ona adaletli davransaydı belki de Ateş’le böyle dalgalı bir kardeşlik ilişkileri de olmayacaktı ve halası onu böyle istediği gibi kullanamayacaktı. Ben inanıyorum Ateş ve Umut el ele vererek o şirketi yeniden şahlandıracak. Zira Umut mutlu olmak isteyen, sevilip sayılmak ve görünmek isteyen biri, Ateş ona hak ettiği değeri gösterdiğinde Umut’ta ruhundaki boşluğu dolduracak.

Ve Ateş o bambaşka biri oldu İstanbul’a geldikten sonra. Ateş sürgün gibi, ceza gibi apar topar gönderilmişti zamanında baba evinden. İlk geldiğinde nefes dahi alamayacağı bir yerdi burası onun için öyle ki evin dışında yaşayacak, evde yanlışlıkla bile uyuduğunda panik atak geçirecek durumdaydı. O evde bile kendine bir sınır çizmiş ve kimsenin özel alanına girmesine izin vermeyecek kadar yalnız bir yaşamı vardı. Leyla ve çocuklar hayatına girdiğindeyse babasının mektubunda yazdığı her şey bir bir olmaya başladı. Önce çocukları kalbine sonra da hayatına aldı. Onun Leyla’ya olan aşkı, çocuklara olan sevgisi ruhundaki boşluğu tamamen kapattı. Bunca yıldır tüm dünyayı gezdiği halde bulamadığı huzuru, mutluluğu kardeşleri ve sevdiği kadınla buldu. Kaybettiği ailesinin yerine yepyeni bir aile sahibi oldu. Yıllardır çevresine ördüğü duvarları tek tek indirdi ve kendiyle, geçmişiyle en önemlisi abisiyle barıştı o.

Ateş Arcalı zorunlu geldiği, intikam almak ve annesinin şirketini korumak için kaldığı İstanbul’da bile isteye, seve seve kalmayı tercih etti. Üstelik bunu yaparken bir an bile tereddüt etmeden ne istediğini bilerek yaptı. Ateş’in Leyla’ya olan aşkı da bambaşkaydı bana göre. O Leyla ile değişebileceğini gördü, onun için prensiplerinden ödün verdi, en katlanamadığı şeylere bile katlanır oldu ve kendi içindeki merhameti, sevgiyi keşfetti. Ben biliyorum ki onlar bundan sonra önlerine ne engel çıkarsa çıksın bir şekilde atlatacaklar. Çünkü aşkları da sevgileri de en çetin sınavlardan geçip bu günlere geldi. Çok, çok mutlu olmalarını dilerim.

Ne demişler en güzel hikayeler iki şekilde başlar ya biri bir yolculuğa çıkar ya da bir yabancı şehre gelir. Ateş ve Leyla’nın yolculuğu yollarının kesişmesiyle başladı. Bu güzel yolculuğa şahitlik ettiğim için çok mutluyum. Emeği geçen herkese çok teşekkürler.
Yepyeni bir dizide görüşmek üzere sevgiyle kalın.

Sensiz Olmaz (Ya Çok Seversen, 12.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

Ben aşkın bir anlamda fedakarlık olduğunu düşünüyorum aynı zamanda. Zira aşkta karşındaki kişi için bilerek isteyerek bazı şeylerden ödün verirsin, bazen istemediğin halde geri adım atarsın, alttan alırsın ve tüm bunları yalnızca karşındaki kişi üzülmesin diye yaparsın. Tabi ki buradan kastettiğim şey kesinlikle tek taraflı fedakarlık, toksik bir ilişki yahut kendini hiçe sayıp sadece partnerini önemsemek değil. Sadece değer verdiğimiz kişi için törpüleriz bazı şeyleri ve bunu yapmak bizden asla bir şey eksiltmez. Aslında bence bunu sadece aşık olduğumuz kişi yaparız demek doğru değildir; karşımızda sevdiğimiz değer verdiğimiz kim olursa olsun onun için fedakarlık yapmaktan çekinmeyiz. Ateş mesela kardeşleri için bambaşka bir yaşamı seçti, Leyla ise çocuklar için içi kanaya kanaya Ateş’le aynı ortamda kalmaya devam etti.

Leyla; Arcalı çiftliğine geldiğinde tek amacı peşindekilerden kurtulmaktı. Bunu yaparken bir anda kendini ona muhtaç, ailesinin acısından konuşmayı bırakmış Berit’i, kaybetme korkusuyla en umursamaz halini takınan, çocuk olduğunu kabul dahi etmeyen Aydos’u ve kardeşlerini korumak için küçücük yaşıyla kocaman yükler yüklemiş Ilgaz ile karşı karşıya kaldı. O kendi gibi kimsesiz olarak gördü ve yanlarında olmak istedi. Onların tam karşısındaysa sorunsuz, çocuklara bir birey gibi dahi davranmayan, onlarla değil aile olmak bağ bile kurmak istemeyen ve onlarla işi bittiğinde dünyanın öteki ucunda yatılı okula göndermek isteyen bir vasileri vardı. Bu aileye bu kadar değer veren, kutsal gören Leyla için kabul edilemez bir durumdu. O an Ateş onun için bundan ibaretti.

Bir insanı tanımak için emek sarf etmek, vakit geçirmek ve bir hareketi neden yaptığını bilmek anlamak gerekiyor. Leyla Ateş’i tanıdıkça onun içindeki acıyı, kalbini yakıp kavuran sebepleri, neden böyle kalın duvarları olduğunu anlamaya başladı. Çocuklara neden bu kadar uzak olduğunu, onları neden sevmek istemediğini gördü. Sonra gün geçtikçe çocuklara nasıl değer vermeye başladığına şahit oldu. Ateş’in kalbini, ruhunu sevdi bu yüzden. Ateş aile olmak istediği insandı bundan dolayı araları her ne kadar bozuk olsa da, ayrı olsalar ve hatta Ateş’in yaptıklarını hala affetmemiş olsa da söz konusu çocuklar olunca Leyla da annesinin yerini asla öğrenmeme ihtilaline rağmen Ateş’e her şeyi anlattı. Çünkü eskisi gibi değil ikisi de, Leyla Ateş’e yalan söylemeyecek kadar çok seviyor onu, bu yüzden söz konusu annesi olmasına rağmen ona Füsun’un tehdidini anlattı. Ateş’se Leyla’nın söylediği onca yalana rağmen söylediği şeyi doğru sayıp harekete geçecek kadar güveniyor ona.

Bence bu Ateş ve Leyla için çok önemli bir gelişme; ikisinin de birbirinin çok kalın duvarlarını yıktığını gösteriyor bu durum bana göre. Leyla sevgisizlik duvarını yıkmışken, Ateş güvensizlik seddini aştı. Şimdi önlerinde mutluluk olduğunu düşünüyorum, zira onlar aşklarıyla, aileleriyle ve sevdikleriyle sınandılar. Bu sınavın sonucunda hem Ateş’in hem de Leyla’nın dileği kabul oldu. Leyla diğer seçenek annesi olduğu halde Ateş’i seçmişken, Ateş Leyla’nın söylediği ve söylemediği her şeye rağmen Leyla’yı affetti. Onların aşkları bu sınavı gerçi ve kazandı bana göre. Leyla bu süreçte çok acı çekti, hırpaladı, kalbi kırıldı ve aşık olduğu adamı kaybetme noktasına geldi. Ateş’se kalbiyle, ruhuyla ve güveniyle sınandı.

Hani az önce yukarıda dedim ya birini tanımak için vakit de geçirmek gerek aynı zamanda diye, işte Ateş’e de aynısı oldu; o çocuklarla vakit getirdikçe, kalplerindeki sevgiyi, aile özlemini gördükçe aslında kendisinden çokta farkı olmadıklarını, onunla aynı acıyı çektiklerini ve ona ihtiyaçları olduğunu gördü. Üçünün de korkmadan, çekinmeden sığınabileceği bir abiye ihtiyacı vardı. Kalbi çocukların sevgisiyle doldukça onun ruhundaki boşlukta dolmaya, özlem duyduğu şeyleri yaşamaya başladı. Bu yüzden kardeşleri için hiç düşünmeden fedakarlık yapmaya hazır hale geldi. Çocukları kaybetmemek için Yakup gibi birini dahi evinde kalmasına izin verdi. Bunun en büyük sebebi belki Leyla’ya olan aşkı diye düşünülse de onun bu konudaki diğer bir önceliği çocuklar bana göre. Ayrıca bana kalırsa eğer Ateş holding ve çocuklar arasında bir seçim yapmak zorunda kalırsa ben Ateş’in çocukları seçeceğini bu saatten sonra onlardan ayrı kalmak istemeyeceğini düşünüyorum açıkçası. Ateş çocuklar ve Leyladan önce fırtınalı bir denizde bir gemi gibiydi, nereye. O denizde rüzgar nereye esse oraya giderdi. Ama şimdi gittiği yer de, vardığı yer de çok net.

Şimdi düşünüyorum da Ateş’in bu hallerini görünce aslında babasının yazdığı mektupta söylediklerinde ne kadar haklı olduğunu görebiliyorum. Babası ona ondan aldığı ailesini kardeşlerini, çiftliği bırakarak geri vermiş oldu. Tüm bu vasilik durumları, koyduğu kurallar, aldığı önlemler tamamen ne Ateş ailesiz kalsın ne de çocuklar kimsesiz kalsın diye yapılmıştı aslında. Bunu baştan beri biliyor olsam da izlemek, yavaş yavaş birbirlerine alıştıklarını görmek, Ateş’in artık yalnız olmadığını bilmek çok hoşuma gitti açıkçası. Her ne kadar halaları bu durumu tersine çevirmek için uğraşsa da sanırım tüm yaptıklarının ayaklarına dolanmasına çok az kaldı. Zira Bige’nin içine şüphe tohumları ekildi ve bir sonuca varmadan da bırakmayacak gibi görünüyor.

Füsun Arcalı erkekleri arasında görünmemiş, babası ve abisi tarafından iş hayatında kabul görmemişte olabilir. “Ben de duradayım ‘’ demek için gözü hiçbir şeyi görmemiş olabilir. Füsun o kurtlar sofrasında hayatta kalabilmek için çok mücadele vermiş Umut’un anlattığına göre. Açıkçası bir kadın olarak bunu duymak beni çok üzse de yine de Arcalı holdingde ayakta kalabilmek için yine bir hemcinsinin üstüne basarak var olamaya çalışması kabul edeceğim bir şey değil. Üstelik bunu şimdi küçücük çocuklar üzerinde yapıyor. Sırf şirket elinden gitmesin diye yeğenlerini hiç düşünmeden harcayabilecek bir kadın Füsun maalesef. Üstelik Füsun Ateş’le uğraşmaktan önünü göremeyecek durumda, Jülide Arcalı sayesinde kazandığı ışık onu kör ediyor farkında değil. Önce Jülide, sonra Leyla şimdi de Firuze Füsun elindekileri kaybetmemek için saldırılıyor ve bu saldırıdan etrafındaki herkes nasibini alıyor maalesef.

Leyla ve Ateş’in aşkı rüya gibiydi, önce hiç uyanmak istemeyecekleri kadar güzel bir düştü, sonra o düş başlarında yıkılmış olsalar da, ben bir şekilde u ilişkiyi kurtaracaklarını düşünüyor.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

.

Her Şey Aşktan(Ya Çok Seversen, 10.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

Aşk çok büyüleyici bir duygudur, insanın ayaklarını yerden kesen, olmazları oldurtan, bir yandan bulutların üstünde dolaştığını hissederken bir yandan da asla bitmesin istersin bu his. Ama çok korkunç bir yanı da vardır, ayrılıkla gelen ve kalpte yarattığı müthiş acı. Bazı insanlar sırf bu acıdan korktukları için hayatlarına kimseyi almazlar. Halbuki her aşkın dinamiği farklıdır ve kimse ayrılmak için birlikte olmaz. Aşkın tek yönü yoktur maalesef ve aşık olduğumuzda sadece güzellikleri beklemek hayalden başka bir şey değildir.

