Geçtiğimiz hafta Kalp Yarası’na ameliyat masasında yatan bir Ayşe ve onu kurtarmaya çalışan Mirza’yla veda etmiştik. Bu bölümün nasıl evrileceği benim için merak konusuydu. İzin verirseniz senaryoyla ve gidişatla ilgili fikirlerimi sona saklayayım ve bu hafta biraz Ayşe, Ferit ve kaybettikleri bebekleriyle nasıl bir cenderenin içine düştüklerini irdeleyelim.

Kalp Yarası’nda bu hafta beni en çok zorlayan karakter Ayşe oldu. Bebeğini kaybettiğini öğrendiği anda o tanıdığımız, sevdiğimiz nahif kızdan geriye eser kalmadı. Soğuk, öfke dolu bir kadına dönüştü. Ben aslında onu anlıyorum, bebeğini kaybetmesiyle dünyası başına yıkıldı ama içindeki suçluluk duygusu yüzünden etrafındaki herkesi yakıp, yıktı! Özellikle de bu yaşadıklarını hiç hak etmeyen Ferit’i.

Ayşe’yi tanımasam, net olarak bu kız sevmiyor, zorlamayın artık derdim ama öyle değil. Ayşe’nin genel davranış şekli bu. Başına kötü bir şey geldiğinde yalnız kalıp, tüm acısını kimseye yansıtmadan halletmeye çalışmak gibi saçma bir huyu var. İlk önce Baha meselesinde, sonra hapse girdiğinde ve en sonunda da bebeğini kaybettiğinde aynı şeyi yaptı. İlk ittiği Ferit oldu. Ne Azade ne de başka biri, asla ama asla onlara karşı bir tepkisi yok çünkü onlar Ayşe’ye Ferit kadar yakın değiller. Bu sebeple Ferit’in attığı her adımı bebek odasından başlayarak itti ve hem kendini hem de sevdiği adamı paramparça etti.

Ayşe her canı yandığında bunu yaparken aslında içten içe korumaya çalıştığı Ferit’e en büyük zararı veriyor. Ayşe’nin bir kaç saat boyunca ortadan kaybolması Ferit’i n panik atak geçirmesine yetti de arttı bile. Ayşe, Ferit’in tek dünyası, nefesi, her şeyi. Ondan ayrı bir dünya düşünmeyi geçtim aklına dahi getirmiyor. O halde ortadan kaybolması Ferit’in bütün kötü senaryoları yazmasına sebep oldu. “Kaderimizse çekeriz?” lafı alalade söylenen bir söz değildi. O her durumda Ayşe’nin yanında olacak ama Ayşe’nin buna izin vermeye hiç niyeti yok.

Ferit ne yaparsa yapsın, Ayşe’yle arasındaki o büyük duvarları aşamıyor. Ayşe değil Ferit’in kendisine satılmasına, elini tutmasına, destek olmasına bile izin vermeyen, ruhsuz birine dönüştü. Ayşe’nin girdiği ruh halini artık umudunun kalmamasını, üst üste yaşadığı buhranı anlamakla birlikte biraz da olsa kızdığımı da itiraf etmek zorundayım. Bebeğini kaybettiği için üzgün ve yıkılmış olduğunu görüyorum ancak sanki buna Ferit sebep olmuş gibi sözler sarf etmesi acısını ondan çıkarmaya çalıştığı algısını yaratıyor. Beden dili, kendisine bakmaması tamamen kendini cezalandırdığını gösterse de dili hep Ferit’i suçluyor ve her sözüyle kendi ruhunda açılan boşluğu Ferit’in ruhuna da dolduruyor halbuki bilmiyor ; Ferit’in vicdan azabı onunkinden çok daha büyük.

