YAZAR : Simay DEMİR

Hepimiz zaman zaman çok zor dönemlerden geçeriz. Bazen ailemizde, bazen iş yaşantımızda, bazen özel hayatımızda pek çok sorunla baş etmek zorunda kalırız. Öyle ki bir zaman sonra pes etme noktasına gelir havlu atmak isteriz. Sonra bir şey olur, biri samimiyetle elini uzatır ve biz düştüğümüz yerden kalkmak için bir anda güç buluruz. İşte Rüzgar’la Özgür’ü ve Gece’yle Gülce’yi izlerken bunları hissediyorum ben.

Hayat öyle garip ki birbirinden farklı iki aile, benzer bir hayat gayesiyle bir araya geldi. Dördü de bambaşka sebeplerden dolayı bataklığa saplanmış gibi kendi kuyularında çırpınıp duruyor. Özgür’ün Rüzgar gibi kurtarıcı bir ışığı varken Gece maalesef şu an için sadece ne yaptığını dahi bilmeden debeleniyor, Gülce ise önünü dahi göremeyecek bir karanlıkta şu an. Rüzgar abisinin kanatları altında yerini almışken Gülce artık kime güveneceğini dahi bilmiyor ve bu onun için korkunç bir durum.

Evet kabul ediyorum Özel çocukların aileleri için bu durum çok zor, çok emek ve fedakarlık gerektiren bir durum ama gerçek şu ki özel bireyler için bu durum bin kat daha zor bana kalırsa. Çünkü ne toplumsal olarak kolaylık sağlanıyor kendilerine, ne yeterince sabır gösteriliyor ne de kendileri gibi olmalarına izin veriliyor maalesef. Hatta bazen diğer tüm insanlar gibi davranmaları için baskı dahi uygulanıp, durumları kabul edilmiyor. Gülce’nin ailesi Gülce’nin özel durumunu kabullenip ona göre davransa da en ufak bir olayda sen şöylesin, sen böyle değilsin deyip bunu ona her seferinde yansıtıyorlar. Gülce mesela herkes ona Alican sevgilin değil, sen onun gibi değilsin deyip duruyor ve böyle denmesinin tek sebebi de otizmli olması. Onun istediği tek şeyse Gece gibi bir sevgilisinin olması hepsi bu. Gülce böyle bir şeyi istiyor istemesine de bu konuda kafamı çokça yoran şeyler var ve henüz ikna olacağım bir şey olmadı.

Gülce teknik olarak, Rüzgar’sa duygusal olarak bir şeyleri algılayabiliyor. Haciz olayında mesela, Gülce anlamını biliyorken bunun iyi mi yoksa kötü mü olduğunu bilmezken, Rüzgar anlamını değil bunu abisini üzüp üzmeyeceğine göre değerlendirdi. Ya da Gülce kalbi sadece kanı pompalayan bir organ olarak nitelerken Rüzgar için o; her duygunun yaşandığı, kırılan, sevinen, üzülen bir şey. Peki Gülce daha duyguları ayırt edemezken nasıl oluyor da birine aşık olup, onu “Sevgili” kategorisine alabiliyor. Aslında tam olarak çözmüş değilim ama bence özenmekten, yani görmekten , duymaktan kaynaklanan bir şey bu. Çünkü otizmliler mutluluk, sevgi, öfke, yalnızlık gibi duyguları tanımlayabilir, algılayabilir ancak bu duyguları ifade edemeyebilirler.