Aşk bu, insana cenneti de yaşatır cehennemi de. Ateş ve Leyla aşka cenneti de yaşadı cehennemi de. Onlar şu an aşkın cehenneminde kıvranıyorlar ama ben inanıyorum onların aşkı bunun da üstesinden gelecek kadar güçlü. Leyla rüya gibi bir birlikteliğin ardından kabus gibi bir ayrılık yaşadı, Ateş’se kendi duygularına, Leyla’ya olan aşkına çoktan hapsolmuş durumda.

Leyla Ateş’in intikam hamlesiyle paramparça oldu resmen. Tüm duyguları, inandıkları gözyaşlarıyla aktı ve her gözyaşı kalbine bıçak gibi saplandı, öyle ki gelinliğini bile daha fazla görmeye tahammül edemedi. Leyla ağlarken bir tek Ateş’in söylediklerine değil söylemediklerine de yandı aynı zamanda. Kandırıldığını, asla sevilmediğini ve belki de hiç sevilmeyeceğini düşündü o anlarda. Zira ailesinin sevmediği, annesinin koca bir parkın ortasında yapayalnız bırakıp terk edip gittiği birini bir yabancı niye sevsin, niye o yabancı ona aile olmak istesin ki? Leyla belki bunları dile getirmiyor ama zaten bilinç altı bunlarla dolu. Öyle ki başına gelen bu felaketten ilk sorumlu tuttuğu kişi yine annesi oldu. Çünkü ona göre annesi onu bırakmamış olsaydı belki başkasının sevgisine de bu kadar bağımlı olmayacak, bir ailesi olsun diye bu kadar çırpınmayacaktı. Leyla sevgi açlığı çeken, aile yoksunluğu yaşayan biri. Zaten öyle olmasaydı Yakup gibi birisini bunca zaman hayatında tutar mıydı? Ya da daha sadece birkaç saattir tanıdığı Firuze’ye bu denli içini açar mıydı?

Ateş Leyla için aile, hayat, her şey demekti. Birlikte dilek yolunu yürümek isteyeceği, yaptığı her şeye rağmen affedilmek isteyeceği biriydi Ateş onun için. Ama o Leyla’yı en hassas noktasından vurdu. Yaptığıyla bir tek Leyla’nın onurunu kırmadı aynı zamanda onun sevgisini, çocukları ile aralarındaki bağı hiç düşünmeden kopartıp attı. Bence Leyla’nın ona bu kadar kırgın olmasının da “Seni asla affetmeyeceğim” demesinin de sebebi bu; onu çocuklardan da koparmış oldu bu yaptığıyla Ateş. Yalnız şunu söylemeliyim ki Leyla’nın eve dönüşü Ateş kadar beni şaşırtmadı, zira Leyla hiçbir zaman o eve Ateş’i dolandırmak yahut o evden para kazanmak niyetiyle gelmedi ve ben eminim ki söz konusu çocuklar olduğunda o ne olursa olsun o eve geri gelecektir her zaman. Çünkü kendisi de yurt hayatı görmüş, yaklaşık on sene yurtta kendisine gösterilecek bir tutam sevgi kırıntısını beklemiş biri, çocukların aynısını yaşamasına asla izin vermezdi. Bence Ateş’in şaşırma sebebi de bu; o Leyla’yı çok iyi tanıdığını söylemiş olsa da onu hiç tanımıyordu. Ta ki gerçek Leyla’yla tanışana kadar.

Açıkçası beni en çok şaşırtan şey Ateş’in Leyla’ya karşı olan tutumu oldu. Ben Ateş’in yaptığı şeyden taviz vermeyeceğini aksine Leyla o eve çocukları için gelmiş ve boşanacak olsalar bile onunla uğraşmaya devam edeceğini düşünmüştüm. Fakat Ateş Leyla’nın “Neden yaptın, neden söylemedin? Belki de beni hiç sevmedin, oyun oynadın benimle” sorusuna bile “Ben de yeni öğrendim” diye açıklama yaptı. Sevgisinin yalan olmadığına inandırmaya çalıştı kendisini. Ve bu bende bu geçiş sürecinin sanıldığından daha yumuşak geçeceğinin hissettirdi. Çünkü ikisi de yaralanmış durumda ve bu ilişki sadece ikisini ilgilendiren bir ilişki değil. Çocukların nerede yasayacağından tutunda, şirketin kime kalacağına, vasiliklerini kimin yapacağına kadar her şey ikisinin ilişkisine bağlı. Bu durumda ne Ateş intikam almayı düşünebilir ne de Leyla gitmeyi ve ikisi de şu an birbirine mahkum durumda.

Ateş aslında Leyla’yı öyle tanımıyor ki onun döndüğünü görünce şaşkınlığını gizleyemedi, çünkü bu yaptığının ağırlığının da, Leyla’yı nasıl mahvettiğinin de gayet farkındaydı. Ama tam burada aklıma bir şey takıldı ;Ateş Leyla’nın gidip bir daha geri dönmeyeceğini düşünüyorsa ve bunu böyle kabul ettiyse neden resmi nikah kıydı, daha da önemlisi neden onu tüm borçlarından kurtarıp, şikayetçi olanların şikâyetini geri almasını sağladı? Başta bunun sebebinin sadece onu korkmak olduğunu düşünmüştüm ama bunun çok daha ilerisi olduğunu görmem Ateş’in zekâsına bir daha hayran olmama sebep oldu. Ateş bu sayede bir tek Leyla’yı kurtarmış olmadı aynı zamanda Füsun’un bunu bir koz olarak kullanmasının yolunu da tıkamış oldu. Ortada bir şikayetçi olmayınca Füsun da hiçbir şey bulamamış oldu.

Füsun bir kez daha Leyla tarafından bozguna uğrayınca büyük oynamaya karar verdi ve belki de ucu Firuze’ye kadar varacak bir şey yakaladı Yakup sayesinde. Firuze’yi tanıdıkça Leyla’nın ailesine olan merakım daha da kabarıyor açıkçası. İstediği zaman gelip Arcalı holdingle iş yapacak kadar önemli biri ve gördüğüm kadarıyla Füsun gibi burnu Kafdağı’nda olan biri bile saygı duyuyor kendisine. Zira Füsun gibi bir kadın kimseye boş nezaket gösterecek biri değil bunu Bige’ye davranışlarından da çok iyi biliyoruz. Bu durumda Firuze kim, Arcalı holdingle nasıl bir iş yapacak, Leyla bu işin neresinde olacak çok merak ediyorum. Ayrıca ne zamandır Leyla’yı arıyor, neden onu bırakmak zorunda kaldı? Benim için hala cevaplanması gereken sorular. Üstelik Leyla ona bu derece kızgınken onun kalbini nasıl geri kazanacak aşırı merak ediyorum.

Ateş ve Leyla belki kader belki de bambaşka bir sebepten dolayı bir araya geldiler. Şimdi ikisi de istemeyerek de olsa boşanmak için dilekçeye imza atmışken evren onlara yepyeni bir oyun oynadı ve o çiftlikte çocuklar için evli gibi davranmak zorundalar. Bu belki hem öfkelerinin birazcık olup dinmesine ve birbirlerini daha iyi anlamalarına sebep olur. Fakat şöyle bir gerçek var ki Füsun bu geriye kalan iki ayda bu evliliğin sahte olduğunu, Leyla’nın çocuklar için tehlike oluşturacağını ve Ateş’in onlara doğru düzgün bakamayacağını kanıtlamak için elinden geleni yapacaktır.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek.

 

 

 

 

 

 

 

Böyle mi Olacaktı? (Ya Çok Seversen, 9.bölüm)

YAZAR: Simay DEMİR

Aşık olduğunuzda ne kadar ileri gidersiniz, kendinizden vazgeçer misiniz mesela? Leyla ve Ateş’e baktığımda ikisi de sevdiği insan için kendinden epey ödün verdiklerini görebiliyorum. Ateş sevdiği kadın için tüm prensiplerini bir kenara bırakıp, tüm duvarlarını yıkmışken, Leyla Ateş için tüm tehditlere, hapse girme olasılığına rağmen Yakup’un karşısına dikildi. Bu aşk şu an ikisi için de yıkım gibi görünse de yine aynı aşkla ayağa kalkacaklar inanıyorum.

Leyla hayata bir sıfır geriden başlayan, küçücük haliyle yapayalnız kalmış, sırf hayatta kalmak için gencecik yaşta normalde hiç onaylamayacağı bir iş yapmaya başlamış biri. Ona gösterilen en ufak sevginin peşinden koşup, o sevgiyi kaybetmemek için ona yapılan kötülüklere göz yummuş, tehditleri duymazlıktan gelmiş ve tepki göstermemiş biri o.Umutlarını hastanede yatan hiç tanımadığı bir adama bağlayan bir genç kadın Leyla. Başına bunca şey gelmişken bile annesini, ailesini aramaktan geri kalmamış bu hayattaki en büyük amacı ailesini bulmak olan birinden bahsediyoruz. Buna rağmen sırf sonunda Ateş’i bulduğu için durumuna şükredecek kadar çok seviyor o Ateş’i. Her şeye iyi tarafından bakan Leyla uzun zamandır bir cenderenin çırpınıp duruyor. Girdiği çıkmazdan, herkese, her şeye karşı durabilen, sözünü esirgemeyen kadın aşık olduğu adam için ilk kez sustu, korktu, söyleyemedi ve kendi cehennemini dr elleriyle yaratmış oldu. İşin kötüsü Leyla o cehennemde bile kalabilecek kadar büyük bir aşkla bağlandı Ateş’e, sevdiği adamın öfkesi dinmezse korkarım bu ateş Leyla’yı ikarus gibi kül edecek…

Ateş, Leyla için aşık olduğu adamdan çok daha fazlasını ifade ediyor bana göre. Sadece hayatını birleştirmek istediği bir eş değil, aynı zamanda aile olmak istediği, ellerini sımsıkı tutup asla onu yalnız bırakmayacağına inandığı biri konumunda Ateş onun için. Öyle ki yaşadığı her şeyi nimetle anacak, başına gelen her şeyi sırf onu Ateş’e getirdiği için seve seve kabullenmiş durumda. Ateş’i bu derece sevip, bu denli ona bağlı halde. Biri çıkıp ona “Tüm yaşadıklarının hiçbiri olmayacak ama Ateş de olmayacak” diye seçenek sunsa seçimi yine Ateş olur diye düşünüyorum. Çünkü onu çok seviyor ve maalesef ki bu sevgisi aynı zamanda onun elini kolunu da bağlıyor. Yine de onu kaybetme korkusu, Yakup’un her an yakasında olması, sürekli sevdiği adama zoraki yalan söylüyor oluşu Leyla’yı boğuyor adeta. Bir yandan ona tüm doğruları söyleyip her ne olursa olsun o şekilde yanında kalmak, affedilmek isterken, diğer yandan ona doğruları söylerse asla affedilmeyeceğini ve bir daha asla eskisi gibi olamayacaklarını düşündüğü için söyleyememenin ağırlığı altında eziliyor Leyla. Zaten Leyla’nın evlilik sözleşmesine bu kadar büyük tepki vermesinin sebebi de buydu; Ateş’in ona güvenmemekte haklı olması, ona gerçekleri itiraf edemiyor olması. Yoksa normalde Ateş böyle bir teklifle gelse zaten Ateş’in parasıyla ilgilenmediği için umurunda olmadığından sevdiği adam için sıradan bir prosedür gibi imzalar geçerdi. Aksine Leyla o kadar kızdı ki evi terk edecek konuma geldi. Fakat Leyla bu olayda bile anladı ki onun Ateş’i bırakıp gitmesi pekte mümkün değil.