Ferit’in şu anda en önemli meselesi Ayşe’nin bu acılı günlerini atlatması, yeniden gülmesi bu yüzden ne kendini ne de acılarını görecek hali var. Tek istediği Ayşe’sinin yeniden kahkaha attığı günlere geri dönmesi. Bu sebeple de onu her türlü sıkıntılı durumdan uzak tutmaya çalışıyor. Ben Ayşe’nin acılarını anlasam da sürekli olarak acıyı tek taraflı yaşamış gibi davranması ve Ferit’le aile olmasının tek yolunun kaybettiği bebeği gibi davranması biraz da olsa sinirlerimi bozmaya başlamadı desem yalan olur. Boşanma meselesi hala gizliliğini korusa da mahkemeye giderken söyledikleri ve sonrasında ağzından çıkanlar, gitmesinden deli gibi korktuğu adamın kalbini paramparça etmekle kalmıyor, ruhunda da kapanması zor yaralar açmaya başladı.

Dizinin başladığı günden bu yana Ferit’e birçok konuda kızsam da son iki bölümdür takdirimi kazandı.

Ferit aslında Ayşe’den çok daha zor durumda. Ayşe bebeğini kaybetti ama sevdiği adamla bebeği arasında tercih yapmak zorunda kalmadı, sevgilisi daha da üzülmesin diye bunlar sanki hiç yaşamamış gibi davranmak zorunda kalmadı. Bunların hepsini Ferit yaşadı ama Ayşe inatla tek kaybı olan kendisiymiş gibi davranıyor. Ayşe’nin nu tavırlarının altında yatan sebebinin kendi suçluluk duygusu olduğunu bilsem de Ferit’e bilmediği konularda dahi böylesine yükselip, canını yakması Ferit’in de patlamasına sebep oldu.

Mirza meselesi Ferit’in uzun zamandır gündeminde ve Ayşe bir kere neden taktın diye bile sormadı. Arabadaki kavgalarına eski defterleri açarken evde de sanki her şeyin suçlusu oymuş gibi konuşmalarına devam etti. Ayşe’yi acılarından dolayı anlasam da sürekli olarak Ferit’i suçlaması ve de Ferit hariç herkese inanması artık bir yerden sonra beni cinin atına bindiriyor, ne yalan söyleyeyim. Ferit bile en sonunda dayanamadı ve gerçekleri yüzüne takır takır saydı. İyi hoş benim beklediğim gibi davranmadı ama en azından artık öfkesini yönelttiği bir kişi daha var: Mirza!

Ayşe, Ferit’ten Mirza’yla ilgili gerçekleri öğrendikten sonra gitti adamın kapısına dayandı. Mirza gerçeği açıklamamak için Ayşe’yi oyalamak istedi ama sonradan Ferit’in de sahneye çıkmasıyla birlikte üst üste yalanları sıraladı. O söylenen yalanlar o kadar komikti ki izlerken bir ara maşallah dedim, ne kadar Sancakzade’lere benzeyen bir bey. Ferit’in şalgam yalanıyla Mirza’nın ilkokul arkadaşı yalanı ölümüne kapışırdı derken beklediğim oldu ve Ayşe kız Mirza’ya inanıverdi. Babasının yanına kadar geldim dedi ama nafile! Ayşe inandı Mirza’ya.

Ayşe’nin her durumda birilerine kanaması ama Ferit söz konusu olduğunda dedektif gibi yalanın kokusunu almasına hayranım ben. Aşk zihnini açıyor bence yoksa bugüne kadar Hande’yi aklına dahi getirmeyen kız hemen olayı çözdü ve Hande’den İntikam almak için kollarını sıvadı. Ayşe’nin aklı başında yaptığı son şeydi bu zaten. Olayın başkası tarafından yapıldığını anladığı an kendisine ve sevdiğine ceza kesmekten vazgeçti ve son kez Ferit’e dokunarak konaktan ayrıldı. Halbuki bu ilişkinin beyaz tarafı, aydınlık yüzü yağmurda dans eden o kızdı, neden böyle oldu anlamadım?