Gülce çok zeki, ama ansiklopedik bir beyne sahip bir şeylerin anlamını biliyor ama hissetmeye gelince bu konuda çok zayıf kalıyor şu an için. Son kriz öncesinde mesela, Rüzgar ortamdaki endişe ve gerginliği anlarken Gülce anlayamadı, onun için sorun teşkil etmedi bu durum çünkü algılayamadı. İşte tam bu noktada Alican’a aşık olduğunu nerden ve nasıl anladı, yahut neye göre karar verdi kafamı çok kurcalıyor doğrusu. Yanlış anlaşılmasın ben aşık olmasında değilim. Özgür’ün de dediği gibi duyguları var, farklı olduğu da aşikar sadece hacizin anlamını bildiği halde iyi yada kötü olduğuna karar veremezken aşık olduğuna nasıl karar verdi onu anlamaya çalışıyorum. Ama dediğim gibi ne zaman sevgili meselesi çıksa Gülce Gece’yi örnek veriyor. Buradan yapacağım tek çıkarım Gülce’ye ailesi o kadar çok anormal gibi davranıyor ki ablasını taklit etmesinin sebebinin de bu olduğunu sanıyorum. “Bakın ben de ablam gibiyim” diye gösterme çabasında bence. Aksi halde yine altını kırmızı kalemle çizeceğim otizmli bireyler aşık olamaz, bu konu çok nettir. Bu sebeple Gülce’nin normal hayata olduğu gibi geçmesi için bu durumun bir geçici dönem olduğuna inanıyorum. Gülce ablasını taklit ederken de ailesinin anormal bakış açısını yok etmeyi amaçladığını düşünüyorum ancak Gülce’min kaçırdığı bir nokta var. Gece ilişki hususunda Gülce’den çok da farklı bir konumda değil. Kimin ona iyi geleceğini görmekte zorlanıyor diye düşünüyorum.

Gece çok zor bir dönemden geçiyor; ailevi sorunları Alican kriziyle pik yapmış durumda, babasıyla arası yalan söylediği için açıldı ve en önemlisi Özgür onu Gülce’ye yaklaştırmaya çalışırken o çok daha fazla uzaklaşmış oldu. Tüm bunlar yaşanırken onu en çok anlaması gereken kişi yani sevgilisi asla zamanında yanında olmadığı gibi onunla asla empati de kuramıyor. Üstelik yaptıklarıyla onu manipüle edip kendini daha da suçlu hissetmesine neden oluyor. Bu da Gece’nin dolmasına sebep oluyor. Aslında belki de ne kadar gergin olmasının bir sebebi de budur. Gece kendini suçlu hissettikçe bulunduğu yerden uzaklaşma ihtiyacı hissediyor bu da onu doğruca Özgür’e götürüyor.

Gece ;  Özgür ve Miro arasında duygusal olarak gidip gelmeye hatta kendini bu konuda sorgulamaya başladı. Özgür’ün sonsuz desteği ve çözümcül tavırları Gece’nin güven dolmasına sebep olurken, Miro’nun ilgisi ona kendini özel hissettiriyor. Bu yüzden kendini ve hatta çevresindekileri Emir’i sevdiğine ve onun iyi biri oluğuna inandırmaya çalışıyor. Yine de o bu konuda sadece kendini kandırıyor. Çünkü eğer ona gerçekten aşık olsaydı o elbiseyi Özgür’ün gönderdiğini düşünmez yahut böyle bir şey olsaydı bile gitmemesi gerekirdi. Zira Miro’nun bu konudaki tavrını gayet iyi biliyordu ama gitmeyi tercih etti. Açıkçası ben Gece’nin Emir’in ona olan ilgisine, kendini tek ve özel hissettirmesine, ailesinin veremediği ilgiyi vermesine kapılmış durumda olduğunu düşünüyorum. Bunu bu bölüm daha net gördüm. Çünkü Emir’in aldığı elbise, şarkı söylemesi için yaptığı jest ve ona ettiği iltifatlar Gece’ye kendini bir prenses gibi hissetmesine sebep oluyor. Yanlış anlaşılmasın bu asla kötü bir şey değil ama gerçek şu ki Gece ailesinden göremediği ilgi ve sevgiyi Emir’de buluyor ve maalesef ki bunu aşk zannediyor. Tabi ki Gece bunun farkında bile değil bu yüzden Özgür’e neden kapıldığını bilmiyor. Özgür ise Gece’ye çoktan aşık olmuş durumda.