Leyla gibi bu aşktan emin olan bir kişi daha var: Ateş. O doğru söylüyordu; Ateş Leyla’yı çok iyi tanıyor ve onu terk etmeyeceğinden emin. Çünkü Ateş onu yalancılıkla da suçlasa, dolandırıcı olduğunu da söylese gerçek şu ki Ateş’in Leyla’nın ona olan aşkıyla bir problemi yok, Leyla’nın ona aşık olduğunu gayet iyi biliyor. Böyle yapmasının da, ona böyle büyük bir ders vermek istemesinin de tek sebebi; o Leyla’ya karşı en dürüst haliyle gitmişken Leyla’nın ona aynı şekilde gelmemiş olması. Zaten ona bu kadar çok güven testi yapmasının sebebi de bu. Belki olurda bir yerinde artık dayanamaz ve gerçekleri söyler diye zorladı bu kadar onu. Evlenme teklifinden önce “Bana daha önce yalan söyledin mi?” diye sormasının da, sürekli “Ailen de gelecek mi?” diye diretmesinin de, evlilik sözleşmesini imzalatmak istemesinin de tek sebebi yaptığı bu güven testiydi. Fakat Leyla son raddeye gelmesine rağmen itiraf etmedi ve Ateş bunu bir intikamla sonlandırdı. Zira hepimiz çok iyi biliyoruz ki eğer Leyla dayanamayıp itiraf etseydi Ateş intikam oyununa devam etmeyecekti ve belki de bu eziyet ikisi için de son bulacaktı.

Evet, Ateş bir plan yaptı ve bu planın sonucunda Leyla’yı oradaki tüm konukların, kardeşlerinin gözünün önünde ifşalayıp küçük düşürdü. Burada benim aklıma şu soru takıldı; Ateş Leyla’yla neden evlendi? Bence o Leyla’ya sırf dürüst olmadığı için bedel ödetmek istiyor ve bunun en kolay yolu onu o evde tutmak. Hem ondan gitmeyecek hem de içini soğutmuş olacak. Zaten kendisi de Leyla’dan vazgeçmiş yahut onu bırakmış değil, eğer öyle olsaydı Leyla’yı bıraktığı an alacaklıların onun başına üşüşeceğini çok iyi biliyordu, hatta bunun sonucunda hapse bile girebilirdi. Ama yapmadı tüm borçlarını kapatıp onu özgür kıldı, daha doğrusu onu sadece kendine mahkum etti. Ondan vazgeçmiş yahut sevgisine inanmıyor olsaydı bunların hiçbirini yapmazdı. “ İyi de madem bu kadar seviyor neden herkesin önünde onu rezil etti” dediğinizi duyar gibiyim onu da söyleyeyim; bunu da Ateş’in bir cümlesiyle açıklamak istiyorum “Düğünden kaçmazsın değil mi?” Leyla aynı zamanda Ateş’in egosuna oynadı bilmeden, Ateş kendisinin de düğünde bırakıp gittiği diğer adamlar gibi olma ihtimalinden korktu, dahası Leyla’yı tanıyan herkes Ateş’i de dolandırmak istediğini düşündüğünü zannediyordu ve muhtemelen Ateş Leyla’nın çetesi dahil herkesin arkasından onunla dalga geçtiğini düşünüyordu. Bu yüzden ona yapılanı o da aynı şekilde yaptı, onu herkese rezil etti tıpkı kendisi olduğu gibi. Yani kısasa kısas.

Peki bu olaydaki tek suçlu Leyla mı? İlk bakışta her şeyi başlatan Leyla gibi görünse de ben öyle düşünmüyorum. Ateş’in çevresine karşı tavırları da çok etkili oldu bence. Düşünsenize Ateş çevresindekileri tek hatada silip atıyor, yok sayıyor ve hayatından çıkarıyordu. Kardeşlerine birey muamelesi bile yapmazken, Umut’u kardeşten bile saymayıp, değil yaşamına evine bile almıyordu. İşte Ateş’e yanlış yapmanın bedeli buydu ve Leyla bunun en yakın tanığıydı. Dahası hiçbir suçu olmamasına rağmen sırf babaları yüzünden küçük kardeşlerini hayatına almak istemeyen birinden bahsediyoruz. Ateş bu kadar zor affediyorken hatta hiç affedemeyebiliyorken Leyla göz göre göre sevdiği adamı kaybetmekten korktuğu ve bu yüzden doğruları söyleyemediği için onu tek başına suçlu bulmuyorum ben. Yanlış anlaşılmasın ben böyle olduğu için Ateş’i de suçlamıyorum. Zira Ateş’in yaşadıklarından, çektiklerinden kaynaklı güven sorunları, buna bağlı travmaları var ve bu onun elinde olan bir şey değil. Panik atak geçirecek kadar hassas noktaları var Ateş’in ve Leyla o noktaları epey bir zorladı. Bu yüzden şimdi ikisi de acı çekiyor.

Artık yalanlar bitti, Ateş’le Leyla arasında hiçbir sır kalmadı. Bakalım Leyla’nın Ateş’e olan aşkı Ateş’in bu son yaptığını affetmeye, Ateş’in Leyla’ya olan sevdası Leyla’nın tüm yalanlarına rağmen onunla yeniden birlikte olmasına yetecek mi? İzleyip göreceğiz.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

ARAF (Ya Çok Seversen, 8.bölüm)

 

YAZAR :Simay DEMİR

Aşkın en acımasız yönü nedir sizce? Ayrılık mı, sevilmemek mi, aldatılmak yahut kullanılmak mı? Belki hepsi belki de hiç biri. Bence çoğumuzun aşkta uğradığı bir hüsran, yaşadığı bir hayal kırıklığı vardır. Ben aşkın en acımasız yönünü deli gibi sevdiği halde sevildiğini zannederken aslında hiç sevilmediğini görmek olduğunu düşünüyorum. Bu cehennemde cayır cayır yanmak gibi bir şey.

Ateş Leyla’nın annesinin elbisesini gönderdiğini öğrenmesiyle yakaladığı ip ucuyla belki de Füsun gibi o da Leyla’nın tüm gerçekliğini öğrendi. Bu da Ateş’e aslında hiç sevilmediğini yüzüne tokat gibi vurdu. Ateş kendi kabuğunda bir şekilde yaşarken, kullanıldığını varsayarak canı yanarsa çok daha beter can yakacağını düşünüyorum. Diğer yanda Leyla cephesindeyse olaylar bambaşka; Leyla Ateş’e olan aşkından tüm herkesi karşısına almaya hazır halde.

Leyla bugüne kadar reddettiği, oyun yahut Yakup’tan dolayı yaptığını söylediği her şeyi süzgecinden geçirip Ateş’e olan aşkını kabul etti. Etmekle kalmadı Yakup dahi çevresindeki herkese resti çekip aşkını itiraf etti. Bu Leyla için çok büyük bir adım bana kalırsa çünkü hem bugüne kadar aile bildiklerine karşı çıkıp arkasında durdu aşkının hem de ne istediğini ve neye ihtiyacı olduğunu net bir şekilde anlamış oldu. Ateş’e yalan söylemek zorunda kalmak, ona karşı şeffaf olamamak aslında kahrediyor Leyla’yı ve  bu yüzden Ateş’le yaşadığı güzel şeyler hep boğazına düğümleniyor. Bence deli gibi anlatmak istiyor Ateş’e kendi hakkındaki her şeyi ama buna cesareti yok, bunu yapması onu da çocukları da sonsuza dek hayatından çıkarması anlamına geliyor çünkü.

Benim aklımı karıştıran şeyse Leyla’nın tüm bu yalanlar üzerine neden Ateş’in evlenme teklifini kabul ettiği. Leyla bunu yaparak zaten pusuda bekleyen Yakup için harika bir fırsat yaratmış olup, Füsun’un eline kocaman bir koz vermiş oldu. Üstelik yalanla başladığı bir ilişkide böyle büyük bir adım atmış olması onu daha çok zora sokabilir. Ateş’e olan aşkı, onu kaybetmek istememesi belki de doğru karar vermesine mani oluyor kabul ediyorum ama Ateş’in her şeyi öğrenme ihtimali çok yüksek ve o bu noktaya gelmişken öğrenecek olursa bu işin bir daha geri dönüşü olmayabilir ikisi içinde. Üstelik onların olası bir ayrılığı bir tek ikisini değil Ilgaz’ın da dediği gibi çocukları da etkileyecek. Zaten Ilgaz’ın bu kadar tepkili olmasının sebebi de bu. O onları kaybetmekten korktuğu için ikisine de çok tepkili, özellikle de abisine.

Ateş hayatına Leyla’yla birlikte bir çok yenilik de kattı aslında. Çocuklarla anlaşabileceğini öğrendi mesela. Hepsiyle ayrı ayrı ilişki kurdu. En çok anlaşamadığı Ilgaz’la bile sevgiye dayanan bir ilişkileri var ve tüm bunlar Leyla’nın mücadelesi sonucu gerçekleşti. Ilgaz çevresindekilerini kaybetmekten en az Ateş kadar korkuyor. Bu yüzden onları kaybetme ihtimali oluştuğu anda çılgına dönüyor. Ateş’in Leyla’yla sevgili olduğunu öğrendiğinde bu kadar tepkiyi bu yüzden verdi aslında.

Leyla, Ilgaz için bambaşka bir noktada. O göstermese de Leyla’ya bağlanmış durumda ve onu da yitirmek istemiyor. Zira kardeşlerini öne sürse de Leyla’yı üzdüğünü düşündüğü anda gidip konuşması ve gönlünü alması onun da aslında Leyla’yı sevdiğini gösteriyor bana göre. Üstelik Leyla giderse Ateş’in onları bırakma ihtimali de var ve Ilgaz bunun olmasını asla istemiyor. Burada asla Ateş kardeşlerini sevmiyor demiyorum ama Ateş tam sevgiye yeniden kendini açtığı anda bir buhran yaşarsa kardeşlerini bırakmasa bile onlar da abilerinin canının yanmasından nasiplerini alabilirler diye düşünüyorum. Bu yüzden Leyla onları özel alanında kalmalı diye düşünüyor Ilgaz, tepkinin sebebi bu. Herkes yerinde iyi, aşk insanları karmaşık hale getirir. Ilgaz da bunu görüyor bence.

Ilgaz Bir tek Leyla’ya değil Ateş’e karşı da aynı duygular içinde bana kalırsa. Ateş’in onları koruyup kollamasını istiyor, onları asla bırakmayacaklarını bilmeye ihtiyacı var Ilgaz’ın. Ben Ilgaz’ın getirdiği belgeyi yırtarak ve “Sizi asla bırakmayacağım” diyerek Ateş’in bir nebze olsun onun içini rahatlattığını düşünüyorum. Zira Ateş de onlara çok alıştı, yine de Leyla’yla bir ayrılık yaşama durumumda nasıl bir tepki verecek aşırı merak ediyorum.

Ateş aşkın en güzel halini yaşarken belki de en korktuğu şeyle karşı karşıya kaldı; ihanet. Bu hayatta saygı duyduğu tek kadın babası tarafından ihanete uğramış, aldatılmış ve elinde nesi var nesi yoksa adi bir yolla elinde alınmaya çalışılmıştı. Annesi bu yüzden canından olurken o da hem ailesiz hem de yapayalnız kalmıştı bu hayatta. Bu yüzden şu an aynı şeyleri yaşıyor olma ihtimali bile onu kahretmeye yeter de artar bana göre. Ateş’in o bir haftalık durgun halleri, akşam yemeğinde Leyla’ya “Bana daha önce yalan söyledin mi?” lafı ve bunun üzerine Leyla’nın “Hayır söylemedim” deyişinden sonra evlenme teklifi etmesi bana aslında Ateş’in her şeyi öğrendiğini ve şimdi de onun Leyla’ya bir oyun başlattığını hissettirdi. Ateş’in Leyla’ya bakışları değişti resmen, üstelik ona sarılırken buz gibi duruşu her şeyi açıklıyordu diye düşünüyorum; o her şeyi öğrendi.

Ateş Leyla’nın dolandırıcı olduğunu öğrenmiş olma ihtimali bana çok yüksek geliyor açıkçası. Zira bu kadar içine çekilmiş olması, Leyla’ya imalı konuşması, Leyla’nın yalan söylediğinden emin olduktan sonra ona evlenme teklifi etmiş olması bana evlenme teklifinde samimi olmadığını aksine oyun oynadığını düşündürtüyor. Kafamı kurcalayan en büyük şeyse Ateş’in neden evlilik teklifi ettiği? Şu an amacı ne ve ne yapmayı planlıyor? Eğer Ateş bir intikam planı hazırlamayıp teklifinde samimiyse neden Leyla’ya o imayı yapıp o soruyu sordu? Tüm bunlar beynimi allak bullak ediyor. En korktuğum şeyse Ateş’in Leyla’ya oyununu nikah masasında son bulması sanırım, bu hepsi için bir yıkım olur zira.

