YAZAR : Simay DEMİR

Bu hafta ekran karşısından kalkarken karmaşık duygular içerisindeydim; bir yandan Gülce’yle ağlarken, diğer yandan Gece’nin yalnızlığına kahrolup Özgür’ün çaresizliğine yandım. Yine de Gülce’nin Alican ile buluşması, Özgür’ün duygularını kabul etmesi ve Gece’nin artık duygularını içinde tutmayıp doğrudan ailesiyle konuşması beni bir nebze rahatlattı.

Gece onu tanıdığımızdan beri birçok kez ailesiyle kavga etmiş olsa da, ona ne kadar haksızlık yapıldığını hiç dile getirmiyordu ama bu sefer öyle olmadı ve ben annesinin artık bir şeyler anlamaya başladığını düşünüyorum.Gece ve ailesinin yüzleşmesi hala istediğim kıvamda olmasa da, ben o ailenin birbirini gerçekten tanıması için bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Çünkü ailesi Gece’nin ne kadar kırıldığını hala görmüyor. Gece her ne kadar annesinin deyimiyle “Kendini kurtarmış” gibi görünse de aslında yapayalnız, kimsenin sorunlarını görmediği, çığlık çığlığa bağırsa da kimsenin duymadığı biri. Öyle bir hale gelmiş ki aile içinde kendisi bile kendi sorunlarını yok sayıyor. Ama bu son yaşananlar, özellikle babasının arkasında durmaması, annesinin onu dinlemeden yargısız infaz etmesi ve tüm bunların üstüne bir de Gülce’yle vakit geçirmesini yasaklaması onun için bardağı taşıran son damla oldu.

Gülce ve Gece ilişkisinde anne faktörü çok önemli bir yerde bana göre. Zira bu zamana kadar onların ilişkilerini de, yakınlık derecesini de hep Verda belirlemiş. Verda Gülce’nin güvenliğini o kadar çok düşünüyor ki onu bir fanusa hapsetmiş sanki öyle ki ablasına bile ondan uzak durmasını isteyebiliyor. Zaten Gece’nin daha önceden ne dediğini hatırlayın “Küçükken de ona yaklaşmama izin vermezdin, beni ondan sen uzaklaştırdın” demişti. Çünkü Verda Gülce’ye zarar gelmesin diye onu ablasından bile sakınmış. Aslında belki de Gülce’nin bu denli güvensiz olmasının sebebi de budur. O kadar izole bir yaşam sürmüş ki hayatı yahut insanları tanımasına asla fırsat verilmemiş, buna ablası da dahil. Üstelik Gece ilk başta ona bambaşka bir şekilde davranıp, bir alışveriş merkezine dahi gitmeyi işkence gibi anlatırken şimdi kendisi onunla vakit geçirmek isteyecek hale geldi. Bu da demek oluyor ki aslında Verda Gülce’yi bu kadar korumaya çalışmasa belki de ablasıyla araları çok daha önceden bu kadar iyi olabilirmiş. Fark etmişinizdir Gülce Gece’yle vakit geçirmeye başladığından beri ona iki defa sarılmasına, iki defa da saçlarında dokunmasına izin verdi. Halbuki Verda “Ben yıllardır kızıma sarılamadım” demişti. Aslında Gülce’yi yavaş yavaş tanımaya başlayınca bunun sebebini çok daha net görebiliyorum. Gülce gerçekten karşısındakine güvendiği zaman birinin ona sarılmasına yahut dokunmasına izin veriyor. Çünkü ancak o zaman bu durumdan rahatsız olmuyor. Verda her şeyi Gülce’nin iyiliği için yapıyor olsa da maalesef ki bu iki kardeşe de çok kötü yansıyor. Verda farkında değil ama ikisinin gerçekten kardeş olmasına izin vermiyor ve bu Gülce için çok büyük bir kayıp.