Özgür’e her baktığımda kendisini sanki bir zaman diliminde hapsetmiş, o zaman orada durdurulmuş ve o öylece kalmış gibi hissediyorum. Ama Gece geldiğinden beri zaman onun için yeniden akmaya başladı sanki ve Özgür o zaman akımında yeniden nefes alıyor gibi görünüyor. Bu yüzden Gece onun için bu denli değerliyken Miro’nun ona böyle hunharca davranması, Gece’nin ise buna izin vermesi Özgür’ün canını yakıyor. Çünkü Özgür kıymet bilmeyi çok ağır bir şekilde öğrenmiş biri. Bu derece olgun olmasının sebebi de bu değil mi zaten?

İçimden bir ses Özgür’ün bir tek ailesi öldü ve Rüzgar onlardan kalan tek emanet diye kalmıyor Foça’da. Aynı zamanda kendini suçlu hissettiği için de hapsetmiş kendini oraya. Bunu niye söylüyorum çünkü Özgür “Haberi ben denizin ortasında aldım, gelmem günler sürdü, bu yüzden kardeşim beni tanımadı” dedi o an gözlerinden “Belki de yanlarında olsaydım kurtulabilirlerdi, kardeşim bu kadar acı çekmezdi” düşüncesi akıyordu. Rüzgar’ın yalnız kalmış olması, anne babasının ölümü onu öyle bir sarsmış ki mıhlamış kendini Foça’ya . Bu yüzden Özgür bu kadar olgun aynı zamanda. Bu yaşananlar iki kardeşe de havlu atacak duruma getirmiş olsa da ikisinin birbirine sımsıkı sarılması ayağa kalkmalarına sebep olmuş.

Rüzgarı izlerken aklıma gelen ilk şey otizmli bireyler dokunulmasından dahi nefret ederken onun neden bu kadar çok sarılmayı sevdiği oluyordu. Nedeninin bu kadar acı olduğunu bilseydim öğrenmek ister miydim ondan emin değilim açıkçası. Bir daha ailesine sarılamayacak olması, onların özlemiyle abisine ve çevresindeki insanlara sarılıyor oluşu kalbimi paramparça etti. Düşüncesi bile korkunç gelirken o küçücük yaşıyla bunların hepsini tek tek yaşamak zorunda kalmış.

Hayat herkes için çok zor kabul etmek gerekir ama Gülce ve Rüzgar için ekstra zor. Onlar birçok şeyle mücadele etmek zorunda bakalım hayat önlerindeki bu engelleri ne şekilde aştıracak göreceğiz.

Yazımı bitirmeden önce Gece ve Özgür ilişkisine ve isimlerine değinmek istiyorum. Gece ismi gibi ailesinin gözünde görünmez bir durumda kalmış. Kendini gösteremiyor, kendini onlara anlayamıyor, bu yüzden saklanıyor. Özgür’se hayatını uçsuz bucaksız denizlere adamışken, ailesinin başına gelenlerin ardından kendini küçücük bir kasabaya hapsetmiş durumda. Gece ve Özgür bir araya geldi. Özgür ruh Gece’yi gizlediği, sakladığı acılarıyla gördü, sarmaladı. Gece henüz farkında değil ancak ruhen, bedenen çekiliyor. İçten içe biliyor ki karşısındaki insan onun sadece ruhuyla ilgileniyor. Özgür şu anda farkında değil ancak Gece kendini saklamak, görünmez olmak konusunda uzman olduğu için bunu fark edemiyor. Bir noktada biri diğerinin kalbini görecek diğeri de karşısındaki adamın ruhundaki ateşi fark edecek diye düşünüyorum. Aşkın en güzel yanı da bu değil midir zaten?

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

 

 

 

 

Yorum bırakın