Ateş o adada bir dilek diledi “Umarım bizi seçersin” şimdi Leyla’ya sorduğu o soruyla ve Leyla’nın verdiği cevapla Ateş’e göre Leyla onları seçmemiş aksine oyununa devam etmiş oldu. Ve bence eğer Leyla o anda ona karşı dürüst olup ona gerçekleri söylemiş olsaydı belki de onu affedecek ve yepyeni bir yola çıkacaklardı. Zira Ateş’e göre aşk kendi hikayeni seçmekti ve Leyla onları seçmedi. Ben Ateş’in “Bana daha önce yalan söyledin mi?” sorusuyla ona son bir şans verdiğini düşünüyorum fakat maalesef ki Leyla bu şansı sırf onu kaybetmekten korktuğu için değerlendiremedi. Ateş için dürüstlük ve güven kırmızı çizgi gibi bir şey fakat ona göre Leyla ikisini de yerle bir etti. Ateş’in evlenme teklifini kabul etmesi de Leyla’nın onu hala dolandırmak için yanında olduğunun bir göstergesiydi Ateş için bana kalırsa.

Ateş yalana tahammülü olmayan biri, Leyla’ysa gerek onu kaybetmekten deli gibi korktuğu, gerekse çevresindekilerin baskısı yüzünden ona sürekli yalan söyledi ve bu durum ikisi içinde çok zor. Zira Ateş’e göre Leyla’nın onları seçmesi için dürüstçe her şeyi anlatıp yalansız yollarına devam etmeleri gerekirken, Leyla’ya göre doğruları söylerse bir daha asla bir arada olamazlardı “Sessizliğin ne kadar zor olduğunu bir bilsen sevgilim.” Sanırım ikisi de cesaretini toplayıp karşılıklı konuşmadığı, Ateş Leyla’ya sonsuz güvenip tanıdığından emin olmadığı ve Leyla her şeyi en berrak haliyle anlatmadığı sürece aralarındaki sorunlar asla son bulmayacak.

Ateş’te Leyla’da aşkın doruklarında şu an ve eğer Ateş Leyla’yla ilgili gerçekleri öğrenmişse yere çakıldığında çektiği acının çok daha beterin Leyla’ya da yaşatacak gibi hissediyorum. Leyla’yı en yüksekten düşürecek gibime geliyor zira kendisi de aynı şeyi yaşamış oldu Leyla onun teklifini kabul ederken.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ne Seninle Ne De Sensin (Ya Çok Seversen, 6.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

Bir insanın hayatında maruz kaldığı felaketler, başına gelen acı olaylar , yaşadığı travmalar onun değişmesine neden olur, bu olaylar karşısında verdiği tepkiler ise onun nasıl bir insan olacağını belirler. Tüm bunlar belki değişmesi için yeterlidir amenna. Peki ya mutluluk, sevgi, aşk onlar da insanı değiştirmez mi? Bence değiştirir. Bir insanın değişmesine en çok başka bir insan vesile olur derler. Ya onun canını çok acıtarak ya da onu çok severek. Bazen sevdiklerimiz için gönüllü olarak değişmeyi seçeriz çünkü onların sevgisi biz fark etmeden tüm acılarımıza merhem olmuşlardır.

Ateş sevdikleri için değişmeyi, bu güne kadar ördüğü duvarları yıkmayı ve etrafındaki insanların sevgisine teslim olmayı seçmiş gibi görünüyor. Bunun ilk adımı olarak da Leyla’yı resmi olarak hayatına alarak ve kardeşlerini yatılı okula göndermekten vazgeçerek yaptı. Ateş artık onların vasisi değil velisi.

Ateş’te bu bölüm gözle görülür bir değişim vardı. Daha doğrusu bocaladığı , içinde kaybolup gittiği kafa karışıklığını netleştirdi. Kardeşleriyle gönüllü olarak vakit geçirdi, bir dakika durmaya katlanamadığı o evde bir gece yattı. Bige’ye bugüne kadar sunduğu bahaneyi değil de içinden geçeni söyledi “Çünkü hayatımın geri kalanını geçirmek istediğim kişi sen değilsin.” En önemlisi bu kadar güven problemi olan Ateş Leyla’ya hayatından daha doğrusu kalbinden bir yer verdi ki bu onun kırmızı çizgisiydi ve o, bu çizgiyi kendi isteğiyle kaldırdı. Peki Ateş gerçekten değişti mi yoksa bunun altında bambaşka bir şey mi var? Yani düşünüyorum da Ateş gibi kalın duvarları olan, yıllarca kendini derin bir yalnızlığa gömmüş ve böyle yaşamaktan zevk alan biri bir anda kendini böyle “Evli ve çocuklu” moduna teslim eder mi? Kafamı deli gibi kurcalıyor doğrusu bu soru. Evet, Ateş Leyla’ya diğer tanıdığı kadınlardan daha çok güveniyor kabul ediyorum, evet, çocukların koşulsuz saf sevgisi kalbine dokundu o da kabul ama bunlar Ateş’i kabuğundan çıkarmaya bunca yıllık buzlarını çözmeye, yahut bir anda sorumluluk sahibi olmak istemesine yeter şeyler mi ? O tüm bunlardan bile isteye kaçarken bir anda yüz seksen derece dönmesi normal mi? Açıkçası benim cevabım hayır yönünde.

Bir insan birden, sadece içinde sevgi hissediyor diye hemen değişmez. Ateş’in duvarlarını indirmeye başladığını görüyorum ama tam bir değişimi olmadığı kanaatindeyim. Çünkü daha çocuklarla öyle kuvvetli bir sevgi oluşmadı aralarında, sadece birbirlerine karşı biraz daha ılımlı davranmaya başladılar. Leyla desek bir şeyler sakladığını düşünürken hayatı güvensizlik üzerine kurulmuş biri bu durumu yok sayar mı? Bence hayır. Ben Ateş’in kendini açması için yeterli görmüyorum bu sebepleri maalesef. Düşünsenize daha sadece birkaç gün önce panik atak geçirerek çıktı o evden, böyle ağır travmaları olan biri o, bir anda bu kadar büyük değişim bana garip geldi. Ateş bence artık güvenmek istedi. Hayatında ilk kez geleceği düşünmeden bir adım atmak, kimseyi tartmadan hayatına almak istedi ve bir anda kalbinin kapılarını bu sebeple araladı diye düşünüyorum.

Ateş bence hayatında aldığı en cesur kararı alarak, Leyla’ya doğru bir adım attı. Bunu da tüm kafa karışıklığına, yaşadığı büyük güvensizliğe rağmen Leyla ile yepyeni bir başlangıç yaptı ve umarım sonu hüsranla bitmez. Zira Ateş tüm olanları öğrendiğinde Leyla’ya neler yapar kestiremiyorum bile. Çünkü o ailesinden dolayı zaten öfke ve nefretle dolmuş durumda, şimdi bunca zaman sonra birde aşık olup teslim olduğu kadının onun için değil de sadece parası için yanında olduğunu öğrenirse artık onu hiç kimse tutamaz benden söylemesi. İsmi gibi ateş olup yakar kavurur ortalığı, yanansa Leyla olur gibime geliyor zira Ateş’e çoktan kapılmış gitmiş bile o. Leyla da artık ne yaptığını bilmez bir halde oradan oraya savrulup duruyor. Dahası Yakup yeteri kadar büyük bir tehditken şimdi elinde patlamaya hazır bir bombayla yanı başında Füsun duruyor.

Leyla kendi içinde kendisiyle hesaplaşmaktan kaçıyor ve bu ona sürekli Ateş’e ve kendisine yalan söylemesine neden oluyor. Bir yandan ona olan duyguları onu ele geçiriyorken diğer yandan Yakup’un planıyla Ateş’e oyun oynadığını düşünerek kendini kandırıyor. Aslında Leyla hala bir arayış içinde; kendini bu derece kandırmasının sebebi de bu bana kalırsa. O kendine gerçek bir aile istiyor ve şu an bunu Arcalı kardeşlerle bulmuş gibi hissediyor. Çünkü ona göre Arcalılar da tıpkı onun gibi; ailesiz, kimsesiz. Leyla ailesizliği , bu durumun yaşattığı acıyı en derininden bilen biri. Bu yüzden onları ailesi gibi görmeye başladı. Onlar bir şekilde kimsesiz kalmasınlar diye uğraşıyor bana kalırsa, onları ailesi gibi görmeye başladı. Bu denli ikilem yaşamasının da, bu kadar sıkışmış hissetmesini de sebebi bu aslında. Eğer böyle devam ederse bir gün kendi hatası ve yalanları yüzünden bu evden, çocuklardan ve Ateş’ten sonsuza dek ayrılmak zorunda kalacak. Kendi seçtiği ailesini kendi elleriyle bırakacak ve Leyla buna daha fazla katlanamadığı için Ateş’e oynadığı oyunu son sürat devam ettiriyor. Yoksa bu kadar acele etmesinin başka bir nedenini bulamıyorum ben. Fakat bence onu en çok üzen şey Arcalı evinden ayrıldıktan sonra yine yalnızlığa ve kimsesizliğe mahkum olacak olması.

Leyla o kadar yalnız büyümüş ki bence insanlara bu kadar çok bağlanmasının nedeni de bu. Bu yüzden ailesizliğini yok etmek için her şeyi yapmaya hazır, en ufak bir sevgi kırıntısı gördüğündeyse hiç sorgulamadan kapılıyor buna. Yoksa Yakup gibi onları dakika başı tehdit eden, açıklarını kollayan, yaptıkları işleri tehdit amaçlı dosyalayan birine bu denli bağlı olmasının başka bir açıklaması olamaz. Yalnız Leyla’nın unuttuğu bir şey var; sırf seviyorsun diye herkesi ailen kabul edemezsin ki bunun en büyük örneği de Yakup bana göre. Elinde olanı kaybetmek en büyük korkusu olduğu için şu anda hala Yakup’un kancasında takılı gibi dursa da Ateş’e, çocuklara hissettiği mecburiyetin ötesinde, gerçek bir sevgi ve bağlılık diye düşünüyorum. Bu yüzden henüz kendisine itiraf edemese de Leyla da bir noktada tercih yapmak zorunda kalacağının oldukça farkında, bunu kabul etmesi de an meselesi.

Leyla şu anda olayı oyun olarak gördüğünü en başta kendisine ispat etmeye çalışıyor. Tabi ki Ateş’e hissettiği duyguların bundan ibaret olduğunu düşünmüyorum. Zira Leyla da Ateş gibi bu duygularla yeni yeni tanışıyor ve böylece kendini de daha yeni yeni tanımaya başlıyor. Ateş’le aralarındaki en büyük fark ise Leyla için aile çok yüce, kıymetli ve kutsal bir şeyken, Ateş için sadece kötü anılarla, birbirini sevmeyen insanlarla dolu bir yer. İkisinin öğrenmesi gereken şeyse; aile dediğin sadece kan bağıyla olmadığıdır. Leyla Ateş’e aile olmayı, Ateş de Leyla’ya kanından bile olsa herkese aile denmeyeceğini öğretecek diye düşünüyorum.

Ben zamanı geldiğinde ikisinin de bunu isteyerek öğreneceğine eminim. Yine de Leyla hala deli gibi bir ailesi olsun istiyor. O etrafında kocaman büyük bir aile, sevgi dolu bir ev ve saklandığında onu bulmak için arayacağını bileceği birileri olsun istiyor ve bu onun için her şeyden daha önemli. Çünkü o yapayalnız bir çocukluk geçirmiş ve bunu henüz atlatabilmiş değil. Ateş’e aslında olmasını istediği çocukluğunu anlatırken sesinin titremesi, Berit’in iyi ve mutlu olmasını bu kadar istemesi de bundandı bana göre. Kendi ailesiz büyümüşken çocuklar öyle büyümesin derdinde. Ateş’e oynadığı oyun belki de istediği aileyi bulmasını sonsuza dek yok edebilir ama o henüz farkında bile değil. Leyla allak bullak bir halde Ateş’in de ondan geri kalır yanı yok. Ben hala Ateş’in bu kadar hızlı değişebileceğine inanmıyor olsam da Leyla’nın ona iyi geldiğini de , ona kalbini açmaya başladığını da inkar edecek değilim. Zira Leyla onun kalbine dokunmaya başladı çoktan.