Verda gördüğü videolarla Gece’ye durumu sormak yerinde onu doğrudan yargılamayı ve Gülce ile aralarındaki o gelişen ilişkiyi görmek yerinde oluşan o bağı da hiç düşünmeden koparmayı tercih etti. Halbuki o olaydan sonra Gülce ve Gece arasında hiçbir sorun fark etmemiş aksine birlikte vakit geçirebileceklerine şahit olmuştu. Eğer video olmasaydı Verda belki de bu durumu asla öğrenmeyecekti. Üstelik Verda kızların aralarındaki sorunu kendilerini halletmesi için onları teşvik edeceğine onları uzaklaştırmayı seçti. Zaten Verda nedendir hala öğrenemedim ama Gece’ye Gülce konusunda hep çok tepkili ve temkinli, bulduğu her fırsatta da ona “Kötü abla” demeyi ihmal etmiyor. Lütfen yanlış anlaşılmasın ben burada asla Verda’yı yargılanıyorum ki haddim de değil. Sadece Verda’nın “Zayıf olanı kuruma” içgüdüsü çok fazla baskın olduğu için onu yanlış yönlendiriyor bunu dile getirmeye çalışıyorum. Zira bu durumda tüm aile zarar görüyor ama sanırım şu ana en çok iki kardeş bundan etkileniyor ve Gece çok fazla yıpranıyor.

Ne yazık ki ne annesi ne de babası bu durumun Gece’yi nasıl yaraladığının farkında bile değil. Onlar Gece’ye kötü abla muamelesi yaptıkça Gece kendini yetersiz ve yalnız hissediyor. Aslında en başında bu duvarlar olmasaydı belki Gece’nin de kardeşiyle Özgür’le olduğu gibi bir ilişkisi olabilirdi. Verda bir kızını korumaya çalışırken, diğer kızıyla sanki ölümsüzlük iksiri içmiş gibi arasına duvar ördü. Bu duvar o kadar yükseldi ki aslında Gülce ile tüm dünya arasında var. Gülce bir yana Gece de bu yüzden duygusal boşluk yaşıyor. Birinden ilgi gördüğünde onu sevgi sanıyor ya da tam tersi olabiliyor. Bunun mimarı ne yazık ki herkesi yargılayan, karşı fikre sonuna kadar kapalı olan Verda gibi gelmeye başladı bana. Baksanıza Gece en zor durumda bile tek başına oradan oraya savruluyor, bir kişiden bile yardım isteyemiyor. Bu yalnızlık beni paramparça etti.

Gece en ihtiyacı olduğu anda yanında kimseyi görmedikçe daha da hırçınlaşıyor. Bağırıyor ama sesini duyan kimse olmuyor, buna Miro da dahil. Miro’nun varlığı yokluğu belli olmadığı gibi, olduğu zamanlarda da sürekli Gece ile kavga halinde. Gece’nin sorunlarını küçümseyip bir de kaale almıyor. Az önce bahsettiğim en ufak sevgi kırıntısını aşk sanması durumu aslında burada yatıyor. Ben Gece’nin Miro ile büyük bir bağı olduğunu düşünmüyorum. Ona içindeki boşluk yüzünden bağlanmış ve bunun ötesinde bir şey de yok. Mesela sevgilisinin değil de Özgür’ün hareketleri Gece’yi  allak bullak etti. Bu da aslında Gece’nin Miro’ya hissettiğini aşk olmadığının en bariz göstergesi.