Ayşe, Azade’nin silahını kaptığı gibi Hande’nin karşısına dikildi. Geldiğinden beri Hande’nin yaşattıklarının hesabını sordu, yüzüne tokat gibi indirirken gerçekleri, yine kendi hatalarını görmezden geldi. Ayşe nedense iç hesaplamasını yapmayan bir karakter haline geldi. Baha hususunda susmasaydı, Hande evi yakınca en azından Ferit’e söyleseydi bu olanların bir çoğu başına gelmezdi. Ayşe yine Ferit’e bir şey demedi ve kendi işini görmeye gitti. Buradan nasıl bir hasarla çıkacak bilmem ama aile olmak demek bu değil. Aile demek kalabalık olmak, aynı evde yaşamak demek değildir. Birbirine güvenmek, sırt sırta verip sır saklamamak demektir. Umarım Ayşe bu gerçeği de çok ağır bir bedel ödeyerek öğrenmez.

Yazımı bitirmeden önce söylemek istediğim iki konu var. Uzatmadan hemen giriyorum konuya. Kalp Yarası bir süredir büyük bir buhranın içinde, konu dolandıkça dolandı ve labirente döndü. Hikayeden bir türlü çıkış bulamazken aslında altın anahtar hep yanı başımızda: Yaman, Yaman, Yaman! Bu adam diziye can suyu olabilecek konu derinliğine ve hikayeye sahip ama nedense bir türlü olamadı. Vedia ve Yaman arasındaki sahne bile o kadar özeldi ki, Yaman için hala umudun olduğuna, Vedia’nın da artık yalnız olmayacağını bilmek beni çok rahatlattı. Umuyorum Yaman’ın hikayesi daha da açılır da bizde keyifle izleriz.

Gelelim diğer meseleye… Bugüne kadar senaryo veya rejiylel ilgili tek kelime etmedim ama bir şeyler demek istiyorum. Kalp Yarası benim çok severek başladığım, diğer yerel işlerden ayrılan nahif konusuyla beni kendine hayran bırakan bir işti. Neydi, ne oldu diyorum ben her hafta! Dizinin ilk yarısı aydınlık bir çiçek bahçesi ikinci yarısı karanlık, puslu bir sokak gibi. Hapishaneler, hastaneler, acılar ve hep kötülerin kazanması. Bir yerden sonra ne izliyoruz biz deme noktasına getirdi beni. Hikaye kaynaklı mı bilmiyorum ama diziyi izlerken sahneler arası geçişleri, sahnelerin çekim açıları insanı çok yoruyor. Yakın markaj olması gereken Mirza ve Ferit arasındaki o sahneler nedense uzaktan çekildi ve biz ne Gökhan Alkan’ın ne de Bora Cengiz’in tam duygusunu görmedik. Verilen tek kısa sapık mısın sahnesi de yeterli değildi. Yönetmenin sahne tekrarını izlerken bu durumu görmesi ve sahnenim ruhuna uygun bir çekim istemesi gerekirdi diye düşünüyorum. Diğer eleştirim de senaryoya ve biraz sert olacağım.

Bize verilen Ayşe karakteri hiç bir koşul ve şartta eline silah alıp da birini öldürecek biri değildi. Bebeğini kaybetti cinnet geçirdi demeyin, o dediğiniz cinnet tek anlıktır. Planlı falan değildir ama Ayşe soğuk kanlı bir katil gibi eline silahı aldı ve Hande’ye doğrulttu. Üzgünüm ama olmamış, bu Ayşe benim Ayşe’m değil. Mahkemedeki o soğukkanlı kız da değil. Umarım gerçek Ayşe’yi yeniden görebiliriz.

Daha neler neler var ama yerim dar… Bu haftalık da benden bu kadar, bütün ekibin yüreğine sağlık.

Haftaya görüşmek üzere, sevgiyle kalın ve mucizelere inanmaktan asla vazgeçmeyin.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s