Ateş belki de hayatında ilk defa birine kalbini, içindeki duyguları açtı. Çocukluğundan bahsederken Leyla’nın karşısında evinden koparılan, annesini yeni kaybetmiş o küçücük çocuk vardı sanki. Belki de Leyla’nın mutlu çocuksu hallerini bu kadar sevmesinin sebebi de budur; onun o bitmek tükenmek bilmeyen enerjisi Ateş’e iyi geliyor. O Leyla’yla birlikteyken mutsuz çocukluğunu unuturken , musmutlu anılar biriktirebiliyor. Ateş Leyla’ya güvenmeye başlayıp, ruhunu açmaya karar vermişken Füsun’un Leyla’nın dolandırıcı olduğunu öğrenmesi onun eline Ateş ve Leyla’ya karşı çok büyük koz verecek gibi duruyor. Füsun’un bu durumu kendi lehine kullanacağını hatta oyuna devam etmeleri için baskı kuracağını düşünüyorum ben. Zira bu onun için bir taşla onlarca kuş vurmak demek. Dolandırıcı bir dadı tuttuğu için Ateş’in elinden hem çocukları hem de şirketi almak için paha biçilmez bir fırsat yakaladı ve Füsun bu fırsatı kaçırmayacak kadar zeki bir kadın. Böylece hem Leyla’yı kontrolü altında alabilecek ve istediği gibi kullanabilecek hem de Ateş’i sonsuza dek yok edebilecek hayatlarından.

 

Hayat hep zorluklarla dolu. Aşk da maalesef bedeli ödenmeden ulaşılamayacak kadar özel bir duygu. Ben sınamayan aşka aşk demem, heves deyiveririm. Ateş ve Leyla da sınanacaklar, hem de en hassas noktalarından : Kalplerinden…

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

 

 

 

 

 

Aşk Oyunu (Ya Çok Seversen, 5.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

Karşımızdaki kişiyi nasıl tanırız? Sürekli vakit geçirerek mi, en sevdiği yemeği, çiçeği yahut parfümü bilerek mi tanırız onu? Evet vakit geçirerek kırmızı çizgilerini, bir olaya karşı vereceği tepkiyi anlık his değişimini tahmin edebiliriz ama bunlar onu tanımamıza yeter mi? Peki bu gerçekten derinine inmemiz, kalbine dokunmamız için yeterli bir şey midir? Bence bir insanın acılarını, içinde sakladığı korkularını, hassasiyetlerini, yaralarını tanıdığımız zaman gerçekte o insanı tanımış oluruz. Zira insanlar maskesini tam da o anlarda çıkarırlar yüzlerinden ve karşınızda tam da o anda çırılçıplak dururlar. “İnsanlar birbirini tanımaz Ateş, birbirlerinden etkilenirler” demişti Leyla. Aslında çok doğru söylüyordu bana kalırsa. Zira çoğunlukla; utandığı, kabul görmek istediği, eleştirileceğini düşündüğü, korktuğu yahut karşısındaki insanı kaybetmek istemediği için bir maskeyle yaşar insan. Ateş de, Leyla da, çocuklar da aynı halde şu an; hepsi kendinde haklı sebeplerden ötürü yüzlerinde maske ile dolaşıyor. Ateş kendini korumak için takmışken bu maskeyi, Leyla tanınmasın diye, çocuklarsa kahrolduklarını gizlemek için kullanıyor bunu.

Ateş çocuklarla vakit geçirmeye başladıkça yüzündeki o umursamaz, sevmekten uzak, ilgisiz insan maskesini yavaş yavaş yüzünden çıkarmaya başladı. Ilgaz’la son kavgaları ikisini de hiç olmadığı kadar çok etkiledi ve bu durum Ateş’in aslında çocuklara ne kadar değer verdiğini de anlamış oldu. Aynı evin içinde yaşamıyor olsalar da çocukların varlığı ona kendini iyi hissettiriyormuş öyle ki verdiği koca partiden bile zevk alamaz hale geldi. Zaten partiden sonra odalarını gezmesi de bunun en büyük kanıtı bana göre. O çocuklara bağlandı, bunu kabul etsin ya da etmesin bu durumdan da şikayetçi değil. Çünkü partide Şeyma’nın çocuklar hakkında söyledikleri onun çok zoruna gitti, daha sadece birkaç gün önce kendi kullandığı “Onlardan kurtulmak” cümlesi bile bozulmasına yetti de arttı bile. Zira çocuklar onun için artık büyük, ortanca ve küçük değil, Ilgaz, Aydos ve Berit yani artık birer birey onun için. Sadece bir gece bile olsa çocukları özledi ve Ateş bu durumu hiç sorgulamadan kabul etti.

Ateş’in çocuklarla ilişkisi hiç ummadığım kadar güzel ilerliyor. Berit artık sevgisini gizlemeden gösterirken ,Aydos onunla sohbet edecek konuma geldi. Ilgaz’la bile kavga ede ede de olsa bir ilerleme kaydettiler. Ateş çocukları ilk tanıdığında onun için onlar sadece birer sorundu. Kendisinin de dediği gibi “Babasının ona attığı son kazıktı”. Fakat zaman geçtikçe çocuklara alışmaya, sevmeye ve istemsizce korumaya başladı. Aslında onları tanıdıkça onlarında çok fazla derin yaraları olduğunu gördü. Birbirlerine ne kadar benzerliklerini fark etti. Ilgaz mesela onun yaşadıkları Ateş’e çok tanıdık geldi zira muhtemelen kendisi de aynı şeylere maruz kaldı. Aydos küçücük bir sevgiye hasret ve küçük Berit kendini sessizliğe hapsetmiş durumda. Hepsi de tıpkı Ateş gibi kendi dünyalarında yapayalnız yaşayıp gidiyorlar. Ateş bunları gördükçe onları daha yakından tanıdı ve o ilk kez üçünün de kalbine dokunmuş oldu, öyle ki her fırsatta ona olan nefretini haykıran Ilgaz bile onun yanında yaşamak istedi. Ilgaz hissettirmiyor kimseye ama çok acı çekiyor. Bir yanda hiçbir şey hissettirmemesi gereken küçücük kardeşleri, diğer yandan sırtına bir anda binen koca bir sorumluluk ve tutamadığı ailesinin yasıyla oradan oraya savruluyor. Zaten bu kadar kızgın olmasının en büyük sebebi de bu.

Ilgaz hayata, insanlara ama en çok Ateş’e kızgın; onları sevmediği, korumadığı, yanlarında olmadığı için. Onunda en az kardeşleri kadar başını yaslayabileceği , güvenip sırtını dayayabileceği birine ihtiyacı var. Bunu inkâr ediyor olsa da bu bölüm gördük ki aslında Ateş’e bir adım atabilmesi için Ateş’in ufacık bir hareketi yeterli onun için. Ama Ateş ısrarla onları yok sayması onun o kadar zoruna gidiyor ki tüm öfkesini, kızgınlığını aslında göğsüne başını koyup saatlerce ağlamak istediği abisine kusuyor. Zaten Ateş’in sadece “Ben yanındayım” demesi bile ona kendini iyi hissetmesini sağladı. Çünkü Ilgaz belki de ilk kez gerçek Ateş’i görmüş oldu. Aslında bir tek Ilgaz’a değil Berit’e de Ateş çok iyi geldi; Berit onun sayesinde artık kendi dünyasında yapayalnız değil.

Şüphesiz ki Ateş’in en iyi geldiği kişi Berit. Berit anne babasının yokluğunu Ateş ve Leyla’da kapatmaya çalışıyor. Öyle ki onlarla birlikte geçirdiği ilk gecede konuştu ve konuşması asla sıradan değildi. Ona göre annesi geri gelmişti. Bence Berit’in bu süreci daha kolay atlatmasının Ateş kadar Leyla’nın da katkısı var. Daha önce de bahsetmiştim Leyla Ateş ve çocuklar arasında bir köprü ve Ateş artık bunu çok daha iyi biliyor.

Leyla, Ateş’in hayatına girdiğinden beri onun için hep özel oldu. Ateş’in en zayıf adında, mutluyken, üzgünken Leyla bir şekilde hep oradaydı. Ama bence Leyla’nın bu kadar özel olmasının sebebi Ateş’ten önce çocukları düşünüyor olması. Ateş Leyla’ya güveniyor çocuklar onunlayken ne olursa olsun korunacaklarını iyi biliyor ve bu Ateş’in Leyla’ya farklı bakmasına sebep oluyor. Ateş “Bazen korkuyu paylaşmak gerek” derken de, Ilgaz’ın sakinleşmesi için yardım ederken de Leyla’nın sayesinde bunu yaptığının farkındaydı. O Leyla’yla birlikteyken yalnız kalmak zorunda olmadığını anladı, her şeyi tek başına yapmak zorunda olmadığını gördü ve bunlar Ateş için çok değerli şeyler. Çünkü Ateş hayatı boyunca yalnız yaşamış ve her şeyi tek başına halletmeye çalışmış biri, şimdi birinin ona el uzatıyor ve yardım ediyor oluşu onun çok hoşuna gidiyor. Belki de Leyla’yla birlikte çevresine ördüğü tüm duvarları da yıkar ne dersiniz? Yine de o Leyla’ya karşı hala temkinli yoksa duygularını bu kadar derine saklamazdı.

Aslında Ateş Leyla’nın ondan bir şey gizlediğini de, bir şeyler çevirdiğinin farkında bana kalırsa. Hasan ve onunla zorla evlendirilme meselesine hiç inanmadı bence. Fakat Leyla’ya değer verdiği için de görmezden geliyor zira ona hesap sorması demek onunla ilgili bir şeyleri kabul etmesi demek ve Ateş şu an bunları kabul edecek durumda değil. Ancak Ateş hayatının en çetrefilli döneminde ve bazı şeyleri alttan alma, idare etme kotası dolmak üzere diye düşünüyorum. Ateş’in her şeye çok ılımlı olmasının sebebi şu anda herkesin dürüst ve safiyane davrandığını düşündüğü için ama Leyla’ nın çevirdiği oyun ortaya çıktığında ki bence çok bir vakti yok, o zaman gerçekten o evi yakıp yıkabilir diye düşünüyorum. Ateş zaten en sevdiğinden ihanet görmüş bir karakter, şimdilik farkında olmasa da Leyla’ya her şeye rağmen bağlanıyor, güveniyor. O sevgi çemberine onu dahil etti. Bu sebeple şimdilik Leyla’nın bir şeylerin peşinde olduğunu bilse de bence bu oyun meselesini anlık bir öfkeye bağlaması çok zor. En azından ben böyle düşünüyorum.

Leyla tam bir duygu karmaşası yaşıyor. Bir yanda çocuklarla vakit geçirirken Ateş’e bağlanırken, diğer yanda ona olan direkt o tavrına öfkeleniyor. Farkında olmasa da Ateş’in büyüsüne kapıldı. Şu anda ondan hoşlanıyor olsa bile şu an yaptığı her şeyi Ateş’i tavlamak için yaptığını düşündüğü için kalbinin bu tarafıyla yüzleşmiyor. İçten içe ne kadar kızgın olsa da yine de ona kıyamıyor. Hele de ailesiyle ilgili meselelerde tüm siniri geçiyor. Ateş’in annesinin elbisesi kaybolduğunda ilk tepkisi gayet makulken; o elbisenin aslında Ateş için ne kadar kıymetli olduğunu anladığı zaman verdiği tepki aslında Ateş’e ne kadar değer verdiğini gösteriyor bana göre. Düşünsenize sırf Ateş çok üzülüyor diye o elbiseyi bulmak için tüm her şeyi göze aldı. Evet hepimiz biliyoruz aile ve aile yadigarı onun için çok kıymetli ama bu sefer ki tavrı bambaşkaydı bana göre. Bu da bana ileride Ateş için gerekirse gözünü karartabileceğini, kendini dahi ihbar edebileceğini düşündürüyor. Asıl sorun burada şu : Leyla’nın bu çabası zamanı geldiğinde Ateş’i dizginleyebilir mi?