Özgür, Gece için çok ayrı bir yerdeydi. Onun sır kutusu, güvenli alanıydı. Gece kendisini en çok anladığını düşündüğü Özgür’ün ona sadece babası istedi diye yakınlık kurmuş olması canını hepsinden fazla yakmış gibi görünüyor. Bence annesinden Özgür’le ilgili gerçekleri öğrendikten sonra Özgür’e bu kadar sert çıkmasının sebebi de tam olarak bu. Özgür onun koşulsuz şartsız güvenip sığınabileceği limanıydı. Onu anlayan, duyan tek kişiydi. Foça’da kalmak için elinde olan tek dalı da annesinin söyledikleriyle kırılıp gitti. Çünkü Özgür’le tanıştığından beri Özgür hep onun yanında oldu, destek verdi ve kendini değerli hissetmesini sağladı. Üstelik tüm samimiyetiyle onunla en acı anılarını paylaştı fakat şimdi bunların hepsinin birer yalan olduğu ve Özgür her şeyi bırakın arkadaşı bile olmadığı çarpıp duruyor yüzüne. Bu Gece’nin kalbini paramparça eden bir şey, işte Gece’nin kabullenemediği şey tam olarak bu; Özgür ona kendini bu kadar değerli hissettirmişken, onu bir uçurumdan aşağı hiç düşünmeden atmış olamazdı. Gece daha duygularının farkına varamadı, bu yüzden ona neden bu kadar kızgın olup olanların altında başka bir şeylerin olup olmadığını neden bu kadar öğrenmek istiyor henüz bilmiyor.

Gece’nin aksine Özgür Gece’ye nasıl kapıldığını da, ona karşı neler hissetmeye başladığını da çok net biliyor. Bu yüzden daha fazla acı çekmemek için önlem almaya karar verdi. Özgür bir tek kendini düşünebilecek yahut bir tek kendi için karar verebilecek bir yaşama sahip değil. Onun sorumluluğunda olan ve gözlerinin içine bakan bir kardeşi var ve Özgür her şeyden ve herkesten önce onu düşünmek zorunda. Bu yüzden Gece’ye aşık oluyor oluşu onu çok fazla korkutuyor. Çünkü Gece’ye aşık olması demek onunda dediği gibi zamanın onun için yeniden akması demek, kendini hapsettiği bu hayattan çıkma arzusuyla dolup taşması demek ve bunlar Özgür’e göre olmaması gereken şeyler.

Özgür içine girdiği girdapın içinde boğulmaya başladı. Nereye gideceğini, ne yapacağını bilemez hale geldi. Gece’ye karşı hissettiği duygular algısını da karıştırdı zira aslında bu aşkın ona iyi geleceğinin farkında değil. Neden diye soruyorsanız cevabı belli değil mi? Özgür kendisi için hiçbir şey yapmıyor. Tek duygusu kardeşine olan, arkadaşlarına bile vakit ayırmıyor diyeceğim ki kendisine bile ayırmıyor. Bunu bencillik olarak görüyor. Etrafına ördüğü duvarlar da insanları tanımasını, içine girmesini engelliyor diye düşünüyorum. Özgür duygusal olarak bunlarla boğuşurken çevresinde kötülük kol geziyor ve şu an için Özgür’ün eli kolu bağlı, bir şeyler olduğunu sezse de müdahale edemeyecek durumda. Çünkü aslında ne eğitmenlik yaptığı spor kulübünün bir paravan olduğunu, ne onu kaçakçılık işlerine bulaştırmak için arkasından onca oyunlar oynandığının ne de bunu kimim yaptığının farkında bile değil. Tüm bunlar aslında bu bölüme kadar benim de aklıma gelmeyen birinin ; Harun’un planı olması aklıma çok daha sarsıtıcı bir şey getirdi; Ya Rüzgarların evini Harun ateşe verdiyse.

Harun zeki bir adam öyle bir tezgah kurmuş ki anlaşılması pek de mümkün değil. Düşünsenize özel çocuklar için kurduğu spor kulübünü tarihi eser kaçırmak için bir paravan olarak kullanıyor ve kimsenin ruhu bile duymuyor. Benim asıl merak ettiğim işleri böyle tıkır tıkır işlerken neden Özgür gibi zeki, sorgulayıcı ve işin ne olduğunu anladığı anda çomak sokacak birini bu işlere bulaştırıyor? Zaten en başından beri taşıma işini yapmasını istediği tek kişi Özgür’dü. Üstelik bunun için teknesini bile bağlattı peki ama neden? Şu an için elimde yeterince veri yok ama karakter açıldıkça sebebini anlayacağımızı umuyorum.

O zaman bu haftalık da benden bu kadar, haftaya yeniden görüşmek üzere.

Yorum bırakın