Ateş Leyla’yla değişmeye, Leyla son sürat planını devreye sokmaya başladı. Çocukların varlığı ikisine de çok iyi gelse de, çevrelerinde onları asla rahat bırakmayacak bir sürü kişi var. Bakalım Ateş gerçek Leyla’yı tanıdığında neler olacak izleyip göreceğiz.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

 

Sana İnanıyorum(Ya Çok Seversen, 3.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

İnsan sosyal bir varlıktır. Sevmek sevilmek, mutlu olmak, güvenmek ve güvenilmek ister ama bunların olması için çevresinde, hayatında birilerinin olması gerekir. Bazen bilinçli olarak yalnız kalmayı tercih ederiz ama bu durumlarda bile güvenle sığındığımız birileri mutlaka olur, bunlar aile fertleri, çok yakın bir dost ya da sevgili hiç fark etmez illaki biri bu hayata tutunma dalımızdır. Tamamen insanlardan duyusal olarak izole bir yaşam sürmenin pek de mümkün olmadığını düşünüyorum. Tabi bazen bu duruma istisnalar karşımıza çıkabilir. Ateş gibi kendini bile isteye yalnızlığa hapseden, kendini sevdiği, değer verdiği ya da vereceği herkesin hayatından sürgün eden bir insan karşınıza çıkabilir. Ateş resmen kendini bir çukura hapsetmiş, sevdiklerini bir daha kaybetme acısını bir daha yaşamamak için kalbini taşlaştırmış bir insan ancak insanın özünde sevgi varsa er ya da geç o içindeki duygular dışarı çıkmanın bir yolunu bulacaktır.

Ateş çevresindeki kimseye hissettirmiyor ama çok büyük bir kaybetme korkusu var. Aslında sırf bu yüzden kimseyle yakınlık kurmuyor, kimseyi gerçek anlamda hayatına almıyor. Birine bağlanmaz yahut varlığına alışmazsa gitmesi de geride kalması da onun için çok daha az can acıtıcı olur diye düşünüyor. Zaten o çiftlikten gittikten sonra kendini yalnızlığa hapsetmesinin de en büyük sebebi bu bana göre. Buradaki yalnızlıktan kastım bir başına kalmak değil kesinlikle, çevresi çok kalabalık yapayalnızlığından, kimsesizliğinden bahsediyorum ben. Büyük kalabalıkların içinde kalbini saklayan, kendi çizdiği profilde tasasız, dertsiz, umursamaz insan maskesiyle kalbini koruyor. Bunu yapabilmek için de yaşadığı en büyük acının ardından sevdiği insanlarla araya bırakın kilometreleri kıtalar koymuş. Bu yüzden bilinçli sürgününde, kendi dünyasında gayet iyi idare ediyordu ama hayat onu hiç beklemediği şekilde köklerinin ait olduğu yere getirdi. Yabancı bir ülkede kendini kapatmak kolaydı ancak kendi evinde, kendi kanından olan insanlarla bu artık o kadar kolay değil.

Daha önce de değinmiştim Ateş kimse ile herhangi bir bağ kurmuyor ve bunun için çokça da çaba sarf ediyor. Çocukları yok saymasının , kendini abileri olarak kabul etmemesinin tek nedeni de buydu zaten. Aslında ben bunun abisi ve babasının ihaneti, onu bir paçavra gibi yatılı okula göndermeleri yüzünden kimseye güvenemediği için yapmıyor zannetmiştim ama panik atak geçirmesi bana bunun çok daha derin bir nedeni olduğunu düşündürdü; bağlanır, onlara kalbini açarsa ya kendisinin ya da kardeşlerinin aynı acıyla yüzleşmesinden, aynı şeyleri aşamasından korkuyor. Zira daha küçücükken annesini, ondan sonraysa ailesini kaybetmiş oldu ve o en büyük kayıplarını şimdi yaşamak zorunda olduğu evde verdi. Bu yüzden çiftlikte vakit geçirdikçe travmaları tetikleniyor ve panik atak geçiriyor. O evde kaldıkça ailesiyle geçirdiği güzel anları değil de, annesini nasıl kaybettiğini, nasıl o evden apar topar gönderildiğini ve yalnızlığa hapsolduğunu anımsıyor. Sevdiği insanların nasıl bir bir hayatından yok olduğunu hatırlatıyor ona o evin kokusu. Bu yüzden orda kalmaya dayanamıyor. Bana kalırsa Bige’ye söylediği “Sana yakınlaşırsam seni kaybederim” sözü de tam bu yüzden söylendi. Onunla duygusal bir yakınlaşma yaşarsa geçmişle tek bağını da kaybetmiş olacak. Aslında Ateş farkında değil ama çocuklarla yavaş yavaş bağ kurmaya başladı. Hatta öyle ki bu kaybetme meselesine tek taraflı bakmadığını düşünüyorum. Kendisine bir şey olursa da abisinin diğer kardeşlerine de aynı acıyı gözünü kırpmadan yaşatacağını düşünüyor. Tüm savaşının sebebi de bu: Kimse bir daha aynı şeyleri yaşamasın istiyor. Ne kendisi, ne kardeşleri… Yine de sevgi tüm zorlukları aşan bir duygudur ve Ateş bir noktada ona direnemedi diye düşünüyorum.

Ateş istemese bile ilk yakınlaştığı kişi Berit oldu. Berit’in Leyla’nın gidişinden sonra altına kaçırması onun aslında ne kadar büyük bir sorun yasadığını da ortaya koydu. O da Ateş gibi sevdiklerini kaybetmekten korkuyor ve bunu bu şekilde dile getiriyor. Yalnız Berit’in ilk gece ablası yahut İlter’e gitmemesi doğrudan Ateş’i uyandırıp yardım istemesi ona güvenmeye ve sevmeye başladığını gösteriyor. Çünkü Leyla’ya bu denli bağlıyken bile ondan değil ikinci gece yine abisinden yardım istedi. Ateş şu an için bazı şeyleri görev ya da kural diye yapıyor olsa da çocuklarla vakit geçirdikçe onlara alışıyor aynı zamanda. Aslında Leyla’nın gidişi, evdeki çalışanların kovulmasıyla Ateş çocuklarla ilgili bir çok şey öğrendi. Ilgaz’ın vegan olduğunu öğrendikten sonra bunu Bige’ye hatırlattı mesela, ya da Aydos’un iyi kaykay sürdüğünü keşfetti ve bunlar onda yer etmeye başladı. Tüm bunlarla birlikte Ateş hala herkese karşı çok temkinli bundan dolayı da hala tetikte. Zaten Ateş’in gördüğüm kadarıyla en büyük problemi kimseye güvenemiyor oluşu. Fakat Aydos’un itirafıyla artık bir kişiye güvenebileceğini biliyor: Leyla.

Leyla henüz farkında değil ama Ateş’i çocuklara bağlayan bir köprü konumunda. Üstelik Berit çoktan onu ailesi kabul etti bile. Daha dile getirmedi ama bence Leyla Berit’te kendini görüyor. Annesiz kalmış küçücük bir kız çocuğunun yarasına bu yüzden bu kadar çok merhem olmak istiyor. Kendi yalnızlığını o kadar derinden yaşamış ki çocukken Berit ve kardeşleri için abilerinin dönmesi Leyla’nın gözünde piyango vurmasıyla eş değer durumda. Bu yüzden abi ve kardeşler arasında köprü görevi görmeye başladı. Bunu da bilinçli olarak değil içindeki aile özlemi yüzünden bilinçsizce yapıyor. Şimdilik Yakup’un tehdidi yüzünden o çiftliğe dönmüş olsa da o Berit’e çoktan bağlandı bile. Bu bana göre Leyla’nın en zayıf yanı. Çünkü daha sadece birkaç gün önce Yakup onu Meryemlerle tahdit etmişken, onlarla ilgili bir sürü bilgi ve belge topladığını öğrenmişken sırf onu ailesi gibi gördüğü için her şeyi unutup İzmir’e yine onunla gitmeyi kabul etti. Dahası hala ona güvenip onun dediklerini yapıyor. Yakup’un onu kullandığını bile bile buna göz yumuyor. Çünkü hem ona hem de diğerlerine çok bağlı. Bunu da yargılamıyorum. İnsanların acılarla baş etme yöntemleri vardır. Ateş nasıl ki kendini soyutlayarak bunu yapıyor, Leyla da ailesi gibi gördüğü insanlara ne olursa olsun sarılarak devam ediyor ancak Leyla’nın kaçırdığı nokta Yakup ona Leyla’nın baktığı gözle bakmıyor. Tamamen çıkarları için Leyla’yı kullandığını düşünüyorum. Umarım bı hakikat yüzüne çarpıldığında Leyla için çok yıkıcı olmaz.

Leyla, hayatındaki insanlara hemen sarılan, yalnızlığını onlarla gideren, kalbindeki sevgiyi göstermekten çekinmeyen bir kadın. Bir tek Yakup ve diğerlerine değil Ateş’e de hemen bağlandı, üstelik o eve neden gittiğini de, sonunda o evden gideceğini de bile bile yaptı bunu. Çünkü Leyla kendini ait hissedeceği bir yer arıyor. Belki de Ateş’ten hoşlanmasının sebebi de budur zira o bilmese de Ateş’te tıpkı onun gibi hiçbir yere ve hiçbir şeye kendini ait hissetmiyor. Bu yüzden de herkesten uzak duruyor, özellikle de hayatında kalması gereken kişilerle yakınlaşmamak için daha da dikkatli davranıyor. Yalnız tam burada kafama takılan bir şey var; Ateş eğer birine yakınlaştığını düşündüğü anda ondan uzaklaşıyorsa ki bu defalarca dile getirildi ve Bige’yle olmamasının en büyük sebebi olarak bunu gösteriyorsa neden o zaman Leyla’ya bu kadar yakınlaştı? Üstelik Leyla’nın çocuklarla birlikte kalması gerektiğini de onunla yaşayacağını da, bu saatten sonra onu hayatından uzaklaştıramayacağını da çok iyi biliyorken bunu neden yaptı?

Leyla’nın öyle “Anlık yaşadık bitti” gibi bir şeyi kabul etmeyeceğini de çok iyi biliyor. Bunu daha sadece birkaç gün önce pedagogda çok net gördü. Zaten Leyla’yı tanımlarken böyle biri olmadığını çok güzel dile getirmişti. Şimdi şu an için istese de hayatından çıkamayacağı birini neden öptü? Şimdi diyebilirsiniz “Çünkü sarhoştu, bilinci yerinde olsaydı kendine engel olurdu” ama partide gayet de bilinci yerindeydi ve Bige müdahale etmeseydi Ateş yine onu öpecekti. Üstelik eğer alkollü oluşunu bahane edecek olursak bu durumda Bige’yle birlikte olurdu ama o bilinçsiz haliyle bile onu reddetti yani ben alkollü oluşunu kabul etmiyorum açıkçası. Ateş Leyla’dan hoşlanıyor ammena ama duygularına bu kadar kolay teslim olacağını pek zannetmiyorum. Çünkü Ateş hala geçmişiyle olan defteri kapatmadı ki bir gelecek kurabilsin.

Şimdi burada devreler yandı değil mi? Leyla hemen biriyle yakınlaşacak bir kadın değil, Ateş bu tip bir durumda birini hayatına alacak bir adam değil. Eeee nasıl bu hale geldiler? Ben burada ikisinin de ilk kez geçmiş ve geleceği düşünmeden bir hareket almak istediklerini düşünüyorum. Leyla ağırlıklarını, Ateş korkularını düşünmek istemedi. O anı yaşamak istediler. Bence bu adım ikisinin de duygularını tanımlama konusunda gelişim gösterdikleri anlamına geliyor diye düşünüyorum. Tabi hemen özlerine dönecekler ancak her şeyin bu şekilde başladığını çok rahatça söyleyebilirim.

Leyla geleceği için çırpınırken Ateş hala geçmişte takılı kalmış durumda. Leyla’nın ailesini araması, onları bulmayı hala umut ediyor oluşu aslında onu geleceğe bağlıyor. Fakat Ateş ne annesinin babası yüzünden ölümünü ne de o evden gönderilmesini hala atlatabilmiş değil. Bu yüzden bir ilişki kursalar bile ben bu şekilde yürütebileceklerinden pek emin değilim. Hele de Yakup’un oyunları ortaya çıktığında, Ateş gibi güven sorunlar olan bir tip canının acısını dindirmek için Leyla’nın ruhunu paramparça edecektir diye düşünüyorum. Ateş zaten duygularını kabul eden bir adam değil, üstüne insanlara güven sorunu var, bı yüzden Yakup’un sinsiliği ortaya çıkınca düşünmeden Leyla’yı yargılayıp, hükmünü verecektir. Diğer yandan Leyla sevdiklerine çok bağlı bir insan, onlara hemen güvenen, sevginin her şeyi çözeceğini düşünen temiz bir ruha sahip. Eğer tahminim doğru çıkarsa Ateş bu özelliğini ondan kalbini parçalayarak alacaktır ve Leyla’nın umudunu da öldürecektir diye düşünüyorum. Ateş ve Leyla’nın farklı farklı aile mevzuları ikisinin ilişkisinin de en büyük düşmanı olarak karşımıza çıktı ve bu yol bizi nereye götürür kestiremiyorum.

Aslında aile konusuna değinmişken Umut ve Füsun’a bir paragraf açmadan olmaz öyle değil mi?

Bu bölüm gördük ki ne Umut’un ne de Füsun’u durduracak bir sınır yok. Umut sırf şirketin başına Ateş geçti diye rakip şirketle ortaklık yaparken, Füsun bir tek Jülide Arcalı’nın hayatını değil çizimlerini de çalmış aynı zamanda. Umut’un bu kadarını bildiğini düşünmüyor olsam da umarım annesine bu kötülüğü de reva görmemiştir.Gün geçtikçe ben Vahit beyin neden Füsun ya da Umut’u değil de Ateş’e hem çocuklarını hem de şirketini miras bıraktığını çok daha iyi anlıyorum. Neyse ki gün gelir hesap döner ve Umut da Füsun da yaptıklarının bedelini ödeyecek inanıyorum.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

GİTME (Ya Çok Seversen, 2.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

Bu hayatta çoğu insan her şeye kendi açısından bakar, bazen acılarını kıyaslar, bazen mutluluklarını, bazen paralarını kıyaslar, bazen yaşamını ve bu kıyaslamalar bakış açısına göre değişir. Ama kimse kimsenin ne yaşadığına ilk önce bakmaz, öncelik kendi yaşantısına göredir. Tabi ki ince düşünceli, empati yeteneği gelişmiş olanları tenzih ederim ama kabul edelim ki biz âdemoğulları genellikle insanın ilk yüzündeki ifadeye bakıyoruz. Tanımaksa daha sonraki evrede gelir. Hatta bezen tanıdığımız insan bile bunu yapabilir. Yüzü gülüyor mu o zaman çok mutlu, ağlıyorsa ancak üzgündür ya da bağırıp çağırıyorsa sinirlidir. Duygularını gizleyip güçlü görünense her zaman duygusuz, zalim ilan edilir. Ateş, Ilgaz tarafından ikinci kez o evden kovulduğunda kendini yine babası onu yapayalnız, küçücük yaşıyla yatılı okula vermiş gibi hissetti, sanki yine o evden aynı şekilde atılmış gibiydi. Nasıl ki halasının yönlendirmesiyle o evden atılır gibi zorla yatılı okula verildiyse yine aynı şeyi hissetti. O an yüzünde oluşan o acı ifade yanındaki Leyla için ne ifade etti bilmiyorum ama benim içimde oturdu şahsen.

Leyla, Ateş’in sebeplerini bilmediğinden onu acımasız, zalim ve vicdansız olarak nitelendirdi o an. O eve ve eşyalarına neden katlanamadığını, aslında onları her gördüğünde o kabus gibi gecelere tekrar tekrar gittiğini bilmiyor, algılayamıyor. Çünkü Ateş ona hiçbir yarasını göstermedi henüz, bu yüzden Leyla ona kendi bakış açısıyla baktı. Leyla’ya göre ağzında gümüş kaşıkla doğmuş, acı çekmek ne bilmeyen, empati yoksunu biriydi ve Leyla’nın onun yaptığı şeyi anlaması mümkün değildi. Zira Leyla için anıların ne kadar önemli olduğu malum ve kimsenin bunu bozmaya hakkı olmadığını düşünüyor. Ona göre Ateş’in yaptığı zalimlikti ve o da ona o şekilde davrandı. Ateş ise böyle davranılmaya alışık olduğu için kendini açıklama gereğinde dahi bulunmadı. Neden bulunsun ki? Bugüne kadar kimse onu anlamak için uğramadığı için artık o da kendini kimseye açıklamıyor. Duygusunu kalbinde duvarların ardına gizleyerek kendi güvenli alanında yaşıyor. En azından bu şekilde canının yanmasını engellediğini düşünüyor ve yaşadıklarını düşününce ben ona haksız diyemiyorum.

Ateş yüzünde kocaman bir maskeyle dolaşıyor, kimseyi umursamayan, bencil ve duygusuz izlenimi verecek bir maske. Çünkü bu şekilde insanların kendi ördüğü duvarların dışında kalmasını sağlamış oluyor. Kimseyle, herhangi bir hayvanla bile bağ kurmuyor ki bir şeyi önemsediği düşünülmesin yahut ileride onun için üzüntü duymasın. Ama o maskeyi kaldırdığı an bambaşka biri oluyor. Tıpkı o tayı korkutmasın diye Layla’yı geri çekmesi gibi, yahut kadınlar okunabilsin kendi ayakları üzerinde durup, ezilmesin diye burs vermesi gibi.

Peki Ateş bu kadar düşünceli ve nahif biriyken neden sürekli olarak insanları kendisinden uzak tutuyor. Bence bunun sebebi annesi. Ateş annesini kaybettiğinde yaşadığı acının aynısını yaşamaktan çekiniyor diye düşünüyorum. Birine bağlanırsa ondan ayrılırken yine acı çekeceğine inandığı için bu soğuk, uzak tavırları sergiliyor ama kalp sevmeye karar verirse insan ona bir şey yapamaz. Tıpkı kardeşleriyle olan ilişkisinde olduğu gibi. Orada başından beri bir reddetme durumunda olsa bile aslında hiç öyle değilmiş, gördüm. Daha abi olduğunu dahi kabul etmezken ve iki gün önce yüzüne dahi bakmadığı Berit’i bütün gece arayıp, bulduğundaysa Leyla’ya vermek yerine kendi kucaklayıp eve getirmesi de merhametini gösteriyor bana göre.Zaten bence çocuklarla bağ kurmak istememesinin en büyük sebebi de bu, bir kere bağlanıp bağ kurarsa ayrılamayacağını düşünüyor. O çocukları bir gün geride bırakacağını biliyor çünkü daha o evde yaşamaya dahi katlanamazken bir ömür orada kalamaz. O ev onun yarası ve insanlar ondaki o kabuk bağlayamamış yaraları görsün istemiyor.

Bir de güven sorunu var ki orası tam bir bıçak sırtı. Ateş için birine güvenmek, inanmak çok zor. Bu hususta ben onu asla yargılamıyorum, insan güven duygusunu ailesinde tanır. Burada Ateş’in açısından baktığımda bence çok da haklı duvar örmekle. Zira Babasına, abisine en yakınlarına güvenemeyen biri nasıl bir başkasına güvenip hayatına dahil etsin ki, neden ona yaralarını anlatıp zayıflılarını göstersin ki? Fakat Leyla o Ateş’in tam zıttı bu konuda. O çevresindekilere güvenip bağlanmayı tercih ediyor.

Leyla Ateş’in aksine kan bağı olmasa bile can bağı kurmayı seven, sevdiklerine yardım etmek için çırpınan biri. Bunu daha sadece iki gündür tanıdığı çocuklar için akıttığı göz yaşında, anıları yok olmasın diye verdiği mücadelede ve sırf yalnız uyumak istemiyor diye yanında durup uyumasını beklemesinden gördüm ben. Yalnız Berit için söylediği şey çok ağırdı ve aslında sığınacak bir kimseye ne kadar ihtiyacı olduğunu da gösterdi bir anlamda; “Kimsenin onu aramayacağını biliyorsa niye saklansın ki?” bu Berit’e söylenmiş ama kendi için kullandığı sözcük aslında. Ailesini ne kadar çok beklediğini de gösteriyor gelmeyeceklerini bile bile hem de. Bunun sebebi ne biliyor musunuz? Ateş bu hayatla ilgili hayal kurmaktan, gelecek planları yapmaktan bu denli vazgeçmişken Leyla hala hayal kurabiliyor. Risk alıp, amacına doğru koşarken yolundan sapmıyor. Ailesinin yokluğunu başka insanlarla tamamlamaktan korkmuyor diye düşünüyorum. Ancak bu ruhunda yanan ateş onu en hassas iki noktadan vuracak : Kalbi ve insanlara olan inancı.

Leyla ailesiz büyüdüğü için mi yoksa yapısı gereği anaç olduğu için mi bilmiyorum ama şefkatli biri ve bunu Berit’e olan her davranışından görebiliyoruz. Bir tek Berit’e karşı değil, aile bildiği dostlarına karşı da öyle. Zaten Yakup bu sayede ondan istediğini almıyor mu? Leyla’nın kendisi çöpsüz özüm olabilir ama geriye kalanların hepsinin birer sorumluluğu, bakmak ve korumak zorunda olduğu insanlar var. Bu yüzden Leyla kendisi için olmasa bile aile bildiği insanlar için bir tercih yapmak zorunda. Yakup onu çok iyi tanıyor böyle bir durumda onları yüz üstü bırakmayacağını ve önünde sonunda Ateş’i dolandırmayı kabul edeceğini çok iyi biliyor. Bu yüzden onu zayıf yanından diğerlerine olan zaafından vurdu, yani aile bildiklerinden. Leyla şu an çocuklarla iyi kötü bir bağ kurmayı başarmış olsa da Ateş için aynısını söyleyemeyeceğim.

Ateş çocuklarla arasında bir bağ oluşmaması için her şeyi yaparken onların da birer birey olduğunu duyguları olduğu kavrayamıyor. Evi yahut eşyaları değiştirmek istediğinde kendi travmalarına öncelik verip sadece kendi bakış açısıyla değerlendirdi. Halbuki o evde o çocukların anne babalıyla geçirdikleri son anlar vardı. Leyla’nın yaptığı ufak bir müdahale onun çocuklar açısından bakmasını sağlasa da sanırım daha çocuklarla kat etmesi gereken çok yol var ve Ateş adım atmamaya Füsun ve Umut’ta attırmamaya kararlı. Diğer yandan Aydos ateşkes yapmaya her an hazırken ve Berit’in kaybolması belki bir adım olurken yakınlaşmaları için ama Ilgaz ile kolay kolay araları düzelmeyecek gibi duruyor.

Açıkçası Ilgaz’ın öfkesinin sebebini anlayamıyorum. Tamam kabul ediyorum Füsun çok manipülatör bir kadın, büyük ihtimalle Ateş’i onlara kötülemek için birçok şey söylemiştir. Ama Ilgaz bir tek önyargılı değil gerçek anlamda nefret ediyor ondan. Başta Ateş onlarla ilgilenmediği, kardeşleri olarak kabul etmediği ve babalarına saygı duymadığı için böyle davranıyor sanmıştım ama sanırım düşündüğünden çok daha fazlası var. Çünkü Ilgaz Ateş’i daha tanımadan önce öfkeliydi ona karşı ve bence bunun tek nedeni Füsun ve Umut’un dolduruşu olamaz. Ya Ateş’in onları sevmiyor oluşu çok fazla canını yakıyor ve bu yüzden çok öfkeli yahut babasından dolayı böyle davranıyor, daha tam emin değilim sanırım biraz daha veriye ihtiyacım var Ilgaz’ın duygularını anlayabilmem için.
Çok farklı düşüncelere ve duygulara sahip ama şu hayatta aslında yapayalnız olan bu insanlar bir şekilde şimdi yan yanalar. Bakalım birlikte birbirlerinin yaralarını sarabilecekler mi? İzleyip görelim.

Yazımı bitirmeden  bahsetmek istediğim bir şey var.Öncelikle hikayenin saptığı bu yolu sevdim. Ateş’in güven sorunu, Leyla’ nın onu tam da buradan vuracak olması iyi bir çengel oldu. Leyla Ateş’i tavlamak isterken büyük ihtimalle kendi kurduğu tuzağa düşecek ve Ateş’ le aralarındaki o görünmez bağ görünür olacak diye düşünüyorum. Ancak Ateş çok sert, çok net bir karakter. Böyle bir yalanın ortaya çıkmasının ardından Leyla’ya kan kusturacak kadar da acımasızlaşacaktır. Leyla’ ysa aile bildiği, kendisinden önce düşündüğü insanların aslında ondan faydalandığını öğrenerek aile kavramına bakış açısı değişecek diye düşünüyorum. Leyla ve Ateş’i büyük bir sınav bekliyor, şimdiden yerinizi alın.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

 

İki Deli Bir Araya Gelmemeliydi (Ya Çok Seversen, 1.bölüm)

YAZAR : Simay DEMİR

Bu yazın en çok konuşulan dizisi benim de radarımdaydı elbette. Kerem Bürsin’in uzun bir süre sonra ekrana dönecek olmasının heyecanı, genç jenerasyonun sevdiğim oyuncularından Hafsanur Sancaktutan’ın da kadroda olduğunu öğrendiğim anda ilk bölümü merakla beklemeye başladım. Bölüm bittiğinde aklımda beliren ilk cümle de şu oldu : Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir…

Bu hayatta yaşamamız gereken bir şey varsa bunun er ya da geç mutlaka yaşayacağımızı düşünüyorum ben. Buna ister kader deyin ister tesadüf, adı her ne olursa olsun o başımıza mutlaka gelecektir ve biz bunu yaşamak durumunda kalacağız. Bunun illa kötü bir şey gibi algılamıyorum. Zira bazen bazı mecburiyetler olur ve biz hiç istemesek bile yapmak zorunda kalırız. Ne kadar plan yapsak da gün sonunda insan kendini hiç beklemediği bir durumda bulabilir. Belki başında bizim için felaket gibi görünen bu durum sonradan ya olmasaydı ne yapardım diyeceği bir noktaya getirebilir insanı. Evet bu belki milyonda bir gerçekleşecek bir şey kabul ediyorum ama yaşanmayacağının da bir garantisi yok öyle değil mi? Bence şu an Ateş ve Leyla’nın başına gelen tam olarak bu. Şu an ikisi de bir felaketin tam ortasındaymış gibi hissediyor. Ateş mesela daha sadece bir gece önce evinde hiçbir şey düşünmeden parti verirken bir gün sonra kendini İstanbul’da, çocukluk travmalarının olduğu evde, hiç tanımadığı üç çocuğa vasi olarak buldu kendini. Leyla desek dolandırdığı için sahte kocasından kaçmak isterken bir anda bir çiftlikte o üç çocuğa bakıcı oldu. Fakat onlara göre felaket olan bu durum bana göre aileden yaralı iki ruhun hayatın hazırladığı muzip bir oyunla hayatlarını birbirine karışması, yani romantik tarafım öyle söylüyor. Bu hikaye bir arapsaçı durumuyla başladı ve çözülmesi de o kadar kolay olmayacak, benden söylemesi.

Leyla Kökdal; ailesini hiç tanımamış ama onları bulmak için her şeyi yapmaya hazır, bıcır bıcır, gözü kara, sert görünen, hayatın pek de adil davranmadığı bir kadın. Düğün dolandırıcılığı yapıyor olsa bile insanların aile köklerine saygısı var, bunu o kıymetli yüzüğün maddi değerini hiç düşünmeden geride bırakmasından çok net görebiliyoruz. Zira onun tek amacı insanların parasını çalmak değil, zaten anladığım kadarıyla bunu sadece şu an yanında olduğu insanlar için yapıyor. İçinde kocaman kapatamadığı bir yarası var ve tek tesellisi hastanede yatan hiç tanımadığı bir adam. Bu ne kadar acı verici bir durum öyle değil mi? Düşünsenize tutunduğu tek dal belki de hiç uyanmayabilir ve Leyla her gün bu düşünceyle yaşıyor. Ailesinden geriye kalan tek şeyse annesinin kelebekli kolyesi. O hiç tanımadığı ailesine bağlı olduğu kadar, ailesi kabul ettiği Meryem ve diğerlerine de çok bağlı çünkü içindeki boşluğu onlarla kapatmaya çalışıyor gördüğüm kadarıyla. Yine de Leyla’da bir mücadeleci ruh var diye düşünüyorum. Birilerine bağlı olsa da, onları sevse de bir noktada yalnız olduğunu ve yoluna tek başına devam etmesi gerektiğini biliyor. Ailesini bıkmak tek amacı ama hangi ailesi? Onu doğuran aile mi yoksa onları bulmak için çıktığı yolda kader ona bambaşka bir yol mu çizdi? Biyolojik köklerinin peşinden giderken gerçekten ait olduğu aileye doğru mu gidiyor hayatı? Leyla kendini hiç hesap etmediği bir durumun içinde buldu. Bakalım tesadüfler silsilesi şeklinde bir araya gelip durduğu Ateş Arcalı ve kardeşleriyle yeni başladığı hayat onu nereye sürükleyecek?

Ateş Arcalı ;hovarda, tabir-i caizse gününü gün etmeyi seven, hiçbir yere bağlı olmayan, kökleri için savaşmayan, daha doğrusu köklerini annesi dışında reddeden, ailesini çoktan geride bırakmış ama içinde anne özlemi hâlâ var olan bir adam. Görünürde hiçbir şeye değer vermeyen, hiçbir şeyi umursamayan ve sadece kendine değer veren biri ama onun da çocukluk travmaları, içinde sakladığı duyguları ve özlem duyduğu şeyler var. Mesela hala bir anne ve çocuğunu gördüğünde aklına annesi geliyor, hâlâ o eve adım attığında aklına annesinin öldüğü gün geliyor, o hâlâ o günde kalmış durumda. Daha doğrusu aile kavramına bakış açısını o anı belirliyor. Onun aileye bakış açısı Leyla ya da bizler gibi değil. Yalnız kalmayı tercih ederek kendisine güvenli bir kale kurmuş, annesi her aklına geldiğinde canı yansa da onun sevgisine sığınarak bir hayat yaşıyor ve aslında yaşayamadığı her şey için de annesinin dışında kalanları suçluyor diye düşünüyorum.

Ateş bu yüzden ailesine daha doğrusu babasına ve abisine çok kızgın. Başta onu izlerken niye çocukları kabul etsin ki, niye şirketin yönetim kurulu başkanı olmayı istesin ki? Zaten kendine ait bir yaşamı ve geçim sıkıntısı olmayan bir kariyeri var diye düşünsem de o son belge onu en savunmasız yerinden; annesinden yakaladı. Söz konusu çok sevdiği annesi ve onun mirası olunca eli kolu bağlı kaldı ve kabul etti.Belki abisinin annesinin ölüm sebebini bildiğini buna rağmen sesini sırf bir gün o şirketin başına geçmek, babasının gözüne girebilmek için çıkarmadığını ve şirket için annesine sırtını döndüğünü bilmeseydi yine hiçbirini kabul etmeyecekti. Zira ne babası ne babasının vasiyeti ne de şirket umurunda değildi ama abisinin bunları bilip susması onu en az babasının yaptıkları kadar canını yaktı ve kızdırdı. Bu yüzden onun deyimiyle “Annesinin ölüsü üzerine” kurdukları bu şirketi ona bırakmamaya karar verdi. Açıkçası Ateş’in motivasyonunu gerçekten sevdim çünkü Ateş’i ancak bu sebep o şirkete döndürebilirdi. Her ne olursa olsun Ateş aileden yaralı bir çocuk, bu yüzden ben kardeşlerinin de Leyla’nın da ona iyi geleceğini düşünüyorum çünkü o farkında olmasa da bir aileye ihtiyacı var.

Ateş çok zeki biri, bunu babasının hiçbir desteği olmadan kendine bir hayat kurmasından, halasının oyunlarını hemen çözmesinden ve abisinin manipülasyonlarına gelmemesinden çok net anlayabiliyoruz. Bu yüzden ben Leyla’yı merak ettiği anda onun gerçeğini öğrenebileceğini düşünüyorum. Sonuçta Leyla’nın birilerinden kaçtığını çok iyi biliyor, üstelik her şey kendi otelinde yaşandı ve o bizzat şahit oldu. Bu yüzden çocukların bakıcısı yalanını yemeyecektir. Sadece şu an çocukları ve onlarla aile olma durumunu umursamadığı için üstünde durmaz en fazla diye düşünüyorum.

Leyla Ateş’in aksine ailesini bulmak için istemediği bir işi yapan, annesinin kolyesi için yakalanmayı hatta hapse girmeyi göze alacak kadar ailesini bulmak isteyen, onları tanımasa bile onlara en derinden bağlı bir kız. Leyla o kadar çaresiz ki ailesi için o kadar mücadele ediyor ki hiç tanımadığı bir adamı yıllarca hastanede ziyarete gidecek onun hastane masraflarını karşılayacak durumda. Bu yüzden ben çocukların ona da çok iyi geleceğini düşünüyorum. Leyla onların yaralarını sarmak istedikçe bence kendi yaraları da sarılacaktır.

Ateş de  Leyla da  çocuklar da henüz farkında değil ama hepsi aynı yerden aynı şekilde yaralı. Onlar ailelerini kaybetmiş, bu hayatta bir şeylere tutunmak için çabalayan bunu yaparken de çok farklı yollara başvuran kişiler. Ateş kendi yarasını içine gömüp hiçbir şey olmamış gibi görünürken, aslında hala o yaranın acısıyla kıvranıyor. Leyla hiç tanımadığı bir adamın iyileşmesi için mücadele verip, hiç istemediği bir işi yapıyor. Ailesini bulmak için çaresizce çırpınırken, çevresindekiler bu yarasından yararlanıyor. Çocuklarınsa başa çıkmak için bambaşka yöntemleri var. Ilgaz umursamaz görünüp kardeşleriyle ilgilenirken, Berit kendini sessizliğe hapsetmiş, Aydos ise kendini oyunlara vermiş biri gibi görünüyor. Hayat hepsini şimdi aynı evin içinde buluşturdu. Bu kimin dileği bilmiyorum ama ben hepsinin birbirine çok iyi geleceğine inanıyorum. Bakalım birbirinden bu kadar farklı kişi bir arada durmayı nasıl başaracak, izleyip göreceğiz.

Aynı yerden farklı acılarla sınanmış iki insanın hikayesi Ya Çok Seversen. Sevginin yarattığı boşlukla çatışan iki deli dolu karakterin bir araya gelmesi bizleri nereye götürecek bilemem. Ancak ilk karşılaştıkları andan itibaren kaderin ağlarını ördüğü iki genç kendi içlerindeki boşluklarla, sanki bir yapboz misali bir araya geldiler. İkisinin ruhunda da bir boşluk var ve bu boşluk sadece aşkla dolacak cinsten de değil, çok daha derin bir tamamlanmaya ihtiyaçları var, gerisi kaderin işi…

Ya Çok Seversen güzel bir ilk bölüm kotarmış. Dünyasına ilk yarım saatte hemen girdim. Ali Bilgin hocanın kompozisyonuna, ilk bölümde dizinin aurasını seçerek bir keskin nişancı gibi tam 12’den vurması beni her zaman kendine hayran bırakmıştır. Ya Çok Seversen şimdilik kırmızı ancak bir çok rengi barındırıyor. Rejisinin güzelliğini şöyle bırakalım, Kerem Bürsin ve Hafsanur Sancaktutan’ın uyumunu da çok beğendim. Enerjileri, sahnelerdeki uyumları da çok iyiydi. Açıkçası Kerem Bürsin’i izlemeyi de çok özlemişim, ne yalan söyleyeyim. Dizinin bundan sonra da alıcısı olurum, güzel bir ilk bölümdü.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar haftaya yeniden görüşmek üzere.